Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Harf ve kelime çalışmalarına devam ediyoruz. Silik harflerin üzerinden geçerken dikkatle yazmaya ve acele etmemeye çalışalım. Elinizin alışması ve yazınızın güzelleşmesi için bu dikkat ve sabır önemli olacaktır.  

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiÖdüllü Bulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki metinde geçen kırmızı renkli kelimelerin okunuşlarını sırasına göre Latin harfli Türkçe ile yazınız. İşaretli yerlere gelen harfleri yine sırasına göre bir araya getirip anahtar cümleyi bulunuz. Son olarak bu cümleyi Osmanlı Türkçesi ile yazınız. Çıkan cümleyi mektup@osmanlicadergi.com posta adresine 25 Ağustos’a kadar gönderiniz. Doğru cevabı gönderenler arasında yapılacak kur’a ile ilk beş takipçimize “Açıklamalı 40 Atasözü Kitabı” kitabı hediye edilecektir.            C E V A P     

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmi Ya Zafer Ya Şehadet
Okuma Metinleri

يا ظفر يا شهادت طاڭ پيڭار شو جمله لرله  بحث ايدييور سلطان آلبارسلاندن: ”ملازكردده  بيلگنڭ قوتيله ، دهاسنڭ زوريله  بزه  بو عزيز وطنڭ قاپيلرينى آچان آلپارسلاني، محاربه  امري ويرمدن أوّل هانكي قوتلر زيارت ايتدي و اوڭا نه لر كوستردي؟ أوچ قطعه ده  كنيشله يه جك يڭي بر رومايي قورمق أوزره  اولديغني، طالعنى، آووچلري ايچنده  طاشيديغي ملّتي، يڭي بر تاريخ و جغرافيه نڭ امرينه  ويرديگني، يڭي بر تركيبڭ طوغمه سنه  بر چينار كبي يتيشوب كوك صلمه سنه  سبب اولديغني عجبا حسّ ايتمشميدي؟ هيچ طانيماديغي دخلي چوجقلر مستقبل ظفرلرڭ قوماندانلري، هنوز سويلنمه مش شعرلرڭ شاعرلري، هنوز يوكسلمه مش شاه اثر ياپيلرڭ معمارلري، هنوز دويولمامش نغمه لرڭ بسته كارلري اطرافنده  هنوز آچمامش بر لجرڭ گللري كبي طولاشمييورلرميدي؟ كوزلرنده  سلطان خانندن، اينجه  مناره دن بر خيال يوقميدي؟ اگر يوقديسه ، بتون بونلردن خبرسز، بو مژده لري ايچنده  قونوشور بولمادن او بيوك ايشي ناصل ياپدي؟ ناصل اون سنه ده  ملازكرددن آق دڭز قييلرينه ، بو طوپراغڭ طانيماديغي و طاتمديغي بر ايده آلي طاشيدي؟ فاتحڭ استانبول فتحندن أوّلكي اويقوسزلقلري، باقینڭ و نديمڭ، نشاطي و نائلينڭ سنانله  خيرالدّينڭ، قاسمڭ عطري ايله  دده نڭ، سيّد نوحله  طبعي مصطفي افندينڭ و داها يوزلرجه  اونلره  بڭزه ينلرڭ دهالرينه  يوكلي بر قدري كنديسنه  طاشيمه سندن كلن بر صبرسزلقدن باشقه  نه  اولابيلير؟ و اگر او مبارك آغري اولماسه يدي بتون بو اثرلر ناصل طوغارلر، هانكي معجزه  ايله  اسكي حيات آغاجي يڭي ميوه لرله  طونانيردي؟“ ”سزه  أويله  بر وطن آلدمكه ؛ ابديًا سزڭ اولاجقدر“ ديين آلبارسلانڭ او كوندن بوكونه  طالغه لر حالنده  اولاشان شو سوزلري ده  حالا قولاقلرده  چينلامقده در. خاطرلايالمكه ، او كون آچيلان قاپي هيچ بر زمان قاپانماسين! صاواشي سوييورم، چونكه  صوڭنده  ظفر وار. يا ربّي! سني كنديمه  وكيل ياپييور، عظمتڭ قارشيسنده  يوزيمي يره  سورويور، اوغرڭده  جهاد ايدييورم. اي اللّٰهم! نيتم خالصدر؛ بڭا يارديم ايت. اي عسكرلر! اگر شهيد اولورسه م بو بياض البسه  كفنم اولسون. بن نفسمي اللّٰهه  آطادم. بنم ايچون شهادت ده ، مظفّر اولمق ده  بر سعادتدر. ظفري قازانيرسه ق استقبال بزمدر. بتون اوبه  بگلرينه ، كويلره  يايلاقلره  خبرلر صالينسين. ملّتمڭ ارككلري، قادينلري، قيزلري بيلسينلركه ، چاغري بك اوغلي سلطان آلب آرسلان، اگر بو چتين حربده  ينيلير و ملّتنڭ ناموس و شرفنى قورويامازسه ، حيات اونڭ كنديسنه  بيله  حرامدر. بر كون سلطان آلب آرسلان ٢٧ بيڭ عسكريله  بيزانس طوپراقلرنده  ايلرلركن كشفه  كوندرديگي عسكرلردن بري حضورينه  كلوب تلاشله : ٣٠٠ بيڭ كيشيلك دشمان اوردوسي بزه  طوغري ياقلاشييور دير. سلطان آلب آرسلان هيچ أونمسه ميه رك شويله  دير: بز ده  اونلره  ياقلاشييورز… اللّٰهم! اسلامڭ سنجاقلريني يوكسلت و حياتلريني سڭا قوللق ايچون اسيركه مه ين مجاهدلريڭي يالڭز بيراقما! يا ربّي! آلب آرسلاني، دشمانلرينه  قارشي مظفّر قيل و اونڭ عسكرلريني ملكلرڭ ايله  قوتلندير! زيرا او، سنڭ رضاڭي قزانمق ايچون وارلغنى، جاننى و هر شيئني فدادن صاقينمايور. او سنڭ يولڭده  و ديننڭ أوستونلگي ايچون ناصل جهاد ياپييورسه  سن ده  اوني أويله جه  قورو و دشمانلريني قهر ايت! بر كون برقاچ انسان سلطان آلبارسلانه  نظام الملك حقّنده  برچوق شكايت كتيرمشدر. سلطان نماز قيلديغي ايچون مكتوب ياننه  قونمشدر. سلطان نمازينى بيتيروب مكتوبي اوقويوب، نظام الملكي چاغيرتمشدر. كنديسنه : ”بو مكتوبي آل يازيلانلر طوغري ايسه  اخلاقڭى كوزللشدير دگل ايسه  افترا ايدنلري باغيشلا فقط اونلره  أويله  ايشلر ويركه  انسانلري قانديرمه يه  وقت بولاماسينلر.“ آلب آرسلان صواش أوڭجه سي اوردوسنه  شو شكلده  سسلندي: عسكرلرم! كافرلرڭ صاييسي حساب ايديله ميه جك قدر چوقدر. اونلرڭ ياننده  منجنيقلر و پك چوق صواش آلتلري واردر. موفّق و مظفّر اولمق ايستييورسه ق، دشمانڭ ايچنه  كيرمه مز، اونلرله  كوگس كوگسه  صواشمه مز، منجنيقلري قورمه لرينه ، صواش آلتلريني قوللانمه لرينه  مساعده  ايتمه مه مز كركير. صاييمز آز اولسه  ده ، بن منبرلرده  هم بزه  هم ده  مسلمانلره  دعا ايديلن بو وقتده  دشمانه  صالديرمق ايستييورم. بو وقت بتون منبرلرده  اسلام اوردولري ايچون دعا ايديلن بر وقتدر. خلق ده  بو دعالره  آمين دييه جكدر. بلكه  ده  اللّٰه اونلردن برينڭ دعاسني قبول ايدر. يا اللّٰهڭ يارديميله  ظفره  اولاشير، يا ده  شهيد اولارق جنّته  كيدرم. ايچڭزدن بني تعقيب ايتمك ايسته ينلر آرقه مدن كلسين. ياشامایي سون و كري دونمك ايسته ينلر ايسه  كنديلرينه  قارشي هر هانگي بر قينامه  اولمقسزين كري دونه بيليرلر. بوراده  آرتيق اللّٰهدن باشقه  امر ويرن و ياساقلر قويان بر سلطان يا ده  امرلره  اجابت ايدن عسكر يوقدر. بن ده  سزلردن بري يم و بوكون سزڭله  برابر صواشاجغم. بنم آردمدن كله رك جانلريني اللّٰهه  هبه  ايدنلر ايچون جنّت و غنيمت، بيراقوب كيدنلر ايچون جهنّم و سفالت واردر. Tanpınar şu cümlelerle bahsediyor Sultan Alparslan’dan: “Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz vatanın kapılarını açan Alparslan’ı, muharebe emri vermeden evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi? Üç kıtada genişleyecek yeni bir Roma’yı kurmak üzere olduğunu, talihini, avuçları içinde taşıdığı milleti, yeni bir tarih ve coğrafyanın emrine verdiğini, yeni bir terkibin doğmasına bir çınar gibi yetişip kök salmasına sebep olduğunu acaba hissetmiş miydi? Hiç tanımadığı dehalı çocuklar müstakbel zaferlerin kumandanları, henüz söylenmemiş şiirlerin şairleri, henüz yükselmemiş şaheser yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekârları etrafında henüz açmamış bir lecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar mıydı? Gözlerinde Sultan Hanı’ndan, İnce Minareden bir hayal yok muydu? Eğer yoktuysa, bütün bunlardan habersiz, bu müjdeleri içinde konuşur bulmadan o büyük işi nasıl yaptı? Nasıl on senede Malazgirt’ten Akdeniz kıyılarına, bu toprağın tanımadığı ve tatmadığı bir ideali taşıdı? Fatih’in İstanbul fethinden evvelki uykusuzlukları, Bâkî’nin ve Nedim’in, Neşatî ve Nâilî’nin Sinan’la Hayreddin’in, Kasım’ın Itrî ile Dede’nin, Seyyit Nuh’la Tab’î Mustafa Efendinin ve daha yüzlerce onlara benzeyenlerin dehalarına yüklü bir kaderi kendisine taşımasından gelen bir sabırsızlıktan başka ne olabilir? Ve eğer o mübarek ağrı olmasaydı bütün bu eserler nasıl doğarlar, hangi mucize ile eski hayat ağacı yeni meyvelerle donanırdı?” “Size öyle bir vatan aldım ki; ebediyen sizin olacaktır” diyen Alparslan’ın o günden bugüne dalgalar halinde ulaşan şu sözleri de hala kulaklarda çınlamaktadır. Hatırlayalım ki, o gün açılan kapı hiçbir zaman kapanmasın! Savaşı seviyorum, çünkü sonunda zafer var. Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor, uğrunda cihat ediyorum. Ey Allah’ım! Niyetim halistir; bana yardım et. Ey Askerler! Eğer şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Ben nefsimi Allah’a adadım. Benim için şehadet de, muzaffer olmak da bir saadettir. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir. Bütün oba beylerine, köylere yaylaklara haberler salınsın. Milletimin erkekleri, kadınları, kızları bilsinler ki, Çağrı Bey oğlu Sultan Alparslan, eğer bu çetin harpte yenilir ve milletinin namus ve şerefini koruyamazsa, hayat onun kendisine bile haramdır. Bir gün Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla: 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor der. Sultan Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: Biz de onlara yaklaşıyoruz… Allah’ım! İslam’ın sancaklarını yükselt ve hayatlarını Sana kulluk için esirgemeyen mücahitlerini yalnız bırakma! Ya Rabbi! Alp Arslan’ı, düşmanlarına karşı muzaffer kıl ve onun askerlerini meleklerin ile kuvvetlendir! Zira O, Senin rızanı kazanmak için varlığını, canını ve her şeyini fedadan sakınmıyor. O Senin yolunda ve dininin üstünlüğü için nasıl cihat yapıyorsa Sen de onu öylece koru ve düşmanlarını kahret! Bir gün birkaç insan Sultan Alparslan’a Nizamülmülk hakkında birçok şikâyet getirmiştir. Sultan namaz kıldığı için mektup yanına konmuştur. Sultan namazını bitirip mektubu okuyup, Nizamülmülk’ü çağırtmıştır. Kendisine: “Bu mektubu al yazılanlar doğru ise ahlakını güzelleştir değil ise iftira edenleri bağışla fakat onlara öyle işler ver ki insanları kandırmaya vakit bulamasınlar.” Alparslan savaş öncesi ordusuna şu şekilde seslendi: Askerlerim! Kâfirlerin sayısı hesap edilemeyecek kadar çoktur. Onların yanında mancınıklar ve pek çok savaş aletleri vardır. Muvaffak ve muzaffer olmak istiyorsak, düşmanın içine girmemiz, onlarla göğüs göğse savaşmamız, mancınıkları kurmalarına, savaş aletlerini kullanmalarına müsaade etmememiz gerekir. Sayımız az olsa da, ben minberlerde hem bize hem de Müslümanlara dua edilen bu vakitte düşmana saldırmak istiyorum. Bu vakit bütün minberlerde İslam orduları için dua edilen bir vakittir. Halk da bu dualara âmin diyecektir. Belki de Allah onlardan birinin duasını kabul eder. Ya Allah’ın yardımıyla zafere ulaşır, ya da şehit olarak Cennet’e giderim. İçinizden beni takip etmek isteyenler arkamdan gelsin. Yaşamayı seven ve geri dönmek isteyenler ise kendilerine karşı herhangi bir kınama olmaksızın geri dönebilirler. Burada artık Allah’tan başka emir veren ve yasaklar koyan bir sultan ya da emirlere icabet eden asker yoktur. Ben de sizlerden biriyim ve bugün sizinle beraber savaşacağım. Benim ardımdan gelerek canlarını Allah’a hibe edenler için Cennet ve ganimet, bırakıp gidenler için Cehennem ve sefalet vardır.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiFeraset, Liyakat, Adâlet Ya da İşi Ehline Vermek
Okuma Metinleri

