Konu resmiParlak Bir Gelecek / Müşevveş Bir Mazi
Okuma Metinleri

پارلاق بر كله جك / مشوّش بر ماضي بوكون؛ دونڭ، كچمشڭ، ماضینڭ أوزرينه  انشا ايديلديگي كبي، استقبالڭ انشاسي ده  بوكونڭ أوزرنده  يوكسلمكده در. كچمشڭ، ماضینڭ دگرلنديريلمسي، يوروملانمسي، الشديريلمسي بوكون سوز قونوسي اولديغي كبي، استقبالڭ هر هانكي بر زمان ديليمنده  ده  بوكونلر دگرلنديريله جك، يوروملاناجق، الشديري ويا تقديرلر سوز قونوسي اولاجقدر. كچمش، بوكون و يارينلرڭ آقيشنه  شاهد اولانلرجه  تاريخه  نوط اولارق دوشولن خصوصلر، تاريخڭ هر دونمنده  مخاطب اولاجق وارثلره  ده  صاحب اولاجقدر. بو حقيقت، ماضيسي اولان و مستقبلي اولاجق، حيات ويا كيشيلك صاحبي بيريسل ويا قورومسال هر وارلق ايچون كنل كچرليلگه  صاحبدر. بيريلر، ملّتلر، دولتلر، اولوسلر كچمشلرنده  اولان، كچمشلرنده  قالان ويا كچمشلرندن بوكونه  دور اولان مادي و معنوي زنكينلكلره  صاحبلكلري وارسه ، بوني بر افتخار و اعتبار وسيله سي اولارق قبول ايتمكده  و صيقجه  ديله  كتيره بيلمكده درلر. اوزون بر عمره  صاحب اولان ملّتلرڭ، دولتلرڭ كچمشلرينڭ يعني تاريخلرينڭ دگرلنديريلمسي سوز قونوسي اولديغنده ، كچمشلرينڭ هر دونمنى مطلق ايي ويا مطلق كوتو اولارق طانيملامق، حقّانيته  اويمايابيلير. آنجق تاريخ ايچريسنده  ير آلان، عين زمانده  تاريخڭ بذاته  كنديسني اولوشديران پارچه لر اولان حادثاتلرده  باصقين اولان، أوڭ پلانه  چيقان ويا دتايده  قالان عنصرلر، تاريخڭ حكايه جي قسمندن آرينمش بر باشقه  قاورامڭ ده  ماهيتنى اولوشديرمقده در. بر كيملك و قراقتر تعريفي، تحليلي ياپيلمه سنه  امكان ويرن بو قاورام ”مدنيت“ اولارق افاده  ايديلمكده در. بر مدنيتڭ انشاسي و بر قراقتر اولوشديرمسي، بر تاريخ قدر اوزون زمانه  و تاريخ ايچريسنده  ير آلان قدر چشيتليلك و چوقلقده  حادثاته  محتاجدر. بربري آردينه  كسينتيسز دوام ايدن، يعني آقوب كيدن تاريخ، عين زمانده  بربري آردينه  دوام ايدن، آقوب كيدن مدنيتڭ ده  بسله ييجيسي اولمقده در. ”سلجوقلي مدنيتي“ كلمه لري تلفّظ ايديلديگنده ، ذهنلرده ، بو دونمي انشا ايدن سياسال و صوسيال حادثه لر ايله  بو حادثه لر ايچريسنده  كليشن معماري، صنعت و ادبيات وب. عنصرلر ير آلمقده در. ”عثمانلي مدنيتي“ كلمه لري افاده  ايديلديگنده  ده ، عين شكلده ، سياسال و صوسيال حادثه لر ايله  برلكده ، معماري صنعت و ادبياتدن سوز ايديلمكده در. دوري احاطه  داها ده  كنيشلتيلديگنده  و هر ايكي دوردن ده  سوز ايديلن بر مدنيت توصيفي سوز قونوسي اولديغنده ، بو دفعه  بر أوست باشلق ايچريسنده  هر ايكيسني ده  قوشاتيجي بر تفهيم/قاورامساللاشديرمه  ايله  ”تورك اسلام مدنيتي“ سوز قونوسي اولمقده در. هر نه  قدر بر مدنيت تلفّظنده  صنعت و ادبياتڭ ادراك/آلغي باصقينلغي سوز قونوسي اولسه  ده ، صوسيال و شخصي حادثه لره ، طوپلوم و بيريلرڭ تپكيلري، طوتوملري ده  عين مدنيتڭ خانه سنه  يازيلمقده در. عثمانلي مدنيتنڭ ايچريسنده  خانلر، حماملر، كوپرولر، جامعلر، وقفلر، عمارتخانه لر، كروانسرايلر، آش أولري اولديغي كبي، قباجه  ٥٠٠ سنه  أوڭجه  ايسپانيه دن قاچان يهوديلري قورتارمق و قوجاق آچمق ده  بولونمقده در. انسانلق تاريخندن بري هر ملّت ايچون هر ييل و عصرده  دور ایده  ايده ، بيڭ ييلدن فضله در ده  بو جغرافيه ده  تكامل و تكمّل ايده  ايده  كونمزه  دگين اولاشان بو مدنيت يولجيلغي، مدنيتڭ يولجيلغي، كونمزده  ده  هر ملّت و دولتدن آلاجغنى آلارق، خانه سنه  ده  يازارق دوام ايده  كيتمكده در. مدنيتڭ يولجيلغنڭ زمانمزدن بو كچيشي، يارينلرڭ انشاسي اولديغي كبي، بو دورڭ وارثلري ايچون يا افتخار و اعتبار ويا ردِّ ميراثه  مظهر اولاجقدر. كره سللشن دنياده  قاچينيلماز اولارق، كونمزڭ هر حادثاتنه  مخاطب اولان انسانلر و انسانلق، بر كز داها صاحب اولديغي و عائد اولديغي مدنيتڭ تظاهريني كوسترمه  ويا كونجلله مه  ايله  قارشي قارشي يه در. دنيا أوزرنده  دوام ايدن و بر ألڭ پارماقلريني كچمه ين آنا آقيم مدنيتلرڭ، آنا آقيم تمثيلجيلرينڭ شخصي و قورومسال منسوبلري، تاريخڭ يوكله ديگي تاريخي مكلّفيتله  قارشي قارشي يه در. اورته طوغيده  ياشانان تراژيك حادثه لر دنيا سيستمنى يڭيدن تاصارلامه يه /ديزاين ايتمه يه  باشلاديغي كبي، مدنيتي و انسانلق وجداننى ده  أش زمانلي اولارق كونجلله مه يه  آلمشدر. أوچ ميليوني آشقین سوريه لي ملتجي يه  قوجاق آچمق، اونلرڭ هر تورلي احتياجنى فراغت و فداكارلقله  قارشيلامه يه  چاليشمق، بو نقطه ده  سفربرلك حالنده  اولمق، چادير كنتلر قورمق، اوقوللر آچمق، صينيرلر آچمق، جغرافيه نڭ هر كوشه سندن شهر ميدانلرندن انساني يارديم طيرلريني دعالرله  اوغورلامق، كرسيلردن دنيانڭ وجداننه  هايقيرمق و يينه  كرسيلردن دنيانڭ و انسانلغڭ صورومليلقلريني خاطرلاتمق، بيڭ ييلدن فضله در تكامل و تكمّل ايدن بر مدنيتڭ قودلرينڭ تظاهريدر. بوكون عين دويارليلغي كوسترمه ين، تپكيسز قالان، پروبلمڭ انساني بويوتني كورمزدن كلن، هر هانكي بر آنا آقيم مدنيتڭ كونمز تمثيلجيلري، وارثلري، بوكون انسانلق وجداننى ياره لامقله ، كندي مدنيتلرينڭ خانه سنه  قيد ايتدكلري و قيد ايده مدكلريني يارينلره  بيراقمقده درلر. هر شي دنيانڭ كوزي أوڭنده  جريان ايتمكده ، كره سللشن دنياده  هركس هر شيئه  شاهد اولمقده در. يارينلر، بوكون ايچون استقبالدر. يارينلردن ايسه  بوكون ماضيدر. كونمزده كي هر مدنيت و اونلرڭ منسوبلري، بو ماضي و مستقبل طارتيسنه  چيقاجقلردر. بوكون انسانلق وجداننه  صاحب چيقانلرڭ پاينه  پارلاق بر استقبال دوشركن، صوروني كورمزدن كلنلرڭ پاينه  ايسه  يارين مشوّش بر ماضي دوشه جكدر. بوندن يوز سنه  أوڭجه  زمانڭ كوزل انساننجه  شامده  جامعِ امويده  ايچنده  يوزدن فضله  علمانڭ بولونديغي ١٠ بيڭي آشقین جماعته  ايراد ايديلن خطبه ده  دينيلديگي كبي ” … بزه  پارلاق بر استقبال، اجنبيلره  مشوّش بر ماضي دوشمش.“   Bugün; dünün, geçmişin, mazinin üzerine inşa edildiği gibi, istikbalin inşası da bugünün üzerinde yükselmektedir. Geçmişin, mazinin değerlendirilmesi, yorumlanması, eleştirilmesi bugün söz konusu olduğu gibi, istikbalin herhangi bir zaman diliminde de bugünler değerlendirilecek, yorumlanacak, eleştiri veya takdirler söz konusu olacaktır. Geçmiş, bugün ve yarınların akışına şahid olanlarca tarihe not olarak düşülen hususlar, tarihin her döneminde muhatap olacak varislere de sahip olacaktır. Bu hakikat, mazisi olan ve müstakbeli olacak, hayat veya kişilik sahibi bireysel veya kurumsal her varlık için genel geçerliliğe sahiptir. Bireyler, milletler, devletler, uluslar geçmişlerinde olan, geçmişlerinde kalan veya geçmişlerinden bugüne devrolan maddi ve manevi zenginliklere sahiplikleri varsa, bunu bir iftihar ve itibar vesilesi olarak kabul etmekte ve sıkça dile getirebilmektedirler. Uzun bir ömre sahip olan milletlerin, devletlerin geçmişlerinin yani tarihlerinin değerlendirilmesi söz konusu olduğunda, geçmişlerinin her dönemini mutlak iyi veya mutlak kötü olarak tanımlamak, hakkaniyete uymayabilir. Ancak tarih içerisinde yer alan, aynı zamanda tarihin bizatihi kendisini oluşturan parçalar olan hadisatlarda baskın olan, ön plana çıkan veya detayda kalan unsurlar, tarihin hikâyeci kısmından arınmış bir başka kavramın da mahiyetini oluşturmaktadır. Bir kimlik ve karakter tarifi, tahlili yapılmasına imkân veren bu kavram “medeniyet” olarak ifade edilmektedir. Bir medeniyetin inşası ve bir karakter oluşturması, bir tarih kadar uzun zamana ve tarih içerisinde yer alan kadar çeşitlilik ve çoklukta hadisata muhtaçtır. Birbiri ardına kesintisiz devam eden, yani akıp giden tarih, aynı zamanda birbiri ardına devam eden, akıp giden medeniyetin de besleyicisi olmaktadır. “Selçuklu Medeniyeti” kelimeleri telaffuz edildiğinde, zihinlerde, bu dönemi inşa eden siyasal ve sosyal hadiseler ile bu hadiseler içerisinde gelişen mimari, sanat ve edebiyat vb. unsurlar yer almaktadır. “Osmanlı Medeniyeti” kelimeleri ifade edildiğinde de, aynı şekilde, siyasal ve sosyal hadiseler ile birlikte, mimari sanat ve edebiyattan söz edilmektedir. Devri ihata daha da genişletildiğinde ve her iki devirden de söz edilen bir medeniyet tavsifi söz konusu olduğunda, bu defa bir üst başlık içerisinde her ikisini de kuşatıcı bir tefhim/kavramsallaştırma ile “Türk İslam Medeniyeti” söz konusu olmaktadır. Her ne kadar bir medeniyet telaffuzunda sanat ve edebiyatın idrak/algı baskınlığı söz konusu olsa da, sosyal ve şahsi hadiselere, toplum ve bireylerin tepkileri, tutumları da aynı medeniyetin hanesine yazılmaktadır. Osmanlı Medeniyeti’nin içerisinde hanlar, hamamlar, köprüler, camiler, vakıflar, imarethaneler, kervansaraylar, aşevleri olduğu gibi, kabaca 500 sene önce İspanya’dan kaçan Yahudileri kurtarmak ve kucak açmak da bulunmaktadır. İnsanlık tarihinden beri her millet için her yıl ve asırda devrede ede, bin yıldan fazladır da bu coğrafyada tekâmül ve tekemmül ede ede günümüze değin ulaşan bu medeniyet yolculuğu, medeniyetin yolculuğu, günümüzde de her millet ve devletten alacağını alarak, hanesine de yazarak devam ede gitmektedir. Medeniyetin yolculuğunun zamanımızdan bu geçişi, yarınların inşası olduğu gibi, bu devrin varisleri için ya iftihar ve itibar veya redd-i mirasa mazhar olacaktır. Küreselleşen dünyada kaçınılmaz olarak, günümüzün her hadisatına muhatap olan insanlar ve insanlık, bir kez daha sahip olduğu ve ait olduğu medeniyetin tezahürünü gösterme veya güncelleme ile karşı karşıyadır. Dünya üzerinde devam eden ve bir elin parmaklarını geçmeyen ana akım medeniyetlerin, ana akım temsilcilerinin şahsi ve kurumsal mensupları, tarihin yüklediği tarihi mükellefiyetle karşı karşıyadır. Ortadoğu’da yaşanan trajik hadiseler dünya sistemini yeniden tasarlamaya/dizayn etmeye başladığı gibi, medeniyeti ve insanlık vicdanını da eş zamanlı olarak güncellemeye almıştır. Üç milyonu aşkın Suriyeli mülteciye kucak açmak, onların her türlü ihtiyacını feragat ve fedakârlıkla karşılamaya çalışmak, bu noktada seferberlik halinde olmak, çadır kentler kurmak, okullar açmak, sınırlar açmak, coğrafyanın her köşesinden şehir meydanlarından insani yardım tırlarını dualarla uğurlamak, kürsülerden dünyanın vicdanına haykırmak ve yine kürsülerden dünyanın ve insanlığın sorumluluklarını hatırlatmak, bin yıldan fazladır tekâmül ve tekemmül eden bir medeniyetin kodlarının tezahürüdür. Bugün aynı duyarlılığı göstermeyen, tepkisiz kalan, problemin insani boyutunu görmezden gelen, her hangi bir ana akım medeniyetin günümüz temsilcileri, varisleri, bugün insanlık vicdanını yaralamakla, kendi medeniyetlerinin hanesine kaydettikleri ve kaydedemediklerini yarınlara bırakmaktadırlar. Her şey dünyanın gözü önünde cereyan etmekte, küreselleşen dünyada herkes her şeye şahit olmaktadır. Yarınlar, bugün için istikbaldir. Yarınlardan ise bugün mazidir. Günümüzdeki her medeniyet ve onların mensupları, bu mazi ve müstakbel tartısına çıkacaklardır. Bugün insanlık vicdanına sahip çıkanların payına parlak bir istikbal düşerken, sorunu görmezden gelenlerin payına ise yarın müşevveş bir mazi düşecektir. Bundan yüz sene önce zamanın güzel insanınca Şam’da Cami-i Emevi’de içinde yüzden fazla ulemanın bulunduğu 10 bini aşkın cemaate irad edilen hutbede denildiği gibi “… bize parlak bir istikbal, ecnebilere müşevveş bir mazi düşmüş”.  

Ahmet Hüsrev ÇELİK 01 Ocak
Konu resmiTarih Sadece Geçmişe Ait Bir Şey Değildir. Bugünü Anlamak Ve Yarını İnşa Etmek İçin Vardır.
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiRüya Nedir?
Okuma Metinleri

  Seyyid Süleyman el-Hüseyni / Kenzü’l-Menam Ehâdis-i Şerife’de beyan olunduğu ve Uemâ-yı Kiramın dermeyan eyledikleri vecihle rüya üç nevdir: Rahmanî rüya yani Allah Teâla Hazretleri tarafından âlem-i menamda ibadullaha tebşir veya tahziri havî gösterilen rüyalar. Şeytânî rü’ya yani âlem-i menamda şeytanın delaleti ile görülen korkunç ve çirkin veya şeriat-ı garrâya ve âdât-ı İslâmiyeye muhalif olan rüyalar. Adgas u ahlam yani insanın fazla yemekten dolayı midesindeki dolgunluktan veyahut humma gibi bir hastalığın tesirinden veya gündüz meşgul olduğu şeylerle zihnin dolu bulunmasından neşet eden karışık rüyalar. Ulemâ-yı tabirden İbn Sîrîn Rahmetullahi aleyh demiştir ki: Sağ tarafı üzerine yatan bir adamın gördüğü rüya min tarafillah gösterilmiş rüya-yı sahihadır ki er ve geç zuhur eder. Sol tarafı üzerine yatan veya arka üstü uyuyan kimsenin gördüğü rüya ervah tarafından gösterilen şeyler olup bunların da ekserisi vaki ve zahir olur. Yüzükoyun yatan kimsenin gördüğü rüya ise adgâs u ahlam olup bunların katiyen ehemmiyeti yoktur ve zuhur dahi etmezler. Yine Ulemâ-yı ta’birîn müttehiden beyanlarına göre, sıhhatte en kuvvetli olan rüyalar ilkbahar ve yaz zamanlarında görülen rüyalar olup son bahar ve kış mevsimlerinde görülen rüyalar daha zayıftırlar. Sabaha karşı ve gündüz uykusundaki rüyalar pek çabuk zuhur ederler. Gecenin ibtidalarında görülen rüyalar en geç zuhur edenler olup bunlardan yirmi sene sonra vaki olanlar vardır. Mesela Hazret-i Yusuf Aleyhisselamın rüyası tam yirmi sene sonra zuhur eylemiştir. Bazen rüya, gören için olduğu gibi diğeri için de görülür. Sahib-i rüyanın bazen rüyası evlat ve ahfadında zuhur eder. Bir rüyanın müddet-i medîde zuhur etmemesi, onun Rahmânî ve sahih bir rüya olmadığına delalet etmez. İlm-i Ta’bir-i Rüya Tabir-i rüya şeriatta makbul bir ilm-i şeriftir. Buna delalet eden âyât-ı kerime ve ehâdis-i şerife ile akvâl-ı ulema pek çoktur. Rüya beyne’s-sema ve’l-arz muallak olup tabir olunduğu zaman o tabir üzerine düşer buyurulmuştur. Binaenaleyh tabir ve tevil-i rüya meselesi pek mühimdir. Bazılar rüya tabir ile sakıt olur demişler ise de bu, bihakkın ve usulüne muvafık surette doğru tabir iledir. Yoksa cahil ve tabir-i menama vakıf olmayan kesanın bu adgâs u ahlamdır demeleriyle sakıt olmamış ve Hazret-i Yusuf’un tabiri vecihle aynen zuhur etmiştir. Muabbir nasıl olmalıdır Muabbir olan zat-ı âlim, fatîn, zeki, yalandan müctenib, hüsn-ü efâl ve a’male münhemik, diyanet ile muttasıf, usul-u tabire vâkıf, râînin ve hâl ve şanına göre tabir ve tevile kâdir ve bu bâbda âyât-ı Kur’aniye ve ehâdis-i şerife ile akvâl-i ulemadan istinbâta muktedir olmak icâb eder. Muabbir, sahib-i rüyanın hal ve şanını dikkate alarak rüyayı ona göre tabir etmelidir. Mesela bir padişahın veya vezirin rüyasını aynı rüyayı gören bir fakirin ve esnafın rüyası gibi tabir etmek doğru değildir. Çünkü bir şehirzadenin beyaz bir ata binmesi onun Padişah olacağına delalet eylediği halde, bir fakirin beyaz bir ata râkib olması onun Padişah olmasına değil, belki bir iyilik görmesine ve eline nimet geçmesine delalet eder. Binaenaleyh muabbir bu gibi hususâtı fark ve temyize muktedir olmalıdır. İnsan gördüğü rüyayı her rast geldiğine söylemek doğru değildir. Görülen her bir rüya dahi muabbire bile söylenmez ve tabir edilmez. Bilhassa düşmana, hasuda, bahîle rüya tabir ettirmek münasip değildir. Bâlâda muharrer evsafı haiz bir muabbir olmadığı halde insan rüyasını, her halde hayra yormak suretiyle kendi kendine tabir etmelidir. Yahut bir tabirnameye bakıp gördüğü rüyaya yakın bir tabire göre tevil edilmelidir. Dünyada görülmesi muhtemel olan her bir rüyayı tabirnâmelerde aynen arayıp bulmak imkânsızdır. Çünkü enva ve eşkâli milyonlara baliğ olan rüyaları tabirnâmelerde derç imkânı yoktur. Bir kimse çirkin ve korkulu bir rüya gördükde uykudan uyanınca sol tarafına “tü tü” ederek “Euzübillahi mine’ş-şeytani’r-racim, ya Rabbi bu rüyanın şerrinden sana sığınırım” demek icap eder. Öyle rüyayı kimseye söylememeli ve onu tabire kalkışmamalıdır. Bazen insan gördüğü rüyayı yine uykuda iken birine söyleyerek tabir ettirir. Bu tabir doğru ve sahih bir tabir olup uyandıktan sonra onu muabbire söyleyip tevil ettirmeye lüzum yoktur. Rahmânî ve Şeytânî Rüya Görülen rüyanın Rahmani veya şeytani ve adgâs u ahlâm yani ehemmiyetsiz ve manasız rüya olup olmadığını fark ve temyiz için dikkat edilecek cihetler ber vech-i âtîdir: Rahmâni Rüyalar: Cenab-ı Hak ve Enbiyâ-yı izâm, arş, kürsi, cennet ve cehennem, Ashab-ı Kiram ve Ulemâ-yı izâm, Beytü’l-Haram ve Makdis, Kur’an-ı Kerim ve Kütüb-i Mukaddese ve Ehâdis-i Şerife gibi dinen ve şeran makbul ve muteber olan şeylerden birini muhtevi olan rüyalar Rahmânîdirler. Bunlar iki kısımdır: Biri tebşîr ve diğeri tahzîr yani Cenab-ı Hak bu rüya ile kullarını ya ahirete ve dünyaya ait bir hayır ile tebşir eder veyahut ikab ve azaptan tahzîr yani içtinabı emreyler. Rahmânî rüya karma karışık olmayıp açık ve aşikâr görülür ve uyandığı zaman tamamıyla hatırda kalmış olur. Bu gibi rüyalar içindir ki, nübüvvetin kırk altı cüz’ünden bir cüzüdür, Hazret-i Allah’ın ibâdına uykuda vahyidir buyurulmuştur. Şeytânî rüyalar: Beyne’l-Müslimîn örfen ve şerân memnu’-u ani’l-münkere yani ibadet ve takva ve hayır ve hasenata tergîb ve teşvike ve menhi ve münker olan su-i ahvalden içtinaba delalet etmeyen ve alelâde rüyalar şeytânî olup, bunların bazıları zuhur eylediğinden tabir ve tevili lazımdır. Ancak daima hayır ile tefsir olunmalıdır. Şeytânî rüyalarda dikkat edilecek cihet karma karışık olmamaları ve zihnin fevkalade meşgul bulunduğu şeylere temas etmemeleridir. Adgâs u Ahlâm: Karma karışık, vuzuhdan ârî, meşâgil-i yevmiyeye temas eden ve uyanıldığı zaman unutulan ve zihinde hayal meyal kalan şeylerdir ki bunların tabiri ve delaleti yoktur. Mesela gündüz bir kedi ile çokça meşgul olan bir adamın rüyasında aslan görmesi, karnı aç olarak yatan kimsenin et’ıme-i günâ-gün yemesi, susuzun buzlu sular ve şerbetler içmesi ve emsali adgâs u ahlâmdır.   Tabir-i Rüyada Şayan-ı Dikkat Bir Nokta Rüya tabiri zaman ve mekân, iklim ve memleket, kavim ve millet itibariyle tehavvül ve tebeddül eder. Binaen aleyh muabbir evvelemirde sahib-i rüyanın hal ve şanına dikkat eylediği gibi mevsime, zamana, mekâna, iklime, kavim ve millete dikkat etmeli ve rüyayı ona göre tabir etmelidir. Mesela: Gecenin ibtidasında görülen rüyanın geç ve sabaha karşı görülen rüyanın erken çıkacağı gibi bahar ve yaz rüyaları da güz ve kış rüyalarından evvel zuhur eder. Bundan başka mevsiminde ve zamanında nâfi’ olan şey ve mevsiminin ve zamanının gayrinde muzır olduğu cihetle bu nokta rüyada da muteberdir. Yaz zamanında kışa ait görülen bir hal, mesela tufan-âsâ yağmurlar, karlar, fırtınalar, şiddetli soğuklar hayra delalet etmez, bilakis bunlar mevsiminde yani kış ve son baharda hayır ile tabir olunur. Yine bilâd-ı harrede kar, buz, soğuk, şiddetli yağmurlar husul-u zarar ve şer ile bilakis bilâd-ı baridede bunlar bereket ve hayır ile tevil edilirler. Bir memlekette mezmûm olan bir hal ve adet diğer memlekette memduh ve makbul olur ki rüyada muabbir buna da dikkat etmelidir, kendisine nakl olunan rüyayı ona göre tefsir eylemelidir. Bir Hristiyan’ın kilise görmesi, onda ibadet etmesi onun için hayra delalet edildiği halde bu rüya bir Müslüman hakkında hayır değildir. Elhasıl âdât, akvâm ve milel tabirde şayan-ı dikkat bir noktadır. Yine muabbirde fart-ı zekâ lazımdır. Mesela ehil olan bir zatın minbere veyahut minareye çıktığını görmek rüyası, onun bir velayet ve büyük memuriyete vusulü ile tabir olunduğu halde, bu rüyayı mesela bir hamal görse, onun için hamal kâhyası olmak ile tevil olunur. Ve kıs aleyhi’l-bevâkî. Kelimeler: Âlem-i menam: Uyku âlemiTebşir: MüjdelemekTahzir: Sakındırma, çekindirmeŞeriat-ı garrâ: “Parlak şeriat” İslâm dini ve hükümleriÂdât-ı İslâmiye: İslami adetlerMin tarafillah: Allah tarafındanUlemâ-yı tabirden: Rüya tabir eden âlimlerdenMüddet-i medîde: Uzun bir müddetBeyne’s-sema ve’l-arz: Gök ve yer arasındaKesan: KimselerMuabbir: Görülen rüyalardan anlam çıkaran, rüya tabir edenFatîn: Zihni açık, çabuk kavrayan, fetânet sâhibi (kimse), zekîMüctenib: Sakınan, çekinen, uzak duran, bir tarafa çekilip karışmayanMünhemik: Bir şeye aşırı derecede düşkün olan, müptelâRâî: (Rüya) görenİstinbât: Bir sözden, bir işten bir anlam çıkarmaRâkib: BinenSahib-i rüya: Rüya sahibiBahîl: Eli sıkı (kimse), hasis, cimri, pinti, nekesHasud: Çok kıskanç, haset eden, kıskanan (kimse)Bâlâda muharrer evsafı haiz: Yukarıda yazılan özelliklere sahipTabirnâme: Rüyâ tâbirleri kitabıGördükde: GördüğündeBer vech-i âtîdir: Aşağıda olduğu gibi, aşağıda görüleceği üzeredirİbâdına: KullarınaBeyne’l-Müslimîn: Müslümanlar arasında Memnu’-u ani’l-münker: Çirkin şeylerden yasaklandığıTergîb: İsteklendirme, arzu ettirme, istek vermeMenhi: Dînin yasakladığı, nehyettiği şey, yasakMeşâgil-i yevmiye: Günlük meşgaleler, uğraşılarTehavvül ve tebeddül eder: Değişiklik gösterirNâfi’: Fayda veren, faydalıMuzır: Zarar veren, zararlıBilâd-ı harre: Sıcak memleketBilâd-ı baride: Soğuk memleketMezmûm: Yerilmiş, hoş görülmemişMemduh: ÖvülmüşFart-ı zekâ: İleri derecede zekaVe kıs aleyhi’l-bevâkî: Gerisini sen buna kıyas et

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ ص ” (Sad)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiTarihte Bu Ay
Tarihte Bu Ay

مكّه نڭ فتحي (٦٣٠) ١ اوجاق/ ٢١ ربيع الاول اندلس اموي دولتنڭ ييقيلمه سي (١٤٩٢ ٢ اوجاق/ ٢٢ ربيع الاول ديوان شاعري شيخ غالبڭ وفاتي (١٧٩٩) ٣ اوجاق/ ٢٣ ربيع الاول سلطان احمد جامعنڭ تمللرينڭ آتيلمسي (١٦١٠) ٤ اوجاق/ ٢٤ ربيع الاول عثمانلي انگلتره  آراسنده  چاناق قلعه  آندلاشمه سنڭ امضالانمه سي (١٨٠٩) ٥ اوجاق/ ٢٥ ربيع الاول قدسڭ انگليزلرڭ النه  كچمه سي (١٩١٧ ٩ اوجاق/ ٢٩ ربيع الاول سعد الدین تفتازانينڭ وفاتي (١٣٣٠) ١٠ اوجاق/ ٣٠ ربيع الاول شاعر فضولينڭ وفاتي (١٥٥٦) ١١ اوجاق/ ١ ربيع الاخر صوڭ عثمانلي مبعوثلر مجلسنڭ طوپلانمه سي (١٩٢٠) ١٢ اوجاق/ ٢ ربيع الاخر آق شمس الدين حضرتلرينڭ وفاتي (١٤٥٩ ١٨ اوجاق/ ٨ ربيع الاخر فاتح سلطان محمدڭ ايلك أونيورسيته يي آچمه سي (١٤٧٠) ١٩ اوجاق/ ٩ ربيع الاخر دار العجزه نڭ قورولوشي (١٨٩٥) ٢٠ اوجاق/ ١٠ ربيع الاخر ١نجی عبدالحميدڭ تخته  چيقمه سي (١٧٧٤) ٢١ اوجاق/ ١١ ربيع الاخر ياوز سلطان سليمڭ ردانيه  ظفري و خليفه لگڭ عثمانليلره  كچيشي (١٥١٧) ٢٢ اوجاق/ ١٢ ربيع الاخر ديوان لغات التركڭ يازيلمه يه  باشلانمسي (١٠٧٢ ٢٥ اوجاق/ ١٥ ربيع الاخر كاظم قرابكر پاشانڭ وفاتي (١٩٤٨) ٢٦ اوجاق/ ١٦ ربيع الاخر عثمانلي دولتنڭ قورولوشي (١٢٩٩) ٢٧ اوجاق/ ١٧ ربيع الاخر ياوز سلطان سليمڭ مصري فتحي (١٥١٧) ٢٨ اوجاق/ ١٨ ربيع الاخر عثمانليلرده  ايلك مطبعه نڭ قورولمه سي (١٧٢٩) ٣١ اوجاق/ ٢١ ربيع الاخر  

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

”توركجه نڭ سرلري“ اسملي قيمتلي اثرنده  نهاد سامع بانارلي ير يوزنده  و جهان تاريخنده  ايمپراطورلق ديلي اولمامش، اولامامش ديللرڭ پك چوق اولديغني فقط ايمپراطورلق ديلي اولابيلمه يي باشارمش ديللرڭ نادر اولديغني سويلر. و بو قونوده  شويله  دير: ”توركجه  داها اورته  آسيه ده كي قورولوش عصرلرنده  بيله ، أوز ديل دگل، بر ايمپراطورلق ديليدي. بر ديلڭ طوغوشنده ، قراقترنده ، عنعنه سنده  و دهاسنده  باشقه  ديللردن كلمه لري ملّيلشديرمه  حياتي و قدرتي وارسه ، آرتيق او ديلي أوز ديل ياپمه يه  قالقمق، ديلي كندي طبيعتندن و دهاسندن اوزاقلاشديرمقدركه  بوني آنجق جهالتڭ و ضلالتڭ اللري ياپار.“ ايشته  بز ده  يينه ، ديلمزه  كيرمش، آرتيق بزدن بر پارچه  اولمش، ملّيلشمش، تركجه لشمش كلمه لريمزڭ كوكنلرينه  يولجيلق ياپمه يه  دوام ايده جگز. ايلك كلمه مز ”مانيفاتوره “ “Türkçenin sırları” isimli kıymetli eserinde Nihad Sami Banarlı yeryüzünde ve cihan tarihinde imparatorluk dili olmamış, olamamış dillerin pek çok olduğunu fakat imparatorluk dili olabilmeyi başarmış dillerin nadir olduğunu söyler. Ve bu konuda şöyle der: “Türkçe daha Orta Asya’daki kuruluş asırlarında bile, özdil değil, bir imparatorluk diliydi. Bir dilin doğuşunda, karakterinde, ananesinde ve dehasında başka dillerden kelimeleri millileştirme hayatı ve kudreti varsa, artık o dili Özdil yapmaya kalkmak, dili kendi tabiatından ve dehasından uzaklaştırmaktır ki bunu ancak cehaletin ve dalaletin elleri yapar.” İşte biz de yine, dilimize girmiş, artık bizden bir parça olmuş, millileşmiş, Türkçeleşmiş kelimelerimizin kökenlerine yolculuk yapmaya devam edeceğiz. İlk kelimemiz “manifatura” MANİFATURA: Birleşik bir kelime olan bu kelime Avrupa dillerinden Türkçemize geçmiştir. “El yapımı, el işi imalat” anlamındadır. Latince “el” manasındaki “manuel” ile “yapılış, işçilik” manasındaki “factura” kelimelerinin bileşiminden oluşmuştur. FISKİYE: Kelime Arapça kökenlidir. Havuzların ortasına konan ve suyu muhtelif şekillerde yukarıya fışkırtmaya yarayan, bazen üzerine fırıldak da takılan borudan yapılma malzemelere bu isim verilir. Kelime “fısk” kelimesinden köken almaktadır. Fısk “fışkırmak, çıkıp gitmek, haddi aşmak” manasına gelmektedir. ÖTEBERİ: Bu kelime Türkçe kökenli bir yapıya sahiptir. Öteberi, küçük ve önemsiz, ikinci derecedeki nesne veya eşyalara, çeşitli ufak tefek şeylere verilen isimdir. Aslı “ötesi ve berisi, hepsi” anlamındadır. BELKİ: Kelime Arapça “ancak, fakat, bilakis, öncelikle” manasındaki “bel” kelimesi ile, farsça “ki” ekinin birleşiminden meydana gelmiştir. Dilimizde farklı kullanım tarzları vardır. En yaygın olanı “umulur, olabilir ki, bir ihtimâle göre, muhtemelen” manasında olanıdır. Bazen de “hatta, bile” manasında kullanılır. Mesela istiklal marşımızdaki “Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın” ifadelerinde olduğu gibi. Bir de Arapçadaki anlamıyla “ancak, fakat, bilakis, öncelikle” manasında kullanım yerleri vardır. Mesela “İbadet gelecekte mükâfat almak için değil belki, geçmişte Allah’ın bize verdiği nimetlere karşılık olarak yapılır.” “Düşmana kuvvet ile değil belki ilim ile galebe çalınır” cümlelerinde olduğu gibi. FİSKE: Parmaklardan birinin, bilhassa orta parmağın tırnak kısmını başparmağın ucuna dayadıktan sonra birdenbire ileri doğru fırlatmak suretiyle yapılan “minik vuruşa” denir. Yunanca kökenli olan kelimenin aslı “phouska”dır. Dilimizde zamanla fiske şeklini almıştır. İSTİFRA: Bu kelime Arapça bir kelimedir. Aslı “istifrağ”dır. Kelime Türkçede “kusma” fiili ile ifade edilir. “Boşalmak, vazgeçmek” manasındaki  “ferağ”  kökünden gelmektedir.  “Midenin dolu olmasından vazgeçip boşalmasını isteme” gibi bir manaya gelmektedir. Hakkından vazgeçme manasındaki “Feragat” kelimesi de aynı kökten gelmektedir.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiErken Uyarı Sistemi
Baş Muharrir

ایركن اوياري سيستمي غوستاوه  له  بونه  عائد اولديغي سويلنن ”دنيايي اداره  ايدنلر ئولولردر“ جمله سني ايلك دويديغمده ، اوت غريب كلمشدي. فقط شيمدي باقييورم ده  داها بر معنا قازانمه يه  باشلادى بنده . سببي، صوڭ زمانلرده  ياشاديغمز حادثه لر. همن هپسي، حسابي كونجل كورولن، فقط تاريخه  عائد حادثه لردر. ياشاديغمز پك چوق شيده  اولديغي كبي قدس مسئله سي ده  بونلردن بريسيدر مثلا. پيغمبر افنديمزدن حضرت عمره ، صلاح الدین ايوبیدن عبدالحميد خانه قدر هپسي بو مسئله نڭ بر پارچه سي اولديلر تاريخ ايچريسنده . فقط اوراده  اولوب بيتمش كوزوكمييور موضوع. دونله  باغلانتيلي اولارق بوكونلري تأثيري آلتنه  آلييور. و حسابلر، همن هر زمان اولديغي كبي بوكون فقط تاريخ باغي ايچريسنده  كورولويور. *** ”دوني بيلمه ين بوكوني آڭلاياماز؛ بوكوني آڭلامايان ياريني كوره مز، ياريني انشا ايده مز؛ حتّی دوندن كلن حمله لرڭ سببلريني بيله  دوشونه مز“ دييوردي، عبدالباقي كولپيڭارلي. هم بيلييورزكه ، ”تاريخ هيچ بر زمان ساده جه  كچمشه  عائد بر شي دگلدر. بوكوني آڭلامق و ياريني انشا ايتمك ايچون واردر.“ كونمزده  جريان حادثه لري آڭلامق ايچون، او مسئله نڭ تاريخ شريدي ايچريسنده  كچيرديگي احوالڭ معلوماتنه  صاحب اولمق الزمدر. دوستمزي دشمانمزي طانيمق ايچون ده ، بونلرڭ شجره لرينه  كوز كزديرمك كركييور. زيرا تاريخنى و دشماننى بيلمه ين بر ملّت، قولايجه  دوشر، يوق اولور. بر چين آتاسوزينڭ افاده سيله  ”اجدادينى اونوتانلر، قايناقسز ايرماغه ، كوكسز آغاجه  بڭزرلر.“ مدنيت تياتروسي آلداتماسين بزلري، كچمشده  اولانلر كچمشده  قالمش طوریيور دگللردر هيچ بر زمان. بزده  كولتورل و تاريخي بر كسينتي ياشانمش اولسه  ده ، أوزللكله  دشمانلريمز تاريخ آقيشي ايچريسنده كي ياشانمشلقلري بر طرفه  بيراقمديلر. بزي فيلملرله ، سوسلي سوزلرله  اويوتسه لر ده ، كنديلري بتون آد يملريني اورالرده  بريكديردكلري خينج أوزرندن شكللنديرديلر. اوت، ”تاريخ؛ كچمشده  ياپيلمش، شو آنده  المزده  اولان و فقط استقبالي كوسترن بر دوربيندر.“ هم قوللانمه سني بيلنلر ايچون ”تاريخ، معظّم بر ایركن اوياري سيستميدر. (نورمین جوئيسينس)“ *** هپ ديلمزده  اولان ”تاريخ اوقويانڭ عقلي چوغالير (امام شافعي)“ سوزي، لا علي التعيين بر سوز دگلدر. ياوز سلطان سليملري صواش آلانلرينه  بيله  كتاب يوكلي دوه له رله  كوتورن، فاتح سلطان محمدلره  يدي ديل أوگرتن، پادشاهكن شاعرلره  طاش چيقارتاجق ادبي اثرلر أورتديرن هپ بو سوزڭ احاطه سي آلتنده در. هيچ بر شي طوردق يره  اولمايور. ايمان، صبر، جسارت و غيرت ايستييور. عثمانليجه  اگيتيم و كولتور دركيسي اولارق حركت ايدنلر و كوزللك أورتنلر ايچريسنده  اولمه يه  غيرت ايتدك هپ. تاريخ و مدنيتمزه  آچيلان قاپينڭ آناختارينى انسانمزله  بولوشديرمق ايسته دك. حمد اولسون، يڭي بر سنه  ده  بو غيرت و همّتله  باشلايور. عنايت الٰهي و سزلرڭ دستكلريله  دوام ايده جكدر. طورمق يوق، يوله  دوام… Gustave Le Bonn’a ait olduğu söylenen “Dünyayı idare edenler ölülerdir” cümlesini ilk duyduğumda, evet garip gelmişti. Fakat şimdi bakıyorum da daha bir mana kazanmaya başladı bende. Sebebi, son zamanlarda yaşadığımız hadiseler. Hemen hepsi, hesabı güncel görülen, fakat tarihe ait hadiselerdir. Yaşadığımız pek çok şeyde olduğu gibi Kudüs meselesi de bunlardan birisidir mesela. Peygamber Efendimizden Hazret-i Ömer’e, Selahaddin Eyyubi’den Abdülhamid Hana kadar hepsi bu meselenin bir parçası oldular tarih içerisinde. Fakat orada olup bitmiş gözükmüyor mevzu. Dünle bağlantılı olarak bugünleri tesiri altına alıyor. Ve hesaplar, hemen her zaman olduğu gibi bugün fakat tarih bağı içerisinde görülüyor. *** “Dünü bilmeyen bugünü anlayamaz; bugünü anlamayan yarını göremez, yarını inşa edemez; hatta dünden gelen hamlelerin sebeplerini bile düşünemez” diyordu, Abdülbâki Gölpınarlı. Hem biliyoruz ki, “Tarih hiçbir zaman sadece geçmişe ait bir şey değildir. Bugünü anlamak ve yarını inşa etmek için vardır.” Günümüzde cereyan hadiseleri anlamak için, o meselenin tarih şeridi içerisinde geçirdiği ahvalin malumatına sahip olmak elzemdir. Dostumuzu düşmanımızı tanımak için de, bunların şecerelerine göz gezdirmek gerekiyor. Zira tarihini ve düşmanını bilmeyen bir millet, kolayca düşer, yok olur. Bir Çin atasözünün ifadesiyle “Ecdadını unutanlar, kaynaksız ırmağa, köksüz ağaca benzerler.” Medeniyet tiyatrosu aldatmasın bizleri, geçmişte olanlar geçmişte kalmış duruyor değillerdir hiçbir zaman. Bizde kültürel ve tarihi bir kesinti yaşanmış olsa da, özellikle düşmanlarımız tarih akışı içerisindeki yaşanmışlıkları bir tarafa bırakmadılar. Bizi filmlerle, süslü sözlerle uyutsalar da, kendileri bütün adımlarını oralarda biriktirdikleri hınç üzerinden şekillendirdiler. Evet, “tarih; geçmişte yapılmış, şu anda elimizde olan ve fakat istikbâli gösteren bir dürbündür.” Hem kullanmasını bilenler için “Tarih, muazzam bir erken uyarı sistemidir. (Norman Coisins)” *** Hep dilimizde olan “Tarih okuyanın aklı çoğalır (İmam Şafii)” sözü, lalettayin bir söz değildir. Yavuz Sultan Selimleri savaş alanlarına bile kitap yüklü develerle götüren, Fatih Sultan Mehmedlere yedi dil öğreten, Padişahken şairlere taş çıkartacak edebi eserler ürettiren hep bu sözün ihatası altındadır. Hiçbir şey durduk yere olmuyor. İman, sabır, cesaret ve gayret istiyor. Osmanlıca Eğitim ve Kültür Dergisi olarak hareket edenler ve güzellik üretenler içerisinde olmaya gayret ettik hep. Tarih ve medeniyetimize açılan kapının anahtarını insanımızla buluşturmak istedik. Hamdolsun, yeni bir sene de bu gayret ve himmetle başlıyor. İnayet-i İlahi ve sizlerin destekleriyle devam edecektir. Durmak yok, yola devam…

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiMalezya'daki Johor (Dârül-Tazim) Sultanının Osmanlı'ya Bağlılığı
Biliyor muydunuz?

Malezya'daki Johor (Dârül-Tazim) Sultanının Osmanlı'ya Bağlılığı مالزيه ده كي جوهور (دار التعظيم) سلطاننڭ عثمانلي يه  باغليلغي   Arif Emre Gündüz                                                     Johor Eyâletinin Bayrağı                  Johor Sultanı Ebu Bekir Temenggong   Johor, günümüzde Malezya’ya bağlı bir eyalettir. Johor ismi, cevher kelimesinin İngilizce’de yazılışıdır. Johor’un resmî adı ise Dârü’l-ta’zîm’dir. Malaka Sultanı Mahmud Şah, 1511’de Portekizlilerle yaptığı savaşta yenilmiştir. Ailesi ile birlikte Malaka’yı terk ederek Riau-Linga takımadalarındaki Bentan’a yerleşti. Mahmud Şah, 1528’de vefat edince, oğullarından Muzaffer Şah Perak Sultanlığını, Alâeddin Riâyet Şah ise Johor Sultanlığını kurmuştur. Johor Sultanlığı, yüzyıllar içinde kimi zaman topraklarını genişletmiş, kimi zaman Hollanda ve İngiltere’nin nüfûz mücadelelerine sahne olmuştur. En son 2. Dünya Savaşı öncesi İngiliz sömürgesi iken, savaş sırasında Singapur’un Japonlarca işgal edilmesi üzerine bağımsız Malay sultanlıkları kurulması fikri gün yüzüne çıkmıştır. 2. Dünya Savaşı sonrası yürütülen çalışmalar sonucunda Malezya, 31 Ağustos 1957’deki bağımsızlık ilanıyla kurulmuştur. Malezya, 13 eyaletten meydana gelmektedir. Bu eyaletlerden 9’u sultanlar, 4’ü valiler tarafından yönetilmektedir. Johor, bu sultanlıklardan birisidir. Johor’un nüfûsu 3,5 milyon civarındadır. Nüfûsun %58’i Müslümandır. Johor Sultanı Ebu Bekir Temenggong 1893’de İstanbul’a gelerek Sultan 2. Abdülhamid’i ziyaret etmiştir. Bu ziyaret sırasında Sultan 2. Abdülhamid’den gördüğü ilgiden çok memnun kalmış ve Osmanlı Devletinin Viyana Büyükelçiliğini ziyareti sırasında bunu dile getirmiştir. Ayrıca İslâm Halîfesi olması dolayısıyla Sultan 2. Abdülhamid’e sadakatle bağlı olduğunu da ifade etmiştir. Viyana Büyükelçisi bu durumu, İstanbul’a 18 Mayıs 1893 tarihli telgrafıyla bildirmiştir (BOA, Y.A.HUS, 274/36-3).   جوهور، كونمزده  مالزيه يه  باغلي بر ايالتدر. جوهور اسمي، جوهر كلمه سنڭ انگليزجه ده  يازيليشيدر. جوهورڭ رسمي آدي ايسه  دار التعظيمدر. مالاقه  سلطاني محمود شاه، ١٥١١’ده  پورتكيزليلرله  ياپديغي صواشده  يڭيلمشدر. عائله سي ايله  برلكده  مالاقه يي ترك ايدرك ريئه - لينغه  طاقيم آطه لرنده كي بنتانه  يرلشدي. محمود شاه، ١٥٢٨’ده  وفات ایدنجه ، اوغوللرندن مظفّر شاه پراك سلطانلغنى، علاء الدين رعايت شاه ايسه  جوهور سلطانلغنى قورمشدر. جوهور سلطانلغي، يوز ييللر ايچنده  كيمي زمان طوپراقلريني كنيشلتمش، كيمي زمان هولانده  و انگلتره نڭ نفوذ مجادله لرينه  صحنه  اولمشدر. اڭ صوڭ ٢نجی دنيا صواشي أوڭجه سي انگليز سوموركه سي ايكن، صواش صيره سنده  سينغاپورڭ ژاپونلرجه  اشغال ايديلمسي أوزرينه  باغيمسز مالاي سلطانلقلري قورولمسي فكري كون يوزينه  چيقمشدر. ٢نجی دنيا صواشي صوڭره سي يوروتولن چاليشمه لر صوڭوجنده  مالزيه ، ٣١ آغستوس ١٩٥٧’ده كي باغيمسزلق اعلانيله  قورولمشدر. مالزيه ، ١٣ ايالتدن ميدانه  كلمكده در. بو ايالتلردن ٩‘ي سلطانلر، ٤‘ي واليلر طرفندن يوڭتيلمكده در. جوهور، بو سلطانلقلردن بريسيدر. جوهورڭ نفوسي ٣ بچق ميليون جوارنده در. نفوسڭ ٪٥٨‘ي مسلماندر. جوهور سلطاني ابو بكر تمنكغونغ ١٨٩٣’ده  استانبوله  كله رك سلطان ٢نجی عبدالحميدي زيارت ايتمشدر. بو زيارت صيره سنده  سلطان ٢نجی عبدالحميددن كورديگي ايلكيدن چوق ممنون قالمش و عثمانلي دولتنڭ وييانه  بيوك ایلچيلگني زيارتي صيره سنده  بوني ديله  كتيرمشدر. آيريجه  اسلام خليفه سي اولمسي طولاييسيله  سلطان ٢نجی عبدالحميده  صداقتله  باغلي اولديغني ده  افاده  ايتمشدر. وييانه  بيوك ایلچيسي بو طورومي، استانبوله  ١٨ مايس ١٨٩٣ تاريخلي تلغرافيله  بيلديرمشدر (٢٧٤/٣٦-٣)     Belge no: (BOA, Y.A.HUS, 274/36-3) Tarih: 18 Mayıs 1893 (1)Bâb-ı Âlî (2)Nezâret-i Umûr-ı Hâriciye (3)Tercüme Odası (4)Aded  (5)Hâriciye Nezâretine fî 18 Mayıs sene 1893 tarihiyle Viyana sefâret-i seniyyesinden vârid olan 209 numaralı telgrafnâmenin tercümesidir (6)Cohor hâkimi hazretleri sefâret-i seniyyeye gelerek Dersaâdet’de esnâ-yı ikâmetinde mazhar olduğu âsâr-ı teveccühât-ı (7)mekârim-inâyet-i hazret-i Pâdişâhîden dolayı teşekkürât-ı fâikasını izhâr etmiş ve Emîrü’l-mü’minîn Pâdişâhımız efendimiz (8)hazretlerinin nefs-i mukaddes-i hümâyûnları hakkındaki hissiyât-ı sadâkat-şiârânesini atebe-i ulyâ-yı cenâb-ı şehriyârîye arz (9)ve iblâğ etmekliğimi ricâ eylemişdir müşârun-ileyhin refâkatinde yeğeni Es-Seyyid Muhammed es-Sakâf ile tabîbi ve bir zâbit bulunuyor idi (10)ziyâretinden iki saat sonra ikâmet etmekde olduğu otele giderek iâde-i ziyâret eyledim ve kemâl-i nevâziş  (11)ve ihtirâmla kabûl olundum müşârun-ileyhi maiyyeti ile birlikde gelecek Cumartesi akşamı sefâret-i seniyyede (12)taâma da’vet etdim   Malezya'daki Johor (Dârül-Tazim) Sultanının Osmanlı'ya Bağlılığı مالزيه ده كي جوهور (دار التعظيم) سلطاننڭ عثمانلي يه  باغليلغي   جوهور، كونمزده  مالزيه يه  باغلي بر ايالتدر. جوهور اسمي، جوهر كلمه سنڭ انگليزجه ده  يازيليشيدر. جوهورڭ رسمي آدي ايسه  دار التعظيمدر. مالاقه  سلطاني محمود شاه، ١٥١١’ده  پورتكيزليلرله  ياپديغي صواشده  يڭيلمشدر. عائله سي ايله  برلكده  مالاقه يي ترك ايدرك ريئه - لينغه  طاقيم آطه لرنده كي بنتانه  يرلشدي. محمود شاه، ١٥٢٨’ده  وفات ایدنجه ، اوغوللرندن مظفّر شاه پراك سلطانلغنى، علاء الدين رعايت شاه ايسه  جوهور سلطانلغنى قورمشدر. جوهور سلطانلغي، يوز ييللر ايچنده  كيمي زمان طوپراقلريني كنيشلتمش، كيمي زمان هولانده  و انگلتره نڭ نفوذ مجادله لرينه  صحنه  اولمشدر. اڭ صوڭ ٢نجی دنيا صواشي أوڭجه سي انگليز سوموركه سي ايكن، صواش صيره سنده  سينغاپورڭ ژاپونلرجه  اشغال ايديلمسي أوزرينه  باغيمسز مالاي سلطانلقلري قورولمسي فكري كون يوزينه  چيقمشدر. ٢نجی دنيا صواشي صوڭره سي يوروتولن چاليشمه لر صوڭوجنده  مالزيه ، ٣١ آغستوس ١٩٥٧’ده كي باغيمسزلق اعلانيله  قورولمشدر. مالزيه ، ١٣ ايالتدن ميدانه  كلمكده در. بو ايالتلردن ٩‘ي سلطانلر، ٤‘ي واليلر طرفندن يوڭتيلمكده در. جوهور، بو سلطانلقلردن بريسيدر. جوهورڭ نفوسي ٣ بچق ميليون جوارنده در. نفوسڭ ٪٥٨‘ي مسلماندر. جوهور سلطاني ابو بكر تمنكغونغ ١٨٩٣’ده  استانبوله  كله رك سلطان ٢نجی عبدالحميدي زيارت ايتمشدر. بو زيارت صيره سنده  سلطان ٢نجی عبدالحميددن كورديگي ايلكيدن چوق ممنون قالمش و عثمانلي دولتنڭ وييانه  بيوك ایلچيلگني زيارتي صيره سنده  بوني ديله  كتيرمشدر. آيريجه  اسلام خليفه سي اولمسي طولاييسيله  سلطان ٢نجی عبدالحميده  صداقتله  باغلي اولديغني ده  افاده  ايتمشدر. وييانه  بيوك ایلچيسي بو طورومي، استانبوله  ١٨ مايس ١٨٩٣ تاريخلي تلغرافيله  بيلديرمشدر (٢٧٤/٣٦-٣)  Johor Eyâletinin Bayrağı Johor Sultanı Ebu Bekir Temenggong Johor, günümüzde Malezya’ya bağlı bir eyalettir. Johor ismi, cevher kelimesinin İngilizce’de yazılışıdır. Johor’un resmî adı ise Dârü’l-ta’zîm’dir. Malaka Sultanı Mahmud Şah, 1511’de Portekizlilerle yaptığı savaşta yenilmiştir. Ailesi ile birlikte Malaka’yı terk ederek Riau-Linga takımadalarındaki Bentan’a yerleşti. Mahmud Şah, 1528’de vefat edince, oğullarından Muzaffer Şah Perak Sultanlığını, Alâeddin Riâyet Şah ise Johor Sultanlığını kurmuştur. Johor Sultanlığı, yüzyıllar içinde kimi zaman topraklarını genişletmiş, kimi zaman Hollanda ve İngiltere’nin nüfûz mücadelelerine sahne olmuştur. En son 2. Dünya Savaşı öncesi İngiliz sömürgesi iken, savaş sırasında Singapur’un Japonlarca işgal edilmesi üzerine bağımsız Malay sultanlıkları kurulması fikri gün yüzüne çıkmıştır. 2. Dünya Savaşı sonrası yürütülen çalışmalar sonucunda Malezya, 31 Ağustos 1957’deki bağımsızlık ilanıyla kurulmuştur. Malezya, 13 eyaletten meydana gelmektedir. Bu eyaletlerden 9’u sultanlar, 4’ü valiler tarafından yönetilmektedir. Johor, bu sultanlıklardan birisidir. Johor’un nüfûsu 3,5 milyon civarındadır. Nüfûsun %58’i Müslümandır. Johor Sultanı Ebu Bekir Temenggong 1893’de İstanbul’a gelerek Sultan 2. Abdülhamid’i ziyaret etmiştir. Bu ziyaret sırasında Sultan 2. Abdülhamid’den gördüğü ilgiden çok memnun kalmış ve Osmanlı Devletinin Viyana Büyükelçiliğini ziyareti sırasında bunu dile getirmiştir. Ayrıca İslâm Halîfesi olması dolayısıyla Sultan 2. Abdülhamid’e sadakatle bağlı olduğunu da ifade etmiştir. Viyana Büyükelçisi bu durumu, İstanbul’a 18 Mayıs 1893 tarihli telgrafıyla bildirmiştir (BOA, Y.A.HUS, 274/36-3). Belge no: (BOA, Y.A.HUS, 274/36-3) Tarih: 18 Mayıs 1893 (1)Bâb-ı Âlî (2)Nezâret-i Umûr-ı Hâriciye (3)Tercüme Odası (4)Aded  (5)Hâriciye Nezâretine fî 18 Mayıs sene 1893 tarihiyle Viyana sefâret-i seniyyesinden vârid olan 209 numaralı telgrafnâmenin tercümesidir (6)Cohor hâkimi hazretleri sefâret-i seniyyeye gelerek Dersaâdet’de esnâ-yı ikâmetinde mazhar olduğu âsâr-ı teveccühât-ı (7)mekârim-inâyet-i hazret-i Pâdişâhîden dolayı teşekkürât-ı fâikasını izhâr etmiş ve Emîrü’l-mü’minîn Pâdişâhımız efendimiz (8)hazretlerinin nefs-i mukaddes-i hümâyûnları hakkındaki hissiyât-ı sadâkat-şiârânesini atebe-i ulyâ-yı cenâb-ı şehriyârîye arz (9)ve iblâğ etmekliğimi ricâ eylemişdir müşârun-ileyhin refâkatinde yeğeni Es-Seyyid Muhammed es-Sakâf ile tabîbi ve bir zâbit bulunuyor idi (10)ziyâretinden iki saat sonra ikâmet etmekde olduğu otele giderek iâde-i ziyâret eyledim ve kemâl-i nevâziş  (11)ve ihtirâmla kabûl olundum müşârun-ileyhi maiyyeti ile birlikde gelecek Cumartesi akşamı sefâret-i seniyyede (12)taâma da’vet etdim

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiKudüs Bizimdir
Belge Okumaları

Zamanın kutsallığının yanı sıra mekânın kutsallığı da bir hakikattir. Zamanı ve mekânı yaratan Allah (cc) Ramazan ayı ve Kadir gecesi gibi muayyen zaman dilimlerini değerli kılmış, aynı şekilde Mekke şehrindeki Kâbe ve içerisinde kendi adının anıldığı evler gibi belirli mekânları da yüceltmiştir. Bu mübarek yerlerden biri de, tarih boyunca uğruna birçok mücadelenin verildiği Kudüs’tür. Kudüs, adından da anlaşılacağı üzere, birçok enbiyanın yaşadığı, vahye mazhar olduğu ve içerisinde ibadet edilen mekânların bulunmasından dolayı Allah’ın (cc) mukaddes saydığı bir şehirdir. Kudüs Kurʼân-ı Kerîmʼde ismen zikredilmese de, bir kutsal mekândan dolayı kendisine işaret olunmuştur: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (İsrâ -gece yürüyüşü- ile) götüren (Allah, her türlü noksanlıktan) münezzehtir. Şübhesiz ki Semî‘ (her şeyi işiten), Basîr (hakkıyla gören), ancak O’dur.” (İsrâ, 1) Mescid-i Aksâʼnın (Beytüʼl-Makdis) kıymeti, tarihteki vazifesinden ve hakkında varid olan naslardan daha iyi anlaşılmaktadır: Kur’ân-ı Kerîmʼde isim verilmeksizin, Zekeriya aleyhisselam ile Hz. Meryem’in kıssalarında mabed ve mihrab diye anılan, bu mesciddir. (Meryem, 11; Âl-i İmrân, 37) Peygamberimiz (sav) miraca bu mescidden yükseltilmiştir. (Buhari, Müslim) Mescid-i Aksâ Müslümanların ilk kıblesidir. (Buhari, Müslim) Yeryüzünde inşa edilmiş en eski mescid olan Kâbe’den (Âl-i İmran, 96) sonra ikinci inşa olunan mesciddir. (Buhari, Müslim) Yeryüzünün ziyaret edilebilecek en faziletli üçüncü mekânıdır. Resulullah aleyhisselam Mescid-i Aksâʼyı, Mescid-i Haram ve kendi mescidinden sonra üçüncü sırada zikretmiştir. (Buhari, Müslim, İbn Mâce) Bu mescide giderek namaz kılmak, eğer imkân bulunamazsa kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı göndermek, yani buraya destek vermek yine Resulullahʼın (sav) verdiği bir tavsiyedir. (Ebu Dâvud) İsrâ Suresinde geçtiği üzere, Mescid-i Aksâʼnın mübarek kılınan etrafı, başta Kudüs olmak üzere Filistin ülkesidir. Allah (cc) İbrahim Aleyhisselamı Nemrut’un ateşinden kurtardıktan sonra buraya hicret ettirmiş, Hz. Musa’yı kavmiyle birlikte bu kutsal topraklara yönlendirmiştir. Davud Aleyhisselamın Kudüs’ü fethinden sonra oğlu Süleyman Aleyhisselam buraya Mescid-i Aksâʼyı inşa ederek bir İslam devleti kurmuştur. Hz. Süleyman vefat edince ülke ikiye bölünerek taht mücadeleleri ortaya çıkmış, Yahudiler zamanla hak dinden saparak birçok musibete uğramışlar ve pek çok kez bu topraklardan sürülmüşlerdir. Bu sürgünlerden en büyükleri Babilliler ve Romalılar tarafından gerçekleştirilenlerdir. M.S. 7. yüzyılda Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethine kadar bu mukaddes topraklar büyük bir karışıklık ve işgal devresi geçirmiş, dönemin devletleri Bizans ve İran arasında siyasi ve askeri çekişmeye sebep olmuştur. Peygamber Aleyhisselamla birlikte başlayan ve Dört Halife döneminde devam eden İslam fetihlerinde Kudüs’ü hak dinle buluşturma şerefi Hz. Ömer’e nasip olmuştur. Ancak Hz. Ömer’in Kudüs’ü fetih tarihi kaynaklarda farklılık göstermektedir. Aşağıda çözümünü verdiğimiz arşiv belgesinde H. 15 (636) olarak geçen bu tarih, araştırmacıların çoğunluğuna göre H. 17 (638) kabul edilmektedir. Kudüs bu tarihlerde Bizans İmparatorluğunun resmi dini olan Hristiyanlığın hâkim olduğu bir şehirdi. Şehrin anahtarını Patrik Sofronyusʼtan alan Hz. Ömer, Kudüs’te yaşayan ve dışarıdan burayı ziyarete gelen Hristiyanlara bir ahidname vererek onların hayat, seyahat, inanç ve mabed hürriyetini cizye verilmesi karşılığında garanti altına aldı. Bununla birlikte rahipler vergiden tamamen muaf tutuldu, hatta Kamame Kilisesi’ni ziyarete gelen Hristiyanların dini görevlilere kendi ihtiyaçlarına kullanmaları için üç dirhem vermeleri kuralı getirildi. Amannamede, garantinin Resulullah Aleyhisselam tarafından verildiği belirtilerek, bu kuralı çiğneyen Müslümanların yüce Allah’ın ahdini bozanlar ve Hz. Peygamberi sevmeyenler olduğu ikazı yapıldı. Metnin kaynaklarca zikredilen diğer nüshalarında bu ahidnamenin içeriği korunmakla birlikte, Taberi Tarihinde Seyf b. Ömer’e dayandırılan bir rivayette, “Kudüs’te onlarla birlikte herhangi bir Yahudi oturmayacaktır” ziyadesi vardır. Bu maddenin sadece bir kaynakta olması ve bunun genellikle Hristiyan kaynaklarında zikredilmesi, Müslümanların özellikle Hz. Ömer’in Yahudiler dâhil hiçbir dini görüşü zimmî ahkâmı aşmadıkça farklı bir muameleye tabi tutmaması, Kudüs’te sonraki Müslüman yönetimlerinde Yahudilerin rahatça yaşayabilmeleri, maddenin ahidname metnine sonradan ilave edildiği izlenimini uyandırmaktadır. Zaten bilahare ortaya çıkan başka belgelerde de Hz. Ömer’in adalet anlayışına tamamen zıt kural ve uygulamaların ona nisbet edilmesi, bu çeşit uydurma rivayetlerin çoğaldığını göstermektedir. Hz. Ömer’den sonra sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Tolunoğulları, İhşidîler ve Şii Fatımîlerin hâkimiyetinde kalan Kudüs, bir ara Selçukluların kontrolüne girmiş, 1099ʼda ise Haçlılar tarafından işgal edilmiştir. 1187 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından geri alınan Kudüs, bundan sonraki tarihlerde birkaç yıl haricinde Müslümanların elinde kalmış, 1516 yılında da Yavuz Sultan Selim tarafından Memlûklerden alınarak “Kudüs-i Şerif” olarak zikredilmeye başlanmıştır. İncelediğimiz ikinci belge, Sultan Selim’in Kudüs Rum patriğine ve cemaatine verdiği özgürlükleri içeren fermanın suretidir. Başka bir fermanda aynı hakların Ermenilere de verildiği görülmektedir. Osmanlı egemenliğinde 401 sene kalan Kudüs, İngilizler tarafından işgal edilene dek dini özgürlüklerin merkezi olmuş, başta Hz. Ömer’in ahidnamesi olmak üzere sonraki Müslüman sultanların, Yavuz Sultan Selim’in ve diğer Osmanlı padişahlarının emirlerinde, farklı din mensuplarına her türlü ibadet, mabed, ziyaret özgürlüğü ve vergi muafiyeti verilmeye devam etmiştir. 1917 tarihinde İslam dünyasının hâkimiyetinden çıkan Kudüs, o zamandan beri barış ve huzura hasrettir. Aslında İslam hükümdarlarınca Kudüsʼteki farkı dini gruplar için verilen onlarca ahidname, menşur ve fermanın her biri, bu toprakların gerçek sahiplerini de ortaya koyan bir insan hakları manifestosu ve tapu belgesi hüviyetindedir. İsmindeki “şerif” sıfatını tekrar kazanacağı günleri bekleyen Kudüs için şu neticeye çok rahat ulaşabiliriz: Tarih boyunca Kudüs topraklarına barış İslam’la gelmiştir ve yalnız onunla gelecektir. Belgenin Transkripsiyonu Kitâb-ı Ömer bin el-Hattâb radıyallâhu anh Bismillâhirrahmânirrahîm Hamd ü senâ ol zât-ı ecell ü aʻlâya mahsûsdur ki, bizleri İslâmʼla azîz eyledi. Ve bizlere îmânla ikrâm eyledi. Ve peygamberi olan Muhammed aleyhiʼs-salâtü veʼs-selâm sebebiyle merhamet eyledi. Ve dalâletden bizi kurtarub hidâyet eyledi. Ve dağınık iken bizi cemʻ ile cemâʻat eyledi. Ve kulübümüzü teʼlîf ve aʻdâmıza gâlib ve mansûr eyledi. Ve bizi bilâd u kasabâtda temkîn eyledi. Ve biribirimize muhabbetlü ihvân eyledi. Ey ibâdullâh, işbu niʻmet mukâbili sizler dergâh-ı Hudâʼya hamd ü senâya müdâvemet idesiz. İşbu kitâb-ı Ömer bin Hattâb radıyallâhu anh hazretlerinin ahd u mîsâkı hâvî nâmeleridir ki, millet-i Melikiyye-i nasârânın mübeccel ve mükerrem patrikleri olan Sofroniyus nâm patrike Tûr-ı Zeytûnʼda kâin makâm-ı Kudüs-i şerîfde iʻtâ eyledi ki, cemîʻ-i reʻâyâ ve papas ve râhib ve râhibeler nirede olurlar ise ve nirede bulunurlar ise tarafımızdan anlara amân olub ve bir zimmî ahkâm-ı zimmeti hıfz ve riʻâyet ider ise bizler ki hâlâ müʼminleriz, ve bizlerden sonra gelüb mütevellî-i umûr olan ehl-i îmân tarafından ol zimmîyi sıyânet ve amânla vikâyet eylemek vâcib oldığını müştemildir. Ve bizlerin ve bizlerden sonra gelüb veliyyüʼl-emr olanların tarafından zikr olunan taifenin hudûʻ ve itâʻatları cârî ve müstemirr olduğu muktezâsınca esbâb-ı havâyicleri anlardan katʻ olunmaya yaʻnî redd ü dirîğ olunmaya. Ve anlara ve cümle kilîsâ ve diyârlarına dâhilen ve hâricen biʼl-cümle ziyaretgâhlarına ki Kamâme ve mevlid-i Îsâ aleyhiʼs-selâm olan Beytüllahim ve Kenîse-i Kübrâ ve kıblî ve şimâlî ve garbî üç bâbı müştemil mağaradır ve mahall-i mezbûrda mevcûd olan Gürc ve Habeş ve sâir ziyârete gelen Efrenc ve Kıbt ve Süryan ve Ermen ve Nastûrî ve Yaʻkûbî ve Muvârine tâifesi ki patrik-i mezkûra tabiʻlerdir. Biʼl-cümle anlara ve bakıyye-i ecnâs-ı nasârâya amân olsun. Ve ol patrik anların mecmûʻuna mütekaddim ve muktedâ olsun. Zîrâ ol tâifenin cümlesine nebiyy-i kerîm ve mürselün minallâh olan Habîbullâh cânibinden amân iʻtâ ve hatm-i yed-i kerîmeleriyle şeref-yâb oldular. Ve anlara dâimâ nazar ve hürmet ve amân ve himâyetle emir buyurdular. Anın gibi bizler ki müʼminleriz, ol taifeye ihsân iden fahr-i âleme ikrâmen bizler dahi ihsân ideriz. Ve ol patrik ve rehâbineler cizyeden ve gadr ve sâir mevâcibden muʻâf ve berr ü bahrde kâffe-i belâyâdan müsellem olalar. Ve Kamâmeʼye ve sâir ziyaretgâhlarına dâhil olur iken anlardan bir nesne ahz olunmaya. Ve ammâ Kamâmeʼye ziyârete gelen nasârâ patriklerine fızzadan üç dirhem edâ eyleye. Ve her müʼmin ve müʼmine bizim bu emrimizi hıfz ve riʻâyet eylesün. Gerek sultân ve gerek hâkim ve hükmü arzda cârî vâlî olsun ve gerek ganî ve gerek fakîr biʼl-cümle müʼminîn ve müʼminât bu emrimize mürâʻât eylesün. Ve işbu mersûm amân ol tâife-i nasârâya Abdullah ve Osman bin Affân ve Saʻd bin Zeyd ve Abdurrahman bin Avf ve sâir ıhve-i sahâbe-i kirâm huzurunda iʻtâ olundu. İşbu kitâbımızda şerh ve beyân eylediğimiz ahd u amâna iʻtimâd ve anınla amel ve eydî-i nasârâda ibkâ oluna. Fî 20 Rebîʻüʼl-evvel sene 15. Ve bir müʼmin ki işbu mersûmumuzu kırâat ve mazmûnuna hâlâ ve kıyâmete kadar muhâlefet eyleye, ahdullâhı nâkız ve Habîbullâh olan Resûl-i Ekremʼe bâğız olur. (HAT_01516_00047_006) Belgenin Özeti İslam ordusunun Kudüsʼü fethinden sonra Hz. Ömerʼin Kudüs patriğine, Hristiyanların dini özgürlükleri ve vergi muafiyetleri hakkında 20 Rebiülevvel 15/2 Mayıs 636 tarihinde vermiş olduğu ahidnamenin tercümesi. Belgenin istinsah tarihi 1811 yılına aittir. Belgenin Transkripsiyonu Fâtih-i Kudüs-i şerîf merhum Sultân Selim Han aleyhiʼr-rahmeti veʼl-gufrân hazretlerinin Rum tâifesine ihsân buyurdukları menşûr-ı âlînin sûretidir. Bismillâhirrahmânirrahîm Emr-i şerîfim mûcebince amel her kim bir gayr-ı şekil iderse ve bozarsa Allahu teʻâlânın kılıcına uğrasın. Bi-avnillâhi teʻâlâ ve resûlihî habîb Kudüs-i şerîf-i beytullâha gelüb Saferüʼl-hayrın yiğirmi beşinci gününde feth-i bâb olunub Rum keferesine patrik olan Attalya nâm râhib cümle râhibân ile maʻan reʻâyâ ve berâyâ gelüb itâʻat ve ricâ ve temennâ kılmışlardır. Kadîmden vâkiʻ olan kilîsâ ve manastırları ve ziyâretleri ve içerü ve taşrada kadîmden ne minvâl üzere zabt ve tasarruf idegelmişler ise ol minvâl üzere mezbûr patrik dahi zabt ve tasarruf eyleye. Ve Hazreti Ömer radıyallâhu anh hazretlerinden olan ahidnâme-i hümâyûn ve selâtîn-i mâziyeden olan evâmir-i şerîfleri mûcebince zabt ve tasarruf eylemek içün deyü buyurdum ki, hükm-i şerîfim mûcebince zabt ve tasarruf eyleye. Kamâme kapusu karşusında ve kıble tarafında muğtesel-i kadîmî iki şamʻdân ve kanâdîller ve yine mahall-i mezbûrda vâkiʻ patrikliğe tâbiʻ Kulkule üzerinde dört kemerin aşağısı ve yukarusı ve Sitte Meryem üzerinde yedi kıtʻa kemerler zîr ve bâlâsı ve Kilîsâ-yı Kebîr ortası ve türbesi maʻan cümle ziyâretleri ve taşra Kamâme havlısı Üç Kilîsâları ve karşusına Kilîsâ-yı Mar Yuhanna ve patrik mütemekkin olan evlerde kilîsâ olan Elene dimekle maʻrûf ve Mar Süfla ve Sitte Nay ve Mar Eftimiyus ve Mar Katerina ve Mar Mikail ve Mar Yorgi ve Mar Yumna ve bağçe ve Mar Vasil ve Mar Nikola ve Mar Dimitri ve Sitte Meryem ve diğer Mar Yuhanna ve diğer kilîsâsı ve Mar Yaʻkûb Gürcü manastırı ve Mar Yorgi nâm kilîsâlar ve Kudüs-i şerîf taşrasında Meryem Ana makberesini ve Mar Seyom ve Hazreti Îsâʼnın zindânı Hananʼın evi ve sahrâda olan makbereleri ve Gürcü manastırı musallebi ve Mar Simyon ve Mar Elyas manastırı ve bağ ve zeytûn ve Mar Sava manastırı ve karye-i Beyt Jala Mar Yorgi ve Hazreti Îsâ aleyhiʼs-selâm doğduğu Beytüllahim nâm mağara ve kenîsede vâkiʻ mevziʻ-i şimâl ve kıble taraflarında olan iki kapunın miftâhları ve etrâfında olan iki kıtʻa bağçe ve zeytûnluk ve makberelikleri ve sâir karyelerde olan kilîsâ ve manastırları ve patrike tâbiʻ olan Gürcü ve Habeş ve Sırb ve sâir vakf olanları ve metrepolidleri ve râhibleri ve mürd olan metrepolid ve psikopos ve râhiblerin metrûkâtı ahz u kabz idüb ve Kudüs-i şerîfin kapusında ve zemzem suda ve Arab kıfârında ve iskelelerde ve keşf itdiklerinde ve gümrük ve bâc ve sâir tekâlif-i örfiye biʼl-külliye muʻâf ve müsellem olalar. Mezbûr vech-i meşrûh üzere olan emr-i şerîfim mûcebince âher milelde müdâhale ve rencîde eylememek sâir milletden Rum patriki olan mukaddem ola. Hazreti Ömer radıyallâhu anh hazretlerinin ahidnâme-i hümâyûn ve selâtîn-i mâziyeden olan evâmir-i şerîfeleri mûcebince ben dahi virdim ve buyurdum ki, hükm-i şerîfim mûcebince baʻdeʼl-yevm vech-i meşrûh üzere olan emrime sultân olanlar yahud vüzerâ-yı izâm ve ulemâ ve sulehâdan ve kadılardan ve mîrmîrân ve mîrlivâ ve voyvodaları ve beytüʼl-mâl kassâm âdemleri ve subaşıları ve zuʻamâ ve erbâb-ı timâr ve müteferrika ve çavuş ve sipâh ve yeniçeri ve sâir kapum kullarından her kim fesh murâdları olur ise Allahu teʻâlânın hışmına ve azâbına uğrasun deyü bu hükm-i hümâyûnumu mezbûrun yedlerine ibkâ idüb alâmet-i şerîfe iʻtimâd kılalar. Tahrîren fî sene selâse ve işrûn ve tisʻa-miʼe. Be-makâm-ı Kudüs-i şerîf (HAT_01516_00047_014) Belgenin Özeti Yavuz Sultan Selimʼin Kudüsʼü fethettikten sonra Kudüs Rum patriğine, Hz. Ömerʼden itibaren sağlanan dini mekânları kullanımı ve vergi muafiyetlerinin devam ettiğine dair 923/1517 tarihinde verdiği ferman sureti. Belgenin istinsah tarihi 1811 yılına aittir. A‘dâ: DüşmanAhdullâh: Allah’ın yeminiAher: Başka, diğerAhz: AlmakAmân: EmniyetBâb: KapıBâc: VergiBa‘de’l-yevm: Bugünden sonraBâğız: Nefret edenBakıyye: Arta kalanBâlâ: YukarıBerâyâ: HalkBerr ü bahr: Kara ve denizBi-avnillâhi: Allah’ın yardımıylaBilâd: Beldeler, şehirlerBi’l-külliye: TamamenCemî‘: BütünÇavuş: Padişahın yanında bulunan hizmet erleri, yaverDirîğ: EsirgemeEcell: Çok büyük, en üstünEcnâs: Cinsler, türlerEfrenc: Frenk, AvrupalıEsbâb-ı havâyic: İhtiyaç maddeleriEvâmir: EmirlerEydî: EllerFesh: Hüküm bozmakFızza: GümüşGadr: MerhametsizlikGanî: ZenginGarbî: Batı tarafındaHatm-i yed: El mührüHudû‘: Eğilip tevazu etmekIhve: Kardeşlerİbâdullâh: Allah’ın kullarıİbkâ: Devamlı kılmakİhvân: Kardeşlerİ‘tâ: VermekKabz: Tutmak, almakKadîm: EskiKâffe-i belâyâ: Bütün belalarKanâdîl: KandillerKassâm: Miras paylaştıran memurKat‘: KesmekKenîse: KiliseKıblî: Güney tarafındaKıfâr: Otsuz, susuz boş araziler, kafrMa‘an: BirlikteMakbere: MezarMansûr: Yardım edilmiş, galipMar (Süryanice): Yüce, azizMazmûn: Mana, mefhumMelikiyye: Katolikliğe ve Ortodoksluğa verilen isim, Melkit mezhebiMenşur: Ferman, buyrukMersûm: Adı geçenMetrepolid: Hristiyanlıkta Ortodoks mezhebinde patrikten sonra gelen ve bir bölgede en yetkili din adamı, metropolitMetrûkât: MiraslarMevâcib: ÜcretlerMezbûr: Adı geçenMezkûr: Adı geçenMiftâh: AnahtarMilel: MilletlerMinvâl: Usul, yöntemMîrlivâ: SancakbeyiMîrmîrân: BeylerbeyiMîsâk: Anlaşma, sözleşmeMûcebince: GereğinceMuğtesel: Yıkanma yeriMukaddem: Önce olan, üstünMuktedâ: Kendisine uyulanMusalleb: Haç gibi çapraz olan ve haç resmiyle süslü olan şeyMuvârine: MarunîlerMübeccel: Yüceltilmiş, yüceMüdâvemet: DevamlılıkMükerrem: İkram edilmiş, muhteremMü’minât: Kadın müminlerMü’minîn: Erkek müminlerMürâ‘ât: Riayet etmek, saygı göstermekMürd: ÖlmüşMürselün minallâh: Allah tarafından gönderilenMüsellem: Kurtarılmış, berî kılınmışMüstemirr: Devam edenMüştemil: İçine alan, kavrayanMüteferrika: Emir ulaştıran görevlilerMütekaddim: Öne geçen, evvelkiMütemekkin: İkamet edenMütevellî-i umûr: İşleri idare eden kimseNâkız: Bozan, bozucuNâme: MektupNasârâ: Yardımcılar, HristiyanlarPatrik: Rum ve Ermeni kiliselerinin ruhani reislerine verilen isimPsikopos: Katoliklerde en yüksek papaz rütbesin ulaşan ve bir bölgede en yetkili din adamıRe‘âyâ: Halk, Hristiyan halkRehâbine: Ruhbanlar, rahiplerSelâtîn-i mâziye: Geçmiş sultanlarSıyânet: KorumakSipâh: Asker, süvariSitte: Hanım, seyyidetSulehâ: SalihlerŞeref-yâb: Şeref bulanŞimâlî: Kuzey tarafındaTaşra: DışarıTekâlif-i örfiye: Örfî vergilerTe’lîf: Ülfet ettirmek, dostluk kurdurmakTemennâ: TemenniTemkîn: İkamet ettirmek, oturtmakVech-i meşrûh üzere: Açıklanan şekildeVeliyyü’l-emr: Emir sahibi, hükümdar Vikâyet: KorumakVoyvoda: Kaza kaymakamı, vergi görevlisiVzerâ-yı izâm: Büyük vezirlerYed: ElZimmet: Koruma altına alma, yükümlülükZimmî: Belirli şartlarda anlaşma yapılarak İslam diyarında yaşaması kabul edilmiş gayrımüslimZîr: AşağıZu‘amâ: Zeamet sahipleri

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Mescid-i-Aksa Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu. Varıp eşiğine alnımı koydum Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu. Gözlerim yollarda, bekler dururum 'Nerde kardeşlerim' diyordu bir ses. İlk kıblesi benim ulu Nebimin Unuttu mu bunu acaba herkes. Şimdi kimsecikler varmaz yanıma Resulden yoksunum, tek ve tenhayım. Rüzgârlar silemez gözyaşlarımı Çöllerde kayıp bir yetim vahayım. Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde Götür Müslüman'a selam diyordu. Dayanamıyorum bu ayrılığa Kucaklasın beni İslâm diyordu. Mehmet Akif İnan        Ç Ö Z Ü M        مسجد اقصا مسجد اقصايي كوردم دوشمده  بر چوجق كبيدي و آغلايوردي. واروب اشيگنه  آلنمي قويدم صانكه  بر ير آلتي نهري قاينايوردي.   كوزلرم يوللرده ، بكلر طورورم ’نرده  قرداشلرم‘ دييوردي بر سس. ايلك قبله سي بنم اولو نبيمڭ اونوتديمي بوني عجبا هركس.   شيمدي كيمسه جكلر وارماز يانمه  رسولدن يوقصونوم، تك و تنهايم. روزگارلر سيله مز كوز ياشلريمي چوللرده  غائب بر يتيم واحه يم.   مسجد اقصايي كوردم دوشمده  كوتور مسلمانه  سلام دييوردي. طايانامييورم بو آيريلغه  قوجاقلاسين بني اسلام دييوردي.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiZeytûn
Osmanlı Tıbbından

Metnin Transkripsiyonu Zeytûn Meşhûrdur. Eğer döğüb yakı idüb ısırguya ve fenâ çıbanlara ve şerâ zahmetine ve kırluğana ursalar be-gâyet fâide ide. Ve şişlere ursalar hall ide. Eğer çiğneseler ağızda olan çıbanlara ve ağız ağrısına fâide ide. Eğer yaprağını arpa unuyla yakı idüb makʻada ursalar ishâli kese. Lâkin suyunu içseler ishâl ide. Ve sıkındısını avretler götürse şâf gibi itseler rahimden akan yaşı ve kan sızduğını kese. Ve göz çıbanlarına fâide ide. Lâkin sıkındusını şöyle çıkarmak gerekdir. Misal, yaprağını döğüb üzerine şarâb saçub güneşde kurudalar. Ve istiʻmâl ideler. Eğer yaprağını pişirüb ağızda dutsalar dişler yindüğüne fâide ide. Eğer yaprağını koruk suyu ile hukne itseler makʻadda ve rahimde olan çıbanlara eyüdür. Eğer yaban zeytûnunun yaprağını göyündürüb ıssı su ile karışdırub ırkuʼn-nisâya damarlardan yukarı dört parmak ölçüb şol kadar uralar ki, delüb su gibi çıkdığını delüb söküb çıka. Eğer başa dürtseler konağı gidere. Eğer zeytûn ağacının yaşını demregüye ve uyuza dürtseler fâide ide. Eğer zeytûn kökünden bir pâresini akreb sokan kişinin boynuna daksalar zararını defʻ ide. Eğer kökünü ve yaprağını su ile pişirüb mazmaza itseler sovukdan olan baş ağrısını gidere. Eğer başa dökseler başda olan balgamı giderüb zükâma fâide ide. Eğer zeytûn yemişini yakı idüb başa ursalar konağını gidere. Eğer fenâ çıbanlara dürtseler bitüre. Eğer yemişinin çekirdeğini çıkarub iç yağıyla ve un ile karışdırub tırnaklarda olan aklara ursalar gidere. (Kaynak: Tercüme-i Müfredât-ı İbn Baytâr, Süleymaniye Ktp, Lala İsmail, nr. 389) Metnin Güncel Çevirisi Zeytin Herkes tarafından bilinir. Zeytin ayrıştırılıp kavrularak deriye sarılırsa yılancık (deri) hastalığı, çıban, uyuz ve frengi hastalığına gayet faydalı olur. Bu şekilde şişlik yerlere de yakı edilse fayda sağlar. Çiğnemek suretiyle ağız içi çıban ve ağrılarına fayda verir. Eğer zeytin yaprağı arpa unuyla yakı edilip makata uygulama yapılırsa ishali keser. Sıkılmış suyu da fitil şeklinde kullanılırsa rahimden akan sıvıyı ve kanı keser. Ama arpa unu ile karıştırılmış suyu içilirse ishal eder. Gözde oluşan çıbanlara faydalıdır. Fakat suyunu şu şekilde çıkarmak gerektir; Zeytin yaprağını dövüp, üzerine bir miktar şerbet döküp güneşte kurutarak kullanmalıdır. Yaprağı pişirilir ve bir müddet ağızda tutulursa diş çürüklerine fayda verir. Eğer zeytin yaprağı, üzüm suyu ile karıştırılıp makattan şırınga edilirse, rahim çıbanlarına fayda sağlar. Eğer yaban zeytini yaprağı, kavrularak ve sıcak su ile karıştırılarak siyatik hastalığı için hastalıklı bölgeden dört parmak üst kısmına sürülürse deriden su gibi hastalığı söküp çıkarır. Eğer bir kimsenin başına dökülse kepeği yok eder. Eğer yaş zeytin ağacının bir parçasını alıp, alaca hastalığı ve uyuz için deriye uygulanırsa fayda verir. Eğer zeytin ağacının kökünden bir parça akrep sokan kimsenin boynuna takılırsa zararlarını yok eder. Eğer zeytin ağacının kökünü ve yaprağını su ile beraber pişirip ağızda bir müddet bekletilse soğuk hava sebebiyle oluşan baş ağrısını giderir. Aynı şekilde bu terkip başa dökülürse solunum yollarında olan balgamı söker ve nezleye fayda verir. Eğer zeytin tanesi kavrularak yakı edilir ve vücudun baş kısmına sürülürse kepeklenmeyi yok eder. Ayrıca büyük çıbanlara sürülürse yok eder. Eğer zeytin çekirdeği çıkarılıp iç yağıyla ve un ile karıştırılıp tırnaklarda oluşan beyazlıklara, beneklere sürülürse hastalığı giderir.  Isırgu: Akut deri hastalığı, Yılancık hastalığıYakı: Kavurarak veya ısıtılarak deri üzerine temas ile sıcak tedavi uygulamaŞerâ: Kurdeşen hastalığı, UyuzKırluğan: Frengi hastalığıSıkındu: Sıkılmış suyuŞâf: Fitil yapmakŞarab: ŞerbetYin-mek: ÇürümekKoruk: Üzümİsti‘mâl: KullanmakHukne: Şırınga etmekGöyündür-mek: Ateşte yakmak, kızarmak, kavurmakIssı: SıcakIrku’n-nisâ: Siyatik hastalığıKonağ: KepekDak-mak: TakmakPâre: Parça, tane, adetMazmaza: Ağza su alma, gargaraDemregü: Temriye hastalığı, Cilt hastalığıDürt-mek: SürmekSovuk: SoğukZükâm: Nezle

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

  Arif Ağanın büyük Validesi Şerîfe Esma Hanım هوالباقيمركز افندي بنده لرندنعارف آغانڭ بيوكوالده سي شريفه  اسما خانمروحيچون الفاتحه في غرّۀ محرم سنه  ١٢٧٢ Hüve’l-BâkîMerkez Efendi bendelerindenArif Ağanın büyükValidesi Şerîfe Esma HanımRuhiyçün el-FâtihaFî gurre-i Muharrem sene 1272 Hasan Efendi’nin kerîmesi Rabia Kâniye Hanım آه من الفراقباقوب كچمه  رجام بودر اي محمّد امّتيموتانڭ  دريدن بر فاتحه در منّتيكلوب قبرم زيارت ايدن رسولڭ امّتيبزه  بر فاتحه  احسان ايدن بولور جنّتيكل افندم نظر ايله  شو مزارم طاشنه عاقل ايسه ڭ غافل اولمه  عقلنى آل باشنه صالنوب هر دم كزر ايكن نه لر كلدي باشمه عاقبت تراب اولدم طاش ديكلدي باشمه نیكابول مهاجرلرندن طاپوجيحسن افندينڭ كريمه سي رابعه  كانيه خانمڭ روحنه  فاتحه في ١٢ مايس سنه  ١٣١٧ Âh mine’l-firâkBakıp geçme ricâm budur ey Muhammed ümmetiMevtânın diriden bir Fâtiha’dır minnetiGelip kabrim ziyaret eden Rasûlün ümmetiBize bir Fâtiha ihsân eden bulur cennetiGel efendim nazar eyle şu mezarım taşınaÂkil isen gâfil olma aklını al başınaSalınıp her dem gezer iken neler geldi başımaAkıbet turâb oldum taş dikildi başımaNikabol muhâcirlerinden tapucuHasan Efendi’nin kerîmesi Rabia KâniyeHanımın rûhuna FâtihaFî 12 Mayıs sene 1317 Saruhan oğlu Ali Ağa يا هوشيرونده  كفردزقريه سي اهاليسندنصاروخان اوغلي عليآغانڭ روحيچون فاتحه سنه  ١٣١٥ Yâ hûŞirvan’da KeferdizKaryesi ahâlîsindenSaruhan oğlu AliAğa’nın rûhîçün FâtihaSene 1315

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıdan Yemek Tarifleri
Osmanlıdan Yemek Tarifleri

Tavuk Böreği Evvela bir iki tavuğu bade′t-tathîr (Temizledikten sonra) miktar-ı kifaye (Yeteri kadar) su ile yumuşayınca pişirdikten sonra bir vukıyye (1280 gram) miktarı soğanı ince doğrayıp cüz’î (Az miktar) tuz ile ovup ve suyunu sıkıp bir iki kaşık yağ ile tavada kavuralar. Tekellüf (Zahmet) olmaz ise tavukların etini kemikten bir hoşça ayırıp vech-i münasip (Uygun bir şekilde) üzere doğrayıp tekrar soğan ile bir miktar dahi kavurup öylece vazʻ oluna (Konula). Gayet nefis olur. Badehu dakîk-i hâsdan (Has undan) açılmış ince yufkadan beş on tane tepsiye ko(y)duktan sonra tavukları dahi doğrayıp ve soğan karıştırdıktan sonra yufkanın üzerine koyup tekrar üzerine dahi beş on yufka koyup üzerine cüz’î yağ serpip fırında yahut kor üzerinde sac altında pişireler. Süt Böreği Halis bir vukıyye süt, beş altı taze yumurta akı karıştırıp elli dirhem (160,3 gram) miktarı dakîk-i hâs koyup gereği gibi çalkayıp alıştıkta bir kenarlı tepsiyi bir iki kaşık yağ ile yağlayıp ol mahlût (Karıştırılmış) sütü koyup üzeri nevʻan (Biraz) kızarınca pişireler. Latif olur. Tenavülü (Yemek yemesi) hafif ve naziktir. Bazıları ol tepsiye ibtidâ (Başlangıçta) dört beş yufka koyup ve yufkalar tepsiden büyücek olup ve kenarları bükülmek için ki tepsinin iç kenarı havuz gibi ola. Badehu (Daha sonra) sütü koyup pişirirler. Vâkıâ (Gerçi) böyle hoş olur. Bu dahi katibce (Kaleme alana göre) ve böreğe müşâbih (Benzer) olur. Pırasa Böreği Bir iki baş soğanı bir kaşık rugan-ı sade (Sade yağ) ile güzelce kavurup ve miktar-ı kifaye pırasayı dahi bade′t-tathîr ince doğrayıp ve suda bir miktar kaynatıp gereği gibi süzüp ve sıkıp mezkûr (Yukarıda adı geçen) kavrulmuş soğanın içine karıştırıp bir miktar dahi maan (Birlikte) kavurduktan sonra bir kabza peyniri dahi izafe oluna (Eklene). Badehu beş on yufka dahi altına ve kezâ (Bunun gibi) üstüne bir iki kaşık yağ dahi üzerine koyup fırında yahut sac ile kor üzerinde tabh oluna (Pişirile).

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

كله مزلر افندي انكليز جنرالي ألین بی ، ٢٧ اكيم ١٩١٧ صباحي غزّه  بومبارديمانيله  تعرّضه  كچدي. دهشتلي بر صالديري كرچكلشييوردى. ١نجی غزّه  محاربه سي فلسطينده  بولونان چاناق قلعه  آلاينڭ ديرنيشيله  پوسكورتولمشدي. ٣٠ بيڭ كيشيلك تورك اوردوسي خسته ، يوقسول و يورغون اولمه سنه  رغمًا، كليشمش سلاح و مهمّاتله  طوناتيلمش ١١٠ بيڭ كيشيلك انكليز اوردوسني پوسكورتدي. اوت، امكانلر آزدي بلكه ، فقط ايمان واردي. انكليزلر چكيلمك زورنده  قالديلر. كرچكدن چاناق قلعه دن كلن آلايڭ تأثيري بيوك اولمشدي. نه دنمي، چونكه  چاناق قلعه  آلاينڭ وارلغنى خبر آلان انكليزلر پسيقولوژيك اولارق چوكمشلردي. ايمانڭ امكاني ناصل پوسكورتديگنه  چاناق قلعه ده  شاهد اولمشلردي. غزّه  محاربه لرندن قدسه  دونن ياره ليلري زيارت ايدركن بر آرقداشم نفرلردن برينه  شويله  ديمشدي: ”ناصل يينه  كليرلرمي دیرسڭ؟“ او ده  جواباً: ”كله مزلر افندي، بزم آلايي كورديلر.“ Gelemezler Efendi İngiliz generali Alen Bee, 27 Ekim 1917 sabahı Gazze bombardımanıyla taarruza geçti. Dehşetli bir saldırı gerçekleşiyordu. 1. Gazze muharebesi Filistin’de bulunan Çanakkale alayının direnişiyle püskürtülmüştü. 30 bin kişilik Türk ordusu hasta, yoksul ve yorgun olmasına rağmen, gelişmiş silah ve mühimmatla donatılmış 110 bin kişilik İngiliz ordusunu püskürttü. Evet, imkânlar azdı belki, fakat iman vardı. İngilizler çekilmek zorunda kaldılar. Gerçekten Çanakkale’den gelen alayın tesiri büyük olmuştu. Neden mi, çünkü Çanakkale alayının varlığını haber alan İngilizler psikolojik olarak çökmüşlerdi. İmanın imkânı nasıl püskürttüğüne Çanakkale’de şahit olmuşlardı. Gazze muharebelerinden Kudüs’e dönen yaralıları ziyaret ederken bir arkadaşım neferlerden birine şöyle demişti: “Nasıl yine gelirler mi dersin?” O da cevaben: “Gelemezler efendi, bizim alayı gördüler.”  بيراقديغڭ يرده ، نوبتنڭ باشنده در بز قدسي ٤٠١ ييل ٣ آي ٦ كونلك بر حاكميتدن صوڭره  بيراقيرز. كونلردن ٩ آرالق ١٩١٧ پازار كونيدر. طوتمه يه  امكان يوق. اوردو بوزولمش، چكيلييور، دولت زوالڭ قاپيسنده . انكليز كيرنجه يه  قدر كچن زمان ايچنده  يغمالانماسين دييه  اورايه  بر آرتجي بولوك بيراقيرز. عادت اودركه  كنتي ضبط ايدن غالب، آسايش كوروي ياپان يڭيك اوردو عسكرلرينه  اسير معامله سي ياپماز. آڭلاتدي، ديدم يا. كريسني تماملايايم. ”بن!“ ديدي، ”قدسي غائب ايتديگمز كون بورايه  بيراقيلان آردچي بولوگندن...“ صوصدي. صوڭره ، النده كي سلاحڭ ناملوسنه  سورديگي فشنكلري آتشلر كبي زيمبه لادى. ”بن، او كون بورايه  بيراقيلمش ٢٠نجی قول اوردو، ٣٦ طابور، ٨نجی بولوك، ١١نجی آغير ماكينه لي تفنك طاقيم قوموتاني اونباشي حسنم.“ يا ربّي! باقدم، بر مناره  شرفه سي كبي كركين اوموزلري أوزرنده كي باشي، أوپوله سي سنجاق كبيدي.  اللرينه  بر كره  داها اوزاندم. كورلر كبي ميريلداندي: ”سڭا، بر امانتم وار اوغول. نيجه  ييلدر صاقلارم. امانتي يرينه  تسليم ايدڭمي؟“ البته ، ديدم، بويور هله ... قونوشدي: ”مملكته  عودتڭده  يولڭ توقات سنجاغنه  دوشرسه ... كيت، بورايي بڭا امانت ايدن قوماندانم قول آغاسي موسي افندي يي بول. اللرندن بنم ايچون أوپ. اوڭا دیكه ...“ صوڭره ، قومانداني اولديغي طاقيمڭ ماكينه ليسي كبي كورله دى: اوڭا دیكه ، كوڭل قوماسين. ”١١نجی ماكينه لي طاقيم قوموتاني ايغديرلي اونباشي حسن، او كوندن بو يانه ، بيراقديغڭ يرده  نوبتنڭ باشنده در. تكميلم تمامدر قوماندانم!“ ديدي دیرسڭ. Bıraktığın Yerde, Nöbetinin Başındadır Biz Kudüs’ü 401 yıl 3 ay 6 günlük  bir hâkimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9 Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor, devlet zevalin kapısında. İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir artçı bölük bırakırız. Adet odur ki kenti zapt eden galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz. Anlattı, dedim ya. Gerisini tamamlayayım. “Ben!” dedi, “Kudüs’ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan ardçı bölüğünden...” Sustu. Sonra, elindeki silahın namlusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi zımbaladı. “Ben, o gün buraya bırakılmış 20. kolordu, 36 Tabur, 8. Bölük, 11. Ağır Makinalı Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan’ım.” Yarabbi! Baktım, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi.  Ellerine bir kere daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı: “Sana, bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?” Elbette, dedim, buyur hele... Konuştu: “Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağına düşerse... Git, burayı bana emanet eden kumandanım Kolağası Musa Efendi’yi bul. Ellerinden benim için öp. Ona de ki...” Sonra, kumandanı olduğu takımın makinalısı gibi gürledi: Ona de ki, gönül komasın. “11. Makinalı takım komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Tekmilim tamamdır kumandanım!” dedi dersin. *İlhan Bardakçı قدس طوتساقكن بن ناصل كولرم صلاح الدین ايّوبي، قدسڭ خاچليلرڭ تحكّمي آلتنده  بولونمه سني بر تورلي ايچنه  سيڭديره مه مشدي. اسلامڭ ايلك قبله سي و كائناتڭ افنديسي حضرت محمّدڭ (ص ع و) معراجه  يوكسلديگي مقدّس بلده نڭ خاچلي سلطه سنده  بولونمه سني قبوللنه مييوردي. او قدركه  سلطان صلاح الدینڭ عادتا بر مجنون كبي طولاشديغي؛ ييمگي و اويومه يي اونوتديغي؛ كولمه يي كندينه  حرام ايتديگي و قدسڭ فتحنه  دك هپ چاديرده  قالديغني تاريخ قيد ايتمشدر. قدس حقّنده  او قدر غملي ايديكه  اونڭ بو غم و كدرينى طاغلر قالديرامازدي. او چوجغني غائب ايتمش بر آنا كبي شاشيرمش قالمشدي. آتني بر يردن بر يره  قوشديروب مسلمانلري قدسي قورتارمق ايچون جهاده  دعوت ايدييوردي. دائما حزنله  كوز ياشي دوكويور، كوز پيڭارلري هيچ قورومويوردي. هله  عكّه يه  باقديغي زمان كندينه  بر تورلي حاكم اولامييور، خلقنه  ياپيلان ظلم و اشكنجه لري خاطرلامق ايسته مييوردي. بوغازينه  بر تورلي ييمك كيرمييوردي. او شويله  دييوردي: ”قدس و مسجد اقصی خاچليلرڭ اشغالنده  اولديغي مدّتجه  بن ناصل اولور ده  كوله بيليرم، سوينه بيليرم، ايسته ديگم كبي راحت ييمك ييه بيليرم و هله  كوزيمه  اويقو كيره بيلير؟“ قدسڭ فتحيله  آلمان، انكليز و فرانسزلر ٣نجی خاچلي اوردولريني كوندرديلر. ايكي اوردو آراسنده كي دنكه سزلگي كورن سلطان صلاح الدینڭ عسكرلري چكينكنلك كوستردكلرنده  صلاح الدین، شو مدهش سوزلرله  عزم و جسارتلريني بيله مه يه  قادر اولمشدي: ”مادامكه  ئولومدن قورقويورز؛ نيچون أولريمزده  اوتوروب چولوق چوجغمزله  ذوق و صفا ايچنده  ياشامييورز؟ بزم وظيفه مز دشمانڭ آزلغنى و چوقلغني مقايسه  ايتمك دگل اونڭ قارشيسنه  چيقمقدر! “ خاچليلري يينه  مغلوب ايتدي. ”آرسلان يوركلي“ دينيلن انكليز قرالي ريچیرد آڭلاشمه  ياپارق چكيلمك زورنده  قالدي. بويله جه  قدس ايله  ايلكيلي خياللريني ٨٠٠ ييل ايرته له مك زورنده  قالديلر. Kudüs Tutsakken Ben Nasıl Gülerim Selahaddin Eyyubî, Kudüs’ün Haçlıların tahakkümü altında bulunmasını bir türlü içine sindirememişti. İslâm’ın ilk kıblesi ve Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed’in (sav) Miraca yükseldiği mukaddes beldenin Haçlı sultasında bulunmasını kabullenemiyordu. O kadar ki Sultan Selahaddin’in adeta bir mecnun gibi dolaştığı; yemeği ve uyumayı unuttuğu; gülmeyi kendine haram ettiği ve Kudüs’ün fethine dek hep çadırda kaldığını tarih kaydetmiştir. Kudüs hakkında o kadar gamlı idi ki onun bu gam ve kederini dağlar kaldıramazdı. O çocuğunu kaybetmiş bir ana gibi şaşırmış kalmıştı. Atını bir yerden bir yere koşturup Müslümanları Kudüs’ü kurtarmak için cihada davet ediyordu. Daima hüzünle gözyaşı döküyor, göz pınarları hiç kurumuyordu. Hele Akka’ya baktığı zaman kendine bir türlü hâkim olamıyor, halkına yapılan zulüm ve işkenceleri hatırlamak istemiyordu. Boğazına bir türlü yemek girmiyordu. O şöyle diyordu: "Kudüs ve Mescid-i Aksa Haçlıların işgalinde olduğu müddetçe ben nasıl olur da gülebilirim, sevinebilirim, istediğim gibi rahat yemek yiyebilirim ve hele gözüme uyku girebilir?" Kudüs’ün fethiyle Alman, İngiliz ve Fransızlar 3. Haçlı ordularını gönderdiler. İki ordu arasındaki dengesizliği gören Sultan Selahaddin’in askerleri çekingenlik gösterdiklerinde Selahaddin, şu müthiş sözlerle azim ve cesaretlerini bilemeye kadir olmuştu: "Mademki ölümden korkuyoruz; niçin evlerimizde oturup çoluk çocuğumuzla zevk ve sefa içinde yaşamıyoruz? Bizim vazifemiz düşmanın azlığını ve çokluğunu mukayese etmek değil onun karşısına çıkmaktır!" Haçlıları yine mağlup etti. “Arslan yürekli” denilen İngiliz kralı Richard anlaşma yaparak çekilmek zorunda kaldı. Böylece Kudüs ile ilgili hayallerini 800 yıl ertelemek zorunda kaldılar. *Hasan Sabaz قاپيدن چيقمايان خط لوحه لري مصطفي عزّت افندي، خط صنعتنده  كندينه  عائد بر اقول اولوشديرابيلن آز صاييده كي خطّاطدن بريدر. بوكون قاضيعسكر مصطفي عزّت ديينجه  عقله  ايلك كلن شي آياصوفيه ده  بولونان و ديوآسا أولچولره  صاحب اولان ٨ عدد خط لوحه سيدر. آياصوفيه يه كيرديگڭزده  سزي اتكيله يه جك اڭ دقّت چكيجي شيلردن بريسي، صوڭسزلق حسّي ويرن قبه سيدر. ديگري ده  بو صوڭسزلغه  ياقيشان ديوآسا خط  لوحه لريدر. اللّٰه، محمّد، حسن، حسين و درت خليفه نڭ آدلرينڭ قاضيعسكر مصطفي عزّت افندي طرفندن ١٨٤٩ ده  جلي ثلث خط تكنيگيله  يازيلدي. بو لوحه لر اسلام دنياسنڭ اڭ بيوك خط لوحه لري اولمقله  مشهوردر. بويي ٧،٥ متره  اولان بو لوحه لرڭ، حرف قالينلغي ٣٥ سانتيمتره در. لوحه لر كنويردن اولوشديرولمش يشيل زمين أوزرينه  آلتين يالديز ايله  يازديغندن، آياصوفيه  جامعنه آصيلديغي تاريخ اولان ١٨٤٩ دن كونمزه  قدر پارلاقلغنى غائب ايتممشدر. ١٩٣٤ ييلنده  آياصوفيه  جامعی موزه يه  چوريلنجه  قاضيعسكر مصطفي عزّت افندينڭ بو لوحه لري سلطان احمد جامعنه آصيلمق ايچون بولوندقلري  يرلردن اينديريلدي. فقط لوحه لر آياصوفيه نڭ اڭ بيوك قاپيسي اولان ايمپراطورلق قاپيسندن بيله  چيقاريلامدي. چونكه  بو لوحه لر، آياصوفيه نڭ اڭ بيوك قاپيسندن داها بيوكدي. لوحه لرڭ چيقاريلاماياجغي آڭلاشيلنجه  ١٩٤٩ ده  يڭيدن يرلرينه  آصيلدي. شيمدي قدسله  برابر، آياصوفيه  ده  مسلمانلرله  طولوب طاشمه يي بكلييور… Kapıdan Çıkmayan Hat Levhaları Mustafa İzzet Efendi, hat sanatında kendine ait bir ekol oluşturabilen az sayıdaki hattattan biridir. Bugün Kazasker Mustafa İzzet deyince akla ilk gelen şey Ayasofya’da bulunan ve devasa ölçülere sahip olan 8 adet hat levhasıdır. Ayasofya′ya girdiğinizde sizi etkileyecek en dikkat çekici şeylerden birisi, sonsuzluk hissi veren kubbesidir. Diğeri de bu sonsuzluğa yakışan devasa hat  levhalarıdır. Allah, Muhammed, Hasan, Hüseyin ve dört halifenin adlarının Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından 1849’da celi sülüs hat tekniğiyle yazıldı. Bu levhalar İslam dünyasının en büyük hat levhaları olmakla meşhurdur. Boyu 7,5 metre olan bu levhaların, harf kalınlığı 35 santimetredir. Levhalar kenevirden oluşturulmuş yeşil zemin üzerine altın yaldız ile yazdığından, Ayasofya Camii’ne asıldığı tarih olan 1849’dan günümüze kadar parlaklığını kaybetmemiştir. 1934 yılında Ayasofya Cami müzeye çevrilince Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin bu levhaları Sultanahmet Camii’ne asılmak için bulundukları  yerlerden indirildi. Fakat levhalar Ayasofya’nın en büyük kapısı olan imparatorluk kapısından bile çıkarılamadı. Çünkü bu levhalar, Ayasofya’nın en büyük kapısından daha büyüktü. Levhaların çıkarılamayacağı anlaşılınca 1949’da yeniden yerlerine asıldı. Şimdi Kudüs’le beraber, Ayasofya da Müslümanlarla dolup taşmayı bekliyor…    

Ahmet ÇAKIL 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Aşağıdaki mezar taşlarında geçen kırmızı renkli kelimelerin okunuşlarını sırasına göre Latin harfli Türkçe ile yazınız. İşaretli yerlere gelen harfleri yine sırasına göre bir araya getirip anahtar cümleyi bulunuz. Son olarak bu cümleyi Osmanlı Türkçesi ile yazınız. Çıkan cümleyi mektup@osmanlicadergi.com posta adresine gönderiniz. Doğru cevabı gönderenler arasında yapılacak kur’a ile ilk beş takipçimize “Kitabe Okuma Rehberi” kitabı hediye edilecektir.           Ç Ö Z Ü M          

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak