
İşte böyle bir zât ki,اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ sırrınca, bütün ümmetin işlediği hasenâtın bir misli, onun kefe-i mîzânında bulunan ve umum ümmetin salavâtı, onun ma‘nevî kemâlâtına imdâd veren ve risâletinde gördüğü vezâifin netâicini ve ma‘nevî ücretleriyle beraber rahmet ve muhabbet-i İlâhiyenin nihâyetsiz feyzine mazhar olan bir zât, elbette Mi‘râc merdiveniyle cennete, Sidretü’l-Müntehâ’ya, Arş’a ve Kāb-ı Kavseyn’e kadar gitmek ayn-ı hak, nefs-i hakîkat ve mahz-ı hikmettir.
(Osmanlıca Sözler, s.259)