Konu resmiAsıl Mesele Kopmamak
Baş Muharrir

اصل مسئله قوپمامق بوكون بر چوق كنجمزده ”بر كون آوروپەیه كیدەجگم“ خیالی وار. بو بعضًا بر امكان آراييشي، بعضًا ده بولوندیغی یردن اوزاقلاشمه ايستگيله بسلنييور. اگیتیم، مسلك، كچیم شرطلری دیركن؛ اوزاق أولكەلر، كندی وطننه كوره داها جاذب كورونویور. البته انسانڭ داها ایی یی آرامسی نورمالدر. یڭی بیلكیلر ایدینمك، فرقلی افقلر كورمك، دنیایی طانیمق دگرلیدر. آنجق اصل صورو شودر: كیدركن نه كوتورییورسڭ، دونركن نه كتيرەجكسڭ؟ چونكه كورییورزكه پك چوق كنچ، كیتدیگی أولكەده یوروركن آردنده سادەجه عائلەسنی دگل، عائد اولدیغی طوپراقلری و دگرلري ده بیراقییور. اویسه كيديلن هر یر، برابرنده كوتورولن اینانچ و كيملكله آڭلام قزانیر. شونی اونوتماملی یز: بیلكی باشقه دیارلرده الده ایدیلەبیلیر اما او بيلكي يي ملتڭ خیرینه قوللانمق، كوڭل و صوروملیلق ایشیدر. كوكنی غائب ایدن بر باشاری، ملتڭ باغرندن بر پارچه داها قوپاریر. بو صاييمزده، اوزاقلره كوز دیكن كنجلرڭ بو آراييشي ناصل صاغلام بر ايدەآله دونوشديرەبيلەجگني، يورت طيشنه كیدنلرڭ أوزندن اوزاقلاشمادن كليشمەسنڭ یوللرینی و اصل قالقينمەنڭ؛ كوڭليله، عقلیله ملتنه باغلی طوران كنجلرله ممكن اولابیلەجگنی قونوشییورز. چونكه مسئله سادەجه كیتمك یا ده قالمق دگل؛ مسئله، كیم اولدیغڭی اونوتمامقدر. قلبدن قلبه سلامله...Bugün birçok gencimizde “bir gün Avrupa’ya gideceğim” hayali var. Bu bazen bir imkân arayışı, bazen de bulunduğu yerden uzaklaşma isteğiyle besleniyor. Eğitim, meslek, geçim şartları derken; uzak ülkeler, kendi vatanına göre daha cazip görünüyor. Elbette insanın daha iyiyi araması normaldir. Yeni bilgiler edinmek, farklı ufuklar görmek, dünyayı tanımak değerlidir. Ancak asıl soru şudur: Giderken ne götürüyorsun, dönerken ne getireceksin?Çünkü görüyoruz ki pek çok genç, gittiği ülkede yürürken ardında sadece ailesini değil, ait olduğu toprakları ve değerleri de bırakıyor. Oysa gidilen her yer, beraberinde götürülen inanç ve kimlikle anlam kazanır. Şunu unutmamalıyız: Bilgi başka diyarlarda elde edilebilir ama o bilgiyi milletin hayrına kullanmak, gönül ve sorumluluk işidir. Kökünü kaybeden bir başarı, milletin bağrından bir parça daha koparır.Bu sayımızda, uzaklara göz diken gençlerin bu arayışı nasıl sağlam bir ideale dönüştürebileceğini, yurtdışına gidenlerin özünden uzaklaşmadan gelişmesinin yollarını ve asıl kalkınmanın; gönlüyle, aklıyla milletine bağlı duran gençlerle mümkün olabileceğini konuşuyoruz.Çünkü mesele sadece gitmek ya da kalmak değil; mesele, kim olduğunu unutmamaktır.Kalpten kalbe selamla…

Metin UÇAR 01 Eylül
Konu resmiEğitim Ortamdır
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Eylül
Konu resmiAvrupa Hayali Bitti: Gençler Ülkelerine Dönüyor
Okuma Metinleri

“استانبولدن و بالخاصّه ازمیر ولايتندن فرانسه يه صنعت أوگرنمك مقصدیله كلن بر چوق تورك كنچلرينڭ... ایشسز قالارق وطنه اعاده لريني طلب ایتمكده ایسه لر ده”... بو سطرلر، ١٩٢٨ ییلنده پاريسده كي توركیه بويوك ايلچيلگي طرفندن قلمه آلینمش رسمی بر بلكه دن. جمهوریتڭ ایلك ييللرنده، باتيله یڭیدن باغ قورمه یه چالیشییور؛ صنعت، مسلك و تكنیك اگیتیم ایچون آوروپه یه كنچلر كوندريلييوردى. آنجق زمانله كورولديكه، هر كیدیش بر قزانیم كتيرمييوردي. بلكه ده كي افاده یه كوره، فرانسه يه اوموتله كیدن كنچلر، “حد بر دوره یه واصل اولان شوماژ یوزندن ایشسز قالمق”له قارشی قارشویه قالمش، چاره سزجه مملكته دونمه نڭ یوللرینی آرامشدي. پاریس شهبندرلگي (قونسولوسلغي)، طورومی مركزه شو جمله يله بیلدیرییوردی:“تبعه مزڭ ممالك اجنبيه ده دوچار ضرورت و سفالت اولمامه لری ضمننده”... یعنی؛ “وطنداشلريمزڭ یبانجی أولكه لرده یوقسوللق و چاره سزلگه دوشمه ملری ایچون”... بوكون ده منظره چوق فرقلی دگل.بعض كنچلر، یاشادقلری زورلقلردن، اقونومیك صیقینتیلردن یا ده كله جك قايغيسندن طولایی كندی أولكه سنده یاشامق ايسته مدكلريني دیله كتیرییور. “آوروپه یه كيتسه م هر شی دوزلیر” اينانجي حالا دیری. فقط كيديلن یرڭ ساده جه فيزيكي شرطلری دگل، انسانڭ روحنی قوشاتان اقلیمی ده أونملی. یاپیسنی بیلمدیگڭ، كولتوريني طانيماديغڭ بر طوپلومده، ساده جه كچیم دردیله دگل، كندڭ اولامامه نڭ صانجیسیله ده بوغوشورسڭ. تاریخده بونی تجربه ایتمش، آوروپه خیالیله یوله چیقوب سفالتله دونن بر چوق كنجمز وار.بلكه ده كي سطرلر بو تجربه نڭ رسمي قيديدر:“اعانه و اعاده فصلنڭ پك جزؤي اولمسي حسبیله آنجق بر قسمنڭ طلبلريني عصاف ممكن اولابیلدیگی”... یعنی دولت، كری دونمك ایسته ین كنجلره یاردیم ایتمك ایسته سه ده بوتچه يترسزلگي نه دنيله ساده جه بر قسمنه دستك اولابيلمشدي. چونكه آوروپه یه كیتمك قولای، اما دونمك هم مجبوریت هم ده محجوبيتدي.بوكون ده یورت طیشنه كیدن پك چوق كیشی “خیال ایتدیگی كبی اولمدی” دییه رك كری دونویور. یوكسك كرالر، یالڭزلق، یبانجی معامله سی، كولتورل چاتيشمه... آوروپه نڭ صوندیغی امكانلر قدر چيقمازلري ده وار. أوزللكله كندی كيملگندن اوزاقلاشان، كولتوريني ترك ایدن، معنوی باغلرینی قوپارانلر ایچون بو دونوش داها ده صارصیجی اولویور. چونكه انسان بر یره كیدركن یالڭزجه بدنیله دگل، روحیله ده یوله چیقار. و اگر بو طوپراقلرڭ روحنی كریده بيراقمشسه، اوراده ده طوتوناماز.بلكه صوڭ اولارق شو افاده یی قوللانییور:“ آوروپه یه كله جك تورك كنچلرينڭ مقصد سياحتلري و منابع معيشتلري صورولدقدن صوڭره پاساپورت ویریلمسی لزومنڭ... تبليغي منوط رأي دولتلريدر”. یعنی آوروپه یه كیده جك كنجلره آرتیق سیاحت سببلري و كچیم قایناقلری صورولملي، قونترولسز كيديشلرڭ اوڭی آلينمليدي. چونكه دولت، ساده جه كيشيلرڭ دگل، أولكه نڭ شرفنی ده كوزتييوردى.بوكون بز ده عین شعوره صاحب اولملی یز. هر كلن نسل، بو أولكه يه یا یوك یا ده دگر قاتار. كنچلك؛ بو طوپراقلرده قالوب أورتمه يه، صوروملیلق آلمغه، كله جگی بوراده قورمه یه یوڭلملی. آوروپه ده یاشایارق دگل؛ توركیه ده قالارق دنیایه ایز بیراقمق ده ممكندر. أونملی اولان نره یه كیتدیگڭ دگل، نره ده كوك صالديغڭدر.كیدنلر، دونمه نڭ زور اولدیغنی اوگرندی. اما قالانلر، بو أولكه نڭ اڭ بویوك اومودی اولارق تاریخ یازییور. بوكون، آناطولینڭ درت بر یاننده صباح ايركن قالقان، ایشنه صاریلان، فكرینه كوونن، دعاسیله يوغرولان كنچلر وار. كیمیسی طوپراقله اوغراشییور، یرلی تخوملری یاشاتییور؛ كیمیسی آتوليه سنده أورتييور، ماكینه یه یوڭ ویرییور؛ كیمیسی بیلكی صایار باشنده قود یازییور، دنیا چاپنده پروژه لره امضا آتییور. كیمی كوڭللی چاليشمه لرده كوی اوقوللرينه كتاب طاشییور، كیمی صاغلق آلاننده شفا آرایور، كیمی كندی كيريشيميله استخدام اولوشديرييور. بونلر سسسز اما كوكلی بر دگيشيمڭ آیاق سسلری. ایشته اصل اوموت اوراده: واز كچمه ین، شكایت ایتمه ین، أولكه سنه اینانان، أورتمك ایچون كیجه یی كوندوزه قاتان بو كنجلرده. اونلر ساده جه بوكونڭ دگل، يارينڭ ده قوروجیسی.چونكه بو طوپراقلر ساده جه بر أولكه دگل؛ بر دعوا، بر خاطره، بر امانت.و اونوتمامق كركير:“كیتمك قولای كوزوكسه ده زوردر. فقط قالمق هم كندڭ هم ده أولكه ڭ اولمقدر.”“İstanbul’dan ve bilhassa İzmir vilayetinden Fransa’ya sanat öğrenmek maksadıyla gelen birçok Türk gençlerinin... işsiz kalarak vatana iadelerini talep etmekte iseler de...”Bu satırlar, 1928 yılında Paris’teki Türkiye Büyükelçiliği tarafından kaleme alınmış resmî bir belgeden. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Batı’yla yeniden bağ kurmaya çalışıyor; sanat, meslek ve teknik eğitim için Avrupa’ya gençler gönderiliyordu. Ancak zamanla görüldü ki, her gidiş bir kazanım getirmiyordu. Belgedeki ifadeye göre, Fransa’ya umutla giden gençler, “had bir devreye vasıl olan şomaj yüzünden işsiz kalmak”la karşı karşıya kalmış, çaresizce memlekete dönmenin yollarını aramıştı. Paris Şehbenderliği (konsolosluğu), durumu merkeze şu cümleyle bildiriyordu:“Tebaamızın memalik-i ecnebiyede dûçâr-ı zaruret ve sefalet olmamaları zımnında...”Yani; “Vatandaşlarımızın yabancı ülkelerde yoksulluk ve çaresizliğe düşmemeleri için...”Bugün de manzara çok farklı değil.Bazı gençler, yaşadıkları zorluklardan, ekonomik sıkıntılardan ya da gelecek kaygısından dolayı kendi ülkesinde yaşamak istemediklerini dile getiriyor. “Avrupa’ya gitsem her şey düzelir” inancı hâlâ diri. Fakat gidilen yerin sadece fiziki şartları değil, insanın ruhunu kuşatan iklimi de önemli. Yapısını bilmediğin, kültürünü tanımadığın bir toplumda, sadece geçim derdiyle değil, kendin olamamanın sancısıyla da boğuşursun. Tarihte bunu tecrübe etmiş, Avrupa hayaliyle yola çıkıp sefaletle dönen birçok gencimiz var.Belgedeki satırlar bu tecrübenin resmi kaydıdır:“İane ve iade faslının pek cüz’î olması hasebiyle ancak bir kısmının taleplerini isaf mümkün olabildiği...”Yani devlet, geri dönmek isteyen gençlere yardım etmek istese de bütçe yetersizliği nedeniyle sadece bir kısmına destek olabilmişti. Çünkü Avrupa’ya gitmek kolay, ama dönmek hem mecburiyet hem de mahcubiyetti.Bugün de yurt dışına giden pek çok kişi “hayal ettiği gibi olmadı” diyerek geri dönüyor. Yüksek kiralar, yalnızlık, yabancı muamelesi, kültürel çatışma... Avrupa’nın sunduğu imkanlar kadar çıkmazları da var. Özellikle kendi kimliğinden uzaklaşan, kültürünü terk eden, manevî bağlarını koparanlar için bu dönüş daha da sarsıcı oluyor. Çünkü insan bir yere giderken yalnızca bedeniyle değil, ruhuyla da yola çıkar. Ve eğer bu toprakların ruhunu geride bırakmışsa, orada da tutunamaz.Belge son olarak şu ifadeyi kullanıyor:“Avrupa’ya gelecek Türk gençlerinin maksad-ı seyahatleri ve menabi-i maişetleri sorulduktan sonra pasaport verilmesi lüzumunun... tebliği menut-ı re’y-i devletleridir.”Yani Avrupa’ya gidecek gençlere artık seyahat sebepleri ve geçim kaynakları sorulmalı, kontrolsüz gidişlerin önü alınmalıydı. Çünkü devlet, sadece kişilerin değil, ülkenin şerefini de gözetiyordu.Bugün biz de aynı şuura sahip olmalıyız. Her gelen nesil, bu ülkeye ya yük ya da değer katar. Gençlik; bu topraklarda kalıp üretmeye, sorumluluk almaya, geleceği burada kurmaya yönelmeli. Avrupa’da yaşayarak değil; Türkiye’de kalarak dünyaya iz bırakmak da mümkündür. Önemli olan nereye gittiğin değil, nerede kök saldığındır.Gidenler, dönmenin zor olduğunu öğrendi. Ama kalanlar, bu ülkenin en büyük umudu olarak tarih yazıyor. Bugün, Anadolu’nun dört bir yanında sabah erken kalkan, işine sarılan, fikrine güvenen, duasıyla yoğrulan gençler var. Kimisi toprakla uğraşıyor, yerli tohumları yaşatıyor; kimisi atölyesinde üretiyor, makineye yön veriyor; kimisi bilgisayar başında kod yazıyor, dünya çapında projelere imza atıyor. Kimi gönüllü çalışmalarda köy okullarına kitap taşıyor, kimi sağlık alanında şifa arıyor, kimi kendi girişimiyle istihdam oluşturuyor. Bunlar sessiz ama köklü bir değişimin ayak sesleri. İşte asıl umut orada: Vazgeçmeyen, şikâyet etmeyen, ülkesine inanan, üretmek için geceyi gündüze katan bu gençlerde. Onlar sadece bugünün değil, yarının da kurucusu.Çünkü bu topraklar sadece bir ülke değil; bir dava, bir hatıra, bir emanet.Ve unutmamak gerekir: “Gitmek kolay gözükse de zordur. Fakat kalmak hem kendin hem de ülken olmaktır.”