فراست، لياقت، عدالت يا ده  ايشي اهلنه  ويرمك روايت اودركه ؛ سلطان ١نجی محمود دونمنده  سرور افندي اسمنده  بر دفتر اميني وارمش. سرور افندي، طاپو قيدلرينڭ محافظه سنه  أونم ويرر و هر هانگي بر سوء استعماله  ميدان ويرمه مك ايچون، دفترلرڭ طيشاري چيقاريلمه سنه  اذن ويرمزمش. ميدانه  كلن بر اختلاف أوزرينه  سلطان ١نجی محمود (١٧٣٠-١٧٥٤)، اراضيلرله  ايلكيلي دفترلري ايسته مش. آنجق سرور افندي؛ ”فاتح سلطان محمد حضرتلرينڭ قانوننامه سنه  كوره ، دفترخانه دن كيجه  وقتي دفتر چيقاريلمسي، منع ايديلمشدر. سلطانمز عفو بويورسونلر. دفترلري چيقارتامام“ شكلنده  بر جوابله  پادشاهڭ بو ايستگنى ردّ ايتمش. سرور افندينڭ جوابي كنديسنه  اولاشديغنده ، غضبه  كلن پادشاه، بو مأمورڭ اعدامنى فرمان بويورور. صباح اولديغنده  حضوره  قبول ايديلن صدر اعظمڭ، سرور افندينڭ داورانيشنده  حقلي اولديغني پادشاهه  عرض ايتمه سي أوزرينه  پادشاه، يڭي بر فرمان چيقارارق اعدام قرارينڭ اويغولانمامسني امر ايتمش، آنجق ايش ايشدن كچمش و سرور افندي اعدام ايديلمشدر. ياپديغندن پشيمان اولان سلطان ١نجی محمود، دفتر اميني سرور افندينڭ نعشنڭ دفترخانه  بناسنڭ باغچه سنه  دفن ايديلمه سني امر ايدر. داها صوڭره لري دفترخانه ، أوڭجه  دفتر خاقاني نظارتي آدينى آلمش و جمهوريتدن صوڭره  ده  طاپو و قاداسترو كنل مديرلگي اولمشدر. سرور افندينڭ قبرينڭ بولونديغي سلطان احمدده كي بنا ايسه ، طاپو و قاداسترو استانبول بولكه  مديرلگنڭ خدمت بناسي اولارق قوللانيلمقده در. لياقت، فراستله  آڭلاشيلير يوقاريده كي حادثه دن يوله  چيقارق دييه بيليرزكه ؛ كرك دولت، كركسه  أوزل هر تورلي قوروم ويا قورولوشڭ اداره سنده  عدالتڭ صاغلانابيلمه سي؛ فراست و لياقتدن كچييور. فراست، قاموسده  درحال آڭلامه  و ذهن اويانيقلغي اولارق افاده  ايديلمكده در. ”مؤمنڭ فراستندن صاقينڭ. چونكه  او اللّٰهڭ نوريله  باقار. (ترمذي، تفسير القرآن، ١٦)“ حديثي، دقّتلريمزي فراستڭ أوزرينه  چكييور. پيغمبر افنديمزڭ (ع ص م) صحابه لريني چوق ايي طانيدیغنى، هپسنڭ فطرتنى و لياقتنى چوق ايي تثبيت ايدرك اوڭا كوره  يوڭلنديرديگني و وظيفه لر ويرديگني، عصر سعادتله  ايلكيلي اثرلرده  آڭلاتيلان روايتلردن نت بر شكلده  آڭلايابيلييورز. اذان اوقومه  وظيفه سنڭ بلال حبشي حضرتلرينه  (رض) ويريلمه سني بو قونويه  أورنك اولارق كوستره بيليرز. پيغمبر افنديمزڭ (ع ص م) نمازه  دعوتڭ ناصل اولاجغي ايله  ايلكيلي استشاره لر ياپديغي كونلرده ، عبد اللّٰه بن زيد (رض)، حضرت عمر (رض) و اصحابدن برقاچ كيشي، رؤيالرنده  اذانڭ ناصل اوقونمسي كركديگني كورورلر. بويله  بردن فضله  كيشينڭ عين رؤيايي كورمسي أوزرينه  پيغمبر افنديمز (ع ص م)، ممنونيتنى افاده  ايتدي. و اذانڭ بو شكليله  اوقونمه سني ايسته دي. آنجق رسول اللّه (ع ص م)، اذان اوقومه  وظيفه سني رؤيالرنده  كورنلره  دگل، سسي كور اولان بلال حبشي يه  (رض) ويردي. بو طوروم، لياقتڭ نه  درجه  أونملي اولديغني كوسترييور. آيريجه  پيغمبر افنديمزڭ (ع ص م) اصحابنڭ أوزللكلريني و يته نكلريني ايي بيلديگنڭ ده  اثباتيدر. يينه  ابو ذرالغفاري (رض) حقّنده ، پيغمبر افنديمزڭ (ع ص م) سويله ديگي؛ ”او، يالڭز يورور، يالڭز ئولور و يالڭز حشر اولور“ حديثي ده  بر معناده  فطرت تشخيصيدر. ابو ذرالغفارینڭ (رض) فطرتنى تشخيص ايدن رسول اللّه (ع ص م)، اوڭا فطرتنه  اويغون اولارق معامله  ايتمشدر. مثلا اوڭا اداره جيلك وظيفه سي ويرمه مش، آنجق مكّه نڭ فتحي صيره سنده  غفار قبيله سنڭ سنجاقدارلغي وظيفه سني ويرمشدر. يا ده  اوني فطرتي سببيله  الشديرمه مشدر. رسول اللّه (ع ص م)، كيمي زمان ده  ١٨ ياشنده كي بر صحابه يه  اسلام اوردوسنه  قوماندانلق وظيفه سي ويرر. پيغمبر افنديمز (ع ص م)، وفات ايتمه دن قيصه  بر مدّت أوڭجه  طوغو روما ايله  صواشمق ايچون بر اوردو حاضرلانمسي تعليماتنى ويرر. بو اوردونڭ قوماندانلغنه  ده  ١٨ ياشنده كي اسامه  بيڭ زيدي (رض) تعيين ايدر. اصحاب كرامڭ أوڭده  كلنلرينڭ ده  ايچنده  اولديغي بر اوردونڭ باشنه  بويله  كنج بر صحابه نڭ تعيين ايديلمسي، پيغمبر افنديمزدن (ع ص م) اداره جيلك نقطه سنده  آلاجغمز اڭ مهم درسلردن بريدر. بو طورومي طانيملامه مز كركسه ، فراستله  فرق ايديلن لياقتڭ نتيجه سيدر، دييه بيليرز. بيلكيلرڭ كوري كورينه  ازبرلنمسي نتيجه سنده  الده  ايديلن معلوماتڭ درجه سنه  كوره ، اداره جيلرڭ بليرلنديگي كونمزله ، عصر سعادتڭ فرقي ده  بو طرز حادثه لرده  اورته يه  چيقمقده در. ابو هريره  (رض)، اصحاب كرام ايچنده  اڭ چوق حديث روايت ايدن صحابه در. اونڭ ديڭله مه ، آڭلامه  و حفظ ایتمه  قابليتنى فرق ايدن پيغمبر افنديمز (ع ص م)، اوني يانندن آييرمامشدر. حفظ ایتمه  قابليتنڭ معنوي جبهه سني ده  ابو هريره  (رض) شويله  آڭلاتمقده در: ”بر كون رسول اللّهڭ (ع ص م) مجلسلرينڭ برنده  بولونمشدم. بويورديلركه ؛ ايچڭزدن كيم جبّه سني يره  سرر ده ، بن سوزيمي بيتيردكدن صوڭره  طوپلارسه  بندن دويديغني بر داها اونوتماز. بونڭ أوزرينه  بن أوزرمده كي خرقه يي يره  سردم. پيغمبر افنديمز (ع ص م) سوزيني بيتيرنجه  اوني طوپلادم. نفسم قدرت النده  اولان اللّٰهه  يمين ايدرمكه ؛ او آندن صوڭره  رسول اللّهدن (ع ص م) دويديغم هيچ بر سوزي اونوتمدم. (بخاري، علم، ٤٢)“ ابو هريره نڭ (رض) كديلري چوق سوديگي هركسجه  معلومدر. حتّی لقبي اولان ’ا بو هريره ‘، كديجكلرڭ باباسي معناسنه  كلمكده در. پيغمبر افنديمز (ع ص م)، اوني بو حالندن طولايي قينامامش، حتّی خوشنه  كيدن بر حال اولديغني افاده  ايتمشدر. باشقه لري قيناركن يا ده  استهزا ايدركن پيغمبريمزڭ (ع ص م) صاحبلنمه سي، دستكله مسي و اولديغي كبي قبول ايتمه سي، بو طورومده  ده  قارشومزه  چيقمقده در. بو سايه ده  بو قابليت كيزلي قالمامش و ابو هريره دن (رض) كونمزه  ٥٣٧٤ حديث شريف نقل ايديلمشدر. پيغمبر افنديمزڭ (ع ص م) عمجه  اوغلي عبد اللّٰه بن عبّاس (رض) آڭلاتييور: ”رسول اللّه (ع ص م) احتياج ايچون چيقمشدي. اونڭ ايچون آبدست صويي حاضرلايوب چيقيشه  قويدم. پيغمبر افنديمز (ع ص م) طيشاري چيقنجه؛ ’بو صويي كيم قويدي؟‘ دييه  صوردي. ’ابن عبّاس‘ ديديلر. بونڭ أوزرينه  پيغمبر افنديمز (ع ص م)؛ ’اللّهم! اوني دينده  فقيه قیل دييه  دعا ايتدي. (بخاري، ويدي، ٢/٢٥٦)“ ”ايش اهل اولمايانه  ويريلنجه  قيامتي بكله  (بخاري)“ جناب حق، هر انسانه  طوغوشدن بعض يته نكلر و قابليتلر ويرمشدر. تاكه  انسان، هم بو دنياسي هم ده  آخرتي ايچون خيرلي ايشلر ياپابيلسين. كيشيلرڭ هم معنوي طوروملري هم ده  علمله  بسلنن قابليتلري، اونلرڭ اهليتلرندن خبر ويرييور بزلره . بر وظيفه  يا ده  بر مقام، بر كيشي يه  ويريله جگي زمان ايشته  بو اهليته  باقيلمسي كركييور. عكس حالده  ايش اهلنه  ويريلمه مش ديمكدر. بخاريده  كچن ”ايش اهل اولمايانه  ويريلنجه  قيامتي بكله “ حديث شريفي، مسئله نڭ أونمنى آڭلامه مز ايچون يتر صانيرم. بورادن ساده جه ، ’ايش اهل اولانه  ويريلمه ينجه  قيامت قوپاجقدر‘ معناسني چيقارمق، حديثده  افاده  ايديلمه يه  چاليشيلان حقيقتڭ ساده جه  بر يوڭني آڭلامق ديمكدر. اصل آڭلامه مز كركن، بلكه  ده  وظيفه  و مقام بر كيشي يه  ويريليركن اهليته  باقيلمامسنڭ نه  قدر بيوك بر مسئله  اولديغيدر. لياقت يعني يته نك صاحبلرينڭ فراستله  يعني ذهن اويانيقلغي ايله  فرق ايديله رك حقّ ايتدكلري موقعلرده  اونلره  وظيفه لر ويريلمسي، كونمزده كي برچوق مسئله نڭ چوزولمه سني صاغلاياجقدر. بويله جه  بين كوچي، طورپيل، رشوت، رانت، التماس وب. برچوق تريم ده  كوندممزدن قالقاجقدر. Rivayet odur ki; Sultan 1. Mahmûd döneminde Server Efendi isminde bir Defter Emini varmış. Server Efendi, tapu kayıtlarının muhafazasına önem verir ve herhangi bir suiistimale meydan vermemek için, defterlerin dışarı çıkarılmasına izin vermezmiş. Meydana gelen bir ihtilâf üzerine Sultan 1. Mahmûd (1730-1754), arazilerle ilgili defterleri istemiş. Ancak Server Efendi; “Fâtih Sultan Mehmed Hazretlerinin Kanunnamesine göre, Defterhaneden gece vakti defter çıkarılması, men’ edilmiştir. Sultanımız af buyursunlar. Defterleri çıkartamam” şeklinde bir cevapla Padişah’ın bu isteğini reddetmiş. Server Efendi’nin cevabı kendisine ulaştığında, gazaba gelen Padişah, bu memurun idamını ferman buyurur. Sabah olduğunda huzura kabul edilen Sadrazam’ın, Server Efendi’nin davranışında haklı olduğunu Padişah’a arz etmesi üzerine Padişah, yeni bir ferman çıkararak idam kararının uygulanmamasını emretmiş, ancak iş işten geçmiş ve Server Efendi idam edilmiştir. Yaptığından pişman olan Sultan 1. Mahmud, Defter Emini Server Efendi’nin na’şının Defterhane binasının bahçesine defnedilmesini emreder. Daha sonraları Defterhane, önce Defter-i Hakânî Nezareti adını almış ve Cumhuriyet’ten sonra da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü olmuştur. Server Efendi’nin kabrinin bulunduğu Sultanahmed’deki bina ise, Tapu ve Kadastro İstanbul Bölge Müdürlüğünün hizmet binası olarak kullanılmaktadır. Liyâkat, Ferâsetle Anlaşılır Yukarıdaki hâdiseden yola çıkarak diyebiliriz ki; gerek devlet, gerekse özel her türlü kurum veya kuruluşun idaresinde adâletin sağlanabilmesi; feraset ve liyakatten geçiyor. Feraset, kamusta derhâl anlama ve zihin uyanıklığı olarak ifade edilmektedir. “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar. (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 16)” hadisi, dikkatlerimizi ferasetin üzerine çekiyor. Peygamber Efendimizin (asm) sahabelerini çok iyi tanıdığını, hepsinin fıtratını ve liyakatini çok iyi tesbit ederek ona göre yönlendirdiğini ve vazifeler verdiğini, Asr-ı Saadet’le ilgili eserlerde anlatılan rivayetlerden net bir şekilde anlayabiliyoruz. Ezan okuma vazifesinin Bilâl-i Habeşî Hazretlerine (ra) verilmesini bu konuya örnek olarak gösterebiliriz. Peygamber Efendimizin (asm) namaza davetin nasıl olacağı ile ilgili istişareler yaptığı günlerde, Abdullah bin Zeyd (ra), Hz. Ömer (ra) ve ashâbdan birkaç kişi, rüyalarında ezanın nasıl okunması gerektiğini görürler. Böyle birden fazla kişinin aynı rüyayı görmesi üzerine Peygamber Efendimiz (asm), memnuniyetini ifade etti. Ve ezanın bu şekliyle okunmasını istedi. Ancak Resûlüllah (asm), ezan okuma vazifesini rüyalarında görenlere değil, sesi gür olan Bilâl-i Habeşî’ye (ra) verdi. Bu durum, liyakatin ne derece önemli olduğunu gösteriyor. Ayrıca Peygamber Efendimizin (asm) ashabının özelliklerini ve yeteneklerini iyi bildiğinin de ispatıdır. Yine Ebû Zer-i Gıfarî (ra) hakkında, Peygamber Efendimizin (asm) söylediği; “O, yalnız yürür, yalnız ölür ve yalnız haşr olur” hadisi de bir manada fıtrat teşhisidir. Ebû Zer-i Gıfarî’nin (ra) fıtratını teşhis eden Resûlüllah (asm), ona fıtratına uygun olarak muamele etmiştir. Meselâ ona idarecilik vazifesi vermemiş, ancak Mekke’nin fethi sırasında Gıfar kabilesinin sancaktarlığı vazifesini vermiştir. Ya da onu fıtratı sebebiyle eleştirmemiştir. Resûlüllah (asm), kimi zaman da 18 yaşındaki bir sahabeye İslâm ordusuna kumandanlık vazifesi verir. Peygamber Efendimiz (asm), vefat etmeden kısa bir müddet önce Doğu Roma ile savaşmak için bir ordu hazırlanması talimatını verir. Bu ordunun kumandanlığına da 18 yaşındaki Üsâme bin Zeyd’i (ra) tayin eder. Ashâb-ı Kirâm’ın önde gelenlerinin de içinde olduğu bir ordunun başına böyle genç bir sahabenin tayin edilmesi, Peygamber Efendimizden (asm) idarecilik noktasında alacağımız en mühim derslerden biridir. Bu durumu tanımlamamız gerekse, ferasetle fark edilen liyakatin neticesidir, diyebiliriz. Bilgilerin körü körüne ezberlenmesi neticesinde elde edilen malumatın derecesine göre, idarecilerin belirlendiği günümüzle, asr-ı saadetin farkı da bu tarz hâdiselerde ortaya çıkmaktadır. Ebû Hureyre (ra), Ashâb-ı Kirâm içinde en çok hadîs rivâyet eden sahâbedir. Onun dinleme, anlama ve hıfzetme kâbiliyetini fark eden Peygamber Efendimiz (asm), onu yanından ayırmamıştır. Hıfzetme kâbiliyetinin manevî cephesini de Ebû Hureyre (ra) şöyle anlatmaktadır: “Bir gün Resûlüllah’ın (asm) meclislerinin birinde bulunmuştum. Buyurdular ki; ‘İçinizden kim cübbesini yere serer de, ben sözümü bitirdikten sonra toplarsa benden duyduğunu bir daha unutmaz.’ Bunun üzerine ben üzerimdeki hırkayı yere serdim. Peygamber Efendimiz (asm) sözünü bitirince onu topladım. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; o andan sonra Resûlüllah’tan (asm) duyduğum hiçbir sözü unutmadım. (Buharî, İlim, 42)” Ebû Hureyre’nin (ra) kedileri çok sevdiği herkesçe malûmdur. Hatta lakabı olan ‘Ebû Hureyre’, kediciklerin babası manasına gelmektedir. Peygamber Efendimiz (asm), onu bu hâlinden dolayı kınamamış, hatta hoşuna giden bir hâl olduğunu ifade etmiştir. Başkaları kınarken ya da istihza ederken Peygamberimizin (asm) sahiplenmesi, desteklemesi ve olduğu gibi kabul etmesi, bu durumda da karşımıza çıkmaktadır. Bu sâyede bu kabiliyet gizli kalmamış ve Ebû Hureyre’den (ra) günümüze 5374 Hadîs-i Şerîf nakledilmiştir. Peygamber Efendimizin (asm) amcaoğlu Abdullah bin Abbâs (ra) anlatıyor: “Resûlüllah (asm) ihtiyaç için çıkmıştı. Onun için abdest suyu hazırlayıp çıkışa koydum. Peygamber Efendimiz (asm) dışarı çıkınca; ‘Bu suyu kim koydu?’ diye sordu. ‘İbn-i Abbâs’ dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm); ‘Allah’ım! Onu dinde fakîh kıl’ diye dua etti. (Buharî, Vudû, 2/256)” “İş ehil olmayana verilince kıyameti bekle (Buhârî)” Cenâb-ı Hakk, her insana doğuştan bazı yetenekler ve kabiliyetler vermiştir. Ta ki insan, hem bu dünyası hem de ahireti için hayırlı işler yapabilsin. Kişilerin hem manevî durumları hem de ilimle beslenen kabiliyetleri, onların ehliyetlerinden haber veriyor bizlere. Bir vazife ya da bir makam, bir kişiye verileceği zaman işte bu ehliyete bakılması gerekiyor. Aksi hâlde iş ehline verilmemiş demektir. Buhârî’de geçen “İş ehil olmayana verilince kıyameti bekle” Hadîs-i Şerîf’i, meselenin önemini anlamamız için yeter sanırım. Buradan sadece, ‘İş ehil olana verilmeyince kıyâmet kopacaktır’ manasını çıkarmak, hadiste ifade edilmeye çalışılan hakikatin sadece bir yönünü anlamak demektir. Asıl anlamamız gereken, belki de vazife ve makam bir kişiye verilirken ehliyete bakılmamasının ne kadar büyük bir mesele olduğudur. Liyakat yani yetenek sahiplerinin ferasetle yani zihin uyanıklığı ile fark edilerek hak ettikleri mevkilerde onlara vazifeler verilmesi, günümüzdeki birçok meselenin çözülmesini sağlayacaktır. Böylece beyin göçü, torpil, rüşvet, rant, iltimas vb. birçok terim de gündemimizden kalkacaktır.

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiBen Tarafım,Hakikatin Tarafıyım.
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiEl Yazılarıyla Meşhurlar
El Yazılarıyla Meşhurlar

Caner AKYURT 01 Ocak
Konu resmi İlk Harf Önemlidir…
Okuma Metinleri

ايلك حرف أونمليدر… تاريخه  مال اولمش هر شيئڭ ايلك آديمي، ايلك سوزي و ايلك حرفي هپ أونملي اولمشدر. بونلرڭ بلكه ده  اڭ مهمي سوكيلي پيغمبريمز حضرت محمّدڭ (ص ع و) مخاطب اولديغي و ساده جه  حرا مغراسني دگل بلكه  بتون جهاني حتّي عالمي آيدينلاتارق بشريتي تنوير ايتمش اولان ”اقرأ“ خطابيدر. طرف الٰهيدن كلن و جبرائيل (ع م) واسطه سيله  بر كلامه  دونوشن بو سوز، بلكه ده  هدايتڭ اڭ رحمتلي بر وثيقه سي اولان قرآن عظيم الشانڭ محتشم قاپيسي، ميليونلرجه  كلمه  ايچنده ، رب طرفندن سچيلمش اڭ مستثنا سوزجك و شعور صاحبي هر مخلوقڭ توم حیاتنی قاپلاياجق اولان و اونلره  بر شرف و دگر قاتاجق اولان عملڭ آديدر. بوراده  نظريمزي جلب ايدن مهم نقطه لردن بريسي ايسه  او قدسي كلمه نڭ يعني ”اقرأ“ كلمه سنڭ ”الف“ ايله  باشلامسيدر. قرآن كريمڭ ديلي اولان عربجه نڭ ايلك حرفي اولان ”الف“ ايله. اوزاقدن باقيلديغنده  طبقي بر انسان سيلوئتي كبي كوزوكن ”الف“ ايله. بر بنايي انشا ايدركن، تملنده كي كوچلي ستونلره  بڭزه ين ”الف“ ايله. توحيدي، برلگي و تكلگي خاطرلاتان ”الف“ ايله. كائناتده  تصادفڭ ذرّه سنه  بيله  مساعده  و مسامحه  كوسترميه جك شدّت و جدّيت ايچنده  تظاهر ايدن قدرت مطلقڭ بشريته  اولان حكمتلي خطابنڭ هر صفحه سي و هر عنصري بو اراده نڭ طيشنده  قالاماز. طولاييسيله  هر كلمه سي، هر آيتي، هر حرفي و ايلك حرفي ده  بو مدقّق اراده دن حصّه داردر. دينمز، توحيد دينيدر. توحيدڭ بلكه ده  اڭ شيرين رمزي ”الف“ حرفيدر. بزه  ايمان و اعتقاد، تسليميت و توكّل، اخلاص و صداقت كبي اڭ علوي مفهوملري خاطرلاتان توحيد ديننڭ سمبولي، سيمكه سي، اشارتي و بايراغي بو حرفدر. بو حرف تك حمله  ايله  بر تك حركت ايله  يازيلان و يوقاريدن آشاغي يه  طوغري چيزيلن بر حرف اولمسيله، هر زمان رحمت الٰهيه نڭ مشخّص بر تجلّيكاهي اولان سمادن ارضه  بر طوقونوشڭ حكمت طولی علامتي اولمشدر. آناطولي كولتورنده  و كله نكلريمزده  ئولومي، فانيلگي و توحيدي تمثيل ايتديگي دوشونولن سروي آغاجي ده  طبقي بر ”الف“ كبيدر. كنللكله  مزارلريمزده  ديكيلن بر آغاج اولان سروي، ياپراقلريني دوكمه ين، كوچلي و درايتلي حالي ايله  حياته  باغليلغي خاطرلاتيركن ابدي حياتڭ بر مژده جيسي كبي عرض اندام ايدر. ديمديك طوروشي ايله  طوغريلغي و درستلگي چاغريشديريركن روزكار اسينتيلري ايله  برلكده  عادتا ”هو، هو“ دييه  ذكر ايدر. اللّٰه بردر. ”الف“ ده  بر رقمي كبيدر. اللّٰه كلمه سي ”الف“ ايله  باشلار. قرآن كريمڭ ايلك نازل اولان و ”اقرأ“ ايله  باشلايان آيتي كبي، ايلك سوره  اولان فاتحه  سوره سي ده  ”الحمد للّٰه ربّ العالمين“ خطابي ايله  يعني ”الف“ ايله  باشلايور. يعني بو قابل مثاللرڭ صاييسني آرتيرابيليرز. بز شيمدي ايلك عقله  كلن و مهم اولانلري سچدك و ذكر ايتدك. عالمده  ذرّه  مثقال تصادف يوقدر. بو كلمه لر و بو حرفلر ده ، وجود بولمه  سببلرندن طوتڭ، تاكه  شكللرينه  قدر قدرڭ حكمتلي تزكاهنده  طوقونمش و ربّمزڭ اڭ شرفلي مخاطبي اولان انسان طرفندن اوقونمشدر. بزلره  بويله سنه  نهايتسز ربّاني خزينه لري خاطرلاتان قرآن حرفلرينڭ هر بر دانه سني آيري آيري مهمسه يه رك ادراك ايتملي و او حرفلر ايله  كرك قرائتًا (اوقويارق) كركسه  كتابتًا (يازارق) مشغول اولملي يز. بو حرفلرله  برابر حياتمزه  آقاجق اولان فيض، بركت و علم ايله  شرفياب اولملي يز. Tarihe mal olmuş her şeyin ilk adımı, ilk sözü ve ilk harfi hep önemli olmuştur. Bunların belki de en mühimi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in muhatap olduğu ve sadece Hira mağrasını değil belki bütün cihanı hatta âlemi aydınlatarak beşeriyeti tenvir etmiş olan “İKRA’ “ hitabıdır. Taraf-ı İlahî’den gelen ve Cebrail (as) vasıtasıyla bir kelama dönüşen bu söz, belki de hidayetin en rahmetli bir vesikası olan Kurân-ı Azîmü’ş-Şan’ın muhteşem kapısı, milyonlarca kelime içinde, Rab tarafından seçilmiş en müstesna sözcük ve şuur sahibi her mahlûkun tüm yaşamını kaplayacak olan ve onlara bir şeref ve değer katacak olan amelin adıdır.  Burada nazarımızı celbeden mühim noktalardan birisi ise o kudsi kelimenin yani “İkra” kelimesinin “Elif” ile başlamasıdır. Kur’an-ı Kerim’in dili olan Arapçanın ilk harfi olan “Elif” ile. Uzaktan bakıldığında tıpkı bir insan silüeti gibi gözüken “Elif” ile. Bir binayı inşa ederken, temelindeki güçlü sütunlara benzeyen “Elif” ile. Tevhidi, birliği ve tekliği hatırlatan “Elif” ile. Kâinatta tesadüfün zerresine bile müsaade ve müsamaha göstermeyecek şiddet ve ciddiyet içinde tezahür eden Kudret-i Mutlak’ın beşeriyete olan hikmetli hitabının her safhası ve her unsuru bu iradenin dışında kalamaz. Dolayısıyla her kelimesi, her ayeti, her harfi ve ilk harfi de bu müdakkik iradeden hissedardır. Dinimiz, tevhid dinidir. Tevhidin belki de en şirin remzi “Elif” harfidir. Bize iman ve itikat, teslimiyet ve tevekkül, ihlas ve sadakat gibi en ulvi mefhumları hatırlatan tevhid dininin sembolü, simgesi, işareti ve bayrağı bu harftir. Bu harf tek hamle ile bir tek hareket ile yazılan ve yukarıdan aşağıya doğru çizilen bir harf olmasıyla, her zaman Rahmet-i İlahînin müşahhas bir tecelligâhı olan semadan arza bir dokunuşun hikmet dolu alameti olmuştur. Anadolu kültüründe ve geleneklerimizde ölümü, faniliği ve tevhidi temsil ettiği düşünülen servi ağacı da tıpkı bir “Elif” gibidir. Genellikle mezarlarımızda dikilen bir ağaç olan servi, yapraklarını dökmeyen, güçlü ve dirayetli hali ile hayata bağlılığı hatırlatırken ebedi hayatın bir müjdecisi gibi arz-ı endam eder. Dimdik duruşu ile doğruluğu ve dürüstlüğü çağrıştırırken rüzgâr esintileri ile birlikte adeta “Hû, hû” diye zikreder. Allah birdir. “Elif “de bir rakamı gibidir. Allah kelimesi “Elif” ile başlar. Kur’an-ı Kerim’in ilk nazil olan ve “İkra” ile başlayan ayeti gibi, ilk sure olan Fatiha Suresi de “Elhamdülillahi Rabbi’l Alemin” hitabı ile yani “Elif” ile başlıyor. Yani bu kâbil misallerin sayısını artırabiliriz. Biz şimdi ilk akla gelen ve mühim olanları seçtik ve zikrettik. Âlemde zerre miskal tesadüf yoktur. Bu kelimeler ve bu harfler de, vücut bulma sebeplerinden tutun, ta ki şekillerine kadar kaderin hikmetli tezgâhında dokunmuş ve Rabbimizin en şerefli muhatabı olan insan tarafından okunmuştur. Bizlere böylesine nihayetsiz Rabbanî hazineleri hatırlatan Kur’an harflerinin her bir tanesini ayrı ayrı mühimseyerek idrak etmeli ve o harfler ile gerek kıraaten (okuyarak) gerekse kitabeten (yazarak) meşgul olmalıyız. Bu harflerle beraber hayatımıza akacak olan feyiz, bereket ve ilim ile şerefyâb olmalıyız.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

سوكيلي اوقورلر، ياز موسمي چوقدن باشلادى. اوقوللر تعطيل. خلقمز تعطيل وسيله سيله  فرقلي يرلره  سياحتلر ياپييور. بو نه دنله  بز ده  ايسته دككه ، بو صاييمزده  بعض شهرلريمزڭ اسملرينڭ نره لردن كوكن و قايناق آلديغني سزلرله  پايلاشالم. ايشته  ايلك شهريمز “آطه بازاري” Sevgili okurlar, yaz mevsimi çoktan başladı. Okullar tatil. Halkımız tatil vesilesiyle farklı yerlere seyahatler yapıyor. Bu nedenle biz de istedik ki, bu sayımızda bazı şehirlerimizin isimlerinin nerelerden köken ve kaynak aldığını sizlerle paylaşalım. İşte ilk şehrimiz “Adapazarı” ADAPAZARI: Sakarya ilinin şehir merkezi olan Adapazarı, Orhan Gazinin kumandanlarından Konur Alp tarafından “Tığcılar” ismiyle köy olarak kuruldu. Sonradan Sakarya’nın iki kolu arasında bir ada durumunda olduğu için Adaköy (Ada Karyesi), dendi. Bu mıntıkada Pazar kurulduğundan dolayı da “Adapazarı” ismi dile yerleşti. İSTANBUL: Dünya üzerinde 3 imparatorluğa başkentlik eden tek şehir olan İstanbul, tarihi boyunca değişik isimlerle anıldı. MÖ. 658 yılında Megara Kralı Byzas tarafından kurulduğundan bu şehre kurucusundan dolayı “Bizantion” adı verilmiştir. Roma İmparatoru Marcus Avrelius döneminde imparatorun manevi babasının adıyla “Antion” olarak anıldı. Bizans İmparatoru Konstantin bu şehri yeniden kurunca buraya kendi adını verdi. Şehre “Konstantin” veya “Konstanpolis” adı verildi. Müslümanlar bu şehre “Konstantiniye” demişlerdir. Daha sonra “Konstanpolis”in kısaltılmış şekli olan “Stin- Polis” deyimi kullanıldı. Türkler burayı alınca Müslüman şehir anlamında “İslambol” adını verdiler. Şehir Osmanlı döneminde “Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, İstanbul, İslambol, Darü’s-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü’l-Hilafetü’l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergâh-ı Mualla, Südde-i Saadet” gibi çok farklı isimlerle anıldı. ELAZIĞ: ilk yerleşim yeri “Harput” diye anılan şehir 1834 yılında Mezre denilen ovalık bir yerde kuruldu. 1862 yılında buraya padişah Abdülaziz Han’ın şerefine “Mamuret- ül- aziz” ismi verildi. Daha sonra halk ağzında Elaziz olarak kısaltılan isim, 1937 yılında Elazığ’a dönüştürüldü. ÇANAKKALE: Marmara ve Ege denizlerini birleştiren Boğaz’daki şehir ve kasabaların en büyüğü olan bu yerleşim yeri aynı zamanda şehir merkezidir. Boğazın doğu kıyısında ve en dar yerinde kurulmuştur. Osmanlıların Çanakkale’yi fethinden önce buraya “Dardanellos” adı verilmişti. Fatih Sultan Mehmet Han, Çanakkale’nin Anadolu topraklarında bir kale yaptırdı. Bu sebeple şehre “Kale-i Sultani” ismi de verilmiştir. Son asırlara kadar bu isimle anılan şehir, bu kalenin çanağa benzemesinden dolayı ”Çanakkale“ ismiyle anılmıştır. AFYONKARAHİSAR: Şifalı kaplıcaları, kaymak şekeri ve haşhaşı ile tanınan şirin bir ilimizdir. Selçuklular bu bölgeyi fethedince, sarp kayalar üzerinde yükselen kaleye izafeten “Karakale” anlamında “Karahisar” demişlerdir. Kalenin etrafındaki şehrin ismi Karahisar olmuştur.  Türkler, Anadolu’da pek çok yere “Karahisar” ismi verildiğinden, burasının isminin diğerlerinden ayırt edilmesi için Selçuklu beylerinden Sahib Ataoğlu’na izafeten “Karahisar-ı Sahib” denmiştir. Cumhuriyet devrinde bölgede yetişen haşhaştan elde edilen Afyon’dan dolayı ismi “Afyonkarahisar” olmuştur. DİYARBAKIR: Hz. Ömer’in halifeliği döneminde bölgenin fethi ile görevlendirilen İyaz Bin Ganem ve Halid bin Velid gibi  ‘Sahâbe-i Kirâm’dan olmak üzere sekiz bin kişilik bir orduyla bu şehir fethedildi. Halk, İslâm Ordusu’nun müşfikliğine hayran kalarak İslâm’ı seçti. Müteakiben, yöredeki Rebia Araplarının en büyük kolu “Bekir bin Vâil” kabilesinin bu havalide yaşadığından dolayı bölgeye ”Diyar-ı Bekr” adı verildi. Bu isim zamanla ’Diyarbekir’e dönüştü ve asırlar boyu kullanıldı… 1937 de Bakanlar Kurulu kararı ile şehrin ismi ‘Diyarbakır’ oldu! Diyarbakır’ın eski adı “Amid” veya “Amed”dir. ANKARA: İslam kaynaklarına göre Ankara’nın adı “Enguru” olarak geçer. Kimilerine göre Ankara sözü Farsça “Üzüm” anlamına gelen “Engür” den, ya da Yunanca’da ‘koruk’ anlamına gelen “Aguirada”dan türemiştir. Frig dilinde ise “Ank” “engebeli, karışık arazi” anlamına gelir. Şehrin diğer isimleri; Ankyra, Ankura, Ankuria, Angur, Engürlü, Engürüye, Angare, Angera, Ancora ve son olarak “Ankara” şeklini almıştır. KOCAELİ: Orhan Gazi döneminde bu bölgeyi fetheden “Akçakoca” isimli kumandanın eliyle fethedildiğinden dolayı buraya Kocaeli denilmiştir.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiAmerikan Elçisinin Osmanlı Hayranlığı
Biliyor muydunuz?

آمريقان ايلچيسنڭ عثمانلي حيرانلغي آمريقه ليلر ايله  انكلتره  آراسنده  دوام ايدن صواش نتيجه سنده ، ١٧٧٦ ييلنده  آمريقه  برلشيك دولتلري باغيمسزلغنى اعلان ايتدي. كنج بر دولت اولان آب د، آق دڭزده  تجارت ياپمق ايستييوردي. فقط آق دڭزده  تجارت ياپمق، عثمانلي دولتنڭ اذننه  تابعيدي. عثمانلي دولتي ايله  آب د آراسنده  ٥ ايلول ١٧٩٥ كوني بر آندلاشمه  امضالاندي. ٢٢ ماده لك بو آندلاشمه  ايله  آب د، عثمانلي دولتنه ييللق ٢١٦٠٠ دولار ويرگو أوده يه جكدي. بونڭ قارشيلغنده  آق دڭزده  تجارت ياپابيله جكدي. آب د، بو ويرگويي ٢٩ ييل بوينجه  عثمانلي دولتنه أوده مشدر. عثمانلي دولتي ايله  آب د آراسنده  زمانله  سفارت دوزينده  ده  ايليشكي باشلامش و استانبوله  بر آمريقان بيوك ایلچيسي كوندريلمشدي. ايشته  بو ايلچيلردن بريسي اولان اوسقار آسترانوس، استانبولده  كورو ياپديغي صيره ده  سلطان ٢نجی عبدالحميد تختده  اولديغي ييللرده  عثمانلي دولتنده كي صنايع، عدليه  و اگيتيم قونولرنده كي كليشمه لري بالذّات كوزلمله مشدى. بو كوزلملريني قاتيلديغي طوپلانتيلرده  ويا قونفرانسلرده  ديله  كتيرييوردى. بو طرز قونوشمه لرندن بريسي آمريقه نڭ شیقاغو شهرنده  كرچكلشمشدي. اوسقار آسترانوس، آچيلان فابريقه لري، مكتبلري و سلطان ٢نجی عبدالحميد دونمنده كي ديگر كليشمه لري أوگكويله  آڭلاتمشدي. بو طورومدن خبردار اولان عثمانلي خارجيه سي، صدر اعظمه  اسكي بيوك ایلچينڭ آڭلاتدقلريني يازي ايله  ايلتير. صدر اعظم كامل پاشا، اسكي بيوك ایلچي يه  بر تشكّر يازيسي يازيلمسي تعليماتنى ويرر. Amerikalılar ile İngiltere arasında devam eden savaş neticesinde, 1776 yılında Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlığını ilan etti. Genç bir devlet olan ABD, Akdeniz’de ticaret yapmak istiyordu. Fakat Akdeniz’de ticaret yapmak, Osmanlı Devleti’nin iznine tabiydi. Osmanlı Devleti ile ABD arasında 5 Eylül 1795 günü bir antlaşma imzalandı. 22 maddelik bu antlaşma ile ABD, Osmanlı Devleti’ne yıllık 21.600 dolar vergi ödeyecekti. Bunun karşılığında Akdeniz’de ticaret yapabilecekti. ABD, bu vergiyi 29 yıl boyunca Osmanlı Devleti’ne ödemiştir. Osmanlı Devleti ile ABD arasında zamanla sefaret düzeyinde de ilişki başlamış ve İstanbul’a bir Amerikan büyükelçisi gönderilmişti. İşte bu elçilerden birisi olan Oskar Astranos, İstanbul’da görev yaptığı sırada Sultan 2. Abdülhamid tahtta olduğu yıllarda Osmanlı Devletindeki sanayi, adliye ve eğitim konularındaki gelişmeleri bizzat gözlemlemişti. Bu gözlemlerini katıldığı toplantılarda veya konferanslarda dile getiriyordu. Bu tarz konuşmalarından birisi Amerika’nın Şikago şehrinde gerçekleşmişti. Oskar Astranos, açılan fabrikaları, mektepleri ve Sultan 2. Abdülhamid dönemindeki diğer gelişmeleri övgüyle anlatmıştı. Bu durumdan haberdar olan Osmanlı Hâriciyesi, Sadrazam’a eski büyükelçinin anlattıklarını yazı ile iletir. Sadrazam Kâmil Paşa, eski büyükelçiye bir teşekkür yazısı yazılması talimatını verir. Belge no: Devlet Arşivleri Başkanlığı, HR.SYS, 60/17-4 Tarih: 23 Şevval 1307 (12 Haziran 1890) Çarşamba (1)Hû (2)Makâm-ı sâmî-i sadâretpenâhîden fî 30 Mayıs sene 1306 tarihiyle hâriciye nezâret-i celîlesine mevrûd tezkire-i sâmiyenin sûretidir (3)Devletlû efendim hazretleri (4)Amerika hükûmât-ı müctemiasının Dersaâdet Sefîri sâbık mösyö Oskar Astranos’un Şikago’da îrâd eylediği bir nutukda sanâyi’ ve adliye (5)ve maârif hususlarınca memalik-i şâhânede vukû’ bulan terakkiyâtı gâyet sitâyişkârâne ta’rîf ve ta’dâd eylemesinden dolayı keyfiyetin atebe-i (6)ulyâ-yı mülûkâneye arzıyla müşârun-ileyhin taltîfi ve bu sûretle ibrâz eylediği meâsir-i hayırhâhîden dolayı tebşîr-i mahzûziyet-i seniyyeyi hâvî müşârun-ileyhe (7)taraf-ı devletlerinden tahrîrât-ı husûsiye tastîri hakkında vârid olan 23 Şevval sene 1307 tarihli tezkire-i devletleri bi’l-mütâlaa arz-ı huzûr-ı âlî kılınmış olmakla (8)iş’âr-ı devletleri vechle müşârun-ileyhe bir tahrîrât-ı husûsiye tastîrine himmet buyurulması siyâkında tezkire-i senâverî terkîm olundu efendim

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıʼda Hakaret Ve Şiddete Karşı Yapılan Düzenlemeler
Belge Okumaları

Temellerini adalet ve hoşgörü üzerine kuran ve asırlarca bu anlayışla mevcudiyetini sürdüren Osmanlı Devleti, zamanla belirtileri gözükmeye başlayan ve 19. yüzyıla gelindiğinde iyice tebarüz eden ekonomik, siyasi ve askerî çöküşünü engellemek amacıyla kuvvetli bir ıslahat programı ele almış, bunu da Tanzimat Fermanı olarak isimlendirmiştir. 1839ʼda Sultan Abdülmecid döneminde ilan edilen bu mülkî ıslahat hareketinin en belirgin sebeplerinden biri, Osmanlı ülkesinde müslim-gayrimüslim hiç kimseye, herhangi bir haksızlığın vuku bulmasına müsaade edilmediğini göstermek, dolayısıyla Avrupa devletlerinin kendi iç işlerine karışmasını engellemekti. Bundan dolayı bu dönemde insan haklarıyla ilgili birçok hukuki düzenleme yapılmış, özellikle ceza hukuku alanında vatandaşların can, mal hürriyetini ve eşitliğini koruyacak teminatlar getirilmiştir. Aslında mevzu; kuruluşundan beri insan haklarına yönelik dünyadaki en adil ve eşitlikçi kanunnameleri çıkaran ve bunları uygulama konusunda çok hassas davranan Osmanlı yönetiminin, bu hukuki düzenlemeleri Batıʼnın tanzim ve tertip ettiği şekilde yeniden ele almasından ibaretti. Yoksa Tanzimatʼa kadar ülkede adalet sisteminin teorik ve pratik temellerinin olmadığı asla söylenemez. Bu minvalde 1840 yılında çıkarılan Ceza Kanunnamesi, birçok yönden klasik Osmanlı kanunlarını hatırlatmaktadır. Mezkûr kanunnamede, bu sayımızdaki konumuz olan hakaret, itâle-i lisân (laf atma), sövme ve darb gibi kişiye karşı işlenen suçlarda, klasik Osmanlı hukukunda olduğu gibi tazir cezası uygulanmaktaydı. Suçun cezası sabit olmakla birlikte süresi kadının takdirine bırakılmıştı. Örneğin bir kişiye hakaret eden 5 günden 25 güne, yaralayıcı olmayan aletlerle birbirini dövmeye cesaret eden ise 15 günden 3 aya kadar hapis cezasına çarptırılacaktı. Hakaret, sövme ve darb gibi suçların cezai işleminin görülmesi için mağdur olan kişinin suçu işleyen kişiye aynı şekilde karşılık vermemesi ve mahkemeye müracaat edip dava açması gerekiyordu. Günümüzde hakaret suçları TCKʼnın 125. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir: “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.” Darp yani kasten yaralama suçu TCKʼnın 86. maddesinde şöyle geçmektedir: “Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, 4 aydan 1 yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” Görüldüğü üzere hukuk kuralları, şahsa karşı işlenen suçlarda belirli müeyyideler tespit etmiş ve kişisel hak ve hürriyetleri güvence altına almıştır. Burada son zamanlarda tartışma konusu olan bir duruma da değinmek istiyoruz. Şiddet ve şiddetin önlenmesi cinsiyet kavramı üzerinden değerlendirilmekte, bu ise evrensel hukukta ayrım yapılamayacağı gerçeğine tezat oluşturmaktadır. Şiddet, kadın erkek herkes için aynı manayı ifade eder ve hukuk bu durumu kadın hakları olarak değil insan hakları kavramına göre ele alır. Bu sayıdaki belgelerde de gördüğümüz üzere, hukuk metinleri ayrımcılık içeren özel ifadelere yer vermez, umuma yöneliktir. Dünyada huzur ve mutluluğun sağlanması için adalet nizamının sağlam kanun ve uygulamalarla desteklenmesi elbette ki zaruridir. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da Allah (cc) ve Resulüʼnün (sav) sözleri herhâlde daha öncelikli ve tesirlidir: “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha hayırlıdır.” (Hucurât Suresi, 11)  “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir.” (Buhârî, Müslim) “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekâtla gelir. Fakat şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, şunu dövmüş bir hâlde gelir. Bunun üzerine iyiliklerinin sevabı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.” (Müslim) “Gayrimüslim vatandaşlara velev bir kötü söz, namuslarıyla ilgili bir gıybet veya herhangi bir rahatsız edici davranışla olsun tecavüz eden yahut mütecavize yardım eden kimse Allah, Resulü ve İslamʼın verdiği teminata ihanet etmiş, onu zayi eylemiş olur.” (Şehâbeddin el-Karafî, el-Furuk, III, s. 11) 1. Vesika Darp ve hakareti önlemek için çıkarılacak tebligatla ilgili padişaha sunulan arz (27 Ocak 1847) Belgelerimiz Sadaret Divan Kalemi Belgeleri fonuna aittir. Bilindiği üzere Divan-ı Hümayun, devlet meselelerinin görüşülüp karara bağlandığı ve padişahtan sonraki en önemli mekanizmaydı. 19. yüzyılda ise II. Mahmud’un merkez teşkilatında yaptığı reformlarla Divan-ı Hümayun ve onun temsilcisi olan sadrazamın yetkileri kabine sisteminde yer alan nezaretlere dağıtıldı. Aynı şekilde Divan-ı Hümayun’daki kalemler ve buralara ait evraklar yeni hükûmet merkezi olan Bâb-ı Âli’de Divan-ı Hümayun Kalemi ismiyle tek çatı altında toplandı. Bu kalemin görevlerinden biri de nizamname ve talimatnamelerin kayıt altına alınması ve korunmasıydı. 1847 yılına ait belgelerimiz de bu kaleme ait olup, toplumdaki şiddetin önlenmesi ve hakaretin önüne geçilmesi için hazırlanan tebligatları içermektedir. 1 numaralı vesikada, toplumun huzurunu sağlamak gayesiyle daha önceleri defalarca çıkarılan şiddeti ve hakareti önleme ile ilgili umumi talimatın Zabtiye Nezareti tarafından mahallî görevlilere tebliğ edilmesi ve bu tebliğin bir bildiri şeklinde basılarak yayımlanması padişaha sunulan bir arzda teklif edilmekte ve ilgili talimat ekte sunulmaktadır. Hüve (1) Maʻrûz-ı bendeleridir ki, (2) Darb mâdde-i memnûʻasının menʻ-i vukûʻu zımnında bundan akdem kâbile mâddesi tenbîh olunmak üzere Bâb-ı Zabtiye’ye celb (3) olunan eimme-i mahallâta ifâdât ve vesâyâ-yı lâzıme icrâ kılındıysa da varaka-i mahsûsa tabʻıyla bir kat daha tenbîhât-ı umûmiyenin (4) icrâsı mâdde-i memnûʻa-i merkûmenin önü kesdirilmesine medâr-ı küllî olacağı mütâlaʻa kılınmış ve ol bâbda (5) kaleme aldırılan varaka leffen takdîm-i pîşgâh-ı âlîleri kılınmış olmağla varaka-i merkûmede muharrer tenbîhât muvâfık-ı irâde-i (6) seniyye buyurulur ise biʼt-tabʻ eimme-i mahallâta birer kıtʻası iʻtâ olunmak üzere varaka-i merkûmenin iʻâdesi (7) husûsunda emr ü irâde veliyyüʼl-emrindir. Fî 9 Safer sene [12]63 (8) Mehmed Hafız A.}DVN.00024.00063.001 2. Vesika Bir önceki arzın melfûfu olan tebligat (26 Ocak 1847) Bir önceki belgenin eki olan 2 numaralı vesikada; fiziki ve psikolojik şiddet anlamına gelen dövmek ve sövmek fiillerinin toplumda yasaklanması, ayrıca fiziki tazir cezalarının ölçüyü kaçırarak işkence tanımına yaklaşmaması için daha önceden defalarca talimatlar yayımlanmasına rağmen ehemmiyetine ve tekrarlanma ihtimaline binaen resmî ağızdan bir kez daha uyarı yapılması gerektiği belirtilmiştir. Buna binaen bir kişi başkasını dövmeye teşebbüs ederse ve mağdur bunu karakola ihbar ederse suçlu şahsın kanun çerçevesinde ceza alması sağlanacaktır. Gerek saldıran taraf ve gerek saldırıya fiziki olarak karşılık veren taraf hem kim olursa olsun devletin mahallî görevlileri olan imam, muhtar, muhbir, esnaf ve han sorumluları gibi şahıslar tarafından bu kişiler Zabtiye Nezaretine bildirilecek, bildirilmezse mesuliyet bahsi geçen görevlilerde olacaktır. Hüve (2) Bu esnâda aralık aralık baʻzı kesân hakkında memnûʻâtdan olan darb mâddesi vukûʻa geldiği tahkîk ve istihbâr buyurulmuş ve beyândan müstağnî olduğu üzere (3) muhassenât-ı asriyye-i hazret-i şehinşâhîden olmak üzere sâye-i şevket-vâye-i cenâb-ı pâdişâhîde kimesne hakkında darb muʻâmelesi vukûʻa gelmemesi ve mücrimînin dahi (4) hudûd-ı şerʻiyyeden ziyâde darb olunmaması lâzımeden ve irâde-i merâhim-ifâde-i hazret-i şehriyârî iktizâsından bulunmuş olub eğerçi bu mâdde hakkında mukaddem ve muahhar tenbîhât-ı (5) lâzıme icrâ kılınmış ise de ber-minvâl-i muharrer yine aralık aralık fiʻl-i mezkûra cürʼet vukûʻ bulmakda ve efrâd-ı nâsdan birisi diğerini darba mütecâsir olub da ol darb (6) itdiği âdem ana mukâbeleden sarf-ı nazarla karavola ihbâr eylediği hâlde dârib olan şahs tutulub hakkında terettüb idecek hudûd-ı şerʻiyye ve sâir muʻâmele-i (7) teʼdîbenin icrâsına meʼmûrîn taraflarından iʻtinâ ve dikkat olunacağı rütbe-i bedâhetde olduğundan bundan böyle şu darb mâdde-i memnûʻasına hiç kimesne tarafından cürʼet olunmayub (8) şâyed fiʻl-i mezkûra cesâret idenler olduğu takdîrce o makûleler mukâbeleden sarf-ı nazarla hemân karavola virilmesiçün bu kerre dahi cümleye tenbîhât-ı ekîde icrâ kılınarak bunun (9) üzerine yine mâdde-i darba ictisâr iden ve anlara mukâbele ey-leyen olduğu hâlde o makûleler her kim olur ise olsun haklarında lâzım gelen teʼdîbâtın (10) icrâsında dakika fevt olunmayacağı ve ol vechile mugâyir-i rızâ-yı âlî mâdde-i darba cesâret idenler mahallât dâhilinde olub da imâm ve muhtârân ve muhbirler taraflarından ve esnâf (11) ve sâireden bulunub da hânlar ve esnâf kethüdâları câniblerinden Bâb-ı Zabtiye’ye haber virilmez ise imâm ve muhtârân ve sâire-i merkûme dahi mesʼûl olacakları cümlenin maʻlûmu (12) olarak ana göre fiʻl-i mezkûrun vukûʻundan kemâliyle iʻtinâ ve dikkat kılınması husûsu geçen gün her ne kadar matbûʻ varaka ile bildirileceği ifâde olunmuş ise de işte şimdi işbu (13) varaka-i mahsûsa ile dahi ifâde ve teʼkîd kılındığı. (14) Fî 8 S. (Safer) sene [1]263 3. Vesika Önceki tebligata ilaveten, kişiye karşı işlenen hakaret ve darp suçlarına karşı düzenlenen ve basılıp dağıtılan yeni tebligat (8 Nisan 1847) 3 numaralı belgede ise önceki talimatname metnine ilaveten, can ve mal emniyetini sağlamakla yükümlü olan Osmanlı Devleti topraklarında şiddete şiddetle karşılık verilerek bunun bir kan davası şekline dönüşmesine fırsat vermeden hemen yetkililere şikâyette bulunulması gerektiği ifade edilmiş ve konuyla ilgili resmî görevliler bilgilendirilmiştir. (1) Hüve (2) Cümleye beyândan müstağnî olduğu vechile asr-ı hümâyûn-ı maʻdelet-makrûn-ı hazret-i mülûkânede kâffe-i tebaʻa-i Devlet-i Aliyyeʼnin vikâye-i âsâyiş ve emniyetleri (3) vesâilinin her dürlü icrâ ve istikmâline sarf-ı himmet buyurulmakda olduğundan biʼl-cümle nâs dahi sâye-i mekârim-vâye-i hazret-i şâhânede (4) kendü huzûr ve râhat ve nâmûs ve haysiyetlerini gözederek birbirine kötü söz söylemek ve birbirini döğmek misillü (5) efʻâl-i mezmûmede bulunmaları hem hukûk-ı insâniyeye münâfî ve hem de rızâ-yı Bârî ve usûl-ı maʻdelet-i seniyye-i cenâb-ı cihândârînin külliyen (6) hilâfı olduğuna binâen her kim olur ise olsun o makûle efʻâlde bulunanların mütecâsir oldukları töhmetin şerʻan tahakkuk-ı vukûʻu takdîrinde derece derece (7) mücâzât-ı îcâbiyesi icrâ olunmak kânun-ı cezâ muktezâsından olduğu misillü mukâbele idenler yaʻnî bir kimse bir kimseye o makûle nâ-marzî (8) muʻâmele idüb de anın meʼmûrîn maʻrifetiyle kânûna tatbîkan hakkından gelinmek üzere ol kimse derhâl keyfiyeti karavola ve sâir (9) zâbitâna haber virmeyerek kendüsü ana karşu koyub söveyim ve döveyim dir ise hudûd-ı vazîfesinin (10) hâricinde bulunmuş olacağından keyfiyeti ledeʼt-tahkîk ol kimse hakkında dahi muʻâmele-i cezâiye icrâ kılınmak usûl-ı maʻdelet (11) ve hukûk-ı hükûmet iktizâsından olmakdan nâşî bu husûsu mukaddem ve muahhar lâzım gelenler maʻrifetleriyle cümleye iʻlân (12) ve hattâ geçenlerde dahi biʼl-etrâf teʼkîd ve beyân kılınmış ise de keyfiyet bir kat dahi her-kesin maʻlûmu olarak ana göre (13) muhâfaza-i nâmûs-ı insâniyet ve vikâye-i izz ü rifʻat kaziyesine lâyıkıyla dikkat kılınmak üzere işbu varaka-i mahsûsa dahi tabʻ ve temsîl kılındı. (14) Fî 21 R. (Rebîʻüʼl-âhir) sene [12]63 A.}DVN.00024.00063.003 Kelimeler: Akdem: ÖnceAsr-ı hümâyûn-ı maʻdelet-makrûn: Adaletin hâkim olduğu padişahın zamanıBer-minvâl-i muharrer: Açıklandığı üzereBiʼl-cümle: Hepsi, bütünBiʼl-etrâf: Ayrıntılı olarakBiʼt-tabʻ: BasılarakCihândârî: Dünyaya sahip olan kişiye, padişaha aitDarb: Dövme, vurmaDârib: DövenEfʻâl-i mezmûme: Kötülenmiş hareketlerEfrâd-ı nâs: İnsanlar, fertlerEimme-i mahallât: Mahalle imamlarıEkîd(e): Sağlam, kuvvetliFevt: Kaybetme, elden kaçırmaFiʻl-i mezkûr: Anılan davranışHudûd-ı şerʻiyye: Kanunun koyduğu sınırHudûd-ı vazife: Görev sınırıİktizâ: Gereklilikİrâde-i merâhim-ifâde: Açıklamasında merhamet olan buyruk İrâde-i seniyye: Padişahın yüce buyruğuİstihbâr: Haber alma, duymaİstikmâl: Tamamlamaİʻtâ: Vermekİzz: İzzet, şerefKâbile: Ebe, ebe kadınKâffe-i tebaʻa: Bütün vatandaşlarKaravol: KarakolKaziye: HükümKesân: KimselerKethüdâ: Sanat ve meslek erbabının işlerine bakmak üzere esnaf arasından seçilip hükûmetçe tayin edilen kimseKeyfiyet: Durum, hâlKıtʻa: Parça, taneLedeʼt-tahkîk: AraştırıldığındaLeffen: Ek olarakMahallât: MahallelerMakûle: Cins, türMedâr-ı küllî: Genel dayanak, sebepMemnûʻa (ç.memnûʻât): YasaklanmışMeʼmûrîn: MemurlarMenʻ-i vukûʻ: Bir şeyin olmadan önce engellenmesiMerkûm(e): Adı geçenMuahhar: SonrakiMuʻâmele-i teʼdîbe: Yola getirecek, uslandıracak muameleMugâyir-i rızâ-yı âlî: Padişahın yüce rızasına aykırıMuharrer: Yazılmış Muhassenât-ı asriyye: Çağın güzellik ve iyilikleriMuhbir: Gayrimüslimlerin yönetiminden sorumlu mahalle veya köy görevlileriMuhtârân: Muhtarlar, mahalle veya köy yönetiminden sorumlu devlet görevlisiMukâbele: Karşılık vermeMukaddem: ÖncekiMücâzât-ı îcâbiye: Gereken cezalarMücrimîn: SuçlularMülûkâne: Padişaha yakışır, muhteşemMünâfî: AykırıMüstağnî: İhtiyacı olmayanMütecâsir: Yeltenen, cüret edenNâ-marzî: Beğenilmeyen, hoşnut olunmayanNâs: İnsanlarNâşî: …den dolayıRızâ-yı Bârî: Allahʼın rızasıRifʻat: YücelikRütbe-i bedâhet: Apaçık şekildeSarf-ı himmet: Gayret etmekSâye-i mekârim-vâye: Nasibi cömertlik olan padişahın gölgesi, hüküm ve himayesiSâye-i şevket-vâye: Nasibi ululuk ve heybet olan padişahın gölgesi, hüküm ve himayesiSeniyye: YüceŞehinşâhî: Yüce ppadişahlıkŞehriyârî: HükümdarlıkTabʻ: Kitap basmakTakdîm-i pîşgâh-ı âlî: Padişahın yüce huzuruna sunmakTatbîkan: UygulanarakTeʼkîd: SağlamlaştırmaTemsîl: Kopyasını çıkarma, basmaTenbîhât-ı lâzıme: Gereken uyarılarTerettüb: Ait olma, icap etmeUsûl-ı maʻdelet: Hakkaniyet ve adalet usulüVechile: Tarzında, şeklindeVeliyyüʼl-emr: Emir sahibi, padişahVesâil: VesilelerVesâyâ: TavsiyelerVikâye: KorumakZâbitân: Zabitler, subaylarZabtiye: Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılda kurulan, toplumun güvenliğini ve asayişi sağlamakla görevli askerî teşkilat, günümüzün Emniyet Genel Müdürlüğü

