Konu resmiHuzurun İnşa Edildiği Medeniyet
Baş Muharrir

حضورڭ انشا ايديلديگي مدنيتعثمانلي، يالڭزجه بر دولت دگل؛ عدالتله ، باريشله و برلك روحيله شكللنمش كوكلي بر مدنيتدي. عرق، دين، ديل فرقي كوزتمدن هركسه حضور ويرن بر دوزن قورمشدي. چونكه عثمانليده هركسڭ اللّٰهدن امين اولمسي اساسدي. بو آڭلايش، طوپلومڭ هر طرفنده عدالتله قارشيلاشمه كوگنني نتيجه ويرييوردى. شهرلر ساده جه طاشله دگل؛ كوگن، قومشولق و سلامله انشا ايديليردي. بر يهودينڭ مالي، بر مسلمانه ؛ بر ارمنينڭ جاني، بر توركه امانت صاييليردي. ”قومشوڭ آچكن طوق ياتما“ سوزي، ساده جه بر اخلاقي توصيه دگل؛ اسلامڭ امري و كونلك حياتڭ واز كچيلمز بر قوراليدي.عدالت، كيمسه يه آيريجه لق طانيمازدي. قانون، پادشاه ايچون نه يسه ، خلق ايچون ده اويدي. قاضي أوڭنده هركس اشيتدي. چونكه عدالت، ساده جه دنيوي بر دوزن دگل، آخرت مسئوليتنڭ ده بر پارچه سيدي.عثمانليده باريش، ساده جه قيليچلرڭ قيننده اولمسي دگلدي؛ كوڭللرڭ بربرينه آچيق اولمسيدي. قلبلرده كي سكونت، صوقاقلرده كي حضور، انسانلرڭ بربرينه دويديغي حرمتله بسلنيردي. هركس اينانجنده سربستدي؛ فقط بو أوزكورلك، باشقه سنڭ حقّنه صايغي كوسترمكله دنكه لنيردي. اينانجلر آراسي صايغي، يالڭزجه بر خوش كورو بيچيمي دگل، برلكده ياشامه نڭ تمليدي.برلك ايسه ، فرقليلقلري يوق صايمق دگل؛ اونلري زنكينلك اولارق قبول ايتمكدي. انسانلره ”سنڭ قراقترڭ، اخلاقڭ ناصل؟“ صوروسيله باقيليردي. دگر، طيش كورونوشدن دگل؛ داورانيش، اييلك و درستلكدن قايناقلانيردي. تبسّم، سلام و اكرام عثمانلي انساننڭ اورتاق ديليدي.بو يوزدن انسانلر، قاپيلرينى كليدله مه دن اويور؛ صوقاقده اشياسني بيراقير؛ احتياج صاحبنه چكينمدن يارديم ايدردي. چونكه بو مدنيت، بربرندن امين اولمه نڭ نه ديمك اولديغني دنيايه كوسترمشدي.بوكون، بطون ديوارلر آراسنده حضوري آراركن؛ عثمانلينڭ طاش ديوارلرنده قونوشان عدالتي، كوڭللرده ياشايان سكوني خاطرلايورز. بلكه ده بو يوزدن، تاريخي بر چشمه نڭ باشنده طورديغمزده يا ده بر جامع آولوسنده كوگه باقديغمزده ايچمزه طولان او درين كوگن دويغوسي بزه شوني فيصيلدييور:”مدنيت طاشده دگل، قلبده در. قلبلري احيا ايتديگمزده ، أوزلنن مدنيتي ده يڭيدن انشا ايده جگز.“Osmanlı, yalnızca bir devlet değil; adaletle, barışla ve birlik ruhuyla şekillenmiş köklü bir medeniyetti. Irk, din, dil farkı gözetmeden herkese huzur veren bir düzen kurmuştu. Çünkü Osmanlı’da herkesin Allah’tan emin olması esastı. Bu anlayış, toplumun her tarafında adaletle karşılaşma güvenini netice veriyordu. Şehirler sadece taşla değil; güven, komşuluk ve selamla inşa edilirdi. Bir Yahudi’nin malı, bir Müslüman’a; bir Ermeni’nin canı, bir Türk’e emanet sayılırdı. “Komşun açken tok yatma” sözü, sadece bir ahlaki tavsiye değil; İslam’ın emri ve günlük hayatın vazgeçilmez bir kuralıydı.Adalet, kimseye ayrıcalık tanımazdı. Kanun, padişah için neyse, halk için de oydu. Kadı önünde herkes eşitti. Çünkü adalet, sadece dünyevî bir düzen değil, ahiret mesuliyetinin de bir parçasıydı.Osmanlı’da barış, sadece kılıçların kınında olması değildi; gönüllerin birbirine açık olmasıydı. Kalplerdeki sükûnet, sokaklardaki huzur, insanların birbirine duyduğu hürmetle beslenirdi. Herkes inancında serbestti; fakat bu özgürlük, başkasının hakkına saygı göstermekle dengelenirdi. İnançlar arası saygı, yalnızca bir hoşgörü biçimi değil, birlikte yaşamanın temeliydi.Birlik ise, farklılıkları yok saymak değil; onları zenginlik olarak kabul etmekti. İnsanlara “Senin karakterin, ahlakın nasıl?” sorusuyla bakılırdı. Değer, dış görünüşten değil; davranış, iyilik ve dürüstlükten kaynaklanırdı. Tebessüm, selam ve ikram Osmanlı insanının ortak diliydi.Bu yüzden insanlar, kapılarını kilitlemeden uyur; sokakta eşyasını bırakır; ihtiyaç sahibine çekinmeden yardım ederdi. Çünkü bu medeniyet, birbirinden emin olmanın ne demek olduğunu dünyaya göstermişti.Bugün, beton duvarlar arasında huzuru ararken; Osmanlı’nın taş duvarlarında konuşan adaleti, gönüllerde yaşayan sükûnu hatırlıyoruz. Belki de bu yüzden, tarihî bir çeşmenin başında durduğumuzda ya da bir cami avlusunda göğe baktığımızda içimize dolan o derin güven duygusu bize şunu fısıldıyor:“Medeniyet taşta değil, kalptedir. Kalpleri ihya ettiğimizde, özlenen medeniyeti de yeniden inşa edeceğiz.”

Metin UÇAR 01 Mayıs
Konu resmiHakiki Sanat Muhteşem...
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Mayıs
Konu resmiNusayrilik
Okuma Metinleri

اسلام مذهبلري تاريخنده  آشيري و باطني فرقه لر آراسنده  صاييلان نصيريلگڭ قوروجيسي ابو شعيب محمّد بن نصير النميريدر. شيعه  قايناقلرنده  ويريلن بيلكيلره  كوره  ابن نصير، اثنا عشر يه  اماملرندن علي النقي، حسن العسكري و محمّد المهدينڭ امامت دونملرينه  يتيشمش و ٨٨٤ ييلنده  وفات ايتمشدر. علي النقي دورنده  بو امامڭ -حاشا- الٰهلغني، كنديسنڭ اونڭ طرفندن كوندريلمش بر پيغمبر اولديغني ايلري سورديگي، غلو و تناسخ اينانجلرينه  يوڭلديگي، حراملري حلال صايديغي آقتاريلمقده در.نصيريلگڭ كوروشلريني ابن نصيردن صوڭره  سيستملشديرن كيشي حمدان الخصيبيدر. شيخ ياپراق آديله  شهرت بولان خصيبي، نصيريلگڭ ايكنجي قوروجيسي اولارق قبول ايديلير و بو مذهب حقّنده  برچوق اثر قلمه  آلمشدر. آنجق اڭ مهم اثري، اون آلتي سوره دن اولوشان و نصيريلگڭ قوتسال كتابي صاييلان كتاب المجموعدر.نصيريلگڭ تمل كوروشلري اينجه لنديگنده ، اسلامي قاوراملرڭ تمامًا باطني و كيزمجي يوروملره  تابع طوتولديغي كورولمكده در. اسلام ترمينولوژيسي قوللانيلمقله  برلكده ، بو قاوراملره  يوكلنن آڭلاملر اسلامي آڭلايشدن جدّي بيچيمده  صاپمقده در. حتّي زمان زمان خرستيان كولتوريله  بڭزرلكلر طاشييان عنصرلر أوڭه  چيقمقده در. احمد جودت پاشا، تاريخ جودت آدلي اثرنده  بو طورومي شويله  آچيقلار: نصيريلرڭ الوهيت و نبوّت حقّنده كي باطل دوشونجه لري هيچ بر ملّتڭ اينانجنه  بڭزه مز. اونلره  كوره  الوهيت هابلدن شيته ، صوڭره  اسماعيله  و اورادن موسي يه ، آردندن عيسايه  و صوڭ اولارق ده  حضرت محمّده  انتقال ايتمشدر. عين شكلده  الوهيت هاروندن شمعونه  (خرستيانلرده كي پتروس) و اورادن علي بن ابو طالبه  كچمشدر.حضرت علينڭ الوهيت مرتبه سنه  چيقاريلمسي نصيريلگڭ اڭ تمل اينانجيدر. اونلره  كوره  علي ازليدر، ئولومسزدر، هر شيئي ياراتاندر. علي كوگه  يوكسلمش، اوراده  كونشده  قونوملانمش و حالاً كونشده  بولونمقده در. بو اينانجلري كرگي كونشڭ طوغوشي و باتيشي زمانلرنده  كونشه  سجده  ايدر و ييلديزلره  حرمت كوستريرلر.نصيريلكده  تناسخ اينانجي واردر؛ نصيريلر اينانجلرينه  كوره  روحلر يوجه  بر سويه يه  اولاشنجه  ييلديزلر حالنه  كلير و نورلر عالمنه  يوكسلير. كناهكار اولانلرڭ روحلري ايسه  حيوان جسدلرينه  كيرر. نصيريلگه  كوره  قادينلرڭ روحلري يوقدر. قادينلر، شيطانلرڭ كناهلرندن ياراتيلمشدر و بو سببله  سرلري طاشييامازلر.نصيريلر آيريجه  بعض صحابه يه  و اسلام بيوكلرينه ، أورنگڭ حضرت ابو بكر، حضرت عمر، حضرت عثمان، طلحه ، معاويه  كبي اسملره ، حتّي اسلام وليلري اولان عبدالقادر كيلاني، احمد الرفاعي كبي ذاتلره  ده  لعنت ايدرلر. بو طورلري، اسلام دنياسندن كوكلي بيچيمده  آيريلدقلريني كوسترير.نصيريلكده كي اينانج فرقليلقلري، حضرت علينڭ الٰهي مكاني حقّنده  ده  آيريشمه لره  نه دن اولمشدر. قمريه  قولنه  كوره  علي آيده  اقامت ايتمكده در. حيدريه  قولنه  كوره  ايسه  علي، عرشده  بولونمقده در. عرش، قرآنده  اللّٰهڭ مكاني اولارق كچديگندن، علينڭ ده  اوراده  بولونديغي صاوونولمقده در. غيابيه  و متوالي كبي ديگر قوللر ده  بڭزر شكلده  تاڭرينڭ عرشده  اولديغني صاوونورلر.حضرت علينڭ الوهيتنى ادّعا ايدن نصيريلك، اسلامڭ طيشنده  خرستيانلق باشده  اولمق أوزره  پك چوق كولتورلردن اتكيلنمشدر. نصيريلگي، باطني يوروملرڭ يوغونلقله  بولونديغي و مجسّمه  (تاڭري يي جسملشديرن) ايله  مشبّهه  ( تاڭري يي انسان أوزللكلريله  توصيف ايدن) اينانجلرڭ تيپيك بر أورنگي اولارق كورمك ممكندر. بو اعتبارله  نصيريلگڭ كوروشلريني اسلامڭ تمل اساسلري ايله  باغداشديرمق ممكن دگلدر.İslam Mezhepleri Tarihi’nde aşırı ve batınî fırkalar arasında sayılan Nusayriliğin kurucusu Ebû Şuayb Muhammed b. Nusayr en-Nemîrî’dir. Şîa kaynaklarında verilen bilgilere göre İbn Nusayr, İsnâaşeriyye imamlarından Ali en-Nakî, Hasan el-Askerî ve Muhammed el-Mehdî’nin imamet dönemlerine yetişmiş ve 884 yılında vefat etmiştir. Ali en-Nakî devrinde bu imamın -haşa- ilahlığını, kendisinin onun tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu ileri sürdüğü, gulûv ve tenâsuh inançlarına yöneldiği, haramları helal saydığı aktarılmaktadır.Nusayriliğin görüşlerini İbn Nu­sayr’dan sonra sistemleştiren kişi Hamdan el-Hasibî’dir. Şeyh Yaprak adıyla şöhret bulan Hasibî, Nusayriliğin ikinci kurucusu olarak kabul edilir ve bu mezhep hakkında birçok eser kaleme almıştır. Ancak en mühim eseri, on altı sureden oluşan ve Nusayriliğin kutsal kitabı sayılan Kitâbu’l-Mecmu’dur.Nusayriliğin temel görüşleri incelendiğinde, İslami kavramların tamamen batınî ve gizemci yorumlara tabi tutulduğu görülmektedir. İslam terminolojisi kullanılmakla birlikte, bu kavramlara yüklenen anlamlar İslami anlayıştan ciddi biçimde sapmaktadır. Hatta zaman zaman Hıristiyan kültürüyle benzerlikler taşıyan unsurlar öne çıkmaktadır. Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet adlı eserinde bu durumu şöyle açıklar: Nusayrîlerin ulûhiyyet ve nübüvvet hakkındaki batıl düşünceleri hiçbir milletin inancına benzemez. Onlara göre ilahiyet Habil’den Şît’e, sonra İsmail’e ve oradan Musa’ya, ardından İsa’ya ve son olarak da Hz. Muhammed’e intikal etmiştir. Aynı şekilde ulûhiyet Harun’dan Şem’un’a (Hristiyanlardaki Petrus) ve oradan Ali b. Ebî Tâlib’e geçmiştir.Hz. Ali’nin ulûhiyet mertebesine çıkarılması Nusayriliğin en temel inancıdır. Onlara göre Ali ezelidir, ölümsüzdür, her şeyi yaratandır. Ali göğe yükselmiş, orada Güneş’te konumlanmış ve hâlen Güneş’te bulunmaktadır. Bu inançları gereği Güneş’in doğuşu ve batışı zamanlarında Güneş’e secde eder ve yıldızlara hürmet gösterirler. Nusayrilikte tenâsuh inancı vardır; Nusayriler inançlarına göre ruhlar yüce bir seviyeye ulaşınca yıldızlar haline gelir ve nurlar âlemine yükselir. Günahkâr olanların ruhları ise hayvan cesetlerine girer. Nusayriliğe göre kadınların ruhları yoktur. Kadınlar, şeytanların günahlarından yaratılmıştır ve bu sebeple sırları taşıyamazlar.Nusayriler ayrıca bazı sahabeye ve İslam büyüklerine, örneğin Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Talha, Muaviye gibi isimlere, hatta İslam velileri olan Abdulkadir Geylânî, Ahmed er-Rifâî gibi zatlara da lanet ederler. Bu tavırları, İslam dünyasından köklü biçimde ayrıldıklarını gösterir.Nusayrilikteki inanç farklılıkları, Hz. Ali’nin ilahî mekânı hakkında da ayrışmalara neden olmuştur. Kameriyye koluna göre Ali ayda ikamet etmektedir. Haydariyye koluna göre ise Ali, arşta bulunmaktadır. Arş, Kur’an’da Allah’ın mekânı olarak geçtiğinden, Ali’nin de orada bulunduğu savunulmaktadır. Gıyabiye ve Mütevali gibi diğer kollar da benzer şekilde Tanrı’nın arşta olduğunu savunurlar.Hz. Ali’nin ulûhiyetini iddia eden Nusayrilik, İslam’ın dışında Hıristiyanlık başta olmak üzere pek çok kültürlerden etkilenmiştir. Nusayriliği, batınî yorumların yoğunlukla bulunduğu ve mücessime (Tanrı’yı cisimleştiren) ile müşebbihe (Tanrı’yı insan özellikleriyle tavsif eden) inançların tipik bir örneği olarak görmek mümkündür. Bu itibarla Nusayriliğin görüşlerini İslam’ın temel esasları ile bağdaştırmak mümkün değildir.

Osmanlıca DERGİ 01 Mayıs
Konu resmiKüfeki Taşını Bilir Misiniz?
Okuma Metinleri

بعض طاشلر واردركه ، سسلري يوقدر اما سكوتلرنده  درين نصيحتلر صاقليدر. اونلر صوسار، فقط حال ديليله  انسانه  چوق شي آڭلاتير. ايشته  كوفه كي طاشي ده  بويله  طاشلردن بريدر. دڭزلرڭ قديم سسسزلگنده ، زمانڭ اينجه  اينجه  طوقوديغي كوچك استريديه  قابوقلري صبرله  بر آرايه  كلير؛ بربرينه  كنتلنير و طوپراغڭ آلتنده  ياواش ياواش شكللنير. طوغانڭ رحمندن طوغان بو طاش، ير يوزينه  چيقاريلديغنده  هنوز يوموشاقدر. قولاي شكل آلير، ايشلنمه سي راحتدر. فقط قدري هوا ايله  بولوشديغنده  باشلار دگيشمه يه . هوايله  تماس ايتدكجه  بنيه سنه  قاربون ديئوقسيت آلير، ايچنده  كورونمه ين بر كيميا ايشلر و طاش زمانله  سرتلشير. طايانيقليلق قازانير. أويله كه ، آرتيق اوني شكللنديرمك زوردر؛ چونكه  كندي شكلنى بولمش، وارلغنى تحكيم ايتمشدر. يوموشاقلغندن واز كچمدن، زمانڭ و چوره سنڭ اتكيسيله  كوچلنمشدر. طبيعتله  صاواشمادن، عكسنه  اونڭله  اويوم ايچنده  دونوشه رك قاليجيلغڭ سرلريني أوگرنمشدر.انسان ده  بويله  دگلميدر؟ يوموشاق باشلي، أوفكه سني يوتابيلن، حلم صاحبي بر كيشي ايلك باقيشده  ضعيف و نارين كورونه بيلير. اويسه  اصل قوت، طيشده  دگل ايچده در. بويله  بري، طيشاري يه  قارشي يوموشاقلغنى قوروركن ايچ دنياسنده  چليكدن بر اراده  طاشير. صبرله ، متانتله  و آڭلايشله  بويوين بو فطري ياپي، زمانله  أويله  بر كوچ قازانيركه ، اطرافنده  أورولن هر ايليشكي اونڭ حكمتله  يوغرولمش مزاجندن نصيبلنير. حلمڭ ايچنده  صاقلي طوران او صاغلام طوروش، أوفكه  آڭلرنده  صوصمه يي سچر؛ اينجيتمك يرينه  آڭلامه يه ، قيرمق يرينه  اوڭارمه يه  يوڭلير. و ايشته  بو يوڭليش، زمانله  كيشينڭ قراقترينى قاليجي بر اثره  دونوشديرور.رسول الله افنديمزڭ (صلّي الله عليه و سلّم) اشجه  سويله ديگي شو جمله  نه  درين بر معنا طاشير: “سنده  اللّٰهڭ سوديگي ايكي أوزللك واردر: يوموشاق خويليلق و احتياطكارلق.” بو افاده ، كوفه كي طاشنڭ انسانده  تظاهر ايتمش حالدر عادتا. حلم، ساده جه  بر خوي دگل، حياتي قاوراييش بيچيميدر. سكونتي ترجيح ايده بيلمك، نفسڭ فيرطينه لرينه  قارشي ليمان قالابيلمكدر. قرآن كريمده  ده  پيغمبريمزڭ انسانلره  قارشي يوموشاق داورانيشي ربّمز طرفندن أوگولور: “اگر سن قاتي و قبا اولسه يدڭ، انسانلر اطرافڭدن طاغيلير كيدرلردى.” بو آيت، ساده جه  بر خطاب دگل، بر حيات درسي صونار: انسانلري بر آراده  طوتان شي يوموشاقلق، آڭلايش و صبردر. كوچ ايسه ، باغرمقده  دگل؛ باغيشلامقده در.تاريخ بوينجه  كوفه كي طاشيله  انشا ايديلن ياپيلر، ساده جه  طاش أوستنه  طاش قونولارق دگل؛ صبرله ، بيلكيله ، أوڭ كورويله  يوغرولارق يوكسلمشدر. سليمانيه نڭ هيبتلي ديوارلري حالا ديمديك آياقده  طورييورسه ، بونده  بو طاشڭ سر طولي طبيعتنڭ بيوك پايي واردر. ايلك باقيشده  يوموشاق اولوشي، اونڭ ضعيفلغي دگل؛ پوتانسييلنڭ كوستركه سيدر. طبقي انسان كبي… حلم ايله  تمللنمش بر قراقتر ده  يوز ييللر كچسه  بيله  دگرينى غائب ايتمز. اونڭ آدي آڭيلديغنده  آغزلردن كوزل سوزلر دوكولور، خاطره سي قلبلرده  ايز بيراقير. چونكه  بويله  بري، عمري بوينجه  كوڭللري تعمير ايتمش، قيرغينلقلري اوڭارمش، دوستلقلري سورديرمش بريدر.كلڭ، بر آن طوروب دوشونه لم: أوفكه نڭ چابوجق قبارديغي، كوڭللرڭ اينجلديگي، صبرڭ آزالديغي بر چاغده  ياشييورز. هركس سسنى يوكسلتييور، قلبلر كيدرك سرتلشييور. بويله  بر دونمده  حلم صاحبي اولمق، بر فضيلت دگل؛ بلكه  ده  بر ضرورت. زيرا بو كونلرده  يوموشاق اولمق، سرتلگڭ آراسنده  ديرنجلي قالابيلمكدر. طبقي كوفه كي كبي، ايلك باقيشده  يوموشاق اما زمانله  اڭ صاغلام حالنه  قاووشان بر طاش كبي.نه  زمان أوفكه  كلوب قلبڭزي طارالتيرسه ، كوفه كي طاشني خاطرلايڭ. اونڭ سسسز صبرينى، ظريف دونوشومني، سرتلگه  قارشي كوسترديگي اصل ديرنج حالني خاطرلايڭ. چونكه  يوموشاقلق، كچيجي بر طوروم دگل؛ قاليجي بر طوروشدر. و اونوتمايڭ، الله اييلك ايدنلري سور. چونكه  اييلك، چوغي زمان باغيرارق دگل؛ سسسزجه  ياپيلان بر فداكارلقله ، بر كوڭل آلمه  ايله ، بر تبسّمله  كلير.Bazı taşlar vardır ki, sesleri yoktur ama sükûtlarında derin nasihatler saklıdır. Onlar susar, fakat hal diliyle insana çok şey anlatır. İşte Küfeki Taşı da böyle taşlardan biridir. Denizlerin kadim sessizliğinde, zamanın ince ince dokuduğu küçük istiridye kabukları sabırla bir araya gelir; birbirine kenetlenir ve toprağın altında yavaş yavaş şekillenir. Doğanın rahminden doğan bu taş, yeryüzüne çıkarıldığında henüz yumuşaktır. Kolay şekil alır, işlenmesi rahattır. Fakat kaderi hava ile buluştuğunda başlar değişmeye. Havayla temas ettikçe bünyesine karbondioksit alır, içinde görünmeyen bir kimya işler ve taş zamanla sertleşir. Dayanıklılık kazanır. Öyle ki, artık onu şekillendirmek zordur; çünkü kendi şeklini bulmuş, varlığını tahkim etmiştir. Yumuşaklığından vazgeçmeden, zamanın ve çevresinin etkisiyle güçlenmiştir. Tabiatla savaşmadan, aksine onunla uyum içinde dönüşerek kalıcılığın sırlarını öğrenmiştir.İnsan da böyle değil midir? Yumuşak başlı, öfkesini yutabilen, hilim sahibi bir kişi ilk bakışta zayıf ve narin görünebilir. Oysa asıl kuvvet, dışta değil içtedir. Böyle biri, dışarıya karşı yumuşaklığını korurken iç dünyasında çelikten bir irade taşır. Sabırla, metanetle ve anlayışla büyüyen bu fıtri yapı, zamanla öyle bir güç kazanır ki, etrafında örülen her ilişki onun hikmetle yoğrulmuş mizacından nasiplenir. Hilmin içinde saklı duran o sağlam duruş, öfke anlarında susmayı seçer; incitmek yerine anlamaya, kırmak yerine onarmaya yönelir. Ve işte bu yöneliş, zamanla kişinin karakterini kalıcı bir esere dönüştürür.Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Eşecc’e söylediği şu cümle ne derin bir mana taşır: “Sende Allah’ın sevdiği iki özellik vardır: Yumuşak huyluluk ve ihtiyatkârlık.” Bu ifade, Küfeki Taşının insanda tezahür etmiş halidir adeta. Hilim, sadece bir huy değil, hayatı kavrayış biçimidir. Sükûneti tercih edebilmek, nefsin fırtınalarına karşı liman kalabilmektir. Kur’an-ı Kerim’de de Peygamberimizin insanlara karşı yumuşak davranışı Rabbimiz tarafından övülür: “Eğer sen katı ve kaba olsaydın, insanlar etrafından dağılır giderlerdi.” Bu ayet, sadece bir hitap değil, bir hayat dersi sunar: insanları bir arada tutan şey yumuşaklık, anlayış ve sabırdır. Güç ise, bağırmakta değil; bağışlamaktadır.Tarih boyunca Küfeki Taşıyla inşa edilen yapılar, sadece taş üstüne taş konularak değil; sabırla, bilgiyle, öngörüyle yoğrularak yükselmiştir. Süleymaniye’nin heybetli duvarları hâlâ dimdik ayakta duruyorsa, bunda bu taşın sır dolu tabiatının büyük payı vardır. İlk bakışta yumuşak oluşu, onun zayıflığı değil; potansiyelinin göstergesidir. Tıpkı insan gibi… Hilm ile temellenmiş bir karakter de yüzyıllar geçse bile değerini kaybetmez. Onun adı anıldığında ağızlardan güzel sözler dökülür, hatırası kalplerde iz bırakır. Çünkü böyle biri, ömrü boyunca gönülleri tamir etmiş, kırgınlıkları onarmış, dostlukları sürdürmüş biridir.Gelin, bir an durup düşünelim: Öfkenin çabucak kabardığı, gönüllerin inceldiği, sabrın azaldığı bir çağda yaşıyoruz. Herkes sesini yükseltiyor, kalpler giderek sertleşiyor. Böyle bir dönemde hilm sahibi olmak, bir fazilet değil; belki de bir zaruret. Zira bugünlerde yumuşak olmak, sertliğin arasında dirençli kalabilmektir. Tıpkı Küfeki gibi, ilk bakışta yumuşak ama zamanla en sağlam hâline kavuşan bir taş gibi.Ne zaman öfke gelip kalbinizi daraltırsa, Küfeki Taşını hatırlayın. Onun sessiz sabrını, zarif dönüşümünü, sertliğe karşı gösterdiği asil direnç hâlini hatırlayın. Çünkü yumuşaklık, geçici bir durum değil; kalıcı bir duruştur. Ve unutmayın, Allah iyilik edenleri sever. Çünkü iyilik, çoğu zaman bağırarak değil; sessizce yapılan bir fedakârlıkla, bir gönül alma ile, bir tebessümle gelir.

Osmanlıca DERGİ 01 Mayıs
Konu resmiGidemediğin Yer Senin Değildir
Okuma Metinleri

انسان، ير يوزينه  كوزلريني آچديغي ايلك آندن اعتبارًا بر يولجيدر. هر آديمي، هر دوشونجه سي، هر آرزوسي بر يوله  دونوشور. و يول، ساده جه  طاشله ، طوپراقله ، خريطه يله  چيزيلمز؛ جسارتله ، اينانجله ، آدانمشلقله  قازيلير. چونكه  يول اوزوندر، بعضًا ده  طاشلي… جسارت ايستر. او يوزدن چوغي زمان باقارز، اما يورويه مه يز.انسان، كيتمديگي يره  عائد اولاماز.باصيلمامش طوپراق، سني خاطرلاماز.اوغرنده  تر دوكولممش بر دعوا، سنڭله  يورومز.قاپيسي هيچ چالينمامش بر شهر، سني أو صاحبي صايماز.كيده مديگڭ ير سنڭ دگلدر.چونكه  او ير، ساده جه  بر مكان دگلدر.بعضًا بر حقيقتدر.بعضًا دوست بر قلبدر.بعضًا بر فكرڭ اڭ صارپ يوقوشيدر.كيتمديسه ڭ، او ذروه  ساده جه  اوزاقدن باقيلان بر خيالدر. الڭله  طوتمديسه ڭ، آياقلرڭله  طيرمانمديسه ڭ، يورگڭله  يوكلنمديسه ڭ… او طاغ سنڭ دگلدر.انسان بعضًا بر فكره  يورور.يورولارق، صوسايارق، بلكه  ده  يالڭزلاشارق.اما يورور. چونكه  بيلمزسه ، أوگرنه مز.صورغولامازسه ، ايناناماز.كيده مزسه ، او فكرله  همحال اولاماز.سوكي يه  ده  كيتمك كركير.ياره لي بر يورگه  ال اولمق ايچون…كوز ياشنه اوموز، نشئه سنه  يول آرقداشي اولمق ايچون.اوزاقدن سونڭ سوكيسي اكسيكدر.چونكه  ياننه  وارمديغڭ بري، قلبڭه  مسافر اولماز.مملكت ده  بويله در.ساده جه  بايراقله ، ساده جه  جغرافيه يله ، ساده جه  حكايه يله  سويلمز.طاشني طوتمادن، طوزينه  بولاشمادن، صوقاقلرنده  غائب اولمادن اولماز.طوپراغنه  طوقونمديغڭ بر يري، ساده جه  أوزلمڭله  ايصيتامازسڭ.بعضًا بر فكر، بعضًا بر شهر، بعضًا بر انسان…اما كيده جكسڭ.آياقلرڭله ، يورگڭله ، نيتڭله  كيده جكسڭ.چونكه  آنجق يورورسه ڭ عائد اولورسڭ.آنجق ترڭله  مهرلرسه ڭ، سڭا عائد اولور.اونوتما !كيده مديگڭ ير سنڭ دگلدر.İnsan, yeryüzüne gözlerini açtığı ilk andan itibaren bir yolcudur. Her adımı, her düşüncesi, her arzusu bir yola dönüşür. Ve yol, sadece taşla, toprakla, haritayla çizilmez; cesaretle, inançla, adanmışlıkla kazılır. Çünkü yol uzundur, bazen de taşlı… Cesaret ister. O yüzden çoğu zaman bakarız, ama yürüyemeyiz.İnsan, gitmediği yere ait olamaz.Basılmamış toprak, seni hatırlamaz.Uğrunda ter dökülmemiş bir dava, seninle yürümez.Kapısı hiç çalınmamış bir şehir, seni ev sahibi saymaz.Gidemediğin yer senin değildir.Çünkü o yer, sadece bir mekân değildir.Bazen bir hakikattir.Bazen dost bir kalptir.Bazen bir fikrin en sarp yokuşudur.Gitmediysen, o zirve sadece uzaktan bakılan bir hayaldir. Elinle tutmadıysan, ayaklarınla tırmanmadıysan, yüreğinle yüklenmediysen… O dağ senin değildir.İnsan bazen bir fikre yürür.Yorularak, susayarak, belki de yalnızlaşarak.Ama yürür. Çünkü bilmezse, öğrenemez.Sorgulamazsa, inanamaz.Gidemezse, o fikirle hemhâl olamaz.Sevgiye de gitmek gerekir.Yaralı bir yüreğe el olmak için…Gözyaşına omuz, neşesine yol arkadaşı olmak için.Uzaktan sevenin sevgisi eksiktir.Çünkü yanına varmadığın biri, kalbine misafir olmaz.Memleket de böyledir.Sadece bayrakla, sadece coğrafyayla, sadece hikâyeyle sevilmez.Taşını tutmadan, tozuna bulaşmadan, sokaklarında kaybolmadan olmaz.Toprağına dokunmadığın bir yeri, sadece özleminle ısıtamazsın.Bazen bir fikir, bazen bir şehir, bazen bir insan…Ama gideceksin.Ayaklarınla, yüreğinle, niyetinle gideceksin.Çünkü ancak yürürsen ait olursun.Ancak terinle mühürlersen, sana ait olur.Unutma!Gidemediğin yer senin değildir.

Osmanlıca DERGİ 01 Mayıs
Konu resmiİnne Fetahnâ
Beyt-i Berceste

ايشته  نقل صحيح قطعي ايله  اصحابنه  خبر ويرمشكه : “سز عموم دشمانلريڭزه  غلبه  ايده جكسڭز. هم فتح مكّه ، هم فتح خيبر، هم فتح شام، هم فتح ايراق، هم فتح ايران، هم فتح بيت المقدسه  موفّق اولاجقسڭز. هم او زمانڭ اڭ بيوك دولتلري اولان ايران و روم پادشاهلرينڭ خزينه لريني بينڭزده  تقسيم ايده جكسڭز.” خبر ويرمش. هم “تخمينم بويله  ويا ظنّ ايدرم” ديمه مش. بلكه  كورور كبي قطعي اخبار ايتمش، خبر ويرديگي كبي چيقمش. حالبوكه ، خبر ويرديگي وقت هجرته  مجبور اولمش. صحابه لري آز. مدينه  اطرافي و بتون دنيا دشماندي.İşte nakl-i sahih-i kat‘î ile ashâbına haber vermiş ki: “Siz umum düşmanlarınıza galebe edeceksiniz. Hem feth-i Mekke, hem feth-i Hayber, hem feth-i Şam, hem feth-i Irak, hem feth-i İran, hem feth-i Beytü’l-Makdis’e muvaffak olacaksınız. Hem o zamanın en büyük devletleri olan İran ve Rum padişahlarının hazinelerini beyninizde taksim edeceksiniz.” Haber vermiş. Hem “Tahminim böyle veya zannederim” dememiş. Belki görür gibi kat‘î ihbar etmiş, haber verdiği gibi çıkmış. Halbuki, haber verdiği vakit hicrete mecbur olmuş. Sahabeleri az. Medine etrafı ve bütün dünya düşmandı. (Zülfikâr, s. 238)1. Beyitلوای نصرتك انّا فتحنا ایله فتح اولدیزمان حشره دك داﺋﻢ مظفّر یارسول اللّهLivâ-yı nusretin innâ fetehnâ ile feth oldıZamân-ı haşre dek dâ’im muzaffer yâ ResûlallâhZekâi(7)*Senin nusret sancağın [Şübhesiz ki biz sana, apaçık bir fetih açtık (ihsân ettik).] ayetiyle açıldı. Ve haşir zamanına dek daima muzaffer olacaksın ya Resulullah! (asm.) Saddaknâ!  2. Beyitیا در انّا فتحنا بركشا تا بنكرمصد هزاران كلستان وصد هزاران یاسمینYâ der-i innâ fetehnâ ber-güşâ tâ büngerem Sad-hezârân gülsitân u sad-hezârân yâsemînSenâi(6)*Ya Resulallah! انّافتحنا kapısını aç ki ta yüz binler gül bahçesi, yüzbinler yasemin görelim. (Nasıl da her asır, Şems-i Hidâyetten aldıkları feyiz ile çiçek açmışlar temaşa edelim.)3. Beyitسورۀ انّا فتحنادن اچلدی فتح بابشول سروش غیب ایدرلر نصرتك ایی ماهروكم سكا تعظیم اچون اندی ملكلر لشكریاهل عالم هب بیلورلر عزّتك ایی ماهروSûre-i innâ fetehnâdan açıldı feth-i bâb Şol sürûş-ı gayb ederler nusretün îy mâh-rûKim sana ta’zîm içün indi melekler leşkeri Ehl-i ‘âlem hep bilürler ‘izzetün îy mâh-rûKuloğlu İlyas(2)*Ey Ay yüzlü! (Bedir ve Hendek’te) Sure-i Fetih hürmetine kapı açıldı da şu gaybin melekleri (nasıl da) yardımına yetişti. Hem bütün âlem senin izzetini bilirler öyle de semadan inmekle melekler ordusu da Allah katındaki yüce kıymetini ve makamını hürmetle gösterirler.Sürûş: (fa.) Melek4. Beyitیوزك انّا فتحنادور تبارك شاننه منزلبووجه احسن صورت سونلر اهل عرفاندورYüzün innâ fetehnâdur tebârek şânına münzelBu veche ahsen-i sûret sevenler (diyenler) ehl-i ‘irfândurNesimi(5)*Yâ Resulallah! Mülk suresi senin şanına indirildi. Hem senin o mübarek yüzün [Şübhesiz ki biz sana, apaçık bir fetih açtık (ihsân ettik).] ayetine mazhardır ki “Bu simada yalan olamaz!” diyenlerin gönül kapılarını irfan bahçesine açtı, onları Abdullah bin Mübarek misali irfan ehli yaptı.*Veche: Yüz, Bu veche: Bu yüzden 5. Beyitاینوب كوكدن ملكلر حفظ ایچون ذات همایونكمبارك باشك اوزره اولدیلر انّا فتحنا خوانİnüb gökden melekler hıfz içün zât-ı hümâyûnunMübârek başun üzre oldılar innâ fetehnâ-hânNâşid(4)*Sizin kutlu zatınızı muhafaza için gökten melekler inip, mübarek başınız üzerinde nasıl da Fetih Suresi okuyan kimseler oldular! *Hümâyûn: (fa.) Mübarek, padişahlığa ait6. Beyitای شهنشاه معظّم حق نكهداری ته بی سورۀ انا فتحنا دور و ماداری ته بیEy şehinşahê mu’ezzem Heg nigehdarê te bîSûre înna Fetehnâ dor u madarê te bîMelayê Cizîrî(3)*Ey yüce şahlar şahı, Hak koruyucun olsun senin. سورۀ انا فتحنا etrafında surun olsun senin.7. Beyitاچلدقجه قپانسون عین اعدابحق سورۀ انّا فتحناAçıldıkca kapansun ‘ayn-ı a’dâBe-hakkı sûre-i innâ fetahnâLâ(8)*انّافتحنا suresinin hakkı için, bu kapı açıldıkça düşmanın (kör olası) gözü kapansın. (Âmîn!) Kaynakça1. BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2011), Zülfikâr, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât2. Divan-ı Hümayun, Beyazıt Yazma Eser Kütüphanesi, No: B3596 (v. 234B)3. Dîwânâ Melayê Cizîrî, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A5086/1 (v. 48A)4. Divan-ı Naşid, İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler Kütüphanesi, Nekty 01406 (v. 10A)5. Divan-ı Nesimi, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, No: 8925 (v. 32B)6. Mağmū'ah-i Âyīn-i šarīf, Universitätsbibliothek Leipzig, [DE-UBL] Kod. Pers. 5 (v. 4A) [https://www.qalamos.net/receive/DE15Book_manuscript_00005783 (Pdf Sayfa No: 15)]7. Divan-ı Zekâi, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: FB 215/2 (v. 19B)8. Tunus Çakmakçılar Kışlası Kapı KitabesiGörsel:(https://commons.wikimedia.org/w/index.php?title=File:Caserne_Sidi_El_Morjani_photo_2_%D9%82%D8%B4%D9%84%D8%A9_%D8%B3%D9%8A%D8%AF%D9%8A_%D8%A7%D9%84%D9%85%D8%B1%D8%AC%D8%A7%D9%86%D9%8A.jpg&oldid=849788670.)9. https://kulliyat.risale.online/10. http://lugatim.com/11. https://portal.yek.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Mayıs
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

سوكيلي دوستلر، بهار آيلرينڭ صوڭنجيسي مايس كلدي. نيساني اوغورلادق. مايس بركتلري، كوزللكلري ايله مرحبا ديدي، الحمد لله... بو صاييده “نره دن نره يه ” دييه بيله جگمز كلمه و دييملريمزڭ باشنه كلن دگيشيملردن بحث ايده جگز… بر كون قونفيچيوسه صورديلر: “بر ئولكه يي يوڭتمه يه چاغريلسه يديڭز ياپاجغڭز ايلك ايش نه اولوردي؟” بيوك فيلوزوف، شويله جواب ويردي: “هيچ قوشقوسز، ديلي كوزدن كچيرمكله ايشه باشلاردم. شويله كه : ديل قصورلي اولورسه ، كلمه لر دوشونجه يي ايي آڭلاتاماز. دوشونجه ايي آڭلاتيلمازسه ، ياپيلمسي كركن شيلر طوغري ياپيلاماز. ايشلر و چاليشمه لر كرگي كبي ياپيلمازسه ، كله نكلر و كولتور بوزولور. كله نك و كولتور بوزولورسه ، عدالت ياڭليش يوله صاپه ر. عدالت يولدن چيقارسا، شاشقينلق ايچنه دوشن خلق، نه ياپاجغني، ايشڭ نره يه واراجغني بيلمز. ايشته بونڭ ايچوندركه ديل، چوق أونمليدر! اينجه له يه جگمز ايلك افاده مز “سفتاح”Sevgili dostlar, bahar aylarının sonuncusu mayıs geldi. Nisanı uğurladık. Mayıs bereketleri, güzellikleri ile merhaba dedi, elhamdülillah… Bu sayıda “nereden nereye” diyebileceğimiz kelime ve deyimlerimizin başına gelen değişimlerden bahsedeceğiz… Bir gün Konfüçyüs’e sordular: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Büyük filozof, şöyle cevap verdi: “Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Şöyle ki: Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. İşler ve çalışmalar gereği gibi yapılmazsa, gelenekler ve kültür bozulur. Gelenek ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki dil, çok önemlidir! İnceleyeceğimiz ilk ifademiz “Sefteh”SİFTAH: Bu kelime halk arasında esnaflar tarafından günün ilk alışverişinde kullanılan güzel bir kelimedir. Bazı yerlerde “siftah parası” bazı yerlerde ise “sefteh senden bereket Allah’tan” şeklinde kullanılır. Halbuki kelimenin aslı, Arapça hayırlı bir şeyin fethini ve açılışını Allahtan istemek anlamında “istiftah” kelimesidir.Mayıs ayında çok kıymetli bir ifade “fetih ruhu” dur. Bu ifade her Müslüman için çok kıymetli bir hakikati içinde saklar. Fetih ruhunda, insanlara İslâm medeniyetinin güzelliklerini ulaştırma azmi yatar. Gerçek fetih gönülleri fethetmek etmektir. Diğer yönden dedelerimiz toplantıda, sohbette bir söze başlamaya “feth-i kelâm” derlerdi. Eski tıpta ise herhangi bir soruşturma için ölen birinin kabrini açmaya “feth-i kabir”, otopsi işlemine de “feth-i meyyit” denirdi.FÂTİH: “Fetheden, açan, ülkeler ele geçiren kimseye” fatih deriz. Bu isim daha ziyade Fatih Sultan Mehmet Han üzerinden bilinir. O Fatih ki, Sevgili Peygamberimizin (asm) müjdesine mazhar olabilmek için 21 yaşında İstanbul’u fethederek 1480 yıllık Roma İmparatorluğu’nun varisi olan Doğu Roma İmparatorluğu’na son verdi. Bu fetih Orta Çağ’ın sonu Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak kabul edildi. Bu Fetih o kadar büyüktü ki fetihten sonra “Fethin Babası” manasına gelen “Ebû’l-Feth” ismiyle anıldı. Fatih Sultan Mehmed Han, Sevgili Peygamberimizin (asm) “Konstantiniyye elbet fetholunacaktır. Onu fethedecek komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.” hadisine nail oldu. “Nereden nereye” diyebileceğimiz kelime ve deyimlerimizin başına gelen değişimlere devam edebiliriz…….CUMBUR CEMAAT: Bu ifadenin aslı “cumhur-u cemaat” iken zamanla garip bir şekilde cumbur cemaat olmuştur. Cumhur-u cemaat “cemaat topluluğu” manasına gelmektedir. ANTİPARANTEZ: Bu ifade Fransız kültüründen dilimize geçmiş bir tabirdir. Fransızcada “entre parenthèse” diye yazılıp “antr parantez” diye okunan ve “parantez içinde” anlamına gelen bu ifade kullanımda maalesef yanlış oturmuştur. Antiparantez derken yunanca “-e karşı” manasındaki “anti” gibi kullanıyoruz. “Antialerjik, Antibiyotik, Antiterör” gibi. Halbuki “parantez içinde şunu da belirteyim” manasında kullanarak bu ifadeyi doğru şekilde ifade etsek muradımız hasıl olmuş olur. Yoksa antiparantezle parantez dışına çıkmış oluyoruz.SAATLER OLSUN: Nereden nereye…Osmanlı zamanında dedelerimiz hamamda yıkandıktan sonra veya berberde traş olduktan sonra birbirlerine “sıhhatler olsun” olsun diye hayır duada bulunurlardı. Zamanla bu ifade değişerek “saatler olsun” şekline döndü.NAÇİZÂNE: Bu kelime acizâne kelimesiyle karıştırılan bir kelimedir. Kelime birleşik bir kelimedir. Farsça “şey” anlamındaki “çiz” kelimesi ile olumsuzluk manasındaki “nâ” ekinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Mütevaziliği ifade eden bir kelimedir. “Nâ-çiz”, adı anılmaya değmeyecek kadar ehemmiyetsiz, hiç hükmünde olan önemsiz şey demektir. Mesela Osmanlıda bir hediye veya eser takdim edilirken “hediye-yi nâçiz” “eser-i nâçiz” denilirdi. Yine mesela, bir kişi konuşma esnasında bir fikir söyleyecekse “Nâ-çizâne şöyle düşünüyorum…” diyerek söze başlardı.HIDIRRELLEZ: Bu kelime “Hızır” ve “İlyas” kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşan bileşik bir kelimedir. “Hıdırellez günü” için kültürümüzde Hızır Aleyhisselam ile Hz. İlyas’ın bir araya gelip buluştukları, bereketin bolluğun arttığı gün olduğuna inanılır.Hıdırrellez günü, Miladi takvime göre 6 Mayıstır. Halk takviminde 6 Mayıs’tan başlayıp 4 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla anılır ve yaz mevsimi başlar. İslamiyet’e göre Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâm hayattadır. Lakin onların hayatları bizim hayatımızdan biraz farklıdır. Mesela onların hayatı bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde aynı anda bulunabilirler. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Pek çok evliyalarla görüşüp sohbet ettikleri ise çok kesin bir hakikattir.ZIVANADAN ÇIKMAK: Farsça olan bu kelime, havuzlarda havuzun üst kısmına takılan, taşma riski taşıyan fazla suyu tahliye etmek için iki ucu açık borunun adıdır. Türkçemizde zıvana kelimesi “zıvanadan çıkmak” deyimi ile yaşamaktır. Bu deyim ise taşkınlık göstermek, haddi aşıp edepsizlik yapan kişiler hakkında kullanılır.

Mirza Ayhan İNAK 01 Mayıs
Konu resmiGelibolu Kızılay Hastanesinden Bir Doktorun Mektubu
Biliyor muydunuz?

برنجي دنيا صاواشنده كي جبهه لر ايچنده  اڭ چتين چارپيشمه لرڭ كچديگي جبهه  چاناق قلعه  اولمشدر. عادتا ئولكه مز ايچون بر نوع ئولوم قاليم صاواشيدي. هر نه  قدر جهان حربنڭ صوڭنده  يڭيلن دولتلردن اولسه ق ده  باتيليلر، هيچ بر زمان چاناق قلعه يي اونوتامديلر. حالا خاطرلرنده  اولان بو صاواشده ، او دونمده كي دنيانڭ اڭ كوچلي ايكي طونانمه سني دڭزڭ ديبنه  كوندردك. اما بونڭ ايچون، يتيشمش بر نسلمزي ده  شهيد ويردك. شهيد و ياره لي صاييسي چوق فضله  اولديغي ايچون، چوق صاييده  خسته خانه يه  احتياج دويولمشدي. صاواش آلانلرينڭ همن ياقيننده  كليبولي ياريم آطه سنده  آغا دره  اسمي ويريلن موقعده  يان يانه  درت خسته خانه  قورولمشدر. بو خسته خانه لره  چوق صاييده  ياره لي كتيريلمش و بر قسمي تداوي اولارق اييلشمش آنجق بر قسمي ايسه  شهيد اولمشدر. ياقلاشيق بش بيڭ شهيدڭ خسته خانه لرڭ چوره سنده كي ١٣ فرقلي نقطه يه  دفن ايديلديگي دوشونولمكده در. او سببله  آغا دره ، هم بر خسته خانه  آلاني اولارق أوڭه  چيقاركن هم ده  بيوك بر شهيدلكدر. كونمزده  بو آلانده  قيزيل آي (هلال احمر) موزه سي ياپيلمشدر. موزه ده ، او كونلرده  ياشانانلر بره بر اوريژينال اشيالرله  آڭلاتيلمشدر. بو آلانده  ياقلاشيق ١٥٠ بيڭ ياره لينڭ تداوي ايديلديگي ويا باشقه  خسته خانه لره  سوق ايديلديگي تخمين ايديلمكده در. موزه ده  عثمانليجه  مكتوبلر ده  سركيلنييور. بونلردن بريسي، امضاسندن اسمنڭ طلحه  نوري، عنواننڭ ايسه  سرطبيب اولديغي آڭلاشيلان بر دوقتورڭ يازديغي ١٥ حزيران ١٩١٥ تاريخلي مكتوبدر.Birinci Dünya Savaşındaki cepheler içinde en çetin çarpışmaların geçtiği cephe Çanakkale olmuştur. Adeta ülkemiz için bir nevi ölüm kalım savaşıydı. Her ne kadar cihan harbinin sonunda yenilen devletlerden olsak da batılılar, hiçbir zaman Çanakkale’yi unutamadılar. Hala hatırlarında olan bu savaşta, o dönemdeki dünyanın en güçlü iki donanmasını denizin dibine gönderdik. Ama bunun için, yetişmiş bir neslimizi de şehit verdik. Şehit ve yaralı sayısı çok fazla olduğu için, çok sayıda hastaneye ihtiyaç duyulmuştu. Savaş alanlarının hemen yakınında Gelibolu Yarımadasında Ağadere ismi verilen mevkide yan yana dört hastane kurulmuştur. Bu hastanelere çok sayıda yaralı getirilmiş ve bir kısmı tedavi olarak iyileşmiş ancak bir kısmı ise şehid olmuştur. Yaklaşık beş bin şehidin hastanelerin çevresindeki 13 farklı noktaya defnedildiği düşünülmektedir. O sebeple Ağadere, hem bir hastane alanı olarak öne çıkarken hem de büyük bir şehidliktir. Günümüzde bu alanda Kızılay (Hilâl-i Ahmer) Müzesi yapılmıştır. Müzede, o günlerde yaşananlar birebir orijinal eşyalarla anlatılmıştır. Bu alanda yaklaşık 150 bin yaralının tedavi edildiği veya başka hastanelere sevk edildiği tahmin edilmektedir. Müzede Osmanlıca mektuplar da sergileniyor. Bunlardan birisi, imzasından isminin Talha Nuri, unvanının ise sertabîb olduğu anlaşılan bir doktorun yazdığı 15 Haziran 1915 tarihli mektuptur.Transkripsiyonu:Tarih: Rûmî 2 Haziran 1331 (Milâdî 15 Haziran 1915) (1)Hû(2)Fî 2 Haziran sene 1331 (3)Muhterem efendim(4)Hastahanemiz pek muntazam sûrette işliyor hâl-i hâzır mevcûdu 195’dir bunların (5)takrîben elli adedi şifâyâb olmuş, şifâ bulanlardan kısm-ı cüz’îsi kıt’alarına iltihâk edebilmek (6)üzere taburcu bâkîsi İstanbul’a sevk olunmak üzere vapur bekliyoruz menzilden aldığım telgraf (7)mûcibince yakında vapur gönderecekler, operatör Faik Efendi dün avdet etti İstanbul’ca (8)hastahanelerden edilen tahkîkât üzerine bizim verdiğimiz vefiyyât herhâlde oradan (9)daha azdır İstanbul’da mafsal yaraları hemen umûmiyetle dinebilecek derecede vefât (10)ile netîce bulduğu halbuki bizim burada gâyet vahîm mafsallar ekseriyetle şifâ ile neticelenmektedir (11)eski dostlarımdan topçu binbaşısı Sami Bey mahzâ Hilâl-i Ahmer’in nâm-ı bülendini takdîren on (12)gün evvel mecrûhan -cerîhası mefâsıl-ı rusğu’l-kadem içindir- tedâvî edilmek üzere hastahanemize (13)gelmiştir İstanbul’a gitmek arzu etmiyor, kezâ üç mülâzım göğüslerinden yaralandıkları hâlde (14)burada tedâvî ve şifâyâb olmuşlardır -ki ikisinin yarası nâfize idi- ihtilâtı (15)olarak mühim zatürre geçirdiler, dimağlara gelince yedi aded dimağ yaraları vardır (16)ki bunlar ölüme mahkûm olarak vapurdan çıkarılmış ve hakîkaten İstanbul’a kadar vapurda (17)bırakılsa idi ölmeleri bence muhakkak iken bunlar burada kurtuldular, yalnız ikisinin … (18)dimağiyesinin kısm-ı a’zamı seyelân etmiş bir hâlde olduğundan birisi 13 gün diğeri ise 15 gün (19)yaşadı bilâhare vefat ettiler ileride bunlar hakkında lâzım gelen istatistiki takdîm (20)ederim bunları arzdan maksadım: maiyetime almaya müsâade buyurduğunuz arkadaşlarımdan (21)bazıları vüs’-i beşerin fevkinde çalıştılar; hele dâimâ takdîr ettiğim o küçükler yani talebeler (22)ol-kadar müfîd bir sûrette hizmet ediyorlar ki unların bi-hakkın vasfından âcizim fi’l-hakîka (23)İstanbul’dan intihâb ederken hepsinin ahlâkına zekâlarına âgâh idim fakat çalışma (24)kâbiliyetine -bâhusus böyle köylerde- yorulmak bilmez azimlerini doğrusu bilmiyordum. Paşam (25)emîn olunuz; eğer bizim ayırdığımız en vahîm yaralıların 200 adedi yerine sellemehüsselâm (26)… üzere -askerî hastahanelerinin yaptığı gibi- 500 : 600 mecrûh alsak idi (27)bunların hizmeti bizim aldığımız 200 yaralıdan pek çok hafîf olur idi binâenaleyh (28)bu fakîre evvelce takdîr buyurulan dörder lira maâş hakîkaten pek cüz’îdir bahusûs (29)medâr-ı teşvîk olmak üzere bunların tezyîd-i maâşâtına hiç şübhesiz tarafdâr bulunduğunuzu bildiğimden (30)ricâ ve istirhâm eyler ve kemâl-i hürmetle ellerinizden öperim efendim(31)Şarköy: Gelibolu Hilâl-i Ahmer Hastahanesi (32)Sertabîbi (33)Talha Nuri(34)Hey’et-i İdâreye (35)Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Merkez-i Umûmîsi Tahrîrât Kalemi (36)5 Haziran 1331

