غيرت بزدن توفيق اللّٰهدن يڭي بر ميلادي سنه يه كيردك. كچديگمز بر سنه ده ياشانان حادثه لر أوزرندن تاريخڭ اذني سوررك بوكوني دونله برابر آڭلامه يه ، بوني ياپاركن ده تاريخه كچه بيلمه نڭ آناختاري اولان عثمانليجه يي أوگرنمه يه غيرت ايتدك. بو سورچده پك چوق حادثه كوندممزه كيردي. دپرملر، سيل باصقينلري، يانغينلر و فلسطين. ظالم يهوديلرڭ مسلمان قرداشلريمزه قارشي باشلاتدقلري آلچاق و ملعون صالديريلر بو كز آرتارق و صوي قيريم بويوتنده دوام ايتدي. ربّم ظالملرڭ حق ايتديگني اڭ قيصه زمانده ويرسين ان شاء اللّٰه. تاريخ كبي انسانلق ده بر بتون. يهودينڭ دنيانڭ باشنه مسلّط اولمسي تا صوڭ پيغمبر افنديمز (ص ع و) ڭ پيغمبرلگنه قدر كيدييور. شيطان انانيتنده و نفسانيتنده دوام ايدن انسانلق طيشي حاللري، كونمزده ، الده ايتدكلري حقسز قزانج و ظلملرنده قوللانيلمق أوزره أورتدكلري آراچلرله بو حاله كلدي. هيچ بر اخلاقي و قانوني ياپديريمي ديڭله مه ين، كنديلريني هركسدن و هر شيدن أوستون كورن بو انسي شيطانلر فرصتنى بولدقلري بو زمانده تمامًا چيغيرندن چيقمش اولارق ظلم ايدييورلر. فقط شو ده كورولیيوركه اصلنده كندي صوڭلريني حاضرلييورلر. آلغيله يوروتدكلري تياترولري آرتيق بيتدي و بتون دنيا بونڭ فرقنه وارمه يه باشلادى. آرتيق وجدانلر ياساق ديڭله مييور، ظالمڭ ظلمني يوزينه اورويور. اميد ايدرزكه پك چوق كيمسه حقيقتي بتون كوزللگيله كوره جك و مسلمان اولاجقدر. كسوفه اوغرايان اسلام كونشنڭ تكرار طوغوشيله ظلمڭ قراڭلغي غائب اولاجق، انسانلق راحت بر نفس آلاجقدر. بز أوڭمزده كي سنه ده چاليشمه لريمزه خيز كسمه دن دوام ايده جگز ان شاء اللّٰه. حيات شرطلري، كاغد و طاشيمه فياتلري، أورتيم مصرفلري آرتسه ده المزدن كلديگنجه ديرنه جك و عثمانليجه نڭ أوگرنيمنه قاتقي صاغلايان دركيمزي دوام ايتديرمه يه غيرت ايده جگز. غيرت بزدن، توفيق اللّٰهدن. اللّٰه گونمزي، أوڭمزي، عمريمزي، انجاممزي خير ايله سين. Yeni bir miladi seneye girdik. Geçtiğimiz bir senede yaşanan hadiseler üzerinden tarihin izini sürerek bugünü dünle beraber anlamaya, bunu yaparken de tarihe geçebilmenin anahtarı olan Osmanlıcayı öğrenmeye gayret ettik. Bu süreçte pek çok hadise gündemimize girdi. Depremler, sel baskınları, yangınlar ve Filistin. Zalim Yahudilerin Müslüman kardeşlerimize karşı başlattıkları alçak ve melun saldırılar bu kez artarak ve soy kırım boyutunda devam etti. Rabbim zalimlerin hakkettiğini en kısa zamanda versin inşallah. Tarih gibi insanlık da bir bütün. Yahudinin dünyanın başına musallat olması ta son peygamber Efendimiz (sav)’in peygamberliğine kadar gidiyor. Şeytan enaniyetinde ve nefsaniyetinde devam eden insanlık dışı halleri, günümüzde, elde ettikleri haksız kazanç ve zulümlerinde kullanılmak üzere ürettikleri araçlarla bu hale geldi. Hiçbir ahlaki ve kanuni yaptırımı dinlemeyen, kendilerini herkesten ve her şeyden üstün gören bu insi şeytanlar fırsatını buldukları bu zamanda tamamen çığırından çıkmış olarak zulmediyorlar. Fakat şu da görülüyor ki aslında kendi sonlarını hazırlıyorlar. Algıyla yürüttükleri tiyatroları artık bitti ve bütün dünya bunun farkına varmaya başladı. Artık vicdanlar yasak dinlemiyor, zalimin zulmünü yüzüne vuruyor. Ümit ederiz ki pek çok kimse hakikati bütün güzelliğiyle görecek ve Müslüman olacaktır. Küsufa uğrayan İslam güneşinin tekrar doğuşuyla zulmün karanlığı kaybolacak, insanlık rahat bir nefes alacaktır. Biz önümüzdeki sene de çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz inşallah. Hayat şartları, kâğıt ve taşıma fiyatları, üretim masrafları artsa da elimizden geldiğince direnecek ve Osmanlıcanın öğrenimine katkı sağlayan dergimizi devam ettirmeye gayret edeceğiz. Gayret bizden, tevfik Allah’tan. Allah günümüzü, önümüzü, ömrümüzü, encamımızı hayr eylesin.
(1) Bazılarımızda eskiden kalma ve son zamanlarda umumiyetle din-i İslam’a isnat olunan bazı yanlış fikirler vardır: Fani dünya için çalışmak ne lazım? Ahiretim mamur olsun da üç günlük dünyayı nasıl olsa geçiririm. Cenab-ı Hak rızkımı tekeffül etmiştir. Allah’ın kefaletine emniyetim tam değil mi ki tahsil-i maişet uğrunda bu kadar yorgunluğa lüzum göreyim. Bundan Allah’a tevekkülsüzlük çıkar, derler. Ve bu sözleri bir nevi sofilik ve dindarlık olmak üzere sarf ederler. Halbuki bu gibi fikirler dine, İslamiyet’e leke sürdürür; bir din ki mensubunun tembellikle, ilişiksizlikle fakr u sefalet (2) içinde kalmasını ve bunun neticesi olarak sair milletlerin kuvvet ve satvetleri altında ezilmesini mucip olursa o din nasıl doğru ve makul bir din olabilir, dedirtir. Muazzez ve mukaddes bildiğimiz dinimiz bizi düşmanlarımızın ayakları altına atıvermiş, dünyada yaşamaya bedel sürünmemizi istiyormuş. Hiç böyle şey olur mu? Bunlar dine iftiradır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bir hadis-i şerifinde: “Sizin hayırlınız ne dünyası için ahretini ne de ahreti için dünyasını terk ve ihmal edenler değildir.[1] Belki sizin hayırlınız dünyası ile ahreti beynini cemedenlerinizdir” buyurmuşlardır. İntiharın hasbe’d-dünya ne kadar mezmum bir şey olduğu malumdur. İntihara katiyen razı olmayan bir din fakr u sefalete de razı olmaz. Çünkü bahusus asr-ı hazırda fakr ve sefalet dahi tedricen intihar demektir. Diğer bir hadis-i şerifte de (كادَ اَلْفَقْرُ أَنْ يَكُونَ كُفْراً) buyurulmuştur. Yani fukaralık küfre yakın bir şeydir. İşte bu hadis-i şerifin dahi sırr-ı icazı zamanımıza tatbiken ne (3) kadar zahir ve aşikardır. Çünkü zamanımızda ferden ve cem’an ahkam-ı diniyeyi muhafaza ve icra etmek fakr u zaruretle beraber pek müşkildir. O derece metanet, za’f-ı ahlak devirlerinde her baba yiğidin kârı değildir. Mal-ı dünya ile ahretin de kazanılacağını müsbet delailden olmak üzere ecdadımızdan bize yadigâr kalan bu kadar hayrat ve meberrat hep servet sayesinde değil midir? Onun için yine bir hadis-i şerifte (نِعمَ المالُ الصَّالحُ للرَّجلِ الصَّالحِ) buyurulmuştur. Yani iyi adam için iyi mal ne kadar güzel ve ne kadar lüzumlu bir şeydir. Hele bu bapta: (ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً فٖيهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَماً لِرَجُلٍؕ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًؕ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ)[2] ayet-i kerimesi pek büyük, pek beliğ bir ders-i ibret teşkil etmektedir. Öyle ya: kendi kendine elinden bir şey gelmeyen ve ötekinin berikinin ihsan ve imtinanı altında geçinen (abd-i memlük)larla, Rezzak-ı alemin hazane-i fıtratından istihsal-i servet ederek beni nevine serren ve cehren her türlü muavenetten geri durmayan yed-i ulya ashabı, beşeriyetin bir sınıf-ı zelili bulunan deminki bendegan-ı inayetle şu ahrar-ı ümmet ve erbab-ı hamiyet hiç müsavi olabilir mi? Yine bir hadis şerifte (لان تدعهم أغنياء خير من ان تدعهم عالة يتفكرون) (4) buyuruluyor ki vereseni zengin olarak bırakmaklığın fakir, aleme avuç açmaya mecbur bir halde bırakmaklığından elbette hayırlıdır demektir. İslam’da bu gibi asar ve ehadis, la-tuhsa bir haldedir. Mal-ı dünya ile ahiretin de kazanılabileceğini söylemiştik. Hatta diyebilirim ki âkıl ve müdakkik olan insanlar, kazandıkları servet-i dünyayı hayrata, menafi-i millete sarf ederek ahreti de elde etmek şöyle dursun, hayrata sarf etmeye bile kalkmaksızın, menafi-i umumiyyeye hizmet iktidarını haiz olmak niyetiyle henüz istihsal-i servet ederken ahreti servetle beraber kazanmaya muvaffak olurlar. Çünkü (انما الاعمال بالنيات) kavl-i şerifi Müslümanlığın en büyük düsturlarından olduğu cihetle servetin esna-yı iktisabında mevcut olan hüsn-i niyetleri ile me’cur olmaları iktiza ederek kazanılan her bir akçe ile birlikte bir de sevap kazanılmış demektir. (5) Yukarıdan beri arz eyledim hakaikle beraber teslim olunacak bir cihet vardır ki o da İslamiyet’te mal dünyanın helalini hesap ve haramına azap tereddüt edeceği ve dünya müminin zindanı olduğu ve yine dünyanın nezd-i Hüda’da sivrisinek kanadı kadar bir değeri olmadığı ve bunun için ne kadar çalışılsa yine rızık maksumdan ziyade olamayacağı ve fukaralığın ind-i ilahide kadri pek ali bulunduğu tarzında birçok asarın mevcut olmasıdır. İşte insanları atalet ve sefalete sevk eden sabıku’z-zikr zünun ve ebatıl ashabı işbu asarı bi-gayr-i hak kendilerine senet ittihaz etmek suretiyle suiistimal ettikleri gibi basiretsiz bazı erbab-ı kalemimiz zünun-u mezkure ashabını takbih ve tezyif edeyim derken İslamiyet’te bunlara velev menşe-i galat olacak hiçbir şey yokmuş gibi idare-i lisan ederek asar-ı mezkurenin vücuduna karşı müfrit bir eser-i tegafül (6) göstermektedirler. Halbuki bu eserler mezamin-i eş’ardan kelimat-ı kibara, oradan da ehadis ve âyâta doğru yükselmekte olduğundan nazar-ı bahis tevcihe alınmadan geçiştirilmesi caiz olmayacak derecede mühimdir. Evet İslamiyet’te insanları dünya için sa’y ve amelden men etmek büyük bir dalal ve vebal olmakla beraber beri tarafta, iş bu sa’y ve amel manilerinin sözlerini müeyyed gibi görünen bunca asara da cevap vermek iktiza eder. Alem-i matbuatta bir vakit parlayıp sönen bir muharrir-i zi-akdamımız: Fanist cihan der u vefanist (Cihan fânidir ve onda vefa yoktur) Mısra-ı marufuna ne kadar saçma diyordu. Lakin haydi bu saçma olsun, mealen buna muvafık olan bu kadar ayat ve ehadise ne diyecek? Öyleyse İslamiyet dairesinde taharri-i hakikat fikrinde bulunan bir adamı, öyle saçmadır deyip geçivermek kandırmaz. Bu babda etraflıca ta’mik-i tahkikat etmek lazımdır. İşte İslamiyet’te mâni-i mesai gibi görünen o eserlerin hep birer nüktesi, birer mevki vardır: Servetin helaline karşı hesap ve haramına karşı azap vardır demek, insanları tahsil-i servetten değil, tahsil-i servet esnasında haksızlıktan, istikametsizlikten men içindir ki bu da lazım değil midir? Bugün ahalimize, geceyi gündüze katıp ve haram helal demeyip iktisab-ı servet için çalışmak emrini verebilir miyiz? İslamiyet iktisab-ı servet esnasındaki (7) mezalık-ı akdamı nazar-ı dikkatten dûr tutmamakla servet-i umumiyemize bir darbe mi vurmuştur? Bilakis devr-i sabıktaki servet perest paşalarımız malum. Şimdi bu meslek-i mesaiyi biraz daha tamim ediniz. Bakınız: servet-i umumiyemiz bu sa’y ve verzişten müstefid mi oluyor, yoksa şimdikinden de beter bir hale mi geliyor? Dünya müminin zindanı olduğu ve fukaralığın, nezd-i Hüda’da kadri bâlâ-ter bulunduğu meselelerine gelince bu gibi beyanatında ma sebaka leha (bizim için geçmişte) yine sa’y u amelden tenfir olmayıp, dünyada mesaisine kadar ziyadeleşse yine fukarasız memleket bulunmak kabil olmaması ve belki sa’y ve amel derece-i kusvaya vasıl olan memalikte bir kısım halkın daha elim bir fakr içinde kalmaları zaruriyat ve meşhudattan olması ve hatta o gibi memalikte seyyale-i servet ve saadet bütün azameti ile, bütün kuvvetiyle mahdud mecralara mansıp olarak ekseriyeti teşkil eden nüfus-u sairenin, ağniyanın hisse-i sefaletlerine de varis olmak derecelerinde düçar-ı ta’b ızdırap olmaları cihetiyle beyanat-ı mezkurenin, herhalde dünya yüzünden eksilmek şöyle dursun, belki mevcudiyetleri günden güne kesret ve ehemmiyet kesbeden fukarayı meyusiyetten kurtararak kendilerini başka bir suretle şevk ve ümit vermek ve belki bu sayede mahfuz kalacak kuvve-i maneviyeleriyle dünyaca olan mesailerine de yeniden bir hayat-ı ciddiyet ve celadet getirmek üzere sarf ve irad edilen hikemiyat-ı aliyeden olduğu enzar-ı ulü’l-ebsarda hafi değildir. (8) Sonra fukaralığın kadri yüksek olduğunu natık olan sözlerin, hakikati itibariyle hususi muhatapları da vardır ki onlar fukarayla beraber vezaif-i insaniye ve kemalat-ı beşeriyeyi cem’a mvuaffak olan ve fakir oldukları halde ağniyanın gözüne kestiremediği asar-ı hamiyeti ibraz eden müstesna hilkat erlerdir. Fakat bu itibar ile cümel-i mezkure düstur-u umumi halinde bulunamaz. Dünyanın ve dünyalığın nezd-i Hüda’da sivrisinek kanadı kadar değeri olmadığını ifade eden beyanata gelince, bundaki nükte-i hikmet ve hakikat pek alidir. Malum olduğu vecihle saha-i alemde insanlık şan ve haysiyetini muhafaza eden milletler için istihkar-ı hayat hasletine ihtiyaç vardır. Nitekim (9) Japon devletinin dünyaya şan veren muzafferiyet-i harbiyesindeki esbab-ı mühimmenin en birincisi, Japon milletinin ahval-i ruhiyesinde görülen istihkar-ı hayat-ı hasisası teşkil eylediği erbab-ı vukuf nazarında kabul edilmiş idi. İnsanlığın tealisi için (10) istihkar-ı hayata ihtiyaç bulununca bu hususta istihkar-ı servet ihtiyacı daha evvel… olmak lazım gelir. İnsaniyet, ancak sahibi nazarında müstahkır olan servetlerden istifade edebilir yoksa: Ona sorduğumda endişesini ondan uzaklaştır Korkağın ruhunu bedeninden çıkarın Medlulü kabilinden olarak servet ve sâmânı ma’şuka-i vicdanı olan zenginlerden beşeriyete hiçbir hayır dokunmak ihtimali yoktur. Elhasıl İslamiyet’te mevcut olup bazı ezhan-ı kasıranın, hikmetini takdir edemediği beyanatın hülasa-i müeddasına nazaran servet iktisabına çalışmalı fakat servet gaye-i maksat ittihaz edilmemelidir. İşte bu niyetle çalışmaya dünya için çalışmak bile denmez. Mustafa Sabri *Beyanü’l-Hak, 9 Muharrem 307, c. 2, s. 1020 [1] (وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى) ayet-i kerimesini yalnız dünya için çalışmak mevkiinde okurlar. İşte bu hadis-i şerife bir ayetin mabadindeki (وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى) kavl-i kerimine tatbiken mutad olan sure-i irad ve istişhadı tashih etmelidir.[2] Zümer, 29
Ateşle su hizmetkar iken ne kadar iyiyse efendi iken o kadar fenadır Atla yola giden eşeğin vay haline Ata nal çakıldığını görmüş de kurbağa ayağını uzatmış Ardında yüz köpek havlamayan kurt sayılmaz Altın ateşte insan minnette belli olur Altın anahtar kale kapılarını açar Altın kuyumcusunu bulur Anadan doğmayınca kardeş sayılmaz Ayıkken düşündüğünü sarhoşken söyler Ayı bala düşmüş Ebe çok olunca cenin sakat doğar Eski dostla eski şaraba doyum olmaz Esmersek de çingene değiliz Eşek baş olunca insicam hayır olmaz Eşek Kudüs’e gitmekle hacı olmaz Eşek kulağına su girmeyince yüzmez Eşeğin savtı semaya çıkmaz Eşeğin kuvveti var diye iki kişi birden yüklenilmez İnsandan başka her mahlukun alacası güzeldir İnsan taştan pek, yumurtadan naziktir İnsanı arşınla değil aklıyla ölçülmeli İnsanı aklıyla beygiri karışla ölçerler Uşağın makbulü eşeğin hamakatini, atın ferasetini, mandanın kuvvetini cemedendir Öküzü boynuzundan, insanı sözünden tutarlar Ölmüş arslana tavşanlar bile hücum eder Olmuş meyve kendiliğinden düşer Uyanmış ama borç bacadan kaçmış Erken bak işin yarısını bitirmek demektir İki koç bir ağılda olamaz İneğin sırtına sinek konmuş Beygir iyi olunca ya topal olur ya kör Beygir diri iken yenir Beygirin iyisi yolu kısaltır Beygiri eşekle bir tutmamalı Beygiri suretiyle değil süratiyle methederler Bağ dua değil çaba ister Balık kuyruğundan avlanmaz Bir deliği olan fare çabuk tutulur Bir ziyan bin bühtan Başkasının sözünden ziyade kendi gözüne inan Bazı meyvenin levni güzeldir ama taamı acıdır Boş başak dik durur Boşuna vaat deliyi memnun eder Büyük balık ufağını yutar Temiz domuz semiz olmaz Tilki iki defa tuzağa düşmez Tilkiyi kovalarken kurdu uyandırdı Çalışmak ibadetin nısfıdır Çay kenarında kuyu kazmak Çorbaya kıl düştü Çok havlayan köpek ısırmaz Çok süren ikbal beyaz kargaya benzer Çömlek taşa dokunursan vay çömleğin haline. Taş çömleğe dokunursa vay çömleğin haline Hizmetkarlık edemeyen efendilik edemez Hırsız köpekten hoşlanmaz Delicesiz buğday olmaz Deliceyi kökünden çıkarmalı Dişi aslan tek doğar ama arslan doğar Dikenli ağaçlar gül olur Dilencinin torbası dolmaz Sakin akan nehir kuvvetli tepeleri devirir Senin kuvvetin varsa benim de Allah'ım var Siyah inekten beyaz süt sağılır Siyah tavuk beyaz yumurtlar Sinek bal ile tutulur sirke ile değil Şahin sinek olamaz Şarap ihtiyara bile neşve verir Şarabı kafaya değil karna içmeli Şimşeği görünen yıldırımdan korkma Şeytan bile söylendiği kadar siyah değildir Şeytanla kabak ekenin kabak başına patlar Sabır ve tamir dünyanın yarısını idare eder Susamış at suyun bulanıklığını aramaz Su her şeyi temizler, yalnız yüz karasını temizleyemez
قيزيل آي اسير مكتوبلري برنجي دنيا صاواشي و چاناق قلعه صاواشنده مجاهده ايدن عسكرلريمزڭ عائله لرينه يازديغي مكتوبلر و اونلره ده عائله لري طرفندن يازيلان مكتوبلرڭ بر قسمي اولاشامامش و هلال احمرده يعني تركيه قيزيل آينده قالمشدي. صينيرلي صاييده آراشديرمه جينڭ مخاطب اولديغي و چوغمزه هيچ اولاشمايان او درين حسّيات، ٢٢ شباط ٢٠١٩’ده ترك قيزيل آي و خيرات وقفي آراسنده امضالانان پروطوقوللههه قيد آلتنه آليندي و بوكون توم آرشيو كونمز تركجه سنه چوريلدي. خيرات وقفي بو چاليشمه يي اجرتسز و جديمزه وفا بورجي اولارق أوستلنمش، طوپلامده ٢٣٠ كوڭللينڭ قاتيليميله أوڭجه قيصه بر اگيتيم پلانلانمش، آردندن چاليشمه لر باشلامشدر. قيزيل آي آرشيولرنده بولونان ٧٥ اسير دفتري، ١٢٧ اسير ليسته سي، ٢٥ بيڭ ٥٠٤ اسير مكتوبي و ٣٠٨ بيڭ ٦٤٥ اسير قارتيله مخاطب اولونمشدر. اسير مكتوبلرينڭ ايلك اوقومه لري ١٨ اوجاق ٢٠٢٠’ده تماملانمشدر. ايلك اوقومه لرڭ آردندن قونترول ايچون ٥٠ كيشيلك اديتور اكيبي اولوشديرولمش، بو اكيبه يوڭليك ٢٣-٢٦ اوجاق ٢٠٢٠’ده آنقره ده ياپيلان اگيتيمله برلكده چاليشمه يه باشلانمش و ٢٠ آغستوس ٢٠٢٠’ده ايلك قونتروللر تماملانمشدر. ١ شباط ٢٠٢٠’ده چوريلمه يه باشلانان ٣٠٨ بيڭ ٦٤٥ اسير قارتنڭ ده تمامي سورچده چوريلمشدر. بيوك بر اكيپله اوزون بر چاليشمه نڭ آردندن تماملانان چاليشمه لر، ٧ قاسم- ٧ آرالق ٢٠٢٣ تاريخلري آراسنده ”يوز ييللق امانت قيزيل آي اسير مكتوبلري سركيسي“ اسميله آنقره ده كي ملّت كتبخانه سنده سركيلنمش و زيارتجيلره آچيلمشدر. امينه ارطوغان خانم افندي، ترك قيزيل آي كنل باشقاني پروف. در. فاطمه مريج ييلماز، جمهور باشقانلغي ايلتيشيم باشقاني فخرالدين آلتون، ت.ر.ت. كنل مديري زاهد صوبه جي، خيرات وقفي باشقان وكيلي سعيد ياوز و چوق صاييده دعوتلينڭ قاتيلديغي پروغرامله مكتوبلر، اصل صاحبلري اولان عائله لري و ملّتمزله بولوشديرولمشدر. بو أونملي و بر او قدر ده قيمتلي چاليشمه ده امگي كچن وقف كوڭلليلريني تبريك ايدييور، آراشديرمه ياپمق ايسته ينلري بو وسيله يله قيزيل آي آرشيولرينه دعوت ايدييورز. بوندن صوڭره ياپيلاجق چاليشمه لر ده چوق أونملي و قيمتلي اولاجقدر. كنجلريمزڭ و چوجقلريمزڭ دنياسنه طاشيناجق او حسّيات استقباله دائر اميدلريمزي داها ده كوچلنديره جكدر. Birinci dünya savaşı ve Çanakkale savaşında mücahede eden askerlerimizin ailelerine yazdığı mektuplar ve onlara da aileleri tarafından yazılan mektupların bir kısmı ulaşamamış ve Hilal-i Ahmer’de yani Türkiye Kızılay’ında kalmıştı. Sınırlı sayıda araştırmacının muhatap olduğu ve çoğumuza hiç ulaşmayan o derin hissiyat, 22 Şubat 2019’da Türk Kızılay ve Hayrat Vakfı arasında imzalanan protokolle kayıt altına alındı ve bugün tüm arşiv günümüz Türkçesine çevrildi. Hayrat Vakfı bu çalışmayı ücretsiz ve ceddimize vefa borcu olarak üstlenmiş, toplamda 230 gönüllünün katılımıyla önce kısa bir eğitim planlanmış, ardından çalışmalar başlamıştır. Kızılay arşivlerinde bulunan 75 esir defteri, 127 esir listesi, 25 bin 504 esir mektubu ve 308 bin 645 esir kartıyla muhatap olunmuştur. Esir mektuplarının ilk okumaları 18 Ocak 2020’de tamamlanmıştır. İlk okumaların ardından kontrol için 50 kişilik editör ekibi oluşturulmuş, bu ekibe yönelik 23-26 Ocak 2020’de Ankara’da yapılan eğitimle birlikte çalışmaya başlanmış ve 20 Ağustos 2020’de ilk kontroller tamamlanmıştır. 1 Şubat 2020’de çevrilmeye başlanan 308 bin 645 esir kartının da tamamı süreçte çevrilmiştir. Büyük bir ekiple uzun bir çalışmanın ardından tamamlanan çalışmalar, 7 Kasım- 7 Aralık 2023 tarihleri arasında “Yüzyıllık Emanet Kızılay Esir Mektupları Sergisi” ismiyle Ankara’daki Millet Kütüphanesi’nde sergilenmiş ve ziyaretçilere açılmıştır. Emine Erdoğan Hanımefendi, Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı, Hayrat Vakfı Başkan Vekili Said Yavuz ve çok sayıda davetlinin katıldığı programla mektuplar, asıl sahipleri olan aileleri ve milletimizle buluşturulmuştur. Bu önemli ve bir o kadar da kıymetli çalışmada emeği geçen Vakıf gönüllülerini tebrik ediyor, araştırma yapmak isteyenleri bu vesileyle Kızılay arşivlerine davet ediyoruz. Bundan sonra yapılacak çalışmalar da çok önemli ve kıymetli olacaktır. Gençlerimizin ve çocuklarımızın dünyasına taşınacak o hissiyat istikbale dair ümitlerimizi daha da güçlendirecektir.
Köşe Penceresi يعني موتي ويرن اودر. يعني حيات وظيفه سندن ترخيص ايدر. فاني دنيادن يريني تبديل ايدر. كلفت خدمتدن آزاد ايدر. يعني حيات فانيه دن، سني حيات باقيه يه آلير. ايشته شو كلمه ، شويله جه فاني جن و انسه باغيرير، ديركه : ”سزلره مژده ! موت، اعدام دگل، هيچلك دگل، فنا دگل، انقراض دگل، سونمك دگل، فراق ابدي دگل، عدم دگل، تصادف دگل، فاعلسز بر انعدام دگل، بلكه بر فاعل حاكم رحيم طرفندن، بر ترخيصدر، بر تبديل مكاندر. سعادت ابديه طرفنه ، وطن آصليلرينه بر سوقياتدر. يوزده طقسان طقوز احبابڭ مجمعي اولان عالم برزخه ، بر وصال قاپيسيدر.“ Yani mevti veren odur. Yani hayat vazîfesinden terhîs eder. Fânî dünyadan yerini tebdîl eder. Külfet-i hizmetten âzâd eder. Yani hayât-ı fâniyeden, seni hayât-ı bâkiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fânî cin ve inse bağırır, der ki: “Sizlere müjde! Mevt, i‘dâm değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkırâz değil, sönmek değil, firâk-ı ebedî değil, adem değil, tesâdüf değil, fâilsiz bir in‘idam değil, belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından, bir terhîstir, bir tebdîl-i mekândır. Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyâttır. Yüzde doksan dokuz ahbâbın mecmaı olan âlem-i berzaha, bir visâl kapısıdır.” (Osmanlıca Beş Risale, s. 15-16) 1. Beyit جانی جانان دیله مش ویرمه مك اولمز ای دلنه نزاع ایلیه لوم او نه سنكدر نه بنم Cânı canân dilemiş virmemek olmaz ey dilNe nizâ eyleyelüm o ne senündür ne benüm Fuzuli (3) * Pek sevgili, çok şefkatli Mahbubumuz, emanetini ister de vermemek nasıl olur? Hem huzurda senlik benlik davası da ne olurmuş? Teslim var. * Nizâ: Çekişme, kavga, anlaşmazlık, ihtilâf 2. Beyit یازمدی لوح عمره خط بقاقلم كاف و نونله یزدان Yazmadı levh-i ömre hatt-ı bekâKalem-i kâf u nûnla Yezdân Fazlî (2) * Hakiki Ma’budumuz Hudâ-yı Müteal Hazretleri “Ol!” emriyle koca kâinatı yarattı da fani ömrün levhasına bakâ hattıyla hiçbir şey yazmadı. Tebdil var. * Kalem-i kâf u nûn: “Kûn” emrine telmihen “(O,) göklerin ve yerin benzersiz yaratıcısıdır. Ve bir işe hükmettiğinde, artık ona sâdece “Ol!” der, (o da) hemen oluverir.” (Bakara, 117)Yezdân: (fa) Allah, Ma’bûd-ı hakîki 3. Beyit اولدقده سالك ره اقلیم اخرویعمر عزیزی دفتری بولدقده اختتام Oldukda sâlik-i reh-i iklim-i uhrevî'Ömr-i 'azîzi defteri buldukda ihtitâm Nabî (5) * Ebedü’l- Ebed yolunda her ne vakit ki aziz ömrün defteri hitam bulur, o vakit uhrevi iklimin yoluna koyulan bir yolcu olunur. Terhis var. * İhtitâm: Bitme, sona erme 4. Beyit اولمكدن نه قورقارسك قورقما ابدی وارسكچونكم ایشه یرارسك بو سوز فاسد دعوادر Ölmekden ne korkarsın korkma ebedî varsınÇünkim işe yararsın bu söz fâsid da’vâdır Yunus Emre (7) * Ey, Cenab-ı Hakk’ın esmasının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar olan insan! Korkma, hayatın fena bulmayacak! Bi’l-akis dünyada ticaret ile, ebedî ve dâimî bir hayatın saadetine çalışmak için eline verilen azim sermayen bakileşecek! Beka var. Fâsid: Fesâda uğramış, bozulmuş, bozuk, kötü 5. Beyit خلق اولوم صاندیٰغی خوش وصلت ایمش ای حقیعید اكبردر او صانما كه مماتم كلدی Halk ölüm sandığı hoş vuslat imiş ey HakkıÎd-i ekberdir o sanma ki memâtım geldi İbrahim Hakkı (4) * Mevlana’ca “Şeb-i Arus”… Unutma, visal var. * Îd-i ekber: Büyük bayram 6. Beyit قفسده قوش كبی زندان عالمده اولوب شمسیخلاص اولدوقده محبسدن جنابندن مأب استر Kafesde kuş gibi zindân-ı ‘âlemde olup ŞemsîHalâs oldıkda mahbesden cenâbından me’âb ister Şemseddin Sivasi (6) * Bu fani dünyada ten kafesine hapsolmuş Üstâd! İyi ki ahiret var, iyi ki Cennet var. İyi ki Cemalullah var. * Me’âb: Sığınacak yer, sığınak, melce Cenâb: (1) Taraf, cihet (2) Allah, peygamber ve bazı tarikat büyüklerine ait isim ve sıfatların başına getirilerek “hazret” manasına kullanılan hürmet ve tazim sözü 7. Beyit اوله جكز، مژده لر اولسون، مژده لر اولسوناولومی دە اولدیرن ربّه سجده لر اولسون Öleceğiz, müjdeler olsun, müjdeler olsun!Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun! Necip Fazıl (8) * Veliyyü’l-Hamîd olan Rabbimize binler şükürler ve secdeler olsun ki bu dünya sahrasında bizleri yalnız, kimsesiz koymadı. Hem sığınağımız olduğu gibi yegâne dostumuz ve yardımcımız oldu. İyi ki O (cc) var. Kaynakça BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2007), Osmanlıca Beş Risale, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât Divan-ı Fazlı, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, No: 7213/1 (v. 56B) Divan-ı Fuzuli, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum, No: 340 (s. 65B) Divan-ı İbrahim Hakkı, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Manzum, No: 111 (v. 84A) Divan-ı Nabi, Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Lala İsmail, No: 488 (v. 70B) Divan-ı Şemsi, Koyunoğlu Yazma Eser Kütüphanesi, No: 10970 (s. 4B) Divan-ı Yunus Emre, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: 5360/2 (v. 33B) KISAKÜREK, Necip Fazıl, (2019), Çile, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları (s. 152) https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ http://www.yazmalar.gov.tr/
يڭي بر سنه يه باشلادق… ربّمز بو ٢٠٢٤ سنه سني حقّمزده خيرلي ايله سين… خصوصًا غزّه لي قرداشلريمزه نصرتلر و ظفرلر نصيب بويورسون. اتيمولوژي ديللرڭ كوكنلريني آراشديران و اينجه له ين بر بيليم داليدر. بو بيليم بر ديلڭ ديگر ديللرله اولان ياقينلغنى اينجه لر. او ديلي قونوشان طوپليلقلرڭ كچمشدن بوكونه ديگر طوپليلقلرله اولان كولتورل ايليشكيلريني قونو آلان چاليشمه لر ياپار. بر باشقه يوڭدن بو علم بر كلمه نڭ كليشمه سورجنى ايلك اورته يه چيقيشندن اعتبارًا ايزله يه رك، او كلمه نڭ هانكي ديللرده نه شكلده ياييلديغني تثبيت ايدر و آناليزلرده بولونور. اتيمولوژينڭ عربجه اسمي ايسه ”اشتقاق“ علميدر. بو اوزمانلره ”اتيمولوغ“، ويا ”كوكن بيليمجي“ ويا ”اشتقاقجي“ دينمكده در. بز ده سزلرله كلمه لريمزڭ كوكنلرينه طوغري يڭي بر يولجيلغه چيقمق ايستييورز. ايشته ايلك كلمه مز. ”غزّه “ Yeni bir seneye başladık… Rabbimiz bu 2024 senesini hakkımızda hayırlı eylesin… Hususan Gazzeli kardeşlerimize Nusretler ve zaferler nasip buyursun. Etimoloji dillerin kökenlerini araştıran ve inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim bir dilin diğer dillerle olan yakınlığını inceler. O dili konuşan toplulukların geçmişten bugüne diğer topluluklarla olan kültürel ilişkilerini konu alan çalışmalar yapar. Bir başka yönden bu ilim bir kelimenin gelişme sürecini ilk ortaya çıkışından itibaren izleyerek, o kelimenin hangi dillerde ne şekilde yayıldığını tespit eder ve analizlerde bulunur. Etimolojinin Arapça ismi ise “iştikak” ilmidir. Bu uzmanlara “etimolog”, veya “köken bilimci” veya “iştikakçı” denmektedir. Biz de sizlerle kelimelerimizin kökenlerine doğru yeni bir yolculuğa çıkmak istiyoruz. İşte ilk kelimemiz. “Gazze” GAZZE: Bizim Gazze’miz, bugün mazlum Gazze’miz. İnşallah yakın zamanda eski günlerine dönecek, insanlık haysiyetinin muhafızı Gazze’miz. Süveyş Kanalı açılmadan önce Mısır, Suriye ve Anadolu’dan gelen ticaret ve hac yollarının birleşme noktası olarak çok hareketli günler yaşamış yiğit Gazze’miz… Hem bazı Müfessirlerin, Kureyş suresinde bahsedilen yaz ve kış seferlerinde kışın gidilen yerin adıdır dediği mübarek Gazze’miz… Hem, “Gazzetü Hâşim” denilmesine sebeb olan Hz. Peygamber’in büyük dedesi Hâşim b. Abdümenâf’ın Mekkeli tüccar kafilelerinden birinde bulunarak vefat edip defnedildiği yer olan vefalı Gazze’miz…. Hem, Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselamın muhterem babaları Hz. Abdullah’ın da tüccar olarak geldiği şehir olan misafirperver Gazze’miz... Hem, Hz. Ömer’in İslâm’a girmeden önce ticaret seferleriyle esas servetini yaptığı ticaret merkezi olan bereketli Gazze’miz… Hem, Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında (m.634), Peygamberimizin vefatından iki sene sonra İslam olan Kahraman Gazze’miz… Hem Miladi 1649 yılında Gazze’yi ziyaret eden Evliya Çelebinin “Bu sancak gayetü’l-gaye mâmur ve âbâdandır” sözleriyle tanıttığı, o dönemde on bir cami, iki hamam ve 600 dükkânla 1300 ev bulunduğunu ve bu binaların taştan yapıldığını söylediği imar edilmiş Gazze’miz… Hem Akkâ’da Cezzâr Ahmed Paşa karşısında bozguna uğradıktan sonra Kahire’ye dönüşte Gazze’ye uğrayan Napolyon’un “güzel ikliminin ve yeşilliğinin kendisine Paris’i hatırlattığını” söylediği asil şehir Gazze’miz…. (TDV İslam Ansiklopedisi) FETİH: Kur’an kökenli olan bu güzel kelime İslamiyet’le birlikte dilimize girmiştir. “Açmak, açıklığa kavuşturmak, sıkıntı ve meşakkati gidermek, başlamak” manasına gelen bir fiildir. “Bir memleket, şehir veya bir mevkii düşman elinden alıp orayı imanın ve İslam’ın güzelliklerine açma” anlamındadır. Fetih sadece toprakları ele geçirme şeklinde sığ bir mana değildir. Asıl fetih gönülleri, kalbleri, ruhları muhabetle fethetmektir. “Mekke’nin fethi” böyledir, “Kudüs’ün fethi” böyledir, “İstanbul’un fethi” böyledir. Burada çok kıymetli bir ifade “Fetih ruhu” dur. Bu ifade her Müslüman için çok kıymetli bir hakikati içinde saklar. Fetih ruhunda¸ insanlara İslâm medeniyetinin güzelliklerini ulaştırma azmi yatar. Gerçek fetih gönülleri fethetmek etmektir. Diğer yönden dedelerimiz toplantıda, sohbette bir söze başlamaya “feth-i kelâm” derlerdi. Eski tıpta ise herhangi bir soruşturma için ölen birinin kabrini açmaya “feth-i kabir”, otopsi işlemine de “feth-i meyyit” denirdi. MUSİBET: İnsanın başına gelen hastalık, belâ, felâket, deprem, dert, sıkıntı gibi olayların bütününe bu isim verilir. Bu kelime dilimize Arapçadan geçmiş Kur’an kaynaklı bir kelimedir. “Erişmek, dokunmak” anlamındaki “isabet etmek” manasındadır. Yani hiçbir musibet mesela bir hastalık Allaha rağmen tesadüfen, rastgele başımıza gelmez. O musibet bize Rabbimiz tarafından gönderilen ve tam isabet eden bir imtihandır. Bugün de Gazze’de Siyonist, terörist bir bela ile kardeşlerimiz imtihan oluyor. Bizler bu tür imtihanlarda gereken ne ise onu yaparız, tedbirimizi alırız, üstümüze düşen vazife ve sorumlulukları yerine getiririz. Dünyanın bir imtihan yeri olduğunu biliriz. Dua ve fiili dua ile Rabbimizin kudretine dayanıp teslimiyetle, tevekkülle mücadelemize devam ederiz. Biliriz ki her şeyin dizgini ve anahtarı Rabbimizin rahmet hazinesindedir, Zafer Allah’ın elindedir. BULUT: Aslı “bulıt” olan bu kelime Türkçe kökenli bir kelimedir. Kelime pek çok başka dillere de geçmiştir. Pek çok çeşitleri olan, gökyüzünün yüksek kısımlarındaki görülebilir duruma gelmiş su buharı kütlelerine bulut diyoruz. İçinde yağmuru, karı, bazen de doluyu taşıyan bu kütleler rahmetin birer habercidir. Kelime dilimizde daha çok mecazi anlamda kendini gösterir. “Bir şeyin, bulunduğu yeri kaplayacak derecedeki yoğunluğunu ifade etmek için” kullanılır. “Heyecan bulutu” “Gaflet bulutu.” “Tehlike bulutu.” “Nisyan bulutu” gibi. OTAĞ: Büyük çadır, büyüklere mahsus yüksek etekli geniş ve süslü çadır manasındaki bu kelime eski Türkçe bir kelimedir. Kökeni itibarıyla iki görüş var. Bir görüşe göre “İçinde ateş yanan yer, mekân” anlamında olarak “ateş” anlamındaki “od” kelimesinden “odak” şeklinde türediği söyleniyor. Başka bir görüşe göre de “oturmak” fiilinden zamanla değişerek türediği ifade ediliyor. Mesela “Otağ-ı Hümâyun” padişah çadırı, saltanat çadırı demektir.
كوموش صويي عسكر خسته خانه سي، طوپخانۀ عامره يه باغلي اولارق سلطان عبدالمجيد طرفندن ١٨٤٩ سنه سنده ياپديريلمشدر. معماري ژيمس سيميت اولوب، كونمزه اولاشامايان تقسيم طوپجي قيشله سي ايله كوموش صويي قيشله سي آراسنده ير آلمقده در. خسته خانه نڭ انشاآتي بيتدكدن صوڭره سلطان عبدالمجيد، صدر اعظم و ناظرلرڭ قاتيلديغي بر مراسمله آچيليشي ياپيلمشدر. خسته خانه نڭ بناسنڭ قاپلاديغي آلان ياقلاشيق درت دونمدي. خسته خانه نڭ ٣٥٠ ياتاقلق قپاسيته سي بولونمقده يدي. قالوريفر تأسيساتي ده بولونان بنانڭ بودرومنه صال طاشلري دوشنمش و چاموردن قورونمسي صاغلانمشدر. صاغلام بر شكلده انشا ايديلن بنا أوزرنده ، ييللر ايچنده برچوق دگيشيكلكلر ياپيلدي. خسته خانه ايشلوينى كونمزه قدر دوام ايتديرن ياپي، حال حاضرده بك اوغلي كوز اگيتيم و آراشديرمه خسته خانه سي اك خدمت بناسي اولارق قوللانيلمقده در. سلطان ٢نجي عبدالحميدڭ تخته يڭي چيقديغي آيلرده محتملاً بريفينك آماچلي كوموش صويي خسته خانه سنڭ موجود طورومي بر ژورناللههه سرايه بيلديريلمشدر (١/١٦). بو ژورنال ٢٩ قاسم ١٨٧٦ تاريخلي اولوب، ايچريگنده او صيره ده خسته خانه ده طوپلام كورولي صاييسي و بو كوروليلرڭ عنوانلري ير آلمقده در. بوڭا كوره خسته خانه ده ٨ دوقتور و ٥ اجزاجي بولونمقده يدي. اوردونڭ هانكي بريمندن قاچ خسته عسكرڭ اولديغني و كون ايچنده كيرن چيقان خسته صاييسني ده بلگه دن كورمك ممكندر. بوڭا كوره خسته خانه ده طوپلامده ١١٥ كورولي و ١٩١ خسته بولونمقده يدي. Gümüşsuyu Asker Hastanesi, Tophane-i Amire’ye bağlı olarak Sultan Abdülmecid tarafından 1849 senesinde yaptırılmıştır. Mimarı James Smith olup, günümüze ulaşamayan Taksim Topçu Kışlası ile Gümüşsuyu Kışlası arasında yer almaktadır. Hastanenin inşaatı bittikten sonra Sultan Abdülmecid, sadrazam ve nazırların katıldığı bir merasimle açılışı yapılmıştır. Hastanenin binasının kapladığı alan yaklaşık dört dönümdü. Hastanenin 350 yataklık kapasitesi bulunmaktaydı. Kalorifer tesisatı da bulunan binanın bodrumuna sal taşları döşenmiş ve çamurdan korunması sağlanmıştır. Sağlam bir şekilde inşa edilen bina üzerinde, yıllar içinde birçok değişiklikler