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiDurdum Ve Söyledim
Baş Muharrir

طوردم و سويله دم ”سزه  أويله  بر وطن آلدمكه ؛ ابديًا سزڭ اولاجقدر“ ديين سلطان آلبارسلانڭ زماننده ڭ ٩٤٨ سنه  كچمش… ديله  قولاي، نره ده يسه  اون عصر. و حمد اولسون، او زماندن بو زمانه  آناطولي اسلامدر. مسلمانلري باغرينه  باصمه يه  دوام ايتمكده در. سلطان بو جمله لري ظفردن صوڭره  قورمشدي البته ، فقط بر ده  محاربه  دوام ايدركن سويله دكلري وار. نه يدي اونلر؟ ”يا ربّي! سني كنديمه  وكيل ياپييور، عظمتڭ قارشوسنده  يوزيمي يره  سورويور، اوغرنده  جهاد ايدييورم. اي اللّٰهم! نيتم خالصدر؛ بڭا يارديم ايت.“ ظفردن صوڭره  سويلنن دگل، اصل أوڭجه سنده  سويلنن سوزلره  صوڭ درجه  محتاج اولديغمزي بيله رك باقمه مز كركير دييه  دوشونويورم، تاريخه ، تاريخدن بو كونه  قالانلره  و صوڭره سنه . زيرا هپمز بيلييورز و بيلملي يزكه ، نتيجه يي ياراتان اللّٰهدر. ظفر اللّٰهدندر. أويله يسه  طورديغمز ير و سويله ديگمز سوز أونمليدر! دنيا امتحان ميداني: سياه ده  اولاجق بياض ده . ايي ده  اولاجق كوتو ده . طوغري ده  اولاجق ياڭليش ده . ديدك يا، طورديغمز ير و سويله ديگمز سوز أونمليدر. قراڭلق، كوتو و ياڭليشده  طورانلر، دنيايي زندانه  چويرمش، نيجه  صيقينتيلري منجر ايشلره  امضا آتمشلردر. بياض، ايي و طوغرينڭ ياننده  طورانلر ايسه ، اييلگڭ و كوزللگڭ نشو و نما بولمه سنه  وسيله  اولمشلردر. يينه  حمد اولسونكه ، رحمتي غضبنى كچمش اولان ربّمزڭ تخت تصرّفنده  نيجه  كوزللكلر بوي ويرمشدر. بوكون بعض صيقينتي كبي كوزوكن شيلر وارسه ، او زمان دونوب يينه  طورديغمز يره  و سويله ديگمز سوزه  باقاجغز. بز ده  بو طرفده  طورالم و كوپرو اولاجق جمله لر قورالم درديله  سزلرله  هر آي بولوشمه يه  دوام ايدييورز. هر آي بزلري مسافر ايدن سزلره  ده  تشكّري بورج بيلييورز. “Size öyle bir vatan aldım ki; ebediyen sizin olacaktır” diyen Sultan Alparslan’ın zamanından 948 sene geçmiş… Dile kolay, neredeyse on asır. Ve hamdolsun, o zamandan bu zamana Anadolu İslam’dır. Müslümanları bağrına basmaya devam etmektedir. Sultan bu cümleleri zaferden sonra kurmuştu elbette, fakat bir de muharebe devam ederken söyledikleri var. Neydi onlar? “Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor, uğrunda cihat ediyorum. Ey Allah’ım! Niyetim halistir; bana yardım et.” Zaferden sonra söylenen değil, asıl öncesinde söylenen sözlere son derece muhtaç olduğumuzu bilerek bakmamız gerekir diye düşünüyorum, tarihe, tarihten bu güne kalanlara ve sonrasına. Zira hepimiz biliyoruz ve bilmeliyiz ki, neticeyi yaratan Allah’tır. Zafer Allah’tandır. Öyleyse durduğumuz yer ve söylediğimiz söz önemlidir! Dünya imtihan meydanı: Siyah da olacak beyaz da. İyi de olacak kötü de. Doğru da olacak yanlış da. Dedik ya, durduğumuz yer ve söylediğimiz söz önemlidir. Karanlık, kötü ve yanlışta duranlar, dünyayı zindana çevirmiş, nice sıkıntıları müncer işlere imza atmışlardır. Beyaz, iyi ve doğrunun yanında duranlar ise, iyiliğin ve güzelliğin neşv u nema bulmasına vesile olmuşlardır. Yine hamd olsun ki, rahmeti gadabını geçmiş olan Rabbimizin taht-ı tasarrufunda nice güzellikler boy vermiştir. Bugün bazı sıkıntı gibi gözüken şeyler varsa, o zaman dönüp yine durduğumuz yere ve söylediğimiz söze bakacağız. Biz de bu tarafta duralım ve köprü olacak cümleler kuralım derdiyle sizlerle her ay buluşmaya devam ediyoruz. Her ay bizleri misafir eden sizlere de teşekkürü borç biliyoruz.

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiMâlihulyâ
Osmanlı Tıbbından

Mâlihulyâ oldur ki, âdemin zannı ve fikri tabîʻî olmaya. Abes nesneler zann ide. Gayr-ı vâkiʻ korkmayacak nesnelerde korkmak gibi. Sebebi nefs-i dimâğda ya cemîʻ bedende sevdâ gâlib olmakdır. Alâmeti; bedeni arık ve levni sevâda mâil olmakdır. Ve sâbıkâ sevdâ arturur nesneler istiʻmâl itmek gâyet zahmet ve meşakkat çeküb ve salâbet ve batî ve ihtilâfıdır. Ve safvet-i kârûre ve gussâlu olmak ve sükût-ı tavîl ve hubb-ı halvet ve çok fikirler idüb yere çok bakmakdır. Eğer mâlihulyânın mâddesi cemîʻ bedene münteşir olmayub yalnız imtilâ-yı re’sden olacak olursa; alâmeti ifrât-ı fikir ve dem-i sevâd ve gözler çukurlanmak ve arza ve bir nesneye dâim nazar idüb kalmak ve başda ve yüzde yübûset olmak ve yüzü ve gözü kümûdet üzere olmak mâlihulyânın bu sıfatı gâyet yaramazdır. İlâcı fasd ile ibtidâ olunmakdır. Cemîʻ esnâfında eğer dem gâlib ise ve fasda nazar oluna. Eğer kan kara ise kuvvet yetdiği kadar akıdalar. Zîrâ kanın kara olması illet yaʻnî hılt-ı redî cemîʻ bedende yüze ve göze münbasıt olmağa delâlet ider. Eğer kızıl olursa artuk akıtmayub elbette tutalar. Zîrâ keymûs-ı redî hemân ancak dimâğda olmağa delâlet ider. Bu takdîrce lâyık olan budur ki, alın damarından fasd ideler. Ve baʻde’n-nazc müshil-i sevdâ olan devâlar istiʻmâl ideler. Ve murattıbâta meşgūl olalar. Metnin Güncel Çevirisi Melankoli, Kuruntu hastalığı Melankoli, düşüncelerinde ve fikirlerinde eşyayı normal haliyle görmeme ve korkulmayacak şeylerden korkma hastalığıdır. Bu hastalığın sebebi beyinde ve bedenin büyük bir kısmında dört hılttan biri olan sevdâ yani kara safra maddesinin dolgunluğudur. Bedenin zayıflaması ve renginin siyahlaşması bu dolgunluğa işaret eder. Sıkıntılı olmak, sert duruş, ağır hareket etmek, gözbebeğinde duruluk, devamlı kederli olmak, uzun süre konuşmamak, yalnız kalmaktan hoşlanmak, yere bakarak uzunca düşüncelere dalmak gibi haller bu hastalığın belirtileridir. Melankoliye sebep olan madde bütün bedende olmayıp sadece beyin bölgesindeki dolgunluktan kaynaklandığına delil; aşırı düşünceli olmak, kanın siyahımsı olması, göz bölgesinde çukurlaşma, başta ve yüzde kuruluk, yüz ve göz renginde soluklaşma, eşyaya dikkat kesilip uzun süre bakmak gibi ciddi durumlardır. Bu hastalığın ilacı; ilk olarak hacamat günlerinde kan aldırmaktır. Bedende kan fazlalığı var ise hacamat yoluyla kan aldırılmalıdır. Eğer kan siyahımsı akıyorsa yüzde, gözde ve bedenin bütününde bu hastalığın mevcut olduğuna işaret eder. Bu durumda siyah kan mümkün olduğunca akıtılmalıdır. Akıtılan kan rengi kırmızıya dönünce kan aldırma durdurulur. Ayrıca mide bulantısı oluşması durumunda alın damarlarından kan aldırmak gerekir. Mide yatıştıktan bir müddet sonra safra boşaltıcı ilaçlarla ve bedeni yumuşatıcı gıdalarla tedaviye bir müddet devam edilmelidir. KELİMELER: Arık: Zayıf, cılızBatî: Ağır hareketli olmakDimâğ: BeyinFasd: Kan aldırmak, HacamatHılt-ı redî: Aşırı kötü dolgunlukİmtilâ-yı re’s: Başında bulunan damar ve benzeri borucukların sıvıyla dolmasıKeymûs-ı redî: yiyeceklerin mide öz suyu ile karıştıktan sonra oluşan bulantı, kimusKümûdet: rengi bozulmakMâlihulyâ: Kara sevda, kuruntu, melankoli, kişide durgunluk, hüzün, çevreye ve haz veren şeylere karşı ilgisizlik ile belirgin ağır bunalım durumu.Murattıbât: insanın vücudunu nemlendiren ilaç veya gıda; vücudu ıslatan uyku, hareketsizlik, sevinç gibi unsurlarMünbasıt: döşenmiş, yayılmışNazc: olgunluk, pişme; sindirme kuvvetinin fiiliSalâbet: Dayanıklılık, sağlamlıkSevâd: karalık, kara, siyahTavîl: UzunYübûset: Kuruluk (Kaynak: Enmûzecü’t-tıb kitabından )

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Bu ay da aşağıdaki metni Osmanlı Türkçesi/Kur’an harfleri ile yazmanızı istiyoruz. Sultan Murad'ın Duası İlâhî! Bunca kere beni zaferden mahrum etmedin. Daima duamı kabul buyurdun. Yine Sana iltica ediyorum, duamı kabul eyle! Bir yağmur nasip eyle! Bu toz bulutu kalksın. Kâfirin askerini aşikâr görüp, yüz yüze cenk edelim! Ya İlâhî! Mülk de, bu kul da Sen’indir. Ben âciz bir kulum. Benim niyetimi ve esrarımı en iyi Sen bilirsin. Mal ve mülk maksadım değildir. Yalnız Sen’in rızanı isterim.              Ç  Ö  Z  Ü  M     

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

ملّا فنارينڭ (رض) قاضيلق وظيفه سندہ جسارتی ملّا فناري، طوغري سوزلي اولديغي قدر ده  جسور و حقدن يانه  بر قاضي اولارق تاريخه  كچمشدر. حق و عدالتي هرشيئڭ أوستنده  كوره رك جسارتله  صاوونديغنه ، شو حادثه ، نه  كوزل بر دليلدر: دورڭ دولت باشقاني ييلديريم بايزيد، بر دعواده  شاهد اولارق بولونور و شويله  دير: “اوت، بن بوني بيلييورم، بو بويله در.” فناري، ييلديريمڭ شهادتنى شويله  دگرلنديرير: “بن سزڭ شاهدلگڭزي قبول ايده مه م.” بونڭ سببنى صوران بايزيد، شو جوابي آلير: “چونكه  سز نمازلري جماعتله  قيلمايورسڭز.” بونڭ أوزرينه  محكمه دن آيريلان ييلديريم،  درحال كوشكنڭ أوڭنه  بر جامع ياپديرارق جماعته  دوام ايتمه يه  باشلار. Molla Fenâri’nin (ra) Kadılık Vazifesinde Cesareti Molla Fenâri, doğru sözlü olduğu kadar da cesur ve haktan yana bir kadı olarak tarihe geçmiştir. Hak ve adaleti herşeyin üstünde görerek cesaretle savunduğuna, şu hadise, ne güzel bir delildir: Devrin devlet başkanı Yıldırım Bayezid, bir davada şahit olarak bulunur ve şöyle der: “Evet, ben bunu biliyorum, bu böyledir.” Fenâri, Yıldırım’ın şehadetini şöyle değerlendirir: “Ben sizin şahitliğinizi kabul edemem.” Bunun sebebini soran Bayezid, şu cevabı alır: “Çünkü siz namazları cemaatle kılmıyorsunuz.” Bunun üzerine mahkemeden ayrılan Yıldırım,  derhal köşkünün önüne bir cami yaptırarak cemaate devam etmeye başlar. قاشيقجي الماسنڭ حكايه سی ١٦٩٩ ييلنده استانبولده اگري قاپي چوپلگنده طولاشان بالديري چيپلاق طاقيمندن بر آدم يووارلاق طاش بولور. بر يايمه جي قاشيقجي يه كيدره ك أوچ تخته قاشيغه دگيشير. قاشيقجي كوتورور، بو طاشي بر قويومجي يه ١٠ آقچه يه صاتار. قويومجي طاشي آرقداشلرندن برينه كوسترير. قيمتلي بر الماس اولديغي آڭلاشيلنجه بريكي صوص پايي ايستر. آرالرنده غوغا چيقار. مسئله قويومجي باشي يه عكس ايدر. قويومجي باشي غوغاجيلرڭ النه برر كيسه آقچه ويره رك طاشي آلير. فقط بو سفر ده اولايي صدر اعظم كوپرولي زاده فاضل احمد پاشا دويار. طاشي كنديسي ايچون صاتین آلمه يه حاضرلانيركن، مسئله پادشاهه عكس ايدر. دردنجي محمد بر خط همايون ايله الماسي سرايي همايونه كتيرتير و سراي الماس تراشنه ويريلير. اگري قاپي چوپلگنده بولونان طاش ايشلننجه ميدانه ٤٨ قیراطلق ناديده بر الماس چيقار. قويومجي باشي يه قاپيجي باشيلق رتبه سيله بر كيسه بخشش احصان اولونور. Kaşıkçı Elmasının Hikâyesi 1699 yılında İstanbul’da Eğri kapı çöplüğünde dolaşan baldırı çıplak takımından bir adam yuvarlak taş bulur. Bir yaymacı kaşıkçıya giderek üç tahta kaşığa değişir. Kaşıkçı götürür, bu taşı bir kuyumcuya 10 akçeye satar. Kuyumcu taşı arkadaşlarından birine gösterir. Kıymetli bir elmas olduğu anlaşılınca beriki sus payı ister. Aralarında kavga çıkar. Mesele Kuyumcu başıya akseder. Kuyumcu başı kavgacıların eline birer kese akçe vererek taşı alır. Fakat bu sefer de olayı Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa duyar. Taşı kendisi için satın almaya hazırlanırken, mesele Padişaha akseder. Dördüncü Mehmet bir Hatt-ı Hümayun ile elması Sarayı Hümayuna getirtir ve Saray elmas tıraşına verilir. Eğrikapı çöplüğünde bulunan taş işlenince meydana 48 karatlık nadide bir elmas çıkar. Kuyumcu başıya Kapıcıbaşılık rütbesiyle bir kese bahşiş ihsan olunur. تراش ايديلن صقال داها كور بيتر عثمانلي طونانمه سنڭ ١٥٧١ سنه سنده  اینه بحتیده يڭيلمشدي. قبريسڭ فتحي اثناسنده  مملكتدن چيقاريلمايارق استانبولده  بيراقيلان ونديك ايلچيسي باربارو، عثمانلي دولتنڭ صلحه  طرفدار اولوب اولماديغني و خاچليلره  تعويض ويروب ويرميه جگني آڭلامق ايستييوردي. بر وسيله  ايله  وزير اعظم صوقوللي محمد پاشايه  بو يڭيلكي يي استهزا ايله  بحث ايتمه يه  قالقدي. صوقوللي محمد پاشا ده  لافي كديگنه  اوتورتوب اوڭا شويله  بر درس ويرمشدي: “اینه بحتی محاربه سندن صوڭره  جسارتمزڭ سونمديگي معلومڭزدر. سزڭ ضايعاتڭزله  بزمكي بربرينه  بڭزه مز. بز سزدن قبريسي آلارق قولڭزي كسدك. سز ايسه  طونانمه مزي يوق ايتمكله  صقالمزي تراش ايتمش اولدیڭز. كسيلمش قول يرينه  كلمز اما تراش ايديلن صقال داها كور چيقار.” Traş Edilen Sakal Daha Gür Biter Osmanlı donanmasının 1571 senesinde İnebahtı’da yenilmişti. Kıbrıs’ın fethi esnasında memleketten çıkarılmayarak İstanbul’da bırakılan Venedik Elçisi Barbaro, Osmanlı Devleti’nin sulha taraftar olup olmadığını ve Haçlılara taviz verip vermeyeceğini anlamak istiyordu. Bir vesile ile Veziriazam Sokullu Mehmed Paşaya bu yenilgiyi istihza ile bahsetmeye kalktı. Sokullu Mehmed Paşa da lafı gediğine oturtup ona şöyle bir ders vermişti: “İnebahtı muharebesinden sonra cesaretimizin sönmediği malumunuzdur. Sizin zayiatınızla bizimki birbirine benzemez. Biz sizden Kıbrıs’ı alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yok etmekle sakalımızı tıraş etmiş oldunuz. Kesilmiş kol yerine gelmez ama tıraş edilen sakal daha gür çıkar.” ابراهيم متفرّقه ١٦٧٤ ييلنده  مجارستانڭ قولوژوار شهرنده  طوغمشدر. ١٦٩٢ ييلنده  ايكنجي ويانه  قوشاتمه سندن صوڭره كي صواشلرده  عثمانليلره  اسير دوشدي. اسير اولارق استانبوله  كتيريلدي و بوراده  مسلمان اولدي، عثمانلي دولتنڭ قانون و يوڭتملريني قيصه  سوره ده  أوگرنه رك خيزله  يوكسلدي و متفرّقه لق ياپدي. متفرّقه ، سرايده  پادشاه ويا وزيرلرڭ ايشلرينه  باقان و امرلريني ايلگيليلره  دويورمه  كوروينى يوروتن خدمه  ديمكدر. ١٧١٥ ييلنده  آوستوريه يه  دوزنلنن سفر صيره سنده ، خبرلشمه  قونوسنده  دولته  خدمت ايتمشدر. ابراهيم متفرّقه ، لاتينجه ، مجارجه ، عربجه  و فارسجه  بيلمكده يدي. بو سببله  همن هر قونوده  كنديسندن استفاده  ايديلمشدر. غير مسلملرڭ داها أوڭجه  آچمش اولدقلري مطبعه لر اولمقله  برلكده ، ابراهيم متفرّقه نڭ مطبعه سي، تاريخده كي ايلك مسلمان ترك مطبعه سيدر. ابراهيم متفرّقه  قورديغي بو مطبعه ده  طوپلام ١٧ آيري كتاب باصمشدر. İBRAHİM MÜTEFERRİKA 1674 yılında Macaristan’ın Kolojvar şehrinde doğmuştur.  1692 yılında İkinci Viyana Kuşatmasından sonraki savaşlarda Osmanlılara esir düştü. Esir olarak İstanbul’a getirildi ve burada Müslüman oldu, Osmanlı Devleti’nin kanun ve yöntemlerini kısa sürede öğrenerek hızla yükseldi ve müteferrikalık yaptı. Müteferrika, sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan ve emirlerini ilgililere duyurma görevini yürüten hademe demektir. 1715 yılında Avusturya’ya düzenlenen sefer sırasında, haberleşme konusunda devlete hizmet etmiştir. İbrahim Müteferrika, Latince, Macarca, Arapça ve Farsça bilmekteydi. Bu sebeple hemen her konuda kendisinden istifade edilmiştir. Gayrimüslimlerin daha önce açmış oldukları matbaalar olmakla birlikte, İbrahim Müteferrika’nın matbaası, tarihteki ilk Müslüman Türk matbaasıdır. İbrahim Müteferrika kurduğu bu matbaada toplam 17 ayrı kitap basmıştır.

Ahmet ÇAKIL 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Mezar Taşı هوالباقيبشنجي اوردوي  همايونه منسوب سيّار طوپجييكرمي طقوزنجي آلايڭسر بيطري قائممقام,الحاج سليمان سري بكڭروحيچون فاتحه ذي الحجّه  سنه  ١٣٢١ Hüve’l-BakîBeşinci Ordû-yu Hümâyûna,Mensûb seyyâr topçuYirmi dokuzuncu alayınSer baytarı kâimmakamEl-hâc Süleyman Sırrı BeyinRûhîçün FâtihaZilhicce Sene 1321 Mezar Taşı هوالباقيالمرحوم المغفورالمحتاج الی رحمت ربّهالمغفور بروسه  اشرافندندبّاغ الحاج مصطفيآغانڭ روحنه  فاتحه وفاتي: ذي الحجّه  ١٣٤١ Hüve’l-BakîEl-merhûm el-mağfûrEl-muhtâc ilâ rahmet-i Rabbihi‘l-mağfûr Bursa eşrâfındanDebbâğ el-hâc MustafaAğanın ruhuna FâtihaVefatı: Zilhicce 1341 KELİMELE: Ordû-yu Hümâyûn: Pâdişah ordusuSeyyâr: Gezip dolaşan, gezen, belli bir yeri olmayanHüve’l-Bakî: Fani olmayan, kalıcı olan ancak O’durEl-muhtâc ilâ rahmet-i Rabbihi’l-mağfûr: Rabbinin rahmetine muhtaçDebbâğ: Deri terbiye eden kimse, tabak, sepici

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıdan Yemek Tarifleri
Osmanlıdan Yemek Tarifleri

Tatar Böreği Halis unu sadece hamur yoğurup yufka açıp santracvari kesmek ve içine soğan ile kavrulmuş kıyma koyup kesilmiş ufak yufka parçalarını dört köşesini bir birine yapıştırmalı ve suyu kaynatıp içine atmalı. Piştiğinde kevgirden süzüp bir tabağa çekmeli ve üzerine yoğurt döküp ve soğanı yağda kızartıp üzerine dökmeli. Şa’riye Çorbası Kemafissabık et suyu kaynadıktan sonra her nev’ şa’riyeyi atmalı ve iyice kaynadıktan sonra piştiğini anlayınca ateşten indirmeli. Türk Dolması Uskumru balığı terbiye üzere içi hazır edip balığın karnını ve kulaklarını çıkardıktan sonra ba’de etini koyup soğana katıp toz biber tarçın fıstık ile bir miktar domates koyup doldurmalı ve tavada yahut fırında pişirmeli ba’de limon yahut portakalı dilim dilim edip dizmeli ve tavada kızartıp tabağa aldıktan sonra bu tertibi kullanmalı.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak