عثمانليده چوجغڭ يري عثمانليده چوجق، عائله نڭ و طوپلومڭ كله جگي اولارق كورولور و بيوك بر اعتنايله يتيشديريليردي. چوجقلرڭ فيزيكي، اخلاقي و ذهني كليشيملرينه أونم ويرن عثمانلي طوپلومي، عين زمانده اونلري صوسيال حياتڭ بر پارچه سي اولارق قبول ايدردي. سوكي و ديسيپلين تمللي بو ياقلاشيم، عثمانلينڭ چوجق مركزلي بر عائله ياپيسني و صوسيال طايانيشمه يي قورومه سني صاغلامشدر.عائله ، طوپلومڭ تمل ياپي طاشي اولديغندن، چوجق يتيشديرمك ساده جه شخصي بر مسئله دگل، عين زمانده طوپلومي ايلكيلنديرن بر صورومليلق اولارق قبول ايديلمشدر. چوجقلره يوڭليك اگيتيم، صوسيال ستاتو، جنسيت و ديني اينانيش كبي اتكنلره كوره فرقليلق كوسترسه ده عثمانليده چوجق يتيشديرمه كله نگي، سوكي، صايغي و ديسيپلينڭ بر آراده اولديغي بر آڭلايشه طايانيردي.عثمانليده چوجقلر حقوقي اولارق أوزل بر ستاتويه صاحبدي. حقلرينڭ قورونمسي اسلام حقوقي چرچوه سنده بليرلنمشدي. طوپلومڭ اڭ معصوم و صاوونمه سز شخصيتلري اولارق خصوصي محافظه آلتنده يديلر. عثمانلي حقوق سيستمي، چوجقلرڭ قورونمسي و ايي بر اورتامده يتيشمسي ايچون كركلي دوزنله مه لري محتويدر. اسلام حقوقي چرچوه سنده چوجقلرڭ فيزيكي، ذهني و اخلاقي كليشيملري ايچون اويغون اورتامڭ صاغلانمسي بر مجبوريتدر. چوجقلر أوزرنده ايشلنن صوچلر، يالڭزجه شخصي بر ضرر اولارق دگل، طوپلوم دوزننه بر تهديد اولارق دگرلنديريلمشدر.چوجغه يوڭليك فيزيكي شدّت عثمانلي حقوقنده آغير بر صوچ اولارق قبول ايديلمش، شدّت اويغولايان كيشي، صوچڭ ماهيتنه و چوجغڭ طورومنه كوره جزالانديريلمشدر. عائله ايچنده بر ابوين چوجغنه شدّت اويغولرسه ، طوپلوم طرفندن اوياريلير و محكمه يه سوق ايديليردي. قاضي، چوجغڭ قورونمسي ايچون أوڭلملر آلير، كركيرسه چوجغڭ باشقه بر عائله يه تسليم ايديلمه سني صاغلار ويا وقف قوروملري دوره يه كيرردي.چوجقلرڭ قورونمه سنده عثمانليده كي وقفلر ده بيوك بر رول اوينامش، يتيم قالان ويا كوتو معامله يه معروض قالان چوجقلر، وقفلر طرفندن قورومه آلتنه آلينمشدر.Osmanlı’da çocuk, ailenin ve toplumun geleceği olarak görülür ve büyük bir itinayla yetiştirilirdi. Çocukların fiziki, ahlaki ve zihni gelişimlerine önem veren Osmanlı toplumu, aynı zamanda onları sosyal hayatın bir parçası olarak kabul ederdi. Sevgi ve disiplin temelli bu yaklaşım, Osmanlı’nın çocuk merkezli bir aile yapısını ve sosyal dayanışmayı korumasını sağlamıştır.Aile, toplumun temel yapı taşı olduğundan, çocuk yetiştirmek sadece şahsi bir mesele değil, aynı zamanda toplumu ilgilendiren bir sorumluluk olarak kabul edilmiştir. Çocuklara yönelik eğitim, sosyal statü, cinsiyet ve dini inanış gibi etkenlere göre farklılık gösterse de Osmanlı’da çocuk yetiştirme geleneği, sevgi, saygı ve disiplinin bir arada olduğu bir anlayışa dayanırdı.Osmanlı’da çocuklar hukuki olarak özel bir statüye sahipti. Haklarının korunması İslam hukuku çerçevesinde belirlenmişti. Toplumun en masum ve savunmasız şahsiyetleri olarak hususi muhafaza altındaydılar. Osmanlı hukuk sistemi, çocukların korunması ve iyi bir ortamda yetişmesi için gerekli düzenlemeleri muhtevidir. İslam hukuku çerçevesinde çocukların fiziki, zihni ve ahlaki gelişimleri için uygun ortamın sağlanması bir mecburiyettir. Çocuklar üzerinde işlenen suçlar, yalnızca şahsi bir zarar olarak değil, toplum düzenine bir tehdit olarak değerlendirilmiştir.Çocuğa yönelik fiziki şiddet Osmanlı hukukunda ağır bir suç olarak kabul edilmiş, şiddet uygulayan kişi, suçun mahiyetine ve çocuğun durumuna göre cezalandırılmıştır. Aile içinde bir ebeveyn çocuğuna şiddet uygularsa, toplum tarafından uyarılır ve mahkemeye sevk edilirdi. Kadı, çocuğun korunması için önlemler alır, gerekirse çocuğun başka bir aileye teslim edilmesini sağlar veya vakıf kurumları devreye girerdi.Çocukların korunmasında Osmanlı’daki vakıflar da büyük bir rol oynamış, yetim kalan veya kötü muameleye maruz kalan çocuklar, vakıflar tarafından koruma altına alınmıştır.
İçki memnuiyeti kalkalıdan beri her gün birçok cinayetler îkâ’ ediliyor. Gazetelerin zabıta vukuatı sütununa bakılırsa vakaların, cinayetlerin hemen hepsinin sarhoşluk yüzünden vukua geldiği görülmektedir. Yek diğerini vuran arkadaşlar, kocalı kadınları daha kaldıranlar, genç kızları motorlara cebren sürükleyenler, oturup dururken arkadaşına kama sokanlar… hep sarhoşluk yüzünden bu cinayetleri îkâ’ ediyorlar. İş o dereceye geldi ki bazı polisler zil zurna olarak umumi bahçelerde tabancasını çekerek havaya silah atıyor. Polis müdürünün kapıcısı da kokain çekerek düşüp bayılsa artık içki ve kokain isti’mâlinin ne kadar müthiş bir şekil almış olduğu anlaşılır. İstanbul'un bazı taraflarında polislerin ispirto kaçakçılığı yaptıkları da ahiren yakayı ele vermeleriyle anlaşılmıştır.Kanunen güya “alenen müskirat isti’mali memnudur”. Halbuki içilmedik yer yoktur. Gazinolar, bira haneler şöyle dursun, gazinoların önlerinde herkesin gelip geçtiği yerlerde bile rakılar içiliyor. Kanun ile bu kadar istihfaf dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Şu kanunu hükümden ıskat için müracaat edilmedik vasıta kalmadı. Türlü türlü tefsirler, talimatlar yapıldı; nihayet rakının da likör olduğu, binaenaleyh serbest içilebileceğini ilan edildi. “Alenen memnuiyetine” artık şimdi aldıran bile yok. Herkes kanunun bu maddesiyle istihfaf ve istihza ediyor. Bir devlet, her ne olursa olsun kanunlarıyla bu kadar istihfaf olunmasına müsaade ederse kanuna karşı perverde edilmesi lazım gelen hürmet hislerini bizzat kendisi sarsmış olur. Bittab’ bu vaziyet bir devlet için iyi bir şey değildir.*Sebilürreşad, 12 Muharrem 1343, c. 24, s. 612
Akşam gazetesinin baş makalesinden:“Maalesef görüyoruz ki spor, bizde, son asırda spordan beklenilen neticeleri husule getirmekten uzaktır. Bunun başlıca sebebi de gençlerimizin sporu bir vasıta değil, bir gaye addetmeleridir. Böyle olduğu içindir ki, en mükemmel bir terbiye vasıtası olması lazım gelen sporun bizde, ahlak için, a’sab (sinirler) için en mühlik hisleri tenmiye ettiğini (artırdığını) görüyoruz. Futbol merakının, birçok gençlerin uykusunu kaçıracak, oyun esnasında heyecandan ve asabiyetten çıldırtacak ve nihayet en ufak bir ihtilafı vesile ederek birbirinin üzerine hücum ettirecek derecede tahripkâr bir ihtiras haline gelmesi spor hakkındaki telakkilere (anlayışlara) tamamıyla zıttır. Aynı zamanda bu ihtiras yavaş yavaş, kendinden başka her türlü meşgaleye, bilhassa fikri meşguliyetlere mâni olan tehlikeli bir merak halini aldı; gençlerimizde fikri ve bedii (çok güzel, estetik) şeylerle uğraşmak, okumak merakı kalmadı; bu gibi manevi zevklere karşı heyecan azaldı. İlim ve edebiyat sahasında, fikri ve manevi zevkler arasında hiçbir muvaffakiyet yoktur ki o binlerce gencin kalbinde bir Zeki’nin, bir Bekir’in attığı bir gol kader heyecan-ı ihtizazı uyandırabilsin! İrfan ve hars (kültür) itibariyle her yerden fakir olan memleketimizde spor hevesinin ve adale perestiş-karlığının fikri ve manevi zevklere galebe çalması çok elim neticeler verir. Mekteplerimizde bugün gördüğümüz ilim ve tahsil yoksulluğu yarın daha elim bir hal alır.”*Sebilürreşad, 26 Muharrem 1343, c. 24, s. 255
