Konu resmiİstikamet En Büyük Keramettir
Baş Muharrir

استقامت اڭ بویوك كرامتدر بر ملتڭ یورودیگی یول، یالڭز آلدیغی قرارلرله دگل، قوللاندیغی حرفلرله ده بليرلنير. چونكه حرف، سسی یازی یه دوكن مقانیك بر اشارت دگل؛ او سسی هانكی اینانجه، هانكی روحه، هانكی مدنیت حوضەسنه باغلادىغمزڭ سمبولیدر. عثمانلی توركجەسی بو آڭلامده یالڭز بر یازی سیستمی دگل؛ قرآنڭ ایشیغیله شكللنمش، امتڭ حافظەسني طاشییان بویوك بر كولتور ميراثيدر. بو حرفلرله یازیلان هر كلمه، ملتمزڭ هم ربنه يوڭليشنى هم تاریخ صحنەسندەكي وارلغنی تأیید ایدن بر مهردر. لاتین حرفلرینه كچیش طارتيشمەسي بو سببله هیچ بر زمان یالڭزجه اگیتیم مسئلەسي اولارق كورولمەمش؛ بر استقامت ترجيحي، بر مدنیت يوڭليشي اولارق دگرلنديريلمشدر. یڭی حرفلر، كچمشي قولای آڭلاشیلیر قیلمق ایچون دگل، كچمشي اولاشیلماز قیلمق ایچون دورەیه صوقولمشدر. چونكه حرف دگيشديگنده یالڭز متنلر دگل، حافظەلر دگیشیر؛ حافظه دگيشديگنده ایسه ملتڭ كيملگي دونوشور. پكی نەدن بو قدر اصرارله لاتین حرفلری بنمسندي؟ مسئلەنڭ آردنده ” قولایلق “ دگل، ” استقامت دگيشديرمه “ هدفی واردر. حرف دگیشدیرمك؛ دوشونجه اقليمنى، معنوی عائدیتی، تاریخ شعورینی دگيشديرمه آراجيدر. اسكی حرفلری ترك ایدن بر ملّت، یالڭز كچمشيله باغنی قوپارماز؛ عین زمانده حافظەسنڭ طایاندیغی دگرلر سيستمندن ده اوزاقلاشیر. بو ترجیحڭ آماجي ایلرلەمك دگل، یوڭ دگيشديرمكدي. استقامت، اسلام مدنيتندن باتی مدنیتنه چوریلمش؛ حرف، بو كچيشڭ سمبولی و واسطەسی یاپیلمشدر. بزم اینانجمزده اڭ بویوك كرامت؛ اولاغان أوستی حاللر كوسترمك دگل، طوغریلق أوزره ثبات ایتمكدر. بوكون عثمانلی توركجەسنه یوڭلمك، كچمشه دونمك دگل؛ استقامتمزي یڭیدن طوغريلتمقدر. چونكه كلمەلر غائب اولورسه حقیقت اونوتولور؛ حافظه اونوتولورسه استقامت غائب اولور. و استقامت غائب اولورسه، ملّت طاغیلیر. بو سببله حرفلر بر آراچ دگل، بر طوروشدر. بو طوروش، دون اولدیغی كبی بوكون ده قرآن مدنیتی طرفندەدر. عثمانلی توركجەسی بزمدر؛ چونكه استقامتمز اورایه باغلیدر. استقامت ایسه، اڭ بویوك كرامتدر.Bir milletin yürüdüğü yol, yalnız aldığı kararlarla değil, kullandığı harflerle de belirlenir. Çünkü harf, sesi yazıya döken mekanik bir işaret değil; o sesi hangi inanca, hangi ruha, hangi medeniyet havzasına bağladığımızın sembolüdür. Osmanlı Türkçesi bu anlamda yalnız bir yazı sistemi değil; Kur’ân’ın ışığıyla şekillenmiş, ümmetin hafızasını taşıyan büyük bir kültür mirasıdır. Bu harflerle yazılan her kelime, milletimizin hem Rabbine yönelişini hem tarih sahnesindeki varlığını teyit eden bir mühürdür.Latin harflerine geçiş tartışması bu nedenle hiçbir zaman yalnızca eğitim meselesi olarak görülmemiş; bir istikamet tercihi, bir medeniyet yönelişi olarak değerlendirilmiştir. Yeni harfler, geçmişi kolay anlaşılır kılmak için değil, geçmişi ulaşılmaz kılmak için devreye sokulmuştur. Çünkü harf değiştiğinde yalnız metinler değil, hafızalar değişir; hafıza değiştiğinde ise milletin kimliği dönüşür.Peki neden bu kadar ısrarla Latin harfleri benimsendi? Meselenin ardında “kolaylık” değil, “istikamet değiştirme” hedefi vardır. Harf değiştirmek; düşünce iklimini, manevi aidiyeti, tarih şuurunu değiştirme aracıdır. Eski harfleri terk eden bir millet, yalnız geçmişiyle bağını koparmaz; aynı zamanda hafızasının dayandığı değerler sisteminden de uzaklaşır. Bu tercihin amacı ilerlemek değil, yön değiştirmekti. İstikamet, İslâm medeniyetinden Batı medeniyetine çevrilmiş; harf, bu geçişin sembolü ve vasıtası yapılmıştır. Bizim inancımızda en büyük keramet; olağanüstü hâller göstermek değil, doğruluk üzere sebat etmektir. Bugün Osmanlı Türkçesine yönelmek, geçmişe dönmek değil; istikametimizi yeniden doğrultmaktır. Çünkü kelimeler kaybolursa hakikat unutulur; hafıza unutulursa istikamet kaybolur. Ve istikamet kaybolursa, millet dağılır. Bu sebeple harfler bir araç değil, bir duruştur. Bu duruş, dün olduğu gibi bugün de Kur’ân medeniyeti tarafındadır.Osmanlı Türkçesi bizimdir; çünkü istikametimiz oraya bağlıdır. İstikamet ise, en büyük keramettir.

Metin UÇAR 01 Kasım
Konu resmiKelimelerin Gücünü Hafife Alma!
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Kasım
Konu resmiHarf Devriminin Psikolojik Yüzü
Okuma Metinleri

نه دن بر دولت، خلقنڭ بیلدیگی بر یازی یی بر كیجه ده دگیشدیرر؟ بو صورونڭ جوابی، تكنیك كركجه لرده دگل؛ “ذهنیت قورمه” پسيقولوژيسنده صاقلیدر.حرفلر ساده جه سسی دگل، دوشونجه یی شكللنديرر. هر یازی سیستمی عائد اولدیغی مدنیتڭ ذهنی خریطه سنی طاشیر. قرآن حرفلری یالڭزجه دینی متنلرڭ یازیلدیغی بر آلفابه دگلدی؛ اللّٰه، آخرت، قول، بركت، حكمت، وطن، ملّت، عدالت، حرمت، مرحمت كبی كلمه لری آڭلامڭ درينلكلريله برلكده نسلدن نسله طاشییان بر روحدي. حرفلر دگيشديگنده، بو كلمه لرڭ طاشیدیغی متافیزیك درینلك ده ذهن دنیاسندن چكیلمگه باشلادی. بویله جه یالڭزجه یازی ترك ایدیلمدی؛ كلمه لرڭ چاغیردیغی دنیا ده ترك ایدیلدی.بو دوریم، كیشی یی تاريخسزلشديرمه پسيقولوژيسنه طایانییوردی. چونكه كچمشنی اوقويامايان انسان، دوشونجه دنیاسنده “یڭیدن طوغمش” و يوڭلنديريلمه يه آچیق حاله كلمش صاييليردي. بو یڭیدن طوغوش مودرنلشمه سويله ميله سوسلندي؛ فقط درينده كوكسز بر فرد انشا ایتمه هدفی ياتييوردي. كوكسز فرد ایسه یوڭ آرار؛ یوڭ آرایان طوپلوم، كندیسنه كوستریلن استقامتی صورغولامدن قبول ایدر حاله كلیر. بو ندنله حرف دوريمي، یالڭزجه بر اگیتیم رفورمي دگل، ذهن خريطه سنڭ یڭیدن چيزيلديگي بر كیملك مداخله سيدي.طوپلومڭ بویوك قسمی كوره جه اوقور یازار دگلدی؛ فقط مسئله اوقومه اوراني مسئله سي دگل، “نه یه عائد حسّ ايديله جگي” مسئله سيدي. قرآن حرفلریله یازیلمش هر متن، انسانڭ مقدّسله قوردیغی باغی سيمگه لييوردى. حرفلر دگيشنجه مقدّس دگرلر كیرو پلانده قالدی؛ دنیوی اولان أوڭ پلانه چیقاریلدی و مركز قبول ایدیلدی. یازیله قورولان ارتباط قوپديغنده، ساده جه كلمه لر دگل، دگرلر ده حیاتدن چكیلدی.بو دگیشیكلك عائدیت دويغوسنڭ ده یڭیدن طانيملانمه سيدي. انسان هانكی یازیله يازييورسه، كندینی او مدنیتڭ أويه سي اولارق كورور. عرب حرفلری امتڭ اورتاق يازيسيدي؛ لاتین حرفلری ایسه اولوس - دولت كيملگنڭ مهری حالنه كتیریلدی. یازی، وطنداشلق شعورينڭ لابوراتووارينه دونوشدی و انسانلر كندیلرینی آرتیق اسلام مدنیتنڭ دگل، مودرن اولوس - دولتڭ أورننده قونوملانديرمه يه  يوڭلنديريلدي. بو پسیقولوژیك دونوشوم، فردڭ عائديتنى سسسزجه دگیشدیردی.زمانله یڭی نسل، اسكی متنلرڭ قارشوسنه كچدیگنده اونلری آڭلاشیلماز اشارتلر اولارق كورمگه باشلادی. كندی تاریخنی، كندی اجدادینی یبانجی بر كولتور كبی آلغيلادى. كچمش، كوونیله جك بر قایناق اولمقدن چیقارق “بیلینمه ین” و “شبهه لی” بر آلان اولارق قودلاندي. دولت ساده جه كله جگی شكللنديرمييور؛ كچمشه ناصل باقلمسي كركديگني ده بليرلييوردي. تاریخ كیم طرفندن اوقوناجق، هانكی كلمه ناصل يوروملاناجق، هانكی تریم نه یی چاغريشديراجق... توم بو عنصرلر یڭی یازیله یڭیدن بليرلندي.حرف دوريمي یالڭزجه كچمشي اونوتديرمقله قالمادی؛ ملتڭ دوشونمه بیچیمنی طیش رفرانسلره باغیملی حاله كتیردی. یازیدن قوپوش، حافظه دن قوپوش قدر آڭلام أورتمه قدرتنڭ غائبي ديمكدي. ذهن، باشقه سنڭ حرفلریله دوشونمه یه باشلادیغنده كلمه لر دگیشیر؛ كلمه لر دگيشديگنده انسانڭ دنیا تصوری دونوشور. حرف دوريمنڭ اصل اتكیسی بوراده اورته یه چیقدی: ذهن، باغيمسزلغنى غائب ایتدی.كرچك يڭيلنمه، ذهنڭ يوڭلديگي قايناقده در. ذهنڭ قايناغنه دونن بر ملّت، كله جگی باشقه لرینڭ قلمیله دگل، كندی عقلی و اراده سیله یازابیلیر. ایشته حرف دوريمنڭ اڭ درین پسیقولوژیك یوزی بوراده آرانملیدر: ذهن، كیمه عائد اولاجقدر؟ دگیشن حرفلر یالڭزجه یازی یی دگل، ذهنڭ صاحبنی ده دگيشديرمه يي هدفله مشدر. بوكون ایسه بو ذهنڭ صاحبی یڭیدن كندیسی اولما یولنده در.Neden bir devlet, halkının bildiği bir yazıyı bir gecede değiştirir? Bu sorunun cevabı, teknik gerekçelerde değil; “zihniyet kurma” psikolojisinde saklıdır.Harfler sadece sesi değil, düşünceyi şekillendirir. Her yazı sistemi ait olduğu medeniyetin zihni haritasını taşır. Kur’an harfleri yalnızca dini metinlerin yazıldığı bir alfabe değildi; Allah, ahiret, kul, bereket, hikmet, vatan, millet, adalet, hürmet, merhamet gibi kelimeleri anlamın derinlikleriyle birlikte nesilden nesile taşıyan bir ruhtu. Harfler değiştiğinde, bu kelimelerin taşıdığı metafizik derinlik de zihin dünyasından çekilmeye başladı. Böylece yalnızca yazı terk edilmedi; kelimelerin çağırdığı dünya da terk edildi.Bu devrim, kişiyi tarihsizleştirme psikolojisine dayanıyordu. Çünkü geçmişini okuyamayan insan, düşünce dünyasında “yeniden doğmuş” ve yönlendirilmeye açık hale gelmiş sayılırdı. Bu yeniden doğuş modernleşme söylemiyle süslendi; fakat derinde köksüz bir fert inşa etme hedefi yatıyordu. Köksüz fet ise yön arar; yön arayan toplum, kendisine gösterilen istikameti sorgulamadan kabul eder hâle gelir. Bu nedenle harf devrimi, yalnızca bir eğitim reformu değil, zihin haritasının yeniden çizildiği bir kimlik müdahalesiydi.Toplumun büyük kısmı görece okur yazar değildi; fakat mesele okuma oranı meselesi değil, “neye ait hissedileceği” meselesiydi. Kur’an harfleriyle yazılmış her metin, insanın mukaddesle kurduğu bağı simgeliyordu. Harfler değişince mukaddes değerler geri planda kaldı; dünyevi olan ön plana çıkarıldı ve merkez kabul edildi. Yazıyla kurulan irtibat koptuğunda, sadece kelimeler değil, değerler de hayattan çekildi.Bu değişiklik aidiyet duygusunun da yeniden tanımlanmasıydı. İnsan hangi yazıyla yazıyorsa, kendini o medeniyetin üyesi olarak görür. Arap harfleri ümmetin ortak yazısıydı; Latin harfleri ise ulus-devlet kimliğinin mührü haline getirildi. Yazı, vatandaşlık şuurunun laboratuvarına dönüştü ve insanlar kendilerini artık İslam medeniyetinin değil, modern ulus-devletin evreninde konumlandırmaya yönlendirildi. Bu psikolojik dönüşüm, ferdin aidiyetini sessizce değiştirdi.Zamanla yeni nesil, eski metinlerin karşısına geçtiğinde onları anlaşılmaz işaretler olarak görmeye başladı. Kendi tarihini, kendi ecdadını yabancı bir kültür gibi algıladı. Geçmiş, güvenilecek bir kaynak olmaktan çıkarak “bilinmeyen” ve “şüpheli” bir alan olarak kodlandı. Devlet sadece geleceği şekillendirmiyor; geçmişe nasıl bakılması gerektiğini de belirliyordu. Tarih kim tarafından okunacak, hangi kelime nasıl yorumlanacak, hangi terim neyi çağrıştıracak… Tüm bu unsurlar yeni yazıyla yeniden belirlendi.Harf devrimi yalnızca geçmişi unutturmakla kalmadı; milletin düşünme biçimini dış referanslara bağımlı hale getirdi. Yazıdan kopuş, hafızadan kopuş kadar anlam üretme kudretinin kaybı demekti. Zihin, başkasının harfleriyle düşünmeye başladığında kelimeler değişir; kelimeler değiştiğinde insanın dünya tasavvuru dönüşür. Harf devriminin asıl etkisi burada ortaya çıktı: Zihin, bağımsızlığını kaybetti.Gerçek yenilenme, zihnin yöneldiği kaynaktadır. Zihnin kaynağına dönen bir millet, geleceği başkalarının kalemiyle değil, kendi aklı ve iradesiyle yazabilir. İşte harf devriminin en derin psikolojik yüzü burada aranmalıdır: Zihin, kime ait olacaktır? Değişen harfler yalnızca yazıyı değil, zihnin sahibini de değiştirmeyi hedeflemiştir. Bugün ise bu zihnin sahibi yeniden kendisi olma yolundadır.

Osmanlıca DERGİ 01 Kasım
Konu resmiKöklerden Göklere
Okuma Metinleri

Ağaç Kasidesi Dil İnkılâbı Eleştirisiخلیل نهاد بوزتپه نڭ آغاچ قصيده سي، تورك دیلنه یاپیلان مداخله یی بر آغاچ متافوري أوزرندن اله آلان كوچلی بر پوئتيك اعتراضدر. شاعر، عثمانلینڭ صوڭ دونمنده طوغمش، جمهوریت انقلابلرينڭ ایلك طالغه سنه بالذّات طانیقلق ایتمش بر اسمدر. اونڭ كوزنده توركجه، كوكلری ماضيده درينلره اوزانمش، كووده سی عصرلق كولتورله كوچلنمش، داللری كوگلره اوزانمش بر آغاچدر. آنجق دیل و حرف انقلابی ایله بو آغاجڭ كوكلرندن قوپاريلديغني، مدنیت طمارلرينڭ قوروتولمه يه چاليشيلديغني هایقیرر. قصيده ده كچن هر بیت، ساده جه بر كلمه الشديريسي دگل؛ دیل أوزرندن یاپیلان كیملك دونوشومنه قارشی بر حافظه قيديدر.شاعر، “شكر یازدم افندم، اینان شكر یازدم / فقط اینان یینه بعضًا ده طوز بیبر یازدم” دیركن، دیلده یاپیلان بو زورلامه لرڭ بر شاعرڭ قلمنی ناصل آجي يه، أوفكه يه و ايروني يه سوروكله دیگنی دیله كتیریر. بوراده “یازمق” ساده جه أدبی بر فعل دگل، تاریخ شاهدلگي یاپمقدر. كلمه لر دگیشمش، قاوراملرڭ روحی غائب اولمشدر. “نباته  بيتكي دیمشلر...” دیدیگنده، ساده جه بر كلمه نڭ دگيشديريلمه سني دگل، او كلمه يله برلكده طاشينان بیڭ ییللق علمی كله نگڭ و مدنیت حافظه سنڭ سیلینمسنی الشديرير. نبات، طبّي، اجزاجيلغي، قوزمولوژي يي ایچنده بارينديران بر قاورامدر؛ بیتكی ایسه یالڭزجه طوپراغڭ أوستنده یشرن بر نسنه در. شاعر بو دگيشيمي بر دیل آرينمسي دگل، بر تاریخ كسينتيسي اولارق كورور.“مربّی، معلّم، معلّم أوّل” كبی روح و تربیه طاشییان كلمه لر یرینه “أوگرتمن، اگیتمن” كبی نوتر سوزجكلرڭ كتیریلمسنی ده عین چرچوه ده تنقید ایدر. بو دگیشیم یالڭز كلمه لری دگل، ملتڭ آڭلام دنیاسنی ده دونوشديرمكده در. “سز دیدكجه كنرال، آرتدی حصرتم پاشایه!” دیركن، عسكری ترمينولوژيده بیله روحی اولان كلمه لرڭ یرینی صوغوق یبانجی تريملره بيراقمه سني الشديرير. قصیده، بر دیل غائبندن زیاده بر روح غائبي آڭلاتیر. چونكه شاعر بیلیركه دیل، یالڭزجه ایلتیشیم آراجي دگل؛ اینانچ، استه تیك، خاطره و وطن دويغوسنڭ طاشييجيسيدر.قصيده ده هجو ايديلن كلمه لر، دونمڭ تورك دیل قورومی طرفندن أوڭريلن “اويديرمه” قارشيلقلردر. شاعر، “بیتیك، كتاب؛ اما كل صور بتيق نه؟ یازمه كتاب؟” مصراعنده كلمه لرڭ كيفي شكلده دگيشديريلمه سني، بر ملتڭ كتبخانه لريله باغنڭ قوپاريلمه سنه یول آچان ذهنيتي اورته یه قویار. حرف انقلابی ایله برابر خلق برقاچ ییل أوڭجه یازیلمش متنلري دخی اوقویاماز حاله كلمشدر. شاعرڭ قلمنده بو طوروم، طوپراغڭ أوستنه دوریلمش بر آغاچ كبیدر. آغاچ حالا جانليدر، اما كوكلريله باغلانتيسي كسیلن داللر قورومقده در.دیل انقلابی ساده جه كلمه لری دگل، ملتڭ باقیش آچيسني ده دگيشديرمشدر. “زمانه مؤمنی جامع دیمز ده دیر طاپیناق” مصراعنده دین ديلنڭ دنيويلشديريلمه سي، قوتسالڭ سكولر تريملرله افاده ایدیلمسی الشديريلير. بو دگیشیم، طوپلومڭ ایمان آلغيسنده بیله بر چوزولمه يه اشارت ایدر. شاعر، قصیده بوینجه بو دونوشومي آلایجی بر اسلوبله آڭلاتیر، چونكه بو آلای اصلنده درین بر صانجينڭ افاده سیدر. بو صانجی، كوكلرندن قوپاریلان بر ملتڭ كندی كندینه يبانجيلاشمه سنڭ صانجيسيدر.خلیل نهاد بوزتپه نڭ آغاچ قصيده سي، كچمشه أوزلم دويان بر نوستالژی متنی دگلدر. عكسنه، بر ملتڭ كله جگنی قورتارمق ایچون كوكلرینه دونمسی كركديگني سویله ین بر دیریلیش چاغريسيدر. شاعرڭ اصرارله وو رغولاديغي شی شودر: “دیل ياشارسه ملّت یاشار؛ دیل ئولورسه ملّت یوق اولور.” بو یوزدن قصیده، یالڭزجه بر شكایت دگل، بر اویانیش دعوتیدر. بوكون یڭیدن عثمانلی توركجه سنه، قلاسیك متنلره و قديم كلمه لره دونوك ايلكينڭ آرتمسی، بو قصيده نڭ أوڭ كورديگي كرچگڭ جانلی بر تأييديدر.خلیل نهادڭ قلمی بزه شونی خاطرلاتیر: آغاچ قورومش دگلدر؛ كوكلری حالا طوپراغڭ درينلكلرنده در. چونكه كوك دیدیگمز شی، یالڭزجه كچمشڭ خاطره سی دگل، بوكونڭ حافظه سی و يارينڭ استقامتيدر. دون مدرسه لرده، مكتبلرده، ديوانلرده، جامعلرده و قیشله لرده قوللانیلان كلمه لر؛ دعالر، شعرلر، قانوننامه لر، وقفيه لر حالا آرامزده در. اونلری بتونیله یوق ایتمك ممكن اولمامشدر؛ چونكه اونلر بر ملتڭ حافظه سنه قازينمشدر. كوك، كورونمز اما یاشاتیر. آغاچ داللرینی غائب ایتسه ده كوكدن آلدیغی صويله یڭیدن فیلیز ویره بیلیر. خلیل نهادڭ قصيده سي ده تام بو نقطه ده یوكسلیر: شاید ملّت كندی دیل كوكلرینی یڭیدن فرق ایدر، اونلری یڭیدن ایشلر، أوزرنده دوشونورسه؛ قورومش صانديغي داللر بر كره داها كوگه طوغری اوزانمه يه باشلاياجقدر.بو قصيده ده یاپیلان اویاری یالڭزجه بر ستم دگل، بر دیریلیش چاغريسيدر. شاعر، “قورقمايڭ، هنوز هر شی بیتمدی” ديمكده در. ديلمزڭ درينلرنده حالا یاشایان كلمه لر، حافظه مزڭ قيوريملرنده طوران معنالر یڭیدن ديريلتيلديگنده، ملتڭ كندینه كوگني ده تاریخ شعوری ده جانلاناجقدر. كوك انكار ایدیلدیگنده آغاچ یالڭز قالیر و زمانله ئولور. فقط كوك قبول ایدیلیر، اوڭا يوڭلينير و بسلنيرسه؛ آغاچ یڭی بر بهاره اویانیر. آغاچ قصيده سي بو یوزدن ساده جه بر الشدیری متنی دگل، عین زمانده بر امید بیانیدر.بوكون یڭیدن عثمانلی توركجه سی أوگرنيلمه يه باشلانمه سی، قلاسیك اثرلرڭ نشر ايديلمسي، آرشيولرڭ آچیلمه سی، كنجلرڭ مزار طاشلرینی، وقفيه لري، ديوانلري مراقله اوقومغه يوڭلمسي كوسترییوركه كوكلر یڭیدن صو بولمغه باشلامشدر. بو ملتڭ يوكسليشي ده داللری كوگه چویرن او ایلك جانلیلق آنيله باشلاياجقدر. چونكه كوكلرینی خاطرلايان بر ملّت یالڭزجه كچمشنی احیا ایتمز، كله جگنی ده انشا ایدر. خلیل نهادڭ قصيده سي ایشته بو حقیقتی هایقیرر: “كوگه چیقمق ایسته ین، كوكنه صاریلمق زورندەدر.”Halil Nihad Boztepe’nin Ağaç Kasidesi, Türk diline yapılan müdahaleyi bir ağaç metaforu üzerinden ele alan güçlü bir poetik itirazdır. Şair, Osmanlı’nın son döneminde doğmuş, Cumhuriyet inkılâplarının ilk dalgasına bizzat tanıklık etmiş bir isimdir. Onun gözünde Türkçe, kökleri mazide derinlere uzanmış, gövdesi asırlık kültürle güçlenmiş, dalları göklere uzanmış bir ağaçtır. Ancak dil ve harf inkılâbı ile bu ağacın köklerinden koparıldığını, medeniyet damarlarının kurutulmaya çalışıldığını haykırır. Kasidede geçen her beyit, sadece bir kelime eleştirisi değil; dil üzerinden yapılan kimlik dönüşümüne karşı bir hafıza kaydıdır.Şair, “Şeker yazdım efendim, inan şeker yazdım / Fakat inan yine bazan da tuz biber yazdım” derken, dilde yapılan bu zorlamaların bir şairin kalemini nasıl acıya, öfkeye ve ironiye sürüklediğini dile getirir. Burada “yazmak” sadece edebi bir fiil değil, tarih şahitliği yapmaktır. Kelimeler değişmiş, kavramların ruhu kaybolmuştur. “NEBAT’a BİTKİ demişler…” dediğinde, sadece bir kelimenin değiştirilmesini değil, o kelimeyle birlikte taşınan bin yıllık ilmi geleneğin ve medeniyet hafızasının silinmesini eleştirir. Nebât, tıbbı, eczacılığı, kozmolojiyi içinde barındıran bir kavramdır; bitki ise yalnızca toprağın üstünde yeşeren bir nesnedir. Şair bu değişimi bir dil arınması değil, bir tarih kesintisi olarak görür.“Mürebbi, muallim, muallim-i evvel” gibi ruh ve terbiye taşıyan kelimeler yerine “öğretmen, eğitmen” gibi nötr sözcüklerin getirilmesini de aynı çerçevede tenkit eder. Bu değişim yalnız kelimeleri değil, milletin anlam dünyasını da dönüştürmektedir. “Siz dedikçe GENERAL, arttı hasretim PAŞA’ya!” derken, askerî terminolojide bile ruhu olan kelimelerin yerini soğuk yabancı terimlere bırakmasını eleştirir. Kaside, bir dil kaybından ziyade bir ruh kaybı anlatır. Çünkü şair bilir ki dil, yalnızca iletişim aracı değil; inanç, estetik, hatıra ve vatan duygusunun taşıyıcısıdır.Kasidede hicvedilen kelimeler, dönemin Türk Dil Kurumu tarafından önerilen “uydurma” karşılıklardır. Şair, “Bitik, kitap; ama gel sor betik ne? Yazma kitap?” mısrasında kelimelerin keyfî şekilde değiştirilmesini, bir milletin kütüphaneleriyle bağının koparılmasına yol açan zihniyeti ortaya koyar. Harf inkılâbı ile beraber halk birkaç yıl önce yazılmış metinleri dahi okuyamaz hâle gelmiştir. Şairin kaleminde bu durum, toprağın üstüne devrilmiş bir ağaç gibidir. Ağaç hâlâ canlıdır, ama kökleriyle bağlantısı kesilen dallar kurumaktadır.Dil inkılâbı sadece kelimeleri değil, milletin bakış açısını da değiştirmiştir. “Zamane mü’mini CAMİ demez de der TAPINAK” mısrasında din dilinin dünyevileştirilmesi, kutsalın seküler terimlerle ifade edilmesi eleştirilir. Bu değişim, toplumun iman algısında bile bir çözülmeye işaret eder. Şair, kaside boyunca bu dönüşümü alaycı bir üslupla anlatır, çünkü bu alay aslında derin bir sancının ifadesidir. Bu sancı, köklerinden koparılan bir milletin kendi kendine yabancılaşmasının sancısıdır.Halil Nihad Boztepe’nin Ağaç Kasidesi, geçmişe özlem duyan bir nostalji metni değildir. Aksine, bir milletin geleceğini kurtarmak için köklerine dönmesi gerektiğini söyleyen bir diriliş çağrısıdır. Şairin ısrarla vurguladığı şey şudur: “Dil yaşarsa millet yaşar; dil ölürse millet yok olur.” Bu yüzden kaside, yalnızca bir şikâyet değil, bir uyanış davetidir. Bugün yeniden Osmanlı Türkçesine, klasik metinlere ve kadim kelimelere dönük ilginin artması, bu kasidenin öngördüğü gerçeğin canlı bir teyididir.Halil Nihad’ın kalemi bize şunu hatırlatır: Ağaç kurumuş değildir; kökleri hâlâ toprağın derinliklerindedir. Çünkü kök dediğimiz şey, yalnızca geçmişin hatırası değil, bugünün hafızası ve yarının istikametidir. Dün medreselerde, mekteplerde, divanlarda, camilerde ve kışlalarda kullanılan kelimeler; dualar, şiirler, kanunnâmeler, vakfiyeler hâlâ aramızdadır. Onları bütünüyle yok etmek mümkün olmamıştır; çünkü onlar bir milletin hafızasına kazınmıştır. Kök, görünmez ama yaşatır. Ağaç dallarını kaybetse de kökten aldığı suyla yeniden filiz verebilir. Halil Nihad’ın kasidesi de tam bu noktada yükselir: şayet millet kendi dil köklerini yeniden fark eder, onları yeniden işler, üzerinde düşünürse; kurumuş sandığı dallar bir kere daha göğe doğru uzanmaya başlayacaktır.Bu kasidede yapılan uyarı yalnızca bir sitem değildir; bir diriliş çağrısıdır. Şair, “korkmayın, henüz her şey bitmedi” demektedir. Dilimizin derinlerinde hâlâ yaşayan kelimeler, hafızamızın kıvrımlarında duran manalar yeniden diriltildiğinde, milletin kendine güveni de tarih şuuru da canlanacaktır. Kök inkâr edildiğinde ağaç yalnız kalır ve zamanla ölür. Fakat kök kabul edilir, ona yönelinir ve beslenirse; ağaç yeni bir bahara uyanır. Ağaç Kasidesi bu yüzden sadece bir eleştiri metni değil, aynı zamanda bir ümit beyanıdır.Bugün yeniden Osmanlı Türkçesi öğrenilmeye başlanması, klasik eserlerin neşredilmesi, arşivlerin açılması, gençlerin mezar taşlarını, vakfiyeleri, divanları merakla okumaya yönelmesi gösteriyor ki kökler yeniden su bulmaya başlamıştır. Bu milletin yükselişi de dalları göğe çeviren o ilk canlılık anıyla başlayacaktır. Çünkü köklerini hatırlayan bir millet yalnızca geçmişini ihya etmez, geleceğini de inşa eder. Halil Nihad’ın kasidesi işte bu hakikati haykırır: “Göğe çıkmak isteyen, köküne sarılmak zorundadır.”

Metin Said 01 Kasım
Konu resmiKur’an Harfleri Neden Yasaklandı? Toplum Nasıl Değişti?
Okuma Metinleri

١٩٢٨‘ده یاپیلان حرف انقلابی، ساده جه تكنیك بر آلفابه دگیشیكلگی اولارق دگل، كولتورل و ذهنی بر دونوشوم پروژه سی اولارق حیاته كچیریلدی. دولتڭ رسمی سويلمي بو دگیشیكلگی “چاغداشلاشمه” اولارق صوناركن، طوپلومده میدانه كتیردیگی اتكیلر بویوك و درین بر كولتورڭ حافظه سنڭ كسينتي يه اوغرامسی شكلنده تظاهر ایتدی. قرآن حرفلری یالڭزجه بر یازی سیستمی دگلدی؛ دین، كیملك، كولتور و تاریخ شعوری بو حرفلر آراجيلغيله نسلدن نسله آقتاريلييوردي. حرفلرڭ ياساقلانمسي، بو حافظه نڭ دوره طیشی بیراقیلمسی آڭلامنه كلدی.حرف دوريميله برلكده اسكیمز یازی، “كچمشڭ بر پارچه سی” اولارق كورولمه نڭ أوته سنه كچدی؛ رسمی پولیتیقه ایله یڭی كيملگڭ اوڭنده كی انگل اولارق كوستریلدی. خلقڭ أونملی بر قسمی بو حرفلرله قرآن اوقویور، دعا ایدییور، عائله خاطراتلرینی قید ایدییور، مزار طاشلريله كچمشيله باغ قورویوردی. بر كیجه ده يورورلگه كیرن آلفابه دگیشیكلگی، طوپلومڭ بویوك چوغونلغني اوقور - یازار اولمقدن چیقاردی. اسكی یازی یی بیلن نسل صوصديرولدي، یڭی یازی یی بیلن نسل ایسه كچمشي اوقویاماز حاله كلدی.معارف تشكيلاتي آراجيلغيله آلینان قرارلرله عرب حرفلی يايينلرڭ باصیمی طورديرولدي، الده بولونان كتابلرڭ بیلدیریلمسی زورونليلغي كتیریلدی. جامعلرده كي قرآن كريملر صنديقلره قالديريلدي، مدرسه لر قاپاتیلدی، مكتبلرده الفبا كتابلری طوپلاتيلدي. بو سورچده امام، خطیب، أوگرتمن كبی طوپلومه رهبرلك ایدن كيشيلرڭ بر قسمی كورودن اوزاقلاشدیریلدی. قرآن حرفلریله درس ویرمك، یازی یازمق ویا یایین یاپمق “ارتجاع فعالیتی” اولارق طامغه لاندي.طوپلوم حیاتنده میدانه كلن بو كوكلی دگیشیم اڭ چوق عائله ایچنده حسّ ايديلدي. دده لر طورونلرینه مكتوب یازاماز حاله كلدی؛ طورونلر، دده لرینڭ مزار طاشلرینی اوقویاماز اولدی. كولتور آقتاريمي سوزلی حافظه یه حبس ايديلدي. تكیه لر، مدرسه لر و وقف قیدلری اوقوناماز حاله كلدیگی ایچون بو قوروملرڭ تاریخی سوركليلگي كسینتی یاشادی. بر ملتڭ حافظه سی اولان آرشیو بلكه لري، محكمه قیدلری، وقفيه لر و عائله تاریخلری، یڭی نسل ایچون ایریشیلمز حاله كلدی.بو یاپیلان ساده جه بر آلفابه دگیشیكلگی دگلدی؛ دوشونجه دنیاسنڭ دگيشديريلمسيدي. حرف، یالڭزجه سسی دگل، مدنیت تصورینی طاشیر. قرآن حرفلری، عصرلرجه بو جغرافیه نڭ قلمنه یوڭ ویرمش، ملتڭ حافظه سني طاشيمشدي. اونلری ترك ایتمك، كچمشله و كچمشه دائر بتون كوك باغلرينڭ سوكولمسي آڭلامنه كلدی. بو ندنله حرف انقلابی، قرآن مدنیتی، دین، كولتور، تاریخ، اخلاق حافظه نڭ انقطاعي اولارق تاریخه كچدی.بوكون كنجلرڭ عثمانلی توركجه سنه یڭیدن يوڭلمسي بر نوستالژی دگل، حافظه يي كیرو آلمه آرزوسيدر. بر ملّت كندی یازیسنی اوقوياماديغنده، كندی تاریخنی باشقه لرینڭ یازدیغی شكلده اوقومغه مجبور قالیر. بو سببله حرف مسئله سي یالڭز كچمشه عائد بر طارتیشمه دگل، بوكونڭ كیملك و كولتور مسئله سیدر. ياساقلانان یالڭز بر یازی دگل، كچمشله قورولان عرفان كوپروسيدي. او كوپرو یڭیدن انشا ایدیلمدكجه، ملتڭ حافظه سی اكسیك قالمغه دوام ایده جكدر.1928’de yapılan harf inkılabı, sadece teknik bir alfabe değişikliği olarak değil, kültürel ve zihni bir dönüşüm projesi olarak hayata geçirildi. Devletin resmî söylemi bu değişikliği “çağdaşlaşma” olarak sunarken, toplumda meydana getirdiği etkiler büyük ve derin bir kültürün hafızasının kesintiye uğraması şeklinde tezahür etti. Kur’an harfleri yalnızca bir yazı sistemi değildi; din, kimlik, kültür ve tarih şuuru bu harfler aracılığıyla nesilden nesile aktarılıyordu. Harflerin yasaklanması, bu hafızanın devre dışı bırakılması anlamına geldi.Harf devrimiyle birlikte eski yazı, “geçmişin bir parçası” olarak görülmenin ötesine geçti; resmî politika ile yeni kimliğin önündeki engel olarak gösterildi. Halkın önemli bir kısmı bu harflerle Kur’an okuyor, dua ediyor, aile hatıratlarını kaydediyor, mezar taşlarıyla geçmişiyle bağ kuruyordu. Bir gecede yürürlüğe giren alfabe değişikliği, toplumun büyük çoğunluğunu okur-yazar olmaktan çıkardı. Eski yazıyı bilen nesil susturuldu, yeni yazıyı bilen nesil ise geçmişi okuyamaz hale geldi.Maarif teşkilatı aracılığıyla alınan kararlarla Arap harfli yayınların basımı durduruldu, elde bulunan kitapların bildirilmesi zorunluluğu getirildi. Camilerdeki Kur’an-ı Kerimler sandıklara kaldırıldı, medreseler kapatıldı, mekteplerde elifba kitapları toplatıldı. Bu süreçte imam, hatip, öğretmen gibi topluma rehberlik eden kişilerin bir kısmı görevden uzaklaştırıldı. Kur’an harfleriyle ders vermek, yazı yazmak veya yayın yapmak “irtica faaliyeti” olarak damgalandı.Toplum hayatında meydana gelen bu köklü değişim en çok aile içinde hissedildi. Dedeler torunlarına mektup yazamaz hale geldi; torunlar, dedelerinin mezar taşlarını okuyamaz oldu. Kültür aktarımı sözlü hafızaya hapsedildi. Tekkeler, medreseler ve vakıf kayıtları okunamaz hale geldiği için bu kurumların tarihi sürekliliği kesinti yaşadı. Bir milletin hafızası olan arşiv belgeleri, mahkeme kayıtları, vakfiyeler ve aile tarihleri, yeni nesil için erişilmez hale geldi.Bu yapılan sadece bir alfabe değişikliği değildi; düşünce dünyasının değiştirilmesiydi. Harf, yalnızca sesi değil, medeniyet tasavvurunu taşır. Kur’an harfleri, asırlarca bu coğrafyanın kalemine yön vermiş, milletin hafızasını taşımıştı. Onları terk etmek, geçmişle ve geçmişe dair bütün kök bağlarının sökülmesi anlamına geldi. Bu nedenle harf inkılabı, Kur’an medeniyeti, din, kültür, tarih, ahlak hafızanın inkıtası olarak tarihe geçti.Bugün gençlerin Osmanlı Türkçesine yeniden yönelmesi bir nostalji değil, hafızayı geri alma arzusudur. Bir millet kendi yazısını okuyamadığında, kendi tarihini başkalarının yazdığı şekilde okumaya mecbur kalır. Bu sebeple harf meselesi yalnız geçmişe ait bir tartışma değil, bugünün kimlik ve kültür meselesidir. Yasaklanan yalnız bir yazı değil, geçmişle kurulan irfan köprüsüydü. O köprü yeniden inşa edilmedikçe, milletin hafızası eksik kalmaya devam edecektir.

Osmanlıca DERGİ 01 Kasım
Konu resmiSarf-ı Kelâm
Beyt-i Berceste

اوت رسول اكرم علیه الصّلات والسلام، فَاسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ أمرینی تمامیله امتثال ایتدیگی ایچون، بتون افعال و اقوال و احوالنده استقامت، قطعي بر صورتده كورونویور.... بتون سنت سنیه سنده و احوال فطریه سنده و احكام شرعيه سنده، حد استقامتی اختیار ایتمشدر؛ و ظلم و ظلمات اولان افراط و تفریطدن، اسراف و تبذیردن اجتناب ایتمشدر. حتّي تكلمنده و اكل و شربنده، اقتصادی رهبر ایدوب، اسرافدن قطعیا اجتناب ایتمشدر.Evet Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ emrini tamamıyla imtisâl ettiği için, bütün ef‘âl ve akvâl ve ahvâlinde istikamet, kat‘î bir sûrette görünüyor. … Bütün sünnet-i seniyesinde ve ahvâl-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer‘iyesinde, hadd-i istikameti ihtiyâr etmiştir; ve zulüm ve zulümât olan ifrât ve tefrîtten, israf ve tebzîrden ictinâb etmiştir. Hatta tekellümünde ve ekil ve şürbünde, iktisâdı rehber edip, israftan kat‘iyen ictinâb etmiştir.(Lem’alar, s. 62)1.  Beyitویرسوزه احیاكه دوتدقجه سنی خواب اجلایده هرساعت سنی اول یوقودن بیدار سوزVer söze ihyâ ki dutdukca seni hâb-ı ecelEde her sa’ât seni ol yukudan bîdâr sözFuzuli(3)*Ecel uykusu insanı tuttukça o dem be dem nasıl uyanık kalır? Sır, iman ab-ı hayatıyla sağ cihetten ses veren tenvir olunmuş kelamda saklı. Bazı hava zerreciklerinde ekili, bazı beyaz sahifelerde kazılı… 2. Beyitكوكدن اول نازل اولوردی یره بی شبهه وشكاولسه كر درّ سخندن ایلرو بر جوهرGögden ol nâzil olurdı yere bî-şübhe vü şekkOlsa ger dürr-i sühandan ilerü bir cevherKara Fazlı(6)*Arş’a bağlanan muazzam pırlanta: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân… Söz incisinden daha kıymetli bir cevher olsaydı eğer, şeksiz şübhesiz gökten o nazil olurdu.  3. Beyitعارضی آیت اولای كلام ازلیسخنی غایت معنای كتاب ارشاد‘Ârızı âyet-i ûlâ-yı kelâm-ı ezelîSühanı gâyet-i ma‘nâ-yı kitâb-ı irşâdNabi (4)*Yanağı, Kelam-ı Ezelinin kudret kalemiyle yazdığı ilk âyeti: İnsaf kıraatiyle fehm iden ihtida eylemedi mi? Abdullah bin Selam misali… Sözü ise irşâd kitabının manasının nihayet noktası: O inciler ki onun fem-i mübareki sadefinden derlenip, işidilerek kalbleri tenvir eylemedi mi?  4. Beyitنصّه مخالف سوزه آچمه دهنعلمله آلوده كركدر سخنNassa muhâlif söze açma dehenİlmle âlûde gerekdür sühanGelibolulu Ali (8)*Ağzını açma, dudak kımıldatma tabi ki Kur’ân ve sünnete muhalif olarak. O menbalar ki hayat suyu olmazlar mı tekellüm filizine? Had çizmezler mi arsa-yı hakikate? 5. Beyitفارسی وعربیدن ایكی شهبال استرطاكه پروازبلند ایلیه عنقای سخنFârisî ve ‘Arabî’den iki şehbâl isterTâ ki pervâz-ı bülend eyleye Ankâ-yı sühanSünbülzade Vehbi (5)*Arapça ve Farsça iki kanadı, söz Anka’sının. Yücelerde uçuracak, gezdirecek. Cennet-misal… İslam ile müşerref olmaklıkla bu iki kanada sahip olmadı mı ana sütü Türkçemiz? Kanatlandığı mana ülkesinin yüce bağ-çelerinden Cennet yemişleri derlemedi mi? Sadece lisanımızın değil dünya-dolusu rengarenk sözlerle bezeli lisanların çift kanat kuşandığı güne merhaba! 6. Beyitگفت پيغمبر به تمييز كسانمرء مخفى لدى طى اللسانGoft peygamber be-temyîz-i kesânMer’ mahfiyyun ledâ tayyi’l-lisân Mevlânâ (7)*Hazret-i Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem, “İinsanların temyizine (ayırt etmesine) karşı her şahıs, tayy-ı lisânı, yani söz söylemesi altında gizlidir.” buyurmuştur. Şaşmaz, şaşırtmaz endâze… Atalar lisanında: Üslûb-u beyân aynıyla insan.7. Beyitطوتوشديرانلر، لغت كتابنی ألمه، بیلسین: اللّٰهدن باشقه بیلمەیورم كلمه.Tutuşturanlar, lûgat kitabını elime,Bilsin: Allahtan başka bilmiyorum kelime.Necip Fazıl (2)*Sözde Mütekellim-i Ezelî’den nişan aramak: Şifahi edeb… Kaynakça1. BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2010), Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât2. KISAKÜREK, Necip fazıl, (2019), Çile, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları (s. 45)3. Divan-ı Fuzuli, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A3401 (s. 59)4. Divan-ı Nabi Efendi, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lala İsmail, No: 00488 (v. 4B)5. Divan-ı Sünbülzade Vehbi, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Nafiz Paşa, No: 00951 (v. 66B)6. Eş’âr, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Aşir Efendi, No: 00314/006 (v. 107B)7. Mevlânâ Celâlüddin-i Rûmi, (1965), Mesnevî, (Tâhir-ul Mevlevî. Ter. ve Şerh.), Konya: Selâm Yayınları (c. 3; s. 675)8. Riyazü’s-Salikin, Beyazıt Kütüphanesi, Veliyyüddin Efendi, No: V1916/1 (v. 44A)9. https://kulliyat.risale.online/10. https://portal.yek.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Kasım
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

سوكیلی دوستلر، صوڭ بهارڭ صوڭی اولان قاسم آیی، خسته لقلرڭ ربمز طرفندن بر وظیفه لی مأمور اولارق یاواش یاواش بزلره كوندریلدیگی آیدر. خسته لقلر كلیر، انسانه عاجزلگنی، ضعيفلغنى خاطرلاتیر.خسته لق عادتا “ای خسته! سنڭ وجودڭ طاشدن، دمیردن دگلدر. بلكه دائما آیریلمغه مساعد مختلف ماده لردن تركیب ایدیلمشدر. غروری بیراق، عجزیڭی آڭلا، مالكڭی طانی، وظیفه ڭی بیل، دنیایه نه ایچون كلدیگنی أوگرن!” دییه رك انسانڭ قلبنڭ قولاغنه سویلر، خاطرلاتیر. بزلر ده بر مسلمان اولارق خسته لغڭ تصادفًا كلمدیگنی بیلیر، اوڭا كوره حركت ایده رز. سوكیلی پیغمبریمز كبی شفانڭ قایناغی اللّٰهي اونوتمادن، شفایه وسیله اولارق یاراتیلمش دوقتور، علاج و شفالی بیتكی و غدالره يوڭليرز. سوكیلی دوستلر، بو آيكي كوكنلرينه یولجیلق یاپاجغمز كلمه لر ده بو شفالی بیتكیلر أوزرینه اولاجق. ایشته ایلك كلمه مز “زنجفیل”Sevgili dostlar, sonbaharın sonu olan kasım ayı, hastalıkların Rabbimiz tarafından bir vazifeli memur olarak yavaş yavaş bizlere gönderildiği aydır. Hastalıklar gelir, insana acizliğini, zayıflığını hatırlatır. Hastalık âdeta “Ey hasta! Senin vücûdun taştan, demirden değildir. Belki dâimâ ayrılmaya müsâid muhtelif maddelerden terkîb edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla, mâlikini tanı, vazîfeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren!” diyerek insanın kalbinin kulağına söyler, hatırlatır. Bizler de bir Müslüman olarak hastalığın tesadüfen gelmediğini bilir, ona göre hareket ederiz. Sevgili Peygamberimiz gibi şifanın kaynağı Allah’ı unutmadan, şifaya vesile olarak yaratılmış doktor, ilaç ve şifalı bitki ve gıdalara yöneliriz. Sevgili dostlar, bu ay ki kökenlerine yolculuk yapacağımız kelimeler de bu şifalı bitkiler üzerine olacak. İşte ilk kelimemiz “zencefil”ZENCEFİL: Aslı “zencebil” olan bu kelime arapça kökenlidir. Kelime şifalı bir bitkinin adıdır. Başta Çin olmak üzere, Hindistan, Endonezya, Vietnam, Japonya gibi tropik ya da yarı tropik iklimlerde yetişir. Çok yıllık bir bitkidir. Bu bitkinin yumru şeklindeki kökleri ekseriyetle toz haline getirilerek kullanılır. Hem baharat hem de şifalı ilaç olarak binlerce yıldır kullanılmaktadır.ZERDEÇAL: Sarı anlamındaki “zerde” ve ağaç parçası manasındaki “çub” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Aslı “zerdeçub” olan kelime zamanla “zerdeçav”’a sonunda da bugünkü kullanılan hali olan zerdeçala dönüştü. Kök saplarından sarı bir boya çıkarılan, safran gibi kullanılan, sarı çiçekli, kokulu, çok yıllık bitkidir. Zerdeçal bal ile karıştırılıp göğüs ve ciğer hastalıkları için kullanılır. Akşam sabah birer tatlı kaşığı yenilir.Halk arasında mütevazı insanları anlatan güzel bir söz vardır. “Zerdeçal gibi ol; dışı sade, içi altın.” Yine  “Bir tutam zerdeçal, hem yemeğe hem yüreğe sıcaklık katar.” Sözü de meşhurdur.IHLAMUR: Aslı “phlamouri” olan kelime Yunancadan dilimize geçmiştir. Ihlamur ağacı beyaz ve hafif kerestesi ile marangozlukta çok makbuldür. Ayrıca çiçekleri güzel kokulu, gölgeli bir ağaçtır. Bu ağacın çiçekleri çay gibi demlenip şifalı bir içecek olur. Osmanlı kültüründe ıhlamur, şefkat, huzur ve birlik sembolüdür. Avrupa’da “Linden Tree” olarak bilinir ve aşk ile barış ağacı sayılır. Osmanlı döneminde ıhlamur kasırları ve ıhlamurluklar, dinlenme ve sohbet yerleriydi.NEKTAR: Bu kelime dilimize Latince ve Yunancadan geçmiş bir kelimedir. “Arıların bal yapmak için çiçeklerden topladıkları şekerli sıvıya, bal özüne veya meyvelerin öz kısmına” bu ismi veriyoruz. Lakin aslında bu kelime “Yunan mitolojisinde içenleri ölümsüzlüğe kavuşturduğuna inanılan içecek” olarak biliniyor.TARÇIN: Defnegillerden, ana yurdu Güney ve Güneydoğu Asya olan, bilhassa Seylan ve Çin’de yetişen kokulu bir ağaç olan tarçın birleşik bir kelimedir. Farsçadan Türkçeye geçmiştir. Aslı “dareçini” olan kelime “Çin’de yetişen ağaç” anlamındadır. “dar” ve “çini” kelimelerinin bir araya gelmesi ile meydana çıkmıştır.SAFRAN: Bu kelime Arapça kökenli “za‘feran” kelimesinden köken alır. Baharda çok güzel çiçekler açan, bazı hastalıklara şifalı, soğanlı çok yıllık bir bitkidir. Bu bitkinin tepelerinin kurutulmasından elde edilen bir toz vardır. Bu tozlaşmış madde bâzı yiyeceklere tat, koku ve sarı bir renk vermekte kullanılır. Halk arasında çok sarı, sapsarı şeylere “Safran gibi” denilir.KİMYON: Yunanca kökenli olan bu kelime “kyminon kelimesinden köken alır. Maydanozgillerden olan bu bitki, beyaz ve pembe çiçekli yaprakları ile, dar ince şeritler hâlinde, 15 – 20 santim boyunda bir yıllık ıtırlı bir bitkidir. Kimyonun tohumlarından elde edilen ve baharat olarak kullanılan hoş kokulu, sinirleri uyarıcı, mideyi yatıştırıcı, gaz giderici özellikleri bulunan bir toz elde edilir.SUMAK: Arapçadan dilimize geçmiştir. Aslı “Summak”tır. Antep fıstığıgiller familyasından, Kuzey ve Güney yarı kürenin ılıman bölgelerinde yüz elliye yakın türü bulunan, çoğu zehirli, kabuğu hekimlikte, yaprakları boyacılık ve dericilikte de kullanılan küçük bir ağaçtır. Bu ağacın ekşilik vermesi için dövülerek yemeklere, kebaplara katılan, mercimek büyüklüğündeki kırmızı renkli meyvesi kullanılır.KİŞNİŞ: Farsçadan dilimize geçmiştir. Aslı “Kişniz”dir. Maydanozgillerden, yaprakları maydanoza benzeyen, boyu 30 – 50 santim, beyaz çiçekli, tüysüz, parlak, yıllık bir bitkidir. Bu bitkinin yiyeceklere koku ve çeşni vermek için kullanılan tohumu ve meyvesi de çok kıymetlidir.

Mirza Ayhan İNAK 01 Kasım
Konu resmiAnadolu’da Gül Yetiştirme Seferberliği
Biliyor muydunuz?

گل يتيشديريجيلگنڭ تاریخی اينجه لنديگنده چوق اسكی زمانلرده ده كل باغچه لرینڭ وار اولدیغی بيلينييور. بو قونوده عثمانلی دونمنده بر رساله یازان آغوپ زاقاريان، كلجيلگڭ حضرت سلیمان (ع م) دونمنده ده وار اولدیغندن بحث ایدییور. روم ايليده اسكیدن بريدر باشده ادرنه اولمق أوزره فلیبه، قازانلق، اسكی و یڭی زغره، چربان و تاتار پازارجق كبی یرلرده كل يتيشديريلمكده و كل یاغی الده ايديلمكده يدي. سلطان ٢نجي عبد الحميدڭ تشويقيله ١٨٨٠‘لي ييللردن اعتبارًا آناطولینڭ بر چوق ايلنده حتّي سوريه ده ده كل يتيشديريلمه يه باشلانمشدر. بو ايللرڭ باشنده بروسه، آیدین، قونیه، آطنه و ديار بكر ولایتلری كلمكده يدي. أوزللكله بروسه ده قازانلقدن كلن مهاجرلر، كل ديكيمي یاپمه یه باشلامشلردر. بونڭله برلكده قونیه ولایتنه باغلی اسپارطه و بوردور سنجاقلرنده ده جدّی آڭلامده كل ديكيمي فعاليتلرينه كيريشيلمشدر. حتّي آغوپ زاقاريانڭ تثبيتلرينه كوره اسپارطه ده كی كلستانلر توم شهرلردن فضله حاله كلمشدر. عبد الحمید خان، كل يتيشديرنلره ویركو معافيتي كتیرمشدر. اورمان و معادن و زراعت نظارتنه عائد ٤ تمّوز ١٨٩٣ تاریخلی بر بلكه ده، كل یاغی اعمالنڭ هانكی شهرده داها فضله ايلرله يه بيله جگنڭ آڭلاشيلمه يه چاليشيلديغندن بحث ایدیلمشدر. بو استقامتده ساده جه آناطولی شهرلری دگل، عین زمانده سوريه ده ده كل يتيشديريلديگي أوزرنده طورولمشدر. ایلكیلی نظارتجه، كل فيدانلرينڭ موسمنده ديكيلمه سنه دقّت ایدیلمسی ایچون زراعت مفتّشلكلري و نمونه تارله لری مديرلكلري ایقاظ ایدیلمشدر.Gül yetiştiriciliğinin tarihi incelendiğinde çok eski zamanlarda da gül bahçelerinin var olduğu biliniyor. Bu konuda Osmanlı döneminde bir risale yazan Agop Zakaryan, gülcülüğün Hz. Süleyman (as) döneminde de var olduğundan bahsediyor. Rumeli’de eskiden beridir başta Edirne olmak üzere Filibe, Kazanlık, Eski ve Yeni Zağra, Çerban ve Tatarpazarcık gibi yerlerde gül yetiştirilmekte ve gül yağı elde edilmekteydi. Sultan II. Abdülhamid’in teşviğiyle 1880’li yıllardan itibaren Anadolu’nun birçok ilinde hatta Suriye’de de gül yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu illerin başında Bursa, Aydın, Konya, Adana ve Diyarbekir vilayetleri gelmekteydi. Özellikle Bursa’da Kazanlık’tan gelen muhacirler, gül dikimi yapmaya başlamışlardır. Bununla birlikte Konya vilâyetine bağlı Isparta ve Burdur sancaklarında da ciddî anlamda gül dikimi faaliyetlerine girişilmiştir. Hatta Agop Zakaryan’ın tespitlerine göre Isparta’daki gülistanlar tüm şehirlerden fazla hale gelmiştir. Abdülhamid Han, gül yetiştirenlere vergi muafiyeti getirmiştir. Orman ve Maâdin ve Zirâat Nezâretine ait 4 Temmuz 1893 tarihli bir belgede (BOA, A.}MKT.MHM, 727/8-5), gül yağı imalinin hangi şehirde daha fazla ilerleyebileceğinin anlaşılmaya çalışıldığından bahsedilmiştir. Bu istikamette sadece Anadolu şehirleri değil, aynı zamanda Suriye’de de gül yetiştirildiği üzerinde durulmuştur. İlgili nezaretçe, gül fidanlarının mevsiminde dikilmesine dikkat edilmesi için ziraat müfettişlikleri ve numune tarlaları müdürlükleri ikaz edilmiştir. Transkripsiyonu: Tarih: 4 Temmuz 1893 (20 Zilhicce 1310)(1)Hû(2)Orman ve Maâdin ve Zirâat Nezâreti(3)Zirâat Dâiresi (4)Aded 100(5)Ma’rûz-ı çâker-i kemîneleridir ki (6)Gül yağı i‘mâli sanatının terakkîsi zımnında evvel-be-evvel hangi vilâyette matlûba muvâfık sûrette gül yağı istihsâl olunabileceği mahalleriyle bi’l-muhâbere anlaşıldıktan sonra(7)ona göre îcâbının icrâ ve icraât-ı vâkıa ve netâic-i hâsıladan ma‘lûmât i‘tâsı 14 Zilkade sene 1310 tarihli tezkire-i sâmiye-i cenâb-ı sadâretpenâhîleriyle irâde buyurulduğu(8)gibi Suriye’ye dahî mukaddemâ Hüdâvendigâr vilâyetinden bi’l-celb gönderilmiş olan fidanlar Vadi’l-acem kazâsına tâbi Darba karyesi bağlarına gars ettirilmiş ise de(9)bunların mevsimsiz vürûd etmesi hasebiyle neşvünemâ bulamadığı ifâdesine dâir Suriye vilâyet-i celîlesinden vârid olan tahrîrât-ı cevâbiyenin leffen gönderildği beyân-ı(10)âlîsiyle ba‘demâ bu gibi irsâlâtta mevâsimin hüküm ve te’sîri de nazar-ı i‘tibâra alınarak iş‘âr-ı sâbık veçhile iktizâsının îfâsı hâme-pîrâ-yı ta‘zîm ve tekrîm olan(11)8 Zilhicce sene 1310 tarih ve yüz iki numaralı tezkire-i sâmiye-i fehîmânelerinde emr ve iş‘âr buyurulmuş ve zikr olunan 14 Zilkade sene 1310 tarihli tezkire-i sâmiye-i hıdîvîleri(12)hükm-i âlîsi ta‘mîmen zirâat müfettişlikleriyle nümûne tarlaları müdîriyetlerine teblîğ kılınmış olduğundan alınacak cevâblara göre îcâbının icrâ ve arz ve inbâ olunacağı(13)derkâr olup Suriye’ye gönderilen gül fidanlarının mahalline mevsimsiz vürûd etmesi bahsine gelince bunların teahhur-ı vüsûlü vaktiyle irsâlinde yollarda kalmasından neş’et(14)ettiği tahkîkât-ı vâkıadan anlaşılmış olduğunun lede’l-havâle zirâat hey’et-i fenniyesi riyâseti ifâdesiyle arz ve beyânına cür’et kılınmağın ol-bâbda ve herhâlde(15)emr u fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir(16)Fî 20 Zilhicce sene 1310 ve fî 22 Haziran sene 1309(17)Orman ve Maâdin ve Zirâat Nâzırı(18)Bende Selim

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Kasım
Konu resmiHarfler Üzerinden Bir Tercih: Kur’ân Kültürü mü Batı Kültürü mü?
Belge Okumaları

Tarihî süreç içinde bir toplumun yazı sistemi, yalnızca iletişim aracı olmanın ötesinde kültürel, dinî ve toplumsal kimliğin de bir yansımasıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda kullanılan Kur’ân harfleri, bu bağlamda sadece bir yazı aracı değil, İslâmî değerlerin, eğitimin ve kültürel mirasın taşıyıcısı olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı 20. yüzyılın başlarında gündeme gelen Latin harflerine geçiş tartışmaları, sadece teknik bir mesele değil, aynı zamanda toplumun kültürel ve dinî kimliğini ilgilendiren bir dönüşüm olarak algılanmış ve çeşitli kesimlerden tepkiyle karşılanmıştır.Bu sayımızda yer verdiğimiz iki vesika ile konuyu açmak istiyoruz. 1910 yılında Kosova’daki Gilan eşrafı, Latin harflerini kabul etmediklerini resmî olarak Meclis-i Mebusan’a bildirmiştir. Ayrıca, 1922 yılında Beşiktaş’ta Arnavut Teavün Cemiyeti tarafından açılan ruhsatsız ilkokulda Latin harfleriyle dinî eğitim verilmiş, ancak devlet bu uygulamayı kesin olarak yasaklamıştır. Bu da dinî eğitimde Kur’ân harflerinin korunmasının ne denli öncelikli sayıldığını göstermektedir.Cumhuriyet döneminde ise 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun ile Latin harfleri esas alınan yeni alfabe kabul edilmiştir. Bu kanun, ilk başta yalnızca Türkçe resmî yazışmaları kapsıyor, Kur’ân harflerinden doğrudan söz etmiyordu; dolayısıyla kanun düzeyinde herhangi bir yasak öngörülmemişti. Bununla birlikte, sonraki yıllarda çıkarılan tebliğ ve yazılar aracılığıyla uygulamada farklı bir düzen oluşmuştur. 1929 tarihli Maarif Vekâleti Umumî Tebliği ile Arap harfleriyle basılacak kitapların yalnızca izinle yayımlanabileceği belirtilmiş, böylece Arap harfli yayınlar devlet denetimine tâbi tutulmuştur. 1932 yılında Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıda ise Arap harfli kitapların satışına izin verilmemesi tavsiye edilmiş, 1933 yılında da Başvekâlet kararıyla Kur’ân-ı Kerîm’in basımı yalnızca Diyanet İşleri Reisliğinin iznine bağlanmıştır. Bununla birlikte kanunda açık bir yasak bulunmamasına rağmen uygulamada Kur’ân harfli yayınlar ve eğitim fiilen engellenmiştir.Bu engele bir örnek olarak, CHP Genel Sekreterliğine gönderilen 4 Mart 1942 tarihli CHP Isparta Vilayeti İdare Heyeti Reisliği yazısının ilgili kısmını sizlerle paylaşıyoruz: “Son günlerde Sav köyü ile vilayet merkezinde yalnız Karaağaç M.de (Mahallesi) Arap harfleri ile tedris maksadıyla gizli olarak talebe okutulduğu ve bu meyanda dinî tedristen ibaret olan bazı derslerin de verildiği bu mıntıkadaki parti ocak teşkilatının ilgilenmesiyle tespit edilmiş ve bu hususta 01.04.1942 tarihinde Vilâyet makamıyla yapılan temas ve konuşmalarla gerekli tertibat alınarak bugün tedris esnasında Karaağaç M.de 16 ve Sav köyünden 19 çocukla beraber her iki hoca da suçüstü yakalanarak adliyeye teslim edilmişlerdir...”Peki Latin harflerinde bu kadar ısrar edilmesinin sebebi neydi? Bu soruya genellikle okuma yazmayı artırmak, dili kolaylaştırmak ve modernleşmeyi desteklemek gibi genel cevaplar verilmiştir. 2 Ekim 1928 tarihli Mısır gazetesi es-Siyâse’de yayımlanan makale ise gerçek niyeti daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre Türkçenin gelişmesi ve yayılması maksadıyla yapıldığı söylenen harf inkılabı bu amaca hizmet etmeyecek, tam tersine Türkçenin Latin harfleriyle yazılmasının yeni bir katkı sağlamayacak ve milletin düşünce yapısını değiştirmeyecektir. Makaleye göre bu girişim, geçmişle bağları koparmak, tarihî, dinî ve kültürel mirası yok etmekten başka bir şey değildir. Aslında, harf inkılabının gerçek amacının İslâmî ve kültürel değerleri yok edip tamamen bir Batılıya dönüşmek olduğu zaten farklı vesilelerle dile getirilmiştir. İsmet İnönü’nün 1953 yılında sarf ettiği şu sözler onlardan biridir: “Yeni harfler Cumhuriyetin Batı uygarlığı topluluğunu kabul etmesinin de başlıca dayancı olmuştur. Yeni harfler Türk ulusunu bir kültür âleminden başka bir kültür âlemine taşımıştır.” Hâlbuki taşınmak istenilen kültür, insanlığın en temel değerleri olan adaleti ve merhameti tamamen kendi menfaatine göre kullanan, maddeyi öne çıkaran, kuvvetliyi haklı gören Batı medeniyetiydi. Yok sayılan kültür ise adalet ve merhameti her ne olursa olsun el üstünde tutan, manevî ve ahlakî değerleri öne çıkaran, haklıyı kuvvetli gören İslâm medeniyetiydi. Hangi medeniyetin dünyayı daha iyi bir yer hâline getirdiğini, bugün insanlığın durumuna bakarak görmek zor olmasa gerek. Vesika 1 Latin harflerini kabul etmediklerine dair Gilan eşrafı tarafından Meclis-i Mebusan Riyâseti’ne gönderilen telgrafın arkasına olunacak muamelenin yazılarak iadesi (29 Mayıs 1910)Dâhiliye Nezâreti Muhâberât-ı Umûmiye DâiresiEvrâk numerosu: Mebʻûsândan mevdûʻ telgraf Kosova M. 54Tarih-i tesvid: 15 Mayıs sene 326 / Târîh-i tebyîz: Fî 16 minhu(1) Maʻârif Nezâret-i Celîlesine(2) Latin hurûfâtını kabûl eylemediklerine dâir Gilan eşrâfı tarafından müteʻaddid imzâ ile Meclis-i Mebʻûsân riyâset-i celîlesine (3) keşîde olunup 1 Nisan sene 326 târîhinde mazrûfen nezâret-i celîlelerine gönderilen telgrafnâme zahrına muʻâmele-i câriyenin (4) derkenâr sûretinde tastîriyle mezkûr telgrafnâmenin yine mazrûfen iʻâdesine himem. (5) Tebyîz Vesika 2 Beşiktaş’ta Arnavut Teavün Cemiyeti tarafından ruhsatsız açılmış olan ilkokulda Latin harfleriyle düzenlenmiş bir defterden dinî derslerin ve Kur’ân-ı Kerîm’in de Latin harfleriyle öğretilmekte olduğu (17 Nisan 1922)Sadâret-i Uzmâ Mektûbî Kalemi / Evrâk numerosu: 38 / Târîh-i tesvîd: 19 Şaʻbân sene 340 / 17 Nisan sene 338Târîh-i tebyîz: 20 / 18 / Kalem numerosu: 572(1) Taraf-ı âlî-i hazret-i meşîhatpenâhîye(2) Beşiktaş’ta Haseki tarlasında Arnavud Teʻâvün Cemʻiyeti tarafından bilâ-(3) ruhsat küşâd edilmiş olan “İşikopniya” (Shqiponjë) nâmındaki ibtidâî mektebinde (4) Latin hurûfuyla müretteb bir defterden ulûm-ı dîniyye tedrîs (5) ve Kur’ân-ı Kerîm’in de Latin hurûfuyla taʻlîm edilmekte olduğu İstanbul Vilâyeti Maʻârif (6) Müdîriyetinden bildirildiğini (7) mutazammın Maʻârif Nezâret-i celîlesinden vârid olan 11 Nisan sene 338 (8) târîhli ve 24 numerolu tezkire leffen taraf-ı âlî-i şeyhülislâmîlerine (9) tesyâr olunmakla vâkiʻ olacak mütâlaʻa-i ʻaliyye-i fetvâpenâhîlerinin inbâsı (10) ve melfûfun iʻâdesi bâbında. / (11) Bâ-işâret-i aliyye-i hazret-i müsteşârî Vesika 2 Beşiktaş’ta Arnavut Teavün Cemiyeti tarafından açılan ilkokulda Latin harfleriyle Kur’ân-ı Kerîm’in öğretilmesinin ve yazılmasının kesinlikle yasak olduğu (6 Mayıs 1922) Vesika 2 Mısır’da yayımlanan es-Siyâse gazetesinde çıkan “Türkiye’de Medeniyet Ruhu-Latin Harfleri Meselesi-Arap Harflerine Karşı Türklerin İsyanı” başlıklı makalenin son kısmı (2 Ekim 1928)(1) Kezâlik Türkiye’nin (2) beyne’d-düvel siyâsî veya iktisâdî vazʻiyetinin Türkçenin intişârına yardım edeceğine dahi (3) kâniʻ değiliz. Şu hâlde Latin harflerini kullanmaktaki fâideler nedir? (4) Türkçenin Latin harfleriyle yazılmasının Türk eserlerine yeni bir eser ilâve etmeyeceği gibi (5) en parlak devirlerinde bile münevverleri tarafından Arapça kendi lisânlarına tercîh (6) edilmiş olan bir milletin zihniyetini değiştirmez, yeni bir zihniyet yaratmaz. (7) Bu son hareket mâzî üzerine indirilen kalın bir perdeden, mâzî ile olan (8) son râbıtayı kesmekten, mâzînin rüsûm ve âsârını külliyyen mahv ve izâle etmekten ve bi’l-hâssa (9) mâzînin maʻnevî eserlerini söküp atmaktan başka bir şey değildir. (10) Acabâ Ankara efendilerinin maksadları bu mudur? Keşke maksad bu olmasın.KELİMELER:Dermeyân: Açıklamak, bildirmekİnbâ: Haber verme, bildirmeİstifsâr: Açıklama isteme, sormaKüşâd: AçmaMazrûfen: Zarflı olarakMevdûʻ: Emanet olarak verilmişMüretteb: DüzenlenmişRüsûm: Usul, metot, kural; vergilerTastîr: Satır hâlinde yazmaTesyâr: GöndermeZahr: Arka, kâğıdın arkası

H. Halit ATLI 01 Kasım
Konu resmiKırk Hadis (Sıhhat-Âbâd)*
Hadis-i Erbain

EL-HADÎSÜ’L-HĀMİS ʻAŞERKāle Resûlullâh sallallâhu ʻaleyhi ve sellem: “Efdalü’l-ʻibâdât tilâvetü’l-Kur’ân”ʻİbâdetlerin efdali tilâvet-i Kur’ân-ı ʻazîmü’ş-şândır. ʻİbâdet aslında tekâlîf-i şerʻiyye ile mükellef olan ʻibâd taʻzîmen li-Rabbi’l-ʻibâd hevâ-yı nefs-i emmâreye muhālif emri işlemekden ʻibâretdir. Envâʻ-ı ʻibâdât kütüb-i şerʻiyyede mersûm-ı kalem-i taʻyîndir. Efdali tilâvet-i Kur’ân’dır. ʻİbâdet gerek mâlî ve gerek bedenî dünyâda vâsıta-i selâmet ve ʻukbâda râbıta-i necât ve kerâmetdir. Her gâh ki pâdişâh-ı ʻâlem-penâh tāʻât ü ʻibâdâta meyl eylese raʻiyyet dahi bir fehvâ-yı “en-nâsü ʻalâ dîni mülûkihim” tāʻât ü ʻibâdâta iştigāl idüb âsâr-ı müstevcibü’l-berekâtı cebîn-i ʻizz ü temkîn-i saltanatda müstebîn olur.KıtʻaDidi hatemü’r-rusül tilâvet içünDînde efdal-i ʻibâdetdirDü cihânda tilâvet-i Kur’ânBâʻis-i devlet ü saʻâdetdir***KELİMELERTekâlif: Teklifler, sorumluluklarMersûm: Adı geçenʻUkbâ: AhiretʻÂlem-penâh: Âlemin sığınağıÂsâr-ı müstevcibü’l-berekât: Bereketleri hak eden işaretlerCebîn-i ʻizz ü temkîn: Şan ve saltanatın temellendirilmiş yüceliğiMüstebîn: Açık, netKaynak: Osmanzâde Tâib Ahmed (v.1136/1724)

H. Halit ATLI 01 Kasım
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ل” (Lam)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Osmanlıca DERGİ 01 Kasım
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır.Kamus (sözlük)Kamus (sözlük), bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır. Her mukaaddesi yıkan Fransız İhtilali, tek mukaddese saygı göstermiş: kamusa. Eski sözlüğe kızıl bir külah geçirdiğini söyleyen Hugo, tek kelime uydurmamış; sembolizm’in üç silâhşörü de öyle. Ama kullandıkları her kelime yeni. Heyhat! Batı’da cinnet bile terbiyeli.Cemil Meriç Ç Ö Z Ü M

Osmanlıca DERGİ 01 Kasım
Konu resmiZembilli Ali Efendi ve Kırkçeşme
Kitabelerin Hikâyeleri

هجری ٩٢٦ ییلی ایدی. عثمانلی پایتخت، بویوك بر علم آدمنى، شریعت سنجاغنى ألنده طاشییان زنبيللي علی أفندی یی غائب ايتمه نڭ محزونلغي ايچنده يدي. او، سلطان ٢ نجی بایزید، یاووز سلطان سلیم و سلطان سلیمان دورلرنده شیخ الاسلاملق یاپمش، حقڭ خاطرینی هیچ بر خاطره فدا ایتمه مشدی. یاپدیردیغی جامعڭ حضيره سنه، زیرك يوقوشنه دفن ايديلدي. اونڭ وفاتیله برلكده استانبولڭ علم حلقه لرنده بر سسسزلك بليردي؛ صانكه شهرڭ معنوی ديركلرندن بری چكیلمشدی.زنبيللي علی افندی، یاووز سلطان سلیم خانڭ هیبتی قارشوسنده دخی اگيلمه مش، “اگر احكام شرعيه يه آیقیری بر حكم ويررسه ڭ سنی تختڭدن ایندیرمك ایچون فتوا ویررم!” دییه رك حقیقتڭ سسنی هايقيرمشدي. اونڭ بو جسارتی، دنیانڭ كچیجی اقتدارلرينه دگل، الٰهی حكمه باغليلغنڭ نشانه سيدي. “حقڭ خاطری عالیدر، هیچ بر خاطره فدا ایدیلمز” سوزینی حیاتیله تصدیق ایدن بر عالم اولارق آرقه سنده درین بر ایز بیراقدی.آرادن ییللر كچدی. قانوني سلطان سلیمان جهانی فتح ايدييور، ظفرلر قزانییور، عدالتله حكم ايدييوردي. آنجق پايتختده یڭی بر چاغڭ قاپولری آرالانییور، قانونلر یازیلییور، دوزنلر دگیشییوردی. آوروپه دیللرنده آرتیق یالڭزجه “غريت سلطان” دگل، “قانون قویوجی” اولارق ده آڭیلمه یه باشلامشدی. بو عنوان، طیشاریدن بر أوگكو كبی كورونسه ده، سلطانڭ قلبنه اینجه بر صیزی دوشورمكده يدي.بر كیجه سلطان سلیمان یاتاغنه اوزاندي فقط قلبنده بر حضورسزلق واردی. كوزلرینی قپاتديغنده كندینی رؤیاسنده سرایڭ طاش آوليسنده بولدی. كوك یوزی كل رنكيدي. یرده كی طاشلر صولمشدي. یاواش آدیملرله ایلرلركن قارشوسنده بردن زنبيللي علی افندی بليردي. أوزرنده بم بیاض جبّه سي، باشنده هیبتلی صاريغيله بر طاغ كبی طورویور، یوزی داها أوڭجه هیچ كورولمه مش درجه ده جلاللی كورونییوردی. سسی كوك كورولتوسی كبی چينلادى:“ای سلیمان! عدالت ترازوسني ألڭده طوتدیغڭی سویلرسڭ. لكن أویله بر قانون يازدڭكه قلمڭله ترازويي دويردڭ. الٰهی حكملرڭ اوڭنه باشقه حكملر قويدڭ. سنكه شريعت احمديه نڭ كولكه سنده حكم ايتمه ڭ كركيردي؛ اجدادیڭڭ كوك قبه نڭ آلتنه دیكدیگی محوری اگوب بوكدڭ!”سلطان دیزلرینڭ باغی چوزوله رك رؤیاسنده یره چوكدی. لكن زنبيللي علی افندی سوزلرینه دوام ایتدی: “أویله بر بَول ایله مردار ایتدڭكه بو علمی؛ قرق چشمه نڭ صولری قیامته دك آقسه ده او پیسلگی تمیزله یه مز.”بو سوزلرله برلكده كوگدن صولر دوكولدی. استانبولڭ صوقاقلري، مسجدلري، میدانلری تر تمیز اولدی؛ فقط سرایڭ ديوارلرنده قره بر لكه قالدی. او لكه سيلينمييور، رؤیایی درین بر پشمانلغه دونوشديرويوردي.سلطان سلیمان اویاننجه قان - تر ايچنده يدي. یاغمورڭ شيپيرتيسي خاص اوطه نڭ ایچنه طوليیور، صباح أذانی آیاصوفیه مناره لرندن يوكسلييوردى. اذانڭ هر جمله سنی قلبیله دیڭله دی. آبدست آلمق ایچون طیشاری چیقدی و صباح نمازینی آیاصوفیه جامعنده ادا ایتدكدن صوڭره طوغریجه زیرك يوقوشنه يوڭلدي. زنبيللي علی أفندینڭ تربه سنڭ اوڭنده طوردی. تربه نڭ دیوارینه یازیلمش كتابه يي سسلی اولارق اوقودی:“سلطان بایزید خان و سلطان سليم أوّل مرحوم و مغفور له خان و سلطان سلیمان عصرلرنده مفتی زنبیللی علی افندی روحی ایچون فاتحه. سنه ٩٣٢”بو كتابه ده كي اسملر یالڭزجه سلطانلرڭ دگل؛ عین زمانده بر حقیقت زنجيرينڭ حلقه لريدي. سلطان سلیمان أوچ اخلاص و بر فاتحه اوقویارق هم زنبيللي علی أفندینڭ هم ده كندی اجدادینڭ روحلرینه هدیه ایتدی. آردندن باشنی اگرك شو دعایی ميريلداندي:“ یا ربی! اگر یاڭلیش آدیملر آتدی ایسه م دوزلتمك ایچون بڭا فرصت ویر. بڭا خطالريمي كوستر، بنی طوغری یولدن آییرما. بنی عادل اسمڭڭ تجلّيسندن، شريعتڭڭ احكامندن آییرما. بنی سڭا لایق قول، پیغمبریڭه لایق امّت و آتالريمه كوز آیدینلغی ایله. آمین.”Hicrî 926 yılı idi. Osmanlı payitahtı, büyük bir ilim adamını, şeriat sancağını elinde taşıyan Zembilli Ali Efendi’yi kaybetmenin mahzunluğu içindeydi. O, Sultan 2. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Sultan Süleyman devirlerinde şeyhülislamlık yapmış, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmemişti. Yaptırdığı caminin haziresine, Zeyrek Yokuşu’na defnedildi. Onun vefatıyla birlikte İstanbul’un ilim halkalarında bir sessizlik belirdi; sanki şehrin manevi direklerinden biri çekilmişti.Zembilli Ali Efendi, Yavuz Sultan Selim Han’ın heybeti karşısında dahi eğilmemiş, “Eğer ahkâm-ı şer’iyyeye aykırı bir hüküm verirsen seni tahtından indirmek için fetva veririm!” diyerek hakikatin sesini haykırmıştı. Onun bu cesareti, dünyanın geçici iktidarlarına değil, ilahi hükme bağlılığının nişanesiydi. “Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez” sözünü hayatıyla tasdik eden bir alim olarak arkasında derin bir iz bıraktı.Aradan yıllar geçti. Kanunî Sultan Süleyman cihanı fethediyor, zaferler kazanıyor, adaletle hükmediyordu. Ancak payitahtta yeni bir çağın kapıları aralanıyor, kanunlar yazılıyor, düzenler değişiyordu. Avrupa dillerinde artık yalnızca “Great Sultan” değil, “Kanun Koyucu” olarak da anılmaya başlamıştı. Bu unvan, dışarıdan bir övgü gibi görünse de, sultanın kalbine ince bir sızı düşürmekteydi.Bir gece Sultan Süleyman yatağına uzandı fakat kalbinde bir huzursuzluk vardı. Gözlerini kapattığında kendini rüyasında sarayın taş avlusunda buldu. Gökyüzü kül rengiydi. Yerdeki taşlar solmuştu. Yavaş adımlarla ilerlerken karşısında birden Zembilli Ali Efendi belirdi. Üzerinde bembeyaz cübbesi, başında heybetli sarığıyla bir dağ gibi duruyor, yüzü daha önce hiç görülmemiş derecede celalli görünüyordu. Sesi gök gürültüsü gibi çınladı:“Ey Süleyman! Adalet terazisini elinde tuttuğunu söylersin. Lakin öyle bir kanun yazdın ki kaleminle teraziyi devirdin. İlahi hükümlerin önüne başka hükümler koydun. Sen ki Şeriat-ı Ahmediyye’nin gölgesinde hükmetmen gerekirdi; ecdadının gök kubbenin altına diktiği mihveri eğip büktün!”Sultan dizlerinin bağı çözülerek rüyasında yere çöktü. Lakin Zembilli Ali Efendi sözlerine devam etti: “Öyle bir bevl ile murdar ettin ki bu âlemi; Kırkçeşme’nin suları kıyamete dek aksa da o pisliği temizleyemez.”Bu sözlerle birlikte gökten sular döküldü. İstanbul’un sokakları, mescitleri, meydanları tertemiz oldu; fakat sarayın duvarlarında kara bir leke kaldı. O leke silinmiyor, rüyayı derin bir pişmanlığa dönüştürüyordu.Sultan Süleyman uyanınca kan-ter içindeydi. Yağmurun şıpırtısı has odanın içine doluyor, sabah ezanı Ayasofya minarelerinden yükseliyordu. Ezanın her cümlesini kalbiyle dinledi. Abdest almak için dışarı çıktı ve sabah namazını Ayasofya Camii’nde eda ettikten sonra doğruca Zeyrek Yokuşu’na yöneldi. Zembilli Ali Efendi’nin türbesinin önünde durdu. Türbenin duvarına yazılmış kitabeyi sesli olarak okudu:“Sultan Bâyezid Hân ve Sultan Selim-i evvel merhum ve mağfurun leh Hân ve Sultan Süleyman asırlarında müftü Zenbilli Ali Efendi ruhu için Fatiha. Sene 932.”Bu kitabedeki isimler yalnızca sultanların değil; aynı zamanda bir hakikat zincirinin halkalarıydı. Sultan Süleyman üç İhlas ve bir Fatiha okuyarak hem Zembilli Ali Efendi’nin hem de kendi ecdadının ruhlarına hediye etti. Ardından başını eğerek şu duayı mırıldandı:“Ya Rabbi! Eğer yanlış adımlar attı isem düzeltmek için bana fırsat ver. Bana hatalarımı göster, beni doğru yoldan ayırma. Beni ‘Adil’ isminin tecellisinden, şeriatının ahkâmından ayırma. Beni sana layık kul, Peygamberine layık ümmet ve atalarıma göz aydınlığı eyle. Âmin.”

Murat DARICIK 01 Kasım
Konu resmiTophane-i Amire
Seyyah

طوپخانۀ  عامره، عثمانلی دولتنڭ عسكری صنايعلشمه فعاليتلرينڭ قلبنده یر آلان اڭ أونملی قوروملردن بریدر. فاتح سلطان محمدڭ استانبولي فتح ايتمه سندن همن صوڭره، ١٥ نجی يوز ييلڭ ایكنجی یاریسنده بك اوغلی قييلرنده قورولمشدر. بو بولكه زمانله، بوراده انشا ایدیلن طوپ دوكومخانه لري سببیله ”طوپخانه“ آدیله آڭیلمه یه باشلامش؛ طوپخانۀ  عامره یالڭزجه بر أورتیم مركزی دگل، عین زمانده عثمانلینڭ عسكری قدرتنی تمثیل ایدن ستراتژیك بر تأسیس حالنه كلمشدر.عثمانليده طوپ دوكومي ایلك اولارق ادرنه ده باشلامش اولسه ده استانبولڭ فتحندن صوڭره فاتح سلطان محمد، دونمڭ شرطلرینی كوز اوڭنده بولونديرارق داها بویوك و سوركلی أورتیم یاپابیله جك بر مركز قورولمه سنی امر ایتمشدر. طوپخانۀ  عامره نڭ ایلك ياپيسي أوچ قبه لی اولارق انشا ایدیلمشدر. بو یاپی، طوپ دوكوم ايشلملرينڭ خیز قزانمسی أوزرینه ٢ نجی بایزید دونمنده كنيشلتيلمش، قانونی سلطان سلیمان دورنده ایسه ایكی بویوك قبه نڭ اكلنمسيله داها ده بويوتولمشدر.طوپ دوكوم تكنيگي و تورنلريطوپخانۀ  عامره ده طوپ دوكومي، صیره دن بر صنایع فعالیتی اولارق دگل؛ دولت رجالنڭ قاتيلديغي، دعا و تكبيرلرله اجرا ایدیلن معنوی بر مراسم اولارق كرچكلشديريليردي. دوكومدن أوڭجه اوجاقلر ”اللّٰه اللّٰه“ ندالريله آتشلنير، شیخ الاسلام و وزيرلر حاضر بولونوردی. اريتيلن برونز و دمیر، قازيلان درین چوقورلره دقتله دوكولور؛ طوپلر صوغوتولدقدن صوڭره ایشلنیر و ناملو خطلری بليرلنيردي. یانغین تهلكه سنه قارشی صو قناللري و صارنيچلر یاپیلمش، آیریجه اولاسی پاتلامه لره قارشی ایچی بال طولي فيچيلر تأسیس ایچنده بولونديرولمشدير.معماري أوزللكلر١٧٤٣ ییلنده اسكی یاپی ييقيلارق معمار مصطفی آغا طرفندن بش قبه لی یڭی بنا انشا ایدیلمشدر. مصطفی آغا عین زمانده طوپجيباشيددر و ياپينڭ معماريسنه عسكری بر كیملك قزانديرمشدر. أوزللكله كمرلرڭ طیش باغلانتی طاشلرینی طوپ ناملوسي شكلنده تاصارلامه سي، ياپي يه سمبولك بر آڭلام يوكله مشدر. بو معماري، عثمانلینڭ صاواش قدرتنڭ عادتا طاشه نقش ايديلمش حاليدر.زمانله تأسیس ساده جه طوپ دوكوميله صینیرلی قالمامش؛ واپور ماكينه خانه سي، مصدرحانه (أولچوم آلتلری أورتیم یری)، توفنكخانه، باروتخانه و نقّاشخانه (سوسله مه آتوليه سي) كبی فرقلی بريملر اكلنه رك بویوك بر عسكری أورتیم قومپلكسي حالنه كلمشدر. بو يوڭيله طوپخانۀ  عامره، عثمانلینڭ ايركن صنايعلشمه آدیملرینڭ سمبولی اولمش و دولتڭ عسكری مودرنيزاسيوننه أوڭجیلك ایتمشدر.عثمانلی صنايعنڭ قلبیطوپخانۀ  عامره، یالڭزجه عثمانلی دونانمه سی ایچون طوپ أورتمه مش؛ عین زمانده قره اوردوسنڭ احتیاج دویدیغی آغیر سلاحلرڭ ده آنا اعمالاتخانه سي اولمشدر. بوراده دوكولن طوپلر، آق دڭزدن هند اوقيانوسنه اوزانان فتحلرده، قلعه صاوونمه لرنده و عثمانلینڭ دنیا سیاستنه یوڭ ویردیگی بر چوق محاربه ده قوللانیلمشدر. عثمانلینڭ آتش كوجني بليرله ين بو قوروم، عین زمانده بر تكنولوژی مركزيدي. نیته كیم آوروپه دن كتیریلن اوزمانلر بوراده استخدام ایدیلمش؛ عثمانلی مهندسلري بو مركزده یتیشمشدر.جمهوریت دونمنه قدر قوللانيميطوپخانۀ  عامره، عثمانلی دولتنڭ صوڭ دونملرنده دخی فعالیت كوسترمش؛ جمهوريتڭ اعلانندن صوڭره ده قیصه بر سوره عسكری آماچلرله قوللانیلمشدر. ١٩ نجی یوز ییلده صنایع نفیسه مكتبی (كوزل صنعتلر آقاده ميسي) ایچون بعض بولوملر تخصیص ایدیلمش؛ زمانله طوپ دوكوم فونقسييونني ييتيره رك كولتورل و صنعتسال فعاليتلره أو صاحبلگی یاپمه یه باشلامشدر. بوكون معمار سنان كوزل صنعتلر أونيورسيته سي بنیه سنده یر آلان طوپخانۀ  عامره كولتور و صنعت مركزی، يوز ييللر بوینجه سورن عسكری و تكنیك أورتیم كله نگنڭ تاریخی بر خاطره سی اولارق خدمت ويرمكده در.Tophane-i Âmire, Osmanlı Devleti’nin askeri sanayileşme faaliyetlerinin kalbinde yer alan en önemli kurumlardan biridir. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethetmesinden hemen sonra, 15. yüzyılın ikinci yarısında Beyoğlu kıyılarında kurulmuştur. Bu bölge zamanla, burada inşa edilen top dökümhaneleri sebebiyle “Tophane” adıyla anılmaya başlamış; Tophane-i Âmire yalnızca bir üretim merkezi değil, aynı zamanda Osmanlı’nın askerî kudretini temsil eden stratejik bir tesis haline gelmiştir.Osmanlı’da top dökümü ilk olarak Edirne’de başlamış olsa da İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed, dönemin şartlarını göz önünde bulundurarak daha büyük ve sürekli üretim yapabilecek bir merkez kurulmasını emretmiştir. Tophane-i Âmire’nin ilk yapısı üç kubbeli olarak inşa edilmiştir. Bu yapı, top döküm işlemlerinin hız kazanması üzerine 2. Bayezid döneminde genişletilmiş, Kanûnî Sultan Süleyman devrinde ise iki büyük kubbenin eklenmesiyle daha da büyütülmüştür.Top Döküm Tekniği ve TörenleriTophane-i Âmire’de top dökümü, sıradan bir sanayi faaliyeti olarak değil; devlet ricalinin katıldığı, dua ve tekbirlerle icra edilen manevî bir merasim olarak gerçekleştirilirdi. Dökümden önce ocaklar “Allah Allah” nidalarıyla ateşlenir, Şeyhülislâm ve vezirler hazır bulunurdu. Eritilen bronz ve demir, kazılan derin çukurlara dikkatle dökülür; toplar soğutulduktan sonra işlenir ve namlu hatları belirlenirdi. Yangın tehlikesine karşı su kanalları ve sarnıçlar yapılmış, ayrıca olası patlamalara karşı içi bal dolu fıçılar tesis içinde bulundurulmuştur.Mimari Özellikler1743 yılında eski yapı yıkılarak mimar Mustafa Ağa tarafından beş kubbeli yeni bina inşa edilmiştir. Mustafa Ağa aynı zamanda Topçubaşı’dır ve yapının mimarisine askerî bir kimlik kazandırmıştır. Özellikle kemerlerin dış bağlantı taşlarını top namlusu şeklinde tasarlaması, yapıya sembolik bir anlam yüklemiştir. Bu mimarî, Osmanlı’nın savaş kudretinin adeta taşa nakşedilmiş halidir.Zamanla tesis sadece top dökümüyle sınırlı kalmamış; vapur makinehanesi, mastarhane (ölçüm aletleri üretim yeri), tüfekhane, baruthane ve nakkaşhane (süsleme atölyesi) gibi farklı birimler eklenerek büyük bir askerî üretim kompleksi haline gelmiştir. Bu yönüyle Tophane-i Âmire, Osmanlı’nın erken sanayileşme adımlarının sembolü olmuş ve devletin askerî modernizasyonuna öncülük etmiştir.Osmanlı Sanayisinin KalbiTophane-i Âmire, yalnızca Osmanlı donanması için top üretmemiş; aynı zamanda kara ordusunun ihtiyaç duyduğu ağır silahların da ana imalathânesi olmuştur. Burada dökülen toplar, Akdeniz’den Hint Okyanusu’na uzanan fetihlerde, kale savunmalarında ve Osmanlı’nın dünya siyasetine yön verdiği birçok muharebede kullanılmıştır. Osmanlı’nın ateş gücünü belirleyen bu kurum, aynı zamanda bir teknoloji merkeziydi. Nitekim Avrupa’dan getirilen uzmanlar burada istihdam edilmiş; Osmanlı mühendisleri bu merkezde yetişmiştir.Cumhuriyet Dönemine Kadar KullanımıTophane-i Âmire, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde dahi faaliyet göstermiş; Cumhuriyet’in ilanından sonra da kısa bir süre askerî amaçlarla kullanılmıştır. 19. yüzyılda Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) için bazı bölümler tahsis edilmiş; zamanla top döküm fonksiyonunu yitirerek kültürel ve sanatsal faaliyetlere ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Bugün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bünyesinde yer alan Tophane-i Âmire Kültür ve Sanat Merkezi, yüzyıllar boyunca süren askerî ve teknik üretim geleneğinin tarihî bir hatırası olarak hizmet vermektedir.

H. Merve BARUTÇU 01 Kasım
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Torunzâde Süleymân Mezar Taşı KitabesiÜmmetün müznibetün ve Rabbün gafûr,Ol teşrînin ‘işrîninde geldi bir haber,Vaz‘-ı hamlinde cenînin al götür yazdı kader,Muntazırmış hem de ervâhın (...) (...).Nâciye’m gelsin demiş bir nev-civân iken meğer,İlk sabiyyem bir yaşında terk idüp düştüm yola,Gâfilûn ise peşimde der idi “eyne’l-mefer?”.Bir kişi târîhini mağfûr (1326) görünce bi’l-hisâb,Âb u hayvâna şehâdet câmını tercîh ider.Derdime zevcim Torunzâde Süleymân sabr idüb,Bir du‘â kâfî bizümçün el-vedâ, sonu yeter.*KELİMELER:Ümmetün müznibetün: Günahkâr bir ümmet (günaha düşmüş Müslüman topluluk)Rabbün ğafûr: Bağışlayıcı ve affedici olan Rab (Allah)Teşrîn: Osmanlı takviminde ekim veya kasım ayına verilen ad (burada “Teşrîn-i sânî” yani Kasım olması muhtemel) ‘İşrîn: Yirmi (Arapça sayı) Vaz‘-ı haml: Doğum yapma hâli (hamile kadının çocuğunu doğurması) Cenîn: Ana rahmindeki çocuk, doğmamış bebek Muntazır: Bekleyen Ervâh: Ruhlar, ölmüşlerin ruhları Nev-civân: Genç delikanlı Sabiyy: Küçük çocuk Gâfilûn: Gaflet edenler, farkında olmayanlar Eyne’l-mefer: “Kaçış nereye?” anlamında Kur’anî bir ifade (Kıyâme Suresi 10. âyet) Mağfûr: Bağışlanmış, affedilmiş Bi’l-hisâb: Hesapla, sayısal olarak (ebced hesabına göre tarih düşürmede kullanılır) Şehâdet câmı: Şehitlik anlamında kullanılan mecaz, “ölüm kadehi” Zevc: Eş, koca Kâfî: Yeterli El-vedâ: Elveda, veda Sonu yeter: Artık sözün, hayatın, metnin sonudur anlamında kapanış ifadesiKöprülü Sadrâzamın Çeşme KitabesiKöprülü Sadrâzamın çeşmesinin ta‘mîrini,Mustafâ Râşid’e tevfîk eyledi Rabbü’l-Ganî.Çün ihâle eylemişler (...) târîhini,Bed’ edip altın kalemle yazayım hayrâtını.*KELİMELER:Köprülü Sadrâzam: Osmanlı’da Köprülü Mehmed Paşa veya onun soyundan bir sadrazam Ta‘mîr: Onarım, tamir etme Tevfîk: Başarıya ulaştırma, kolaylaştırma Rabbü’l-Ganî: Her şeyden müstağni olan Allah; “ganî” = zengin, ihtiyaçsız Çün: Madem ki, çünkü İhâle: Bir işi birine devretme, verilme Târîh: Olayın yılını belirten ibare veya beyit Bed’: Başlama, başlatma Hayrât: Hayır için yapılan işler, hayır eserleri (çeşme, cami, medrese vb.)Bir Mezar Taşı KitabesiGeldi vâz‘-ı haml iderken bir nidâ,Kıl fedâ artık bu câna Nâfiye!Yazdı Nef‘î bâl ile târîhini,Kaçdı huld-âşiyâna Nâfiye. 1298*KELİMELER:Vâz‘-ı haml: Doğum yapma hâli (hamile kadının doğum eylemi) Nidâ: Sesleniş, çağrıFedâ: Uğruna verme, kurban etmeCân: Ruh, hayatBâl: GönülHuld-âşiyân: Cennet evi, ebedî yurtNef’î: Osmanlı divan şairi; burada şairin mahlası olarak kullanılmıştır

Ahmet Said KÜTGÜL 01 Kasım
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

ثروته كوگنمك امام شبلي، حجازە كيتمك ایچون یوله چیقار؛ یولی بغداددن كچر. زمانڭ خليفەسي هارون رشید، شبلي حضرتلرینڭ بغدادە كلديگني دوینجه خبر كوندردی: ”بز می زیارتڭزه كلەلم یوقسه سز می سرايمزه شرف ویررسڭز؟“ شبلي حضرتلری ده: ”بز خليفەنڭ یاننه كلیرز.“ دیر و سرایه كیدر. خلیفه، شبلي حضرتلرینه: ”بڭا نصیحت ایدر میسڭز افندیم؟“ دیر. شبلي حضرتلری ده: ”بڭا بر بارداق صو كتیریڭ.“ دیر و خليفەيه شویله خطاب ایدر: ”اگر چولده صوسزلقدن أولمك أوزره اولسەڭز، بری ألنده بر بارداق صو ایله چیقوب كلسه، دیسەكه ‘بو بر بارداق صویی سڭا ویررم اما ثروتڭڭ یاریسنی ایسترم،‘ ویرر میسڭ؟“ خلیفه دوشونور و: ”البته ویررم.“ دیر. شبلي حضرتلری دوام ایدر: ”پكی بو صویی ايچدڭ، فقط چيقارامييورسڭ؛ بر دوقتور كلسه، ‘بن او صویی طیشاری چيقاريرم فقط ثروتڭڭ قالان یاریسنی ایسترم،‘ دیسه ویرر میسڭ؟“ هارون رشید یینه: ”البته ویررم.“ دیر. بونڭ أوزرینه شبلي حضرتلری شویله بویورور: ”او حالده بر بارداق صو بیله ایتمەین ثروتڭه كوگنمه.“ خلیفه آغلامغه باشلار و ”بڭا بر نصیحت داها ایدر میسڭز؟“ دیر. شبلي حضرتلری شویله بویورور: ”سز صویڭ باشندەسڭز. جناب حق، پیغمبر افندیمزدن بری آقوب كلن بو اسلامیت صوینڭ بكجیسی اولمغی سزه نصیب ایتدی. بو صویه پیسلك قاریشدیرما، قاريشديريلمەسنه ده مساعده ایتمه.“Servete Güvenmekİmam Şibli, Hicaz’a gitmek için yola çıkar; yolu Bağdat’tan geçer. Zamanın halifesi Harun Reşid, Şibli Hazretleri’nin Bağdat’a geldiğini duyunca haber gönderdi: “Biz mi ziyaretinize gelelim yoksa siz mi sarayımıza şeref verirsiniz?” Şibli Hazretleri de: “Biz halifenin yanına geliriz.” der ve saraya gider.Halife, Şibli Hazretleri’ne: “Bana nasihat eder misiniz efendim?” der. Şibli Hazretleri de: “Bana bir bardak su getirin.” der ve halifeye şöyle hitap eder: “Eğer çölde susuzluktan ölmek üzere olsanız, biri elinde bir bardak su ile çıkıp gelse, dese ki ‘Bu bir bardak suyu sana veririm ama servetinin yarısını isterim,’ verir misin?” Halife düşünür ve: “Elbette veririm.” der.Şibli Hazretleri devam eder: “Peki bu suyu içtin, fakat çıkaramıyorsun; bir doktor gelse, ‘Ben o suyu dışarı çıkarırım fakat servetinin kalan yarısını isterim,’ dese verir misin?” Harun Reşid yine: “Elbette veririm.” der. Bunun üzerine Şibli Hazretleri şöyle buyurur: “O halde bir bardak su bile etmeyen servetine güvenme.”Halife ağlamaya başlar ve “Bana bir nasihat daha eder misiniz?” der. Şibli Hazretleri şöyle buyurur: “Siz suyun başındasınız. Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimizden beri akıp gelen bu İslamiyet suyunun bekçisi olmayı size nasip etti. Bu suya pislik karıştırma, karıştırılmasına da müsaade etme.”حلال لقمه اولیانڭ مشهورلرندن ابو سعيد اب الخير حضرتلريني سومەین بری، ابو سعيدڭ، ”عالمده هیچ كیمسه حلال لقمه بولامایوب حرام ییسه، بز حرام ييمەيز.“ سوزینی دوینجه اونی كندنجه امتحان ایتمك ایستەدی. بری حلال، دیگری حرام پاره ایله اولمق أوزره ایكی اوغلاق صاتون آلدی. بونلری قيزارتديروب خدمتجیسی ایله ابو سعيدە كوندردي. كندیسی ده كیدوب اونلرڭ بولوندیغی مجلسه اوتوردی. خدمتجی قيزارمش اوغلاقلري كتیریركن قارشوسنه ایكی سرخوش چیقدی. حرام پاره ایله آلینان اوغلاغڭ بولوندیغی تپسي يي آلوب یيدیلر. خدمتجی ده ألنده قالان و حلال پاره ایله آلینمش اولان اوغلاغي ابوسعیدڭ اوڭنه قویدی. اوغلاقلري كوندرن كیمسه طورومی اوگرنوب آڭلاينجه سرخوشلره چوق قيزدي؛ فقط قيزديغني بللی ایتمدی. ابو سعيد بو كیشی یه دونەرك شویله دیدی: ” كندیڭی بوشنه أوزمه! حرام اولان حرام ييينلره كیدر، حلال اولان ده حلال ييينلره كلیر.“ او كیمسه بو حالندن طولایی چوق محجوب اولدی، توبه ایتدی و بو حادثەدن صوڭره بر داها ابو سعيد حضرتلرینڭ علیهنده بولونمدی.Helal LokmaEvliyanın meşhurlarından Ebu Said Ebü’l-Hayr Hazretleri’ni sevmeyen biri, Ebu Said’in, “Âlemde hiç kimse helal lokma bulamayıp haram yese, biz haram yemeyiz.” sözünü duyunca onu kendince imtihan etmek istedi. Biri helal, diğeri haram para ile olmak üzere iki oğlak satın aldı. Bunları kızarttırıp hizmetçisi ile Ebu Said’e gönderdi. Kendisi de gidip onların bulunduğu meclise oturdu. Hizmetçi kızarmış oğlakları getirirken karşısına iki sarhoş çıktı. Haram para ile alınan oğlağın bulunduğu tepsiyi alıp yediler. Hizmetçi de elinde kalan ve helal para ile alınmış olan oğlağı Ebû Saîd’in önüne koydu.Oğlakları gönderen kimse durumu öğrenip anlayınca sarhoşlara çok kızdı; fakat kızdığını belli etmedi. Ebu Said bu kişiye dönerek şöyle dedi: “Kendini boşuna üzme! Haram olan haram yiyenlere gider, helal olan da helal yiyenlere gelir.” O kimse bu hâlinden dolayı çok mahcup oldu, tövbe etti ve bu hadiseden sonra bir daha Ebu Said Hazretleri’nin aleyhinde bulunmadı.اللّٰهە توكّل شقيق بلهي حضرتلری، قیطلق دونمنده هركسڭ قره قره دوشوندیگی بر اورتامده، زنكین بر آدمڭ كولەسنڭ سوینجله اويناديغني كوردی و اوڭا صوردی: ”هركس قيطلقدن، آچلقدن ایڭلركن سن نەیه كوونەرك بویله موتلو اولابيلييورسڭ؟“ كوله جواب ویردی: ”بنم افندیمڭ یدی كویی وار، احتياجلريمزڭ هپسنی قارشیلییور. نەدن موتسز اولایم “! بو جواب أوزرینه شقيق بلهي حضرتلری اطرافنده بولونان و قيطلقدن مضطرب اولان طلبەلرینه بویوردیكه: ”كندیمزه كلەلم! بر كوله افندیسنڭ یدی كوینه كوگنييور، كندینی كوگنده حس ایدییور. دنیادەكی بتون كويلرڭ، شهرلرڭ صاحبی و هر جانلينڭ رزقنه كفیل اولان اللّٰهە توكّل ایدوب كوگنمەمز كركیركن بزلر نیچون رزق اندیشەسی طاشييورز؟ “Allah’a TevekkülŞakik-i Belhi Hazretleri, kıtlık döneminde herkesin kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin sevinçle oynadığını gördü ve ona sordu: “Herkes kıtlıktan, açlıktan inlerken sen neye güvenerek böyle mutlu olabiliyorsun?” Köle cevap verdi: “Benim efendimin yedi köyü var, ihtiyaçlarımızın hepsini karşılıyor. Neden mutsuz olayım!”Bu cevap üzerine Şakik-i Belhi Hazretleri etrafında bulunan ve kıtlıktan muzdarip olan talebelerine buyurdu ki: “Kendimize gelelim! Bir köle efendisinin yedi köyüne güveniyor, kendini güvende hissediyor. Dünyadaki bütün köylerin, şehirlerin sahibi ve her canlının rızkına kefil olan Allah’a tevekkül edip güvenmemiz gerekirken bizler niçin rızık endişesi taşıyoruz?”كیم داها جومرد؟ جومردلگي ديللره دستان اولان خاتم طائي يه، ”كندڭدن داها جومرد برینی كوردڭمی؟“ دییه صوردقلرنده شویله جواب ویرر: ”یتیم بر كنجه مسافر اولمشدم. بڭا بر قویون كسوب اكرام ایتدی. قويونڭ بر یری چوق خوشمه كیتدی. ‘بوراسی چوق لذتليمش.‘ دیدم. كنچ طیشاری چیقدی. اون قویونی وارمش. برینی داها أوڭجه كسمشدي؛ طوقوزینی ده شیمدی كسدی. بنم سودیگم قسملری پيشيروب اوڭمه كتیردی. بن اولانلرڭ فرقنده دگلدم. كیدركن قاپونڭ اوڭنده كسیلن اون حیوانی كورنجه، بتون ثروتڭی بنم ایچون كسمەسنه ستم ایتدم.“ بوڭا قارشیلق كنچ شویله دیدی: ”سبحان اللّٰه! بونده شاشيلاجق نه وار؟ بر شی سزڭ خوشڭزه كیتمش؛ بونی سزدن اسیرگەمك اویغون اولورمی؟“ بونی دیڭلەین آرقداشلری تكرار صوردیلر: ”یتیم كنجڭ اكرامنه قارشیلق سز ده اوڭا بر شی ورديڭز مي؟“ خاتم طائي دیركه: ”ویردم اما پك مهم صاییلماز. أوچ یوز دوه ایله بش یوز قویون.“ آرقداشلری: ”او حالده سن اوندن داها جومردسڭ“ دیینجه خاتم شویله دیدی: ”خیر، او كنچ بندن داها جومرددر؛ چونكه او یتیم كنچ مالنڭ تمامنی ویردی. بن ایسه مالمڭ چوق آزینی ویردم. بر فقیرڭ یاریم اكمگنڭ تمامنی مسافره ويرمسيمي مهمدر، یوقسه بر زنكینڭ سوروسندن بر دوەیی مسافرینه اكرام ايتمەسيمي؟ Kim Daha Cömert?Cömertliği dillere destan olan Hatim-i Tai’ye, “Kendinden daha cömert birini gördün mü?” diye sorduklarında şöyle cevap verir: “Yetim bir gence misafir olmuştum. Bana bir koyun kesip ikram etti. Koyunun bir yeri çok hoşuma gitti. ‘Burası çok lezzetliymiş.’ dedim. Genç dışarı çıktı. On koyunu varmış. Birini daha önce kesmişti; dokuzunu da şimdi kesti. Benim sevdiğim kısımları pişirip önüme getirdi. Ben olanların farkında değildim. Giderken kapının önünde kesilen on hayvanı görünce, bütün servetini benim için kesmesine sitem ettim.”Buna karşılık genç şöyle dedi: “Sübhanallah! Bunda şaşılacak ne var? Bir şey sizin hoşunuza gitmiş; bunu sizden esirgemek uygun olur mu?” Bunu dinleyen arkadaşları tekrar sordular: “Yetim gencin ikramına karşılık siz de ona bir şey verdiniz mi?” Hatim-i Tai der ki: “Verdim ama pek mühim sayılmaz. Üç yüz deve ile beş yüz koyun.”Arkadaşları: “O halde sen ondan daha cömertsin.” deyince Hatem şöyle dedi: “Hayır, o genç benden daha cömerttir; çünkü o yetim genç malının tamamını verdi. Ben ise malımın çok azını verdim. Bir fakirin yarım ekmeğinin tamamını misafire vermesi mi mühimdir, yoksa bir zenginin sürüsünden bir deveyi misafirine ikram etmesi mi?” 

Murat DARICIK 01 Kasım
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

1.  (كوز) kelimesi aşağıdakilerden hangisiyle okunamaz?a. Gözb. Közc. Güzd. Kuz 2. Osmanlı Türkçesinde Kef harfi (k, g, ğ, v, y, n) seslerini karşıladığı yerler vardır. Buna göre aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden farklıdır?a. دكزb. بيكc. پيكارd. كورك 3.  Aşağıdakilerden hangisi (اوڭجي) kelimesinin okunuşudur?a. Uncub. Öncüc. Ökçed. Öcü 4. (طاوولڭ سسی اوزاقدن ... كلیر) atasözünde boş bırakılan yere aşağıdaki kelimelerden hangisi gelmelidir?a. بوشb. ياواشc. خوشd. كسيك 5.  (پروسپكتوس) kelimesinin okunuşu aşağıdakilerden hangisidir?a. Profesörb. Protokolc. Prospektüsd. Profiterol 6. Aşağıdaki kelimelerin hangisi diğerlerinden farklıdır?a. لكلكb. تكرc. بكd. سكرك 7.  (پنچشنبه) haftanın kaçıncı günüdür?a. ١b. ٣c. ٥d. ٧

Osmanlıca DERGİ 01 Kasım