دنيانڭ دگيشمز رقابت ساحه سي: طوغو آق دڭزطوغو آق دڭز، يوز ييللردر دنيانڭ دگيشمز رقابت صحنه سي اولمشدر. طوغو آق دڭز، صوڭ ييللرده ده بولكه و اولوسلر آراسي انرژي پوليتيقه لرينڭ مركزنده ير آلان قريتيك بر بولكه حالنه كلدي. بولكه ده كشف ايديلن زنكين طوغال غاز رزرولري، طوغو آق دڭزي انرژي آلاننده رقابتڭ اڭ صيجاق نقطه لرندن بري ياپدي. بو كشفلر، ساده جه بولكه ئولكه لرينڭ اقونوميك قالقينمسي ايچون دگل، عين زمانده كره سل انرژي ارضي و كوگنلگي آچيسندن ده بيوك بر أونمه صاحبدر.بولكه ده كي طوغال غاز رزرولري، أوزللكله قبريس آطه سنڭ كونيي، اسرائيل، لبنان و مصر آچيقلرنده يوغونلاشمشدر. بو قايناقلر، انرژي باغيمسزلغي آراييشنده اولان آوروپه برلگي ايچون بر آلترناتيف اولوشديروركن، روسيه كبي بيوك انرژي اويونجيلرينه قارشي ستراتژيك بر قوز اولارق دگرلنديريلمكده در. آيريجه تركيه ، كندي انرژي كوگنلگي و طوغو آق دڭزده كي دڭز يتكي آلانلريني صاوونمق آدينه آقتيف بر پوليتيقه ايزله مكده و انرژي ساحه لرينڭ پايلاشيمي قونوسنده فرقلي فكرلر أوڭه سورمكده در.طوغو آق دڭزڭ بو انرژي پوتانسييلي، بولكه ئولكه لري آراسنده ايش برلگي و چاتيشمه ريسكلريني عين آنده بارينديرمقده در. طولاييسيله فرقلي پازارلقلرڭ دونديگي و أوڭمزده كي يوز ييلي شكللنديره جك بو حركتليلكده ، آق دڭزه أونملي بر قيي ئولكه سي اولارق البته بز ده رول آلاجق و دگيشن دنيانڭ كليشن ويزيوننده كندي رنكمزله سوز صاحبي اولاجغز. اولملي يز.طوغو آق دڭزڭ انرژي آلاننده بر رقابت ساحه سي اولارق أونمي، يوز ييللردر اولديغي كبي بوندن صوڭره كي ييللرده ده دوام ايده جك كبي كورونمكده در. بر زمانلرڭ ترك كولي اولان آق دڭز، لهمزه بوندن صوڭره نه كبي صوڭوچلر ويره جك، آتاجغمز آديملره كوره هپ برابر كوره جگز…Doğu Akdeniz, yüz yıllardır dünyanın değişmez rekabet sahnesi olmuştur. Doğu Akdeniz, son yıllarda da bölge ve uluslararası enerji politikalarının merkezinde yer alan kritik bir bölge haline geldi. Bölgede keşfedilen zengin doğalgaz rezervleri, Doğu Akdeniz'i enerji alanında rekabetin en sıcak noktalarından biri yaptı. Bu keşifler, sadece bölge ülkelerinin ekonomik kalkınması için değil, aynı zamanda küresel enerji arzı ve güvenliği açısından da büyük bir öneme sahiptir.Bölgedeki doğalgaz rezervleri, özellikle Kıbrıs Adası’nın güneyi, İsrail, Lübnan ve Mısır açıklarında yoğunlaşmıştır. Bu kaynaklar, enerji bağımsızlığı arayışında olan Avrupa Birliği için bir alternatif oluştururken, Rusya gibi büyük enerji oyuncularına karşı stratejik bir koz olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca Türkiye, kendi enerji güvenliği ve Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarını savunmak adına aktif bir politika izlemekte ve enerji sahalarının paylaşımı konusunda farklı fikirler öne sürmektedir.Doğu Akdeniz’in bu enerji potansiyeli, bölge ülkeleri arasında iş birliği ve çatışma risklerini aynı anda barındırmaktadır. Dolayısıyla farklı pazarlıkların döndüğü ve önümüzdeki yüzyılı şekillendirecek bu hareketlilikte, Akdeniz’e önemli bir kıyı ülkesi olarak elbette biz de rol alacak ve değişen dünyanın gelişen vizyonunda kendi rengimizle söz sahibi olacağız. Olmalıyız.Doğu Akdeniz'in enerji alanında bir rekabet sahası olarak önemi, yüzyıllardır olduğu gibi bundan sonraki yıllarda da devam edecek gibi görünmektedir. Bir zamanların Türk Gölü olan Akdeniz, lehimize bundan sonra ne gibi sonuçlar verecek, atacağımız adımlara göre hep beraber göreceğiz…
(1) Amerika’da 3 ayda bir intişar eden (Foreign Affairs) risale-i siyasiyesinin son gelen nüshalarında birinde İngiltere erkan-ı Harbiye-i umumiyesinin 1915’ten 1918’e kadar Harekat-ı Harbiye Dairesi reisi ve birçok tetkikat-ı askeriye müellifi “Major General Sir Frederick Morris”in yukarıdaki serlevha ile neşrettiği mühim makalesinin tercümesini bervech-i zir derç ve naklediyoruz:c. 5, no: 1 nüshasından:(2) Uzun zamandan beri havf ve endişe ilka eden sahneyi idare edenin İngiltere olduğunda tereddüde mahal yoktur. Bu sahnenin en büyük aktörlerinden biri de Rusya idi. Afganistan hudutları yakınında boz renkte kaputlu bir askerin görülmesi “bir hadise” olurdu. Merkezî Asya’ya doğru Rus demiryolu şebekesinin temdidi için yeni bir plan tasavvur edildiği zaman buna meş’um bir netice atfedilirdi. Hatta 1904 ile 1905’te Avrupa’nın bu devi Japonya tarafından mağlup edildiği zaman bile, Rusya’dan korku zail olmamış, fakat baki idi; çünkü Lord Kitchener 1906’da Hindistan’da başkumandan bulunduğu zaman, Hindistan ordusunun tensîk ve tahşîd planını, Afganistan tarikiyle muazzam bir Rus tecavüzatının ihtimalatı üzerine ibtina ettirmiş ve bunun teferruatı erkan-ı harbiyesi tarafından teferruatlı bir harp oyunu şeklinde tanzim edilmişti.Alman teslihat-ı bahriye kanununun ansızın neşri vaziyeti değiştirdi; her ne kadar Almanya, Harb-i Umumiye takaddüm eden kısa bir devreye kadar, Rusya’nın efkâr-ı umumiyyeyi kendi lehine imale etmek maksadıyla uzun zamandan beri ona izafe ettiği tehdidkarlık vasfına (3) asla malik değildi. Böyle olduğu halde Rusya’ya karşı bir harbe hazırlanmak için milyonlar sarfına müheyya olanlar, en sonunda Almanya ile Fransa beyninde vaki olacak bir harbe İngiltere’nin iştirak etmeyeceği ümidinde bulunmuşlardı.Harbden sonra bugün havf ve hirası tevlid eden hakiki vehmin ne olduğunu anlamak daha ziyade güçleşmiştir. Eskiden pek ziyade iltizam ve tervic edilen şeylerin bugün tekrar ihyası için vaki olan teşebbüsler o kadar muvaffakiyetli olamayacak. Almanya’nın gizli ordusu ile teslihatı bulunduğuna dair söylenen sözler, Almanya’nın pek ehemmiyetsiz bir filosu olduğunu ve askerî kuva-yı havaiyesi olmadığını bilen efkâr-ı umumiye tarafından ciddi telakki edildi. Bir zamanlar Rusya tamamıyla yeni bir kisve içinde arz-ı endam etti; onun (4) bu suretle arz-ı endam etmesi meş’um olan faaliyet-i siyasiyesini ciddi telakki ettirebilirse de harp esnasında levazımat-ı askeriye tedariki hususundaki aczini ve pek vasi mikyastaki teşkilat-ı askeriyesi de tenzil ettiğini göz önüne getirecek olursak, Avrupa’ya karşı askerî bir tehdid rolünü oynamak isteyenlerin ön sırasında bulunduğu hakkındaki kanaatin mündefi’ olması lazım gelir. Bu suretle Rusya ile Almanya istenildiği zaman ortaya çıkmaya hazır bulunmak için elbise dolabına avdet ettiler. Sahnenin kamilen tebeddülü temin edildi, Avrupa ile şarkın elbise ve takımları yerlerine istif edildi ve aksâ-yı şarkın bir teması ile âkılane surette mezcedilmiş aksâ-yı garb oyununu göstermek için perde toplanıp açıldı. Kipling’in yalancı bir peygamber olduğu sabit oldu ve şark ile garp Bahr-i Muhit-i Kebir’de birleştiler. İyice bilinemeyen Japonya’nın havf ve hirası ilkâ eden bir rol oynamaya pek müsait olacağı görüldü. Bundan sonra Washington konferansı ve Bahr-i Muhit misakları geldi mi. Japonya’nın kuva-yı askeriyesinde ciddi tensikat yapmakta olduğu görüldü ve o zaman efkâr-ı umumiyeyi bir sahneye çevirmek hususundaki cehd şüpheli olmaya başladı. Sahneyi diğer bir tebeddüle hazırlamanın ve bir başka sahne yıldızı aramanın daha âkılane olduğu görüldü. Bu suretle büsbütün yeni bir şekilde Akdeniz’in tekrar vaz’-ı sahne edilmesi için faaliyetle hazırlık yapılmaktadır. Yeni sahne, pek eski dostların yeni bir kisve içinde bize arz-ı endam edecekleri ümidini veriyor. Harb-i Umuminin hitamında birkaç taç tahtından yuvarlandı ve bununla biz mutlakiyet ile emperyalizmin öldüğüne emin olduk. Fakat mutlakiyet yeni bir şekilde tekrar meydana çıktı ve şimdi Akdeniz sahillerinden başka hiçbir yerde cari değildir.Sinyor Mussolini’nin matbuatı “Benim Denizlerim”e mukabil “Mare Nostrum-Kendi Denizlerimiz”den bahsederler ve bir İtalyan “Güneşli Peri” hakkında dahi sözler söyleniyor. Akdeniz’in Afrika sahilleri, tam münasip yarı yolunda menzil vazifesinin gören Malta ile beraber matlup (5) olan ziya ve hararete malik bir arz-ı mev’ud olarak gösterilmektedir. Doçe’nin Trablus’a seyahati Kayzeri’n Tanca’ya seyahatinin mana ve medlulünden ziyadesini hatıra getirir. Mussolini’nin son zamanlarda Yugoslavya ve Yunanistan’la akdettiği itilaflar, son zamana kadar bu hıttalara hâkim bulunduğu farz edilen Fransız diplomasisine karşı, bir İtalyan zaferi telakki edilerek alkışlandı. Şüphesiz Korfu’nun bombardımanını hatırlar ve Yunanistan’ın Mussolini’ye mühim bir ziynet-i iftihar bahşettiğini görürüz, lakin Bahr-i Sefid’de harikulade bir tahavvül husule gelmekte olduğunu dahi unutamayız. Bunlar neye delalet eder?Evvela bütün bunların ne olduğunu tetkik edelim: Rusya’nın İngiltere için en büyük korku olduğu senelerde, esas İngiliz donanması Bahr-i Sefid’de mütehaşşid bulunuyordu. Maksat; Aksa-yı Şark ile Hindistan’a olan muvasalanın temini ve Rusya’nın boğazlardan çıkarak bu muvasalaya karşı cenahtan yapacağı bir hücumun tevlid ettiği korkuyu bertaraf etmek idi. Rusya’nın pek uzun mücadelelerden sonra 1878’de Osmanlı ordularını Çatalca hattı içerisine ric’ate mecbur ettiği zaman Lord Bikonsfild’in İngiliz donanmasını İstanbul’a göndermesine sâik olan sebeplerden biri de korku idi. Mumaileyh Rusya’ya “yeter artık” dedi ve harpten yorgun olan Rusya bunu kabul etti. Bikonsfild’e Osmanlılardan Kıbrıs’ı ve İsmail Paşa’dan Süveyş Kanalı hisse senedatını satın aldıran yine bu korku idi. Birincisine verilen ücretin ikincisine nispetle mahalline masruf olmadığı tebeyyün etti. Çünkü Çanakkale’nin tarassudu için bir üssü’l-hareke olarak satın (6) alınan Kıbrıs’ın bu maksada elverişli olmadığı harpte tezahür etti.Bu zamandaki İngiliz siyaseti, Osmanlıların Çanakkale’yi harp gemilerine kapalı bulundurması teşciine müteveccih olup Rusya’nın İstanbul’u almasına mâni olmaktı. Harb-i Umumi bu siyasetin tamamıyla iflasının mûcib oldu. Bir müttefik olan Rusya ile bir muahede imza edildi ki bu muahede Rusya’nın Bosfor ve Çanakkale’yi hulûlünü tasdik ediyordu. İmparatorluk Rusya’sının inhilali bu i’tilafı feshettiyse de siyasetinin ber-vech-i bâlâ aksini tebdil edemedi ve bu siyaset mesaisini sulh müzakerelerinde boğazların açılması ile askerden tecridi yoluna sarf etti. Bir Sovyet donanması bahrî muvasalalar üzerine bir tehdit olmaz addedildi.Harb-i Umumiye takaddüm eden senelerde Rusya’nın korku vesilesi olma mevkiini Almanya işgal etti. Bunun için büyük Britanya filoları şimal denizinde temerküz ettirildi. Fransa ile İngiltere itilaf etmiş olmakla o dahi şimali Afrika ile olan muvasalalarını taht-ı temine almak için donanmasını Bahr-i Sefidde tecemmu’ ettirdi. Harpten sonra bugün İngiliz donanmasının kuva-yı asliyesi bir defa daha Bahr-i Sefid’de bulunuyor ve Fransız donanmasının eski tertibi maddeten değişmemiş olduğu halde duruyor. Bunun neticesi olarak bugün denizin tamamıyla mütehavvil ve sergüzeştle dolu tarihinde, Bahr-i Sefid’de şimdiye kadar görülmedi pek büyük bahrî kuvvetler birikmiş bulunuyor. Fransa, harbin neticesi olarak Afrika’daki müstemlekatını vasi miktarda büyüttü ve onun Bahr-i Sefid’i aykırı olarak kateden muvasalası bu ana kadar olduğundan ziyade ehemmiyet kesp etti. Bu sebepten -Loryan (7) ve Roşfor gibi- Bahr-i Muhit-i Atlasî sahilinde bulunan üss-ü bahrîlerini tenkis ve Toulon, Koriska ile şimal-i Afrika’da -Bizerte, Oran ve Cezayir- gibi üss-ü bahrîlerini tekâmül ve inkişaf ettirmek istidadı baş gösterdi. Fransa’nın, Cezayir’i ihtiva eden şimal-i Afrika’daki müstemlekatı ile mandası altındaki memleketler (350.000) mil murabbaı bir sahayı ve (36) milyon nüfusu ihtiva eder. Buna harpten beri (400.000) mil murabbaı bir tezayüd ile Suriye’de (60.000) mil murabbaı dahi ilave olunmuştur. Bu sebepten Fransa kudretini donanmasının tevzii ile inkişafında istimale mecbur olduğundan daha fazla ittisâ’ arzusu besleyecektir.Büyük Britanya’nın kuvvetli bir halde Akdeniz’e avdeti, şimal denizine kuvvetlerini çekmezden evvelki senelerde Akdeniz’de kendisini kuvvetli bulundurmayı mucip olan aynı sebepten ileri gelir. İngiltere’nin harp gemileri Malta’yı ilk defa tekrar ziyaret ettikleri zaman mü’telifler İstanbul’u taht-ı işgallerine bulunduruyorlardı. İşgali, Kemal’in kıyamı, küçük Asya’dan Yunanlıların tardı, sultanın ref’ ve iskatına kadar varan buhranlar ve Türk Cumhuriyeti’nin Avrupa’ya dahil olması takip etti. Mü’telifler, Almanya hal ve tesviyesiyle pek ziyade meşgul ve şark-ı karibde müşterek bir siyaset takibinde itilaf edemediklerinden şark-ı karib meselelerini cereyanına terk ve bu suretle Bosfor ve Çanakkale Boğazlarına hâkim olmak mesele-i mu’dılesinin hal ve tesviyesi fırsatını kaybettiler.Zaferle müteheyyic olan Yeni Türkiye, vasi metalibat serd ve bilhassa Musul ile şimalî Mezopotamya üzerinde hukuku olduğunu iddia edecek bir mevkide bulunuyordu. Bir zamanlar Türkiye ile büyük Britanya beyninde bir mücadele muhtemel görünüyordu. Çünkü Türkiye mezkul memleketler üzerindeki İngiliz hakk-ı hakimiyetini tanımıyor(8) veyahut cemiyet-i akvamın kararına cüzi olsun mutavaat göstermiyordu. Bu münazaun fih mesele elyevm mucib-i memnuniyet bir surette hal ve tesviye edilmiş olmakla en müşkil ve hayatî olan Akdeniz meselesi bu anda Mısır’ın statüsü etrafında dönmekte bulunuyor.Büyük Britanya, hemen tekmil-i Mısır ordusunu isyana karıştıran ve Süveyş Kanalı ile İngiliz tebaasının hukuk ve emvalinin emniyetini tehlikeye koyan a’râbinin riyaset ettiği bir isyanı itfa etmek maksadıyla 1882’de Mısır’a girdi. Mısır’da vasi menfaat ve alakaları olan Fransa, birlikte müdahalede bulunmak için İngiltere tarafından davet edildi, fakat Fransa kabul etmedi. Bir İngiliz kuvve-i seferiyesi süratle isyanı itfa ve Kahire’yi işgal etti. İngiliz işgalinin muvakkat olup ancak emniyetin temini ile sükûn ve intizamın iadesi maksadıyla yapıldığı ilan edildi.İlk kuvve-i seferiyenin i’zam eylediği zaman zaman idarede bulunan liberal baş vekil Mr. Gladstone ile muhafazakâr halefi lord Salisbury’nin her ikisi mümkün olan ilk fırsatta Mısır’dan çıkmaya halisane arzu-keş idiler ve bu hakikate karşı, her ne kadar yabancı muahezeler bittab’ şüphede iseler de muma ileyhimin aralarındaki mükatebe bu hakikati vazıh bir surette ispat eder. Mamafih ale’l-ekser icra etmek, icra edilen şeyden kurtulmaktan daha kolaydır.A’rabi isyanının teskinini derakab, Sudan isyanını ve mezkûr isyanın bu memlekette bulunan sadık Mısır askeri kuvvetlerinin emniyetini taht-ı tehdide koyması takip etti. Eski Mısır ordusu bu suretle ayrılmış bulunmakla büyük Britanya Mısır’ın emniyeti ile Sudan’da bulunan ecnebilerle mısırlıların selameti mesuliyetini açıkça üzerine aldı. Bundan sonra Gordon’un Hartum’a i’zamı ve kuvve-i seferiyenin muma ileyhi kurtarmak (9) için beyhude yere uğraşması gelir. Bu kuvve-i seferiyenin adem-i muvaffakiyeti ve bunun neticesi İngiliz efradının Mısır hududuna çekilmesi bittab’ Sudan kıyamını sevk ve idare eden mehdinin nüfus ve itibarının pek çok artmasını mucip oldu ve bu sırada Mısır’dan bir İngiliz çekilmesini, hiç şüphesiz Nil deltasına Sudanlı barbarların akını takip edecekti. Lord Wolseley’in ilk kuvve-i seferiyeyi sevk ettikten sonra 1898 senesi ne kadar bir şey yapılamamıştı. O sene Lord Kitchener mehdiyi ortadan kaldırdı ve Hartum’u işgal etti ve mehdinin en başlıca ricalinden olan Osman Digna dahi iki sene sonra esir edildi.Bu icraatı, Sudan vasi hıttasında doğru ve müstakar bir hükümet tesisi emr-i müşkili takip etti. Bunların hepsi yapılmakta bulunurken Lord Cromer’in müdebbirane idaresi Mısır maliyesinin yeni baştan binasını, bir adliye sistemi tesisi ile ıslahat-ı ictimaiyenin idhalini intaç etti ki, bunlar ticaret ve sanayiin tedrici inkişafını ve mütezayid bir refah devresini vücuda getirdi. Bu inkişaf ve refah bilmukabele Mısır’da ecanibin ve bi-tahsis-i Fransız, Yunan ve İtalyanların pek ziyade tezayüdünü mucib oldu.Tekmil bu devre zarfında Mısır’ın statüsü, hükmen ve resmen Osmanlıların bir zeameti idi. Mısır’ın hükümdarı denilen Hidiv, her ne kadar hakikatte İstanbul’a karşı müstakil bir Prens idiyse de ismen Sultan’ın bir vali-i umumisi idi ve Hidivlik tahtı uzun zamandan beri Hidiv ailesi tarafından istihlaf olunuyordu. 1882’de İngiliz müdahalesinden başlıca maksat, Hidiv Tevfik Paşa’nın hidivliğe iadesi muma ileyhin hıtama ermiş olan hükümetinin tekrar tesisi idi. Ecanibin statü hukuku, pek çoğu Mısır’da İngiliz müdahalesi vukua gelmezden evvelki devirlerde başlamış bir silsile muahedat (10) ve kapitülasyonlarla temin edilmişti. Müdahale vukua geldikten sonra bu muahedelerle mahfuz olan haklara riayeti temin mesuliyeti büyük Britanya’ya teveccühü etti.Harb-i Umumi infilak ve Osmanlı hükümeti İngiltere’nin düşmanlarıyla teşrik-i mesai ettiği zaman hal ve vaziyet böyleydi. Mısır artık, hatta ismen bile, Osmanlı hükümetine tabi bir devlet sayılamayacak ve bu memleket için yeni bir statü bulunacaktı. Memleketin vaziyeti harpten sonra teemmül edilmek vadiyle Mısır üzerinde bir İngiliz himayesi ilan edilerek bu iş yapıldı. Bu maksat için müzakerat, Mısır’da verilecek yeni şekl-i idare hakkında vesayada bulunmak maksadıyla 1921’de Mısır’a Lord Milner’in riyaseti altında bir heyetin i’zamını intac etti. Bu heyet, hariçte diplomasi mümessilleri bulunan bir memleketin statüsünün Mısır’a verilmesini, Süveyş Kanalının muhafazasına muktezi bulunan miktardan başka hiçbir İngiliz kuva-yı işgaliyesinin Mısır’da bulunmamasını, Mısır’ın ihyası işinin devamı müddetince hükümete mali müşavir ile adliye nezaretinde yüksek bir memurun İngiliz olmasını tavsiye etti.Sudan’ın bila kayd u şart Mısır’a iadesini ve Mısır’ın istiklal-i tâmmını talep eden Zağlul Paşa’nın idare vergi yasası altında müfrit bir millici partinin zuhuru ile müzakerat karmakarışık edildi. Zağlul Seylan adasına teb’îd Mısır’da İngiliz fevkalade komiseri olan Filistinli fatihi lord Allenby 1922’de, bazı kuyud-u ihtiraziye tahtında Mısır’ın istiklalini intihar eden bir hal ve tesviye akd ve kabul etti. Hidiv Fuad, bir liberal olup meşruti bir yolda müzakereye amade bulunan Adli Paşa başvekili olarak, Mısır kralı oldu. İleride müzakere için kuyud-u ihtiraziye(11) tahtında tutulan meseleler, ecnebi tecavüzüne karşı Mısır’ın himayesi, Sudan’ın statüsü, Süveyş kanalının müdafaası, ecnebi menafii hususunda İngiliz mesuliyetleri idi. İstiklal ilan edildiği zaman İngiliz nazırı, Mısır işlerine herhangi bir müdahale teşebbüsüne İngiltere’nin bir hareket-i gayr-i dostane nazarıyla bakacağını ve Mısır toprağına karşı yapılacak tecavüzün kâfi kâffe-i vesâitle defedilecek bir hareket telakki edileceğini bildirdi. Bu, Mısır hakkında fiilen bir nevi Monroe düsturunun ilanı idi ve bu ilan ile beraber büyük Britanya’nın, ecnebi menafiinin himayesi ile muahede ve mukavelelere tamamıyla riayet ettirmek mesuliyetini üzerine aldığı teminatı dahi veriliyordu. Bu şerait altında Mısır’ın yeni şekl-i idaresi 1923’te neşr ve ilan edildi ve lord Allenby’nin vesayası üzerine Zağlul serbest bırakıldı. İstiklal ilanında gösterilen kiyasete karşı pek çok muahezeler yapılmakla beraber Mısır’ın kendi kendini idare için henüz kemale ermemiş olduğu dahi iddia ediliyordu. İstiklal ilan edilmiş olduğundan büyük Britanya bundan ricat edemez ve etmek fikrinde dahi bulunmamıştır. Mesele, ilan edilen istiklal ile yeni şekl-i idarenin nasıl tatbik edilip inkişaf ettirileceğidir ve bu ise esas itibariyle bizzat Mısırlılara ait bir keyfiyettir. Mısır’ın inkişafı müftitlerin hareketi ile gereği gibi teehhur etti.Zağlul’un iade-i serbestisini, 1924 teşrinisanisinde Mısır ordusunun İngiliz kumandanı Sir Lee Stack’ın katline kadar büyüyen tahrikatın tecdidi takip etti. Bunun üzerine Mısır Parlamentosu dağıtıldı ve 1925’te yeni intihabata müsaade edildiği zaman Zağlul yeni meclisin reisi intihap edildi.*Ayın Tarihi Mecmuası, c. 17, Teşrin-i Evvel 1928, sayı 55, s. 3879
يعني او واحددر، احددر. هر شيئه قديردر. هيچ بر شي، اوڭا آغير كلمز. بر بهاري خلق ايتمك، بر چيچك قدر اوڭا قولايدر. جنّتي خلق ايتمك، بر بهار قدر اوڭا راحتدر. هر كونده ، هر سنه ده ، هر عصرده يڭيدن يڭي يه ايجاد ايتديگي حدسز مصنوعاتي، نهايتسز قدرتنه ، نهايتسز لسانلرله شهادت ايدرلر. ايشته شو كلمه دخي شويله مژده ايدر، ديركه : ”اي انسان! ياپديغڭ خدمت، ايتديگڭ عبوديت بوشي بوشنه كيتمز. بر دار مكافات، بر محل سعادت سنڭ ايچون احضار ايديلمشدر. سنڭ شو فاني دنياڭه بدل، باقي بر جنّت سني بكلييور. عبادت ايتديگڭ و طانيديغڭ خالق ذو الجلالڭ وعدينه ايمان و اعتماد ايت. اوڭا، وعدنده خلف ايتمك محالدر. قدرتنده هيچ بر جهتله نقصانيت يوقدر. ايشلرينه عجز مداخله ايده مز. سنڭ كوچك باغچه ڭي خلق ايتديگي كبي، جنّتي دخي سنڭ ايچون خلق ايده بيلير.Yani o Vâhid’dir, Ehad’dir. Her şeye kadîrdir. Hiçbir şey, ona ağır gelmez. Bir baharı halk etmek, bir çiçek kadar ona kolaydır. Cenneti halk etmek, bir bahar kadar ona rahattır. Her günde, her senede, her asırda yeniden yeniye îcâd ettiği hadsiz masnuatı, nihayetsiz kudretine, nihayetsiz lisanlarla şehadet ederler. İşte şu kelime dahi şöyle müjde eder, der ki: “Ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubûdiyet boşu boşuna gitmez. Bir dâr-ı mükâfat, bir mahall-i saadet senin için ihzar edilmiştir. Senin şu fâni dünyana bedel, bâkî bir cennet seni bekliyor. İbadet ettiğin ve tanıdığın Hâlik-ı Zülcelâl’in va‘dine iman ve i‘timâd et. Ona, va‘dinde hulf etmek muhâldir. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. İşlerine acz müdâhale edemez. Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, cenneti dahi senin için halk edebilir. (Osmanlıca Beş Risale, s. 18)1. Beyitمحوله اثباتله یوق فرقی موج بحردندست قدرتله سواد ﻛﺎﺋﻨﺎتك دفتریMahvla isbâtla yok farkı mevc-i bahrdan Dest-i kudretle sevâd-ı kâ’inâtun defteri Nabi (5)*Mahv: Silmek, geçersiz kılmak, yok saymakİsbât: İbkâ etmek, geçerli kılmak. Mahv “levh-i mahfûzda yazılı olan bir şeyi silmesi”, isbât ise “bir şeyin yerine başka bir şeyi kaydetmesi” manasındadır.Mevc-i bahr: Denizin dalgasıSevâd: Karalama, yazı, karanlık*Kudret eli öyle hüküm fermadır ki… Şu kâinatın karalama defterinde işleyen mahv ve isbat ile denizin dalgaları çalkanması arasında suhuletçe bir fark yoktur. 2. Beyitینه كتابۀ باب بهاره كلك قدیرچمنده آیت اللّه نور ایدر تحریرYine kitâbe-i bâb-ı bahâra kilk-i Kadîr Çemende âyet-i Allâh nûr ider tahrîrSabit (6)*Kitâbe: Kitapların başına yazılan isim veya başlıkBâb: Bir kitabın bölümlerinden her biriKilk: (fa.) Kamış kalemTahrîr: Yazı yazma, kitâbet:*İşte Kadîr-i Zülcelâlin kudretiyle kımıldayan kaleme bak! Nasıl da kâinatın bahar sayfasının başına çimenlikte Allah’ın ayetlerini nurlandırarak yazıyor. 3. Beyitسیر ایله كوزل قدرت مولا نە لر ایلراللّهه صیغین عدل تعالي نه لر ایلرSeyreyle güzel kudret-i Mevlâ neler eylerAllah’a sığın adl-i Teâlâ neler eylerAlvarlı Muhammed Efe (8)*Mevlâ: Kâinatın yegâne sahibi ve efendisi durumunda olan AllahTe’âlâ: Şanı yüce olsun *Kendini öne sürüp Mevlâ’nın kudretinde kusur aramak mı? Hâşâ! Görmez misin Âdil isminin tecellisinde her şey yerli yerinde, iş “Merkez”inde?4. Beyitسیر ايدوب باغ و بهاری طاكمی خیران اولسه دلقدرتن باری تعالینك كورر هر شیده بلSeyr idüb bâg u bahârı tan mı hayrân olsa dilKudretin Bârî Ta’âlânun görür her şeyde bilMostarlı Ziyai (7)*Tan eyle-: Ayıplamak, kınamakBârî: Her şeyi takdir ettiği şekle uygun olarak yaratıp varlığa çıkaran, yaratan * Şu iştiyaklı gönül, bağ ve baharı seyretmekle hayran olsa hiç şaşılır mı? Bil ki o, Cenab-ı Hakkın yarattığı kudret mucizesi her bir şeyde ism-i Kadîr’i görmektedir.5. Beyitدیمزم سكا كه دلا مهوشده كوز و قاشه باقدست قدرتله انی نقش أیلین نقّاشه باقDimezem sana dilâ mehveşde göz ü kaşa bakDest-i kudretle anı nakş eyleyen nakkâşa bakMuhibbi (4)*Dilâ: (fa.) Ey gönül!Mehveş: Ay yüzlü sevgili*Ey gönül, sana nasıl “Sevdiğin her bir güzel şeye ismi hesabına bak!” diyebilirim? İsimden geçmeli, nakışta nakkâşın kudret elini görmeli. Hem derim: “Sevdiğin her bir güzel şeye Yaratanı hesabına bak!”6. Beyitقدرت اونك غیرنده نە مجال وار، نە توان؛عالم علمنه یانسین، بازوسنه پهلوان...Kudret O’nun; gayrında ne mecâl var ne tüvan;Âlim ilmine yansın, pazısına pehlivan...Necip Fazıl (2)*Mecâl: Derman, takatTüvân: Güç kuvvet* Kudrette tek merci: “Yâ Kadîr-i Mutlak!”7. Beyitنعیم جنّته تشبیه كه حاشا ایلمم ذاتكمحبّت میوۀ قدرت كه سنسك یا رسول اللّهNa’îm-i Cennet’e teşbîh ki hâşâ eylemem zâtınMuhabbet meyve-i kudret ki sensin yâ ResûlallâhHasan Hilmi Edirnevî (3)*Na’îm: Nimet, bolluk, refah içinde yaşama / Cennetlerden birinin ismi*Rabbimizin kudret sıfatının meyvesi olan muhabbet, “Levlâke sırrının sahibi” Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz iken… Hâşâ! Zatını Na’îm Cennetlerine teşbih eylemek mi?. Kaynakça1. BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2007), Osmanlıca Beş Risale, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât2. KISAKÜREK, Necip Fazıl, (2019), Çile, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları (s. 50)3. Divan-ı Hasan Hilmi, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A 1908 (v. 14B)4. Divan-ı Muhibbi, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Yazma Eserler, No: TY1976 (v. 122B)5. Divan-ı Nabi, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lala İsmail, No: 488 (v. 35B)6. Divan-ı Sabit, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Yazma Eserler, No: TY03288 (v. 25B)7. Divan-ı Ziyai, Edirne Selimiye Kütüphanesi, Selimiye Yazmalar, No: 2127 (v. 103B)8. Hâce Muhammed Lutfî Efendi, (1996), Hülâsatü'l-Hakâyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfî, İstanbul: Damla Yayınevi (s. 161)9. https://islamansiklopedisi.org.tr/mahv-ve-isbat10. https://kulliyat.risale.online/11. http://lugatim.com/12. https://portal.yek.gov.tr/
سوكيلي اوقورلر، صوڭ بهارده يز و اكيم آينده يز. تخوملرڭ آتيلديغي، حبّه لرڭ طوپراقله بولوشديغي بر آيده يز. أوڭمزده كي ييلڭ بركتنڭ ايچنده صاقلانديغي چكردكلري طوپراغه اكمه زماننده يز. چفتجيلر ايچون حركتلي اولان بو آيده ايسته دككه اكيمله علاقه لي بعض كلمه لرڭ كوكنلرينه بر يولجيلق ياپالم. اوت افنديم، ايلك كلمه مز “زراعت”Sevgili okurlar, sonbahardayız ve ekim ayındayız. Tohumların atıldığı, habbelerin toprakla buluştuğu bir aydayız. Önümüzdeki yılın bereketinin içinde saklandığı çekirdekleri toprağa ekme zamanındayız. Çiftçiler için hareketli olan bu ayda istedik ki ekimle alakalı bazı kelimelerin kökenlerine bir yolculuk yapalım. Evet efendim, ilk kelimemiz “ziraat”ZİRAAT: Bu kelime Kur’an kökenli bir kelimedir. “Bitki yetiştirmek amacıyla toprak üzerinde yapılan çalışmaların bütünü” için Arapça bu fiil kullanılır. Özellikle Fetih suresinin sonunda İncil’de sahabelerin nasıl tarif edildiğinden bahsedilir. Fetih suresi 29. ayet şöyledir: “Sahabelerin İncil’deki vasıfları ise, bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra kalınlaşmış da gövdesi üzerine dikilmiştir; bu hâl ziraatçıların hoşuna gider, onlar hakkındaki bu benzetme kâfirleri onlarla öfkelendirmek içindir.”TOHUM: Bu kelime dilimize Farsçadan gelmiştir. “Tuhm” kelimesinden değişiklikle Türkçeleşmiştir. Bitkilerde döllenme sonunda çiçekten sonra oluşan ve toprağa gömülünce kendisinden yeni bir bitki üreyen dâneye bu isim verilir. Tohumla alakalı pek çok deyim vardır. “Tohum atmak”, “Tohum ekmek”, “Tohumlamak” bunlardan sadece birkaç tanesidir. Mevlanın şu sözü de bu konuda çok anlamlıdır: “Kötülük yaptın mı kork! Çünkü o bir tohumdur. Allah yeşertir, karşına çıkartır.”ÇEKİRDEK: Bu kelime Türkçe kökenlidir. Çiğit kelimesinden türemiştir. Eski Türkçede “çiğit” “pamuk tohumu, pamuk çekirdeği” anlamındadır1. Bu kelime önce “çigirt”, sonra küçültme ekiyle “çigirtek” zamanla da “çekirdek” şeklini almıştır. Aslı pamuk tohumundan gelen bu kelime dilimizde öyle güzel işlenmiştir ki. Kâh meyvenin içindeki çekirdeği ifade etmek için kullanılmış. Kâh atomun merkezindeki yükü ifade etmek için istimal edilmiştir. Mesela halkımızın kullandığı “Çekirdekten yetişme” deyimi ne harika bir tanımlamadır. Yine günümüzde ne yazık ki küçülen ailelerimizi “çekirdek aile” ifadesi ne kadar çarpıcı anlatıyor.EKİM: Türkçe kökenli bir kelimedir. Eski takvimde ekim ve kasım aylarına Arapça kökenli “teşrin-i evvel” ve “teşrin-i sânî” isimleri kullanılırdı. Türkçe “ekme” fiilinden türemiş olup tarlaların sürülüp ekildiği ay anlamındadır. 1945 yılında “teşrin-i evvel” yerine “ekim” kelimesi getirildi. Anadolu’da bu ay için “gazel ayı” dendiği de olur, “gazel” “kuru yaprak” anlamına gelir. HABBE: Bu kelime Arapça kökenlidir. “Küçük tâne, buğday, arpa vb. tahıl tânesi” anlamındadır. “Habbesi kalmadı” Hiç yok, zerresi kalmadı. “Habbeyi kubbe yapmak” (etmek): Ufak, önemsiz bir şeyi büyütmek, mübalağa edip bir mesele hâline sokmak manasında deyimlerimizdir. İlaç olarak kullanılan “hap” kelimesi de habbeden bozulmadır.MİBZER: Arapça olan bu kelime “bezr” kökünden türemiştir. Mibzer ise “tohum ekmek için kullanılan âlet”tir.PAZAR: Farsça kökenli olan bu kelimenin aslı “bazar”dır. Birçok satıcının bir arada bulunduğu büyük alış veriş yerlerine verilen isimdir. Pazarların çokça kurulduğu güne de isim olan bu kelime Türkçe aracılığıyla Avrupa dillerine de geçmiştir. Ecdadımız bu kelimeden dilimize has pek çok deyimler oluşturmuştur. Mesela “Pazarlık etmek”, “Pazar yerine dönmek”, “Pazara düşmek”, “Pazara kadar değil, mezara kadar beraber olmak”, “Pazara çıkarmak” bunlardan bazılarıdır. Yine Pazar kelimesinin en anlamlı geçtiği yerlerden birisi de Yunus Emre Hazretlerine ait şu ifadelerdir:“Elif okuduk ötürü, Pazar eyledik götürü / Yaratılmışı hoş gördük, Yaratan’dan ötürü”TARLA: Eski Türkçede ekin ekmek anlamında “tarıġlaġ” ifadesi zamanla “tarıla” ve en son da “tarla” şeklini aldı. Biz bugün ziraata elverişli, belirli ve sınırlı toprak parçasına bu ismi veriyoruz. “Dünya ahiretin tarlasıdır.” hadis-i şerifiyle birlikte şu atasözümüz ne kadar da anlamlıdır. “Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz.”
قدس، ١٥١٧-١٩١٧ سنه لري آراسنده ٤٠٠ ييل بزم حاكميتمزده قالدي. بو سوره ايچريسنده باريش و رفاه ايچنده يدي. نه زمانكي عثمانلي دولتنڭ الندن چيقدي، او زماندن بريدر، بر تورلي باريش كلمدي. سييونيست اشغال هر كچن كون داها ده ياييلييور. غزّه يرله بر اولدي. باتي شريعه ده هر كچن كون داها فضله فلسطينلي فرقلي فرقلي شكلده ظلمه اوغرييور. داها بر عصر أوڭجه يه قدر بزم قونترولمزده باريش ايچنده ياشايان بو طوپراقلرده ياشايانلر نه زمان بو ظلم و اشكنجه لردن قورتولاجقلر؟ كونمزده بونڭ تك چاره سنڭ اسلام ئولكه لرينڭ بر آرايه كله رك اورتاق بر تپكي و ياپاجقلري اورتاق چاليشمه لردن كچديگني آرتيق هركس آڭلامش طورومده در.عثمانلي دولتي، قدس و فلسطين طوپراقلريني قورومق ايچون هر دائم تيقّظ حالنده يدي. تخته چيقان هر پادشاهڭ بر كوزي استانبولده يسه ، بر كوزي ده بو طوپراقلرده يدي. اڭ صوڭ قدسڭ و فلسطينڭ المزدن چيقديغي كونه قدر هر تورلي دنكه دقّتله تعقيب ايديلييوردى. يڭي اولوشوملره مساعده ايتمه مك ايچون توم كليشمه لر ايزلنمكده يدي. حتّي فلسطينده كري دونديروله مز صورونلره يول آچابيله جك مؤسّسه لر، اورته يه چيقمادن انكللنمه يه چاليشيلييوردي. بونڭ أورنكلرندن بريسني، قدس متصرّفنڭ استانبولده داخليه نظارتنه كوندرديگي ١٧ آغستوس ١٩١٣ تاريخلي كيزلي يازيده (٢٧/٦-٢-٢) كوره بيلمكده يز. دونمڭ قدس متصرّفي، قدسده جيزويت پاپاسلرينڭ اولوشديرمه يه چاليشدقلري مؤسّسه ايچون پايتختي اويارمقده يدي. يازي اينجه لنديگنده او دونمده كي حسّاس دنكه لرڭ بر قسمي ايله ايلكيلي بيلكيلره راستلامق ممكندر.Kudüs, 1517-1917 seneleri arasında 400 yıl bizim hakimiyetimizde kaldı. Bu süre içerisinde barış ve refah içindeydi. Ne zamanki Osmanlı Devleti’nin elinden çıktı, o zamandan beridir, bir türlü barış gelmedi. Siyonist işgal her geçen gün daha da yayılıyor. Gazze yerle bir oldu. Batı Şeria’da da her geçen gün daha fazla Filistinli farklı farklı şekilde zulme uğruyor. Daha bir asır önceye kadar bizim kontrolümüzde barış içinde yaşayan bu topraklarda yaşayanlar ne zaman bu zulüm ve işkencelerden kurtulacaklar? Günümüzde bunun tek çaresinin İslâm ülkelerinin bir araya gelerek ortak bir tepki ve yapacakları ortak çalışmalardan geçtiğini artık herkes anlamış durumdadır.Osmanlı Devleti, Kudüs ve Filistin topraklarını korumak için her daim teyakkuz halindeydi. Tahta çıkan her Padişahın bir gözü İstanbul’daysa, bir gözü de bu topraklardaydı. En son Kudüs’ün ve Filistin’in elimizden çıktığı güne kadar her türlü denge dikkatle takip ediliyordu. Yeni oluşumlara müsaade etmemek için tüm gelişmeler izlenmekteydi. Hatta Filistin’de geri döndürülemez sorunlara yol açabilecek müesseseler, ortaya çıkmadan engellenmeye çalışılıyordu. Bunun örneklerinden birisini, Kudüs Mutasarrıfının İstanbul’da Dahiliye Nezaretine gönderdiği 17 Ağustos 1913 tarihli gizli yazıda (BOA, DH.SYS, 27/6-2-2) görebilmekteyiz. Dönemin Kudüs Mutasarrıfı, Kudüs’te Cizvit papazlarının oluşturmaya çalıştıkları müessese için Payitaht’ı uyarmaktaydı. Yazı incelendiğinde o dönemdeki hassas dengelerin bir kısmı ile ilgili bilgilere rastlamak mümkündür.Belge tarihi: Hicrî 14 Ramazan 1331 (Miladî 17 Ağustos 1913)(1)Hû (2)Kudüs-i Şerîf Mutasarrıflığı Tahrîrât Kalemi (3)Pek mahremdir(4)Dâhiliye Nezâret-i Celîlesine(5)Hulâsası(6)Filistin’de mezâhib-i muhtelife erbâbı arasındaki rekâbetin(7)menâfi-i Osmaniye nokta-i nazarından tedkîk ve mukâyesesiyle (cizvit)-(8)lerin vücûda getirmek istedikleri müessesenin teşebbüsât-ı(9)siyâsiye ile men’i lüzûmunu musavverdir (10)Devletlû Efendim Hazretleri(11)Filistin kıt’asının tarih-i edyân nokta-i nazarından hâiz olduğu ehemmiyet-i mahsûsa müstağnî-i arz ve beyândır. Mehd ü mezâr-ı İsa ve cevelângâh-ı Musa’yı (12)(a.s) hâvî olduğu eclden matmah-ı enzâr-ı milel olan bu memleket, beyne’l-a’sâr menâkıb-ı mühimme-i İslâmiyye ile de pîrâye-dâr olduğundan, arz-ı(13)Filistin’deki alâkamız mülkî, siyâsî ve dînî olmak üzere fakat bizce müselles bir menfaat şeklini iktisâb etmiştir. Bu hakîkate mebnîdir ki(14)düvel-i ecnebiye ve milel-i gayr-ı İslâmiye’nin bu kıt’ada vâki’ olan harekât ve teşebbüsâtını dikkatle ta’kîb ve menâfi-i Osmaniye’mize muzır olan emellerinin husûlünü(15)mehmâemken tas’îb etmek vecâib-i zimmetimizdendir. Zâten Kudüs’te tezyîd-i nüfûz ve nüfûs için Avrupa devletlerinin bir sûret-i rekâbetkârîde(16)sarf-ı gayretten hâlî kalmadıkları ma’lûm olup düvel-i ecnebiye himâyesinde inşâ edilen kilise, mekteb, hastahane, manastır, misafirhane gibi yüzlerle odaları (17)hâvî müessesât-ı cesîme ve muhteşemenin adedi seneden seneye çoğalmakta ve tâbiiyet-i ecnebiyede bulunan ve kısm-ı a’zamı diyânet-i Museviye’ye mensûb olan (18)şuradan buradan toplanmış sekene-i hazıra merkez-i livâdaki nüfûsun dörtte üçünü teşkîl eylediğinden idâre-i memleketçe konsolosların müdâhelâtıyla hükûmetin hüküm(19)ve te’sîri azalmaktadır. Bu hâli, şimdi İstanbul’da bulunan eslâfımdan biri: “Göreceksiniz ki maalesef Küdüs’te yalnız bidâyetimiz kalmıştır.”(20)cümlesiyle icmâl etmiş idi… Her ne olur ise olsun idâre-i umûr-ı livâyı muntazam bir hâle ircâ’ ile ecânibe karşı hükûmetin mevcûdiyeti irâeye (21)ve konsolosların mantıksız müdâhelâtını izâleye taraf-ı âcizîde elden geldiği kadar sarf-ı makderet olunmaktadır. Kudüs’te diyânet Museviye ve İseviye(22)ashâbı aralarındaki muâdât-ı kadîme şöyle dursun, nasrânîliğin birer şube-i mühimmesi olan ortodoks ve katolik mezâhibi beynlerinde dahî(23)bu rekâbet-i şedîde cârî olup bunun safahâtı Kamâme ve Beytü’l-lahim kiliseleri mesâilinden dolayı Bâb-ı Âlî’ce tamâmen ma’lûmdur.(24)Ortodoks kilisesini buradaki Rum patrikhanesi ve Katolik mezhebini (Köstüdi) denilen Latin papazlarından mürekkeb meclis-i rehâbîn ile(25)Kırım muhârebesini müteâkiben Rumluğa karşı rekâbet kasdıyla ihdâs olunup fakat kilise evkâfının idâresi gibi bütün kuvvet Köstüdi rüesâsı rûhânesinde(26)olduğu cihetle mâhiyet-i hâzırası bir (zînet) den ibâret olan Latin patrikhanesi temsîl etmektedir. Rum patrikhanesi Hazret-i Ömer’in (ra) (27)Kudüs’ü fethinde Rumlara bahşetmiş olduğu müsâadâttan ve selâtîn-i izâm-ı Osmaniye taraflarından bâ-ferâmîn-i âliye te’yîd buyurulan imtiyâzâttan müstefîd olmakla burada(28)hristiyanların kadîmî bir müessesesi olup doğruca hükûmet-i seniyyeye merbûttur. Fransızların (makâmât-ı mukaddese muhâfızları) nâmıyla yâd ettikleri(29)çıplak ayaklı Köstüdi râhipleri ile Latin patrikhanesinin arkasında ise zâhiren onların hukûk-ı mezhebiyesini ve bâtınen devletinin menâfi-i siyâsiyesini himâye(30)eden Fransız konsoloshanesi vardır. Rum patrikhanesi asırlardan beri bütün harekâtında (Helenizm) denilen Rumluk mesleğini ihtiyâr ederek(31)yerli ortodoksları kilisede sâhib-i nüfûz olmaktan men etmiş ve yerli papazları patrikhane umûruna müdâhale ettirmeyerek bi’l-cümle ayinler ile merâsim-i mezhebiyede(32)Rum lisânını isti’mâl etmekte bulunmuş olduğu cihetle Rumca bilmeyen yerli Arab ortodoksların muhabbetini kazanamadığı gibi bir taraftan da Rusların muhâcemât-ı(33)tagallüb-i cevviyânesine hedef olmakta bulunmuştur. Patrikhanenin bu vaziyeti muhâfaza etmesi bizim için aynı isâbettir. Çünkü yerli ortodoksların(34)maksûdu mekteblerde ve kiliselerde Rum lisânı yerine Arapça’nın kabûlü ve kilise, patrikhane vezâif-i rûhâniyesine kendilerinin dühûlü olup hâlbuki(35)geçende Antakya’da devletçe bu sûret-i ihtiyâr yani yerli Araplardan bir reîs-i rûhânînin patrikliğe irtifaına fermân-ı âlî ısdâr olunması üzerine patrik-i(36)mûmâ-ileyh derhâl Rusya’nın kucağına atılmıştır. On beş seneden beri Kudüs patriği olan Damyanos efendi zâten hükûmete sâdık ve Osmanlı tarafdârı(37)olduğu muhakkak ve bu sebepla Rusya’ya meyyâl olan diğer bazı rüesâ kendisinden gayr-ı memnûndur. Fakat Rum patrikhanesinin sâye’ül-istinâdı Devlet-i Aliyye’nin(38)bahş eylediği ferâmîn ve imtiyâzâttan ibâret olmasıyla dâhilî ve hâricî düşmanlarına karşı hükûmet-i seniyyenin müzâheret ve himâyetine muhtaç olduğundan patrik efendinin(39)devlete sadâkat ve itâat mesleğini ihtiyâr etmesi âkilâne bir harekettir. Yunan devletinin buralar hakkında bir fikr-i istîlâ cevviyâne perverde eylemesi(40)ihtimâlinin fıkdânına mukâbil hasm-ı kavîmiz olan Rusya’nın patrikhaneler işine el uzatmasındaki mazarrat mücerreb olduğundan Kudüs patrikhanesinin Rumluk(41)fikrini ta’kîb etmesi bizce mahzûrdan âzâde olabilir bu hâl şübhesiz Kudüs’e mahsûs bir vaziyettir bunun içindir ki şimdi hükûmet-i seniyyenin mekteblerde(42)lisân-ı mahallî tedrîsâtına müsâade eylemesinden cür’et alan yerli Arab ortodoksların cemâat mekteblerinde de Rumca’nın terki ve yerli papazların(43)patrikhane menâsıb-ı rûhâniyesine kabûlü hakkında vukûu melhûz olan metâlibine merkez-i devletçe rûy-i iltifât gösterilmemesi lâzım geleceği mütâlaasındayım(44)zîrâ Antakya patrikliği mes’elesi yerlilerin ta’kîb ettikleri gâye-i hafiyyeyi tamâmen zâhire çıkarmıştır. Ma’lûm-ı âlî-i nezâretpenâhîleridir ki(45)millet ve memleketlere örf, lisân, dîn ve servet kuvvetleriyle te’mîn-i hâkimiyet olunur. Bunlar zavâbıt-ı ma’neviyyedir ki siyâset bu kuvvetlerin(46)muhassalasıdır. Ve işbu zavâbıt-ı ma’neviyye ordu ve donanma gibi vesâit-i maddiyyeden akvâdır. Bir yerde örfün teksîri, dîn ve lisânın(47)neşr ve ta’mîmi, menâbi-i servetin elde edilmesi o yerin ma’nen fethi ve esâsen zabtı demektir. Bu hakîkatin Trablusgarb belîğ fakat bizim için(48)ibret-âmîz ve fecî’ bir delîlidir. Harben gidenler gidiyor; lakin elimizde kalan bilâda dahî ecânib cânibinden bilhassa neşr-i lisân ve diyânet(49)ve iktisâı menâbi-i servet tarîkleriyle (muslihâne nüfûz) için hiçbir fırsat fedâ edilmiyor. Maksad-ı esâs budur ki buradaki latin papazları(50)bu hakîkati bildiklerinden katolikliğin te’mîn-i tefevvuku için Rum patrikhanesine müdhiş bir darbe vurmak lüzûmuna kâildirler. Bu maksadla(51)ferâmîn-i âliyenin iskât-ı ahkâmı esbâbını istihsâle çalışıyorlar. Bunun için de Devlet-i Aliyye’nin Suriye ve Irak cihetlerindeki hukuk-ı hükümrânîsi (52)aleyhinde ihlâl-i efkâra tasaddî ve el altından ücretle istihdâm ettikleri bir takım serseri Arab Hristiyanlarını kavlen ve fiilen bu yolda neşriyâta tavsît(53)etmektedirler. Çünkü Suriye ve Filistin’e yayılarak tevsî-i dâire-i nüfûza çalışan Katolik papazlarının matmah-ı enzârı el-yevm Rum patrikhanesine(54)âid olan mahâll-i mukaddesedir. Bir def’a Rusları bertaraf ettikten sonra diğer mezâhib-i müteferria ashâbını kolayca bel’ edivermek ve Marunî gibi(55)zâten Katolik mezhebinde bulunan cemââtı da kendilerine mezc ederek bütün Suriye kıt’asında yalnız kalmak emelindedirler. Latin papazlarının bu hareketi(56)o derece mestûrdur ki bir delîl-i maddî ile zâhire ihrâcına imkân bulunamaz. Ecnebî papazlarının Filistin’in mahâll-i mukaddesesine münferiden tasarrufla fevkalâde(57)bir menfaat ve servet peydâ etmek emelinden münbais olan tahrîkâtına ahali-i İslâmiye’ce iltifât edilmeyeceği derkâr ve bunların ilkâatına kapılmaları melhûz olan(58)köylü Hristiyanların Müslümanlar hâricinde bir teşebbüs-i fiilîye kıyâm edemeyecekleri âşikâr ise de mevsûkan istihbâr olunduğuna göre Kudüs-i Şerîf ve mülhakâtında(59)şimdiye kadar vücûdu bulunmayan cizvit rahiplerine burada bir müessese îcâd edilmek üzere şu sırada bazı teşebbüsât-ı ciddiyeye tevessül olunduğu(60)anlaşıldığından ve meslek-i şeytânetkârîleri ma’lûm-ı cihân olan cizvit papazları gibi bir cemiyet-i kaviyye-i ruhbaniye tarafından vâki’ olacak iğfâlâtın(61)ahali-i câhileyi müteessir edebilmesi vârid-i hata olduğundan bunların bu havalide bir müessese ihdâs etmemeleri için Fransa sefâreti nezdinde şimdiden teşebbüsât-ı(62)lâzıme îfâsı fâideden gayr-ı hâlî olacağının arz ve beyânına mücâseret eylerim. Böyle bir mürâcaata sefâret zâhiren adem-i hoşnudî irâe etse bile(63)(kongre gasbon)ları kendi memleketinden def’ ve mal ve imtiyâzlarını nez’ ile kilise ve devleti yekdiğerinden tefrîk eylemiş serbest bir hükûmetin sefâreti(64)nezdinde vâki’ olacak teşebbüs-i siyâsî hükûmet-i Osmaniye’nin kendi maksadlarından âgâh olduğunu anlayacak olan müteşebbislerin muvakkaten olsun inkisâr-ı (65)emel ve cür’etine bâdî olacağı me’mûl-i kavîdir. Ta’yîn-i muktezâsı menût-ı re’y-i sâib-i nezâretpenâhîleridir ol-bâbda emr u fermân hazret-i men lehü’l-emrindir(66)Fî 14 Ramazan sene 1331 ve fî 3 Ağustos sene 1329(67)Kudüs-i Şerîf Mutasarrıfı(68)Bende(69)(Mühür)
Türk tarihinde denizcilik faaliyetleri Anadolu’nun fethinden sonra 11. yüzyılda Çaka Beyʼle başlamıştır. 1081 yılında İzmir’de kendi adıyla bir beylik kuran Çaka Bey, bilinen ilk Türk donanmasını inşa etmiş, cihanşümul fetih politikasını deniz ötesine taşımıştır. Ardından Aydınoğlu Umur Bey denizlerde Bizans ve Cenevizlilere karşı başarılar kazanmıştır. Bundan sonra bayrağı devralan Osmanlı Devleti, İzmit, Gelibolu ve İstanbul tersanelerinde inşa edilen donanma kuvvetleriyle Karadeniz ve Akdeniz’deki dengeleri değiştirmiştir. Kara Mürsel Bey, Saruca Paşa, Piri Reis, Barbaros Hayreddin Paşa, Oruç Reis, Turgut Reis, Seydi Ali Reis gibi denizciler Osmanlı İmparatorluğunu denizlerin hâkimi durumuna getirmiştir. Osmanlı tarihinde denizlerdeki zirve dönem, Midilli doğumlu bir denizci olan ve kızıl sakalından dolayı Barbaros olarak anılan Hızır Hayreddin Paşa zamanında yaşanmıştır. Hayreddin lakabını bizzat Yavuz Sultan Selim’in verdiği Hızır Reis, yüzyıllarca Osmanlı denizcileri için örnek bir şahsiyet olmuştur. Cezayir, Tunus ve Ege adalarında birçok zaferler kazanan Barbaros Hayreddin Paşa’nın adını tarihe yazdırdığı en büyük zaferi, şüphesiz Preveze Deniz Savaşı’dır.Neredeyse Akdeniz’deki tüm Hristiyan devletlerin iştirak ettiği Haçlı donanmasına karşı 1538ʼde yapılan bu savaş, Akdeniz’in bir Türk gölü hâline gelmesini netice vermiştir. 308ʼi harp gemisi olmak üzere 600ʼden fazla gemi ve 55 bin civarında denizciyle Andrea Doria komutasında yola çıkan Haçlı donanması; 122 gemi ve 20 bin askeri bulunan Osmanlı donanmasına karşı mutlak bir hezimete uğramıştır. Osmanlı’nın bu zaferi elde etmesinde, Barbaros Hayreddin Paşa’nın Kurʼân-ı Kerîmʼden iki âyet-i kerîme yazarak denize bırakması ve ardından düşman donanmasının lehine esen rüzgârın kesilmesi önemli bir rol oynamıştır. Savaş sonunda Haçlılar 128 gemi kaybetmiş, 36 gemi ele geçirilmiş, Osmanlı donanması ise bir gemi zayiatı bile vermemiştir. O tarihe kadar en fazla savaşçının çarpıştığı bu zaferin yıldönümü 27 Eylül’de hâlen Deniz Kuvvetleri Günü olarak kutlanmaktadır.Biz de Eylül sayımızı, iftihar dolu eski deniz gücümüze tekrar kavuşmak ve 486. yılında bu şanlı zaferi hatırlamak temennisiyle Preveze Zaferi’ne ayırıyoruz. Kâtip Çelebiʼnin denizlerle ilgili eseri Tuhfetü'l-Kibâr Fî Esfâri'l-Bihârʼdan aldığımız bölüm, 25-27 Eylül tarihleri arasını kapsamaktadır. Vesika (Kâtip Çelebi, Tuhfetü'l-Kibâr Fî Esfâri'l-Bihâr,Süleymaniye Kütüphanesi Reşid Efendi Koleksiyonu, nr. 642, vr. 41b-42b) (1) Cihâd-ı Ekber-i Hayreddin PaşaBu esnâda İspanya ve Papa ve Venedik donanması (2) Körfez’de cem‘ olup Preveze üzerine hücûm itdiler deyü haber (3) geldi. Hayreddin Paşa dahi yirmi kıtʻa küçük gönüllü gemisini mukaddem (4) ol tarafa göndermiş idi. Zaklise’de kırk pâre çekdirme karavullarını görüp (5) döndüler. Anlar dahi dönüp Barbarossa yakın yerdedir deyü donanmalarına (6) haber virmekle Preveze hisârını bırağup çıkdıkları Moton önünde haber alınup (7) Hulumiçʼde sulandılar. Kefalonya’da cezîreye er döküp karyelerini gâret (8) itdirdi. Ba‘dehû Preveze’ye varup hisârı topdan küllî rahne-dâr (9) olmuş idi. Muhâsara esnâsında Ayamavra’dan imdâd gelüp (10) hisâra girüp yürüyüşde hayli kâfir kırup topları çivilemişler.Bi’l-âhare (11) hâib ü hâsir kalkup gitmiş. Paşa askere hisârı yapdırup (12) bir iki gönüllü gemisini kâfir yakasına gönderüp dil aldı. İspanya (13) ve Papa ve Portukal ve Venedik donanması cümle Körfez’de cem‘ olmuşlardır (14) deyü haber virmekle pâdişâh-ı kâm-kâr ol zamân Boğdan seferinde idi, (15) mezbûr dili rikâb-ı hümâyûna gönderdi. Dokuz yüz kırk beş (16) cumâdeʼl-ûlâsının gurresinde küffâr-ı hâksâr donanması (17) dahi gelüp Preveze’ye karîb iki mîl yerde lenger-endâz oldular.(18) Aded-i Sefâyin-i KüffârElli iki pâre kadırga ile Anderya Dorya ve yetmiş (19) pâre ile Venedik cenarali ve otuz pâre kadırga ile Papa kapudanı (20) ve on pâre kadırga ile Rodos hâkimi Migal Mastori kâimmakâmı ve seksen (21) barça İspanya ve Portukal kralının ve on karaka Venedik’in ki her biri (22) ikişer bin yarak atar ve ellişer pâre kadırgaya karşu durur. Bundan sonra (23) Anderya Dorya’nın bir azîm kalyonu var idi ki âlât-ı harbi hesâba (24) gelmezdi. Ve sâir yerlerden dahi biraz barça ki cümle yüz altmış iki kadırga ile (25) yüz kırk barça, üç yüz gemi ve sâir hurde gönüllü gemileri ile altı yüzden (26) ziyâde yelken görünürdü. Ve ehl-i İslâm donanması cümle yüz yirmi iki pâre (27) çekdirme ve gemi idi. Hayreddin Paşa meşveret idüp ve askeri gazâya (28) tergîb idüp tedârik gördüler. Evvelâ gemilerin direklerin aldırup (29) hareket ve sükûnda bana bakın deyü muhkem ısmarladı. Ve gönüllü gemilerin (30) alaydan taşra bir yerde durasız, çatdıkları zamân böğürden topu urasız (31) deyü tenbîh eyledi. Beğler taşrada kâfir gemilerinin çokluğun görüp (32) taşra âdem döküp top çıkarmak tedbîrin arz itdiler. Hayreddin Paşa (33) ma‘kûl görmeyüp lâkin kâfir gece Preveze Boğazıʼndan içeri girmek (34) kasdında olduğun haber alup kenâra er döküp toplar kodular. (35) Küffâr dahi karaya çıkmadan fâriğ olup topla anları döğmeğe başladı. (36) Beri tarafdan Murad Ağa gönüllü alayından Turgudça ve Güzelce Muhammed ve (37) Sâdık Reîs ve gayrı birkaç pâre gemi ile çıkup ol mahzûlleri (38) ürkütdüler. İki günden sonra birkaç pâre yüğrük kadırgaları Preveze (39) Boğazı’na gelüp İslâm gemileri semtine toplar atup kaşarılık [haşarılık] (40) ve tafra itdiklerinde müşârun-ileyh paşa-yı gazâ-pîşe ve cihâd-endîşenin (41) karârı kalmayup tabl u nakkâresin döğüp ve sancakların çözüp (42) Preveze Boğazın taşra çıkup küffâr-ı hâksâr gemilerine mukâbele (43) niyyeti ile rûy-ı deryâda altı mîl kadar yerde demür bırağup sâir (44) süfün-i İslâmiyye yanına cem‘ olunca tevakkuf itdi. Cümle gelüp dizildikde (45) işâret eyledi. Yüz yirmi iki pâre kadırga üçer topa ateş idüp (46) yürüdüklerinde zemîn u âsumân pür-sît sadâ olup küffârın kulûbü (47) ru‘b u hirâsla doldu. Ahşam dahi karîb idi. Min-ba‘d demür koparup (48) Körfez tarafına firâr-künân revân oldular. Paşa dahi yerine varup (49) ol gice istihâre itdi. Gördü ki limandan vâfir balık düşürür, (50) nısf-ı leylde kalkup ol canibe çekdirdi.İnhizâm ve Firâr-ı Küffâr(51) Cumâdeʼl-ûlânın üçüncü günü Anderya Dorya İnebahtı Körfeziʼne girmek (52) tedârikinde olup Hayreddin Paşa Bahşılar’a vardıkda direklere âdem (53) çıkarup Ayamavra ve İncir Limanı önünde gemi direkleri göründü. Cümle (54) bir yerden dümen doğruldup hâzır baş yürüdüler. Küffâr dahi gördükde (55) taşra çıkup ol tarafın rûzgârı muvâfık olmağla ehl-i İslâm (56) havfa düşdüler. Zîrâ barça önüne kadırga dayanmayup çiğnedirdi. (57) Derhâl paşa-yı gâzî iki âyet yazup gemisinin iki tarafına (58) bırakdıkda rûzgâr sâkin olup barçalar hareketden kaldı. Kıssadan (59) hisse budur ki serdâr olan nâmdârlar yalnuz esbâb-ı cismâniyyeye i‘timâd (60) itmeyüp kâdir oldukları mertebe esbâb-ı rûhâniyyeye dahi riʻâyet (61) ve i‘tibâr eylemek lâzımdır.Kelimeler:Barça: Eskiden hem taşıt hem savaş gemisi olarak kullanılan, altı düz bir kalyon çeşidi Çekdirme: Eskiden çektiri gibi hem kürekle hem yelkenle yürütülen gemilere verilen isimDil: Düşmanın durumunu öğrenmek için sorguya çekilmek üzere baskınla yakalanan esirFirâr-künân: Kaçan, firar edenGurre: Parlaklık, ayın ilk günüHâib: Yoksun, mahrumHâksâr: Perişan, hakirHirâs: KorkuHurde: Ufak, küçükİnhizâm: Yenilme, bozguna uğramaKaraka: Kalyon sınıfından sayılan iki ambarlı, ahşap savaş gemisiKaravul gemisi: Düşman donanmasını gözlemek için donanmanın ilerisinde giden gözcü ve koruyucu süratli savaş gemisiLenger-endâz: Demir atmış gemiMahzûl: Hor, hakir, perişanPür-sît: Sesle doluRahne-dâr: Zarara uğramışRu‘b: Korku, dehşetSüfün: GemilerTafra: BöbürlenmeYarak: Silah, savaş aletiYüğrük: Hızlı giden, çabuk yürüyen, yürük
Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “Cim”, “Ha” ve “Hı”nin diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.
Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir.Süleymaniye'de Bayram SabahıDeniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?Barbaros, belki donanmayla seferden geliyor?Adalardan mı, Tunus’tan mı, Cezayir'den mi?Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemiYeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyorO mübarek gemiler hangi seferden geliyor?................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................ Ç Ö Z Ü M
(1) EL-HADÎSÜʼS-SÂNΓKāle Resûlullâh sallallâhu ʻaleyhi ve sellem: Men hafıza ʻalâ ümmetî erbaʻîne hadîsen min emri dînihâ beʻasellâhu teʻâlâ yevmeʼl-kıyâmeti fî zümretiʼl-ʻulemâi veʼl-fukahâi” ve fî rivâyeti Ebiʼd-Derdâ radıyallâhu teʻâlâ ʻanhu “Ve küntü lehû yevmeʼl-kıyâmeti şâfiʻan ve şehîden” Leysellâhuʼl-gālibü ʻAlî bin Ebî Tālib kerramallâhu vechehû Resûl-i Ekrem (2) Nebiyy-i Muhterem sallallâhu ʻâleyhi ve sellem hazretlerinden rivâyet buyurmuşlardır ki: “Bir merd-i saʻâdet-i karîn-i necâbet-güzîn, benim ümmet-i icâbet-rehînimin emr-i dînine müteʻallık kırk hadîs hıfz ve ezber eylese Hazret-i Hakk ve Feyyâz-ı Mutlak rûz-ı kıyâmetde ol kimesneyi ʻulemâ-yı sütûde-eser ve fukahâ-yı huceste-seyr ile baʻs ve haşr ider.” Ebuʼd-Derdâ radıyallâhu ʻanhu rivâyetinde şöyle sâbit oldu ki: “Ferdâ-yı kıyâmetde benim şefâʻatime mazhar olub ol rûz-ı pür-hatarda ben ana şehîd olurum.” Cemʻ-i hadîs-i erbaʻîn iden merd-i hidâyet-rehîn dâhil-i (3) zümre-i fukahâ-i dîn ve nâil-i şefâʻat-i seyyidüʼl-mürselîn olacağı turuk-ı kesîreden rivâyât-ı mütenevviʻa ile resîde-i derece-i tahkîk ve taʻyîn olmağın fuhûl-ı ʻulemâ-i kirâmın ekseri teberrüken ve teyemmünen kırk hadîs cemʻ ve tertîb idüb efdal-i ʻibâdet ve zâd-ı âhirt ittihâz itmişlerdir. Ehâdis-i nebeviyye ve ahbâr-ı Mustafafiyye baʻde kelâmullâhi teʻâlâ efdal-i akvâl ve ahsen-i ahbâr idiği keʼş-şems fî vastiʼn-nehâr zâhir ve âşikârdır. Elfâz-ı dürer-bâr ve maʻânî-i gevher-nisârı müferrih-i rûh ve bâʻis-i inşirâf ve mâye-i fütûh idiği nakş-ı cerâyid-i zamâyir-i ülüʼl-ebsârdır. Pes mülûk-i ʻadâlet-nişân ve sudûr-ı ʻaliyyüʼş-şân hazarâtına şâyeste ve (4) şâyân olan budur ki celâlet-i kadr ü ʻizam-şânın fehm ve izʻân idüb mezāmîn-i şeref-meşhûnun kılâde-i gerden-i cân ve kurta-i gûş-i îkān eyleyeler.(5) Kıtʻaİktifâ idüb kirâm-ı ümmeteEyledim cemʻ-i hadîs-i erbaʻînBudur ümmîdim Cenâb-ı KibriyâEyleye efʻâlim ihlâsa karînKelimeler:Cerâyid: DefterlerDürer-bâr: İnciler yağdıranFehm: AnlamaFerdâ: Yarın, gelecekFuhûl: En önde gelenlerGerden-i cân: Canın gerdanı, boynuGevher-nisâr: Cevher saçanHuceste: Uğurlu, hayırlıʻİzâm-şân: Şanı ululuk olanKeʼş-şems fî vastiʼn-nehâr: Gündüzün ortasındaki güneş gibiKılâde: GerdanlıkKurta-i gûş-i îkān: Şüphe etmeyerek kulağa küpe etme, dinlemeMülûk: MeliklerResîde: Ulaşmış, erişmişSütûde: ÖvülmüşŞâyeste: Uygun, layıkŞeref-meşhûn: Şerefle dopdoluTeyemmünen: Uğurlu sayarakÜlüʼl-ebsâr: Basiret sahipleriZamâyir: İç yüzler
Hafîze Rukiyye Hanım (Merkezefendi Mezarlığı)Hüve’l-BâkiSülüklü Mektebi Hâcesi ŞeyhHacı Bilâl Efendi’nin torunuDavudpaşa İskelesinde KadınMekteb Hâcesi ders HâcesiMerzifoni Ahmed Necati Efendi’ninZevcesi Hâce Havva Hanım kerîmesiHâfize Rukiyye Hanım’ınRûhîçûn el- FâtihaFî 7 Haziran sene 1319Kelimeler:Hâce: Efendi, sâhip, reis; Dînî hizmetlerde görevli kimse, hoca, molla; Muallim, öğretmen, hoca, müderris; Vezir veya yüksek rütbeli devlet adamı.Kerîme: Kız evlatAbdü'l-Halîm Efendi (Yenikapı Mevlevihanesi Haziresi)Küllü nefsin zâikatü'l-mevtBeni kıl mağfiret ey Rabb-i YezdânBi-hakk-ı 'arş-ı azîm-i nûr-ı Kur’ânGelip kabrimi ziyâret eden ihvânEde rûhuma bir fâtihâ ihsânMukâbele Kalemi hulefâlarındanMerhûm ve Mağfûr Abdü'l-HalîmEfendinin rûhîçün el-FâtihaFi 18 Zilhicce Sene 1228Kelimeler:Küll-i nefsin zâ-ikatü'l-mevt.: Her nefis ölümü tadacaktır.Mağfiret: Allah'ın lütuf ve merhamet ederek kullarının günahlarını affetmesi, bağışlaması, yarlıgama.Yezdân: Allahİhvân: Candan dostlar, samîmî arkadaşlar; Aynı tarîkata mensup olanlar.İhsân: Bağışlama, bağışta bulunma; Bağışlanan şey, bahşiş, atiye.Mukâbele Kalemi: ütün kapı kulu efrâdının matbah-ı âmire, has ahır vb. aylıklarını gösteren defteri hazırlayan ve bu defteri hazînedeki ana defter (kütük defteri) ile karşılaştırarak hazîneden ulûfe için çıkacak akçe miktârını tespit eden devlet dairesi.Hulefâ: Halîfeler; Eskiden resmî dâirelerde çalışan kâtipler.
(1) Bilgi yıldızıGenç MekteplilerOn beş günde bir çıkar talebe mecmuasıdır(2) İctimai inkılab sözüm başka suretle telakki edilmesin. Yarının büyüklüğüne namzed olan talebelerin fikirlerine; asrın son terakki tohumlarını saçmak, onları yeniliğe doğru götürmek gayesini besliyoruz.(3) Çocuklarımızı yalnız mektebin verdiği tahsil ile iktifaya lüzum görüyoruz. Muhakemelerini daha ziyade takviyeye çalışmak, zihinlerini keskin bir fotoğraf makinesi gibi hassas bir hale ifrağ etmek zahmet ve külfetini ihtiyar etmiyoruz.(4) Birinci terbiye: Yalan söylememektir.(5) Japonların BarometresiJaponya’da köylülerin havayı evvelden keşfetmek için garip barometreleri vardır. Bunlarca kaide-i umumiye hükmünde bulunan bazı tecrübelerini yazıyoruz:1- Karga suya dalarsa ertesi günü yağmur yağacağına delalet eder. 2- Kedi yüzünü temizlediğinden biraz sonra yağmur yağar. 3- Tilki bağırdığından üç gün sonra yağmur yağar. 4- İnsan kırda üst üste üç yılana tesadüf ederse yağmur yağar. 5- Yılan ağaçlara şiddetle tırmanırsa yağmur yağar.6- Uzaktaki dağlar yakında imiş görünürse şiddetle yağmur yağar.(6) Suallerimiz: 1- Hayatta ne olmak istersiniz? 2- Geç olsun da güç olmasın, derler, bu fikir doğru mudur?(7 KuşlarAy, bak: pencerenin kuşlar;Parmaklığına konmuşlar.Kimi oturmuş uyuklar,Kimi piresini yoklar.Soğuk onlara dokunmuşOnun için gelip konmuş,Sığınmışlar sayemizeBakın bakıyorlar bize.Biz de onlara bakıncaKaçmıyorlar uzaklara.Hepimizden de pek eminOlduklarını hallerininDili ile söylüyorlar.O çok munis yavrucuklar.Anlaşılan diyorlar ki:Niçin sizden ürkelim?Sizler şimdi öyle zalimİnsanlardan değilsinizBuna mâni terbiyeniz,Vicdanınız her şeyiniz.Safiyüddin
شهزاده لر شهري اولان مغنيساده بولونان و معمار سنانڭ أكه بولكه سنده ياپديغي تك ياپي اولان مراديه جامعي، چشيتلي أوزللكلريله دقّت چكمكده در. مراديه جامعي سلطان ٣نجی مراد طرفندن ١٥٨٣-١٥٨٥ ييللري آراسنده ياپديريلمش اولوب شهرڭ كوزده سي اولان سیپيل طاغنڭ اتكلرنده قونوملانديريلمشدر.مراديه جامعي، پلان أوزللگي باقيمندن يينه معمار سنانڭ اثري اولان اسكدار مهرماه سلطان جامعيله بڭزرلكلر بارينديرسه ده استه تيك اولارق سنان اثرلرندن اوزاقدر. قلاسيك عثمانلي معماريسنه اويغون اولارق ياپيلييور. اينجه سوسله مه لرله بزه لي ايچ مكانه ، فيل ديشي، صدف و باغه قاقمه لرله بزنمش چفت قناتلي بر قاپيدن كيريلييور. اخشاب أوزري ادرنه كاري سوسله مه لريله دقّت چكن ياپنڭ چوق دگرلي بر صنعت اثري اولارق نيته لنديريلن محراب كنارلرنده چوق فرقلي بر أوزللك بولونويور. مثلا، معمار سينانڭ مهندسلگنى كوزلر أوڭنه سرن ستونلر: دپرم ترازولري. دپرم ترازوسنڭ اطرافنده دونه بيلمه سي، دپرمده ياپنڭ ضرر كورمديگي آڭلامنه كلييور. آيريجه ياپنڭ صاغلاملغي، زمينده قايمه اولوب اولماديغي آڭلاشيلييور. ترازولرڭ دونمه مسي ده ديگر طورومڭ ضدينه اولارق اثرڭ ضرر كورديگي آڭلامنه كلييور. استاد معمار سنان بو تكنيكله كونمزده دخي حيرانلق دويولاجق بر سيستم انشا ايتمشدر.محمد خليفه باشقانلغنده كي اون ايكي نقّاش طرفندن ياپيلان قبه ايچي، پاندانتيفلر، پنجره چوره سي، منبر كلاهي و صوڭ جماعت يرينڭ پنجره آلنلقلري ايله محفل طاوانلرنده كي قاليته لي و چوق رنكلي قلم ايشي سوسله مه لرده قلاسيك موتيفلر قوللانيلمشدر.٤٤٠ ييللق قدیم جامعڭ كيريش قاپيسنڭ صول طرفنده كي حجره نڭ أوزرنده كي كتابه ده شونلر يازار: “ياپدي بر جامع بلند ده فك، كلدي بر اهل دل زيارت ايچون ديدي تاريخي كبتل الشاخ”.الله قيامته قدر باقي قیلسین.Şehzadeler şehri olan Manisa’da bulunan ve Mimar Sina’nın Ege bölgesinde yaptığı tek yapı olan Muradiye camii, çeşitli özellikleriyle dikkat çekmektedir. Muradiye Camii Sultan 3. Murat tarafından 1583-1585 yılları arasında yaptırılmış olup şehrin gözdesi olan Spil dağının eteklerinde konumlandırılmıştır.Muradiye Camii, plan özelliği bakımından yine Mimar Sina’nın eseri olan Üsküdar Mihrimah Sultan Camiiyle benzerlikler barındırsa da estetik olarak Sinan eserlerinden uzaktır. Yani klasik Osmanlı mimarisine uygun olarak yapılıyor. İnce süslemelerle bezeli iç mekâna, fildişi, sedef ve bağa kakmalarla bezenmiş çift kanatlı bir kapıdan giriliyor. Ahşap üzeri Edirnekâri süslemeleriyle dikkat çeken yapının çok değerli bir sanat eseri olarak nitelendirilen mihrap kenarlarında çok farklı bir özellik bulunuyor. Mesela, Mimar Sina’nın mühendisliğini gözler önüne seren sütunlar: deprem terazileri. Deprem terazisinin etrafında dönebilmesi, depremde yapının zarar görmediği anlamına geliyor. Ayrıca yapının sağlamlığı, zeminde kayma olup olmadığı anlaşılıyor. Terazilerin dönmemesi de diğer durumun zıddına olarak eserin zarar gördüğü anlamına geliyor. Üstad Mimar Sinan bu teknikle günümüzde dahi hayranlık duyulacak bir sistem inşa etmiştir.Mehmed Halîfe başkanlığındaki on iki nakkaş tarafından yapılan kubbe içi, pandantifler, pencere çevresi, minber külâhı ve son cemaat yerinin pencere alınlıkları ile mahfil tavanlarındaki kaliteli ve çok renkli kalem işi süslemelerde klasik motifler kullanılmıştır.440 yıllık kadim camiinin giriş kapısının sol tarafındaki hücrenin üzerindeki kitabede şunlar yazar: “Yaptı bir cami-i bülend da fük, geldi bir ehl-i dil ziyaret için dedi tarihi kebet-ül üşşah”.Allah kıyamete kadar baki kılsın.
حضرت عثمانڭ جومردلگيحضرت عثمان بر كون كروانله كلن اون ايكي دوه يوكي بوغدايڭ هپسني مدينه لي مسلمانلره و پيغمبريمزه هديه ايدر. پيغمبريمز بتون بوغدايي هديه ايتديگني آڭلاينجه حضرت عثمان ايچون، ”جمله سني بزه كوندردي. كندينه بر مقدار آليقويمدي.“ دييه رك مبارك اللريني قالديروب، ”يا رب، عثمانڭ هديه سندن عاجز اولدم. بڭا هر كيم هديه ويرديسه بن اوڭا مكافات ايتدم. اما عثمانه مكافاتدن عاجزم. يا رب، سن عثمانه كوزل بر مكافات وير.“ ديمش. درحال جبريل (ع م) كلوب، ”يا محمّد، حق تعالي سڭا سلام ايدر و بويوروركه عثمانه بندن سلام ايت و سويله كه ”بز اوندن راضي اولدق و اوني جنّتده محمّده رفيق ايتدك و عرصات حسابنى اوندن قالديردق.“ و اگر سن اوڭا مكافاتدن عاجز ايسه ڭ بز اوڭا مكافاتدن عاجز دگلز.“ ديمش.Hazret-i Osman’ın CömertliğiHazret-i Osman bir gün kervanla gelen on iki deve yükü buğdayın hepsini Medineli Müslümanlara ve peygamberimize hediye eder. Peygamberimiz bütün buğdayı hediye ettiğini anlayınca Hazret-i Osman için, “Cümlesini bize gönderdi. Kendine bir miktar alıkoymadı.” diyerek mübarek ellerini kaldırıp, “Ya Rab, Osman’ın hediyesinden aciz oldum. Bana her kim hediye verdiyse ben ona mükâfat ettim. Ama Osman’a mükâfattan acizim. Ya Rab, sen Osman’a güzel bir mükâfat ver.” demiş. Derhal Cibril (as) gelip, “Ya Muhammed, Hak Teâlâ sana selam eder ve buyurur ki Osman’a benden selam et ve söyle ki “Biz ondan razı olduk ve onu cennette Muhammed’e refik ettik ve Arasat hesabını ondan kaldırdık.” Ve eğer sen ona mükâfattan aciz isen biz ona mükâfattan aciz değiliz.” demiş. حضرت ابو بكرڭ جومردلگيحضرت ابو بكر بتون مالنى مسلمانلره تصدّق ايتدي. أويله بر حاله كلديكه كييه جگي قالماديغندن النه كچن بر اسكيجه بزي بورونه رك نماز قيلار و طيشاري چيقامازدي. بو حال أوزره أوچ كون خانه لرندن چيقوب مسجده وارامديلر. دردنجي كون صباح نمازندن صوڭره پيغمبر افنديمز جماعته دونوب،- أوچ كوندر ابو بكر مسجده كلمدي، عجبا ناصلدر؟ كيده لم خاطرينى صورالم، بويوروركن جبريل امين بر سياه بزه صاريلمش اولديغي حالده كلدي. پيغمبريمز كليش نه دننى صورديلر او ده :- يا رسول اللّه، ابوبكر سنڭ دينڭ اوغرينه سكسان بيڭ آلتين تصدّق ايله دي. قرق بيڭي كيزلي، قرق بيڭي آشكاره . شيمدي كييه جك البسه سي قالماديغندن أوچ كوندر مسجده كلمدي، نمازي اونده قيلدي. يا رسول اللّه، حق تعالي سڭا سلام ايدر و بويوروركه ابو بكره اثواب كوندره سڭ، ديدي. افنديمز ده هر كيمڭ بر زياده قفتاني وار ايسه حضرت صدّيقه هديه ايتسين بويورديلر. بر صحابه بر خرقه بولوب كوندردي. ابو بكر او صحابه يه دعالر ايدرك قفتاني كيدي و مسجد نبوينڭ يولني طوتدي.Hazret-i Ebubekir’in CömertliğiHazret-i Ebubekir bütün malını Müslümanlara tasadduk etti. Öyle bir hale geldi ki giyeceği kalmadığından eline geçen bir eskice bezi bürünerek namaz kılar ve dışarı çıkamazdı. Bu hal üzere üç gün hanelerinden çıkıp mescide varamadılar. Dördüncü gün sabah namazından sonra Peygamber Efendimiz cemaate dönüp,- Üç gündür Ebubekir mescide gelmedi, acaba nasıldır? Gidelim hatırını soralım, buyururken Cibril-i Emin bir siyah beze sarılmış olduğu halde geldi. Peygamberimiz geliş nedenini sordular o da:- Ya Resulallah, Ebubekir senin dinin uğruna seksen bin altın tasadduk eyledi. Kırk bini gizli, kırk bini aşikâre. Şimdi giyecek elbisesi kalmadığından üç gündür mescide gelmedi, namazı evinde kıldı. Ya Resulallah, Hak Teâlâ sana selam eder ve buyurur ki Ebubekir’e esvab gönderesin, dedi. Efendimiz de her kimin bir ziyade kaftanı var ise Hazret-i Sıddık’a hediye etsin buyurdular. Bir sahabe bir hırka bulup gönderdi. Ebubekir o sahabeye dualar ederek kaftanı giydi ve Mescid-i Nebevi’nin yolunu tuttu.حضرت عمرڭ اداره جيلگيحضرت عمردن صوڭره اونڭ كبي مدبر و متقي بر آدم دنيايه كلمديگنده علما متّفقدر. صيجاق بر كونده أوگله وقتي صدقه دوه لریني بالذّات كنديسي باغلار ايكن كورنلر، ”نيچون كنديڭز زحمت چكييورسڭز؟ امر بويورسه ڭز ده باغلاسه لر، اولمازمي؟“ دييه صورارلر. او ده ؛ ”بونلر فقرا حقّيدر. حق تعالي بني فقرايه چوبان ايتدي. كركدركه فقرانڭ ايشلرينى كنديم كوره يم. زيرا آخرتده بندن صورارلر.“ ديمش. حضرت عمر بر يره كوندرديگي يونتيجيلره بر تعليماتنامه ويرر و نه ياپاجقلريني اوراده بيان ايدردي. بر مكتوب ده اهالي يه كوندرير و اوراده ، ”بو آدم بنم ديديگم كبي حركت ايدرسه امرينه اوييڭز، يوقسه اويمايڭز.“ دييه يازار ايمش.عبدالرّحمن بن عوف، ”عمر كيجه لري صباحه قدر شهري كزوب بالذّات بكجيلك ايدردي. بر كيجه بڭا كلوب، ”يا عبدالرّحمن! شهرڭ كنارينه بر كروان كلدي. قورقارمكه بر شيلري ضايع اولا. كيده لم، اونلري بو كيجه بكله يه لم.“ ديدي. اونلري صباحه قدر بكله دك، بويورمش.Hazret-i Ömer’in İdareciliğiHazret-i Ömer’den sonra onun gibi müdebbir ve muttaki bir adam dünyaya gelmediğinde ulema müttefiktir. Sıcak bir günde öğle vakti sadaka develerini bizzat kendisi bağlar iken görenler, “Niçin kendiniz zahmet çekiyorsunuz? Emir buyursanız da bağlasalar, olmaz mı? diye sorarlar. O da; “Bunlar fukara hakkıdır. Hak Teâlâ beni fukaraya çoban etti. Gerektir ki fukaranın işlerini kendim göreyim. Zira ahirette benden sorarlar.” demiş. Hazret-i Ömer bir yere gönderdiği yöneticilere bir talimatname verir ve ne yapacaklarını orada beyan ederdi. Bir mektup da ahaliye gönderir ve orada, “Bu adam benim dediğim gibi hareket ederse emrine uyunuz, yoksa uymayınız.” diye yazar imiş.Abdurrahman bin Avf, “Ömer geceleri sabaha kadar şehri gezip bizzat bekçilik ederdi. Bir gece bana gelip, “Ya Abdurrahman! Şehrin kenarına bir kervan geldi. Korkarım ki bir şeyleri zayi ola. Gidelim, onları bu gece bekleyelim.” dedi. Onları sabaha kadar bekledik, buyurmuş.پيغمبريمزڭ حضرت علي يي حمايه سيمكّۀ مكرمّه ده قيطلق اولديغنده پيغمبر افنديمز عمجه سي عبّاس حضرتلرينه ، ”يا عمي، سن زنكينسڭ. ابو طالب ايسه فقيردر و چوق چوجغي واردر. مناسبدركه قيطلق بيتنجه يه قدر هر بريمز ابو طالبڭ اوغوللرندن برينى ياڭمزه آلا لم.“ ديدي و نيتلريني ابو طالبه سويله ديلر. ابو طالب، ”اوغلم عاقلي بنمله بيراقڭ ده ديگر اوغوللريمه سز باقيڭز.“ ديدي. بونڭ أوزرينه حضرت عبّاس، جعفر طيّاري و افنديمز حضرت علي يي آلوب خانه لرينه كوتورديلر. حضرت علي پيغمبر افنديمزڭ حمايه سي و تربيه سي آلتنه كيرمش اولدي. پيغمبر افنديمز نبوّتنى اظهار و خلقي ايمانه دعوت بويورنجه أوّلا حضرت خديجه صوڭره حضرت ابو بكر و حضرت علي اجابت ايدرك مسلمان اولمشلردر. او وقت اون ياشنده اولان حضرت علي جمله مؤمنينڭ أوچنجيسي و چوجق ايكن مسلمان اولانلرڭ برنجيسي اولوب اسلامدن أوڭجه دخي پوتلره طاپمامشدر.پيغمبر افنديمز، حضرت علي يه خطابًا، ”هارون، موسي يه نه ياقينلقده ايسه سن ده بڭا او ياقينلقده سڭ. شو واركه بندن صوڭره نبي يوقدر.“ بويورمشدر.پيغمبر افنديمزڭ، ”ابوبكر كورور كوزم و ايشيتير قولاغم، عمر يارديمجيم، عثمان الم و علي كوملگمدر.“ بويورديغي روايت ايديلير.Peygamberimizin Hazret-i Ali’yi HimayesiMekke-i Mükerreme’de kıtlık olduğunda Peygamber Efendimiz amcası Abbas Hazretlerine, “Ya emmi, sen zenginsin. Ebu Talip ise fakirdir ve çok çocuğu vardır. Münasiptir ki kıtlık bitinceye kadar her birimiz Ebu Talip’in oğullarından birini yanımıza alalım.” Dedi ve niyetlerini Ebu Talip’e söylediler. Ebu Talip, “Oğlum Akil’i benimle bırakın da diğer oğullarıma siz bakınız.” dedi. Bunun üzerine Hazret-i Abbas, Cafer-i Tayyar’ı ve Efendimiz Hazret-i Ali’yi alıp hanelerine götürdüler. Hazret-i Ali Peygamber Efendimizin himayesi ve terbiyesi altına girmiş oldu. Peygamber Efendimiz nübüvvetini izhar ve halkı imana davet buyurunca evvela Hazret-i Hatice sonra Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ali icabet ederek Müslüman olmuşlardır. O vakit on yaşında olan hazret-i Ali cümle mümininin üçüncüsü ve çocuk iken Müslüman olanların birincisi olup İslam’dan önce dahi putlara tapmamıştır.Peygamber Efendimiz, Hazret-i Ali’ye hitaben, “Harun, Musa’ya ne yakınlıkta ise sen de bana o yakınlıktasın. Şu var ki benden sonra nebi yoktur.” buyurmuştur.Peygamber Efendimizin, “Ebubekir görür gözüm ve işitir kulağım, Ömer yardımcım, Osman elim ve Ali gömleğimdir.” buyurduğu rivayet edilir.