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Mayıs
Konu resmiGeçmişten Günümüze Nusayrîlik
Belge Okumaları

Nusayrîler, ismini gulât-ı Şia’dan biri sayılan Muham­­med bin Nusayr en-Nemî­rî’den (v. 883) alan, hulûl inancıyla Hz. Ali’ye (ra) ilahlık atfe­den, inanç esaslarını ağırlıklı olarak İslamiyet’ten almakla birlikte birçok dinin nazarî ve amelî kabullerini benimseyerek kendilerine mahsus bir sistem oluşturan sapık bir fırkadır. Nusayrîlerin en belirgin özellikleri reenkarnasyonu kabul etmeleri, İslam’daki inanç esaslarını ve ibadetleri bâtınî yorumlarla asıl amacından uzaklaştırmaları, haramları helal saymaları, yaşadıkları devletin hâkim inancına uygun hareket ederek inançlarını takiyye yoluyla gizlemeleridir.Nusayrîler Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık seferi (1516) sonrası Osmanlı idaresine girmişler, Adana, Halep ve Lazkiye bölgelerinde uzun yıllar serbestlikle yaşamışlar, ancak Tanzimat’la birlikte Batılı devletlerin Müslüman topraklardaki planları doğrultusunda ayaklanmışlardır. Bu isyanlar 1870-1877 yıllarında bastırılmıştır. Sultan II. Abdülhamid; artan misyonerlik faaliyetlerini engellemek ve bölge halklarını kaynaştırmak maksadıyla Selahaddin Eyyûbî ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde olduğu gibi Nusayrîlerin yaşadıkları yerlerde mescid ve mektebler açtırmıştır. Bu şekilde Nusayrî topluluklarının Ehl-i Sünnet çizgisine girmelerini hedefleyen Abdülhamid, bunu yaparken özellikle tedricîliğe dikkat etmiştir. Hatta itidalli siyaset neticesinde cami ve okul taleplerinin büyük bir kısmı bizzat Nusayrîlerden gelmiştir.I. Dünya Savaşı’nı müteakip Nusayrîlerin çoğunlukla yaşadığı Lazkiye bölgesi ilk önce İngiliz, ardından Fransız işgaline uğramış, 1922 tarihinde burada Fransızlar kontrolünde bir Alevi devleti kurulmuş, 1936 yılında ise Lazkiye Suriye devletine ilhak etmiştir. 1946 yılında Fransız mandasının ortadan kalkmasıyla Suriye topraklarında Sünnî bir yönetim tesis edilmiş, ancak Nusayrî ve Dürziler tarafından her fırsatta askerî darbelerle Sünnî hâkimiyeti yok edilmeye çalışılmıştır. 1963 yılına gelindiğinde bu iki grup devlet yönetiminde söz sahibi olmuş, 1971’de Hafız Esed, Suriye’nin ilk Nusayrî devlet başkanı olmuştur. Zulüm temelleri üzerine inşa edilen Nusayrî egemenliği, oğlu Beşer Esad’ın Aralık 2024’te devrilmesiyle son bulmuştur.Yeniden kurulan Suriye devletinde Nusayrî topluluğunun tekrar Ehl-i Sünnet çerçevesine dâhil edilmesi ve ülkenin yerli unsuru hâline getirilmesi, ancak cennetmekân Abdülhamid Han’ın izlediği gibi mutedil politikalarla mümkün olabilecektir. Vesika 1 Lazkiye’ye bağlı Nusayri karyelerindeki Nusayrilerin İslâmʼı kabule başlaması üzerine bölgede yeni mektep ve mescidlerin tesis ve inşası (3 Haziran 1890)(1) Meclis-i Vükelâ Müzâkerâtına Mahsûs Zabıt Varakasıdır(2) Hâzır bulunan zevât-ı fihâmın esâmîsi (3) Fî 14 Şevvâl sene 307 / Fî Mayıs sene 306(4) Müzâkere olunan mevâdda müteʻallik varakanın nevʻiyle hülâsa-i meâli ve Bâb-ı Âlî Evrâk Odasıʼnca olan numarası ve meclise havâlesi târîhi ve melfûfâtı kaç kıtʻa olduğu.(5) Hülâsa-i Meâli(6) Lazkiyeʼye merbût cibâl-i Nusayriyye karyelerinde açılan mekâtibin teʼsîrâtıyla Nusayrîlerden bir haylüsinin dîn-i mübîn-i İslâmʼı ne vechile kabûl ettiklerinden bahisle daha îcâb eden mahallerde (7) mekâtib ve mesâcid inşâsına müsâʻade buyurulması istidʻâsına dâir Beyrut vilâyetinden keşîde olunup manzûr-ı âlî buyurulan telgrâfnâmelerin gönderildiği beyanıyla îcâbının biʼt-tezekkür bâ-mazbata arz (8) ve istîzânı şeref-sânih olan emr ü fermân-ı hümâyûn-ı hazret-i pâdişâhî muktezâ-yı münîfinden idüğünü mübelliğ üç kıtʻa tezkire-i husûsiyye bu bâbda vilâyet-i müşârun-ileyhâdan ve Lazkiye mutasarrıflığından (9) gelen diğer telgrafnâmeler ile birleştirilerek kırâat edildi.(10) Karârı(11) Ahâlî-i Nusayriyyeden birçoğunun bu sûretle tashîh-i dîn ve iʻtikâd eylemeleri muhassenât-ı asriyye-i hazret-i hilâfet-penâhîden olarak şâyân-ı şükür ve memnûniyet olduğu gibi Lazkiye mutasarrıflığından (12) vârid olan telgrafnâmede bunlar içün iktizâ eden kütüb ve resâilden başka şimdilik büyücek karyelerde on beş mescid-i şerîf ile yirmi üç bâb mektebe lüzum görüldüğü anlaşılmış (13) ve Beyrut vilâyetinin cümle-i işʻârâtından bulunduğu vechile yapılacak mesâcid ve mekâtibin kireç ve taş gibi levâzımı ahâlî tarafından iʻâne-i tedârik olmak üzere beherinin (14) dörder bin gurûşla vücuda geleceği dermeyân kılınmış olmasına göre zikr olunan mektebler içün îcâb eden kütüb ve resâilin tertîb ve istihzârı ile lüzumu kadar muʻallim taʻyîni (15) husûsunda mahalliyle biʼl-muhâbere iktizâ-yı hâlin îfâsının ve şimdilik inşâsı dermeyân olunan yirmi üç bâb mektebin livâ-i mezkûr hisse-i maʻârifi kâmilen ve muvakkaten mahalline terk (16) edilerek onunla ve vilâyetin işʻârı vechile inşâsı husûsunun Maʻârif Nezâretine havâlesi ve lüzûm-ı teʼsîsi gösterilen on beş bâb mesâcid-i şerîfenin kezâlik işʻâr-ı (17) vilâyet vechile taş ve kireci ahâlî tarafından iʻâneten tedârik edecek ve mesârif-i sâiresi hazîne-i celîle-i Mâliye tarafından tesviye kılınmak üzere inşâsı husûsunun dahi (18) hazîne-i müşârun-ileyhâya meʼzûniyet verilmesinin bâ-mazbata arz ve istîzânı tezekkür kılındı.(19) Fî 20 Şevvâl sene 307 Vesika 2 Antakya ve çevresinde yaşayan Nusayrilerin camilere kabul edilmesi ile ilgili iradenin Nusayri çocukların İslâmî mekteplere kabul edilmesi şeklinde tedricen tatbik edilmesi (28 Ağustos 1892)(1) Dâhiliye Mektûbî Kalemi Müsveddâtına Mahsûs Varakadır(2) Evrâk numarası: 75/1/1(3) Tesvîdi târîhi: Fî 11 Ağustos sene 308(4) Târîh-i tebyîz: Fî 4 Safer sene 310 ve fî 15 Ağustos sene 305(5) Huzûr-ı Âlî-i Hazret-i Sadâret-penâhîye(6) Antakya kazâsında mutavattın Nusayrî tâifesinin cevâmiʻe kabulleri ile teyakkunât-ı dîniyye icrâsı ve orada (7) iktizâ eden mekâtib ile cevâmiʻ-i şerîfenin inşâsı ve teferruʻâtı Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâ karârıyla mukaddemâ şeref-sâdır (8) olan irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî muktezâ-yı âlîsinden bulunmaktan nâşî icrâ-yı îcâbı Haleb vilâyet-i behiyyesine (9) teblîğ ve izbâr kılınmış idi. Bu kerre vilâyet-i müşârun-ileyhâdan cevâben gelen ve melfûfuyla beraber takdîm kılınan tahrîrâtta (10) kendüsi devren Antakyaʼda bulunduğu hâlde hükm-i irâde-i seniyye mahallî kâimmakâmlığına teblîğ ve cemʻ ve daʻvet edilen (11) baʻzı ulemâ ve vücûh-ı beldeye dahi lisân-ı münâsible tefhîm olundukta infâz-ı ahkâm-ı irâde-i seniyyeye vehleten (12) mübâderet olunması hâlinde baʻzı cehele tarafından hilâf-ı rızâ-yı âlî ahvâle tasaddî olunmak muhtemel idüğüne (13) dâir vâkiʻ lan ifâdât ile Nusayrîlerin vâdî-i dalâlette sebât eylemek hakkında olan ittifâk-ı (14) hafîlerinden ve icrâ olunan nesâyih ve tenbîhât üzerine ulemâ ve vücûh-ı mûmâ-ileyhim muʻâmelât-ı mukteziyyenin (15) tedrîcen mevkiʻ-i icrâya vaʻzı yaʻnî en evvel Nusayrî etfâlinin mekâtib-i Müslimeye kabûlüyle etfâl-ı Müslime ile (16) muhtelitan terbiye ve taʻlîmi ve evkât-ı hamsede cevâmiʻ yine etfâl-i Müslime ile idhâli ve muʻallim ve müfettişler (17) vâsıtasıyla akâyid-i İslâmiyenin taʻlîm ve telkiniyle akâyid-i bâtılalarının terk ettirilmesi sûreti (18) istidʻâ ve ol bâbda verdikleri mahzarın isrâ kılındığından ve bu Nusayrî tâifesi otuz kırk (19) senedir İslâmiyet daʻvâsında bulunageldiği hâlde Antakya ahâlî-i İslâmiyesi tarafından tasʻîbât (20) ve müşkilât irâesiyle cevâmiʻ ve mesâcide kabûl edilmemekte olmasına göre esnâ-yı icrââtta (21) birtakım cehele tarafından dahi baʻzı ahvâle tasaddî olunmak melhûz bulunduğundan bahisle bu sûret-i mülâyemetle tedrîcen mevkiʻ-i icrâya (22) konulmak üzere yalnız Nusayrî sâkin olan cesîmce üç karyede birer mescid ve mekteb inşâsı esbâbının (23) istikmâli zımnında kâimmakâmın taht-ı riyâsetinde bir komisyon teşkil ve Nusayrîlerin İslâmiyete ihâlelerine âid muʻâmelenin (24) îfâsı içün de nâib-i kazânın zîr-i riyâsetinde bir heyʼet teʼsîsiyle avdet eylediği gösterilmiş ve ahvâl-i (25) mesrûdeye göre işbu tedâbîr-i mülâyimânenin kabûl ve icrâsı muvâfık-ı hâl ve maslahat görünmüş ise de (26) icrâ-yı îcâbı reʼy-i âlî-i cenâb-ı sadâret-penâhîlerine menûtdur ol bâbda. Vesika 3 Antakya kazasına yerleşmiş olan Nusayrilerle, bölgedeki Müslüman ahali arasındaki husumetin kaldırılabilmesi için, çocukların aynı mekteplerde okutulması ve Nusayri köylerine mescid inşasının kararlaştırıldığı ve durumun Halep vilayetine bildirilmesi (15 Ekim 1893) HüveBâb-ı ÂlîDâire-i Sadâret-i UzmâMektûbî KalemiAded: 2010(1) Dâhiliye Nezâret-i Celîlesine(2) Devletlü efendim hazretleri(3) Antakya kazâsında mutavattın Nusayrî taifesinin cevâmiʻ-i şerîfeye defʻaten kabulleri baʻzı yolsuzluk vukûʻu ihtimâline mebnî mahzûrdan sâlim olamayacağından evvel emirde tâife-i merkûme etfâlinin (4) mekâtib-i Müslimeye kabulleri ve bunlarla beraber cevâmiʻ-i şerîfeye idhâli ve akâyid-i İslâmiyenin telkini ile ol bâbdaki irâde-i seniyye-i mülûkâne ahkâm-ı celîlesi tedrîcen mevkiʻ-i icrâya konulmak üzere (5) yalnız Nusayrî sâkin olan cestedrîcen mevkiʻ-i icrâya konulmak üzere yalnız Nusayrî sâkin olan cesîmce üç karyede birer mescid ve mekteb inşâsı hakkında sebk eden karâr ve tebliğe cevâben Haleb vilâyetinden mebʻûs tahrîrâtın leffiyle vârid olup Meclis-i Mahsûs-ı Vükelâʼda (6) kırâat olunan 20 Şevvâl sene 310 târîhli ve dört yüz numerolu tezkire-i devletlerinde dahi gösterildiği vechile bu iş içün ol havâlîye asker sevki ve merkez-i vilâyete âdem celbi gibi cânib-i vilâyetten (7) işʻâr olunan muʻâmelâta teşebbüs olunması maslahat ve hikmete muvâfık olmayacağından ve Nusayrî sâkin mahâll ve kurâdan baʻzılarında inşâsı derdest olan mekâtibin teʼsîsi hâlinde Müslim (8) ve Nusayrî etfâli bir yerde akâyid-i dîniyye-i İslâmiyyeyi taʻallüm ederek tâife-i merkûme ile ahâlî-i Müslime-i sâire beynindeki tezâd ve münâferetin bertaraf olacağı derkâr (9) bulunduğu gibi baʻzı Nusayrî karyelerine mesâcid inşâsı dahi mukarrer olacağından irâde-i seniyye-i mülûkâne hükm-i celilinin sûret-i hasene ile mevkiʻ-i tatbike vazʻı îcâb edeceğinin ve dâhil-i (10) vilâyeti esnâ-yı devirde kendüsinin dahi bu bâbda lüzûmu vechile iktizâ edenlere icrâ-yı nesâyih ve teşvîkâtta bulunmasının vilâyet-i mezkûre vâlîliğine işʻârı husûsunun (11) nezâret-i celîlelerine teblîği karârlaştırılmış olmakla ona göre îcâbının icrâsına himmet buyurulması siyâkında tezkire-i senâverî terkîm kılındı efendim.(12) Fî 4 Rebîʻüʼl-âhir sene 311 ve fî 2 Teşrîn-i Evvel sene 309(13) Sadr-ı Aʻzam ve Yâver-i Ekrem Cevâd

H. Halit ATLI 01 Mayıs
Konu resmiHasret-i Yuşa
Kitabelerin Hikâyeleri

خديجه  خاتون، يينه  عين رؤيايله  اوياندي. بر طاغه  طوغري يوروديگني، اتگنده كي بر چشمه دن قانا قانا صو ايچديگني، ياننده  طوران و اوغلنه  طيپاطيپ بڭزه ين بر چوجغڭ كوزلرينڭ ايچنه  باقديغني كورمشدي. قلبي خيزلي خيزلي آتييوردي. درين بر نفس آلدي، “الله خيره  چيقارسين” دييه رك ياتاغندن طوغرولدي. هر زمانكي كبي باستوننه  اوزاندي. بو باستوني اوڭا قيزي كلنهالڭ هديه  ايتديگي امينه  كتيرمشدي، آرتيق بر عضوي كبي اولمشدي.ياواش آديملرله  اوطه سندن چيقدي، امينه يه  سسلندي. امينه  مطبخدن قوشارق كلدي. برلكده  قهوه آلتي حاضرلغنه  باشلاديلر. قيزي كلنهال، اولندكدن صوڭره  اسكداره  طاشينمش، اوني يالڭز بيراقمامق ايچون آيده  بر زيارته  كلمه يه  باشلامشدى. اشي محمد آغانڭ ئولومندن صوڭره  أوڭ سسسزلگي بويومش، امينه  ايله  باش باشه  قالمشلردي.فاتحده كي أولرينڭ أوست قاتنده كي جومبه دن استانبولڭ قارشي ياقه سنه  باقمق، اونڭ كونلك آليشقانلقلرندن بري اولمشدي. او صباح ده  يينه  عين پنجره يه  يوڭلدي. كوزلريني اوزاقلره، سيسلرڭ آردندن سچيلن يوشع تپه سنه  ديكدي. كوزلرندن بر طامله  ياش سوزولدي. رحمتلي اشيله  برلكده  حضرت يوشعڭ مقامنه  كيتمه يي نه  چوق ايسته مشدي. اما حيات، هر سفرنده  باشقه  بر تلاشله  يوللرينى قپاتمشدي. اڭ چوق ده  كنج ياشده  غائب ايتدكلري اوغلي يوشعڭ خياليله  صيزلييوردى قلبي. اوغلنه ، حضرت يوشع سوكيسندن طولايي بو اسمي ويرمشلردي.قوناغڭ هر كوشه سنده  اوغلنڭ نشئه سي، قوشوشي يانقيلانير كبيدي. هر صباح اوقوديغي فاتحه يه  اوني ده  قاتاردي. أويله  چوق شي خيال ايتمشديكه  اونڭله . برلكده  يوشع تپه سنه  چيقاجقلر، دعا ايده جكلردي. فقط قدر بو خيالي ياريم بيراقمشدي. كلنهالڭ طوغومي براز تسلّي اولمشدي، اما او آجينڭ يري هيچ طولمامشدي.تام بو دوشونجه لرڭ اورته سنده ، قاپي چاليندي. كلنهال و دامادي سليم افندي كلديلر. صاريلوب حسرت كيدرديلر. زيارتڭ صوڭنده  سليم، آننه سني اسكدارده كي أولرينه  دعوت ايتدي. خديجه  خاتون تردّد ايتدي أوڭجه . ياشلي بدنيله  دڭزي كچمك، مزارلقلردن اوزاقلاشمق زوردي. اما مزارلري زيارت ايدوب قيصه  سوره ده  دونه جكلرينه  دائر سوز آلنجه ، قبول ايتدي.ايرته سي صباح اركندن حاضرلانديلر. محمد آغا و يوشعڭ مزارلريني زيارت ايتديلر. خديجه  خاتون طاشلره  طوقونارق، كوز ياشلري ايچنده  وداع ايتدي: “الوداع اوغلم... الوداع محمد افندي...”سركه جيدن قاييغه  بينوب قارشي يه  كچديلر. باغچه سنده  ارغوانلر آچمش ايكي قاتلي بر يالي يه  وارديلر. خديجه  خاتون ايچون هم يڭي هم طانيدق بر يردي. آغاجلرڭ قوقوسي، روزكارڭ اوغولتوسي اوڭا اسكي أوينى، غائب اولمش زمانلري خاطرلاتدي. اذان سسيله  ايچي فرحلادى، فاتح جامعنڭ مناره لري كوروندي اوزاقدن. كوزلري طولدي. طورون حسرتنى ديله  كتيردي قيزينه . “بر طورونم اولسه ،” ديدي، “آدي يوشع اولسه ، باغريمه  باصوب قوقلاسه م.”پازار كوني، سليمڭ ايشي طولاييسيله  بگقوزه  كيده جكلريني أوگرننجه  يورگي قيپير قيپير اولدي. حضرت يوشعڭ مقامي بگقوزده يدي. حياتنده  ايلك دفعه  بو قدر ياقيننه  كله جكدي. صباح ايركندن فايطونه  بينوب يوله  قويولديلر. بوغازڭ قييسندن كچن يول بوينجه  تپه لرده كي آغاجلره ، دڭزڭ ماويسنه  باقدي. بهارڭ فرحلغي ايچني قاپلادى.بگقوزه  واردقلرنده  سليم چارشي يه  اوغرادي. خديجه  خاتون و كلنهال جامعڭ آرقه سنده كي ياماجده  يورويوشه  چيقديلر. منظره  بوگوله ييجيدي. آغاجلرڭ آراسنده  بر چشمه  دقّتنى چكدي. كورديگي رؤياده كي چشمه يدي بو! ياڭنه  ياقلاشدي. اگيلوب برقاچ يودوم صو ايچدي. او آنده  ايچني درين بر حضور قاپلادى.باستونني اونوتديغني فرق ايتدي اما آياقلرنده  غريب بر قوت حسّ ايتدي. چشمه دن اوزاقلاشيركن باشي دوندي، سنده له دي. كلنهال يتيشمه يه  چاليشدي، برلكده  يره  چوكديلر. خديجه  خاتون، كوزلريني قيزينه  ديكه رك قيصيق بر سسله  “الله...” ديدي و روحني تسليم ايتدي.كلنهال آننه سنڭ يوزنده كي تبسّمي كورنجه  كوز ياشلرينه  حاكم اولامدي. اوڭا صيقي صيقي صاريلدي. قلبندن شو جمله  كچدي: “ايكي يوشعڭ حسرتيله  بو دنيادن كوچدڭ آننه جگم... هم حضرت يوشعه  هم اولادڭ يوشعه  قاووشمه يه ...”Hatice Hatun, yine aynı rüyayla uyandı. Bir dağa doğru yürüdüğünü, eteğindeki bir çeşmeden kana kana su içtiğini, yanında duran ve oğluna tıpatıp benzeyen bir çocuğun gözlerinin içine baktığını görmüştü. Kalbi hızlı hızlı atıyordu. Derin bir nefes aldı, “Allah hayra çıkarsın” diyerek yatağından doğruldu. Her zamanki gibi bastonuna uzandı. Bu bastonu ona kızı Gülnihal’in hediye ettiği Emine getirmişti, artık bir uzvu gibi olmuştu.Yavaş adımlarla odasından çıktı, Emine’ye seslendi. Emine mutfaktan koşarak geldi. Birlikte kahvaltı hazırlığına başladılar. Kızı Gülnihal, evlendikten sonra Üsküdar’a taşınmış, onu yalnız bırakmamak için ayda bir ziyarete gelmeye başlamıştı. Eşi Mehmet Ağa’nın ölümünden sonra evin sessizliği büyümüş, Emine ile baş başa kalmışlardı.Fatih’teki evlerinin üst katındaki cumbadan İstanbul’un karşı yakasına bakmak, onun günlük alışkanlıklarından biri olmuştu. O sabah da yine aynı pencereye yöneldi. Gözlerini uzaklara, sislerin ardından seçilen Yuşa Tepesi’ne dikti. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Rahmetli eşiyle birlikte Hz. Yuşa’nın makamına gitmeyi ne çok istemişti. Ama hayat, her seferinde başka bir telaşla yollarını kapatmıştı. En çok da genç yaşta kaybettikleri oğlu Yuşa’nın hayaliyle sızlıyordu kalbi. Oğluna, Hz. Yuşa sevgisinden dolayı bu ismi vermişlerdi.Konağın her köşesinde oğlunun neşesi, koşuşu yankılanır gibiydi. Her sabah okuduğu Fatiha’ya onu da katardı. Öyle çok şey hayal etmişti ki onunla. Birlikte Yuşa Tepesi’ne çıkacaklar, dua edeceklerdi. Fakat kader bu hayali yarım bırakmıştı. Gülnihal’in doğumu biraz teselli olmuştu, ama o acının yeri hiç dolmamıştı.Tam bu düşüncelerin ortasında, kapı çalındı. Gülnihal ve damadı Selim Efendi geldiler. Sarılıp hasret giderdiler. Ziyaretin sonunda Selim, annesini Üsküdar’daki evlerine davet etti. Hatice Hatun tereddüt etti önce. Yaşlı bedeniyle denizi geçmek, mezarlıklardan uzaklaşmak zordu. Ama mezarları ziyaret edip kısa sürede döneceklerine dair söz alınca, kabul etti.Ertesi sabah erkenden hazırlandılar. Mehmet Ağa ve Yuşa’nın mezarlarını ziyaret ettiler. Hatice Hatun taşlara dokunarak, gözyaşları içinde veda etti: “Elveda oğlum... Elveda Mehmet Efendi...”Sirkeci’den kayığa binip karşıya geçtiler. Bahçesinde erguvanlar açmış iki katlı bir yalıya vardılar. Hatice Hatun için hem yeni hem tanıdık bir yerdi. Ağaçların kokusu, rüzgârın uğultusu ona eski evini, kaybolmuş zamanları hatırlattı. Ezan sesiyle içi ferahladı, Fatih Camii’nin minareleri göründü uzaktan. Gözleri doldu. Torun hasretini dile getirdi kızına. “Bir torunum olsa,” dedi, “adı Yuşa olsa, bağrıma basıp koklasam.”Pazar günü, Selim’in işi dolayısıyla Beykoz’a gideceklerini öğrenince yüreği kıpır kıpır oldu. Hz. Yuşa’nın makamı Beykoz’daydı. Hayatında ilk defa bu kadar yakınına gelecekti. Sabah erkenden faytona binip yola koyuldular. Boğazın kıyısından geçen yol boyunca tepelerdeki ağaçlara, denizin mavisine baktı. Baharın ferahlığı içini kapladı.Beykoz’a vardıklarında Selim çarşıya uğradı. Hatice Hatun ve Gülnihal caminin arkasındaki yamaçta yürüyüşe çıktılar. Manzara büyüleyiciydi. Ağaçların arasında bir çeşme dikkatini çekti. Gördüğü rüyadaki çeşmeydi bu! Yanına yaklaştı. Eğilip birkaç yudum su içti. O anda içini derin bir huzur kapladı.Bastonunu unuttuğunu fark etti ama ayaklarında garip bir kuvvet hissetti. Çeşmeden uzaklaşırken başı döndü, sendeledi. Gülnihal yetişmeye çalıştı, birlikte yere çöktüler. Hatice Hatun, gözlerini kızına dikerek kısık bir sesle “Allah...” dedi ve ruhunu teslim etti.Gülnihal annesinin yüzündeki tebessümü görünce gözyaşlarına hâkim olamadı. Ona sıkı sıkı sarıldı. Kalbinden şu cümle geçti: “İki Yuşa’nın hasretiyle bu dünyadan göçtün anneciğim... Hem Hz. Yuşa’ya hem evladın Yuşa’ya kavuşmaya...”

Murat DARICIK 01 Mayıs
Konu resmiSıhhat-Âbâd*
Hadis-i Erbain

EL-HADÎSÜ’T-TÂSİʻKāle Resûlullâh sallallâhu ʻaleyhi ve sellem: “Ve izâ merida’l-ʻabdü’l-mü’mini evhallâhu ilâ melâiketihî en üktübû li-ʻabdî ahsene mâ kâne yaʻmelü fi’s-sıhhati ve’r-rahā’”Kaçan bir ʻabd-i mü’min hasta olsa Hakk sübhânehû ve teʻâlâ hafaza meleklerine fermân ider ki bu ʻabdim içün sebt-i cerîde-i hasenât idin, ol aʻmâlin ahsenin ki hâl-i sıhhat ve rahāda işlerdi. Yaʻnî hâl-i sıhhatinde fâiz oldığı aʻmâl-i haseneye hastalık sebebi ile kādir değildir. Ol eyyâmı dahi aʻmâl-i haseneye mahsûb idin. Hadîs-i âharda vârid olmuşdur ki, rahm-i maderden pâ-nihâde-i sahn-ı şühûd olan veled nice âsâr-ı âsâmdan maʻsūm ise ser-nihâde-i visâde-i bîmârî olan âdem dahi bâr-ı evzârdan sebükbâr olup anadan doğmuş gibi maʻsūm olur. ʻİlel ve eskām mükeffir-i seyyi’ât olduğundan mâʻadâ bâʻis-i iktisâb-ı mesûbât idiği ehâdîs-i fâizu’l-berekât ile bâliğ-i derece-i sıhhatdir. Eğerçi beşeriyyet hasebiyle ʻarz-ı maraz mûcib-i tadaccur ve infiʻâldir ammâ mutazammın-ı hayr ve müstelzim-i ecr-i cezîl oldığı ecilden ecell-i niʻam-ı hafiyye-i ilâhiyye idiği cây-i şübhe değildir.Kelimeler:Âhar: DiğerÂsâr-ı âsâm: Günahların eserleriBâʻis-i iktisâb-ı mesûbât: Sevapları kazanmaya sebep olan Bâliğ: Ulaşan Bâr-ı evzâr: Günahların yükü Cây-ı şübhe: Şüphe mahalli Cezîl: Çok, bol Ecell: Çok büyük, en ulu Ehâdîs-i fâizu’l-berekât: Bereketleri çoğalan hadis-i şerifler Eskām: Hastalıklar Fâiz: Başarılı olan ʻİlel: Hastalıklar İnfiʻâl: Kırgınlık Mutazammın-ı hayr: Hayrı içine alan Mükeffir-i seyyi’ât: Hastalıkları örten Müstelzim: Gerektiren Niʻam: Nimetler Pâ-nihâde-i sahn-ı şühûd: Gözle görülen dünya meydanına ayak basmış, doğmuş Rahā: Bolluk, rahatlık Rahm-i mâder: Anne rahmi Sebt-i cerîde-i hasenât: İyiliklerin kaydını yazmak Sebükbâr: Hafif Ser-nihâde-i visâde-i bîmârî: Hasta yastığına baş koymuş, hasta olmuş Tadaccur: Bunalma*Kaynak: Osmanzâde Tâib Ahmed (v.1136/1724)

H. Halit ATLI 01 Mayıs
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ط” (Tı)’nın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Mayıs
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır.Zihin Teslim Olunca Kalp SusarCesaret, insanı zafere taşır; çünkü yürümeyi göze alan, varmayı da umut eder. Zafer, çoğu zaman görünmeyen bir ilk adıma gizlenmiştir. Kararsızlık ise ne ileri ne geri gider; ihtimalleri hesap ederken fırsatı yitirir. Tereddüt, yürüyeni değil, bekleyeni yorar. Korkaklık, başlamadan yenilmektir. Zihin daha düşüncede teslim olur, kalp ilk sarsıntıda susar. Oysa karanlık yollar, ancak cesaretle aydınlanır. Hayat, bekleyenleri değil; adım atanları, göze alanları yazar. Bazen tek bir adım, bir milletin kaderini belirler. Ç Ö Z Ü M 

Osmanlıca DERGİ 01 Mayıs
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Seyyid Ahmed Rif‘at EfendiHûve’l-hallâku’l-BâkîSadr-ı a‘zâm-ı esbakCennet-mekân Fîrdevs-âşiyânmerhûm ve mağfûru’l-muhtâcİlâ rahmet-i Rabbihi’l-Gâfûrel-Hâc ‘İzzet Muhammed PaşaHazretlerinin Rûh-i şerîfîçün Fâtihâfî 3 Ramazan sene 1227KELİMELER:Hûve’l-Hallâku’l-Bâkî (هو الخلّاق الباقي): “Yaratan ve ebedî olan yalnız O’dur.” – Allah’ın yaratıcı ve baki sıfatlarını bildirir. Kitabelerin başına konur.Sadr-ı ‘azam (صدر اعظم): Osmanlı Devleti’nde padişahtan sonra gelen en yüksek görevli, “başvezir”.Esbak (أسبق): Önceki, evvelki. Burada: “Önceki sadrazam” anlamında.Cennet-mekân (جنت مكان): “Cennette makamı olsun” duası. Ölen kişi için kullanılır.Fîrdevs-âşiyân (فردوس عشیان): Fîrdevs: Cennetin en yüksek derecesi.Merhûm (مرحوم): Allah’ın rahmetine kavuşmuş, vefat etmiş kimse.Mağfûr (مغفور): Allah tarafından bağışlanmış, affedilmiş kişi.Muhtâc-ı ilâ râhmet-î rabbihi’l-gâfûr (محتاج إلى رحمة رب الغفور): “Bağışlayıcı Rabbin rahmetine muhtaç olan.”el-Hâc (الحاج): Hac ibadetini yapmış olan kişi için kullanılan unvan.Fî (في): Arapça “-de, -da, içinde” anlamında edat. Tarih belirtir.Şeyh Şa‘bân-ı Velî’nin Manevî Mirasını Taşıyan Bir ZâtınTürbesine Ait KitabeKELİMELER:1. Beyit:•  Şeyh Şaban’ı Velî: Kastamonulu büyük evliyâ.•  sırr: Tasavvufî anlamda mânevî hakikat, bâtınî ilim.•  zât: Kişi, şahıs.•  kudret eliyle: Allah’ın kudret ve takdiriyle.•  Hadrat-ı Rabbü’l-Mu’în: Yardım eden Rabb’in yüce huzuru, Allah Teâlâ.2. Beyit:•  serbe-ser: Baştanbaşa, her tarafını.•  bî-teşnegân: Susuz olmayanlar (mecazen: aşk susuzluğunu gidermiş olanlar).•  ‘aşk: İlâhî sevgi, tasavvufî aşk.•  Aktâb: Kutublar; tasavvufî hiyerarşide en yüksek velî.•  âsâ: Değnek, asa gibi sağlam.•  vücûd: Varlık, beden.•  çeşme-i feyz-i mubîn: Açıkça görünen feyiz kaynağı.3. Beyit:•  âhir: Sonunda.•  irci’î: “Dön!” anlamında Kur’anî bir hitap (bkz. el-Fecr, 89/28).•  ferman: Emir.•  lebbeyk-zen: “Buyur Rabbim” diye icabet eden.•  çeşm-i iştiyâk: Özlemle dolu göz.•  nûr-ı ru’yet: Görme nuru, Allah’ın cemâlini müşahede.•  kâm-bîn: Göz aydınlığı bulan, vuslata eren.4. Beyit:•  tîğ-i firkat: Ayrılık kılıcı, ölüm.•  bendegân: Kullar, müridler.•  çâk-çâk: Parça parça (mecazen: derin üzüntü).•  ‘azîm: Azmeden, niyet eden.•  halvet-serây: İnziva ve yalnızlık yeri (tasavvufta tefekkür yeri).•  vasl: Vuslat, Allah’a kavuşma.•  nâzenîn: Nazlı, zarif, sevgili kişi.5. Beyit:•  emânet-pîşe: Emânete riâyet eden, sadakat ehli.•  nâm: İsim, şöhret.•  emîn: Güvenilir kişi.•  itmişti: Etmişti, kılmıştı.•  nâ’ib: ‘Vekil, temsilci.•  menâb: Menâbih’in çoğulu değil burada, “makamlar, mevkiler” şeklinde.•  müselîn: Elçilerin, tebliğ edenlerin çoğulu.6. Beyit:•  ‘âşık: Aşkla seven.•  cemâl-i pâk: Temiz, arı yüz (ilâhî cemâl).•  ehl-i ‘aşk: Aşk ehli, sûfî.•  vech-i münîr: Parlayan yüz, nurlu cemâl.•  hemîn: Aynı, benzer. (Farsça kökenli)7. Beyit:•  ref’: Kaldırmak.•  engüşt-i şehâdet: Şehâdet parmağı (tekbir getirirken işaret edilen parmak).•  Hû: Allah’ın ism-i zâtı, zikirlerde geçen ünlem.•  ‘Azîzim: Şairin mahlası veya muhatabı olan kişi.•  Cennet-i ‘Adn: Adn cenneti.•  emîn: Güvenle, selâmetle.

Ahmet Said KÜTGÜL 01 Mayıs
Konu resmiTeşvikiye Camii: Tarihin Sessiz Tanıklığı
Seyyah

تشويقيه  جامعي آدي كچديگنده  چوغمزڭ ذهننده  أوڭلي اسملرڭ، أوزللكله  صنعتجيلرڭ، اوغورلانديغي جنازه  تورنلري جانلانير. اويسه  بو ظريف ياپي، ساده جه  بر وداع مكاني دگل؛ استانبولڭ كولتورل و معماري بللگنده  كوكلي بر ير ايدينمش تاريخي بر اثردر. جامعي، استانبولڭ تشويقيه  سمتنده ، ١٨٥٤ ييلنده  سلطان عبدالمجيد طرفندن انشا ايتديريلمشدر.او دونمده  هنوز ايصسز و اورمانلق بر آلان اولان بو بولكه ، سلطان ٣نجي سليمڭ صيق صيق آولانمق و آتيش تعليمي ياپمق ايچون ترجيح ايتديگي بر يردي. ١٧٩٠-١٧٩١ ييللرنده  ايلك نشان طاشني ديكديرمسيله  برلكده ، هم كنديسي هم ده  معيتنده كيلر ايچون بر مسجد احتياجي طوغدي و بو احتياج طوغريلتيسنده  ايلك تمللر آتيلدي. سوز قونوسي مسجد، ييللر صوڭره  سلطان عبدالمجيد طرفندن جامعه  دونوشديرولدي. ياپينڭ ايلك معمارينڭ قريقور آمره  باليان اولديغي تخمين ايديلمكده در.جامع، قاره يه  ياقين ديك درتكن پلانليدر. زمين قاتنڭ بر بولومي صوڭ جماعت يري اولارق دوزنلنمشدر. طيش جبهه سي، بر قوناق ظرافتيله  يوكسليركن معماري طرز اولارق نئوباروق اسلوبي ياڭسيتير. بو ده  اوني دونمنڭ ديگر جامعلرندن آييران قراقتريستيك بر أوزللك قزانديرير.آوليده  كوزه  چارپان اڭ أونملي عنصرلردن بري، جامع كيريش قاپيسنڭ همن ياڭنده  ير آلان نشان طاشيدر. بو طاش، بولكه نڭ بر دونم آولانمه  و آتيش تعليمي آلاني اولديغني بلكه له ين بر آڭيت نيته لگنده در. حالاً آياقده  اولان بو نشانه ، ٣نجي سليمڭ ايزيني طاشير. أوزرنده كي كتابه  ايسه ، ٣نجي سليمڭ تفنكله  ١٢٦٠ كز (بر كز، بر اوق بوييدر) اوزاقلقده كي صو تستيسنى، ٢نجي محمودڭ ايسه  فرقلي بر هدفي باشاريله  اورديغني آڭلاتير.“تشويقيه ” آدي ده  بو بولكه ده  بر سمت قورولمه سنڭ پادشاهجه  تشويق ايديلديگني كوسترمكده در. بو جامع، يالڭزجه  بر عبادتخانه  دگل؛ عين زمانده  سمتڭ تشكّلنده  و كليشيمنده  ده  بليرله ييجي بر رول اوينامشدر.انشا ايدنلردن، امگي كچنلردن الله راضي اولسون. رحمتله  و منّتله  ياد ايدييورز.Teşvikiye Camii adı geçtiğinde çoğumuzun zihninde ünlü isimlerin, özellikle sanatçıların, uğurlandığı cenaze törenleri canlanır. Oysa bu zarif yapı, sadece bir veda mekânı değil; İstanbul’un kültürel ve mimari belleğinde köklü bir yer edinmiş tarihi bir eserdir. Camii, İstanbul’un Teşvikiye semtinde, 1854 yılında Sultan Abdülmecid tarafından inşa ettirilmiştir.O dönemde henüz ıssız ve ormanlık bir alan olan bu bölge, Sultan 3. Selim’in sık sık avlanmak ve atış talimi yapmak için tercih ettiği bir yerdi. 1790-1791 yıllarında ilk nişan taşını diktirmesiyle birlikte, hem kendisi hem de maiyetindekiler için bir mescid ihtiyacı doğdu ve bu ihtiyaç doğrultusunda ilk temeller atıldı. Söz konusu mescid, yıllar sonra Sultan Abdülmecid tarafından camiye dönüştürüldü. Yapının ilk mimarının Krikor Amira Balyan olduğu tahmin edilmektedir.Camii, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Zemin katının bir bölümü son cemaat yeri olarak düzenlenmiştir. Dış cephesi, bir konak zarafetiyle yükselirken mimari tarz olarak Neobarok üslubu yansıtır. Bu da onu döneminin diğer camilerinden ayıran karakteristik bir özellik kazandırır.Avluda göze çarpan en önemli unsurlardan biri, cami giriş kapısının hemen yanında yer alan Nişan Taşı’dır. Bu taş, bölgenin bir dönem avlanma ve atış talimi alanı olduğunu belgeleyen bir anıt niteliğindedir. Halen ayakta olan bu nişane, 3. Selim’in izini taşır. Üzerindeki kitabe ise, 3. Selim’in tüfekle 1.260 gez (bir gez, bir ok boyudur) uzaklıktaki su testisini, 2. Mahmud’un ise farklı bir hedefi başarıyla vurduğunu anlatır.“Teşvikiye” adı da bu bölgede bir semt kurulmasının padişahça teşvik edildiğini göstermektedir. Bu camii, yalnızca bir ibadethane değil; aynı zamanda semtin teşekkülünde ve gelişiminde de belirleyici bir rol oynamıştır.İnşa edenlerden, emeği geçenlerden Allah razı olsun. Rahmetle ve minnetle yâd ediyoruz.

H. Merve BARUTÇU 01 Mayıs
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

ژان خونيادقوصوه حربندن صوڭره استانبولده حبس اولان بيزانس ايمپراطوري، آوروپه دولتلرندن يارديم ايسته مشدي. عثمانليلري روم ايليدن سورمك ايسته ين بتون بالقان قراللقلري برلشديلر. آيريجه مجار قراليله فرانسه نڭ، آلمانيه نڭ اڭ ناملي قوماندانلري ده يارديمه كلديلر. بونلر ايلرله يه رك عثمانليلردن وديني آلديلر. نگبولي يي صارديلر. تورك اوردوسي، شيمشك كبي نگبولي أوڭلرينه واردي و خاچلي اوردوسني قارغه سوروسي كبي طاغيتدي. ئولومدن قورتولان اسير اولدي. مجار قرالي ده اورته دن غائب اولدي.بر سنه صوڭره ، اسير اولان بگلر مملكتلرندن كتيرتدكلري برچوق پاره يي ويرديلر، جانلريني قورتاروب كلدكلري يره كيتديلر.او زمانلر ژان خونياد اسمنده جسور بر مجار بگي توره مشدي. اونڭ قدر ايي جنگ ايتمه سني بيلن خاچليلر آراسنده نادردي. ژان خونياد، طوپارلانان و يڭيدن برلشن خاچلي اوردوسنڭ باشنده وارناده قارشومزه چيقدي. بيوك محاربه اولدي. باشده مجار قرالي اولديغي حالده دشمان اوردوسندن همن هيچ كيمسه صاغ قورتولامدي. يالڭز خونياد، ناصلسه قاچمه يه موفّق اولارق جاننى قورتارمش.وارنا بوزغونلغي، خونيادي دريندن اتكيله دى. توركلردن بو بوزغونڭ انتقامنى آلمق و غائب اولان نامنى، شاننى يڭيدن يوكسلتمك ايسته دي. قوصوه ميداننده ايكنجي كز عثمانلي اوردوسنڭ قارشوسنه چيقدي. ايكي طرف أوچ كون أوچ كيجه چارپيشديلر. اللّٰهڭ عنايتيله عثمانلي اوردوسي غالب كلدي. دشمان پريشان و خونياد ايسه رذيل اولدي.Jan HunyadKosova Harbi’nden sonra İstanbul’da hapsolan Bizans imparatoru, Avrupa devletlerinden yardım istemişti. Osmanlıları Rumeli’den sürmek isteyen bütün Balkan krallıkları birleştiler. Ayrıca Macar kralıyla Fransa’nın, Almanya’nın en namlı kumandanları da yardıma geldiler. Bunlar ilerleyerek Osmanlılardan Vidin’i aldılar. Niğbolu’yu sardılar. Türk ordusu, şimşek gibi Niğbolu önlerine vardı ve Haçlı ordusunu karga sürüsü gibi dağıttı. Ölümden kurtulan esir oldu. Macar kralı da ortadan kayboldu.Bir sene sonra, esir olan beyler memleketlerinden getirttikleri birçok parayı verdiler, canlarını kurtarıp geldikleri yere gittiler.O zamanlar Jan Hunyad isminde cesur bir Macar beyi türemişti. Onun kadar iyi cenk etmesini bilen Haçlılar arasında nadirdi. Jan Hunyad, toparlanan ve yeniden birleşen Haçlı ordusunun başında Varna’da karşımıza çıktı. Büyük muharebe oldu. Başta Macar kralı olduğu hâlde düşman ordusundan hemen hiç kimse sağ kurtulamadı. Yalnız Hunyad, nasılsa kaçmaya muvaffak olarak canını kurtarmış.Varna bozgunluğu, Hunyad’ı derinden etkiledi. Türklerden bu bozgunun intikamını almak ve kaybolan namını, şanını yeniden yükseltmek istedi. Kosova Meydanı’nda ikinci kez Osmanlı ordusunun karşısına çıktı. İki taraf üç gün üç gece çarpıştılar. Allah’ın inayetiyle Osmanlı ordusu galip geldi. Düşman perişan ve Hunyad ise rezil oldu.مدينه يه هجرتمدينه ده ، پيغمبريمزڭ مكّه دن چيقديغي دويولمشدي. مسلمانلرڭ چوغي، هر صباح سرينده يولده برقاچ كيلومتره ايلرله يه رك رسول اكرمڭ كليشني بكلييورلردي.پيغمبريمز، مدينه يه كيرمدن أوڭجه مدينه ياقينلرنده كي قبا كوينده استراحت ايتمه يي ترجيح ايتدي. مدينه دن مسلمانلر فوج فوج قبايه كيدرك پيغمبريمزي زيارت ايتديلر. پيغمبريمز بوش طورمدي و قباده اصحابيله برابر چاليشارق مسلمانلرڭ ايلك مسجدينى تأسيس ايتديلر.بر جمعه كوني صباحي، پيغمبريمز قبادن حركت ايتدي و مدينه يولني طوتدي. يوله كيدركن ”رانونا“ دينيلن وادينڭ أوست طرفنه صاپدي و اوراده اصحابيله جمعه نمازينى قيلدي.پيغمبريمزڭ ايلك قيلديغي جمعه نمازي بودر. بوراده غايت مهم و ادبي بر خطبه ايراد ايتدي… جمعه نمازينى ادا ايتدكدن صوڭره ، پيغمبريمز دوه سنه بيندي و مدينه يه توجّه ايتدي.نهايت بو هيجانلي بكله ييش صوڭه ايردي و تشريفنى بكله دكلري مسافر، مدينه افقنده كوروندي. مدينه ده خلق، عمومي تظاهرات ايچون حاضرلانمش اڭ كوزل البسه يي كيينه رك پيغمبريمزي قارشيلامه يه چيقمشلردي. قادينلر، أولرينڭ طاملرينه چيقارق مسافرلرينڭ شرفنه استقبال نشيده لري ترنّم ايدييورلردي. چوجقلر صوقاقلرده ، ”رسول اللّه كلدي، خوش كلدي!“ دييه چاغريشييورلردي. او كون عادتا دوگون بايرام ايدرجه سنه شنلك ياپيلدي. پيغمبريمز، كيمڭ خانه سي أوڭندن كچسه ، ”بويوريڭز يا رسول اللّه“ دييه خانه لرينه دعوت ايدرلر و دوه سنڭ يولارندن طوتوب دونديرمه يه چاليشييورلردي. رسول اكرم، دوه سنڭ ديزكينلريني صالي ويره رك، ايسته ديگي يرده طورمسي ايچون اوني سربست بيراقدي. نهايت دوه ، كنديلگندن ابو ايّوب خالد الانصارينڭ خانه سي أوڭنده كي بوش عرصه يه چوكدي.حضرت خالد، پيغمبر افنديمزه خانۀ سعادتلري ياپيلانه قدر أو صاحبلگي ياپمه شرفنه نائل اولدي.Medine’ye HicretMedine’de, Peygamberimizin Mekke’den çıktığı duyulmuştu. Müslümanların çoğu, her sabah serinde yolda birkaç kilometre ilerleyerek Resûl-i Ekrem’in gelişini bekliyorlardı.Peygamberimiz, Medine’ye girmeden önce Medine yakınlarındaki Kubâ köyünde istirahat etmeyi tercih etti. Medine’den Müslümanlar fevc fevc Kubâ’ya giderek Peygamberimizi ziyaret ettiler. Peygamberimiz boş durmadı ve Kubâ’da ashabıyla beraber çalışarak Müslümanların ilk mescidini tesis ettiler.Bir Cuma günü sabahı, Peygamberimiz Kubâ’dan hareket etti ve Medine yolunu tuttu. Yola giderken “Ranuna” denilen vadinin üst tarafına saptı ve orada ashabıyla Cuma namazını kıldı.Peygamberimizin ilk kıldığı Cuma namazı budur. Burada gayet mühim ve edebî bir hutbe irad etti… Cuma namazını eda ettikten sonra, Peygamberimiz devesine bindi ve Medine’ye teveccüh etti.Nihayet bu heyecanlı bekleyiş sona erdi ve teşrifini bekledikleri misafir, Medine ufkunda göründü. Medine’de halk, umumî tezahürat için hazırlanmış en güzel elbiseyi giyinerek Peygamberimizi karşılamaya çıkmışlardı. Kadınlar, evlerinin damlarına çıkarak misafirlerinin şerefine istikbal neşideleri terennüm ediyorlardı. Çocuklar sokaklarda, “Resûlullah geldi, hoş geldi!” diye çağrışıyorlardı. O gün adeta düğün bayram edercesine şenlik yapıldı. Peygamberimiz, kimin hanesi önünden geçse, “Buyurunuz yâ Resûlallah.” diye hanelerine davet ederler ve devesinin yularından tutup döndürmeye çalışıyorlardı. Resûl-i Ekrem, devesinin dizginlerini salıvererek, istediği yerde durması için onu serbest bıraktı. Nihayet deve, kendiliğinden Ebû Eyyûb Hâlid el-Ensârî’nin hanesi önündeki boş arsaya çöktü.Hazret-i Hâlid, Peygamber Efendimize hâne-i saadetleri yapılana kadar ev sahipliği yapma şerefine nail oldu.فاطمه بنت عبدالملكفاطمه بنت عبدالملك، امويلر دونمنده خلافت مقامنى شرفلنديرن عمر بن عبدالعزيزڭ زوجه سيدر. عمر بن عبدالعزيز خليفه اولنجه ، اشي فاطمه ايله برلكده بتون مالنى ملكني بيت الماله هبه ايتدي. خلافت سراينه كيرركن، ”بورايه چارشافمله كيردم، چارشافمله چيقاجغم “ ديمش و حياتنڭ صوڭنه قدر زاهدانه بر حياتي ترجيح ايتمشدر.اشي عمر بن عبدالعزيز وفات ايتدكدن صوڭره ، اركك قرداشي ٢نجي بايزيد خليفه اولنجه ، خزينه يه هديه ايتديگي مجوهرلريني اوڭا كري ويرمك ايسته مشدر. فاطمه خاتون بوني قبول ايتمه مش و ”صاغلغنده زوجمه اطاعت ايتدم، ئولدكدن صوڭره مجوهرلريمي كري آلمق صورتيله اوڭا عصيان ايدرمي يم؟“ دييه كوزل بر جواب ويرمشدر.Fatıma Binti AbdülmelikFatıma bint-i Abdülmelik, Emevîler döneminde hilâfet makamını şereflendiren Ömer bin Abdülaziz’in zevcesidir. Ömer bin Abdülaziz halife olunca, eşi Fâtıma ile birlikte bütün malını mülkünü beytülmâle hibe etti. Hilâfet sarayına girerken, “Buraya çarşafımla girdim, çarşafımla çıkacağım.” demiş ve hayatının sonuna kadar zâhidâne bir hayatı tercih etmiştir.Eşi Ömer bin Abdülaziz vefat ettikten sonra, erkek kardeşi II. Yezid halife olunca, hazineye hediye ettiği mücevherlerini ona geri vermek istemiştir. Fâtıma Hatun bunu kabul etmemiş ve “Sağlığında zevcime itaat ettim, öldükten sonra mücevherlerimi geri almak suretiyle ona isyan eder miyim?” diye güzel bir cevap vermiştir.مولانا حضرتلرينڭ زهديمولانا جلال الدّين رومي حضرتلري، زهد و تقوا صاحبي ايدي. فقر ايله فخر ايدردي. هر كون خدمتنى كورنلرينه صوراردي: ”خانه مزده ييه جك بر شيلر وارميدر؟“ خدمتجيلري ”يوق“ ديديگنده ؛ ”الحمد للّٰه، خانه مز بوكون پيغمبر افنديمزڭ خانۀ سعادتلرينه بڭزه دي“ ديردي و سوينيردي. اگر ”وار“ ديرلرسه محزون اولوردي. خانه سنده موم يرينه چرا ياقاردي. سببنى صورانلره : ”موم ياقمق بگلره ، زنكينلره ؛ چرا ياقمق ايسه فقيرلره مخصوصدر“ بويورورلردي.Mevlâna Hazretleri’nin ZühdüMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri, zühd ve takvâ sahibi idi. Fakr ile fahr ederdi. Her gün hizmetini görenlerine sorardı: “Hanemizde yiyecek bir şeyler var mıdır?” Hizmetçileri “Yok” dediğinde; “Elhamdülillah, hanemiz bugün Peygamber Efendimizin hâne-i saadetlerine benzedi” derdi ve sevinirdi. Eğer “Var” derlerse mahzun olurdu. Hanesinde mum yerine çıra yakardı. Sebebini soranlara: “Mum yakmak beylere, zenginlere; çıra yakmak ise fakirlere mahsustur” buyururlardı.

Murat DARICIK 01 Mayıs
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki atasözlerinde boş bırakılan yerlere alttaki kelimelerden hangileri gelmelidir? Ç Ö Z Ü M 1.   كورن2.   باقا باقا3.   سوز4.   أوده مك5.   بيچاق6.   طوغار7.   قارپوز8.   بيلن9.   كيتدي10. كول11. آشمش12. گل

Osmanlıca DERGİ 01 Mayıs