Osmanlıca DERGİ 01 Eylül
Konu resmiAvrupa’ya Gitmek: İlerlemenin Anahtarı mı, Kimlik Erozyonunun Başlangıcı mı?
Okuma Metinleri

٢٥ تشرین اوّل سنه ٣١٣ تاریخلی بر عثمانلی بلكه سنده شویله دينييوردي: “آوروپه یه كیدنلر اكثریتله اخلاق و اينانچلريني بوزوب دوندكلرنده كندیلرندن بر فائده كوروله مديگندن”...بو افاده، بر صاغلق سوقی كركجه سيله یازیلمش كبی كورونسه ده اصلنده چوق داها درین بر تاریخی قايغينڭ ایزلرینی طاشیر. عثمانلی دولت آدملری، آوروپه یه كوندریلن شخصلرڭ ساده جه بیلكی و تداويله دگل، عین زمانده اخلاقًا دونوشمش اولارق دوندكلرینی فرق ایتمشلردی. بو دونوشوم، بر تك شخصده دگل؛ زمانله طوپلومڭ روح كوكلرنده حسّ ايديلن بر صارصینتی یه یول آچاجقدی.بو صارصینتینڭ بلكه ده اڭ سمبولك أورنكلرندن بری، ٢نجی مشروطیت دونمي شاعرلرندن توفیق فكرتڭ باشنه كلدی. اوغلی خلوقي، باتينڭ “ایشیق أولكه سي” اولارق كوردیگی ايسقوچيه يه كوندردی؛ بكلنتیسی، مدنیت و علم كتيرمسيدي. آنجق خلوق، خرستیان اولوب پاپاز اولارق آمریقه یه یرلشدی و بر داها كری دونمدي. فكرتڭ بویوك خیالی، كولتورل بر تراژه دي يه دونوشدی.توفیق فكرت كبی دونمڭ بر چوق غربجيسي ده آوروپه دن یالڭزجه علم و تكنیك دگل، بتون بر حیات طرزینی آلمغی صاوونييوردي. “گليله ديكنيله باتی” دوشونجه سیله حركت ایدن بو آڭلایش، زمانله باتي يي تقلید ایتمه یی بر قورتولوش رچته سی اولارق صوندي. آنجق زمان، بو ادخالڭ ساده جه علمی دگل، عین زمانده اينانجي و كيملگي آشينديرديغني كوستردی.عدنان شیشمان كبی آقاده ميسينلر، آوروپه یه كوندریلن أوگرنجيلرڭ بویوك قسمنڭ بكلنن علمی ذهنيتي اولوشديرامديغني، یرلی و قالیجی بر بیلیم كله نگنى قورامديغني وورغولار. حتّي بعضیلری، باتيدن بیلیم یرینه آلیشقانلق و حيرانلقله دوندیلر؛ أوز بنلگندن قوپمش، ملتنه یبانجی كيشيلر حالنه كلدیلر.سعید حلیم پاشانڭ افاده سیله، “باتی یه تحصیل ایچون كیدن كنجلرڭ چوغی، اجنبی اخلاقیله دونویور” ایدی. بو دونوش یالڭزجه بر شخصڭ دگل، بر مدنیتڭ كندی ایچ دگرلرندن صاپمه سنڭ ده كوسترگه سی اولدی. تنظيماتدن جمهوريته  اوزانان سورچده، آوروپه یه كوندریلن پك چوق أوگرنجی داها صوڭره دولتڭ أونملی موقعلرينه كلسه ده چوغی باتي يي طوغری اوقومادن، تقلید ایدرك تمثیل ایتمگه چالیشدی. بو ده بر مدنیتڭ يوزيده پارلامه سنی اما أوزده صولمه سني برابرنده كتیردی.پكی بو طابلو بزه نه سویلویور؟مسئله آوروپه یه كیدوب كیتمه مك دگل، نه يله كیدوب نه يله دونديگمزدر. باتينڭ تكنیك بيلكيسني آلمق باشقه، اونڭ اینانچسزلق بوشلغنه قاپیلمق باشقه در. ایلك دونملرده كوندریلن أوگرنجيلر، باتينڭ علمنڭ تملنده اسلام مدنیتنڭ قاتقيسي اولدیغنی بیله رك، بر أوز كوگنله كیتمشلردی. آنجق زمانله بو شعور اروزيونه اوغرادی، یرینی آشاغیلق قومپلكسي و كولتورل تسلیمیت آلدی.بوكون حالا كنچلريمزي يورت طيشنه كوندرییورز. اما اونوتمامه مز كركن شی شودر: كیتمكله بیتمییور مسئله. دونديگنده نه كتیردیگی و نه غائب ايتديگيدر اساس اولان. اگر أوز كيملگيله، طاشیدیغی دگرلرله، اینانچ و صداقتیله كیدرسه؛ هم ملتنی یوكسلتیر، هم مدنیتنی طاشیر. اما ساده جه باتي يي تقلید ایتمگه كیدرسه؛ دونديگنده نه باطلی اولور، نه عائد اولدیغی جغرافیه یه دونه بیلیر.تاریخڭ بو سسسز ايقاظلرينه قولاق ویرملی، آوروپه یی آڭلاملی، فقط كندیمزی اونوتماملی ییز. یوقسه آوروپه یه آچیلان هر قاپی، بزی كندیمزه قپاتابیلیر.25 Teşrîn-i Evvel sene 313 tarihli bir Osmanlı belgesinde şöyle deniyordu: “Avrupa’ya gidenler ekseriyetle ahlak ve inançlarını bozup döndüklerinde kendilerinden bir fayda görülemediğinden...”Bu ifade, bir sağlık sevki gerekçesiyle yazılmış gibi görünse de aslında çok daha derin bir tarihî kaygının izlerini taşır. Osmanlı devlet adamları, Avrupa’ya gönderilen şahısların sadece bilgi ve tedaviyle değil, aynı zamanda ahlaken dönüşmüş olarak döndüklerini fark etmişlerdi. Bu dönüşüm, bir tek şahısta değil; zamanla toplumun ruh köklerinde hissedilen bir sarsıntıya yol açacaktı.Bu sarsıntının belki de en sembolik örneklerinden biri, 2. Meşrutiyet dönemi şairlerinden Tevfik Fikret’in başına geldi. Oğlu Haluk’u, Batı’nın “ışık ülkesi” olarak gördüğü İskoçya’ya gönderdi; beklentisi, medeniyet ve ilim getirmesiydi. Ancak Haluk, Hristiyan olup papaz olarak Amerika’ya yerleşti ve bir daha geri dönmedi. Fikret’in büyük hayali, kültürel bir trajediye dönüştü.Tevfik Fikret gibi dönemin birçok Garpçısı da Avrupa’dan yalnızca ilim ve teknik değil, bütün bir hayat tarzını almayı savunuyordu. “Gülüyle dikeniyle Batı” düşüncesiyle hareket eden bu anlayış, zamanla Batı’yı taklit etmeyi bir kurtuluş reçetesi olarak sundu. Ancak zaman, bu ithalin sadece ilmi değil, aynı zamanda inancı ve kimliği aşındırdığını gösterdi.Adnan Şişman gibi akademisyenler, Avrupa’ya gönderilen öğrencilerin büyük kısmının beklenen ilmî zihniyeti oluşturamadığını, yerli ve kalıcı bir bilim geleneğini kuramadığını vurgular. Hatta bazıları, Batı’dan bilim yerine alışkanlık ve hayranlıkla döndüler; öz benliğinden kopmuş, milletine yabancı kişiler hâline geldiler.Said Halim Paşa’nın ifadesiyle, “Batıya tahsil için giden gençlerin çoğu, ecnebi ahlakıyla dönüyor” idi. Bu dönüş yalnızca bir şahsın değil, bir medeniyetin kendi iç değerlerinden sapmasının da göstergesi oldu. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e uzanan süreçte, Avrupa’ya gönderilen pek çok öğrenci daha sonra devletin önemli mevkilerine gelse de çoğu Batı’yı doğru okumadan, taklit ederek temsil etmeye çalıştı. Bu da bir medeniyetin yüzeyde parlamasını ama özde solmasını beraberinde getirdi.Peki bu tablo bize ne söylüyor?Mesele Avrupa’ya gidip gitmemek değil, neyle gidip neyle döndüğümüzdür. Batı’nın teknik bilgisini almak başka, onun inançsızlık boşluğuna kapılmak başkadır. İlk dönemlerde gönderilen öğrenciler, Batı’nın ilminin temelinde İslam medeniyetinin katkısı olduğunu bilerek, bir özgüvenle gitmişlerdi. Ancak zamanla bu şuur erozyona uğradı, yerini aşağılık kompleksi ve kültürel teslimiyet aldı.Bugün hâlâ gençlerimizi yurtdışına gönderiyoruz. Ama unutmamamız gereken şey şudur: Gitmekle bitmiyor mesele. Döndüğünde ne getirdiği ve ne kaybettiğidir esas olan. Eğer öz kimliğiyle, taşıdığı değerlerle, inanç ve sadakatiyle giderse; hem milletini yükseltir, hem medeniyetini taşır. Ama sadece Batı’yı taklit etmeye giderse; döndüğünde ne Batılı olur, ne ait olduğu coğrafyaya dönebilir.Tarihin bu sessiz ikazlarına kulak vermeli, Avrupa’yı anlamalı, fakat kendimizi unutmamalıyız. Yoksa Avrupa’ya açılan her kapı, bizi kendimize kapatabilir.

Osmanlıca DERGİ 01 Eylül
Konu resmiMesele, Gittiğin Yere Ne Götürdüğündür
Okuma Metinleri

زمان زمان باتي يه باقمه يي ايلرله مه نڭ شرطی صاندق. زیرا اوراده یوللر دوزكوندي، شهرلر ايشيقليدي، ماكینه لر چاليشقاندي. بز ایسه صواشلردن یورغون دوشمش، بزكينلكله ييپرانمشكن اوزاقدن اوزاغه پاريلدايان باتی یه باقمقله كندی كوكلريمزه بیله يبانجيلاشمشدق. بویله جه “مودرنلشمه” دیدكلری روزكار بزی ده صاردي. اما بو روزكارله برلكده یالڭزجه حرفلريمزي، البسه مزی، افاده لريمزي دگيشديرمدك؛ ذهنمزی، دیلمزی، كولتوريمزي، حیات طرزيمزي، حافظه مزي ده چیقاردق. جكت دگیشدیرمك كبی قولای ظن ایدیلن بو قوپوش، اصلنده بر مدنيتسزلشديرمه تشبّثيدي. اویسه بر مدنیت، بر كولتور یالڭزجه معماريدن، قانونلردن، قيافتلردن عبارت دگلدر. او، بر روح حاليدر. انسانی حیاته، ئولومه و اشیایه ناصل باقديغيله تعریف ایدر. بو یوزدن بر مدنیتڭ قلبنی سوكوب باشقه بر قلب طاقمق ممكن دگلدر. یاپیلمه یه چاليشيلان تام ده بو اولدی. تپه دن اینمه قرارلرله “باتیلیلاشمق” آدينه كندی روحمزی انكار ایتدك. اویسه باتينڭ بیله حالا چوزومله يه مديگي مسئله لرڭ جوابی بزم اونوتولمش كتابلريمزده، توزلانمش وجدانلريمزده يدي. بدیع الزمان سعید نورسی، بو تهلكه یی چوق أوڭجه سزمش و شو چارپیجی افاده یله دیله كتیرمشدی:“ عثمانلی حكومتی آوروپه ایله حامله در؛ آوروپه كبی بر حكومتی طوغوراجق. آوروپه ده اسلاميته  حامله در؛ او ده بر اسلام دولتی طوغوراجق.” بو سوز، ساده جه بر مدنیت تشخيصندن عبارت دگلدر. عین زمانده بزی اوياران بر باقيشدر. آوروپه نڭ ظاهرده كی تكنیك و تشكیلات كوجنه حيرانلقله باقاركن، اونڭ ایچنده كی بوشلغی و حقيقته اولان أوزلمنى كوره بيلن بر حقیقتڭ افاده سیدر. فقط بز بو درین باقیشه رغمًا ترسني یاپدق: آوروپه یه یالڭزجه شكلاً دگل، روحًا ده تسلیم اولدق. كندی المزله كندی حقيقتمزي اونوتدق. كندی روحمزی انكار ایدرك، باشقه سنڭ كولكه سنده یورومگه چالیشدق. مودرنلشمه يي بر البسه كبی اوزریمزه كچیردك، اما بو یڭی البسه بزه عائد بر درینلك طاشيمه ديغندن، صوڭنده نه اسكي يي قورويابيلدك نه ده يڭي يي كرچكدن انشا ايده بيلدك. ایشته بوكون یاشادیغمز كیملك قارماشه سي، تام ده بو “مدنيتسزلشديرمه” سورجنڭ بر صوڭوجيدر. بوكون حالا یورت طیشنه اوقومغه كیدن بیڭلرجه كنجمز وار. بو كیدیش، بر فرار دگل؛ بر فرصت اولابیلیر. اما تك بر شرطله: اگر كیم اولدیغڭی اونوتمييورسه ڭ. زیرا یورت طیشنه كیتمك، كیملگڭی كریده بیراقمق دگل؛ اونی تمثیل ایتمگه كیتمكدر. بو تمثیل نه صلوغانله نه ده ایچه قاپانمه يله اولور. بالعكس؛ وقار، علم، اخلاق و درينلكله اولور. كوز قاماشدیران لابوراتووارلرده چالیشیركن، قلبیله سجده ایتمه یی بیلن بر كنچ؛ اصل او زمان مودرن دنیانڭ ایچنده كی بوشلغه حقیقتڭ سسنی دویورور. مودرنلك بر سورچدر؛ ایچنده چاتيشمه ده واردر، آراییش ده. اما مودرنلشمه، اگر بر مدنیت قیریلمه سی شكلنده اولویورسه، ایشته اوراده عقل طوتولور، قلب قورور. بز او یوله تكرار دوشمه ملي يز. كیده بیلیرز، اما غائب اولمادن. أوگرنه بيليرز، اما كوكمزي انكار ایتمدن. بوكون باتی، كورونوشده كوچليدر؛ اما معنًا بوڭالیم ایچنده در. بزسه، كورونوشده طاغيلمشز؛ اما درينلرده حالا طاشيديغمز بر مدنیت جوهری وار. بو جوهر نه قیافتله نه آلفابه ایله سيلينير. یتركه بز اونی طانييالم، سوه لم و تمثیل ایده لم. زیرا مسئله، كیتدیگڭ یره نه كوتورديگڭدر. سن كندیڭی كوتورمييورسه ڭ، علمله دونديگڭي صانسه ڭ ده اصلنده بر بوشلقله دونويورسڭدر.Zaman zaman Batı’ya bakmayı ilerlemenin şartı sandık. Zira orada yollar düzgündü, şehirler ışıklıydı, makineler çalışkandı. Biz ise savaşlardan yorgun düşmüş, bezginlikle yıpranmışken uzaktan uzağa parıldayan batıya bakmakla kendi köklerimize bile yabancılaşmıştık. Böylece “modernleşme” dedikleri rüzgâr bizi de sardı. Ama bu rüzgârla birlikte yalnızca harflerimizi, elbisemizi, ifadelerimizi değiştirmedik; zihnimizi, dilimizi, kültürümüzü, hayat tarzımızı, hafızamızı da çıkardık. Ceket değiştirmek gibi kolay zannedilen bu kopuş, aslında bir medeniyetsizleştirme teşebbüsüydü.Oysa bir medeniyet, bir kültür yalnızca mimariden, kanunlardan, kıyafetlerden ibaret değildir. O, bir ruh hâlidir. İnsanı hayata, ölüme ve eşyaya nasıl baktığıyla tarif eder. Bu yüzden bir medeniyetin kalbini söküp başka bir kalp takmak mümkün değildir. Yapılmaya çalışılan tam da bu oldu. Tepeden inme kararlarla “Batılılaşmak” adına kendi ruhumuzu inkâr ettik. Oysa Batı’nın bile hâlâ çözümleyemediği meselelerin cevabı bizim unutulmuş kitaplarımızda, tozlanmış vicdanlarımızdaydı.Bediüzzaman Said Nursî, bu tehlikeyi çok önce sezmiş ve şu çarpıcı ifadeyle dile getirmişti: “Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hâmiledir; Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslamiyet’e hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak.” Bu söz, sadece bir medeniyet teşhisinden ibaret değildir. Aynı zamanda bizi uyaran bir bakıştır. Avrupa’nın zahirdeki teknik ve teşkilat gücüne hayranlıkla bakarken, onun içindeki boşluğu ve hakikate olan özlemini görebilen bir hakikatin ifadesidir.Fakat biz bu derin bakışa rağmen tersini yaptık: Avrupa’ya yalnızca şeklen değil, ruhen de teslim olduk. Kendi elimizle kendi hakikatimizi unuttuk. Kendi ruhumuzu inkâr ederek, başkasının gölgesinde yürümeye çalıştık. Modernleşmeyi bir elbise gibi üzerimize geçirdik, ama bu yeni elbise bize ait bir derinlik taşımadığından, sonunda ne eskiyi koruyabildik ne de yeniyi gerçekten inşa edebildik. İşte bugün yaşadığımız kimlik karmaşası, tam da bu “medeniyetsizleştirme” sürecinin bir sonucudur.Bugün hâlâ yurt dışına okumaya giden binlerce gencimiz var. Bu gidiş, bir firar değil; bir fırsat olabilir. Ama tek bir şartla: Eğer kim olduğunu unutmuyorsan. Zira yurt dışına gitmek, kimliğini geride bırakmak değil; onu temsil etmeye gitmektir. Bu temsil ne sloganla ne de içe kapanmayla olur. Bilakis; vakar, ilim, ahlâk ve derinlikle olur. Göz kamaştıran laboratuvarlarda çalışırken, kalbiyle secde etmeyi bilen bir genç; asıl o zaman modern dünyanın içindeki boşluğa hakikatin sesini duyurur.Modernlik bir süreçtir; içinde çatışma da vardır, arayış da. Ama modernleşme, eğer bir medeniyet kırılması şeklinde oluyorsa, işte orada akıl tutulur, kalp kurur. Biz o yola tekrar düşmemeliyiz. Gidebiliriz, ama kaybolmadan. Öğrenebiliriz, ama kökümüzü inkâr etmeden.Bugün Batı, görünüşte güçlüdür; ama manen bunalım içindedir. Bizse, görünüşte dağılmışız; ama derinlerde hâlâ taşıdığımız bir medeniyet cevheri var. Bu cevher ne kıyafetle ne alfabe ile silinir. Yeter ki biz onu tanıyalım, sevelim ve temsil edelim.Zira mesele, gittiğin yere ne götürdüğündür. Sen kendini götürmüyorsan, ilimle döndüğünü sansan da aslında bir boşlukla dönüyorsundur.

Osmanlıca DERGİ 01 Eylül
Konu resmiZahmette Rahmet Vardır
Okuma Metinleri

بعض كلمه لر واردركه، یالڭزجه آڭلاملريله دگل، يازيليشلرنده كي اينجه لكله ده بزه حیات درسی ویرر. “رحمت” و “زحمت” كلمه لری بو باقیمدن دقته دگردر. نره ده یسه عین حرفلردن اولوشورلر؛ آنجق بری نقطه سی اولمایان بر حرفله باشلار، دیگری نقطه لی بر حرفله. آرالرنده كی فرق یالڭزجه بر نقطه در. فقط او نقطه، ساده جه یازی یی دگل، انسانڭ باقيشني، امگنى و حیاتنی ده دگیشدیرر.رحمت؛ الهی بر لطفی، بر مرحمتی و ایچ حضوری افاده ایدر. زحمت ایسه چابه يي، مشقتی و غیرتی خاطرلاتیر. ایلك باقیشده بری نعمت، دیگری یوك كبی كورونسه ده حقيقتده بو ایكی كلمه بربرینی طوغورور. چونكه زحمتڭ ایچ یوزی رحمتدر؛ طبقی كیجه یی صباحه باغلایان كورونمز بر ایپ كبی...بو حقیقتی آرشيمتڭ مشهور سوزی ده مجاز یوللی فيصيلدار: “بڭا بر طایاناق نقطه سی ویرڭ، دنیایی یرندن اويناتايم.” حیاتده ده بویله در؛ كیمی زمان انسانی دونوشديرن، یوكسلتن و دگیشدیرن شی، او زحمت كبی كورونن كوچك نقطه لردر. اگر یرلی یرنده طورورسه، او نقطه انسانڭ دنیاسنی یرندن اويناتير. زحمت، طوغری یرده طوردیغنده كماله كیدن قاپویی آرالار.نیته كم فعالیت ده بویله در. حركت ایتمك، یورومك، بر حالدن باشقه بر حاله كچمك ساده جه فيزيكي بر سورچ دگل؛ انسانڭ روحنی بسله ین بر احتیاجدر. هر فعالیت، ایستر كوچك ایستر بویوك اولسون، بر طات، بر جانلیلق، بر ایچ حضوری طاشیر. بلكه ده فعالیت، طوغریدن لذتڭ كندیسیدر. چونكه حیات، حركتدر. حركتسزلك ایسه چورومگه و صیقینتی یه یول آچار.بر انسان ایكی شهر آراسنده یولجیلق ایتدیگنده، شلاله لري، واديلري، كوللري، نهرلری كورور؛ او منظره لری تفكّر ایدر، روحی فرحلار. اویسه عین كیشی یوله هیچ چیقماسه، او كوزللكلردن خبرسز قالیر. حركت، ساده جه بدنی دگل، روحی ده سیاحته چیقاریر. طبقی بر سینامه شریدینڭ حركت ایتمسیله صحنه لرڭ كورونمه سی كبی... شریت طوڭمش اولسه یدی، هیچ بر منظره كورونمزدی.انسانڭ اعضالری ده بویله در. كوز، كورمديگنده راحتسز اولور؛ قولاق ايشيتمديگنده صیقیلیر؛ ال طوتماديغنده، آیاق يورومديگنده ايشلوسزلگڭ آغيرلغنى حس ایدر. چونكه هر عضوڭ فعاليتنده بر لذت واردر. عین طوروم روح ایچون ده كچرليدر. آڭلامه نڭ، اينانمه نڭ، خیال ایتمه نڭ، سومه نڭ، شفقتڭ و مرحمتڭ هر برینڭ كندنجه خاص بر لذتی واردر. بونلر ايشله مديگنده، انسان ایچدن ایچه صیقیلیر؛ روحده آغیرلق باشلار. فعالیتڭ ضدی اولان عطالتسه، بو یوزدن ساده جه بوشلق دگل، زمانله عذاب أورتير.ایشته بو یوزدن الله، كائناتی ثابت بیراقماز. هر شی بربریله ایلیشكیلی، باغلی و حركت حالنده در. آغاچدن ییلدیزه، نهردن حجره يه قدر هر شی بر فعالیتڭ ایچنده در. بو حركت، ساده جه بر دوزن دگل، عین زمانده بر رحمتدر.بدیع الزمان حضرتلری بو كرچگي شویله افاده ایدر: “ایشسز، تنبل و استراحت ایله ياشايانلر اكثریتله سعي ايدنلردن داها زیاده زحمت چكرلر. چونكه ایشسزلر، دائما عمرلرندن شكایت ایدرلر. عمرلرینڭ اگلنجه لرله چابوق كچمه سنی ایسترلر. سعي ايدنلر ایسه شاكردرلر، حمد ایدرلر. عمرلرینڭ كچمه سنی ایسته مزلر.”كورولدیگی كبی، زحمت صانديغمز شیئڭ ایچی اصلنده درین بر لذتله طولیدر. فعالیت، وارلقده وار اولمه نڭ سوينجيدر. هر قابلیت صاحبی، چابه سی ایچنده كندی ایچ قیمتنی حس ایدر؛ هر امك، بر نتیجه طوغورور؛ هر حركت، وار اولوشي داها آڭلاملی قیلار.دیمككه مسئله، زحمتی ردّ ایتمك دگل؛ ایچنده كی رحمتی، حكمتی و لذتی كوره بیلمكدر. طبقی كلمه ده اولدیغی كبی: بر نقطه، زحمتی رحمته چویرر.حیاتده ده بر باقیش فرقی، انسانی شكايتدن شكره كچیرر. یتركه او نقطه یی یرلی یرینه قويمه يي بیله لم ویا طيقانيقلغه سبب او نقطه یی یرندن قالديرالم. چونكه بعضًا انسانی خیره كوتورن اڭ كوچك فرق، بر نقطه دن عبارتدر. و او نقطه یرلی یرنده طورويورسه... زحمت، ساده جه مشقّت دگل؛ رحمته آچیلان بر نعمتدر. فعالیت، یالڭزجه یوك دگل؛ ایچ حضورڭ، كمالڭ و شكرڭ تا كندیسیدر.Bazı kelimeler vardır ki, yalnızca anlamlarıyla değil, yazılışlarındaki incelikle de bize hayat dersi verir. “Rahmet” ve “zahmet” kelimeleri bu bakımdan dikkate değerdir. Neredeyse aynı harflerden oluşurlar; ancak biri noktası olmayan bir harfle başlar, diğeri noktalı bir harfle. Aralarındaki fark yalnızca bir noktadır. Fakat o nokta, sadece yazıyı değil, insanın bakışını, emeğini ve hayatını da değiştirir.Rahmet; ilâhî bir lütfu, bir merhameti ve iç huzuru ifade eder. Zahmet ise çabayı, meşakkati ve gayreti hatırlatır. İlk bakışta biri nimet, diğeri yük gibi görünse de hakikatte bu iki kelime birbirini doğurur. Çünkü zahmetin iç yüzü rahmettir; tıpkı geceyi sabaha bağlayan görünmez bir ip gibi...Bu hakikati Arşimet’in meşhur sözü de mecaz yollu fısıldar: “Bana bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım.” Hayatta da böyledir; kimi zaman insanı dönüştüren, yükselten ve değiştiren şey, o zahmet gibi görünen küçük noktalardır. Eğer yerli yerinde durursa, o nokta insanın dünyasını yerinden oynatır. Zahmet, doğru yerde durduğunda kemâle giden kapıyı aralar.Nitekim faaliyet de böyledir. Hareket etmek, yürümek, bir halden başka bir hale geçmek sadece fiziki bir süreç değil; insanın ruhunu besleyen bir ihtiyaçtır. Her faaliyet, ister küçük ister büyük olsun, bir tat, bir canlılık, bir iç huzuru taşır. Belki de faaliyet, doğrudan lezzetin kendisidir. Çünkü hayat, harekettir. Hareketsizlik ise çürümeye ve sıkıntıya yol açar.Bir insan iki şehir arasında yolculuk ettiğinde, şelaleleri, vadileri, gölleri, nehirleri görür; o manzaraları tefekkür eder, ruhu ferahlar. Oysa aynı kişi yola hiç çıkmasa, o güzelliklerden habersiz kalır. Hareket, sadece bedeni değil, ruhu da seyahate çıkarır. Tıpkı bir sinema şeridinin hareket etmesiyle sahnelerin görünmesi gibi… Şerit donmuş olsaydı, hiçbir manzara görünmezdi.İnsanın azaları da böyledir. Göz, görmediğinde rahatsız olur; kulak işitmediğinde sıkılır; el tutmadığında, ayak yürümediğinde işlevsizliğin ağırlığını hisseder. Çünkü her uzvun faaliyetinde bir lezzet vardır. Aynı durum ruh için de geçerlidir. Anlamanın, inanmanın, hayal etmenin, sevmenin, şefkatin ve merhametin her birinin kendine has bir lezzeti vardır. Bunlar işlemediğinde, insan içten içe sıkılır; ruhta ağırlık başlar. Faaliyetin zıddı olan ataletse, bu yüzden sadece boşluk değil, zamanla azap üretir.İşte bu yüzden Allah, kâinatı sabit bırakmaz. Her şey birbiriyle ilişkili, bağlı ve hareket hâlindedir. Ağaçtan yıldıza, nehirden hücreye kadar her şey bir faaliyetin içindedir. Bu hareket, sadece bir düzen değil, aynı zamanda bir rahmettir.Bediüzzaman Hazretleri bu gerçeği şöyle ifade eder: “İşsiz, tenbel ve istirahat ile yaşayanlar ekseriyetle sa‘y edenlerden daha ziyade zahmet çekerler. Çünkü işsizler, daima ömürlerinden şikâyet ederler. Ömürlerinin eğlencelerle çabuk geçmesini isterler. Sa‘y edenler ise şâkirdirler, hamdederler. Ömürlerinin geçmesini istemezler.”Görüldüğü gibi, zahmet sandığımız şeyin içi aslında derin bir lezzetle doludur. Faaliyet, varlıkta var olmanın sevincidir. Her kabiliyet sahibi, çabası içinde kendi iç kıymetini hisseder; her emek, bir netice doğurur; her hareket, varoluşu daha anlamlı kılar.Demek ki mesele, zahmeti reddetmek değil; içindeki rahmeti, hikmeti ve lezzeti görebilmektir. Tıpkı kelimede olduğu gibi: Bir nokta, zahmeti rahmete çevirir.Hayatta da bir bakış farkı, insanı şikâyetten şükre geçirir. Yeter ki o noktayı yerli yerine koymayı bilelim veya tıkanıklığa sebep o noktayı yerinden kaldıralım. Çünkü bazen insanı hayra götüren en küçük fark, bir noktadan ibarettir. Ve o nokta yerli yerinde duruyorsa... Zahmet, sadece meşakkat değil; rahmete açılan bir nimettir. Faaliyet, yalnızca yük değil; iç huzurun, kemâlin ve şükrün ta kendisidir.

Metin UÇAR 01 Eylül
Konu resmiRahmeten li’l-Âlemîn (asm)
Beyt-i Berceste

ناصل سن كونشه یتیشه مییورسڭ، كونشدن چوق اوزاقسڭ. هیچ بر جهتله اوڭا یاناشامییورسڭ. فقط كونشڭ ضیاسی، كونشڭ عكسنی و جلوه سنی، سنڭ آیینه ڭ واسطه سیله سنڭ ألڭه ویرییور. أویله ده، او ذات اقدسه  و او شمس ازل و أبده، بز چندان نهایتسز اوزاغز، یاناشامایز. فقط اونڭ ضياي رحمتي اونی بزه یاقین ایدییور. ایشته ای انسان! بو رحمتی بولان، أبدی توكنمز بر خزینۀ نور بولویور. او خزینه یی بولمه نڭ چاره سی، رحمتڭ اڭ پارلاق بر مثالی و ممثلی و او رحمتڭ اڭ بلیغ بر لسانی و دلالی اولان و رحمة للعالمين عنوانیله قرآنده تسمیه ایدیلن رسول اكرم علیه الصّلات والسلامڭ سنتیدر و تبعیتیدر. و بو رحمة للعالمین اولان رحمت مجسمه یه وسیله ایسه، صلواتدر. اوت، صلواتڭ معناسی رحمتدر. و او ذی حیات مجسّم رحمته، رحمت دعاسی اولان صلوات ایسه، او رحمة للعالمین  وصوله وسیله در. أویله ایسه سن، صلواتی كندیڭه او رحمتا ل العالمينه  اولاشمق ایچون وسیله یاپ. و او ذاتی ده رحمت رحمنه  وسيله اتخاذ ایت.Nasıl sen güneşe yetişemiyorsun, güneşten çok uzaksın. Hiçbir cihetle ona yanaşamıyorsun. Fakat güneşin ziyâsı, güneşin aksini ve cilvesini, senin aynan vâsıtasıyla senin eline veriyor. Öyle de, o Zât-ı Akdes’e ve o Şems-i Ezel ve Ebed’e, biz çendân nihâyetsiz uzağız, yanaşamayız. Fakat onun ziyâ-yı rahmeti onu bize yakın ediyor. İşte ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir hazîne-i nûr buluyor. O hazineyi bulmanın çaresi, rahmetin en parlak bir misâli ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisânı ve dellâlı olan ve Rahmeten li’l-Âlemîn ünvanıyla Kur’ân’da tesmiye edilen Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sünnetidir ve tebeiyetidir. Ve bu Rahmeten li’l-Âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesîle ise, salavâttır. Evet, salavâtın ma’nâsı rahmettir. Ve o zîhayat mücessem rahmete, rahmet duâsı olan salavât ise, o Rahmeten li’l-Âlemîn’e vusûle vesîledir. Öyle ise sen, salavâtı kendine o Rahmeten li’l-Âlemîn’e ulaşmak için vesîle yap. Ve o zâtı da rahmet-i Rahmân’a vesîle ittihâz et. (Tılsımlar, s. 11)1. Beyitحبيب كيرديكا رسك رحمة للعالمين سك سنبو امضايي اوقورلر حجّتكدر يا رسول اللّهHabîb-i kirdigârsın Rahmeten lil-’âlemînsin* senBu imzâyı okurlar hüccetindir yâ ResûlallâhŞem’i (5)** (Ey Resûlüm!) (Biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik. (Enbiya, 107)*Yâ İlâhenâ! Efendimiz Muhammed’e O’nun bütün mübarek nesline, ehl-i beytine, ilminde olanlar sayısınca, mülkün devam ettikçe devam edecek olan bir salât ile salât ve selâm eyle.2. Beyitای مدد ای فخر عالم هم شفيع المذنبينناذل اولدی حقّكه  هم رحمة للعالمينايشدنلدن وصفكى بودر شانمده  همينالصلوة والسلام يا صادق الوعد الامينEy meded ey Fahr-i ‘âlem hem Şefiü’l-müznibînNâzil oldu hakkına hem Rahmeten li’l-‘âlemînİşidenilden vasfını budur şanımda hemînEs-salâtü ve’s-selâm yâ Sâdıka’l-va’di’l-emîn Sultan İkinci Mustafa (8)*Yâ İlâhenâ! Efendimiz Muhammed’e O’nun bütün mübarek nesline, ehl-i beytine ve ashâbına ezelden ebede kadar, ilminde olanların sayısınca selâm eyle. 3. Beyitكيمسه سنسز بولیمازحقّه  وصولفيض لطفكله  اولور مرد قبولرحمة للعالمين سك يا رسولالمدد ای معدن نور خدا Kimse sensiz bulımaz Hakk’a vusûlFeyz-i lutfunla olur merd-i kabûlRahmeten li’l-‘âlemînsin yâ ResûlEl-meded ey ma‘den-i nûr-i HudâYavuz Sultan Selim (9)*Yâ İlâhenâ! Sevgili, kadri pek yüce ve makamı pek büyük, okuma yazma bilmeyen ümmî peygamberin olan Efendimiz Muhammed’e, ve bütün mübarek nesline, ehl-i beytine ve ashâbına salât ve selâm eyle. 4. Beyitسنی حق رحمةًللعالمین كوندردی بوكونهعنایت مكرمت سندن عطادر يا رسول اللّهSeni Hakk Rahmeten li’l-‘âlemin gönderdi bugüne‘İnâyet mekremet senden ‘atâdur yâ ResûlallâhHamdî (3)*Mekremet: İhsan, kerem, cömertlik*Yâ İlâhenâ! Efendimiz Muhammed’e, O’nun bütün mübarek nesline, ehl-i beytine ve ashâbına, senin razı olacağın ve O’nun hakkını verecek, O’na olacak vazifemizi ifâ edecek en layık şekilde salât ve selâm eyle.  5. Beyitسایۀ چتر شفاعتده كوزت روز حشررحمة للعالمین ذاتك مسمّادر سنكSâye-i çetr-i şefâ’atde gözet rûz-ı haşir Rahmeten li’l-‘âlemîn zâtun müsemmâdur senünKâmi (4/10)*Sâye-i çetr-i şefâ’at: Şefaat çadırının gölgesiMüsemmâ: İsimlendirilmiş, tanınmış*Yâ İlâhenâ! Senin zatının nuru, isim ve sıfatlarının bütün eserlerine, umum mahlukatına sirayet eden en üstün salât, en temiz selâm ve en kazançlı bereketler ile salât ve selâm eyle. Kendilerine bereketler ve ikramlar ihsan buyur. 6. Beyitمحشرده نبیلر بیله سندن مدد ایستر،رحمت، دیین عالملره، رحمندر افندیم.Mahşerde nebîler bile senden meded ister,Rahmet, diyen âlemlere, Rahman’dır EFENDİM.Ali Ulvi Kurucu (6)*Ey Mevlâm! Bütün mahlukatın en hayırlısı olan Habib’ine daima ve ebedi olarak salât ve selâm eyle. O öyle bir Habib’dir ki gelip çatan bütün şiddetli korkulara karşı O’nun şefaati umulur.7. Beyitأولاد و عیالدن كچرك روضه كه كلدماوصافكی مدح ایتمكده قرآن دییه سودمقطمیركم ای شاه رسول قوغما قاپوكدنعالملره رحمت دیدی رحمن دییه سودمشیدا قولكه ایله نظر مرحمتكلهبرلحظه نظر اك بیوك احسان دییه سودمEvlâd u iyalden geçerek Ravza’na geldimEvsafını medhetmede Kur’an diye sevdimKıtmir’inim ey Şâh-ı Resûl kovma kapındanÂlemlere rahmet dedi Rahman diye sevdim Şeydâ kuluna eyle nazar merhametinleBir lâhza nazar en büyük ihsan diye sevdimHasan Basri Çantay (7)*Şeydâ: (fa.) Aşkından divane olmuş*Yâ İlâhenâ! Kalblerin tabibi ve devası, bedenlerin afiyeti ve şifası, gözlerin nuru ve ziyası olan Efendimiz Muhammed’e, ve O’nun mübarek nesline, ehl-i beytine ve ashâbına salât ve selâm eyle.Kaynakça1. BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2009), Tılsımlar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât2. Büyük Cevşen ve Osmanlıca Meali, (2009), (Mealler: Hayrat Neşriyat Arapça Tercüme Heyeti.), İstanbul: Hayrât Neşriyât3. Divan-ı Ahmed Hamdi, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, No: 08707 (v. 1B)4. Divan-ı Kâmi, TBMM Kütüphanesi, No: 73003897 (s. 12)5. Divan-ı Şem’i, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: FB134 (v. 37B)6. KURUCU, Ali Ulvi, (1996), Gümüş Tül ve Alevler, Haz.: Ali Kemal Belviranlı, İstanbul: Marifet Yayınları (s. 156)7. KUYUMCU, Fehmi, (1978), Evliyanın Dilinden, Ankara: Nur Dağıtım (s. 596)8. Mecmûa-i Eş’âr, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphanesi Atatürk Kitaplığı, Belediye Yazmaları, No: K.000351 (v. 232A)9. Mecmû’a-i Kenz-i Esrâr ve Define-i Envâr, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A3369 (v. 8A)10. https://acikerisim.tbmm.gov.tr/server/api/core/bitstreams/386ad99b-0a4c-4c8b-987b-9bd786a4617c/content11. https://kulliyat.risale.online/12. http://lugatim.com/13.  https://portal.yek.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Eylül
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

قیمتلی دوستلر، طوغری و اتكیلی بر ایلتیشیم ایچون كلمه لريمزي طانیملی یز. لسان كوزل قوللانيلمازسه، كلمه لر دوشونجه و دويغولريمزي ایی آڭلاتاماز. دویغو و دوشونجه لر ایی آڭلاتيلمازسه، ایلتیشیم بوزولور. انسانلر آراسی ایلتیشیم بوزولورسه آڭلاشمازلقلر، چاتيشمه لر باش كوستریر. ایشته بونڭ ایچوندركه دیل و كلمه لريمز چوق أوكملیدر! ویریملی و صاغلقلی بر ایلتیشیم ایچون قوللانديغمز كلمه لری طانیملی یز. بو آی كوكنلرينه یولجیلق یاپاجغمز ایلك كلمه مز “شادروان”Kıymetli dostlar, doğru ve etkili bir iletişim için kelimelerimizi tanımalıyız. Lisan güzel kullanılmazsa, kelimeler düşünce ve duygularımızı iyi anlatamaz. Duygu ve düşünceler iyi anlatılmazsa, iletişim bozulur. İnsanlar arası iletişim bozulursa anlaşmazlıklar, çatışmalar baş gösterir. İşte bunun içindir ki dil ve kelimelerimiz çok önemlidir! Verimli ve sağlıklı bir iletişim için kullandığımız kelimeleri tanımalıyız. Bu ay kökenlerine yolculuk yapacağımız ilk kelimemiz “şadırvan”ŞADIRVAN: Bu kelime Farsça kökenli bir kelimedir. Aslı “sâyeban” olan bu kelime, “sâye” kelimesi ile “ban” ekinin birleşmesinden oluşmuştur. Bu birleşik kelime “gölgelik” anlamında “gölge ile koruyan” demektir. Sâyeban, önce “şâdurban”, zamanla da câmi avlularında bulunan, ortasındaki fıskiyeden veya kenarlarındaki musluklardan su akan, üzeri açık veya bir kubbe ile örtülü, dâire şeklinde, dört köşe veya çok köşeli abdest alınan yere isim oldu.YAĞMUR: Rahmeti, bereketi, hayatı hatırlatan, duası ve namazı olacak kadar mübarek olan bu güzel kelime Türkçedir. “Yağmak” kökünden türemiştir. Atmosferdeki su buharının yoğunlaşması sonucu yeryüzüne damlalar hâlinde düşen su katrelerine yağmur diyoruz. Bu Kelime lisanımızın en güzel kelimelerinden biridir. Pek çok deyimlerin ve ifadelerin içinde kullanılmıştır. Yağmur bazen bolluk ve çokluk ifade etmek için kullanılır. “Hediye yağmuru”, “kurşun yağmuru”, “eleştiri yağmuru” gibi. Yağmurla ilgili bir kaç atasözümüzde şöyledir: “Abanın kadri yağmurda bilinir” “Lodosun gözü yaşlı olur.” “Yağmur yağarken küpünü doldur.” “Yağmur yağsın da varsın kerpiççi ağlasın.” “Yağmur yağsa yaş görmez (değmez), dolu (kavga) olsa taş görmez (değmez).”DUŞ: Bu kelime dilimize Fransız kültüründen geçmiş bir kelimedir. Aslı “duşe” olan bu kelime püskürtme yoluyla yukarıdan akıtılan suyun altında yıkanmayı ifade eder. Biz aynı kelimeyi suyu püskürten düzenek için de kullanmışız. Önce bu şekilde yıkanma fiiline “duş yapmak” demişiz. Sonra yanlış bir kullanım da olsa “duş almak” demişiz. Zamanla “soğuk duş etkisi” gibi farklı deyimler de türetmişiz. MÜLAKAT: Bu kelime Arapça “kavuşmak” anlamındaki “lika” kökünden türetilmiştir. Mülakat yapana “mülaki” denilir. Ama mülakat kelimesi dilimizde bir yerde buluşmak suretiyle yapılan karşılıklı konuşma, görüşme anlamında kullanılmaktadır. Günümüzde ise genelde bir işe alınacakları seçmek maksadıyla yapılan karşılıklı konuşmaya mülakat denilmektedir. Eskiden gazetecilere röportaj vermek anlamında “mülakat vermek” diye bir ifade kullanılırdı. Maalesef mülakat vermek yerine “demeç vermek” ifadesi uyduruldu. Bu ifade de bugün unutuldu.NAÇİZ: Bu kelime birleşik bir kelimedir. Farsça “şey”  anlamındaki “çiz” kelimesi ile olumsuzluk manasındaki  “nâ” ekinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Mütevazılığı ifade eden bir kelimedir. “Nâ-çiz”, adı anılmaya değmeyecek kadar ehemmiyetsiz, hiç hükmünde olan önemsiz şey demektir. Mesela Osmanlıda bir hediye veya eser takdim edilirken “hediye-yi nâçiz” “eser-i nâçiz” denilirdi. Yine mesela, bir kişi konuşma esnasında bir fikir söyleyecekse “Nâ-çizâne şöyle düşünüyorum…” diyerek söze başlardı.FLAŞ: Bu kelime de Türkçeye İngilizceden geçmiştir.  “Ani parlama, kuvvetli ışık” anlamına gelmektedir. Kelime daha genel olarak “fotoğraf ışığı” manasında kullanılmıştır. Günümüzde ise fotoğraf çekerken ışığın yetmediği yerlerde kullanılan ve şimşek gibi ani ve kuvvetli ışık veren lambalara bu isim verilmektedir. Yine bu konuda dilimize has olan bütün haberlerden önce duyurulacak değerde “medyayı alakadar edecek önemdeki haber” anlamındaki “flaş haber” ifadesini hatırlamak lazım.İSTİF: Bu kelime İtalyancadan dilimize geçmiş bir kelimedir. Kelimenin aslı “stiva”dır. Mana olarak “düzgün bir şekilde üst üste koyma, dizip yerleştirme, sıralama” anlamlarına gelmektedir. Kelime dilimizde yaygın bir şekilde kullanım alanı bulmuştur. “Taş istifi” “Kereste istifi” “Koli istifi” gibi. Mesela bu kelimeyi kendi hançeremizde işleyip “bir kişinin bir şey yapması gerekirken aldırış etmeyip, tutum ve davranışını hiç değiştirmemesini “istifini bozmamak” deyimiyle anlatmışız. Yine özellikle bu kelimenin hat sanatında özel bir yeri vardır. Zira “hat sanatında yazıyı daha güzel, daha etkili ve derli toplu bir şekil vermek için satır dışına çıkmak, harf ve kelimeleri göze ahenkli görünecek şekilde yerleştirmeye de” istif denir.

Mirza Ayhan İNAK 01 Eylül
Konu resmiÇanakkale’de İngilizler, Kızılay Hastanesini Bombalamışlardı
Biliyor muydunuz?

چاناق قلعه صاواشي، كرك صالدیران دولتلرڭ عسكری كوجی كرك عثمانلی دولتنڭ بو صالديري يه قارشی یاپدیغی صاوونمه نڭ بیوكلگی و كركسه ده صاواشده حیاتنی غائب ایدن عسكر صاییسی ایله دنیا تاریخنده كی اڭ أونملی محاربه لردن بریسیدر. صوڭوچلری اعتباریله ده دنیا تاریخنه یوڭ ویرمش و برطاقیم قيريلمه لره سبب اولمشدر. عثمانلی دولتی، اڭ ضعیف اولدیغی دوشونولن بر دونمنده دنیانڭ اڭ كوچلی ایكی دولتنى تعبير جائزسه پریشان ایتمشدر. دنیانڭ اڭ كوچلی طونانمه لري چاناق قلعه بوغازنده صولرڭ ديبنى بويلامشدر. بونڭله برلكده ٢نجي دنیا صاواشي، ایكی سنه اوزامشدر. متّفقلرندن یاردیم آلامايان روس چارلغي ییقیلمشدر. انكليزلر و فرانسزلر، صاواش بوینجه چاناق قلعه يي كچه بیلمك ایچون هر یولی دڭه مشلردر. بونلرڭ آراسنده خسته خانه بومبه لامق بیله واردی. انكليزلر ١٩١٥‘ده اسكی آدی مايدوس اولان اجه آبادده كي قیزیل آی خسته خانه سني بالونلرله بومبه لامشلردر. ١٠ مایس ١٩١٥ تاریخلی باش قوماندان وكیلی انور پاشا امضالی بلكه يه كوره بو صالديريده ٣٠ یاره لی محمدجك شهید اولمشدر. انور پاشا، او صیره ده صاواش حالنده اولدیغمز ایچون دیپلوماتیك ايليشكيلريمزڭ كسیلدیگی انكلتره نڭ آمریقا ايلچيلگي آراجيلغيله اوياريلمه سني، بو طرز بر صالديرينڭ تكراری حالنده بڭزر شكلده قارشیلق ویریله جگنڭ بيلديريلمه سني بحثی كچن بلكه ایله خارجیه نظارتندن طلب ایتمشدر.Çanakkale Savaşı, gerek saldıran devletlerin askerî gücü gerek Osmanlı Devleti’nin bu saldırıya karşı yaptığı savunmanın büyüklüğü ve gerekse de savaşta hayatını kaybeden asker sayısı ile dünya tarihindeki en önemli muharebelerden birisidir. Sonuçları itibariyle de dünya tarihine yön vermiş ve birtakım kırılmalara sebep olmuştur. Osmanlı Devleti, en zayıf olduğu düşünülen bir döneminde dünyanın en güçlü iki devletini tabir-i caizse perişan etmiştir. Dünyanın en güçlü donanmaları Çanakkale Boğazı’nda suların dibini boylamıştır. Bununla birlikte I. Dünya Savaşı, iki sene uzamıştır. Müttefiklerinden yardım alamayan Rus Çarlığı yıkılmıştır. İngilizler ve Fransızlar, savaş boyunca Çanakkale’yi geçebilmek için her yolu denemişlerdir. Bunların arasında hastane bombalamak bile vardı. İngilizler 1915’te eski adı Maydos olan Eceabad’daki Kızılay hastanesini balonlarla bombalamışlardır. 10 Mayıs 1915 tarihli Başkumandan Vekili Enver Paşa imzalı belgeye (BOA, HR.SYS, 2409/21) göre bu saldırıda 30 yaralı Mehmetçik şehid olmuştur. Enver Paşa, o sırada savaş halinde olduğumuz için diplomatik ilişkilerimizin kesildiği İngiltere’nin Amerika elçiliği aracılığıyla uyarılmasını, bu tarz bir saldırının tekrarı halinde benzer şekilde karşılık verileceğinin bildirilmesini bahsi geçen belge ile Hariciye Nezaretinden talep etmiştir. Transkripsiyonu: Tarih: 10 Mayıs 1915(1)Hû(2)Osmanlı Ordu-yı Hümâyûnu (3)Başkumandanlığı Vekâleti (4)Şube 7 (5)Numara 1934/1408 (6)Hâriciye Nezâret-i Celîlesine (7)Hulâsa (8)Ma’rûz-ı çâker-i kemîneleridir(9)İngilizler Çanakkale muhârebâtı esnâsında sâbit balonları iânesiyle Maydos Kasabasını ve o meyânda Hilâl-i Ahmer bayrağı çekmiş olan hastaneyi (10)her türlü kavâid ve taahhüdât-ı düveliye hâricinde bombardıman ederek otuz kadar mecrûhumuzu şehîd etmişlerdir. Bundan dolayı fî-mâ-ba’d gerek (11)hastanelerimize ve gerek Marmara’da seyr ü sefer eden hastane gemilerimize bir taarruz vukû’unda elimizdeki sivil ve asker İngiliz üserâsına (12)karşı bilmukâbele en şedîd tedâbîrin ittihazından geri durulmayacağının Amerika sefâreti vâsıtasıyla İngiltere hükûmetine ifhâmına müsâade-i (13)fahîmâneleri müsterhimdir ol-bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir fî 25 Cemaziyelahir sene 1333 ve fî 27 Nisan sene 1331 (14)Başkumandan Vekîli (15)Enver

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Eylül
Konu resmiBatı’ya Açılan Kapıda Kimlik İmtihanı
Belge Okumaları

19. yüzyıl Osmanlı’sında Avru­pa’ya talebe gönderilmesi, bilhassa Tanzimat devriyle birlikte sistemli bir hüviyet kazanmış; askerî ve teknik sahalardaki gelişmeleri takip edebilmek ve içtimaî kalkınmayı temin edebilmek maksadıyla gençlerin Fransa, Almanya ve diğer Avrupa memleketlerine gönderilmesi hedeflenmiştir. Sultan II. Mahmud devrinden itibaren başlayan bu seferberlik, Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde daha da artarak devam etmiştir. Bu dönemde gönderilen gençlerin bir kısmı askerî sanayi, mühendislik ve fen sahasında ihtisas yaparken, diğerleri maliye, hukuk, ziraat gibi alanlarda eğitim almak üzere Avrupa’ya yönlendirilmiştir.II. Abdülhamid zamanında bu gidişat daha kurumsal bir şekil kazanmış, Maarif Nezaretiyle elçilikler ve şehbenderlikler iş birliği içinde çalışarak Avrupa’ya gönderilecek gençlerin tespiti ve denetimi konusunda daha dikkatli bir siyaset izlemiştir. 1892 tarihli bir belgede, Avrupa’ya gönderilecek gençlerin elçilik memurları gözetiminde tutulmaları gerektiği ifade edilmiştir. Bu gözetim, yalnızca talebenin güvenliğini temin etmek için değil, aynı zamanda onların Türk-İslâm kültürüne ve siyasî değerlere bağlı kalmalarını sağlamak amacı taşımaktadır. Osmanlı devlet aklı, Avrupa’nın ilim ve tekniğini almakla beraber, kendi kültürel kodlarını muhafaza etmeyi esaslı bir gaye saymıştır.1895 tarihli bir başka vesikada, yurt dışına talebe göndermek yerine, memleket dâhilinde eğitimin güçlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu yaklaşımın ardında hem malî imkânların sınırlı oluşu hem de gençlerin yabancı topraklarda kendi kimliklerinden uzaklaşmaları tehlikesi yatmaktadır. Mezkûr belgede, Avrupa’ya gönderilen gençlerin orada gördükleri hayat tarzına meftun olmamaları ve kültürel çözülmeye uğramamaları için dikkatli olunması gerektiği hatırlatılmaktadır. Bu yüzden, devletin maarif politikası sadece Batı’ya açılmakla kalmamış, aynı zamanda içeride millî ve kültürel değerleri muhafaza edecek bir eğitim sistemi inşa etmeye de yönelmiştir. Avrupa’ya gönderilen gençlerin, bilgilerini kendi toplumuna katkı sağlayacak biçimde kullanması ve “yabancılaşmaması” devletin temel arzularından biri olmuştur.Cumhuriyet’in ilk yıllarında yazılan bir diğer belgede ise, Fran­sa’ya bilim ve sanat öğrenmek amacıyla giden bazı gençler orada iş bulamayıp sıkıntıya düşmüş, hükümetten memlekete dönüş için yardım talebinde bulunmuşlardır. Tabii bu durumda, Cihan Harbiʼnden yeni çıkmış Avrupa kıtasının ekonomik çöküşte olması da etkilidir. Bu gibi hadiseler, gurbette yaşanan zorlukların insanda memleketin değerini yeniden takdir etmesine vesile olduğunu göstermektedir.Her hâlükârda, Avrupa’ya tahsil veya iş için giden son Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi gençliğinin, önceki yüzyıllarda algılanandan farklı olarak Avrupa’ya başka bir anlam yüklediği, Batı medeniyetini kurtarıcı olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Her ne kadar Osmanlı Devleti, yurt dışı eğitimine giden kitlenin millî aidiyetlerinin ve kültürel bağlarının korunmasına dikkat etse de bu politika başarısız olmuş olacak ki, zamanla Batı’daki teknik ilerlemenin asıl kaynağının, kültür ve yaşam biçimi olduğu yanılgısı yaygınlaşmıştır. Hâlbuki ne Batı, ahlâkî kodlarından ötürü teknolojide terakkî etmiştir ne de İslâm toplumu, kendi kültür ve ahlâk sistemlerinden dolayı geri kalmıştır. İlerlemenin de geri kalmanın da asıl sebebi, zihinsel çaba, ilmî gayret ve düzenli çalışmadır. Gerçek medeniyet, İslâm’ın özünü koruyarak, ilim ve ahlâkla inşa edilen samimi çabalarda hayat bulur; taklitçilikte değil. Vesika 1 İkmal-i tahsil için Avrupa’ya gönderilen askeri zabitan ile sair şubelere mensub Tıbbiye-i Mülkiye’den tehzib-i ahlaka ihtimam eylemeyenlerin bildirilmesi (9 Haziran 1892)HüveYıldız Sarây-ı Hümâyûnu / Başkitâbet Dâiresi / 7530(1) İkmâl-i tahsîl içün Avrupa’ya iʻzâm edilen zâbitân-ı ʻaskerî ile şuʻabât-ı sâireye mensûb talebe-i mülkiye nezâret-i kaviyye ve (2) mütemâdiye tahtında olmadıklarından bunlardan baʻzılarının gerek tahsîl gerek âdâb ve terbiye cihetleriyle marzî-yi ʻâlîye mugâyir hareketleri (3) mesmûʻ olmasıyla cümlesi bulundukları mahallerde saltanat-ı seniyye sefîrlerine merbût olmak üzere cihet-i ʻaskeriyeye mensûb olanların (4) ataşemiliterlerin ve cihet-i mülkiyeden olanların dahi sefâret-i seniyye müsteşârlarının nezâret-i mütemâdiyeleri tahtında bulundurulmaları ve bunlardan (5) tahsîle ikdâm ve tehzîb-i ahlâka ihtimâm eylemeyenlerin hemân değiştirilmek üzere tavır ve hareketlerinin der-bâr-ı şevket-karâra (6) arz edilmesinin usûl-i ittihâzı şeref-sâdır olan irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî îcâb-ı ʻâlîsinden bulunmuş olmağla ol bâbda (7) emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir. Fî 13 Zi’l-kaʻde sene 309 / Fî 27 Mayıs sene 308(8) Serkâtib-i Hazret-i Şehriyârî Bende Süreyyâ Vesika 2 Tahsilini ikmal için Avrupa’ya gönderilen talebenin ahlakı bozulduğu cihetle bu yüzden ihtiyar olunan masrafla Hükümet-i Seniyye mektebleri için muhtelif ilimlere ve fenlere mensup muktedir muallimler celbi Maarif Nezareti’ne işar edildiği (21 Ağustos 1895)Y__A___HUS__00334_00103_001_001HüveBâb-ı ʻÂlîDâire-i SadâretÂmedî-i Dîvân-ı Hümâyûn508(1) İkmâl-i tahsîl ve maʻlûmât içün her sene Avrupa’nın mekâtib-i müteʻaddidesine devâir-i müteʻallikası tarafından talebe iʻzâmıyla bir hayli fedakârlık ihtiyâr olunmakda (2) olduğu hâlde birtakım esbâba mebnî talebe-i mûmâ-ileyhim tahsîlâtça derece-i matlûbeye varamadıktan başka baʻzısı fesâd-ı ahlaka uğrayarak (3) ihtiyâr olunan külfet ve masraf mahv ü hebâ ve ʻaksi maksad rûnümâ olmakta olduğundan tecrübe-i mazarratı sâbit olan bu sûretten sarf-ı nazarla (4) bu yolda ihtiyâr olunan masrafla mekâtib içün fünûn-ı mütenevviʻa erbâbından muktedir hocalar celbiyle emr-i tahsîlât ve husûl-i terakkiyâtın (5) sûret-i ʻumûmiyede teʼmîni hakkında isâbet-efzâ-yı sünûh ve sudûr buyurulan emr ü fermân-ı hümâyûn-ı hazret-i hilâfet-penâhî mantûk-ı celîli (6) vechile Maʻârif Nezâret-i celîlesine yazılan tezkire-i senâverînin sûreti takdîm kılınmakla hâk-i pây-ı hümâyûn-ı cenâb-ı mülûkâneye ʻarzı (7) mütemennâdır efendim. Fî 29 Safer sene 313 ve fî 8 Ağustos sene 311(8) Sadr-ı aʻzam Saʻîd Vesika 3 Fransaʼya tahsil için gidenlerin oradaki işsizlik yüzünden memlekete geri getirilmeleri hususunda Paris Büyükelçiliğinin Hariciye Vekaletine yazdığı yazı (15 Ocak 1927)Türkiye Cumhuriyeti / Paris Büyükelçiliği40/16(1) Hâriciye Vekâlet-i Celîlesine(2) İstanbulʼdan ve biʼl-hâssa İzmir vilâyetinden Fransaʼya sanʻat öğrenmek maksadıyla gelen birçok Türk gençlerinin (3) son zamanlarda hârr bir devreye vâsıl olan şomaj yüzünden işsiz kalarak vatana iʻâdelerini taleb (4) etmekte iseler de iʻâne ve iʻâde faslının pek cüzʼî olması hasebiyle ancak bir kısmının taleplerini isʻâf mümkün (5) olabildiği Paris Şehbenderliğinden bildirilmektedir.(6) Tebaʻamızın memâlik-i ecnebiyede dûçâr-ı zarûret ve sefâlet olmamaları zımnında Avrupaʼya gelecek Türk gençlerinin (7) baʻdemâ maksad-ı seyâhatleri ve menâbiʻ-i maʻîşetleri sorulduktan sonra pasaport verilmesi lüzumunun îcâb edenlere (8) teblîği menût-ı reʼy-i devletleridir efendim. Fî 15 Kânûn-ı Sânî sene 927(9) Paris Büyükelçisi Ali Fethi

H. Halit ATLI 01 Eylül
Konu resmiKırk Hadis (Sıhhat-Âbâd)*
Hadis-i Erbain

EL-HADÎSÜ’S-SÂLİS ʻAŞERKāle Resûlullâh sallallâhu ʻaleyhi ve sellem: “Re’sü’d-dâʼi el-imtilâʼ ve re’sü’d-devâ’i’l-ihtimâ’.”Her marazın başı yaʻnî mebdeʼ menşeʼi imtilâ ve her ʻilâcın asıl ve rüknü perhîz ve ihtimâdır zîrâ kesret-i ekl bâʻis-i emrâz-ı mütenevviʻa ve mûris-i eskām-ı mütelevvine olduğundan mâʻadâ bünyân-ı fehm ve kiyâset harâb ve hâne[-i] zekâ ve fetāneti perâkende ve yebâb ider. Anınçün hukemâ dimişlerdir ki: Küll kalîlen ʻiş tavîlen. Yaʻnî taʻâmın kalîli ile kanâʻat eyle ki ʻömr-i tavîl ile taʻayyüş idesin. Kütüb-i şerʻ ve tıbbda mezkûrdur ki miʻde her derdin kânıdır, aʻzāya emrâz andan vâsıl olur. Ve perhîz her devânın başıdır, emrâza şifâ andan hâsıl olur. KıtʻaGerçi Hudâ güft “külû veşrabû”Der-ʻakabeş güft “ve lâ tüsrifû”ʻÂmil olan kimse bu fermânlaHâsıl ider sıhhat ile âb-ı rûKELİMELER:Âb-ı rû: Şeref, haysiyetBâʻis: SebepBünyân: Yapı, binaEskām: HastalıklarFehm: AnlayışFetānet: Zihin açıklığı, kavrayışGüft: Dediİhtimâ: Perhiz etme, yasaklamaİmtilâ: Mide dolgunluğuKân: Kaynak, membaKiyâset: Uyanıklık, akıllılıkMütelevvine: Renkli, sürekli değişenMütenevviʻa: ÇeşitliTaʻayyüş: YaşamaTavîl: UzunYebâb: Yıkık, harap*Kaynak: Osmanzâde Tâib Ahmed (v.1136/1724)

H. Halit ATLI 01 Eylül
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ق” (Kaf)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Eylül
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır.Eğitim OrtamdırEğitim sadece bilgi aktarılan bir süreç değil; insanın şekillendiği, ruhunun yoğrulduğu bir ortamdır. Mekânın dili, öğretmenin hâli, çevrenin ruhu da bu terbiyenin parçasıdır.Batı’ya gidip ilim tahsil eden bir genç, eğer değerlerini evde bırakmışsa, aldığı ilim kendisine ve ait olduğu yere değil; başkasının sistemine hizmet eder. Oysa kendi değerlerini bilen ve koruyan biri için her yer bir eğitim mekânı, her tecrübe bir temsil fırsatıdır.Bu yüzden eğitim sadece gidilen okul değil; içine girilen iklimdir. O iklimin havası kirliyse, en iyi bilgiler bile fayda getirmez. Ama temiz bir niyet ve sağlam bir kimlikle girilen her ortam, insanı kemâle taşır.Çünkü eğitim, bir bilgiden ziyade bir aidiyet ve duruş meselesidir. Ç Ö Z Ü M

Osmanlıca DERGİ 01 Eylül
Konu resmiTopkapı Sarayının Kapısındaki Adalet Gölgesi
Kitabelerin Hikâyeleri

“ السلطان ظل الله في الآرض. ياوي الیه كل مظلوم.” (سلطان، اللّٰهڭ یر یوزنده كی كولكه سیدر. ظلمه اوغرایان هركس اوڭا صیغینیر.)بو جمله، طوپ قاپو سراينڭ باب السلام قاپوسنڭ أوزرنده عصرلردر سسسزجه طورور. آنجق او سسسزلك، اصلنده بر دولتڭ عدالتله باغیران وجدانيدر. زیرا عثمانلینڭ سرایی؛ سرای اولمقدن أوته، مظلومڭ صيغيناغي، خلقڭ التجاكاهی اولمق ایچون انشا ایدیلمشدر. حكمدار كندینی كوكلرده دگل، یر یوزنده بر كولكه اولارق طانيملار. كولكه نه یاپار؟ صيجاغه قارشی سرینلك اولور، ظالمڭ ألندن قاچانه قوجاق آچار.عثمانلی پادشاهی، كندیسنی مطلق بر كوچ دگل، اللّٰهڭ امانتنی طاشییان بر كولكه اولارق كوروردی. بو آڭلایشڭ اته كمیگه بوروندیگی یر، ایشته بو قاپودر. قاپودن كیرن هركس أوڭجه بو كتابه ایله قارشيلاشيردي. بو هم ايچريده كينه بر صوروملیلق خاطرلاتمسي هم ده طيشاريده كنه بر كوگن تلقينيدر.بو آڭلایشڭ نه دڭلی كوكلی اولدیغنی كوسترن چوق صاييده حادثه واردر. بونلردن بری، عثمانلی تاریخنه “آتش استدعاسي” اولارق كچمش ایلكینچ وقعه لردن بریدر.١٦٤٨ ییلنده یدی انكلیز تجارت كمیسی استانبول ليماننه ياناشمشدي. آنجق عثمانلی كومروگي، تجارت آڭلاشمه سنده بليرتيلندن فضله ویركو طلب ایتمش و أوستنه، كميلرڭ ماللرینڭ بدلنى ده أوده مه مشدی. كمی صاحبلري چاره یی رسمی مقاملره باش وورمقده آراديسه ده سسلرینی دویورامديلر. ایشته تام بو نقطه ده، یبانجی بر سفیر اونلره اشنه آز راستلانیر عثمانليده اويغولانان بر یوڭتم توصیه ایتدی: آتش استدعاسي.غلطه آچيقلرينه دميرله ين كميلر، كوگرته لرينه بتون مرتّباتي ديزدي. هر برینڭ باشی أوستنده یانان برر باقراچ واردی. كميلر سسسزدي اما آلو كبی بر ستمله استانبولڭ قارشوسنده طورويورلردي. او قدركه بو منظره قیصه سوره ده طوپ قاپو سرايندن كورولدی. زیرا بو آتش، ساده جه كمیده دگل، حق آرایان قلبلرده يانييوردي.حادثه درحال پادشاه سلطان ابراهیمڭ قولاغنه اولاشدي. كمی صاحبلرينڭ معروضاتي ديڭلندي و مسئله يه هزارپاره احمد پاشا كورولنديريلدي. مسئله قیصه سوره ده چوزولدي؛ فضله آلینان ويركولر اعاده ایدیلدی، أودنمه ين بدللر تسلیم ایدیلدی. چونكه او قاپونڭ أوستنه یازیلمشدی بر كره: “ظلمه اوغرایان هركس اوڭا صیغینیر.”مظلوم، ساده جه مسلمان دگل؛ غیر مسلم ده اولسه، ألڭ اوغلی ده اولسه، عثمانلی مظلومی طانیر؛ حق صاحبنی كوزتيردي. آتشله یازیلمش بر ديلكچه يي بیله، اگر ظلمه قارشيسه، دقته آلیر؛ “كولكه” اولمه نڭ حقنی ویرردی.بو حادثه، یالڭزجه دیپلوماتیك بر آنكدوت دگلدر. عین زمانده طوپقاپونڭ طاشنه ایشلنمش او كتابه نڭ یاشانمش تأييديدر.بوكون او یازی یه باقان هر كوز، ساده جه تاریخه دگل، بر شعور خریطه سنه ده باقمقده در.چونكه عدالت، بر سرایڭ يوكسكلگيله دگل؛ قاپوسنده كی سوزڭ حقنی ویروب ویرمه مسیله اولچولور.و اونوتولماملیدر: بر دولتی كوچلی یاپان، اونڭ مظلومی نه قدر كولكه له ديگيدر. طوپ قاپو، ایشته او كولكه نڭ آديدر.“Es-Sultân Zıllullâhi fi’l-ard. Ye’vî ileyhi küllü mazlûm.” (Sultan, Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir. Zulme uğrayan herkes ona sığınır.)Bu cümle, Topkapı Sarayı’nın Babüsselâm kapısının üzerinde asırlardır sessizce durur. Ancak o sessizlik, aslında bir devletin adaletle bağıran vicdanıdır. Zira Osmanlı’nın sarayı; saray olmaktan öte, mazlumun sığınağı, halkın ilticagahı olmak için inşa edilmiştir. Hükümdar kendini göklerde değil, yeryüzünde bir gölge olarak tanımlar. Gölge ne yapar? Sıcağa karşı serinlik olur, zalimin elinden kaçana kucak açar.Osmanlı padişahı, kendisini mutlak bir güç değil, Allah’ın emanetini taşıyan bir gölge olarak görürdü. Bu anlayışın ete kemiğe büründüğü yer, işte bu kapıdır. Kapıdan giren herkes önce bu kitabe ile karşılaşırdı. Bu hem içeridekine bir sorumluluk hatırlatması hem de dışarıdakine bir güven telkinidir.Bu anlayışın ne denli köklü olduğunu gösteren çok sayıda hadise vardır. Bunlardan biri, Osmanlı tarihine “Ateş İstidası” olarak geçmiş ilginç bir vakalardan biridir.1648 yılında yedi İngiliz ticaret gemisi İstanbul limanına yanaşmıştı. Ancak Osmanlı gümrüğü, ticaret anlaşmasında belirtilenden fazla vergi talep etmiş ve üstüne, gemilerin mallarının bedelini de ödememişti. Gemi sahipleri çareyi resmî makamlara başvurmakta aradıysa da seslerini duyuramadılar. İşte tam bu noktada, yabancı bir sefir onlara eşine az rastlanır Osmanlı’da uygulanan bir yöntem tavsiye etti: ateş istidası.Galata açıklarına demirleyen gemiler, güvertelerine bütün mürettebatı dizdi. Her birinin başı üstünde yanan birer bakraç vardı. Gemiler sessizdi ama alev gibi bir sitemle İstanbul’un karşısında duruyorlardı. O kadar ki bu manzara kısa sürede Topkapı Sarayı’ndan görüldü. Zira bu ateş, sadece gemide değil, hak arayan kalplerde yanıyordu.Hadise derhal Padişah Sultan İbrahim’in kulağına ulaştı. Gemi sahiplerinin maruzatı dinlendi ve meseleye Hezarpâre Ahmed Paşa görevlendirildi. Mesele kısa sürede çözüldü; fazla alınan vergiler iade edildi, ödenmeyen bedeller teslim edildi. Çünkü o kapının üstüne yazılmıştı bir kere: “Zulme uğrayan herkes ona sığınır.”Mazlum, sadece Müslüman değil; gayrimüslim de olsa, elin oğlu da olsa, Osmanlı mazlumu tanır; hak sahibini gözetirdi. Ateşle yazılmış bir dilekçeyi bile, eğer zulme karşıysa, dikkate alır; “gölge” olmanın hakkını verirdi.Bu hadise, yalnızca diplomatik bir anekdot değildir. Aynı zamanda Topkapı’nın taşına işlenmiş o kitabenin yaşanmış teyididir.Bugün o yazıya bakan her göz, sadece tarihe değil, bir şuur haritasına da bakmaktadır. Çünkü adalet, bir sarayın yüksekliğiyle değil; kapısındaki sözün hakkını verip vermemesiyle ölçülür.Ve unutulmamalıdır: Bir devleti güçlü yapan, onun mazlumu ne kadar gölgelediğidir. Topkapı, işte o gölgenin adıdır.

Murat DARICIK 01 Eylül
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Fâtıma Naz Mestan Hanım Mezar KitabesiLâ ilahe illallah Muhammedün ResulüllahCennet-mekânSultan Abdülhamîd Hân-ı Sânî HazretlerininLahm müte‘ahhidi Hacı Muhammed RâifAğazâde sa‘âdetlü Hüseyin BeyEfendinin refîkası merhûme ve mağfûrun lehâFâtıma Naz Mestan Hanımın rûhîçün Fâtiha7 Muharrem Sene 1337 yevm-i Çarşamba KELİMELER:Cennet-mekân: Cennette makam sahibi, cennete gitmiş kişi için saygı ifadesiHân-ı Sânî: İkinci hükümdar, ikinci padişah anlamında unvan (sânî: ikinci)Lahm müte‘ahhidi: Et müteahhidi, et tedarikçisiAğazâde: Ağa çocuğu, soylu aileden gelensa‘âdetlü: Mutluluk sahibi, saygı ve taltif ifadesirefîkası: Eşi, hanımımerhûme: Vefat etmiş kadınve mağfûrun lehâ: Allah’ın affına mazhar olmuş (kadın için)Ahmed Efendi Çeşme KitabesiZaman-ı Sultân Mahmûd Hân Gazi’de binaya muvaffak oldu ser halife-i rûznâmçe-i evvel Ahmed Efendi tarihle ta‘mîre 1146 himmet etti ahali-i mahalle sene 1218KELİMELER:Zamân-ı Sultân Mahmûd Hân Gâzî: Sultan II. Mahmud’un (1808–1839) dönemiMuvaffak oldu: Başarıldı Rûznâmçe-i evvel: Osmanlı sarayında günlük işleri kaydeden ilk ruzname katibi Ta‘mîr: Onarım, tamirat Himmet etti: Çalıştı Ahâlî-i mahalle: Mahalle halkı Sene 1218: Hicrî 1218 yılı 1803 Milâdî yılına denk gelir. Muhammed Sâlim Efendi Mezar KitabesiHüve’l-Hayyü’l-BâkîFâtih Câmi‘-i şerîfiMücîz ders-i ‘âm¬lârındanVe efâhîm-i ‘ulemâ-yı kirâmdanEsbâk Medîne-i MünevvereKadısı ÇirpanlıMuhammed Sâlim Efendi’ninRûhuna el-Fâtihafî 27 Ramazân sene 1333KELİMELER:Mücîz ders-i ‘âm: Umumî derslerde üstün başarı gösteren kimse.Efâhîm: Fahîm’in çoğulu; derin anlayış sahibi, yüksek zekâlılar.‘Ulemâ: Âlimler, din ve ilim adamları.Kirâm: Şerefli, değerli; “‘ulemâ-yı kirâm” = şerefli âlimler.Esbâk: Önceki, eski görevde bulunan.1333: Hicrî 1333 yılı (Milâdî yaklaşık 1915 yılı).

Ahmet Said KÜTGÜL 01 Eylül
Konu resmiÇemberlitaş Hamamı
Seyyah

خير سورلگيله طانينان عثمانلی پادشاهی ٣نجی مرادڭ آننه سی نوربانو والده سلطان، اسكدارده كي والدۀ عتيق كليه سنه كلیر صاغلامق آماجيله چنبرليطاش حمامني یاپدیرمشدر. ١٥٨٤ ییلنده انشا ایدیلن بو تاریخی یاپی، عثمانلینڭ باش معماری قوجه معمار سنانڭ ظریف چیزكیلرینی طاشیر.قلاسیك بر چفته حمام پلاننه صاحب اولان چنبرليطاش حمامي، قادینلر و ارككلر ایچون آیری بولوملردن اولوشور. نره ده یسه قاره يه یاقین پلانلی بو یاپی، سیمتریك دوزني و معماري بتونلگی ایله دقّت چكر. قبه كچيشلرنده درت كوشه یه یرلشدیریلن خلوت حجره لري، محرميته أونم ویرن قوللانيجيلره خدمت ایتمك أوزره دوشونولمشدر. هر بری قبه يله أورتولی اولان بو اوطه لر، ايچريده أوزل بر تمیزلك و ديڭلنمه آلانی صونار.حمامڭ صیجاقلق بولومنڭ اوزرنده كی بویوك قبه ده یر آلان یاقلاشیق ٢٠ جم. چاپنده كي جام فانوسلر (فيل كوزي)، كون ایشیغنی ایچری آلارق ياپي يه هم استه تیك هم ده ايشلوسل بر آیدینلق صاغلار. ارككلر قسمنڭ صیجاقلق بولومنده یر آلان یگرمی بيتلك كتابه، ياپيده كي صنعت يوڭني يانسيتان نادیده بر آيرينتيدر.حماملر، عثمانلی طوپلومنده یالڭزجه تمیزلك احتیاجنی قارشولایان ياپيلر دگل، عین زمانده صوسیال اتكیله شیم، سیاست و كولتورل پايلاشيمڭ ده مركزلريدي. “تمیزلك ايماندندر” حدیثیله اسلام كولتورنده أوزل بر یری اولان بو مكانلر، شخصي تميزلك قدر اجتماعي بتونلشمه نڭ ده أونملی صحنه لريدي.یاقلاشیق ٤٤٠ ییلی كریده بیراقان چنبرليطاش حمامي، حالاً استانبولڭ كوبگنده، تاریخی سيلوئتڭ ایچنده وارلغنی سورديرمكده و عنعنوي تورك حمام كولتوريني ياشاتمه يه دوام ایتمكده در.Hayırseverliğiyle tanınan Osmanlı padişahı 3. Murad’ın annesi Nurbanu Valide Sultan, Üsküdar’daki Valide-i Atik Külliyesi’ne gelir sağlamak amacıyla Çemberlitaş Hamamı’nı yaptırmıştır. 1584 yılında inşa edilen bu tarihi yapı, Osmanlı’nın baş mimarı Koca Mimar Sinan’ın zarif çizgilerini taşır.Klasik bir çifte hamam planına sahip olan Çemberlitaş Hamamı, kadınlar ve erkekler için ayrı bölümlerden oluşur. Neredeyse kareye yakın planlı bu yapı, simetrik düzeni ve mimari bütünlüğü ile dikkat çeker. Kubbe geçişlerinde dört köşeye yerleştirilen halvet hücreleri, mahremiyete önem veren kullanıcılara hizmet etmek üzere düşünülmüştür. Her biri kubbeyle örtülü olan bu odalar, içeride özel bir temizlik ve dinlenme alanı sunar.Hamamın sıcaklık bölümünün üzerindeki büyük kubbede yer alan yaklaşık 20 cm çapındaki cam fanuslar (filgözü), gün ışığını içeri alarak yapıya hem estetik hem de işlevsel bir aydınlık sağlar. Erkekler kısmının sıcaklık bölümünde yer alan yirmi beyitlik kitabe, yapıdaki sanat yönünü yansıtan nadide bir ayrıntıdır.Hamamlar, Osmanlı toplumunda yalnızca temizlik ihtiyacını karşılayan yapılar değil, aynı zamanda sosyal etkileşim, siyaset ve kültürel paylaşımın da merkezleriydi. “Temizlik imandandır” hadisiyle İslam kültüründe özel bir yeri olan bu mekânlar, şahsi temizlik kadar ictimai bütünleşmenin de önemli sahneleriydi.Yaklaşık 440 yılı geride bırakan Çemberlitaş Hamamı, hâlen İstanbul’un göbeğinde, tarihi siluetin içinde varlığını sürdürmekte ve ananevi Türk hamam kültürünü yaşatmaya devam etmektedir.

H. Merve BARUTÇU 01 Eylül
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

بيلەجكڭ فتحی عثمان بگ، بیلەجك تكفوريني طوغریدن طانیماسه ده اوڭا دوستلق كوسترردی. آنجق تكفور، بو كوگنه لایق دگلدی؛ طیشاریدن دوست كورونسه ده ایچنده دوشمانلق بسلردي. عثمان بگي ايلك فرصتده طوزاغه دوشورمك ایستەیوردی. بو سورچده عثمان بگڭ اڭ كوگنديگي كیشی ایسه كوسه محالدي. بر كون بیلەجك تكفوري، اوغلنی یارحصار تكفورينڭ قيزيله اولندیرمك ایستەدی و عثمان بگي دوگونه دعوت ایتدی. فقط محال، تكفورڭ نیتنی أوگرنمشدي. عثمان بگي ايقاظ ایتدی: بو بر طوزاقدي، عثمان بگي دوگونده أولديرمەيي پلانلييورلردي. عثمان بگ، تدبیرلی داوراندي و محالە شويله دیدی: ”محال بگ، بیلەجك تكفورينه بندن سلام سویله. بز بو ییل ده یایلەیه كیدەجگز. لطف ايتسين، امانتلريمزي یینه حصارينه كوندرەلم .“ محال، بو تكليفي تكفوره ايلتدي. تكفور سوینجله قبول ایتدی. اویسه عثمان بگ، اونڭ قوردیغی طوزاغی ترسنه چویرمگه قرارليدي. محالڭ آغزندن شو تكليفي ده اكلتدي: ”بو كز بزم خاتونلر یولی اوگرندی، امانتلری اونلر كتیرەجك. بیلەجك طار یر، قاين آنام و اشم ده كلەجگی ایچون دوگون چاقيرپيكارنده اولسون .“ دوگون كونی، عثمان بگ أوكوز آرابەلرينه كچەلرله اورتولمش آدملريني بیندیردی. هر زمانكی كبی قادینلر كبی كورونەرك قلعەيه كیردیلر. آقشام قراڭلغنده بیلەجك حصارينه اولاشان آلپلر، كچەلرڭ آراسندن چیقوب قلعەيي قولایجه اله كچيرديلر. عین آنده عثمان بگ ده برقاچ آدمی و قادین قیلیغنه كیرمش آلپلرله چاقيرپيكاردەكي دوگونه قاتيلدي. تكفور، عثمان بگي اله كچیردیگنی صانارق سويندي. فقط دوگون ايلرلەيوب مسافرلر سرخوش اولنجه، عثمان بگ حركته كچدی و تكفور ایله معيتنى اسیر آلدی. طوزاق قوران تكفور، قوردیغی چوقوره كندی دوشدی.Bilecik’in FethiOsman Bey, Bilecik tekfurunu doğrudan tanımasa da ona dostluk gösterirdi. Ancak tekfur, bu güvene layık değildi; dışarıdan dost görünse de içinde düşmanlık beslerdi. Osman Bey’i ilk fırsatta tuzağa düşürmek istiyordu. Bu süreçte Osman Bey’in en güvendiği kişi ise Köse Mihal’di.Bir gün Bilecik Tekfuru, oğlunu Yarhisar tekfurunun kızıyla evlendirmek istedi ve Osman Bey’i düğüne davet etti. Fakat Mihal, tekfurun niyetini öğrenmişti. Osman Bey’i ikaz etti: Bu bir tuzaktı, Osman Bey’i düğünde öldürmeyi planlıyorlardı.Osman Bey, tedbirli davrandı ve Mihal’e şöyle dedi: “Mihal Bey, Bilecik tekfuruna benden selam söyle. Biz bu yıl da yaylaya gideceğiz. Lütfetsin, emanetlerimizi yine hisarına gönderelim.”Mihal, bu teklifi tekfura iletti. Tekfur sevinçle kabul etti. Oysa Osman Bey, onun kurduğu tuzağı tersine çevirmeye kararlıydı. Mihal’in ağzından şu teklifi de ekletti: “Bu kez bizim hatunlar yolu öğrendi, emanetleri onlar getirecek. Bilecik dar yer, kaynanam ve eşim de geleceği için düğün Çakırpınarı’nda olsun.”Düğün günü, Osman Bey öküz arabalarına keçelerle örtülmüş adamlarını bindirdi. Her zamanki gibi kadınlar gibi görünerek kaleye girdiler. Akşam karanlığında Bilecik Hisarı’na ulaşan Alpler, keçelerin arasından çıkıp kaleyi kolayca ele geçirdiler.Aynı anda Osman Bey de birkaç adamı ve kadın kılığına girmiş Alplerle Çakırpınarı’ndaki düğüne katıldı. Tekfur, Osman Bey’i ele geçirdiğini sanarak sevindi. Fakat düğün ilerleyip misafirler sarhoş olunca, Osman Bey harekete geçti ve tekfur ile maiyetini esir aldı. Tuzak kuran tekfur, kurduğu çukura kendi düştü.نیچون اذنسز ایش ياپارسڭ؟ قانوني سلطان سلیمان اوردوسیله بلغراد سفرینه چیقمشدی. اوردو، مجبورًا باغلر و باغچەلر آراسندن كچییوردی. بر عسكر، بر باغدن كچركن بر صالقیم أوزوم قوپاروب یيدی. آردندن ده أوزومڭ اجرتنی بر كیسه ایچنه قویارق آصمەنڭ دالنه باغلادی. قیصه بر سوره صوڭره اوردو موله ویردی. بر كویلی تلاشله كلەرك سلطانله كوروشمك ایستەدی. خرستیان كويلي يي حضوره چیقاردیلر. سلطان سلیمان صوردی: ”نه ایستەیورسڭ بگ عمجه؟“ عسكرلر بر ضررمي ویردی؟ “”خیر سلطانم، بالعكس تشكّر ایچون كلدم. عسكرلريڭز أوزوم باغيمدن كچدكدن صوڭره آصمه دالنده ایچی پاره طولي بر كیسه بولدم. بویله كوزل اخلاقلی عسكرلرله صيرتڭز یره كلمز.“ سلطان سلیمان، همن او عسكرڭ بولونمەسنی امر ایتدی. عسكر كتیریلدی. سلطان سرتجه صوردی: ”نەدن اذنسز ایش یاپدڭ؟ پارەسی ویریلسه بیله، صاحبندن اذن آلینمادن مال آلینماز. بونی بیلمییور میسڭ؟ “ عسكری آزارلادى و اوردودن اوزاقلاشديريلمەسني امر ایتدی. كویلی شاشقينلقله صوردی: ”بن أودوللنديريلمسني بكلركن سز اونی جزالانديرديڭز؟ “ سلطان جواب ویردی: ”بویله اذنسز طاورانان عسكرله ظفر قزانیلماز. اگر پارەسنی ده بيراقماسەيدي، جزاسی داها آغیر اولوردی .“Niçin İzinsiz İş Yaparsın?Kanuni Sultan Süleyman ordusuyla Belgrad seferine çıkmıştı. Ordu, mecburen bağlar ve bahçeler arasından geçiyordu. Bir asker, bir bağdan geçerken bir salkım üzüm koparıp yedi. Ardından da üzümün ücretini bir kese içine koyarak asmanın dalına bağladı.Kısa bir süre sonra ordu mola verdi. Bir köylü telaşla gelerek sultanla görüşmek istedi. Hıristiyan köylüyü huzura çıkardılar. Sultan Süleyman sordu: “Ne istiyorsun bey amca?” Askerler bir zarar mı verdi?”“Hayır Sultanım, bilakis teşekkür için geldim. Askerleriniz üzüm bağımdan geçtikten sonra asma dalında içi para dolu bir kese buldum. Böyle güzel ahlaklı askerlerle sırtınız yere gelmez.”Sultan Süleyman, hemen o askerin bulunmasını emretti. Asker getirildi. Sultan sertçe sordu: “Neden izinsiz iş yaptın? Parası verilse bile, sahibinden izin alınmadan mal alınmaz. Bunu bilmiyor musun?”Askeri azarladı ve ordudan uzaklaştırılmasını emretti. Köylü şaşkınlıkla sordu: “Ben ödüllendirilmesini beklerken siz onu cezalandırdınız?”Sultan cevap verdi: “Böyle izinsiz davranan askerle zafer kazanılmaz. Eğer parasını da bırakmasaydı, cezası daha ağır olurdu.”یحیی افندیدن پادشاهه ایقاظقانوني سلطان سلیمان، آوروپەلیلر طرفندن ”محتشم سلیمان“ اولارق آڭيلسه ده، كوڭل دنیاسنده اڭ چوق دگر ویردیگی كيشيلردن بری سوت قرداشي، یحیی افنديدي. بر كون یحیی أفندینڭ یولنی ایكی پاپاز كسدی: ”یحیی افندی! سزڭ دینده ئولولردن ویركو آلمق وارمی؟“ ”خیر، یوقدر.“ ”اما سزڭ سلطانڭز، بزم أولولريمزدن بیله ویركو آلییور!  “ یحیی افندی درین بر أوزونتویله همن پادشاهە مكتوب یازدی: ”او تخت سڭا حرام اولسون! ظلمڭ أولويه قدر اوزانمش! درحال تختی ترك ایت!“ قانوني بو مكتوبی آلیر آلماز بشيك طاشدەكي درگاهه كیتدی: ”آغابگ، نه اولدی ده بو قدر أوفكەلندڭ؟ “ یحیی افندی جلاللی شكلده جواب ویردی: ”مأمورلرڭ ئولولردن جزیه آلييورمش! بویله ظلم اولورمی؟ “ پادشاه آراشديرمه یاپدی، قیدلرڭ بش ییلدر يڭيلنمديگني اوگرندی. درحال قیدلری يڭيلتدي، حقسز آلینان ويركولري اعاده ایتدیردی. صوڭره یحیی افندی یه دوندی: ”كركني یاپدم. شیمدی تختمه اوتورابيلير می یم؟ “ یحیی افندی قیصه بر باقيشله جواب ویردی: ”كیت، ناصل اوتورويورسەڭ اوتور آرتیق! سن بر جهان سلطانيسڭ، كرگنى یاپ !“قانوني درگاهدن كوز یاشلریله آیریلدی. بویلەسی عالملرڭ وارلغنه شكر ايتدي.Yahya Efendi’den Padişaha İkazKanuni Sultan Süleyman, Avrupalılar tarafından “Muhteşem Süleyman” olarak anılsa da, gönül dünyasında en çok değer verdiği kişilerden biri sütkardeşi, Yahya Efendi’ydi. Bir gün Yahya Efendi’nin yolunu iki papaz kesti: “Yahya Efendi! Sizin dinde ölülerden vergi almak var mı?” “Hayır, yoktur.” “Ama sizin sultanınız, bizim ölülerimizden bile vergi alıyor!”Yahya Efendi derin bir üzüntüyle hemen Padişah’a mektup yazdı: “O taht sana haram olsun! Zulmün ölüye kadar uzanmış! Derhal tahtı terk et!” Kanuni bu mektubu alır almaz Beşiktaş’taki dergâha gitti: “Ağabey, ne oldu da bu kadar öfkelendin?”Yahya Efendi celalli şekilde cevap verdi: “Memurların ölülerden cizye alıyormuş! Böyle zulüm olur mu?”Padişah araştırma yaptı, kayıtların beş yıldır yenilenmediğini öğrendi. Derhal kayıtları yeniletti, haksız alınan vergileri iade ettirdi. Sonra Yahya Efendi’ye döndü: “Gerekeni yaptım. Şimdi tahtıma oturabilir miyim?”Yahya Efendi kısa bir bakışla cevap verdi: “Git, nasıl oturuyorsan otur artık! Sen bir cihan sultanısın, gereğini yap!” Kanuni dergâhtan gözyaşlarıyla ayrıldı. Böylesi âlimlerin varlığına şükretti.

Murat DARICIK 01 Eylül
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki sualleri Türkçe kelimelerin imlası konusunda dikkat ederek cevaplayalım.

Osmanlıca DERGİ 01 Eylül