Eser-i edebî olmak üzere neşr olunan bir hikaye din, ahlak ve adap gibi insaniyete has ne kadar fezâil-i beşeriye varsa hepsinin (uydurma, düzme şeyler) olduğunu anlatarak şübban-ı vatana yalnız (sebeb-i hilkat-i cihan olan.. nisviyete perestiş) gibi pek şeni bir fuhuş ve redâet fikriyle bir terbiye-i mahsûsa vermek istiyor. Ve bu namus ve vicdan sâriki olan eser-i cinai de kütüphanelere satılıyor, idadi dershanelerinde talebeye tavsiye olunuyor -hatta bizde idadi talebesinden bir efendinin elinde görüldüğü ihbar edilerek hikâyeye muttali olduk- bugün fazilet-i milliye böyle gizlice, pek alçakça basına icra edilmek istenilen şeni bir cinayet-i ictimaiyenin kurbanı mı olacak? Vatan nasıl aileler görecek? Validelik, zevcelik nisbet-i mukaddeselerini beşerin bir belaheti olarak tavsiye eden bu eser nasıl oluyor da meydan-ı intişarda bulunuyor? Bugün yalnız bir kişiyi katleden bir cani hemen tutulup ceza-dîde edildiği halde bütün bir milletin namus ve vicdanına kasteden ve zannederim hiçbir muhit-i insaninin kabul edemeyeceği bu sefil şahsiyet-i mülevvese nasıl oluyor da hâlâ muhit-i Osmanîde bir insan gibi yaşıyor? Yoksa yaptığı cinayetin te’siratını görerek ahlak ve fazilet-i milliye sahiplerine karşı saklandığı hufre-i habasetten handezen-i istihza olacak bu şahs-ı mel‘ûnun kahkahalarına maruz olacak kadar acz ve meskenet içinde miyiz? Dünyanın hangi noktasında, hangi millette, hangi muhitte böyle bir hâlât ve şenâ‘ati yalnız kendi pis, mülevves, alçak muhitlerinden başka bir yere çıkarmak cesaretinde bulundukları ve böyle bir cürette bulununca deliğinden çıkmış yılan gibi kafaları ezilmediği görülmüş?Ey şahsiyet-i süfliye! Sen nerede doğdun, hangi toprakta dünyaya geldin, hangi muhitte yaşadın, nasıl bir fıtrata maliksin, sen bu vatanın evladı değil misin, hayvanlarda bile aileye karşı hiss-i hürmet vardır. Sen nesin? Lanet ve nefrin sana ey şenî‘-i fıtrat-ı redîe!Bugün vatanın yegane ümid-i istikbali olan genç dimağları, nesl-i âtîyi böyle rezail ve fuhşiyat zehirleriyle tesmîm etmek isteyen bu sefil şahsiyet-i mülevvese ile peyrevânî hakkında kemal-i ehemmiyetle merci‘-i âidiyetin nazar-ı dikkatini celb eyler ve pek seri icrâat-ı âdileye intizar ederiz.Mekteb-i Hukuk TalebeleriKelimelerESER-İ ŞENΑfezâil-i beşeriye: insanlığa dair faziletlerşübban-ı vatan: vatan gençlerinisviyete: kadınlıkredâet: kötülüksârik: hırsızeser-i cinai: cinayet eseriidadi: lisemuttali olduk: öğrendikbelahet: kalın kafalılıkceza-dîde: ceza görenşahsiyet-i mülevvese: pis kişihufre-i habasetten: kötülük çukurundanhandezen-i istihza: alayla gülenşahs-ı mel‘ûnun: lanetli şahsıney şahsiyet-i süfliye: ey alçak kişinefrin: lanet olsuney şenî‘-i fıtrat-ı redîe: ey kötü fıtratlı alçakümid-i istikbali: gelecek ümidinesl-i âtîyi: gelecek nesilrezail: rezaletlertesmîm etmek: zehirlemekpeyrevânî: ardından gelenlerpek seri icrâat-ı âdileye intizar ederiz: hızlıca adil bir çalışma bekleriz*Sırat-ı Müstakim, 10 Temmuz 324, c. 4, s. 197
يهودي عین يهودي، پكی عربلر عین عربلرمي؟آشیری دينجي ايرغون ترور أوركوتنه باغلی ميليتانلر طرفندن ٩ نیسان ١٩٤٨‘ده دیر یاسین كوینده كرچكلشديريلن قتل عامده ٢٥٤ فلسطینلی سیویل قتل ایدیلدی. كویده كی قادین اركك، چوجق اختیار هركس قورشونه ديزيلدي و جسدلري قويولره آتیلدی. دیر یاسین كوینڭ خريطه دن سيلينديگي قتل عامڭ آماجي، قدس یولنی عرب كوچلرندن “تمیزله مك”و عربلر آراسنده قورقو صالمقدي. او گونڭ عرب سیاسی برلگی ١٤ نيسانده بر بيلديري يايينلامش و دستگنى نت اولارق آچيقلامشدى. كلڭ، هپ برابر او بلكه يه باقالم.عرب برلگی سیاسی قومیته سی ١٤ نیسان ١٩٤٨ تاریخنده شو تبليغي نشر ایتمشدر:سیاسی قومیته يهودي تدهيشجيلرينڭ قدس شريف جوارنده دیر یاسین كوینده یاپدقلری منفور جنایتلری بویوك تأثرله خبر آلمشدر. تدهيشجيلر، غير محارب اولان بتون حلقه انسانلق طیشی أزیتلر یاپدقدن صوڭره، حامله قادینلری، چوجق و اختیارلری قتل عام ایتمشلردر. سیاسی قومیته، عین زمانده يهوديلرڭ شرعيه (طبريه ده) یاقیننده نصر الدين كوینی تمامًا یاقوب بتون خلقی سوردكلرندن ده معلومات ايدينمشدر. يهوديلر، حرب اثناسنده تطبیق ایدیلن بین الملل تعامللر كبی، انسانلق شرفلرینه عائد اساسلرڭ اخلالندن ده تأثر دويمامشلردر.سييونيستلر بونڭله موازي اولارق، عربلغي محو ایتمك غایه لرینی أورتن پرده یی، نیتلرینی تحقّق ایتدیرمك أوزره یاواش یاواش صيرمشلردر. بوڭا مقابل عربلر، يهوديلره قارشی مجادله لرنده أجدادلرندن توارث ایتدكلری شواليه كاري عنعنه لرينه اویغون، اسكی عادتلرینی محافظه ایتمشلردر. عرب سیاسی قومیته سی جنایتلری تصویب ايتمزكن، جریان ایتمكده اولان قتل عام و دوشمانلقلرڭ نتیجه لرینی پايلاشمقده اولدیغنی بتون انسانلغه اخبار ایدرك دقتنی چكر. بو منفور تعرضلره رغمًا سیاسی قومیته، عربلره، كله نكلرينه صادق قالارق وحشیانه حادثه لره عین طرزده جواب ويرمه ملري نصیحتنده بولونمقده در.عرب برلگی سیاسی قومیته سی، تدهیشجی سييونيستلر و دیگر يهوديلر طرفندن ارتكاب ایدیلن حادثه لرڭ عرب مملكتلرینی، هر اصولي قوللانارق طالعسز فلسطینلی قرداشلرینی و وطنلرینی محافظه ایچون ویریلمش قرارلرنده تقویه ایتمكده اولدقلرینی اعلان ایدر.Arap Birliği Siyasi Komitesi 14 Nisan 1948 tarihinde şu tebliği neşretmiştir:Siyasi Komite yahudi tedhişçilerinin Kudüs-i Şerif civarında Deyr Yasin köyünde yaptıkları menfur cinayetleri büyük teessürle haber almıştır. Tedhişçiler, gayr-i muhârib olan bütün halka insanlık dışı eziyetler yaptıktan sonra, hamile kadınları, çocuk ve ihtiyarları katliam etmişlerdir. Siyasi Komite, aynı zamanda yahudilerin Şeria (Tiberiade) yakınında Nasr Eddin köyünü tamamen tamamen yakıp bütün halkı sürdüklerinden de malumat edinmiştir. Yahudiler, harb esnasında tatbik edilen beynelmilel teamüller gibi, insanlık şereflerine aid esasların ihlalinden de teessür duymamışlardır. Siyonistler bununla müvazi olarak, Arablığı mahvetmek gayelerini örten perdeyi, niyetlerini tahakkuk ettirmek üzere yavaş yavaş sıyırmışlardır. Buna mukabil Araplar, Yahudilere karşı mücadelelerinde ecdatlarından tevarüs ettikleri şovalyekâri ananelerine uygun, eski adetlerini muhafaza etmişlerdir. Arap Siyasi Komitesi cinayetleri tasvib etmezken, cereyan etmekte olan katliam ve düşmanlıkların neticelerini paylaşmakta olduğunu bütün insanlığa ihbar ederek dikkatini çeker. Bu menfur taarruzlara rağmen siyasi komite, Araplara, geleneklerine sadık kalarak vahşiyane hadiselere aynı tarzda cevap vermemeleri nasihatinde bulunmaktadır.Arap Birliği Siyasi Komitesi, tedhişçi siyonistler ve diğer yahudiler tarafından irtikab edilen hadiselerin Arap memleketlerini, her usulü kullanarak talihsiz Filistinli kardeşlerini ve vatanlarını muhafaza için verilmiş kararlarında takviye etmekte olduklarını ilan eder.
ادرنه والی وكالت و ایكنجی اوردوي همايون مشيريت جليله سنه شیفره٢٥ تشرین اوّل سنه ٣١٣ تاریخلی تحريرات دولتلري و ملفوفي راپور لدي العرض آوروپه یه كیدنلر علي الاكثر اخلاق و اعتقادلريني بوزوب عودتلرنده كندولرندن بر فائده كوروله مديگندن و فائق بگڭ ولو تداوی ایچون موقتًا اولسون عزیمتی تقدیرنده اوراده تحفّظ ایده مه یه جگی جهتله صحتنی بي الطبع داها زیاده اخلال ایده جگندن و ممالك شاهانه ده آطه لر و بیروت كبی هواسی معتدل و نيسدن داها كوزل یرلر بولوندیغندن مومی الیهی آوروپه یه كوندرمكدن صرف نظرله براي تبديل هوا ممالك شاهانه ده مناسب بر محله كوندریلمه سی امر او فرمان بویرولدیغی تبلیغ و سلام مسعدت اتّسام ملوكانه تبشیر اولونور اولبابدهفی ٢٧ تشرین اوّل سنه ٣١٣Edirne Vali Vekâlet ve İkinci Ordû-yu Hümâyûn Müşîriyyet-i Celîlelesine Şifre25 Teşrîn-i Evvel sene 313 tarihli tahrîrat-ı devletleri ve melfûfu rapor lede’l-‘arz Avrupa’ya gidenler ‘ale’l-ekser ahlâk ve i‘tikadlarını bozup ‘avdetlerinde kendülerinden bir fâide görülemediğinden ve Fâik Beyin velev tedâvî için muvakkaten olsun ‘azîmeti takdîrinde orada tahaffuz edemeyeceği cihetle sıhhatini bi’t-tab‘ daha ziyâde ihlâl edeceğinden ve memâlik-i şâhânede Adalar ve Beyrut gibi havası mu‘tedil ve Nis’ten daha güzel yerler bulunduğundan mûmâ-ileyhi Avrupa’ya göndermekten sarf-ı nazarla berâ-yı tebdîl-i hava memâlik-i şâhânede münâsib bir mahalle gönderilmesi emr u fermân buyrulduğu teblîğ ve selâm-ı mes‘adet-ittisam-ı mülûkâne tebşîr olunur ol-bâbdaFi 27 Teşrîn-i Evvel sene 313(Edirne Vali Vekilliği ve İkinci Ordu Komutanlığı'na Şifre25 Ekim 1913 tarihli yazılarınız ve ekinde sunulan rapor üzerine arz olunur ki, Avrupa'ya gidenlerin çoğunlukla ahlaki ve inanç değerlerini kaybettikleri ve dönüşlerinde bir fayda sağlamadıkları görülmüştür. Bu nedenle, Faik Bey’in tedavi amacıyla da olsa Avrupa’ya gitmesi durumunda orada kendini koruyamayacağı ve sağlığının daha da bozulacağı değerlendirilmiştir. Ayrıca, Osmanlı topraklarında, Adalar ve Beyrut gibi, havası daha ılıman ve Nis’ten daha güzel yerler bulunduğundan, onun Avrupa’ya gönderilmesinden vazgeçilerek, hava değişimi için Osmanlı topraklarında uygun bir yere gönderilmesi emredilmiş ve bu karar kendisine bildirilmiştir. Padişahın saadet dolu selamlarını ve iyi dileklerini iletirim.)KELİMELER:tahrîrat: Resmî dairelerce yapılan yazışmalarmelfufu: ekilede’l-‘arz: arzedildiği zamanale’l-ekser: çoğunluklai‘tikadlarını: inançlarınıavdetlerinde: geri döndüklerindetahaffuz edemeyeceği: korunamayacağıbi’t-tab: tabii olarakmu‘tedil: ılımanmûmâ-ileyh: adı geçensarf-ı nazarla: hesaba katmayaraktebdîl-i hava: hava değişikliğimünâsib: uygunteblîğ: resmî bir karârı ilgili kimseye bildirme, imza karşılığı vermeselâm-ı mes‘adet-ittisam-ı mülûkâne: padişaha yakışır saadetle mühürlü selamıtebşîr olunur: müjdelenirol-bâbda: o konuda manasında döneminin resmi yazılarındaki bitirme sözüdür
اگیتیم اورتامدر باغلامنده رول مودل اكسيكلگمزاوت، اگیتیم اورتامدر. اپی زماندر -بیلدیگمز- شو سوزی دستكلر حادثه لرله قارشيلاشييورم. قارشولاشدیغم هر حادثه، عین زمانده بو يارامزه طوز باصییور و چوزومي قونوسنده جانمي آجيتاجق شكلده قفامده، كوڭلمده دونوب طورویور.كچنلرده اوقولده يدم. كنچلريمزڭ نماز قونوسنده جدّی پروبلمي وار، كوردیگم. كنچلر آراسنده نورمالمش كبی كوزوكسه ده كییم قوشامدن طور و داورانيشلره، قونوشمه لردن بعض اعتقادي مسئله لره دائر قبولی زور شیلرله قارشیلاشمق ده ممكن. بونڭله برابر مخاطبلقله بعض پروبلملرڭ چوزولديگي ده واقعه. بو ده رول مودل اكسیكلگی، چوجقلری بحثی كچن مسئله لرده دیری طوتاجق أورنك داورانیش نقصانلغی اولدیغنه طاشیدی بنی. اوت، أوگرتمنلر آلانيله /درسيله ایلكیلی طورومه كوره اڭ ایی بيلكي يي ویرییور بلكه، فقط دین، اخلاق و داورانیش قونوسنده علاقه سز بر طابلو قارشيلايابيلييور بزلری.كنچلريمزڭ اوڭنده طوغری و اتكیلی رول مودللر یوق. اولانلر ده واردر الّاكه، لكن اولمایانلر چوغونلقده. س.ط.ق.لر، آننه بابالر، مأذونلر وب. هپ برابر اوقوللريمزه بر ده بو آچیدن صاحب چیقملی، هر شیدن أوڭجه، اگيتيمدن مراد اولان ایی بر انسان يتيشديرمه نڭ غیرتی ایچنده اولملی یز. عن شرط كه قونوشارق دگل، حياتمزله كوستره رك!بو بوراده بر طورسون.باشقه بر كون، بر س.ط.ق.ده وظیفه یاپان بریسی ده بو رول مودل مسئله سنه قوويد-١٩ دونمندن باقارق، اولره قاپانيلوب بريسللشديگمز و برابر حركت ایتمه رفلكسلريمزڭ ضعیفلادیغی او دونمده، عین زمانده رول مودللرڭ ده دوره دن چیقدیغندن بحث ايدييوردى. آچیلان آرانڭ آردندن یڭی كلن طلبه لرڭ، اوڭده تجربه صاحبی طلبه لرڭ اولمادیغندن بحثله اورتام كولتوريني آلمقده زورلاندقلريني ديللنديرييوردى.انسانلره بیلكی آقتارابيليرز، فقط طور دینیلن شی اورتامله، اتكيله شيمله ممكندر. بر شیئی ساده جه عقللره دگل، دویغولره ده آقتارمق ایستییورسه ڭز اورتامنده یاپمق مجبوريتنده سڭز. اورتامدن قصدم ساده جه دقوراتیف قسم دگل، عین زمانده اورتامده كي رول مودل انسانلردر.داها دون بر آرقداش ده بو فكره قاتقی صاغلايان باشقه بر حادثه آقتارمشدي كندی حیاتندن. اللّٰه مبارك أیله سین حافظ چوجقلری وار. كندیسی ده حافظ اولمق حسبیله، مملكته ویا فرقلی یرلره سیاحت ایتدكلری زمانلرده، آرابه ده یاسین، تباركه، عمّ كبی سوره لري چوق دفعه لر اوقويورمش. دقّت ایتدم دییور، چوجقلرڭ حافظلغه باشلادقلرنده هم دویغو طورومی هم ده قولاق طولغونلغي آچيسندن أوڭ حاضرلقلري تماملانمشدي.اورنكلر آرتيريلابيلير. شیمدی دونوب كندیمزه باقمه زمانی. چوجقلریمز و كنچلر حقّنده، براز ده حق كوره رك، بكله دیگمز ايستندك داورانيشلري ایچون مثلا أویمزده اورتام ناصل، بو بر؛ رول مودل اولما قونوسنده آننه بابا اولارق بزلر نه یاپییورز، بو ایكی.چوجقلریمزه بر فاصوليه يي پاموق ایچریسنه قویوب خفیف نملندیرمك صورتیله ناصل بويوديگني كوسترمشزدر. بلكه بوراده كی اوطاق نقطه مز فاصولیه اولمشدر، آنجق أونملی دیگر بر خصوص ده پاموقدر/صاقسيدر/طوپراقدر. یعنی اورتامدر. اورتامنى بولامایان هیچ بر شی كماله يورويه مز. پكی دڭيي دڭه ييمله ين چوجغمزڭ، اڭ باشده اونی یاراتان ربمزڭ استقامتنى چیزدیگی ايستندك كمالنه يورويه بيلمسي قونوسنده اولوشديرديغمز اورتاملر نه قدر ویریملی؟ دگلسه بزلر بوراده ناصل رول آلاجغز/آلملي يز؟عفو ایت یا ربی.طوروم بو. اكسيكلكلريله برابر دقوراتیف حاضرلق سورچلري أوزللكله اوقوللر ایچون يوروتولدي، مفردات كبی بر قسم چالیشمه لر یاپیلدی، فقط اصل عنصر یعنی رول مودل قونوسي ناصل چوزولور بیلمم. آنجق شونی بیلییورمكه هركس كندی اولادی ایچون اڭ آزندن كندینی و أوینی اوڭا كوره دوزنله يه بيلير، اوڭا كوره حركت ایده بیلیر. خیر اولسون ان شاء الله.Evet, eğitim ortamdır. Epey zamandır -bildiğimiz- şu sözü destekler hadiselerle karşılaşıyorum. Karşılaştığım her hadise, aynı zamanda bu yaramıza tuz basıyor ve çözümü konusunda canımı acıtacak şekilde kafamda, gönlümde dönüp duruyor.Geçenlerde okuldaydım. Gençlerimizin namaz konusunda ciddi problemi var, gördüğüm. Gençler arasında normalmiş gibi gözükse de giyim kuşamdan tavır ve davranışlara, konuşmalardan bazı itikadi meselelere dair kabulü zor şeylerle karşılaşmak da mümkün. Bununla beraber muhataplıkla bazı problemlerin çözüldüğü de vakıa. Bu da rol-model eksikliği, çocukları bahsi geçen meselelerde diri tutacak örnek davranış noksanlığı olduğuna taşıdı beni. Evet, öğretmenler alanıyla/dersiyle ilgili duruma göre en iyi bilgiyi veriyor belki, fakat din, ahlak ve davranış konusunda alakasız bir tablo karşılayabiliyor bizleri.Gençlerimizin önünde doğru ve etkili rol-modeller yok. Olanlar da vardır illaki, lakin olmayanlar çoğunlukta. STK’lar, anne-babalar, mezunlar vb. hep beraber okullarımıza bir de bu açıdan sahip çıkmalı, her şeyden önce, eğitimden murad olan iyi bir insan yetiştirmenin gayreti içinde olmalıyız. An şart ki konuşarak değil, hayatımızla göstererek!Bu burada bi dursun.Başka bir gün, bir STK’da vazife yapan birisi de bu rol-model meselesine covid-19 döneminden bakarak, evlere kapanılıp bireyselleştiğimiz ve beraber hareket etme reflekslerimizin zayıfladığı o dönemde, aynı zamanda rol-modellerin de devreden çıktığından bahsediyordu. Açılan aranın ardından yeni gelen talebelerin, önde tecrübe sahibi talebelerin olmadığından bahisle ortam kültürünü almakta zorlandıklarını dillendiriyordu.İnsanlara bilgi aktarabiliriz, fakat tavır denilen şey ortamla, etkileşimle mümkündür. Bir şeyi sadece akıllara değil, duygulara da aktarmak istiyorsanız ortamında yapmak mecburiyetindesiniz. Ortamdan kastım sadece dekoratif kısım değil, aynı zamanda ortamdaki rol-model insanlardır.Daha dün bir arkadaş da bu fikre katkı sağlayan başka bir hadise aktarmıştı kendi hayatından. Allah mübarek eylesin hafız çocukları var. Kendisi de hafız olmak hasebiyle, memlekete veya farklı yerlere seyahat ettikleri zamanlarda, arabada Yasin, Tebareke, Amme gibi sureleri çok defalar okuyormuş. Dikkat ettim diyor, çocukların hafızlığa başladıklarında hem duygu durumu hem de kulak dolgunluğu açısından ön hazırlıkları tamamlanmıştı.Örnekler artırılabilir. Şimdi dönüp kendimize bakma zamanı. Çocuklarımız ve gençler hakkında, biraz da hak görerek, beklediğimiz istendik davranışları için mesela evimizde ortam nasıl, bu bir; rol-model olma konusunda anne-baba olarak bizler ne yapıyoruz, bu iki.Çocuklarımıza bir fasulyeyi pamuk içerisine koyup hafif nemlendirmek suretiyle nasıl büyüdüğünü göstermişizdir. Belki buradaki odak noktamız fasulye olmuştur, ancak önemli diğer bir husus da pamuktur/saksıdır/topraktır. Yani ortamdır. Ortamını bulamayan hiçbir şey kemale yürüyemez. Peki deneyi deneyimleyen çocuğumuzun, en başta onu yaratan Rabbimizin istikametini çizdiği istendik kemaline yürüyebilmesi konusunda oluşturduğumuz ortamlar ne kadar verimli? Değilse bizler burada nasıl rol alacağız/almalıyız?Affet Ya Rabbi.Durum bu. Eksiklikleriyle beraber dekoratif hazırlık süreçleri özellikle okullar için yürütüldü, müfredat gibi bir kısım çalışmalar yapıldı, fakat asıl unsur yani rol-model konusu nasıl çözülür bilmem. Ancak şunu biliyorum ki herkes kendi evladı için en azından kendini ve evini ona göre düzenleyebilir, ona göre hareket edebilir. Hayır olsun inşallah.
بيل اي خود كام! بو دنياده سعادت، ترك دنياده .خدا بين ايسه ڭ، او كافيدر. بيراقسه ڭ ده ، بتون اشيا لهڭده .كر خودبين ايسه ڭ هلاكتدر، نه ياپارسه ڭ بتون اشيا عليهڭده .ديمك تركي كركدر، هر ايكي حالده بو دنياده .تركي ديمك، خدا ملكي، اونڭ اذني، اونڭ ناميله باقمقده .تجارت ايستييورسه ڭ، كر شو فاني عمريڭي باقي يه تبديلده .اگر نفسڭه طالب ايسه ڭ، چوروكدر، هم تملسز ده ،اگر آفاقي ايستر ايسه ڭ، فنا طامغه سي أوستنده .ديمك دگمزكه آلينسه ، چوروك مالدر هپ بو چارشيده ، أويله ايسه كچ، ايي ماللر ديزيلمش آرقه سنده .Bil ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyâda.Hudâbîn isen, o kâfîdir. Bıraksan da, bütün eşyâ lehinde.Ger hodbîn isen helâkettir, ne yaparsan bütün eşyâ aleyhinde.Demek terki gerektir, her iki halde bu dünyada.Terki demek, Hudâ mülkü, onun izni, onun nâmıyla bakmakta.Ticaret istiyorsan, ger şu fânî ömrünü bâkîye tebdîlde.Eğer nefsine tâlib isen, çürüktür, hem temelsiz de,Eğer âfâkı ister isen, fenâ damgası üstünde.Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda, Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında.(Osmanlıca Sözler, s. 64-65)1. Beyitاوّلی هو آخری هو یا هو الّا هو اولم حیّ قیوم اول قاله من علیها فان اولمEvveli Hû âhiri Hû yâ Hû illâ Hû olamHayyı Kayyûm ol kala men aleyhâ fân olam Yunus Emre (8)*"Allah’ım! Sen evvelsin. Senden önce hiçbir şey yoktur. Sen, âhirsin. Senden sonra da hiçbir şey olmayacaktır." nebevi hakikatini ikrar edip, tevhidi ilan edeyim. Hay ve Kayyûm ile kalbime kuvvet verip [Onun (o yerin) üzerindeki herkes (ve herşey) fânîdir.] ayetinin sırrını idrak edeyim.2. Beyitاگرچه خانۀ پر نقشدر سرای جهانولی كتابه لری كلّ من علیها فانزمان محلّ بلادر زمین محلّ الموجود نقشنه انجق بدر زمین و زمانEgerçi hâne-i pür-nakşdır sarây-ı cihânVelî kitâbeleri küllü men ʻaleyhâ fânZamân mahall-i belâdur zemîn mahall-i elemVücûd nakşına ancak budur zemîn ü zamânNabi(4)*Gerçi şu cihan sarayı nakışlı, süslü bir hanedir; lakin kitabelerinde [Onun (o yerin) üzerindeki herkes (ve herşey) fânîdir.] hakikati yazılıdır. Öyle de; zamanın şeridinde takılı olan onca belalarla, dünya zeminindeki zevallerden gelen onca elemlerle talik edilmiş kitabe, vücud hanesinden cihan-misal aynı hakikati ders veriyor. 3. Beyitباقی اولدرر جهانده بیكمانحق بیوردی كلّ من علیها فانBâkî oldurur cihânda bî-gümânHak buyurdı küllü men âleyhâ fânMihri Hatun(3)*Elbette şu cihanda “Bâkî” olan sadece Allah’tır. [Onun (o yerin) üzerindeki herkes (ve herşey) fânîdir.] ayeti buna delil değil midir? İşte mevcudat adedince şahidler…4. Beyitاكرچه واقف اسرا رپیر فانی ایدیایرشدی كوشنه هم كل من علیها فانEgerçi vâkıf-ı esrâr pîr-i fânî idiErişdi gûşına hem küllü men ʻaleyhâ fân*Şeyh Galib(5)*Gerçi o, sırlara vakıf bir ihtiyardı. Lakin onun kulağına da [Onun (o yerin) üzerindeki herkes (ve herşey) fânîdir.] hükmü erişti. *: Şairin bir şeyhin vefatına düştüğü tarihte geçen beyittir.5. Beyitكس الن ای دیل جهانك قلمسون عقبا زیانقطع ایت عقبانك الن كم باطنك اوله بیانباطنكدن كچمینجه سر سكا اولمز عیانشاهدم قرآن اعظم كلّ من علیها فانKes elin ey dil cihânın kılmasun ‘ukbâ ziyânKat’ it ‘ukbânın elin kim bâtının ola beyânBâtınından geçmeyince sır sana olmaz ‘ayânŞâhidim Kur’ân-ı a‘zam küllü men ‘aleyhâ fânÜmmi Sinan(7)*Ey gönül! Dünyayı terk et, ki ahiretin zarar-ziyan görmesin. Ahiret arzusundan da elini kes, ki batının dile gelsin. Batından da vazgeç, ki sırlar sana açılsın. Tâ terki terke kadar… Şahid mi istersin: Kur’ân-ı Azimü’ş-şân: Rahman, 26. Ayet-i Kerime.6. Beyit وحی حق كلّ من علیها فانچون شود رغبتم بملك جهانVahy-i Hak küllü men ‘aleyhâ fânÇün şod rağbetem be mülk-i cihânEmiri(2)*Hakkın vahyi كل من علیها فان dururken dünya mülküne rağbetim nasıl olur?7. Beyit بیهوده اشلری ترك ایله مطلقجهان باقی دكل حكمتنه باقكل من علیها فان ديدی حقعاقله بو بر سوز جهانه یترBeyhûde işleri terk eyle mutlakCihân bâkî değil hikmetine bakKüllü men aleyhâ fân dedi HakÂkıle bu bir söz cihâne yeterTurabi(6)*Oyunda oynaşta olma, bırak şu fânî cihanın fenâ işlerini. Gözünü çevir bak da yaratılıştaki hikmeti gör. Fenâ damgasını كل من علیها فان hattından oku, aklet! Elindeki ve kalbindeki bu hakikat tüm cihana yeter.KAYNAKÇA:1. Bediüzzamân, Saîd Nursî, (2010), Sözler, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât2. Divan-ı Emiri, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Fatih, No: 3780 (v. 22A)3. Divan-ı Mihri, Millet Yazma Eser Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum, No: 414 (v. 22A)4. Divan-ı Nabi, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lala İsmail, No:488 (v. 244B)5. Divan-ı Şeyh Galib, Millet Yazma Eser Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum, No: 311/1 (v. 55A) 6. Divan-ı Turabi, Milli Kütüphane, Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi, No: Hk 4290 (v. 122A)7. Divan-ı Ümmi Sinan, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Uşşaki Tekkesi, No: 158 (v. 86A)8. Divan-ı Yunus Emre, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A 5360/2 (v. 109B) 9. https://kulliyat.risale.online/10. https://portal.yek.gov.tr/
قيمتلي دوستلر، قيش كلدي، قيشڭ ايلك آيي اولان آرالقده يز. قيشه كيرديگمز بو كونلرده كونلك ديلده صيقجه قوللانديغمز “دور، دائره ، تدوير، دائر، دوريه ، دورًا، مدار، مدير، مديره ، مديريت” كلمه لرينڭ كوكنلرينه هپ برابر بر يولجيلق ياپاجغز. اوت ايلك كلمه مز “دائره ”Kıymetli dostlar, kış geldi, kışın ilk ayı olan aralıktayız. Kışa girdiğimiz bu günlerde günlük dilde sıkça kullandığımız “Devir, Daire, Tedvir, Dair, Devriye, Devren, Medar, Müdür, Müdire, Müdiriyet” kelimelerinin kökenlerine hep beraber bir yolculuk yapacağız. Evet ilk kelimemiz “Daire”DÂİRE: Kelime “Devir” fiilinden köken alır. Çember biçimindeki şekle ve çemberin içinde kalan düzlem parçasına bu isim verilir. Ayrıca bu kelime “Devlet işlerini yöneten kuruluşlar veya bunların bölümlerinin her biri” için kullanılır. Mesela “adliye dairesi, mülkiye dairesi” gibi. “Dâire-i Umûr-ı Askeriyye” eskiden askeri işlerin görüldüğü Millî Savunma Bakanlığı’na verilen ad yani Harbiye Nezâreti. Hem büyük bir binanın bölündüğü kısımlardan her birine de bu isim verilir. “Harem dâiresi”, “Selâmlık dâiresi” gibi. Son yüz elli yıl içinde de “Apartmanlarda oturmaya elverişli bağımsız bölümlere” daire denilmektedir.DEVİR: Bu kelime dilimize Arapçadan geçmiştir. “Dönme, kendi ekseni etrafında hareket etmeye” denir. Ayrıca “ayrı bir bölüm oluşturan, başı sonu belli zaman parçasına, çağ ve döneme” dahi bu isim verilir. “Fatih devri, Selçuklular devri” gibi. Ayrıca kelam ilminde “devir ” denilen bir kavram vardır. Bu, “Bir şeyin bir başka şeyi yapması, o yapılan şeyin de dönüp kendisini yapan şeyi yapması” anlamında akıl dışı bir durumdur. Kelâm âlimleri bunun mümkün olmadığını ispat etmişlerdir. TEDVİR: Bu kelime de “Devir” fiilinden kaynaklanır. “Döndürme, çevirme” manasındadır. Ayrıca idare etmek “yönetme, idare etme” manasındadır. Mesela “Rabbimiz bütün kâinatı tedbir ve tedvirinde tutuyor” denir.DÂİR: Devir kökünden gelen bu kelime ism-i fail manasındadır. “Bir konu ile alakalı daireyi, bir şeyle alakalı aidiyeti ve hakkındalığı” ifade eder. Mesela, “Konu askere dâir idi”, “Bu seyahatte İstanbul’a dair türlü türlü şeyler işittik” Ayrıca dair kelimesi, dönen gezen anlamında “dair ve sair” kalıbıyla kullanılır.DEVRİYE: Yine aynı kökten gelen bu kelime günümüzde güvenlik emniyet konusunda sıklıkla kullanılır. “Dolaşarak güvenliği sağlayan nöbetçi gibi güvenlik güçlerine” bu isim verilir. Mesela: “Devriyeler her yerde asayiş ve emniyeti sağlıyorlardı.” Kelime ayrıca Osmanlı devrinde İlmiye mensuplarına verilen bir rütbenin ismidir.DEVREN: “Devren kiralık dükkân veya ev” diye ilanlarda çok rastladığımız bu ifade de aynı kökten gelir. “Başkasının üstüne vermek suretiyle, devretmek yoluyla” manasındadır.MEDAR: Yine dönmek manasından köken alan bir ifadedir. “Bir şeyin döneceği, devredeceği yer, yörünge” anlamındadır. Güneşin döndüğü alanı ve yörüngeyi ifade etmek için “Güneşin medar-ı seneviyesinde” denir. Ayrıca mecazi olarak “Sebep, vâsıta, vesîle” anlamında da kullanılır. Mesela “Eğer böyle cevap verilirse hiçbir itiraza medar olmaz”, “Onun bu muvaffakiyeti medar-ı iftihar oldu”, “İman medar- ı istinaddır”. MÜDÜR: Devr kökünden gelen kelime “idare eden, çekip çeviren” manasındadır. Aslı “müdîr” olan kelime günümüzde “Bir kuruluşu yöneten, ticari bir müessesede daire, şube vb. bölümlerin başında bulunan kimseye” deniliyor. Mesela “Bir okulda iki müdür olsa işler karışır.”MÜDİRE: Eğer idare eden kişi hanım ise müenneslik alameti olan “h harfiyle” “müdire” şeklinde kullanılır. Mesela “Müdire Hanım oradaydı.”MÜDÜRİYET: Dilimizde “iyyet” ekiyle masdar olan bu kelime halen kullanılır. “Müdürlük, müdür olma durumunu” veya “Müdürün işini ve makamını” bu kelime ile ifade ederiz. Mesela “Lütfen müdüriyete müracaat ediniz!”
جغرافي كشفلر و دوامنده كلن سوموركه جيلك، آوروپه نڭ تاريخ بوينجه كورمديگي قدر زنكين اولمه سني صاغلاميشدر. دنيانڭ هر طرفندن سوموردكلري ئولكه لرڭ قايناقلريني ئولكه لرينه طاشييان آوروپه ليلر، زمانله كوزلريني عثمانلي دولتنه ديكمشلردر. آوروپه نڭ صينير، حقّ و حقوق طانيماز سيستمي ايله فرانسز اختلالي و دوامنده كليشن عرقجيلق آقيملري، اڭ چوق عثمانلي دولتنڭ يوز ييللردر بيوك اورانده صورونسز چاليشان سيستمنه تهديد اولوشديرمقده يدي. نته كيم ١٨٠٠’لي ييللر، عثمانليلر ايچون أونملي طوپراق غائبلريله كچمشدر. بو طوپراق غائبلرندن اڭ بيوگنڭ ياشانديغي ١٨٧٧-٧٨ عثمانلي روس صاواشنڭ آردندن اداره يي اله آلان سلطان ٢نجي عبدالحميد، الده قالان طوپراقلري قورومق ايچون أونملي فعاليتلرده بولونمشدر. چاناق قلعه و طرابلس غرب باشده اولمق أوزره ستراتژيك أونمي اولان يرلره صاوونمه خطلري قورديرمشدر. اوندن صوڭره يوڭتيمه كلن اتحاد ترقّي اداره سنده طرابلسغربده كي عسكرلر كري چكديريلمش و ايتاليان اشغالنه قاپي آرالانمشدر. ايشته سلطان ٢نجي عبدالحميدڭ أوڭ كوريسيله ايلريده اشغاله اوغرايابيله جگني دوشونديگي ايچون تحكيم ايتديرديگي يرلردن بريسي ده اسكوبدي. اسكوبده و صيربلرله اولان صينيرده ، قره قوللر انشا ايديلييوردى. صدر اعظم احمد جواد پاشا امضالي ٩ قاسم ١٨٩١ تاريخلي بلكه ده (٢٥٣/٢٥-١)، برقاچ صيرب جاسوسڭ اسكوبده كي قره قوللرڭ و استحكاملرڭ طورومني كورمك ايچون كله جگنڭ خبر آلينديغندن بحث ايديلمه كده در. بلكه ده قره قوللرڭ و استحكاملرڭ انشاآتلرينڭ بر آن أوڭجه بيتيريلمسي و ايچلرينه عسكرلرڭ يرلشديريلمسي قونولري أوزرنده طورولمشدر.Coğrafî keşifler ve devamında gelen sömürgecilik, Avrupa’nın tarih boyunca görmediği kadar zengin olmasını sağlamıştır. Dünyanın her tarafından sömürdükleri ülkelerin kaynaklarını ülkelerine taşıyan Avrupalılar, zamanla gözlerini Osmanlı Devleti’ne dikmişlerdir. Avrupa’nın sınır, hak ve hukuk tanımaz sistemi ile Fransız İhtilali ve devamında gelişen ırkçılık akımları, en çok Osmanlı Devleti’nin yüzyıllardır büyük oranda sorunsuz çalışan sistemine tehdit oluşturmaktaydı. Nitekim 1800’lü yıllar, Osmanlılar için önemli toprak kayıplarıyla geçmiştir. Bu toprak kayıplarından en büyüğünün yaşandığı 1877-78 Osmanlı Rus Savaşının ardından idareyi ele alan Sultan 2. Abdülhamid, elde kalan toprakları korumak için önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Çanakkale ve Trablusgarp başta olmak üzere stratejik önemi olan yerlere savunma hatları kurdurmuştur. Ondan sonra yönetime gelen İttihad Terakki idaresinde Trablusgarp’taki askerler geri çektirilmiş ve İtalyan işgaline kapı aralanmıştır. İşte Sultan II. Abdülhamid’in öngörüsüyle ileride işgale uğrayabileceğini düşündüğü için tahkim ettirdiği yerlerden birisi de Üsküp’tü. Üsküp’te ve Sırplarla olan sınırda, karakollar inşa ediliyordu. Sadrazam Ahmed Cevad Paşa imzalı 9 Kasım 1891 tarihli belgede (BOA, Y.A.HUS, 253/25-1), birkaç Sırp casusun Üsküp’teki karakolların ve istihkâmların durumunu görmek için geleceğinin haber alındığından bahsedilmektedir. Belgede karakolların ve istihkâmların inşaatlarının bir an önce bitirilmesi ve içlerine askerlerin yerleştirilmesi konuları üzerinde durulmuştur. Transkripsiyonu: Belge tarihi: Hicrî 6 Rebiulahir 1309 (Miladî 9 Kasım 1891)(1)Hû(2)Bâb-ı Âlî(3)Dâire-i Sadâret(4)Âmedî-i Dîvân-ı Hümâyûn(5)Üsküb’de ve Sırp hudûdunda inşâsı muktezâ-yı irâde-i seniyye-i mülûkâneden olan istihkâmât ile karakolhaneleri keşif için (6)tebdîlen birkaç Sırb zâbitin geleceği rivâyetinden dolayı teyakkuz ve intibâh üzere bulunulması zımnında mahalline teblîgât icrâsı ve istihkâmât (7)ile karakolhanelerin itmâm-ı inşaâtına ikdâm ve gayret edilmesi emr u fermân buyurulduğunu mübelliğ tezkire-i husûsiye-i devletleri üzerine keyfiyet (8)Kosova vilâyetine lede’l-iş’âr cevâben alınan telgrafnamede ber-mantûk-ı emr u fermân-ı hümâyûn bir kat daha iltizâm-ı takayyüd ve basîret olunması (9)lâzım gelenlere bildirildiği ve sâye-i muvaffakiyetvâye-i hazret-i Padişahîde hudûd karakolhanelerinin kısm-ı a’zamı inşâ ve derûnuna asâkir-i şâhâne (10)ikâme olunup diğerlerinin inşaâtı mevsim-i şitânın hulûlünden nâşî evvel-i bahara ta’lîk edilmiş idüğü beyân ve izbâr olunmağın (11)mezkûr telgrafname manzûr-ı âlî buyurulmak için arz ve takdîm kılındı efendim fî 6 Rebiulahir sene 1309 ve fî 28 Teşrinievvel sene 1307(12)Sadrazam(13)Cevâd
Dünya hayatının süsü, insanın hem dünya hem ahiretini bahtiyar edebilecek en büyük nimetlerden biri çocuktur. İslamiyet yeryüzünün halifesi olmaya namzet bir konumda bulunması dolayısıyla her bir çocuğa günümüz beşerî hukukunun dahi ulaşamadığı bir seviyede haklar manzumesi sunmuştur. Onlara güzel isim konulması, helal rızık yedirilmesi, sütle emzirilmesi, sünnet edilmesi, oynaması için gerekli ortamın hazırlanması, sevgi ve şefkatle muamele edilmesi, şiddet gösterilmemesi, güzel ahlakla terbiye edilmesi, kendilerine adil davranılması, farz ilimlerin öğretilmesi ve büyüyünce evlendirilmesi gibi birçok haklar tanımıştır. Hatta Allahu Teâlâ her bir insanın canını kutsal olarak zikretmesine rağmen (Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Mâide, 32) çocukların öldürülmemesi hususunda Müslümanları özellikle uyarmıştır: “Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler … muhakkak ki hüsrana uğramışlardır.” (Enʻâm, 140); “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızın canına kıymayın! Biz onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.” (İsrâ, 31).Osmanlı Devleti’nde de çocuklara, İslamiyet’in emrettiği kurallar çerçevesinde devlet ve ümmetin gelecek teminatı nazarıyla bakılmış, onların din ve ırkları ne olursa olsun can ve mallarının korunması, maddi ve manevi terbiyeleri hususunda kanunlar düzenlenmiştir. Yetim kalan çocuklara vasi tayin edilmesi, sütannelerin seçiminde hassas davranılması, okul yaşına gelen çocuğun özel merasimlerle mektebe gönderilmesi, eğitimde hem dinî hem dünyevi bilgilerin verilmesi, kimsesiz çocuklar için özel müesseselerin açılması, çocuklara gösterilen hassasiyetin birkaç numunesidir.Çocukların yetişmesinde böyle dikkatli davranan bir devletin, bu masumlara karşı işlenen suçlarda müsamaha göstermesi düşünülemez. Zorla dilenci olarak çalıştırılan, istismar edilen yahut öldürülen çocuklara sebep olanlara ağır müeyyideler getirildiği Osmanlı merkez arşivinden ve sicil kayıtlarından anlaşılmaktadır. Çocuk ölümlerine dair en ilginç vesikalardan biri, günümüzde Balıkesir’in Burhaniye ilçesi olarak geçen Kemer-i Edremid kazasındaki adlî olaya ilişkindir. Kemer-i Edremid’de oturan Emine Hanım, yeni doğurduğu üç bebeğinin göbeklerini kesmediği için onların ölümlerine neden olan Tulumbacıkızı adlı ebenin cezalandırılması maksadıyla ilgili makamlara dilekçe yazmış, ebenin şerʻî diyet ödemesini talep etmiştir. Talep neticesinde hükûmet gerekli soruşturmanın yapılması emrini vermiş, ancak mahallî yönetim gerekli adımı atmadığı için bir sene sonra Emine Hanım yeni bir arzuhal daha yazmıştır. Nasıl sonuçlandığına dair herhangi bir arşiv belgesine rastlayamadığımız bu davada dikkat çeken husus, suçlanan ebenin kısasla değil diyetle cezalandırılması talebidir. Köşemizde vereceğimiz diğer iki örnekte ise çocukların herhangi bir kaza durumu olmaksızın kasten öldürülmesi söz konusudur ancak herhangi bir diyetten bahsedilmemektedir. İslam hukukunda kasten öldürmenin cezasının kısas olduğu düşünüldüğünde son iki hadisedeki suçluların kısasla yargılanmış olmalıdır. Zira çoğunlukla belgelerde işlenen suça yönelik cezalar zikredilmemekte, konu fetva mecmualarındaki ilgili maddelere havale edilmektedir. Bundan dolayı yine bu sayımızda, Osmanlı’nın en önemli fetva mecmualarından biri kabul edilen Yenişehirli Abdullah Efendi’nin Behcetü’l-Fetâvâ’sından katille ilgili birkaç fetva ekledik.Bir devletin bekasında en önemli etken, adalet mekanizmasının doğru işlemesidir. Kişiye menfi veya müsbet hakkını tam anlamıyla veren yani adaleti tesis eden bir sistem, sağlam temeller üzerinde kalmaya devam eder. Kasıtlı cinayet vakalarında ise Allahu Teâlâ’nın emri açıktır. Hakkın yerini bulması, toplumda güven ve huzurun sağlanması, anarşizmin önünün alınması, potansiyel canilerin zulümlerinden vazgeçmesi, ancak kısas emrinin adil şekilde uygulanmasıyla mümkündür. Cinayetlere karşılık verilen cezaların toplumsal olarak sorgulandığı günümüzde bu hayat veren yöntem tekrar düşünülmeli, en azından canice gerçekleştirilen belirli suçlara uygulanabilmelidir. Vesika 1 Kemer-i Edremid’de oturan Emine Hanım’ın üç bebeğinin doğum esnasında göbeklerinin kesilmeyerek ölümlerine neden olan ebe hakkında gerekli tahkikatın yapılması ve kanuni cezaya çarptırılması hususunda yazılan şukka (23 Receb 1276/15 Şubat 1860)A_}MKT_UM___00396_00066_001_001Karesi MutasarrıfınaYazıla(1) Kemer-i Edremid sâkinelerinden ve Dürzîler aşiretinden Emine nâm hatunun batn-ı vâhidden tevellüd eden üç nefer çocuklarının Tulumbacıkızı (2) nâm ebe göbeklerini kesmeyerek telef eylemiş olduğundan mahallinde bi’l-muhâkeme mezkûr çocukların diyet-i şerʻiyyelerinin mezbûreden istihsāli merkūme Emine (3) tarafından bâ-ʻarz-ı hâl istidʻâ olunmakdan nâşî keyfiyet Meclis-i Vâlâ’ya lede’l-havâle mezkûr ebenin şu maʻsūmları telef eylemesi sahîh ise doğrusu kendisine (4) pek büyük kabâhat olarak bi’l-muhâkeme hakkında mücâzât-ı şerʻiyye ve kānûniyye icrâsı lâzım geleceğinden ve zât-ı mâdde ise şâyân-ı tedkīk idüğünden (5) bu mâddenin muhıkkāne ve bî-garazâne tahkīkiyle mezbûrenin şu fezāhata cür’eti tahakkuk eder ise hemân ber-vech-i tedkīk mürâfaʻa ve muhâkemesi icrâ olunarak (6) tebeyyün edecek hâlin bâ-iʻlâm ve mazbata îzāhen inhâsı husūsunun savb-ı saʻâdetlerine bildirilmesi tezekkür kılınmış olmakla ol vechile iktizāsının (7) icrâ ve inhâsına himmet eylemeleri siyâkında şukka. Vesika 2 Kuzey Makedonya’daki Gevgili’de Maçikova Çiftliği’ne mutasarrıf olanlarla kiracılar arasındaki tartışma yüzünden iki çocuğun katli ve üç çocuğun yaralanmasına ilişkin hadisenin soruşturulması hususunda Sadaret’ten Dahiliye Nezareti’ne yazılan tezkire (30 Mart 1910)DH_MUI__00081_00003_002_001Bâb-ı ‘ Âlî / Dâire-i Sadâret / Tahrîrât Kalemi / 134Hüve(1) Dâhiliye Nezâret-i Celîlesine(2) Devletlü Efendim Hazretleri(3) Gevgili kazāsı dâhilinde Maçikova çiftliğinde bâ-tapu mutasarrıf oldukları hanelerin mezkûr çiftliğin mutasarrıfesi Şehime Hanım’a (4) teslîmi içün tazyîk ve tehdîd edilmekte olduklarından ve çiftliğin merʻâsında hayvânlarını raʻy etmeğe Selanik vilâyetince me’zûniyet (5) verilmesine binâen hayvânâtı otlatmak üzere merʻâya giden çocuklar üzerine orada müste’cir sıfatıyla bulunan Arnavutlar (6) tarafından silâh istiʻmâliyle bunlardan iki kişi maktûl ve üç kişi mecrûh olarak mecrûhlar li-ecli’t-tedâvî Selanik (7) Hastahanesine nakl olunduğundan ve bu bâbda me’mûrîn-i mahalliyeye vukūʻ bulan mürâcaʻatlarından bir semere hâsıl olmadığından bahisle (8) istidʻâ-yı maʻdeleti ve baʻzı ifâdâtı hâvî karye muhtârı ile üç nefer rüfekāsı tarafından gönderilen ʻarz-ı hâl leffen (9) savb-ı ʻâlîlerine tesyâr kılınmış ve münderecâtı pek ziyâde câlib-i dikkat bulunmuş olmakla mâdde-i müştekâ-bihânın serîʻan tahkīkiyle (10) îcâb-ı kānûnîsinin icrâ ve inbâsına himmet buyurulması siyâkında tezkire-i senâverî terkīm kılındı efendim.(11) Fî 18 Rebîʻü’l-evvel sene 328 fî 17 Mart sene 326(12) Sadr-ı aʻzam (İbrahim Hakkı) Vesika 3 Rumi 1335 yılında Ankara, Çorum, Kırşehir ve Yozgat’ta meydana gelen dövme, yaralama, hırsızlık, çocuk öldürme, dilencilik ve sarhoşluk gibi asayiş olayları hakkında Ankara Polis Müdürlüğünden Emniyet Umum Müdürlüğüne gönderilen bilgi yazısı (8 Haziran 1919)Ankara Vilâyeti Polis MüdîriyetiNumara 361/20Hüve(1) Emniyet-i Umûmiye Müdîriyet-i Aliyyesine(2) Sene-i hâliye mayıs mâhı zarfında merkez-i vilâyette üç darb, on sirkat, iki cerh mes’elesi (3) vukūʻa gelmiş ve fâʻilleriyle maʻan cihet-i ʻadliyeye teslîm olunmuştur. Mâh-ı mezkûr zarfında tese’ül dolayısıyla (4) sirkat vukūʻâtının tevâlîsi câlib-i nazar-ı dikkat bulunduğundan züll-i suâli vâsıta-i maʻîşet ittihāz eden (5) ve hadâset-i sinni mâniʻ-i cezâ olan çocuklar toplattırılarak bir kısmı ashâb-ı hamiyyete evlâdlık olarak (6) diğerleri velîlerine teslîm edildiği,(7) Çorum livâsında mâh-ı mezkûr zarfında vukūʻât olmadığı,(8) Kırşehrinde yedi ʻâdî sirkat, bir darb ve cerh ve üç silâh endâhtı vukūʻâtı zuhûr etmiş (9) fâʻilleriyle maʻan cihet-i ʻadliyeye teslîm edildiği,(10) Yozgat livâsında nafaka mes’elesinden beş aylık çocuk katli, üç cerh, on ʻâdî sirkat ve bir sarhoşluk, (11) iki silâh endâhtı, üç darb ve bir yankesicilik zuhûr etmiş ise de fâʻilleriyle maʻan cihet-i ʻadliyeye teslîm olunmuştur. (12) Maʻa mülhakât merkez-i vilâyette ufak tefek zuhûr eden vukūʻât-ı ʻâdiyeden başka mâh-ı mezkûr zarfında (13) hâdisât-ı mühimme ve istitlâʻât-ı mahsūsa zuhûr etmediği ʻarz olunur. Ol bâbda emr ü irâde efendim hazretlerinindir.(14) Fî 8 Haziran sene 335(15) Ankara Polis Müdîri Edîb Vesika 4 Katil FetvasıBehcetü’l-Fetâvâ (Yenişehirli Abdullah Efendi-Ö.1743)(1) Zeyd ʻAmr-ı sağīri ʻamden ateşe atub yakub ihlâk eylese ʻAmr’ın (2) veresesi Zeyd’i kısās itdirmeğe kādir olurlar mı? El-Cevâb: Olurlar.(3) Birkaç kimesneler Zeyd’i bi-gayr-ı hakkın hurûca istitāʻâtı olmayan ateşe (4) ilkā itmeleriyle Zeyd ateşden çıkamayub muhterikan fevt olsa ol (5) kimesnelere ne lâzım olur? El-Cevâb: Cümlesi kısās olunurlar.(6) Zeyd ʻAmr’ı katl içün dolu tüfengini ʻAmr’ın üzerine atub (7) ʻAmr’ı ʻamden cerh ve katl itdikden sonra tüfengin kurşunu ʻAmr’dan (8) nüfûz idüb Bekir’i dahi hatāen katl eylese Zeyd’e ne lâzım olur? El-Cevâb: (9) ʻAmr içün kısās, Bekir içün diyet.KELİMELER:ʻAmden: Tasarlayarak, kastenBâ-iʻlâm: Mahkeme kararı ileBatn-ı vâhid: Tek nesil, tek göbekEndâht: AtmaFevt: ÖlmekFezâhat: Rezillik, edepsizlikHadâset-i sinn: Yaş küçüklüğüHamiyyet: Haysiyet, şeref, faziletİlkā:, Atma, koymaİnhâ: Bildirmeİstitāʻât: Takat, güç yetmeİstitlâʻât: Teftişler, soruşturmalarLede’l-havâle: Havale edildiğindeLeffen: Ek olarakLi-ecli’t-tedâvî: Tedavi içinMâdde-i müştekâ-bihâ: Şikâyet konusu olan maddeMaʻdelet: Adalet, hakkaniyetMe’mûrîn: MemurlarMuhterikan: Ateşte yanmış olarakMürâfaʻa: Davalının kendisini dava edenle yüzleşerek yargılanmasıMüste’cir: KiracıRaʻy: OtlatmaRüfekā: Arkadaşlar, dostlarSavb: TarafSenâverî: Öven kişiye aitSiyâk: Şekil, tarz, üslupŞukka: Üst makamdan alt makama yazılan resmî yazıTese’ül: DilenmeTesyâr: Gönderme Tevâlî: Birbiri ardından gelmeTezekkür: Birkaç kişinin bir mesele hakkında konuşması, müzâkere Zât-ı mâdde: Asıl konuZüll-i suâl: Dilenme alçaklığı
EL-HADÎSÜ’R-RÂBİʻ(1) Kāle Resûlullâh sallallâhu ʻaleyhi ve sellem: “İnne efdale ʻibâdallâhi ʻindallâhi yevme’l-kıyâmeti imâmün ʻâdilün rakīkun” Rûz-ı cezâda ʻindallâh kadr ü mertebe cihetinden efdal-i ʻibâdallâh kalbi rakīk ve halka raûf ve şefîk olan sultān-ı ʻâdildir. Hadîs-i âharda “Mâ min ehadin efdalü ʻindallâhi min imâmin in kāle sadeka ve in hakeme ʻadele” vârid olmuşdur. (2) Selâtîn-i ʻizāmın ʻindallâh celâlet-i kadrleri ʻadl ile ittisāfları hasebiyledir. Zîrâ “ʻAdlü sâʻatihî hayrun min ʻibâdeti sebʻîne senetin” buyurulmuştur. Ancak ʻadl dahi müstelzim-i ihsandır. Eğer vülâta mücerred ʻadl kifâyet eyleseydi Hakk Teʻâlâ Nazm-ı Kerîm’inde “İnnallâhe ye’muru bi’l-ʻadli ve’l-ihsân buyurmazdı. İhsân örf-i nâsda meşhûr olan iʻtā-i mâla mahsūs değildir. Îsāl-i nefʻ ü hayr maʻnâsınadır. Şerîʻatde kemâl-i huşûʻ ve hudūʻ ile ʻibâdet itmeğe dirler. Bu makamda ikisine dahi mürâʻâta işâret vardır.(3) KıtʻaHazret-i Sultān Ahmed Han-ı vâlâ menkabetSebkat itdi rıfkla re’fet ile eslâfınaHakk Teʻâlâ devlet ü ikbâlin efzûn eylesünHiç söz olmaz ʻadline ihsânına insāfına*Kaynak: Osmanzâde Tâib Ahmed (v.1136/1724)KELİMELEREvreng: TahtEnâm: HalkVâbeste: BağlıRibka: Kement, ilmikli ipAtiyye: HediyePîçîde-kerden: Bükülmek, kıvrılmak
Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ر” (Ra)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.
Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir.KİMLİKKimlik dendiğinde akla gelmesi gereken şey, bir kişinin kendi varlığının kendinden menkul olmadığını bilmesidir. Yani insan, kendi var oluş sürecinde hem özne hem nesne olamaz. Bir resim, hem resim hem ressam olamaz. Dolayısıyla bu denklemden hareketle, kimlik sahibi olmak, yaratılış sürecinde nesne olduğumuzu (önce mahluk olduğumuzu ve bir bilinçle birlikte kul olduğumuzu idrak etmek) anlamaktır. Ç E V İ R İ كيملك دينديگنده عقله كلمسي كركن شي، بر كيشينڭ كندي وارلغنڭ كندندن منقول اولماديغني بيلمسيدر. يعني انسان، كندي وار اولوش سورجنده هم أوزنه هم نسنه اولاماز. بر رسم، هم رسم هم رسّام اولاماز. طولاييسيله بو دنكلمدن حركتله ، كيملك صاحبي اولمق، ياراتيليش سورجنده نسنه اولديغمزي ( أوڭجه مخلوق اولديغمزي و بر بيلينچله برلكده قول اولديغمزي ادراك ايتمك) آڭلامقدر.
Hasan Adlî Efendi MezartaşıRahmetullahi aleyhim ecma‘înSâbıkan bu Makâm-ı âli post-nişîniMerhûm mağfûr es-Seyyid eş-şeyh NureddinEfendi Hazretleri'nin mehâdim-i kiramındanOlup cami-i şerifin imamı ikenazim-i tekye-gâh-ı bekâ olan es-SeyyidEş-Şeyh Hasan Adlî EfendiVilâdeti sene 1276 irtihali 7 Receb sene 1347 Cuma gecesiVe birader-i muhteremi şeyh Mehmed Abdünnebî EfendiVilâdeti sene 1278 Rıhleti sene 1331*KELİMELER:Sâbıkan: Bundan önce, evvelce.Post-nişîn: Bir tekkede şeyhlik postuna oturan, şeyh makāmına geçen kimseMehâdim: Oğullar, mahdumlarVilâdet: Dünyâya gelme, doğma, doğum, doğuİrtihal: Göçme, göç etme; Dünyâdan âhirete göçme, ölmeRıhlet: Göç, sefer; Dünyâdan âhirete göçme, ölme, vefat.Hz Eyyûb Ensârî (Ra.) Türbesi KitabesiKELİMELER:Ziyâretgâh: Saygı için veya bir şey dilemek, sevap kazanmak gibi bir amaçla gidilen kutsal yer, türbe.Akdes: Çok (daha, en, pek) mukaddesŞerefyâb: Şeref bulan, şeref kazananKenz : Hazîne, defîneTuhfe : Hediye; Hoşa giden (güzel şey)Züvvâr : Ziyâretçilerİhdâ : Hediye verme, hediye göndermeHisse-mend : Hissesi olan, hisse sâhibiMüctebâ: Seçilmiş, seçkin [Bilhassa Peygamberimiz Sultân-ı Rusül Hz. Muhammed için kullanılır]-ârâ: Şenlendiren, renk katan, süsleyen.Usât: Âsîler, isyan edenler, baş kaldıranlarİstişfâ' : Şifâ dileme, hastalığına çâre arama.Hırmân: Nasipsizlik, mahrûmiyetmu’ciz-nümâ: Olağanüstü hal ve davranışlar gösteren, mûcize-nümâ
(1) Zirâat Hayâtı Mecmûası(2) Eskilerde ve Yenilerde Ziraat HayatıHızır İlyas (Hıdırellez) – Mecmuamızın doğduğu ay: Mayıs (3) Cenab-ı Hak topraktan halk ettiği Hazret-i Âdem’i yine toprakla meşgul etmek ve yine bir (ziraat hayatı) ile yaşatmak üzere cennetten çıkarmıştı. En eski ve mukaddes bir kitap olan Tevrat’ta ziraat hayatından bahsederek onu takdis etti. Hazret-i Nuh, bağı, üzüm kütüğünü dikti. Toprağı ilk işleten o oldu. Hazret-i İbrahim de büyük bir ekinci idi. Oğlu İshak da Filistin tarlalarında tohum serpmekle meşgul oldu.(4) Kazların bu hali havada ağırlık olduğunu ve yağmur yağacağını gösterir.(5) Nebatat Hakkında Yeni Bir MütalaaNebatat bürûdet değil, fakat hararet neşrederler. Soğuk iklime malik menatıkta ikamet eden kimseler bu havadisi öğrenince herhalde memnun olacaklardır; nebatat her ne kadar hararete muhtaç iseler de ihtiyaçlarından dûn bir mikdar hararet de neşrederler.(6) Kömürlerin ekseriyetle yosunlardan vücud bulmuş olduğunu söylemiştik. Bundan maada İngiltere’de açılan ocaklarda sicillum namı verilen bir nev‘ ağaçlardan vücuda gelmiş ormanların da takımıyla tahaccur etmiş ve bu ağaçların yirmi metre kadar uzunluğunda ve iki metre kutrunda oldukları görülmüştür.(7) Harp Yeniden Başlıyor! Çekirgelere harp ilanı farz oldu.(8) Bu sene şehirli, köylü bütün ahali çekirgelere karşı hep birden i‘lan-ı harp etmez, hükumet de layık olduğu ehemmiyeti vermezse mahsulattan hayır görmek ümidi yoktur.
آدينى بروسه نڭ ييلديريم ايلچه سنڭ يشيل سمتندن آلير. مدرسه ، تربه ، حمام و عمارتدن اولوشان ياپي “ترس T” پلانلي جامعلريمزدندر. جامع ايكي قاتلي، ايكي قبه لي عين زمانده حكومت قوناغي اولارق ده انشا ايديلمشدر. معماري حاجي عوض پاشادر.عبادت آلاننه ايكي ستونڭ اورته سنده كي آلچاق بر قاپيدن كچيلمكده اولوب، آلاننڭ طوغو و باتي يوڭنده بولونان اوطه لر، سنجاقلردن كلنلرڭ مسئله لرينڭ كوروشولديگي يرلر اولارق تاصارلانمشدر. طوغوده كي اوطه ، آناطولي بگلربگلگندن كلنلر ايچون، باتيده كي اوطه روم ايلي بگلربگلگندن كلنلر ايچون قوللانيلمشدر. صوڭره كي زمانلرده بو اوطه لر محكمه صالوني اولارق ده قوللانيلمشدر. احتشاملي بر تاج قاپيدن ايچ مكانه كيريلن جامعڭ محرابي عادتا چيني درياسيدر. اوليا چلبي ده بو جامعه يشيل آدينڭ ويريلمه سنه كركجه اولارق، يشيل رنكلي چينيلرله أورتولمش اولان مناره لري و قبه لري كوسترمكده در. جامعڭ ياپيمنده مرمره آطه سندن كتيريلن مرمر قوللانيلمشدر. بو محتشم اثر بروسه ده ياپيلان ايلك مرمر بنادر.جامعي ١٤١٩ ييلنده ياپديران، عثمانلينڭ ايكنجي قوروجيسي اولارق قبول ايديلن چلبي سلطان محمده رحمت و منّتله …Adını Bursa’nın Yıldırım ilçesinin Yeşil semtinden alır. Medrese, türbe, hamam ve imaretten oluşan yapı “Ters T” planlı camilerimizdendir. Cami iki katlı, iki kubbeli aynı zamanda hükümet konağı olarak da inşa edilmiştir. Mimarı Hacı İvaz Paşadır.İbadet alanına iki sütunun ortasındaki alçak bir kapıdan geçilmekte olup, alanının doğu ve batı yönünde bulunan odalar, sancaklardan gelenlerin meselelerinin görüşüldüğü yerler olarak tasarlanmıştır. Doğudaki oda, Anadolu Beylerbeyliğinden gelenler için, batıdaki oda Rumeli Beylerbeyliğinden gelenler için kullanılmıştır. Sonraki zamanlarda bu odalar mahkeme salonu olarak da kullanılmıştır. İhtişamlı bir taç kapıdan iç mekâna girilen camiinin mihrabı adeta çini deryasıdır. Evliya Çelebi de bu camiye yeşil adının verilmesine gerekçe olarak, yeşil renkli çinilerle örtülmüş olan minareleri ve kubbeleri göstermektedir. Caminin yapımında Marmara adasından getirilen mermer kullanılmıştır. Bu muhteşem eser Bursa’da yapılan ilk mermer binadır.Camii 1419 yılında yaptıran, Osmanlının ikinci kurucusu olarak kabul edilen Çelebi Sultan Mehmed’e rahmet ve minnetle…
حلال لقمه ابراهيم ادهم، خراسانڭ بله حكمداري ويا حكمدارينڭ اوغلي اولديغي روايت ايديلير. كنجلك ييللرنده آولانيركن أوچ دفعه ، ”سن بونڭ ايچونمي ياراتيلدڭ؟“ شكلنده غائبدن بر سس دويار، بونڭ أوزرينه سلطنتنى ترك ايدرك زهد يولني طوتار.ابراهيم ادهم سنه لر صوڭره بله شهرينه كري دونر. ياپديرديغي جامعده ياتسي نمازينى قيلار. طيشاريده هوا صوغوقدر. جامعده كيجه له مك ايچون بر كناره چكيلير. جامع كوروليسي پژمرده بر وضعيتده بولونان ابراهيم ادهمڭ جامعده قالمه سنه مساعده ايتمز. ”ابراهيم ادهم سنڭ كبي چولسزلر ايچون ياپديرمدي بو جامعي!“ دير و سوروكله يه سوروكله يه طيشاري يه آتار. ابراهيم ادهم، چاره سز شهره كيدر. هر طرف قپاليدر، ساده جه بر فرون آچيقدر. قاپي يي چالار و مساعده ايستر. فرونده چاليشان ايشجي، ”كچ اوتور!“ دير. بر ايكي ساعت صوڭره صباح اذاني اوقونمه يه باشلار. اذاندن صوڭره فرونجي دونر و ”خوش كلديڭز“ دير. ابراهيم ادهم ده ”بن ايكي ساعتدر بوراده اوتورويورم، سن يڭي دوندڭ.“ دير. فرونجي ديركه : ”بن بو فرونده ايشجي يم. ايكي چوجغم وار، ايكي ده يتيمه باقييورم. بن اونلره شيمدي يه قدر حرام ييديرمدم. سن كلديگڭ وقت بنم مساعي ساعتمدي. اذان اوقوننجه ، مساعيم بيتدي. شيمدي ايسته ديگڭ قدر قونوشابيليرز.“ابراهيم ادهم، ”سن نه كوزل آدممشسڭ. شيمدي يه قدر قبول ايديلمه ين بر دعاڭ اولديمي؟“ دير.فرونجي، ”اللّٰهدن نه ايسته ديسه م ويردي. فقط ابراهيم ادهمي كورمك ايچون ياپديغم دعام داها قبول اولمدي.“ دييه جواب ويرر.بونڭ أوزرينه ابراهيم ادهم، ”او اللّٰه كه ابراهيم ادهمي باجاغندن سوروكلته سوروكلته كتيره رك دعاڭه اجابت ايدر.“ دير.Helal Lokmaİbrahim Edhem, Horasan’ın Belh hükümdarı veya hükümdarının oğlu olduğu rivayet edilir. Gençlik yıllarında avlanırken üç defa, “Sen bunun için mi yaratıldın?” şeklinde gaipten bir ses duyar, bunun üzerine saltanatını terk ederek zühd yolunu tutar.İbrahim Ethem seneler sonra Belh şehrine geri döner. Yaptırdığı camide yatsı namazını kılar. Dışarıda hava soğuktur. Camide gecelemek için bir kenara çekilir. Cami görevlisi pejmürde bir vaziyette bulunan İbrahim Edhem’in camide kalmasına müsaade etmez. “İbrahim Ethem senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi!” der ve sürükleye sürükleye dışarıya atar. İbrahim Ethem, çaresiz şehre gider. Her taraf kapalıdır, sadece bir fırın açıktır. Kapıyı çalar ve müsaade ister. Fırında çalışan işçi, “Geç otur!” der. Bir iki saat sonra sabah ezanı okunmaya başlar. Ezandan sonra fırıncı döner ve “Hoş geldiniz” der. İbrahim Ethem de “Ben iki saattir burada oturuyorum, sen yeni döndün.” der. Fırıncı der ki: “Ben bu fırında işçiyim. İki çocuğum var, iki de yetime bakıyorum. Ben onlara şimdiye kadar haram yedirmedim. Sen geldiğin vakit benim mesai saatimdi. Ezan okununca, mesaim bitti. Şimdi istediğin kadar konuşabiliriz.”İbrahim Ethem, “Sen ne güzel adammışsın. Şimdiye kadar kabul edilmeyen bir duan oldu mu?” der.Fırıncı, “Allah’tan ne istediysem verdi. Fakat İbrahim Ethem’i görmek için yaptığım duam daha kabul olmadı.” diye cevap verir.Bunun üzerine İbrahim Ethem, “O Allah ki İbrahim Ethem’i bacağından sürüklete sürüklete getirerek duana icabet eder.” der.اسپارطه لي خليلتاريخ ١٧٢١، ير قيريم محاربه سي. سردار عمر پاشا، وارنادن كميلرله كوزل اووه يه عسكر كچيرمش، اونلري ترتيب ايله مشغول اولويوردي. روسلر بردنبره هجوم ايتديلر. شانلي، قانلي بر حرب اولدي. دشمانڭ قوتي بزمكيندن پك چوق اولديغي حالده عسكرلريمز پارلاق بر مظفّريته نائل اولديلر. دشماني قاچيرديلر. بو محاربه ده كوسترديگي قهرمانلقله اير اوغلي اير اولديغني اثبات ايدن نفرلريمزدن بري ده خاصّه طوپجي بولوگنده اسپارطه لي خليل ايدي. بو قهرمان آقشامه قدر دشمان طوپلریني دوگه رك برچوقلريني كورلتمش، فقط دشمان طرفندن كلن بر كله پارچه سي قارننه اصابت ايتمشدي. بيچاره دوريلدي، باغرصاقلري طيشاري يه اوغرادي. قوجه خليل بر اليله باغرصاقلريني طوپلامه يه اوغراشيركن ديگر اليله آرقداشلرندن برينه اشارت ايتدي. قوينندن بر قورشون چيقاردي. همشهري، ديدي. بو قورشون موصقوف محاربه سنده بابامي شهيد ايتمش… بن چوجقدم، بابام بوني بڭا يادگار كوندرمشدي. بوني آل، صاغ قالير ده كويمزه دونرسه ڭ بنم قانمله بويانان شو دمير پارچه سني اوغلمه كوتور. و اوڭا ديديكه : ”بن ناصل بري ايكي ياپمه يه چاليشدمسه او ده ايكي يي أوچ ياپمه يه چاليشسين. جنّتده قاووشورز.“ كلمۀ شهادت كتيردي. كوزلريني قپادي، وفات ايتمشدي. بو وصيت، شهيدڭ صوڭ سوزي اولدي.Ispartalı HalilTarih 1721, yer Kırım Muharebesi. Serdar Ömer Paşa, Varna’dan gemilerle Gözlova’ya asker geçirmiş, onları tertip ile meşgul oluyordu. Ruslar birdenbire hücum ettiler. Şanlı, kanlı bir harp oldu. Düşmanın kuvveti bizimkinden pek çok olduğu halde askerlerimiz parlak bir muzafferiyete nail oldular. Düşmanı kaçırdılar. Bu muharebede gösterdiği kahramanlıkla er oğlu er olduğunu ispat eden neferlerimizden biri de hassa topçu bölüğünde Ispartalı Halil idi. Bu kahraman akşama kadar düşman toplarını döverek birçoklarını köreltmiş, fakat düşman tarafından gelen bir gülle parçası karnına isabet etmişti. Biçare devrildi, bağırsakları dışarıya uğradı. Koca Halil bir eliyle bağırsaklarını toplamaya uğraşırken diğer eliyle arkadaşlarından birine işaret etti. Koynundan bir kurşun çıkardı. Hemşeri, dedi. Bu kurşun Moskof Muharebesinde babamı şehit etmiş… Ben çocuktum, babam bunu bana yadigâr göndermişti. Bunu al, sağ kalır da köyümüze dönersen benim kanımla boyanan şu demir parçasını oğluma götür. Ve ona dedi ki: “Ben nasıl biri iki yapmaya çalıştımsa o da ikiyi üç yapmaya çalışsın. Cennette kavuşuruz.” Kelime-i şehadet getirdi. Gözlerini kapadı, vefat etmişti. Bu vasiyet, şehidin son sözü oldu.بو نه كوزل يازيايكنجي مشروطيتڭ اعلانندن همن صوڭره آوستوريه - مجارستان ايمپراطورلغي ايله عثمانلي حكومتي آراسنده بالخاصّه طاشليجه حواليسي حقّنده اختلافلر واردي. آوستوريه - مجارستان حكومتي بعض ئولكه لري طوپراقلرينه قاتمق ايستييوردي. بو مقصدله بر باصين طوپلانتيسي ياپيلمشدي. بو طوپلانتي يه دنيا مطبوعاتنڭ بللي باشلي ممثّللري قاتيلمشلردي. تركيه باصيننى ده حسين جاهد بگ تمثيل ايدييوردي. فرانسزجه قونوشان ايمپراطورڭ بياناتي داها زياده تركيه يي ايلكيلنديرديگي ايچون حسين جاهد بگڭ بياناتلرينڭ هپسني تثبيت ايتمك ايستييوردي. قونوشمه سي بيتدكدن صوڭره حسين جاهده : ”سويله دكلريمي سز ده عينًا قيد ايده بيلديڭزمي؟ مسلكداشلريڭز صحيفه لر طولديرديغي حالده ، سزڭ الڭزده بر تك صحيفه جك وار“ ديدي.حسين جاهد بگ شويله جوابلادى:اوت، ماژسته لري، سويله دكلريڭزڭ هپسني قيد ايتدم. ديڭلركن سري بر صورتده تركجه يه چويره رك يازدم. ايسترسه ڭز، تركجه اولارق يازدقلريمي فرانسزجه يه چويره رك اوقويايم…حسين جاهد بگ ايي فرانسزجه بيليردي. يازيسني ده چوق اينجه يازاردي. ايمپراطورڭ بيانلرندن طوتديغي نوطلري فرانسزجه يه چويره رك افاده ایدنجه ايمپراطور اونڭ النده كي بر تك ورقدن عبارت كاغدي آلمش، يازي يه باقمش و حيرتله ، ”بو قدر لاف، شو قدرجق كوچك كاغده ناصل صيغدي. بو نه كوزل يازيمش“ ديمش و كاغده اوزون اوزون باقمشدر.Bu Ne Güzel Yazıİkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı Hükümeti arasında bilhassa Taşlıca havalisi hakkında ihtilaflar vardı. Avusturya-Macaristan Hükümeti bazı ülkeleri topraklarına katmak istiyordu. Bu maksatla bir basın toplantısı yapılmıştı. Bu toplantıya dünya matbuatının belli başlı mümessilleri katılmışlardı. Türkiye basınını da Hüseyin Cahit Bey temsil ediyordu. Fransızca konuşan İmparator’un beyanatı daha ziyade Türkiye’yi ilgilendirdiği için Hüseyin Cahit Bey’in beyanatlarının hepsini tespit etmek istiyordu. Konuşması bittikten sonra Hüseyin Cahit’e: “Söylediklerimi siz de aynen kaydedebildiniz mi? Meslektaşlarınız sahifeler doldurduğu halde, sizin elinizde bir tek sahifecik var” dedi.Hüseyin Cahit Bey şöyle cevapladı:– Evet, majesteleri, söylediklerinizin hepsini kaydettim. Dinlerken seri bir surette Türkçeye çevirerek yazdım. İsterseniz, Türkçe olarak yazdıklarımı Fransızcaya çevirerek okuyayım…Hüseyin Cahit Bey iyi Fransızca bilirdi. Yazısını da çok ince yazardı. İmparator’un beyanlarından tuttuğu notları Fransızcaya çevirerek ifade edince İmparator onun elindeki bir tek varaktan ibaret kâğıdı almış, yazıya bakmış ve hayretle, “Bu kadar laf, şu kadarcık küçük kâğıda nasıl sığdı. Bu ne güzel yazıymış” demiş ve kâğıda uzun uzun bakmıştır. (İbrahim Hakkı Konyalı)