
عائله حياتي اينانديغي كبي ياشاينجه كوزل! اينانديغي كبي ياشامايان انسانلرڭ أوزللكله ده عائله لرڭ صاييسنده كي آرتيش كونمزده كي اڭ بيوك پروبلملردن بري اولارق قارشومزه چيقييور. بو عائله لر، ايچنده بولوندقلري طورومدن پك ممنون اولماسه لر ده يينه ده أويله بر حياتي ياشييورلر. مع الاسف بو حيات طرزي اونلري آز زمان صوڭره ياشادقلري كبي اينانمه تهلكه سنه طوغري سوروكلييور. چونكه انسان ايچ دنياسنده چاتيشمه ، كركينلك ايسته مز، ايچ دنياسنده كي طالغه لانمه لردن، پك خوشلانماز، ساكنلك ايستر. اويسه اينانديغي كبي ياشامامق انساني أوڭجه ايچ حضورسزلغه صوڭره ده قلب، عقل، روح أوچليسنڭ نفس، حس و هوسله چاتيشمه سنه طوغري كوتورويور. چوغي انسانلرده بو ايچ كرگينلگي ياشامامق ايچون اورتامه اويارق، قولاي اولان يولي ترجيح ايدييورلر. حالبوكه طوغري اولان، مسلمانڭ ياشاديغي حياتي، صاحب اولديغي اينانج و دگرلرله أولچوب صورغولامسيدر. اسلامڭ أولچوله ريله ياشاديغي حياتڭ صوڭوچلريني محاكمه ايتمه سيدر. اولمسي كركن بو اولديغي حالده چوره لرينه ، حسلرينه ، نفسلرينه اوطاقلي ياشايان انسانلر و عائله لر، ياشادقلري حياتي صورغولامقدن چوغي زمان راحتسز اولويورلر، ياشادقلري كبي اينانمه نڭ قولاي و آلداتيجي طوزاغنه دوشه بيلييورلر. ايشته اينانديغمز كبي ياشامه نڭ كركليلگنه و وسيله لرينه ايشيق طوتاجق بديع الزمان حضرتلرينڭ عائله لره و عائله فردلرينه ياپديغي بعض آلتين دگرنده كي توصيه لريني پايلاشمق ايستييورم: بنمله كوروشن اكثر دوستلردن، كندي عائله وي حياتلرندن شكوالر (شكايتلر) ايشيتدم، ”ايواه!“ ديدم. ”انسانڭ، خصوصًا مسلمانڭ تحصّنگاهي (صيغيناغي، قوريناغي) و بر نوع جنّتي و كوچك بر دنياسي عائله حياتيدر. بو ده مي بوزولمه يه باشلامش؟“ ديدم. سببنى آرادم. بيلدمكه : ناصل، اسلاميتڭ حيات اجتماعيه سنه (طوپلوم حياتنه ) و طولاييسيله دين اسلامه ضرر ويرمك ايچون كنجلري يولدن چيقارمق و كنجلك هوساتيله سفاهته (حراملره ) سوق ايتمك ايچون بر ايكي قوميته چاليشييورمش. عينًا أويله ده ، بيچاره نسا طائفه سنڭ (قادينلر طوپليلغنڭ) غافل قسمنى دخي ياڭليش يوللره سوق ايتمك ايچون بر ايكي قوميته نڭ تأثيرلي بر صورتده پرده آلتنده چاليشديغني حسّ ايتدم و بيلدمكه ، بو ملّت اسلامه بر دهشتلي ضربه ، او جهتدن كلييوردى. (خانملر رهبري) * بو زمانده عائله حياتنڭ و دنيوي و اخروي سعادتنڭ و قادينلرڭ ده علوي (يوكسك) سجيه لرينڭ (خويلرينڭ) انكشافنڭ مسبّبي (اورته يه چيقمه سنڭ سببي)، يالڭز دائرۀ شريعتده كي (اسلامڭ قويديغي قانونلرڭ كوسترديگي) آداب اسلاميتله (اسلامي تربيه ايله ) اولابيلير. (خانملر رهبري) * شيمدي عائله حياتنده اڭ مهم نقطه بودركه ؛ قادين، قوجه سنده فنالق و صداقتسزلك كورسه ، قوجه سنڭ عنادينه عائله دوستلغي اولان صداقت و امنيتي بوزسه ، عينًا عسكريه ده كي اطاعتڭ بوزولمسي كبي، او عائله حياتنڭ فابريقه سي ده زير او زبر (دارمه طاغين) اولور. بلكه او قادين، الندن كلديگي قدر قوجه سنڭ اصلاحنه (دوزلمه سنه ) چاليشمليدركه ، ابدي آرقداشنى قورتارسين. يوقسه او ده ، آچيقلق و صاچيقلقله باشقه لره كنديني كوسترمه يه و سوديرمه يه چاليشسه ، هر جهتله ضرر ايدر. (خانملر رهبري) * نه موتلو او قوجه يه كه ؛ قاديننڭ ديانتنه (ديندارلغنه ) باقوب قاديننى تقليد ايدر. رفيقه سني (آرقداشنى) حيات ابديه ده غائب ايتمه مك ايچون متديّن (ديندار) اولور. بختياردر او قادينكه ؛ قوجه سنڭ ديانتنه باقوب ”ابدي آرقداشمي غائب ايتميه يم“ دييه رك تقوايه (اللّٰهڭ راضي اولديغي بر حياته ) كيرر. ويل (يازيقلر اولسون) او اركگه كه ؛ صليحه (اينانجلي، دينڭ امرلرينه اويان) قاديننى ابدي غائب ايتديره جك اولان سفاهته (حراملره ) كيرر. نه بدبختدر او قادينكه ؛ متقي (اللّٰهڭ راضي اولديغي حياتي ياشايان) قوجه سني تقليد ايتمز. او مبارك ابدي آرقداشنى غائب ايدر. بيڭلر ويل او ايكي بدبخت زوج و زوجه يه (اشلره )كه ؛ بربرينڭ فسقنى (كناهلريني) و سفاهتنى (حراملريني) تقليد ايدييورلر. و بربرينڭ آتشه آتيلمه سنه يارديم ايدييورلر. (لمعه لر) * بر عائله نڭ سعادت حياتيه سي، قوجه و قاري مابيننده (آراسنده كي) بر امنيت متقابله (قارشيلقلي كوگن) و صميمي بر حرمت و محبّتله دوام ايدر. تستّرسزلك و آچيق صاچيقلق، او امنيتي بوزار. و او متقابل حرمت و محبّتي ده قيرار. (لمعه لر) * هر انسانڭ كوچك بر دنياسي، بلكه كوچك بر جنّتي دخي كندي خانه سيدر (يووه سيدر) . اگر ايمان آخرت او حننڭ سعادتنده حكم ايتمه زسه ، او عائله افرادينڭ هر بري شفقت و محبّت و علاقه دارلغي درجه سنده الم انديشه لر و عذابلر چكر. او جنّتي، جهنّمه دونر. (ميوه رساله سي) * نوع بشرڭ (انسانلغڭ) حيات دنيوييه سنده اڭ جمعيتلي (طوپله ييجي) مركز و اڭ اساسلي زنبرك (اڭ اتكيلي فاقتور) و دنيوي سعادت ايچون بر جنّت، بر ملجأ (صيغيناق)، بر تحصّنگاه ايسه ، عائله حياتيدر. و هركسڭ خانه سي كوچك بر دنياسيدر. و او خانه و عائله حياتنڭ حياتي و سعادتي ايسه ، صميمي و جدّي و وفادارانه حرمت و حقيقي و شفقتلي و فداكارانه مرحمت ايله اولابيلير. و بو حقيقي حرمت و صميمي مرحمت ايسه ، ابدي بر آرقداشلق و دائمي بر رفاقت (آرقداشلق) و سرمدي (ابدي) بر برابرلك و حدسز بر زمانده و حدودسز (صينيرسز) بر حياتده بربريله پدرانه ، فرزندانه (اولاده ياقيشير طرزده )، قرداشانه ، آرقداشانه مناسبتلرڭ بولونمسي فكريله و عقيده سيله (اينانجيله ) اولابيلير. (ميوه رساله سي) * ميمسز مدنيت (آلچاق مدنيت) طائفۀ نسايي (قادينلر طوپليلغني) يووه لردن اوچورمش، حرمتلري (صايغينلقلريني، دگرلريني،) ده قيرمش، مبذول متاعي (اوجوز مال) ياپمش. شرع اسلام (اسلام ديني) اونلري رحمتًا (مرحمتله ) دعوت ايدر اسكي يووه لرينه . حرمتلري (صايغينلقلري، قيمتلري) اوراده ، راحتلري أولرده ، حيات عائله ده (عائله حياتنده ). تميزلك زينتلري (قادينڭ سوسي مادي و معنوي تميزلگنده ) . حشمتلري حسن خلق (قادينڭ محتشملگي كوزل اخلاقنده ) . لطف او جمالي عصمت (كوزللگي، شيرينلگي كناهسزلغنده ). حسن كمالي شفقت (كوزللگنڭ مكمّللگي شفقتنده ). اگلنجه سي اولادي (قادينڭ اگلنجه سي چوجقلري). بونجه اسباب افساد (قادينلري بوزمق ايچون بونجه بوزغونجي سببلر واركن)، دمير ثبات قراري (دمير كبي صاغلام بر قرارليلق) لازمدر، تا طايانسين. (سوزلر) İnandığı gibi yaşamayan insanların özellikle de ailelerin sayısındaki artış günümüzdeki en büyük problemlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu aileler, içinde bulundukları durumdan pek memnun olmasalar da yine de öyle bir hayatı yaşıyorlar. Maalesef bu hayat tarzı onları az zaman sonra yaşadıkları gibi inanma tehlikesine doğru sürüklüyor. Çünkü insan iç dünyasında çatışma, gerginlik istemez, iç dünyasındaki dalgalanmalardan, pek hoşlanmaz, sakinlik ister. Oysa inandığı gibi yaşamamak insanı önce iç huzursuzluğa sonra da kalb, akıl, ruh üçlüsünün nefis, his ve hevesle çatışmasına doğru götürüyor. Çoğu insanlarda bu iç gerginliği yaşamamak için ortama uyarak, kolay olan yolu tercih ediyorlar. Hâlbuki doğru olan, Müslümanın yaşadığı hayatı, sahip olduğu inanç ve değerlerle ölçüp sorgulamasıdır. İslam’ın ölçüleriyle yaşadığı hayatın sonuçlarını muhakeme etmesidir. Olması gereken bu olduğu halde çevrelerine, hislerine, nefislerine odaklı yaşayan insanlar ve aileler, yaşadıkları hayatı sorgulamaktan çoğu zaman rahatsız oluyorlar, yaşadıkları gibi inanmanın kolay ve aldatıcı tuzağına düşebiliyorlar. İşte inandığımız gibi yaşamanın gerekliliğine ve vesilelerine ışık tutacak Bediüzzaman Hazretlerinin ailelere ve aile fertlerine yaptığı bazı altın değerindeki tavsiyelerini paylaşmak istiyorum: Benimle görüşen ekser dostlardan, kendi ailevi hayatlarından şekvalar (şikâyetler) işittim, “Eyvah!” dedim. “İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı (sığınağı, korunağı) ve bir nevi‘ cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?” dedim. Sebebini aradım. Bildim ki: Nasıl, İslâmiyet’in hayat-ı ictimâiyesine (toplum hayatına) ve dolayısıyla dîn-i İslâma zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesâtıyla sefahate (haramlara) sevk etmek için bir iki komite çalışıyormuş. Aynen öyle de, biçare nisa taifesinin (kadınlar topluluğunun) gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığını hissettim ve bildim ki, bu millet-i İslam’a bir dehşetli darbe, o cihetten geliyordu. (Hanımlar Rehberi) * Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevî saadetinin ve kadınların da ulvî (yüksek) seciyelerinin (huylarının) inkişafının müsebbibi (ortaya çıkmasının sebebi), yalnız daire-i şeriattaki (İslam’ın koyduğu kanunların gösterdiği) âdâb-ı İslamiyet’le (İslami terbiye ile) olabilir. (Hanımlar Rehberi) * Şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki; kadın, kocasında fenalık ve sadâkatsizlik görse, kocasının inadına aile dostluğu olan sadâkat ve emniyeti bozsa, aynen askeriyedeki itaatin bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası da zir u zeber (darmadağın) olur. Belki o kadın, elinden geldiği kadar kocasının ıslahına (düzelmesine) çalışmalıdır ki, ebedî arkadaşını kurtarsın. Yoksa o da, kendini açıklık ve saçıklıkla başkalara kendini göstermeye ve sevdirmeye çalışsa, her cihetle zarar eder. (Hanımlar Rehberi) * Ne mutlu o kocaya ki; kadınının diyanetine (dindarlığına) bakıp kadınını taklîd eder. Refikasını (arkadaşını) hayat-ı ebediyede kaybetmemek için mütedeyyin (dindar) olur. Bahtiyardır o kadın ki; kocasının diyanetine bakıp “Ebedî arkadaşımı kaybetmeyeyim” diyerek takvaya (Allah’ın razı olduğu bir hayata) girer. Veyl (yazıklar olsun) o erkeğe ki; saliha (inançlı, dinin emirlerine uyan) kadınını ebedî kaybettirecek olan sefahate (haramlara) girer. Ne bedbahttır o kadın ki; muttaki (Allah’ın razı olduğu hayatı yaşayan) kocasını taklîd etmez. O mübarek ebedî arkadaşını kaybeder. Binler veyl o iki bedbaht zevc ve zevceye (eşlere) ki; birbirinin fıskını (günahlarını) ve sefahatini (haramlarını) taklîd ediyorlar. Ve birbirinin ateşe atılmasına yardım ediyorlar. (Lem’alar) * Bir ailenin saadet-i hayatiyesi, koca ve karı mabeyninde (arasındaki) bir emniyet-i mütekabile (karşılıklı güven) ve samimi bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık saçıklık, o emniyeti bozar. Ve o mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. (Lem’alar) * Her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir (yuvasıdır). Eğer iman-ı ahiret o hanenin saadetinde hükmetmezse, o aile efradının her biri şefkat ve muhabbet ve alâkadârlığı derecesinde elim endişeler ve azablar çeker. O cenneti, cehenneme döner. (Meyve Risalesi) * Nev‘-i beşerin (insanlığın) hayat-ı dünyeviyesinde en cem‘iyetli (toplayıcı) merkez ve en esaslı zenberek (en etkili faktör) ve dünyevî saadet için bir cennet, bir melce’ (sığınak), bir tahassungâh ise, aile hayatıdır. Ve herkesin hanesi küçük bir dünyasıdır. Ve o hane ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddî ve vefâdârâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedâkârâne merhamet ile olabilir. Ve bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise, ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat (arkadaşlık) ve sermedi (ebedi) bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz (sınırsız) bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne (evlada yakışır tarzda), kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunması fikriyle ve akidesiyle (inancıyla) olabilir. (Meyve Risalesi) * Mimsiz medeniyet (alçak medeniyet) taife-i nisayı (kadınlar topluluğunu) yuvalardan uçurmuş, hürmetleri (saygınlıklarını, değerlerini,) de kırmış, mebzul metaı (ucuz mal) yapmış. Şer‘-i İslâm (İslam dini) onları rahmeten (merhametle) davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri (saygınlıkları, kıymetleri) orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede (aile hayatında). Temizlik ziynetleri (kadının süsü maddi ve manevi temizliğinde). Haşmetleri hüsn-ü hulk (kadının muhteşemliği güzel ahlakında). Lütf u cemâli ismet (güzelliği, şirinliği günahsızlığında). Hüsn-ü kemâli şefkat (güzelliğinin mükemmelliği şefkatinde). Eğlencesi evlâdı (kadının eğlencesi çocukları). Bunca esbâb-ı ifsâd (kadınları bozmak için bunca bozguncu sebebler varken), demir sebat kararı (demir gibi sağlam bir kararlılık) lâzımdır, ta dayansın. (Sözler)

باشقه چاره يوق! عائله حياتنڭ تمللري جنّتده آتيلمشدر. بوندن طولايیدركه عائله حياتي بر نوع جنّت اولارق تعريف ايديلمشدر. انسانلغڭ دنيا سرواني توبه استغفاردن صوڭره بر أو انشا ايتمكله باشلامشدر. او زماندن بو زمانه بو ايلك أو، مقدّس ياپيلرڭ ايلكي و دوامليسي اولمشدر. اسلامڭ اڭ أونملي عبادت مركزيدر. بتون انسانلغڭ بر آرايه كله رك سرور، سوينچ و شكرلريني كوستردكلري، عبادتلريني ياپدقلري يردر. مؤمنلر سنه ده بر دفعه كلن و حالي وقتي يرنده اولانلر ايچون عمرده بر دفعه فرض اولان حج عبادتي ايله ناصلكه صفر نقطه سنه ، انسانلغڭ باشلادىغي زمانه و زمينه يعني كنديلرينه و أوزلرينه سياحت ايدييورلر، بو شعورله كنديلريني و كنديلريني ياراتان ربلريني بولمق و بيلمكله شعور قازانييورلرسه ، بونڭ كوچك بر نمونه سي اولان أولرينه هر آقشام دونمكله ده كنديلرينه و أوزلرينه كلمكده درلر. حج كبي بيوك شعور حالنڭ كوچك بر مثالنى هر كون ياشامقده درلر. مسئله شوكه عائله يي بو نظرله كوره بيلمك لازمدر. اوت، عائله قرآنڭ ”كنديلري ايله حضور بولاسيڭز دييه سزڭ ايچون توريڭزدن اشلر ياراتمسي و آراڭزده بر سوكي و مرحمت وار ايتمه سي ده اونڭ (وارلغنڭ و قدرتنڭ) دليللرندندر. شبهه سز بونده دوشونن بر طوپلوم ايچون البته عبرتلر واردر.“ آيتنڭ بيانيله آڭلاشيلمه يي اڭ حق ايدن مسئله در. أوزرنده اڭ چوق چاليشيلمسي و ديگر شخصي و صوسيال قونولرڭ اطرافنده شكللنمسي كركن أونملي نقطه در. زيرا ايلك دوگمه ياڭليش ايليكلنديگنده ناصلكه ديگرلري ده دوزنسز ايلرلييور و ياپي دوكگون اولمايورسه ، عائله قونوسي ده طوغري آڭلاشيلوب طوغري يره اوتورتولماز و كلن صالديريلره قارشي محافظه ايديلمزسه صاغلقلي بر طوپلومدن و ايي شخصلردن بحث ايتمك ممكن اولماياجقدر. ”عائله طوپلومڭ أوزيدر. اوني تخريبه يوڭلن هر شي، طوپلومڭ تخريبنه يوڭلمش ديمكدر.“ سوزيني بر طرفه قيد ايده لم. و بو پنجره دن كري يه طوغري يا ده طوپلوم حياتي صيقينتيلي اولان دولتلره باقالم. ايشڭ تملنده صاغلقلي بر عائله ياپيسنڭ اولماديغني كوره جگز. نه دن؟ چونكه فطرت بودر. جنّتي آرزولايان بتون انسانلر و انسانلق خاطرلاملىدركه ايلك مؤسس ياپي عائله در و تمللري جنّتده آتيلمشدر. انسانلغڭ سرواني و سورجي عائله يه باغلي قيلينمشدر. عكسي محالدر. بوراده دقّت ايديلمسي كركن ديگر بر خصوص ايسه ، عائله نڭ ربّمزڭ ايسته ديگي شكلده اولمه سی و بو نقطه ده پيغمبر افنديمزڭ سنّتنى اساس آلمه مزدر. انسانلغڭ و طوپلوملرڭ سلامتي بوڭا باغليدر. باشقه چاره يوق! Aile hayatının temelleri cennette atılmıştır. Bundan dolaydır ki aile hayatı bir nevi cennet olarak tarif edilmiştir. İnsanlığın dünya serüveni tövbe istiğfardan sonra bir ev inşa etmekle başlamıştır. O zamandan bu zamana bu ilk ev, mukaddes yapıların ilki ve devamlısı olmuştur. İslam’ın en önemli ibadet merkezidir. Bütün insanlığın bir araya gelerek sürur, sevinç ve şükürlerini gösterdikleri, ibadetlerini yaptıkları yerdir. Müminler senede bir defa gelen ve hali vakti yerinde olanlar için ömürde bir defa farz olan Hac ibadeti ile nasıl ki sıfır noktasına, insanlığın başladığı zamana ve zemine yani kendilerine ve özlerine seyahat ediyorlar, bu şuurla kendilerini ve kendilerini yaratan Rablerini bulmak ve bilmekle şuur kazanıyorlarsa, bunun küçük bir numunesi olan evlerine her akşam dönmekle de kendilerine ve özlerine gelmektedirler. Hac gibi büyük şuur halinin küçük bir misalini her gün yaşamaktadırlar. Mesele şu ki aileyi bu nazarla görebilmek lazımdır. Evet, aile Kur’an’ın “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” ayetinin beyanıyla anlaşılmayı en hak eden meseledir. Üzerinde en çok çalışılması ve diğer şahsi ve sosyal konuların etrafında şekillenmesi gereken önemli noktadır. Zira ilk düğme yanlış iliklendiğinde nasıl ki diğerleri de düzensiz ilerliyor ve yapı düzgün olmuyorsa, aile konusu da doğru anlaşılıp doğru yere oturtulmaz ve gelen saldırılara karşı muhafaza edilmezse sağlıklı bir toplumdan ve iyi şahıslardan bahsetmek mümkün olmayacaktır. “Aile toplumun özüdür. Onu tahribe yönelen her şey, toplumun tahribine yönelmiş demektir.” sözünü bir tarafa kaydedelim. Ve bu pencereden geriye doğru ya da toplum hayatı sıkıntılı olan devletlere bakalım. İşin temelinde sağlıklı bir aile yapısının olmadığını göreceğiz. Neden? Çünkü fıtrat budur. Cenneti arzulayan bütün insanlar ve insanlık hatırlamalıdır ki ilk müesses yapı ailedir ve temelleri cennette atılmıştır. İnsanlığın serüveni ve süreci aileye bağlı kılınmıştır. Aksi muhaldir. Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ise, ailenin Rabbimizin istediği şekilde olması ve bu noktada Peygamber Efendimizin sünnetini esas almamızdır. İnsanlığın ve toplumların selameti buna bağlıdır. Başka çare yok!


Hanım kızım! Bir kadının taşıdığı cevahir-i nadire (az bulunur cevherlerden) ve elbise-i fahireden (övünülecek elbiselerden) daha latif, daha zarif bir cevher vardır ki, bu da ahlak-ı hasenedir. Parmağındaki yüzükle, kulağındaki küpe ile sermest-i gurur (gururla kendinden geçmiş) olan bir kadın henüz kadın sayılmaz; çünkü bunlar ari (geçici) bir ziynet olduklarından bugün varsa yarın na-bedid (görünmez) olacakları tabiidir. Bunlar libas-ı arais-i ahlaktan ari (ahlak elbisesinden mahrum) bir kadına letafet vermezler; illa ki hüsn-i ahlak lazımdır. İyi huylu bir kadın çirkin de olsa veçhinde tele’lü’ eyleyen (parıldayan) nur-ı iffet ve hicab ile insana hoş görünür. Demek oluyor ki hüsn-i ahlak insanları yekdiğerine sevdirecek bir cazibe-i maneviyedir. Kızım! Muhabbet, muaşeret, zevk ve şetaret (neşe), zürriyet, itibar ve riayet hasılı dünyada ne türlü bahtiyarlık varsa hep hüsn-i ahlak ile husule gelir. Ahlaksız bir insanı dünyada kim sever, kim ister? Çirkin huylu bir adam dünyadan ne zevk alır? Zavallı! Her gün nefsiyle muharebe (savaş) eder. Vücudları muzır (zararlı) oluğu için herkes bunlardan tebaüd eder (uzaklaşır). Bu sebepten naşi (dolayı) fena huylu adamların hiç kimse yanında itibar ve haysiyetleri yoktur. Bittecrübe malumdur (tecrübeyle bilinir) ki, iyi ve fena huylu iki kimse aynı bir maraza (hastalığa) müptela olsalar bunlardan evvelkisi şirin mizacıyla, metanetiyle (sağlam duruşuyla) serian iktisab-ı afiyet eder (iyileşir). Çünkü tedavi onun üzerinde tesirat-ı hasenesi icra edebilir, tabiatı tedaviye kabule müstaiddir. Diğeri ise titiz ve nahoş mizacıyla müdavattan (ilaçla tedaviden) memul edilen (umulan) muvaffakıyeti hasıl ettiremez. Nisvan-ı İslam (Müslüman kadınlar) hüsn-i ahlak nokta-i nazarından muhakeme edildikte (değerlendirildiğinde) kalbimizde hakikaten büyük sevinç duyarız. Vakıa her millette iyi ve fena huylu kadınlar bulunursa da kavaid-i diniyeye (dini kurallara) riayet hususunda İslam hanımları ekseriyet teşkil ederler. İşte bu ekseriyet alem-i İslamiyet’te mehasin-i ahlakiyeyi (ahlakın güzelliklerini) ne derece riayet edildiğini izhar eder (gösterir). *Alem-i İslamiyet’te Hayat-ı Aile, Nazım, İstanbul 1318, s. 84-86

Hamam Kitabesi Dervîşe Şerîfe Azîze Hanım’ın Mezar Taşı Hüve’l-BâkîTophane-i âmire nâzırı merhûmMuhammed Remzi Efendi kerimesi ve âmedî-idîvan-ı hümayûn hulefâsından AhmedŞükrü Efendi’nin halîlesi merhûmeVe mağfûrun lehâ Dervîşe ŞerîfeAzîze Hanım’ın rûhiyçün fâtihaFî 4 şevval sene 1299 هوالباقيطوپخانۀ عامره ناظري مرحوممحمّد رمزي افندي كريمه سي و آمدئ ديوان همايون خلفاسندن احمدشكري افندينڭ حليله سي مرحومه و مغفور لها درويشه شريفه عزيزه خانمڭ روحيچون فاتحه في ٤ شوّال سنه ١٢٩٩ Merhum: Rahmete ermiş, ölmüş erkekMerhume: Rahmete ermiş, ölmüş kadKerime: Kız çocukHalile: Bir erkeğin nikâhlı karısı, zevce, hanımMağfûrun lehâ: Allah tarafından bağışlanmış, affa erişmiş olan kadınAmedî: Sarayla Babıali arasındaki yazışmaları yürütmekle görevli daire ve bu dairenin amedci de denen âmiriDivan-ı hümayun: Osmanlı Devleti’nde devlet işlerini yöneten, sadrazamın başkanlığında toplanan büyük meclis

İzdivaç (evlilik)! Ne güzel, en manidar söz! Tabiatta kaffe-i mahlukat (yaratılmışların hepsi) zevi’l-hayat (hayat sahibi) beka-yı nesil ve cinse ancak bu kanun-ı umumiye riayetle muvaffak olagelmişlerdir. Bu bir çeşme-i nur-efşan-ı hayattır (hayatın nur saçan bir çeşmesidir) ki tekessür-i a’dad-ı nüfusa (nüfusun çoğalmasına) hizmetten başka nev’-i beni beşeri birçok seyyiattan (kötülüklerden) vikaye dahi eder (korur); pek çok heva-perest insanlar alem-i izdivaca girdiklerinde tebdil-i meslek etmişlerdir (gittikleri ‘kötü’ yolu değiştirmişlerdir). Dünyada kim vardır ki izdivacın maddi-manevi muhassenatını (güzelliklerini) takdirden aciz kalsın. İzdivaçtan maksat nefsin amal-i fasideye (bozuk işlerine) karşı taaffüfü (iffetli olma, sakınma), evlad u ıyalin levazım-ı maddiye ve maneviyesinin tedariki iştiğalat-ı meşrua (helal dairedeki meşguliyetler) ile beka-yı cinse hizmet gibi vezaif-i insaniyenin icrasıdır. İbn Mesud Hazretleri “On günlük ömrüm olsa yine evlenmek arzu ederdim” buyurmuşlardır. Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz “Nikah ediniz ki, ümmetim çoğalsın” buyurmuşlardır. Yine bir hadiste “Rızkınıza nikahla sa’y edin (çalışın)” buyurmuşlardır ki izdivaçta ne büyük niam (nimetler) ve füyüzat (feyizler) bulunduğu bununla da sabit olur. Diğer bir hadis-i şerifte buyruluştur ki “Cenab-ı Hak üç kimseye muavenet (yardım) eder: Biri cenke giden, diğeri evlad u ıyal sahibi olan, üçüncüsü de borçlu bulunan kimselerdir.” İşte bir niyet-i halisane ile teşekkül eden bina-yı izdivaçlar (kurulan evlilikler) payidar (kalıcı) olur. *** İslamiyet’te bir kız yedi yaşını tecavüz ettikde (aşınca) başına örtü konulur. Bu küçük hanım, validelikle zevceliğe namzet olan bu genç kız büyük bir memnuniyetle alem-i tesettüre dahil olur. Validelerini ve büyük hemşirelerini takliden yeldirme ve çarşaf iktisa eden (giyen) mini mini hanımların etvar-ı masumaneleri ne kadar hoş ve sevimlidir! İslam hanımları daima arz ettiğimiz veçhile mestur ve zevçleriyle peder ve birader ve sair kendilerine musaheret-i şeriyyeleri (şer’an evli) olan yakın akrabasından gayrı kimseler için mahfuzdurlar. İslamiyet’te taife-i nisvan (kadın taifesi) ancak hemcinsleriyle muhabbet ve münasebette bulunurlar, bu vecihle Avrupa medeniyetini harap eden afatın alem-i İslam’da sirayetine meydan verilmez. *** Şeriat-ı Muhammediye kadınların mestur (örtülü) bulunmalarını emrediyor. Muhadderat-ı İslamiye (İslam’ın iffetli kadınları) bu emr-i celili kendilerine nimet-i kudsiye-i ebediye bilerek hükmünü ifa ile iktisa-yı kisve-i tesettür (örtü elbisesi), şükründen aciz bulunduğumuz bir lütf-ı mahsustur. Yalnız biz değil nisvan-ı gayr-ı Müslime (Müslüman olmayan diğer kadınlar) bile bunu yakın vakitlere kadar emr-i tabii addederek mestur idiyseler de buna şimdilerde o kadar riayet etmiyorlar. Adem-i tesettürün ne gibi vakayı-ı elime ve müessifeyi (esef ve acı verici olayı) intaç eylemekte (netice vermekte) olduğu samia-res-i teessürümüz olmaktadır (kulağımıza gelmekle üzmüştür). Buna teessüften başka bir şey denemez. Her ne ise tesettürün kadınlar için vücub ve elzemiyeti derkar (aşikar) ve bu babta şeriat-ı garramızın (İslamiyet’in parlak hükümlerinin) azametine karşı ne kadar secde-saz-ı şükran (şükür secdesi yapmak) ve ubudiyet olsak yine bir cüzünü bile ifa edemeyeceğimiz aşikardır. M. İffet *Alem-i İslamiyet’te Hayat-ı Aile, Nazım, İstanbul 1318, s. 89-92

انسانده او اسمانڭ عموميتله جلوه لري وار. بونده صحّت، عافيت و لذائذ كبي نافع امرلر، ناصل شكري ديديرتير و او ماكينه يي چوق جهتلرله وظيفه لرينه سوق ايدر و انسان ده بر شكر فابريقه سي كبي اولور، أويله ده مصيبتلرله ، خسته لقلرله ، آلام ايله ، سائر مهيّج و محرّك عارضه لرله او ماكينه نڭ ديگر چرخلريني حركته كتيرير، تهييج ايدر. ماهيت انسانيه ده مندرج اولان عجز و ضعف و فقر معدنني ايشلتديرر. بر لسان ايله دگل، بلكه هربر اعضانڭ لسانيله بر التجا، بر استمداد وضعيتنى ويرر. İnsanda o esmânın umumiyetle cilveleri var. Bunda sıhhat, âfiyet ve lezâiz gibi nâfi‘ emirler, nasıl şükrü dedirtir ve o makineyi çok cihetlerle vazîfelerine sevkeder ve insan da bir şükür fabrikası gibi olur, öyle de musibetlerle, hastalıklarla, âlâm ile, sâir müheyyic ve muharrik ârızalarla o makinenin diğer çarklarını harekete getirir, tehyîc eder. Mâhiyet-i insaniyede münderic olan acz ve za‘f ve fakr ma‘denini işlettirir. Bir lisân ile değil, belki herbir a‘zânın lisânıyla bir ilticâ, bir istimdâd vaz‘iyetini verir. (Osmanlıca Lem’alar, s.10.) 1. Beyit نعمت صحّت دخي ايمان كامل وار ايكنملك و مال و سلطنت ايسترمي هيچ عاقل اولا Ni'met-i sıhhat dahi îmân-ı kâmil var ikenMülk ü mâl ü saltanat ister mi hiç âkil olan Aziz Mahmud Hüdayi (7) * (Kıymetini idrak edeceği) sıhhat nimeti (kalbinde iki dünya saadetini kazandıracak) kâmil iman dururken, akıllı olan kişi (bunlara şükürsüzlük göstererek) hiç saltanat, mal ve mülk ister mi? * Îmân-ı kâmil: Kâmil, olgun imanÂkil: Akıllı kişi 2-3. Beyit اي درده درمان ايسته ين يتمزمي درد درمان سڭااي راحت جان ايسته ين قربان اولاندر جان سڭا يغما ايدرسڭ وارلغڭ كيدر كوڭلدن دارلغڭمحو ايله سن اغيارلغڭ يار اوليسر مهمان سڭا Ey derde dermân isteyen yetmez mi derd dermân sanaEy râhat‐ı cân isteyen kurbân olandur cân sana Yağmâ edersin varlığın gider gönülden darlığınMahv eyle sen ağyârlığın yâr oliser mihmân sana Niyazi-i Mısri (5) * Ey derdine derman isteyen kişi! (Sen derdine derman arayıp duruyorsun, oysaki) bu derdin (içindeki iltifat-ı Rabbaniyi görmek ve bulmak) sana derman olarak yetmez mi? Ey canının rahatını isteyen kişi? (Huzursuzluğunun kaynağı varlık tevehhümüne seni atan) canını (Rabb-i Rahimine, asıl sahibine) kurban etmek Sana gerekmez mi? Sen varlıktan vaz geçersen (varlık iddiasında bulunmazsan) gönül darlığın da (bütün kâinatın sahibini bulmaklığınla) gider. Sen (Hakka taat üzere sarılmakla) yabancılığını gider, (o vakit) yâr (gerçek dost olan Allah) sana yol gösterir. * Ağyârlık: YabancılıkMihmân: Misafir 4. Beyit خلق ايچنده معتبر بر نسنه يوق دولت كبياولميه دولت جهانده بر نفس صحّت كب Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibiOlmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi Muhibbi (3) * Halk içinde iktidar sahibi olmak gibi itibarlı bir şey yoktur. (Cenab-ı Hakka hadsiz şükrü gerektiren) bir nefes sıhhat gibi de cihanda saadet ve zenginlik bulunmaz. * Muteber: Saygı gören, itibarlıDevlet: (1. Beyit) Büyük mevki ve makam, saltanat (2. Beyit) Mutluluk, saadet 5. Beyit طينتڭ ناپاك ايسه خير اوممه سن كرمابه دن.أوڭجه تطهير قلب ايت صوڭره تطهير بدن. Tıynetin nâ-pâk ise hayr umma sen germâbeden.Önce tathîr-i kalb et sonra tathîr-i beden. Eski Bir Hamam Kitabesi (6) * Huyun kötü ise sen hamamdan bir hayır umma (oradan sana hayır gelmez). (Durum böyleyken) sen önce kalbini ( her biri siyah nokta oluşturan günahlardan tevbe ile) temizle, sonra bedenini temizle (-mekle uğraş). * Tıynet: Yaratılış, huyNâ Pâk: Temiz olmayan, kirliTathir: Temizleme, paklama 6. Beyit ايّوب كبي دم بدم صبر ايتمدن كيشينڭدوست ايلندن دردينه درمان اله كيرسينمي Eyyûb gibi dem-be-dem sabr itmeden kişininDost ilinden derdine dermân ele girsin mi Ümmi Sinan (2) * (Sabır kahramanı) Eyüb Aleyhisselam gibi (şükür beraberinde) her an sabretmeden, dost ilinden (Şafi olan Yüce Rabbimizin katından) derdine derman eline geçer mi? * Dem-be-dem: Daima 7. Beyit غسل ايلر ايسه ڭ ياشڭ ايله چرك كنهدنپاك ايده وجودڭ يم رحمت رشحاتي Gasl eyler isen yaşun ile çirk-i günehdenPâk ide vücûdun yem-i rahmet reşehâtı Zati (4) * (Kalpleri paslandıran) Günah kirlerini gidermek için (Allah korkusuyla akıttığın) gözyaşın ile gusül alırsan, (rahmetim gadabımı geçti buyuran Rabbimizin) rahmet denizinin sızıntıları vücudunu temizler. * Çirk-i güneh: Günah kiriPâk itmek: TemizlemekYem-i rahmet: Rahmet deniziReşehât: Sızıntılar, damlalar Kaynakça: BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (201o ), Osmanlıca Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat.BİLGİN, A. Azmi, (Tsz.), Ümmi Sinan Divanı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. (s.253.)ÇABUK, Vahit, (1980), Muhibbi Divanı, İstanbul: Kervan Kitapçılık. (s.460.)KURTOĞLU, Orhan, (2017), Zati Divanı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. (s.251.)Seyyid Muhammed Nur, (1976), Mısri Niyazi Divanı Şerhi, (Haz. Mahmut Sadettin Bilginer), İstanbul: Baha Matbaası. (s.27.)SOLAK, Saffet, (1993), Mevlana Güldestesi,”Kültürümüzde Hz. Mevlana”, Konya: Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Dairesi Başkanlığı. (s. 25.)TATÇI, Mustafa, YILDIZ, Musa. (2005), Aziz Mahmud Hüdayi, Divan-ı İlahiyat, Ankara: Kitabevi. (s.279.)

Alîl, ale’r-rîk bir billûr kadehe tebevvül îde. Ba’dehû bu leğen içine ılıcak su koyalar. Ve ol suyun içine kandîli koyalar. Bir saat mürûrundan sonra nazar îde. İmdi karûrenin mertebesi beşdir. Sarı ve kızıl ve yeşil ve kara ve âk olmakdır. Bevl-i asgârın altı mertebesi vardır. Samânî, âl, nârıncî, etemî, za’ferânî, sâfî. Bunların cümlesi mertebece safrânın ve harâretin ziyâdeliğine şâhiddir. Kızıl; bunun dört mertebesi vardır. Koyu âl, verdî, ahmer, koyu kızıl. Bunlar kanın ziyâdeliğine şâhiddir. Yeşil; bunun beş mertebesi vardır. Kızkî, âsumânî, nilî, mor, koyu gök. Bunlar rîhin ve bürudetin ziyâdeliğine şâhiddir. Kara; bunun dört mertebesi vardır. Sarıya mâîl kara safrâdan dönmüş sevdâ galebesine şâhiddir. Kara bevl yeşile mâil ola, sırf sevdâya şâmil ve şâhittir. Kara bevl, âklığa mâil ola balgâmdan dönmüş sevdâ galebesine şâhiddir. Ak bevlin bir mertebesi vardır. Soğukluğa ve hâmlığa ve balgam galebesine şâhiddir. Bevlin kıvâmı üç mertebedir. Rakîk bevl, maddenin hâmlığına ve çiğliğine süddeye ve soğuk su içdiğine şâhiddir. Galîz bevl, maddenin çokluğuna ve ağrıların ziyâdeliğine şâhiddir. Bunun râyihâsı dört mertebedir. Kalîlü’r râyihâ; mizâc soğukluğuna ve harâret-i gârîziye ve beden soğukluğuna ve hıltın gâlib olduğuna şâhidddir. Toprak kokulu bevl; ufûnet ziyâdeliğine ve iç a’zâda yara olduğuna şâhiddir. Bevl çok olduğu beden eridiğine ve hıltın çokluğuna şâhiddir. Bevl köpüklü olmak kesret-i rîhe şâhiddir. Bevlin üzerinde sehâb olmak hamileye şâhiddir. Metnin Güncel Çevirisi İdrar Tahlili Hasta idrarını öncelikle cam bir kaba akıtır. Sonrasında bu kabın içine bir miktar sıcak su eklenir. Bir saat kadar bu şekilde bekletildikten sonra ışıklı bir ortamda bakılır. İdrar dolgun bir şekilde yapılması açısından rengi sarı, kızıl, yeşil ve ak olmak üzere beş kısımda incelenir. Küçük idrar da sarı, kırmızı, koyu sarı, et rengi, açık kırmızı ve saf olmak üzere altı kısma ayrılır. Bu kısımdaki idrar rengi, vücut içerisinde safranın ve vücut ısısının fazlalığına işaret eder. Kızıl renkli idrar; koyu kırmızı, gül rengi, kırmızı ve koyu kızıl olmak üzere dört kısma ayrılır. Bu renklerde olan idrarın kanlı olduğu anlaşılır. Yeşil renkli idrar; Yeşil, gök mavisi, mavi-yeşil, mor ve koyu gök mavisi olmak üzere beş kısımda incelenir. Bu renklerde olan idrar; yellere, romatizmaya ve vücutta soğukluğa işarettir. Siyah renkli idrar; dört kısımda incelenir. Bu renk genellikle vücudun safra mizaçtan kara safra mizaca döndüğüne işaret eder. Siyah idrar yeşile yakın ise sevda maddesinin vücutta gâlip olduğunu gösterir. Eğer siyah idrar beyazlığa yakın bir renkte ise, vücudun soğuk mizacına, olgunlaşmamış maddenin fazlalığına ve balgam mizacın vücutta ağırlıklı bulunduğuna işaret eder. Beyaz renkli idrar; tek kısımda incelenir. Soğukluğa, olgunlaşmamış maddenin fazlalığına ve balgamın vücutta ziyadesiyle bulunduğuna delildir. Kıvam açısından idrar üç kısma ayrılır; İnce, hafif idrar, olgunlaşmamış maddeye ödeme ve hastanın sık sık soğuk su içtiğine işarettir. Katı idrar, vücutta toksin madde ve ağrıların çokluğunu gösterir. İdrarın kokusu dört kısımda araştırılır. Hafif kokulu idrar; soğuk mizaca, beden ısısının düşüklüğüne ve vücut dengesinin hıltlar açısından bozulduğuna işaret eder. Toprak kokulu idrar; vücut kokusunun fazlalığına ve balgam safra gibi maddelerin vücutta fazlalaştığına işarettir. Yine idrarın çoklukla gelmesi bedende aşırı su kaybına, erimeye ve balgam safra gibi maddelerin vücuttaki dengesizliğine işaret eder. Ayrıca bol köpüklü idrar da romatizmalı ağrıların vücutta var olduğuna delildir. Üzeri bulutumsu şekilli idrar ise hamileliğe işaret eder. *(Kaynak; Hülasâtü’l-Ebdân kitabından) Kelimeler tebevvül: idrar yapmakkarûre: İdrarasgâr: en küçükgaliz: katıufunet: pis kokulu

Ziya Şakir tarafından derlenen ve Sultan 2. Abdülhamid’in tahttan indirildikten sonraki hayatının anlatıldığı hatıratta, Sultan’ın birisi ev kazasından, birisi de difteriden kaybettiği iki kız çocuğunun ruhlarını şad etmek için Hamidiye Etfal Hastanesi’ni yaptırmaya karar verdiğinden bahsedilmektedir. Arşiv belgelerinde ise Sultan 2. Abdülahmid’in 11-12 Şubat 1898 gecesi difteriden hayatını kaybeden Hatice Sultan’ın ardından hastanenin inşa edilmesi talimatını verdiği anlatılır. Sultan, Bahriye Kolağası Dr. İbrahim Bey’i çağırarak bir çocuk hastanesi yaptırmak istediğini ve bunun için Şişli’de bir arsa belirlediğini söyleyerek, inşaat çalışmalarına derhal başlanması talimatını verir. Hastanenin yapım çalışmaları, bir sene gibi kısa bir sürede tamamlanır. Sultan 2. Abdülhamid, kendi şahsî hazinesinden 13.000 altın harcamıştır. 5 Haziran 1899 günü hastanenin açılışı gerçekleştirildi. 24 Eylül 1898 tarihli arşiv belgesinde (DAB, ML.EEM, 294/4-1-1) hastanenin inşaatında hangi ustalık alanında kaç işçinin çalıştığı ve bunlara ödenen haftalık ücretler belirtilmişti. ضيا شاكر طرفندن درلنن و سلطان ٢نجي عبدالحميدڭ تختدن اينديريلدكدن صوڭره كي حياتنڭ آڭلاتيلديغي خاطراتده ، سلطانڭ بريسي أو قضاسندن، بريسي ده ديفتريدن غائب ايتديگي ايكي قيز چوجغنڭ روحلريني شاد ايتمك ايچون حميديه اطفال خسته خانه سني ياپديرمه يه قرار ويرديگندن بحث ايديلمكده در. آرشيو بلكه لرنده ايسه سلطان ٢نجي عبدالحميدڭ ١١-١٢ شباط ١٨٩٨ كيجه سي ديفتريدن حياتنى غائب ايدن خديجه سلطانڭ آردندن خسته خانه نڭ انشا ايديلمسي تعليماتنى ويرديگي آڭلاتيلير. سلطان، بحريه قول آغاسي در. ابراهيم بگي چاغيرارق بر چوجق خسته خانه سي ياپديرمق ايسته ديگني و بونڭ ايچون شيشليده بر عرصه بليرله ديگني سويله يه رك، انشاآت چاليشمه لرينه درحال باشلانمسي تعليماتنى ويرر. خسته خانه نڭ ياپيم چاليشمه لري، بر سنه كبي قيصه بر سوره ده تماملانير. سلطان ٢نجي عبدالحميد، كندي شخصي خزينه سندن ١٣بيڭ آلتين خرجامشدر. ٥ حزيران ١٨٩٩ كوني خسته خانه نڭ آچيليشي كرچكلشديريلدي. ٢٤ ايلول ١٨٩٨ تاريخلي آرشيو بلكه سنده خسته خانه نڭ انشاآتنده هانگي اوسته لق آلاننده قاچ ايشجينڭ چاليشديغي و بونلره أودنن هفته لق اجرتلر بليرتيلمشدي. Belge no: Devlet Arşivleri Başkanlığı, ML.EEM, 294/4-1-1 Tarih: Hicrî 18 Cemaziyelevvel 1316 (Miladî 24 Eylül 1898) (Rumî 12 Eylül 1314) (1)Hû (2)Santim kuruş (3)... (4)Ücreti (5)Duvarcı (6)Dülger (7)Silici (8)İskeleci (9)Marangoz (10)Taşçı (11)Lağımcı (12)Rencber (13)Tenekeci (14)Me’mûr (15)Mu’temed ve İskele Me’mûru (16)Anbarcı (17)Yalnız dokuz bin sekiz yüz elli yedi kuruş elli santimdir (18)Cennetmekân Hatice Sultân Hazretleri nâmına Şişli’de inşâ olunmakda bulunan Hamîdiye Etfâl Hastahânesi inşaâtında müstahdem amelenin üç yüz on dört senesi Ağustosu’nun (19)otuz birinci gününden Eylülü’nün altıncı günü nihâyetine kadar on beşinci hafta istihkâklarının mikdârı ber-vech-i bâlâ dokuz bin sekiz yüz elli yedi kuruş elli santime bâliğ olmakla (20)işbu icmâli bi’t-tanzîm takdîm kılındı ol-bâbda emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir fî 12 Eylül sene 1314 (21)Mu’temed bende (Es-Seyyid Mehmed Bahâüddin) (22)Ebniye ... bende (imza) (23)Me’mûr yüzbaşı bende (Ahmed Remzi) (24)İnşaât me’mûr ve kâtibi alay emîni bende (Süleyman bin Hasan Rıza) (25)Eşyâ-yı mezkûrenin fiyatları merâsim dâire-i celîlesi malzemesi fiyatlarına muvâfık bulunmakla tesviyesi mütevakkıf-ı re’y-i sâmîleridir ol-bâbda emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir (26)Fî 15 Eylül sene 1314 (27)Mustafa Nâzım bin Ahmed (28)İnşaât müdürü tarafından tasdîk olunup ve taraf-ı senâverîden kabûl edilen işbu icmâlin tesviyesine hazîne-i hassa-i şâhâne nezâret-ie aliyyesince himmet buyurulmak bâbında (29)Fî 15 Eylül sene 1314 (30)Orman ve Maâdin ve Zirâat Nâzırı Selîm (31)Ebniye-i seniyye anbarına fî 16 Eylül sene 1314 (32)Numara 1549

Değerli dostlar, bir yazar günlük hayatta kullandığımız kelimelerin üzerimizdeki etkilerini ifade etmek için şöyle der: “Hayatınızdan memnun değilseniz sözlerinizi bir yere dökmek iyi bir fikir olabilir.” Başka biri ise kelimelerin gücü hakkında şu çarpıcı ifadeleri kullanır: “Modern bilim henüz birkaç kelimenin gücü kadar etkili bir ilaç üretemedi.” Yani kullandığımız kelimeler gerçekten bizim iç dünyamızda olumlu-olumsuz çok farklı etkiler oluşturma potansiyeline sahip araçlardır. Mesela “anne, ümit, umut, harika, henüz, sevgi, şefkat, aşk, muhteşem, iman, imkân, yapabilirim” gibi kelimeler olumlu yönde düşüncelerimizi, duygularımızı, iç dünyamızı derinden etkileme gücüne sahiptir. Öyleyse kullandığımız kelimeleri seçerek özenle kullanalım. Kullanalım ki kelimeler bize bâr (yük) değil, yâr olsun! Kıymetli dostlar mayıs ayında kökenlerine yolculuk yapacağımız ilk kelimemiz “kiraz” دگرلي دوستلر، بر يازار كونلك حياتده قوللانديغمز كلمه لرڭ أوزريمزده كي اتكيلريني افاده ايتمك ايچون شويله دير: ”حياتڭزدن ممنون دگلسه ڭز سوزلريڭزي بر يره دوكمك ايي بر فكر اولابيلير.“ باشقه بري ايسه كلمه لرڭ كوجي حقّنده شو چارپيجي افاده لري قوللانير: ”مودرن بيليم هنوز برقاچ كلمه نڭ كوجي قدر اتكيلي بر علاج أورته مدي.“ يعني قوللانديغمز كلمه لر كرچكدن بزم ايچ دنيامزده اولوملي- اولومسز چوق فرقلي اتكيلر اولوشديرمه پوتانسييلنه صاحب آراچلردر. مثلا ”آننه ، اميد، اوموت، خارقه ، هنوز، سوكي، شفقت، عشق، محتشم، ايمان، امكان، ياپابيليرم“ كبي كلمه لر اولوملي يوڭده دوشونجه لريمزي، دويغولريمزي، ايچ دنيامزي دريندن اتكيله مه كوجنه صاحبدر. أويله يسه قوللانديغمز كلمه لري سچه رك أوزنله قوللانالم. قوللانالمكه كلمه لر بزه بار (يوك) دگل، يار اولسون! قيمتلي دوستلر مايس آينده كوكنلرينه يولجيلق ياپاجغمز ايلك كلمه مز ”كراز“ KİRAZ: Gülgillerden olan ekseriyetle yapraklanmadan önce çiçek açan ve özellikle Mayıs ayının sonlarında dalların elleriyle Rabbimizin ikram ettiği bu meyve Latinceden dilimize geçmiştir. Aslı “kerasi” olan bu kelime Kırmızı meyve anlamındadır. Kirazın ana vatanı Karadeniz’deki “kerasus” olarak da söylenir. Kerasus zamanla “Giresun” olarak dilimizde yerini almıştır. Kiraz ağaçları Türkçemizde çiçekleriyle, bahçeleriyle bilhassa lezzetli, mükemmel meyvesiyle güzelliğin bir sembolü olmuştur. Ayrıca kirazın bazı türlerinin odunu ince marangozlukta kullanılır. Çok sanatlı harika el işlemesi mobilya ürünlerine bu ağacın gövdesi vesile olur. SEBİL: Bu kelime Arapçadan dilimize geçmiştir. Arapça “yol” anlamındaki bu kelime Türkçeye geçtikten sonra çok farklı bir manada kullanılmıştır. Hayır hasenat yaparak Rabbimizi razı etmeyi en birinci vazifeleri bilen ecdadımız, Allah’ın rızasını kazanmak için yol kıyılarında yolcuların su içmeleri için çeşmeler yaparlardı. İşte bu küçük çeşmelere sebil adını verdiler. Ayrıca Kur’an-ı Kerimde geçen “Allah’ın rızasını kazanma yolunu” anlatan, “fisebilillah” ifadesi de, “sebil” kelimesinin Arapça orijinal manasından farklı bir şekilde kullanımında etkili olduğunu söyleyebiliriz. ÇİLEK: Anadolu’da baharla yaz arasında geçiş dönemini anlatan bir meyvedir çilek. Enfes tadı ve kokusuyla Yaradan’ın rahmetini gösteren çilek Mayıs ayının en lezzetli meyvelerindendir. “Osmanlı çileği” “Arnavutköy çileği” “Ereğli çileği” “Frenk çileği” gibi pek çok çeşitleriyle sofralarımızı süsler. Aslı “çigelek” olan bu kelime Türkçedir. Gülgillerden, beyaz çiçekli olan bu güzel meyvenin adı son yıllarda hormanlarla beraber anılsa da o muhteşem görüntüsü ve rengi insanlara ilham vermeye devam ediyor. UÇ: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. Arapçada “evc” bir şeyin en yüksek noktası, doruk noktasına denir. Bu kelime “uç” olarak da okuna bildiği için dilimizde “uç” olarak telaffuz edilmiştir. Mesela ecdadımız bir en yüksek erişilmesi zor zirve noktaya “evc- i a’la” derdi. DULDA: Moğolcadan dilimize geçmiş olan bu kelime Anadolu’da yaygındır. Özellikle Yörük göçerler arasında kullanılan bu sözcük “Kuytu, korunaklı, gölgeli, siper yer” manasındadır. Mesela Karacaoğlan’a ait olan şu ifade Dulda’yı anlatıyor: Yiğit duldasında yiğit saklanır / Muhannette gölge olmaz, dal olmaz! HAFRİYAT: Günlük kullanımda karıştırılan kelimelerden biri de hafriyattır. Arapça olan bu kelimeye genelde yanlışlıkla “harfiyat” denilir. Harfiyat “harf” kökünden türerken hafriyat ise “hafr” kökünden türer. “Kazmak, kazı yapmak” anlamına gelir. Bu kazma işine “Hafriye” işi de denilir. Yol ve inşaat yapmak, toprak altında kalan eski eserleri veya madenleri meydana çıkarmak için toprağı kazma işine bu isim verilir. HORTUM: Bu kelime Arapça olup Kur’ân kökenli kelimelerden biridir. Aslı “hurtum” olan bu kelime “burun” anlamındadır. Rabbimiz, Kalem Suresinde kötü ahlaklı bir müşrikin akıbeti hakkında, “Yakında onun hortumunun (burnunun) üzerine damga basacağız (da onu rezil edeceğiz)!” buyurmaktadır. Ayrıca hortuma güzel bir misal, filin hortumudur. Zira bazı hayvanlarda boru gibi uzanmış olan ağız ve burun kısmı aynı hortuma benzer.

Aile, İslam dininin özellikle teşvik ettiği; dini, nefsi, toplumu ve nesli korumayı esas alan bir yapıdır. Ailenin kurulması ve muhafaza edilmesinin ehemmiyeti ayet ve hadislerle vurgulanmıştır. Birçok millette görülen ataerkil aile yapısı İslam’da da mevcuttur. Ancak aile reisi olarak erkeğin; hanımı, çocukları ve onların mal varlıkları üzerinde oldukça sınırlı bir yetkisi vardır. En başta kadın, bazı toplumlarda kabul edildiği üzere günahın kaynağı, her şeyiyle erkeğe bağımlı bir varlık değildir. Kadın erkek gibi imtihana muhatap alınmış bağımsız bir şahsiyettir. Ekonomik bağımsızlığa ve kendi malına tasarruf yetkisine sahiptir. Erkeğe toplumsal hayattaki vazifeleri sebebiyle kadına nazaran bazı noktalarda göreli bir üstünlük verilmiştir. “(Kocalarının) onlar üzerinde örfe uygun olan (haklar)ı gibi, onların da (kocaları üzerinde hakları) vardır. Fakat erkekler için onların üzerine bir derece (bir üstünlük) vardır. (Bakara, 228)” Ancak bu üstünlük mutlak değildir. Erkek aile içindeki davranışlarından hem Allah katında hem de hukuki olarak sorumludur. İslam medeniyetinde evlilik ve ailenin önemine dair birçok bahis kaleme alınmış, aile kurumu fıkıh ve hukuk açısından ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu bahislerde, aile sorumluluğu erkekte olduğu için onun merkezde olduğu, kadının ise bir derece arka planda kaldığı görülmektedir. Ancak nefis terbiyesi, ahlak ve adab kitaplarında erkeğin sorumlulukları ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Günümüzde evlilik ve aile kavramlarının, fıtrat ve din bağlamından koparılarak tamamen sosyal ve seküler şartlarda ele alınmaya çalışıldığını, bir de bu faaliyetlerin İslam’ın yüzlerce yıllık hamiliğini yaptığı, şehitler ve evliyalar diyarı olan Türkiye gibi bir İslam beldesinde yürütülmesini üzülerek müşahede ediyoruz. Evlilik ve aile kavramları, diğer her konuda olduğu gibi dinî bir değere sahiptir, dolayısıyla prensiplerini çağların üstünde olan İslam esaslarından almalıdır. Bu sayımızda biz de konunun önemine binaen; Osmanlı Devleti’ndeki en meşhur ahlak eserlerinden biri olarak bilinen ve Kanuni döneminin meşhur âlim ve devlet adamı Kınalızâde Ali’nin yazdığı Ahlâk-ı Alâî isimli eserden evlilik ve aile ile ilgili üç bölümü paylaşıyoruz. Metin dil yapısı ve lügat bakımından ağdalı bir yapıya sahip olduğundan bölümleri ayrıca sadeleştirerek veriyoruz. Metnin Çevirisi 1. Evliliğin Gayesi (1) Ve dahi maʻlûm ve maʻmûl olmak gerek ki, taleb-i tezevvüc ve irâdet-i teehhül (2) iden kimesnenin murâdı dîn ve iffet ve salâh-ı âhiret ve hüsn-i hulk ve ismet ola. (3) Niçe kimesne bu zamânede bu dâʻiyeleri irâde itmeyüb erbâb-ı câh ve mansıb benâtın alub (4) anı vesîle-i mansıb ve câh ider. Baʻzı mâl-ı vâfir ve cihâz-ı mütekâsir sâhibesi olana taʻalluk ider. (5) Baʻzı dahi mücerred hüsn-i zâhir ve cesâmet ve semn-i mahsûs olana meyl ider. Ammâ gâlibâ âdet-i (6) Rabbânî ve sünnet-i İlâhî bunun üzerine cârîdir ki, mansıb ve câh içün alan (7) alan kimesnenin vesîle sanduğı şahıs ya vefât ider ya azl olur ve bu hâib ve hâsir (8) kalur. Ve mâl tamaʻı içün tezevvüc idenin zannı hatâ ider. Zât mâl sanduğı ya fakîre (9) ya mutavassıtu’l-hâl ve cihâz ve cevârî vedâyiʻ ve avârî çıkar. Ya mâlını bezl-i zevc-i (10) tâmiʻ itmekden ol derece münzecir ve mürtediʻ olur ki, zevc andan farazâ karzan (11) nesne almak ile müntefiʻ olmak dahi mümteniʻ olur. Ve cemâl tasavvuruyla dâma düşenlere ve megesvâr (12) dûşâb-ı nâ-pâke üşenlere çok olur ki, bir kabîha-i şevhâyı Züleyhâ deyü satarlar. (13) Ve pîrezen-i Ferhâd-küşü Şîrîn ü Hüsrev deyü atarlar. Kabîha-i acûze keşf-i cemâl-i zerd (14) ve arz-ı delâl-i serd kıldıktan sonra mağrûr nâdân neye uğraduğın bilüb nedâmet (15) ve teessüf ve tahazzün ve telehhüf idüb “Meded! Örtün, bürün; benden gayrı kime istersen (16) görün!” demeye başlar. (17) Fi’l-vâkiʻ cemâl-i fâik ve merd ana âşık olub tezevvüc itdiler ise dahi gâlibâ (18) aşkı zâil ve tabʻı âhara mâil olub dûr u dırâz nizâʻ ve cidâl âhiri iftirâk (19) ve infisâl olsa gerek. Ve emmâ nazarı dîn ü iffet ve salâh-ı âhiret olanlara Hakk (20) celle ve alâ muʻîn ve muğnî olub hüsn-i niyeti ile fakrdan gınâ ve servete zilletden (21) câh ve rifʻate iletse gerek. Nitekim hadîs-i şerîfde vârid oldu ki: Tunkehu’l-mer’etü li-mâlihâ (22) ve li-cemâlihâ ve li-hüsnihâ [li-hasebihâ] ve li-dînihâ fe aleyke bi-zâti’d-dîn. (Son satırda bitiyor) Metnin Çevirisi 2. Tek Eşlilik (1) Ve riʻâyet ve kerâmet-i hatun dahi niçe nesne ile olur. (2) Çün (3) hatunun salâh ve afâf ve menzil zabtında kudret ve kifâyeti mevcûd ola, anınla (4) iktifâ idüb üzerine gayrı hatun tezevvüc ya câriye teserrî edinmeye. Eğerçi hüsn ve (5) cemâl ve neseb ve tebâr ve servet ve gınâda bundan ziyâde dahi olsa. Baʻzı ukalâ (6) mutlakâ bu maʻnâyı mekrûh gördüler. Zîrâ çün nisâ noksân-ı akılla maʻrûf ve gayret-i (7) müfrita ile mevsûflardır, yahtemil ki kemâl-i gazab ve gayretinden baʻzı umûr irtikâb ideler ki, (8) mûcib-i ihtilâl-i nizâm-ı menzil ve mûris-i fazâhat ve hasâret-i kâmil ola. Ve taʻaddüd-i (9) ezvâca ikdâm idenlerin ekser menzillerinde mücâdele ve hısâm ve sû-i îş ve ihtilâl-i (10) nizâm mukarrerdir. Ve darreye mübtelâ olan hürre akall-i mertebe zevcinin emvâl ve akvât (11) ve esâs-ı beyt ü âlâtı hıfzında tekâsül itmesi müteʻayyindir. Hukemâ dirler ki, taʻaddüd-i ezvâc (12) pâdişâhlardan gayrı kimesneye câiz değildir. Zîrâ zen anlara makâm-ı ubûdiyetde ve gayret (13) ve hamiyet idüb mefâside irtikâb itmek ihtimâli yokdur. Ve anlara dahi itmemek evlâdır. (14) Zîrâ merd menzilde tende cân gibidir. Nitekim iki bedene bir cân olmaz. Kezâlik iki menzile (15) bir merd lâyık değildir. Ve şerʻan dahi terkinin sevâbı sâbıkan zikr olunmuşdur. Metnin Çevirisi 3. Boşanma (1) Hukemâ (2) eydürler ki, zen-i nîk ve karîne-i sâliha muhabbet ve şefkatde mâdere ve kanâʻat ve hizmetde (3) câriyeye ve ülfet ve sadâkatde dostlara benzer. Ve zen-i bed nâ-fermânlık ve tegallübde (4) cebbârlara ve tahkîr ve istihfâf [ve] mezemmet-i zevc itmekde düşmanlara ve mâlın hıyânetle isrâf (5) ve itlâf itmekde uğrılara ve harâmîlere benzer. Ve dahi maʻlûm olsun ki, eğer zen fiʻl-i (6) şenîʻ ile mevsûf olursa eğer muhill-i ırz u dîn ise müfârakatı zarûrî (7) ve vâcibdir. Ve eğer muhill-i hüsn-i maʻâş ve münakkıs-ı evkât ve mükeddir-i evsâf-ı zindegânî ise (8) müfârakatı maʻkûl ve münâsibdir. Eğerçi baʻzı azîzler kısm-ı sânîde sabır ve tahammülü ihtiyâr ve (9) huşûnet-i ahlâkını hadîd-i tabîʻata sûhân mülâhaza kılmışlardır. Anın gibi ki Mevlânâ (10) Nâmî Abdurrahmân-ı Câmî rahmetullâhi teʻâlâ dimişdir: (Beyt) Tû-râ tâ[nâ]-hest ü nâ-hemvârî-i zen-râ ganimet dân / (11) Duruştîhâ-yı devr-i çarh-râ k’ânest sûhâneş. Yaʻnî anın cefâsına tahammül ve ezâsına (12) tasabbur itmekle kendü nefislerini tehzîb ve hüsn-i hulku tahsîl ve terbiyet kasd iderlerimiş. (13) Ammâ bu tarîk ehl-i kemâl ve mezheb-i havâss-ı ricâldir. Ammâ âmme-i nâs ve kâffe-i halka münâsib (14) müfârakatdır. Metnin Güncel Çevirisi 1. Evliliğin Gayesi Evlenmeyi isteyen kişinin asıl maksadı din ve iffetini korumak, ahireti kazanmak ve ahlakı güzelleştirmek olmalıdır. Birçok kişi bu zamanda bu maksatları gözetmeyip makam sahiplerinin kızlarıyla evlenerek kendileri de mevki peşinde koşarlar. Bazıları çok malı olanın ardından gider. Bazıları da sadece zahirî güzellik ve dış görünüşe meyleder. Ama ekseriyetle Allah’ın âdeti olarak, erkeğin makam için evlendiği kadına vesile olan şahıs ya ölür ya makamından olur ya da hüsrana uğrar. Mal için evlenen kişi de hata eder. Evlendiği kadın ya fakir ya orta hâlli çıkar veya eşya, hizmetçi ve borcu olan bir kadına rast gelir. Veyahut da karısının malını çokça savurduğundan ötürü o mal ona yasaklanır, öyle bir zaman gelir ki eşinden borç bile alamaz. Güzellik için evlenenin kimisi tuzağa düşer; tıpkı pis pekmeze üşüşen sinekler gibi. Bu kişilere çirkin yüzlü bir kadını Züleyha diye kandırıp verirler. Ve Ferhad’ı öldüren bir kocakarıyı Şirin ve Hüsrev gibi göstererek evlendirirler. Bu erkek, yaşlı çirkin kadının kötü ve solgun yüzünü ancak evlendikten sonra fark eder, o zaman aklı başına gelip pişman olur ve en sonunda o kadına “İmdat! Örtün, bürün; benden başka kime istersen görün!” der. Güzelliği gaye edinen kimi de vardır ki, gerçekten güzelliğine âşık olduğu bir kadınla karşılaşır. Ancak bunların da çoğunun karısına duyduğu aşk zamanla biter, nazarı başka güzellere kayar; evde sürekli tartışma ve kavga çıkar, sonunda da boşanma vuku bulur. Ancak gayesi din, iffet ve ahiret olan kişiye Allah celle ve alâ hazretleri yardımcı olup güzel niyetine binaen onu fakirlikten zenginliğe, zilletten izzete ulaştırır. Nitekim hadis-i şerifte buyurulmuştur: “Bir kadın malı, güzelliği, soyu ve dini için nikahlanır, sen dindar olanı seç.” 2. Tek Eşlilik Evlilikte kadına karşı ikram ve uyulması gereken kurallar birkaç şekilde olur. Onlardan biri şudur: Eğer kadın iyilik üzere ise, iffetli ise ve evini koruyabiliyorsa; velev ki güzellik, soy ve servette bu kadından daha üstünü bulunsa dahi başka biriyle evlenmemelidir. Bazı akıllı kimseler bu davranışı kesinlikle hoş karşılamamıştır. Zira kadının duyguları aşırı olduğu ve aklına baskın gelebildiği için, kuvvetli öfke hâlinde kendilerinden sadır olan davranışlar ev düzeninin bozulmasına, edep sınırının aşılmasına ve hüsrana sebep olabilir. Dolayısıyla birden fazla eşle evlenenlerin birçoğunun evinde kavga, geçimsizlik ve düzensizlik hâkim olur. Böyle bir ortamda kadın; evdeki mal, yiyecek, eşya gibi araç gereçleri korumakta zayıflık gösterir. Hikmet ehli kimseler, birden fazla hanımla evlenmenin, hükümdarlardan başkasına caiz olmadığını söylemiştir. Bunun sebebi, eşlerinin onlara tam bir itaatte bulunmaları, huzursuzluk çıkarmamak için gayret ve dikkat etmeleridir. Ancak hükümdarlara bile tek eşlilik evladır. Zira bir erkek evinde, tende can gibidir. İki bedene bir can olmaz. Dolayısıyla iki evde bir erkeğin olması da uygun değildir. Hatta şeriat nazarında bunun terkedilmesinin sevap olduğu da zikredilmiştir. 3. Boşanma İyi ve saliha bir kadın muhabbet ve şefkatte anneye, kanaat ve hizmette hizmetçiye, arkadaşlık ve sadakatte dostlara benzer. Kötü bir eş ise söz dinlememede ve zorbalıkta zalimlere, hor görme ve kınamada düşmanlara, malı israf ve telef etmede hırsızlara ve eşkıyalara benzer. Eğer bir kadın dini ve ırzı tahrip edici kötü bir fiil işlerse ondan boşanmak zaruri ve şarttır. Eğer kadın geçimsiz ise, zamanı zayi ediyorsa, hayat enerjisini alıp üzüntü veriyorsa ondan boşanmak da uygun ve isabetlidir. Ancak bazı şerefli kimseler bu ikinci kısımda sabır ve tahammülü, kötü ahlakın sert tabiatına törpü olarak görmüş ve boşanmaya tercih etmişlerdir. Hatta Abdurrahmân-ı Câmî şöyle demiştir: “Kendin için o kadının kabalığını, uygunsuzluğunu ganimet bil, zira feleğin kötülükleri için o bir törpüdür.” Yani aziz kişiler, böyle bir eşin cefa ve ezasına tahammül ve sabır göstererek kendi nefislerini temizlemeyi, ahlaklarını güzelleştirmeyi istemişlerdir. Ancak bu sabır ve tahammül yolu, olgun ve seçkin insanlar için geçerlidir. Yoksa sıradan insanlar için en uygunu boşanmaktır. Kelimeler: Acûze: KocakarıAfâf: Namusluluk, iffetÂhar: Başka, diğerAkall: En azAkvât: Yiyecekler, azıklarÂmme-i nâs: İnsanların geneliAvârî: Ödünç verilen şeylerBed: KötüBenât: KızlarBezl: Bol bol vermekCâh: MakamCebbâr: Zalim, gaddarCemâl-i fâik: Üstün güzellikCesâmet: İrilik, büyüklükCevârî: Cariyeler, hizmetçilerCidâl: KavgaCihâz: Alet ve edevat, çeyizDâʻiye: Sebep, hususDâm: Tuzak, hileDarre: Evlilikte ilk eşten sonraki hanımDelâl: Cilve, naz, durumDûr u dırâz: Uzun uzadıyaDûşâb-ı nâ-pâk: Temiz olmayan pekmezEmvâl: MallarErbâb: Bir işin ehli olanlar, sahiplerEsâs-ı beyt: Ev eşyası, araç gereçlerEvsâf-ı zindegânî: Yaşayış ve geçimin nitelikleriFiʻl-i şenîʻ: Kötü ve çirkin fiilGâlibâ: Çoğu zaman, ekseriyetleGınâ: ZenginlikHadîd-i tabîʻat: Yaratılışın sertliğiHâib: MahrumHamiyet: GayretHasâret-i kâmil: Tam bir hüsranHâsir: Zarara uğramışHıfz: KorumakHısâm: Düşmanlık, kavgaHukemâ: Hikmet sahibi kimselerHuşûnet-i ahlâk: Sert ve kaba ahlakHürre: Hür kadınHüsn: GüzellikHüsn-i hulk: Ahlak güzelliğiHüsn-i maʻâş: İyi geçimlilikİftirâk: Ayrılıkİkdâm: Gayret etmekİrâdet: İrade, istekİrtikâb: Kötü bir şey yapmakİsmet: Günahsızlık, masumlukİstihfâf: Küçümsemek, hafife almakİtlâf: Ziyan etmek, telef etmekKabîha: Çirkin davranışKâffe: BütünKarîn: Yakın, arkadaş, dost (müennes)Karzan: Borç olarakKerâmet: İkram, ağırlamaKezâlik: BöyleeKüş: Öldüren, öldürücüMâder: AnneMansıb: Memuriyet, makamMefâside: Fesatlıklar, bozgunculuklarMegesvâr: Sinek gibiMenzil: EvMerd: ErkekMevsûf: SıfatlanmışMezemmet: Ayıplama, yermeMezheb-i havâss-ı ricâl: Seçkin insanların yoluMûcib-i ihtilâl-i nizâm: Düzeni bozan sebepMuğnî: Zengin eden (Allah)Muhill: Bozan, ihlal edenMuʻîn: YardımcıMukarrer: KesinMûris-i fazâhat: Edepsizlik getirenMutavassıtu’l-hâl: Orta halMücerred: YalnızcaMüfârakat: BoşanmaMüfrita: Haddini aşan, ölçüsüzMükeddir: Keder ve üzüntü verenMülâhaza: Düşünce, ayrıntılı incelemeMümteniʻ: İmkânsızMünakkıs-ı evkât: Zamanı eksilten, yok edenMüntefiʻ: Fayda görenMünzecir: Alıkonulan, engellenenMürtediʻ: Yasaklardan kaçınanMüteʻayyin: Belli, aşikârMütekâsir: ÇoğalanNâ-fermânlık: Emir dinlememekNîk: İyi, güzelNizâʻ: KavgaPîrezen: KocakarıRifʻat: YücelikSâbıkan: ÖncedenSemn: Semizlik, yağlılıkSerd: Sert, kabaSûhân: TörpüSû-i îş: Kötü geçimŞevhâ: Çirkin kadınTaʻaddüd-i ezvâc: Çok eşlilikTaʻalluk: Alakalı olmak, münasebetTabʻ: KarakterTahazzün: HüzünlenmekTamaʻ: AçgözlülükTâmiʻ: AçgözlüTasabbur: SabretmeTebâr: Soy, nesepTeehhül: EvlenmeTegallüb: ZorbalıkTekâsül: Üşenmek, tembellikTelehhüf: Hüzünlenmek, ah çekmekTeserrî: Cariye almaTezevvüc: Evlenme, zevce almaUbûdiyet: İtaat, kullukUğrı: HırsızUkalâ: Akıllı kimselerUmûr: İşlerVâfir: Çok, bolVe emmâ: AmaVedâyiʻ: EmanetlerYahtemil: İhtimalZâil: TükenenZen: KadınZerd: Soluk, solgunZevc: Erkek eşZevce: Kadın eş

Harf ve kelime çalışmalarına devam ediyoruz. Silik harflerin üzerinden geçerken dikkatle yazmaya ve acele etmemeye çalışalım. Elinizin alışması ve yazınızın güzelleşmesi için bu dikkat ve sabır önemli olacaktır

Kuvvet Allah’tandır Seni (aslen) bir topraktan, sonra bir nutfeden (hakir bir damla sudan süzülmüş hulâsadan) yaratan, sonra da seni bir adam suretine koyanı inkâr mı ettin? Fakat O, benim Rabbim olan Allah’tır ve Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmam! Bağına girdiğin zaman: ‘Maşallah! Kuvvet ancak Allah’ın yardımı iledir!’ demen gerekmez miydi? Her ne kadar beni malca ve evlatça kendinden daha az görsen de! Bununla beraber, olur ki Rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir ve onun (senin bahçenin) üzerine gökten bir âfet gönderir de (o bağın, ot bitmeyen) kupkuru bir toprak hâline geliverir! Yahut suyu çekilerek yok olur da bir daha onu aramaya asla güç yetiremezsin! (Kehf Suresi, 37-41) Ç Ö Z Ü M قوت اللّٰهدندر سني (اصلاً) بر طوپراقدن، صوڭره بر نطفه دن ( حقير بر طامله صودن سوزولمش خلاصه دن) ياراتان، صوڭره ده سني بر آدم صورتنه قوياني انكارمي ايتدڭ؟ فقط او، بنم ربّم اولان اللّٰهدر و ربّمه هيچ بر كيمسه يي اورتاق قوشمام! باغڭه كيرديگڭ زمان: ’ماشاء اللّٰه! قوت آنجق اللّٰهڭ يارديمي ايله در!‘ ديمه ڭ كركمزميدي؟ هر نه قدر بني مالجه و اولادجه كندندن داها آز كورسه ڭ ده ! بونڭله برابر، اولوركه ربّم بڭا، سنڭ باغڭدن داها خيرليسني ويرر و اونڭ (سنڭ باغچه ڭڭ) أوزرينه كوگدن بر آفت كوندرير ده (او باغڭ، اوت بيتمه ين) قوپ قورو بر طوپراق حالنه كليويرير! ياخود صويي چكيله رك يوق اولور ده بر داها اوني آرامه يه اصلا كوچ يتيره مزسڭ!

FURUN KEBABI Bir mikdar koyun eti kıymasından alıp badehu bir baş soğanı hurde doğrayup bir iki kaşık rugan-ı sâde ile kavurduktan sonra kıymayı dahi bir miktar kavurup badehu kifayet miktarı tuz ve biber ve fıstık ve kişniş izafe olunup kuzunun yahut koyunun iç yağından parça parça kesip fincan böreği gibi sarıp bir münasip tepsiye koyup furunda tabh ideler, gayet latif olur. TAVUK BÖREĞİ Evvelâ bir iki tavuğu bade’t-tathir mikdar-ı kifaye su ile yumuşayınca pişirip bir vukıyye miktarı soğanı içine doğrayıp cüz'i tuz ile oğup ve suyunu sıkıp bir iki kaşık yağ ile tavada kavurup badehu dakik-i hâsdan açılmış ince yufkadan beş on tane tepsiye ko(y)duktan sonra tavukları dahi doğrayıp ve soğanı karıştırıp sonra yufkanın üzerine koyup, tekrar üzerine dahi beş on yufka koyup üzerine cüz'i yağ serpip fırında yahut kor üzerinde sac altında kor üzerinde pişireler. TATLI LOKUM Enva'i çoktur lakin bu bir acayib nev'idir ki gayet gevrek ve hoş-hordur. Sanatı: Evvelâ bir ölçü rugan-ı sadeyi pak kızdırıp iki ölçü miktarı dakik-i has içine ko(y)duktan sonra itidale gelince gayet süzülmüş ekşi torba yoğurdu koyup yoğuralar. Badehu bir iki saat miktarı üzeri örtülüp dura. Badehu tekrar cüz’i yoğurup murad üzere lokum yahut kurabiye gibi yuvarlanıp ziyade kızmış yağa koyup, tamam piştikde, ısıcak asel-i musaffa yahut şekere bırakalar. Tatlısın(ı) içtikde kevgir ile bir gayrı tabağa ihraç ideler. Meselâ bir tava lokum dahi pişince tatlıda durup badehu ihraç ide ve tatlısı süzüldükde fağfur (Çin porseleni) tabaklara nizamlıca dizip vakt-i hacette istimal oluna. Pek latif olur. Kelimeler: Badehu: Daha sonraHürde: İnceRugan-ı sade: Sade yağKifayet miktarı: Yeteri kadarTabh ideler: PişirelerBade’t-tathir: Temizledikten sonraVukıyye: 400 dirhemlik Osmanlı ağırlık ölçüsü, okkaDakik-i hâs: İnce unHoş-hordur: Yemesi hoşturAsel-i musaffa: Saf balFağfur: PorselenVakt-i hacette: İhtiyaç duyulduğundaİstimal oluna: Kullanıla

آيدن داها كوزل دگلسه ڭ قرطبي شويله آڭلاتييور: عيسي الحشيمي، قاريسني چوق سوردي. بر كون اوڭا، ”آيدن داها كوزل دگلسه ڭ أوچ طلاقله بوش اول“ ديدي. بونڭ أوزرينه قاريسي: ”سن بني بوشادڭ“ دييه رك اوڭا قارشي أورتوندي. طولاييسيله عيسي بوڭا چوق أوزولدي و خليفه منصوره كيدوب اولايي اوڭا آڭلاتدي. خليفه فقهجيلري چاغيروب اونلردن فتوا صوردي. اوراده كيلرڭ هپسي قادينڭ بوش اولديغني سويله ديلر. آنجق ابو حنيفه نڭ اصحابندن بر آدم قونوشمدي. منصور اوڭا: ”سن نيه بر شي سويله مييورسڭ؟“ ديدي. آدم ديديكه : ”اي مؤمنلرڭ اميري! يوجه اللّٰه، ’ شبهه سز بز انساني اڭ كوزل بيچيمده ياراتدق‘ بويورييور. بناءً عليه انساندن داها كوزل هيچ بر شي يوقدر.“ منصور، ”طوغري سويله دڭ“ ديدي و قاديني قوجه سنه كري ويردي. Aydan Daha Güzel Değilsen Kurtubî şöyle anlatıyor: İsa el-Hâşimî, karısını çok severdi. Bir gün ona, “Aydan daha güzel değilsen üç talakla boş ol” dedi. Bunun üzerine karısı: “Sen beni boşadın” diyerek ona karşı örtündü. Dolayısıyla İsa buna çok üzüldü ve Halife Mansur’a gidip olayı ona anlattı. Halife fıkıhçıları çağırıp onlardan fetva sordu. Oradakilerin hepsi kadının boş olduğunu söylediler. Ancak Ebu Hanife’nin ashabından bir adam konuşmadı. Mansur ona: “Sen niye bir şey söylemiyorsun?” dedi. Adam dedi ki: “Ey müminlerin emiri! Yüce Allah, ‘Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık’ buyuruyor. Binaenaleyh insandan daha güzel hiçbir şey yoktur.” Mansur, “Doğru söyledin” dedi ve kadını kocasına geri verdi. سلامتڭ قيمتنى بيلمك پادشاه عجمي بر كوله يله كمي يه بينمشدي. كوله هيچ دڭز كورمه مش، كمينڭ ايپنى طوتمامشدي. آغلامه يه ، ايڭله مه يه باشلادى. تير تير تيترييوردي. آووتمق ايچون چوق اوغراشديلر اما بر تورلي ساكنلشمدي. پادشاهڭ كيفي قاچدي. هركس عاجز وضعيتده يكن كميده بولونان ياشلي بر آدم پادشاهڭ حضورينه چيقدي، ”مساعده بويورورسه ڭز بن اوني صوصديرورم!“ ديدي. پادشاه ده ”لطف ايتمش اولورسڭز! ديدي. ياشلي آدمڭ ديمه سيله كوله يي دڭزه آتديلر. كوله برقاچ كره صويه باتدي، چيقدي. صوڭره صاچندن ياقه لاديلر، كميدن طرفه چكديلر. كوله كمي يه ياقلاشنجه ايكي اليله دومنه آصيلدي، اورادن كمي يه چيقدي، بر كوشه ده اوصلي اوصلي اوتورمه يه باشلادى. ياشلي آدمڭ ياپديغي ايش پادشاهي حيرته دوشوردي، ”بونده كي حكمت نه در؟“ دييه صوردي. ياشلي آدم جواب ويردي. ”كوله أوّلجه صويه باتمه يي طاتمامشدي. كميده كي سلامتڭ قيمتنى بيلمييوردي. ايشته حضور و سعادت ده بويله در. بر فلاكت كورمه ين كيمسه حضورڭ قيمتنى بيله مز.“ Selametin Kıymetini Bilmek Padişah acemi bir köleyle gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin ipini tutmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı. Herkes aciz vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı, “Müsaade buyurursanız ben onu sustururum!” dedi. Padişah da “Lütfetmiş olursunuz!” dedi. Yaşlı adamın demesiyle köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene asıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı. Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü, “Bundaki hikmet nedir?” diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi. “Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selametin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir. Bir felaket görmeyen kimse huzurun kıymetini bilemez.” عثمانلي أولري ياپيليركن بيوك بر شهرده بنا ياپيلييورسه ، شهر معماري و قاضيدن أوڭ بيوكلگي، صوقاق مسافه لري، معماريسي آچيسندن اذن آلينير و تفتيشه تابع طوتولوردي. أولرڭ ديگر أولره كوره قونومي أونم عرض ايتمكده در. يڭي انشا ايديله جك أوڭ باشقه بر أوڭ آوليسني كورمه مسي، كچيشني انگلله مه مسي و يينه باشقه بر أوڭ منظره سني بوزمامسي اساسدر. محله لرده بولونان أولرڭ ياپيسي و قوللانيم بيچيمي، حالا بيله أوزرنده طورولمسي كركن اهمّيتلي بر خصوصدر. ايچه دونوك آوليلي و اكثريا ايكي قات اولارق انشا ايديلن أولر محرميتڭ، قادين اركك ايليشكيلرينڭ، قومشولق باغلرينڭ و اجتماعي مسئوليتڭ أونملي تظاهرلريني ايچنده بارينديران بنالردر. حتّي أوده كي بو ايزدوشوملرڭ بر قسمي صوقاغه ده طاشار و بعضًا آوليسز صيره أولره باغچه وظيفه سي كورن چيقماز صوقاقلردن اولوشان محله دوزني اورته يه چيقار. ايكي قاتلي أولرده ايلك قاتلر كيلار، مطبخ يعني كونلك قوللانيملره تخصيص ايديلير، ايكنجي قات ايسه صوفه ايوان ايله آولي يه ده باقان اوطه لردن اولوشور. Osmanlı Evleri Yapılırken Büyük bir şehirde bina yapılıyorsa, şehir mimarı ve kadıdan evin büyüklüğü, sokak mesafeleri, mimarisi açısından izin alınır ve teftişe tabi tutulurdu. Evlerin diğer evlere göre konumu önem arz etmektedir. Yeni inşa edilecek evin başka bir evin avlusunu görmemesi, geçişini engellememesi ve yine başka bir evin manzarasını bozmaması esastır. Mahallelerde bulunan evlerin yapısı ve kullanım biçimi, hala bile üzerinde durulması gereken ehemmiyetli bir husustur. İçe dönük avlulu ve ekseriya iki kat olarak inşa edilen evler mahremiyetin, kadın-erkek ilişkilerinin, komşuluk bağlarının ve ictimai mesuliyetin önemli tezahürlerini içinde barındıran binalardır. Hatta evdeki bu izdüşümlerin bir kısmı sokağa da taşar ve bazen avlusuz sıra evlere bahçe vazifesi gören çıkmaz sokaklardan oluşan mahalle düzeni ortaya çıkar. İki katlı evlerde ilk katlar kiler, mutfak yani günlük kullanımlara tahsis edilir, ikinci kat ise sofa-eyvan ile avluya da bakan odalardan oluşur. آوروپه نڭ كوزنده بز بتون قرآنلري ياقسه ق، بتون جامعلري ييقسه ق، آوروپه لينڭ كوزنده عثمانلي يز؛ عثمانلي، يعني اسلام. قراڭلق، تهلكه لي، دشمان بر ييغين! (...) باتي انساننڭ كوزنده خاچلي سفرلرينڭ يالين قيليچ̧ و تكبير كتيرن جنديلري يز. آوروپه نڭ بر نوع تضادي ايدك. يعني قطعه يي تماملييوردق... آوروپه ماترياليزمنه رغمًا خرستياندر. خرستيانلق طوغو اسمي آڭيلير آڭيلماز شاهلانيويرر. ايشجيسي ده ، مارقسيستي ده ، خرستياندر هپ آوروپه لينڭ. طوروب طوروركن خرستيان دگلدر بلكه . اما خرستيان بر دولتله مسلمان بر دولت آراسنده بر ترجيح ياپمق كركنجه صاف قان خرستياندر. بز مسلمان اولديغندن، طوغولي اولديغندن، ترك اولديغندن اوتانان، عجزندن، تاريخندن، ديليندن اوتانان شعورسز بر ييغين حالنه كلدك. Avrupa’nın Gözünde Biz Bütün Kuran’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın! (...) Batı insanının gözünde Haçlı Seferlerinin yalınkılıç̧ ve tekbir getiren cündileriyiz. Avrupa’nın bir nevi tezadı idik. Yani kıtayı tamamlıyorduk... Avrupa materyalizmine rağmen Hıristiyan’dır. Hıristiyanlık Doğu ismi anılır anılmaz şahlanıverir. İşcçisi de, marksisti de, Hristiyan’dır hep Avrupalının. Durup dururken Hıristiyan değildir belki. Ama Hıristiyan bir devletle Müslüman bir devlet arasında bir tercih yapmak gerekince safkan Hıristiyan’dır. Biz Müslüman olduğundan, Doğulu olduğundan, Türk olduğundan utanan, aczinden, tarihinden, dilinden utanan şuursuz bir yığın haline geldik.

Aşağıda ismi verilen lügatlerin müelliflerini numarasıyla başlayan kutulara Osmanlı Türkçesi ile yazıp, yuvarlak içine gelen kelimeleri rakam numarasına göre aşağıdaki kutuya yerleştiriniz. Çıkacak cümlenin günümüz Türkçesi ile yazılışını 25 Haziran 2020 tarihine kadar [email protected] mail adresine gönderiniz. Yapılacak kur’a ile belirlenecek 5 kişiye Osmanlıca Kur’an Meali hediye edilecektir. Ç Ö Z Ü M