yapıldı. Hastane işlevini günümüze kadar devam ettiren yapı, halihazırda Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi ek hizmet binası olarak kullanılmaktadır. Sultan II. Abdülhamid’in tahta yeni çıktığı aylarda muhtemelen brifing amaçlı Gümüşsuyu Hastanesinin mevcut durumu bir jurnalle saraya bildirilmiştir (BOA, Y.PRK.ASK, 1/16). Bu jurnal 29 Kasım 1876 tarihli olup, içeriğinde o sırada hastanede toplam görevli sayısı ve bu görevlilerin unvanları yer almaktadır. Buna göre hastanede 8 doktor ve 5 eczacı bulunmaktaydı. Ordunun hangi biriminden kaç hasta askerin olduğunu ve gün içinde giren çıkan hasta sayısını da belgeden görmek mümkündür. Buna göre hastanede toplamda 115 görevli ve 191 hasta bulunmaktaydı. Transkripsiyonu: Belge tarihi: Rumî 17 Teşrinisani 1292 (Miladî 29 Kasım 1876) (1)Tophane-i Âmire’ye mensûb Gümüşsuyu Hastahanesinde mevcûd ve müstahdem me’mûrîn ile hastagânın bir kıt’a hulâsa jurnalidir (2)Miralay tabîb-i evvel 1 (3)Binbaşı tabîb 1 (4) Kolağası tabîb 1 (5)Bilâ-rütbe tabîb 2 (6)Cerrâhân 3 (7)Eczâcıyân 5 (8)Müdür ve hastalarağası 2 (9)Kâtibân 2 (10)İmâmân 2 (11)Serhademe 1 (12)Vekîlharç ve kilerci 2 (13)Esvâb emîni 1 (14)Kapı çuhadarı 1 (15)Berberân 2 (16)Tımarcıyân 11 (17)Aşçıyân 3 (18)Müvezzi ve hevancı 5 (19)Depocu 1 (20)Terzi ve çamaşırcı ve hallâç 6 (21)Cenazeci 1 (22)Hamamcı ve külhancı 1 (23)Bahçıvan 3 (24)Kapıcı 1 (25)Onbaşıyân 13 (26)Hizmetçiyân 44 (27)Yekûn 115 (28)Zikrolunan hastahanede zîrde muharrer alay ve taburlardan mevcûd bulunan hastagânın mikdârı (29)Dünkü günden baki kalan (30)Duhûl (31)Hurûc (32)Fevt (33)Mevcûdu (34)Alay-ı ihtiyât-ı topçu 25 0 0 0 25 (35)Alay-ı evvel-i sanâyi 22 0 0 0 22 (36)Alay-ı sânî-i sanâyi 17 0 1 1 17 (37)Alay-ı evvel-i piyâde-i hâssa 07 0 0 0 07 (38)Alay-ı evvel-i süvari-i hâssa 05 0 0 1 04 (39)Alay-ı itfâiye-i 1 tabur 12 0 0 0 12 (40)Tabur-ı 5 talîa 18 0 2 3 17 (41)Hademe-i şâhâne 10 0 0 0 10 (42)Ordu-yı hümâyûn-ı ikinci piyâde 04 0 0 1 10 (43)Ordu-yı hümâyûn-ı dördüncü redîf 25 0 2 1 26 (44)Ordu-yı hümâyûn-ı beşinci redîf 01 0 0 1 00 (45)Alay-ı istihkâm 17 0 0 4 13 (46)Alay-ı bahr-i siyah 03 0 0 0 03 (47)Alay-ı sâlis-i piyade musıka-i hâssa 00 0 0 0 00 (48)Mekteb-i harbiyeden 03 0 0 0 03 (49)Musıka-i şâhâne 02 0 0 0 02 (50)Alay-ı bahr-i sefîd 01 0 0 0 01 (51)Asâkir-i zaptiyeden 00 0 0 0 00 (52)Misafirân 04 0 0 0 04 (53)Hastahane hademesi 01 0 0 0 01 (54)Ordu-yı hümâyûn 1 alay-ı 1 redîf 13 0 0 8 05 (55)Tabur-ı 2 talîa 01 0 0 0 01 (56)Yekûn 191 0 5 20 176 (57)Fî 17 Teşrinisani sen 1292 (58)Bende sertabîb mirlivâ (59)Seyyid Salih
Belirli bir amaca ulaşmak için şahıs, topluluk veya ülkeyle sosyal ve ekonomik ilişkileri kesme anlamına gelen boykot; ara sıra hükûmetler tarafından desteklenmekle birlikte daha çok halkın öncülük ettiği ve sonuca ulaştığı bir harekettir. Eski dönemlerden beri insanların başvurduğu boykot, sömürgeciliğin yaygınlaştığı 19. yüzyılın sonlarında siyasi bir boyut kazanmış ve genellikle zayıf olan unsurların güçlülere karşı takındığı ekonomik protesto hâlini almıştır. Osmanlı Devletiʼnde boykot hareketleri 20. yüzyılın başlarında görülmeye başlanmıştır. Bu boykotlardan en bilinenleri, Sultan II. Abdülhamid Hanʼın iktidarını bitirecek olan II. Meşrutiyetʼle birlikte ortaya çıkmıştır. 1878 Berlin Antlaşmasıʼndan bu yana imparatorluğun iki önemli toprak parçası olan Bosna-Hersek ve Girit adası; Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Yunanistan tarafından işgal edilmek isteniyordu. Sultan Abdülhamidʼin izlediği denge politikası ile emellerine ulaşamayan bu devletler Meşrutiyetʼin ilanı ile bu fırsatı yakaladı ve 5 Ekim 1908ʼde Avusturya-Macaristan Bosna-Hersekʼi ilhak etti, 6 Ekimʼde de Girit meclisi adanın Yunanistanʼa katılmasını onayladı. Ayrıca 5 Ekimʼde vasal devlet Bulgaristan Prensliği bağımsızlığını ilan etti. Bu gelişmeler, Osmanlı halkının kendi aralarında plan yaparak boykot başlatmasına sebep oldu. 7 Ekim 1908ʼden itibaren Avusturyaʼdan Osmanlı topraklarına gelen ticari ürünler İstanbul, Trabzon, İzmir ve Selanik gibi limanlarda boykot edildi, hamallar bu malları gemilerden indirmedi. Bununla birlikte insanlar bu malları satın almayarak boykota destek verdi. Ancak 26 Şubat 1909ʼda imzalanan antlaşma ile Bosna-Hersekʼin Avusturyaʼya ait olduğu kabul edilince boykot da ilerleyen günlerde sona erdi. Buna benzer bir başka boykot 1910 tarihinde Yunanistanʼa karşı başlamış ve oldukça etkili olmuştur. Ancak bu boykot da Avrupa devletlerinin baskıları neticesinde bir yıl geçmeden son bulmuştur. Avusturya ve Yunanistanʼa karşı gerçekleştirilen bu boykotlar Osmanlı makamlarınca resmî bir karar neticesinde başlamamış, tamamen halk tarafından organize edilmiştir. Buna rağmen Osmanlı hükûmeti, boykota müdahale etmeyerek bu hareketleri gizlice desteklemiştir. Her ne kadar hedeflenen sonuca ulaşılamasa da resmî bir destek olmaksızın örgütlü şekilde böyle bir girişimde bulunulması, halktaki dinî ve millî duyguların diri olduğunun işaretidir. Ancak Osmanlı Devletiʼnin dağılması ve Müslümanları bir arada tutacak hilafet makamının yıkılması ile zaman içinde İslam topraklarına, hatta İslamʼın esaslarına yapılan saldırılara gösterilen duyarlılık oldukça azalmıştır. Yüz yıldır devam eden, günümüzde daha da kötü bir hâl alan Filistin sorunu, artık Müslümanların eski şuur ve hassasiyetlerini yeniden kazanmasına vesile olmalıdır. Zira Kudüs, Bosna-Hersek ve Giritʼten daha değersiz değildir. Kalplerinde bir nebze merhamet ve vicdan olan gayrimüslimlerin bile kayıtsız kalamadığı caniliklere Müslümanlar artık topyekûn aksiyon göstermelidir. Yeryüzündeki üç kutsal mekândan biri ve peygamberler diyarı olan topraklarda yapılan zulme hiç olmazsa boykotla tepki vermelidir. Filistin en azından bunu hak ediyor. VESİKA-1-2 Avusturya ve Macaristan İmparatorluğuʼnun Bosna ve Hersekʼi topraklarına ilhak etmesi sebebiyle halkın Avusturya mallarını boykot ettiklerine ve Avusturya gemilerindeki malları dahi indirmediklerine dair Avusturya Sefaretinin merkeze yazdığı şikâyet, bu şikâyet sonucunda ise halkın bu konudaki tavrının önüne geçilemeyeceği, ancak gerekli asayiş önlemlerinin alınacağı hususunda Sadaretʼin cevabı (24 Kasım 1908). Hüve Şifre telgrafnâme-i sâmîMahallî numarası: 542 3 Şeb (1) Bosna ve Hersekʼin Avusturyaʼya iltihâkı üzerine ahâlîce Avusturya emtiʻasına rağbet gösterilmemekte olup hükûmetçe buna bir şey denilemiyor ise de (2) vapurlarla gelen eşyânın gümrüklere nakil ve ihrâcına hammâlların muhâlefet eylemekte oldukları gibi acentanın tedârik eylediği hammâlların (3) dahi menʻ edilmekte ve bu sebeble eşyânın vapurlarda kalmakta olduğu Avusturya Sefâretinden şikâyet olunmakla bu bâbda teshîlât-ı (4) mümkine irâesi esbâbının istihsâli tavsiye olunur. Fî 10 Teşrîn-i Sânî sene 324 HüveSadâret-i Uzmâʼya 67411 Teşrîn-i Sânî sene 324 (1) C. [Cevap] 10 Teşrîn-i Sânî sene 324 Avusturya emtiʻasına karşı sâir mahallerde olduğu gibi buralarca (2) devâm etmekte olan boykotajın tahfîfe ve Avusturya vapurlarıyla vürûd eden (3) eşyânın ihrâcına gerek taraf-ı âcizîden ve gerek vilâyetle cihât-ı mütenefezzie-i sâireden (4) hayli mesâʻî sarf olunmuş ise de efkâr-ı umûmiyenin taʻdîline çâre bulunamamıştır. Avusturya (5) bayrağını hâmil olan bir vapura hiçbir kayıkçı hiçbir hammâl gidip eşyâ çıkarmaya (6) muvâfakat etmiyor. Acenta tarafından tedârik edilen hammâlların dahi menʻ edildiklerine dâir (7) sefârete vukûʻ bulan işʻâr muhâlif-i hakîkattir. Yerli hammâlları cebren (8) çalıştırmak mümkün olamayacağı ve fakat memlekette bir hayli ecnebî amele bulunduğundan acenta tarafından (9) bunların iknâʻ ve istihdâmları kâbil olacağı ve hiçbir sûretle dûçâr-ı mümânaʻat ve taʻarruz (10) olmaları meʼmûl değilse de ledeʼl-îcâb polis ve jandarma dahi kuvve-i askeriyye ile (11) muhâfazalarına hükûmetçe iʻtinâ edileceği Avusturya … taraf-ı çâkerîden mükerreren beyân (12) olunmuş iken acentanın henüz böyle bir teşebbüste bulunmadığı, mürûr-ı zamânla... (13) Yazıldı (14) Şifre VESİKA-3 Avusturya ve Macaristan İmparatorluğuʼnun Bosna ve Hersekʼi topraklarına ilhak etmesi sebebiyle halkın Avusturya mallarını boykot ettiği, aynı tavrın Bulgar hükûmetine karşı da yapıldığı, malların gümrükten geçirilmediği, hâlbuki Bulgar hükûmetiyle dostane ilişkiler olduğu, bu durumun düzeltilmesi gerektiği hakkında Bulgaristan Komiserliği tarafından Sadaretʼe yazılan yazı (22 Aralık 1908). Hüve Bulgaristan KomiserliğiSofya Aded 6191/401 (1) Huzûr-ı Sâmî-i Cenâb-ı Sadâretpenâhîye (2) Maʻrûz-ı çâker-i kemîneleridir, (3) Dupniçe tüccârının Cumʻa-i Bâlâ cihetine geçirmek istedikleri eşyânın idhâline Brafovaʼdaki meʼmûrîn-i Osmâniye tarafından mümânaʻat edildiğinden (4) esâsı olmayıp eşyâ-yı mezkûreyi kirâcıların nakletmek istemediklerinin Selanik vilâyet-i celîlesinden cevâben arz olunduğuna (5) dâir esâbiʻ-pîrâ-yı taʻzîm ve tebcîl olan 8 Kânûn-i Evvel sene 324 târîhli telgrafnâme-i sâmî-i cenâb-ı sadâretpenâhîleri meâl-i âlîsi Hâriciye nâzırı (6) henüz iʻâde-i sıhhat edememiş olduğundan dolayı nezâret müsteşârı Mösyö Dimitrovʼa teblîğ olunmuştur. Mûmâ-ileyh cevâben kirâcıların mezkûr (7) eşyâyı nakletmek istememeleri her neden ise Bulgar emtiʻasına karşı gittikçe tezâyüd eden boykotun bir netîcesi olmasını hâtıra getirdiğini (8) beyân ve ahîren Varnaʼdan hareketle Dersaʻâdetʼe giden Bulgar vapurunun beş bin çuval un bir mikdâr kaşar peyniri ile şiyâk ve gaytândan (9) ibâret olan hamûlesinin gümrüğe çıkarılmaması da kezâ Bulgar mahsûlâtına karşı olan boykottan ileri geldiğini ifâde ederek Bulgaristan (10) hükûmetinin Devlet-i Osmâniye hakk-ı âlîsindeki ihtisâsât-ı muhâlasat-âyâtına ve buna mukâbil Devlet-i Aliyyeʼnin maʻlûm olan ahsen-i niyâtına (11) rağmen boykotun devâmı ve bâ-husûs müzâkerât-ı iʼtilâfiye esâslandığı bir zamânda bu muʻâmelenin tezâyüdü tarîk-i mukâreneti çetinleştireceğini (12) ilâveten dermeyân ederek mezkûr boykotun refʻi zımnında reîs-i nuzzârın maʻrûzât ve istirhâmât-ı maʻrûzâsını tekrâr eylediği maʻrûzdur. (13) Ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyüʼl-emrindir. Fî 9 Kânûn-i Evvel sene 324 (14) Bulgaristan Komiser Vekîli Bende İbrahim Refik Kelimeler Ahsen-i niyât: İyi niyetÇâkerî: Kula, köleye aitDermeyân etmek: AçıklamakEmtiʻa: MallarEsâbiʻ-pîrâ-yı taʻzîm ve tebcîl: Büyük ve yüce parmakların süslediğiEsbâb: VasıtalarGaytân: İpek veya pamuktan yapılmış ince ipHamûle: Yükİhtisâsât: Duygularİrâe: Göstermeİstihsâl: Elde etmeİşʻâr: Resmi yazıİʼtilâf: Uyuşma, anlaşmaLedeʼl-îcâb: Gerektiği zamandaMeʼmûl: UmulmuşMuhâlasat-âyât: Dostluk işaretleriMukârenet: YakınlaşmaMümânaʻat: EngellemeMürûr-ı zamânla: Zaman geçtikçeMüteneffize: Sözü geçen, nüfuzu olanNuzzâr: Nazırlar, bakanlarŞiyâk: Bir tür laden ağacıTahfîf: Hafife almaTeshîlât: Kolaylaştırmalar
Bu sayımızdan itibaren harf ve kelime çalışmalarına başlıyoruz. Silik harflerin üzerinden geçerken dikkatle yazmaya ve acele etmemeye çalışalım. Elinizin alışması ve yazınızın güzelleşmesi için bu dikkat ve sabır önemli olacaktır.
Habl-i Metin Dergisi 1. Sayı (1) Üd’u ila sebîli rabbike bi’l-hikmeti ve’l-mev’izati’l-haseneti “Rabb’inin yoluna, hikmetle ve iyiliği öğütleyerek çağır.” (Nahl, 125) Habl-i MetinHak ve adle hâdim dînî, ictimâî, fennî, edebî haftalık mecmûa-i İslâmiyyedir. (2) Meslek Bugün alem-i İslam’ın musâb olduğu cehalet-i amîka şüphesiz hiçbir Müslümanın nazar-ı basiretinden kaçmaz. Cihan-ı İslam, umman-ı cehl ve nadanide derya-yı hürriyet ve gümânîde yüzdükçe tabiidir ki sefalet-i elîmeye, dil-sûz hâlâta yürekler sızlatıcı güna gün âlâm ve ekdâra maruz kalır. Kendilerine rehber-i selamet ve saadet olan şeriat-ı mukaddeseyi mavera-yı nisyana attıkça zillet ve meskenet vadilerinde puyan olmak derecat-ı âliyat-ı insaniyeden mehcûr derekât-ı süfliyat-ı hayvâniyete; tenezzül ve tedenni etmek işte o İslamların hal-i elîmidir. Biz şu günlerde ehl-i İslam’ın uyuşmuş kalmış olan ulvi ruhlarına kitab-ı celîl-i Kur’anîmizden ve ehâdis-i seniyye-i nebeviyyemizden müstenbit envar-ı Samadani ve nefehat-ı Rahmani nefh ve ifaza etmek ümniyesiyle şu veciz ve müfîd mecellemizi saha-i matbuata çıkardık. Maksadımız medid asırlardan beri kömürlerden daha ziyade siyahlaşmış demirlerden daha ziyade katılaşmış biz ehl-i İslam’ı envar-ı irfan-ı Muhammediyye ile tenvir, kulub-u kasiyeyi tafsiye ve tathirdir. Bu iş mühim bir ameliyyattır. Vahim ihtilatat ile musâb korkunç emraza giriftar olan hey’et-i ictimâiyemize mühim bir ameliyyat-ı şer’iyye ve diniyyedir. (3) Cenab-ı Allah’ın varlığını isbat Bismillahirrahmanirrahim Efillahi şekkün fâtıri’s-semavati ve’l-ard “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şübhe olur mu?” (İbrahim, 10) Kuvve-i müfekkire ve idraki yolunda olan yani emraz-ı dimağiyye ile musâb olmayan her insan şu kâinattaki sanâyi’-i acîbe ve garîbeye nazar ettikde kâinatın müntehi ilim ve müntehi kudret ve aksâ hikmetle muttasıf bir zât-ı celilü’ş-şan ve azîmü’l-bürhan tarafından icad edildiğine bilâ-tereddüd kâil olması lazım gelir. Kâinat bir eser olmak hasebiyle her eserin bir müessir ve mucidi bulunacağı zaruri ve tabii olduğundan her halde şu gördüğümüz yer, gök, şems ve kamer vesairenin de bir hâlık ve müessiri olacağı zaruridir. (4) Hadis-i şerif “Es-sâkitü an’il-hakki şeytanün ahres” Fahr-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri intizam-ı âlemi te’min, hiss-i necib vazaifi takdir ve ta’yin için bu hadis-i şerifleriyle insaniyete, beşeriyete, İslamiyet’e, tarîk-i rehâ ve necâtı irâe buyuruyorlar. “Hak’tan sükût edenler hakk u ma’deletin zıyâına sebebiyet verenler dilsiz şeytandırlar.” (5) Ecram-ı semaviyede dahi ifrat tefrit farz olunsa güneş veya ayın şimdikinden daha büyük ve küçük olması yıldızların az veya çok olması ulviyyatın sülfiyatta vasıta-i te’siriyesinde tehâlüf görülmek lazım gelirdi ki şimdiki hadd-i i’tidâlî, intizam-ı hayat ve nebatî derecesine tenasübü Sâni’-i Hakîm’in kudret-i samadaniyyesine dâlldir. Rüzgârın ifratı, inhidamı, tefriti; adem-i cereyanı hava buharat-ı müsta’melenin su’ûduyla ve teceddüdden mahrumiyetle pek büyük mazarratlara sebeb olacağı bedîdâr olmakla hadd-i i’tidâlin nizâm ve kıvam-ı âleme sebeb olduğuna aklen delildir. Bu babda mebahis-i diniyye ve ahlâkıyye gelecek nüshalarımızda tafsil olunacaktır. Mihveru’l-ulûm sahibiŞeyh Sami
Leha Şerife Nâhide Hanım Mezartaşı Hüve’l-Hayyü’l-Bâkî Esbak Mudanya ‘ayânıEl-hâc Şerîf AğanınKerime-i muhteremesiMerhume ve mağfureLeha Şerife Nâhide HanımRuhiçün el-fâtiha Fi Sene 17 Cemaziye’l-Evvel 1266 Kelimeler: Esbak: Öncekinden önce olan, daha eski, bir makamda bir evvelkinden önce bulunmuş olanMedâ’in: Şehirler.Ayân: Bir şehrin ileri gelenleri, eşraf; Osmanlı Devleti’nde şehir ve kasabalarda halk tarafından seçilen, vergilerin, masrafların dağıtılması ve toplanması gibi hususlarda kadılar ve vâlîlere karşı halkın vekîli durumunda olan kimse [Bu anlamda tekil gibi kullanılır]. Sa‘diyye Dergah Kitabesi (Dondurma Tekkesi) Kutb-ı ‘alem hazret-i Abdu’l-Mecîd Han-ı Hudâ Eylemiş feyz-i kerâmetle şeh-i sâhib-zamân Hâk-payin kesb-i hâl ü vecde cevher-veş alut Nûş iderler mâ şevkile gurûh-ı Sa‘diyan Mürşîd-i Sa‘diyye ya‘ni Şeyh Ali Efendi kim Eyledi akdem bu cây-ı neşr-i irşâda mekân Cezbe-i ‘aşk ile mecnûn-ı ilâhi olduğun Şöhret zenciri ile eyledi dehre ‘ayân Eyleyüb hısnı-ı Burûsa’da kerâmet ‘âşikâr Yapdı bu dergâhı ol şehinşah-i kudret nişân Rub-ı meskûn ola çâr evtâd o kutb-ı şevkete Gavs-i a‘zam yâveri olsun o şâhın her zaman Söyledi Ziver kulu bu cevherin tarihini Kıldı inşâ tekye-i Sa‘diyyeyi şah- cihân Fi Gurre-i Muharrem-i Haram Sene 1263 (1847) Ketebehu Cemaleddin Kelimeler: Dehr: Dünya, cihan, âlem; Zaman, kesintisiz zaman, devir.Hısn: Sağlam ve müstahkem yer, sarp, erişilmesi güç yer.‘ayân: Açık, âşikâr, gözle görülür, belli; Açıkça, gözle görülür şekilde.Şehinşah, Şehinşeh, Şâhenşeh: Şahlar şâhı, pâdişahlar pâdişâhıRub‘: Dörtte bir, çeyrekMeskûn: İçinde oturulan, ikâmet edilen (ev vb.); Yerleşilip yurt edinilmiş, ahâlisi olan (yer)Çar: DörtEvtâd: Direkler, kazıklar.Yâver: Yardımcı.Sâdi: Sâdîlik tarîkatına mensup olan kimse; sâdîliğe âit, sâdîlikle ilgili.Gurre: Arabî ayların birinci günü.
Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. Ubeyde Ey beni dinleyen Müslüman kardeşim: Bana sadece duayla bile olsa yardımcı olabilirsin. Dua Müminin silahıdır. Sakın duayı küçümsemeyelim. Eğer sen bana büyük bir yardımda bulunamıyorsan bana edeceğin duayla Allah katında beraat edeceksin. Evet sizden isteğimiz dua edin bize. Çoluk çocuğunuzla toplanıp bize toplu dua edin. Secdelerinizde bize dua edin, sadaka verin, bize dua edin. Bizim duaya çok ihtiyacımız var. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir sıkıntıya maruz kaldıklarında ellerini açıp dua ederlerdi. Israrla dua edip, duasının kabul edileceğine ve tahakkuk edeceğine inanırdı. Ç Ö Z Ü M دعا مؤمنڭ سلاحيدر اي بني ديڭله ين مسلمان قرداشم: بڭا ساده جه دعايله بيله اولسه يارديمجي اولابيليرسڭ. دعا مؤمنڭ سلاحيدر. صاقين دعايي كوچومسه ميه لم. اگر سن بڭا بيوك بر يارديمده بولونامييورسه ڭ بڭا ايده جگڭ دعايله اللّٰه قاتنده برائت ايده جكسڭ. اوت سزدن ايستگمز دعا ايدڭ بزه . چولوق چوجغڭزله طوپلانوب بزه طوپلي دعا ايدڭ. سجده لريڭزده بزه دعا ايدڭ، صدقه ويرڭ، بزه دعا ايدڭ. بزم دعايه چوق احتياجمز وار. پيغمبر افنديمز صلّي اللّه عليه و سلّم بر صيقينتي يه معروض قالدقلرنده اللريني آچوب دعا ايدرلردى. اصرارله دعا ايدوب، دعاسنڭ قبول ايديله جگنه و تحقّق ايده جگنه اينانيردي.
باشني ويرمه ين شهيدسيّد بلال حضرتلري تربه سي (سينوب) آناطولي، برچوق مجادله لرڭ ويريلديگي، كوزيني قيرپمادن ديني، وطني و ملّتي ايچون شهيد اولانلرڭ قانلريله صولانمش طوپراقلردر. كيمي قهرمانلقلر ده ذهنلرده چوق ير ايتمشدر. بو حكايه لردن بري هپمزڭ بيلديگي عمر سيف الدينڭ مشهور باشني ويرمه ين شهيد، سيّد بلال حضرتلرينڭ حكايه سيدر. تربه سي سينوب مركز آطه موقعنده بولونور و سلچوقلي معماريسي ايله ياپيلمشدر. حكايه ده آڭلاتيلديغنه كوره ، خليفه عمر بن عبدالعزيز دونمنده اسلام اوردوسي استانبولي فتح ايتمك ايچون قوشاتمشدر. بو قوشاتمه يه دستك اولمق ايچون يوله چيقان، سيّد ابراهيم بلال حضرتلرينڭ ده ايچنده بولونديغي گمي، قره دڭزده فيرطينه يه ياقه لانير و يورغون بر شكلده سينوب ليماننه دمير آتمق زورنده قاليرلر. بوني كورن سينوب تكفوري شهرده قالمه لري ايچون أوڭجه اذن ويرر، صوڭره بو قرارندن جايار و كيجه باصقيني دوزنلر. چوره سي تكفور و عسكرلريله صاريلان سيّد ابراهيم بلال حضرتلري وار كوجيله مجادله ايدر. كونمزده سينوب حكومت قوناغنڭ بولونديغي سمتده ، ميدان قاپيسندن چيقمق أوزره چارپيشيركن چاتيشمه نڭ اڭ شدّتلي آننده تكفورڭ بر قيليچ ضربه سيله مبارك باشي، كوگده سندن آيريلير و يره دوشر. همن كسيك باشني قولتوغنڭ آلتنه آلارق شو آنده تربه سنڭ بولونديغي يره ، (ياقلاشيق ٧٠٠-٨٠٠ متره ) صاواشارق كلير؛ باشني يره اهتمامله يرلشديرير. كنديسي ده قبله يه طوغري صانكه باشي هيچ كسيلمه مشچه سنه اوزانير و اوراده روحني تسليم ايدر. بو حزين اولاي اوراده بولونان خلق طرفندن ده حيرتله ايزلنير. بو آپ آچيق كرامتي كورن تكفور، همن چاتيشمه يي طورديرور و بويله اولو بر كيشي يي ئولديرديگي ايچون پشيمان اولور. اللّٰهڭ بني عفو ايتمسي ايچون سيّد بلال حضرتلرينه تربه ياپيلسين و اوني كورمه يه كلنلر بني چيگنه يه رك كچسين، بلكه او زمان عفو اولورم ديمش و أويله ده ياپيلمشدر. ئولومندن صوڭره تكفور تربه نڭ قاپيسنڭ اشيگنه كومولمشدر. شو آن، أوستنه باصيلارق كچيلن تكفورڭ مزارينڭ اورايه ديوار أورولمشدر. كيريش يري اولارق قوللانيلمامقده در. Anadolu, birçok mücadelelerin verildiği, gözünü kırpmadan dini, vatanı ve milleti için şehid olanların kanlarıyla sulanmış topraklardır. Kimi kahramanlıklar da zihinlerde çok yer etmiştir. Bu hikayelerden biri hepimizin bildiği Ömer Seyfettin’in meşhur Başını Vermeyen Şehid, Seyyid Bilal hazretlerinin hikayesidir. Türbesi Sinop merkez ada mevkiinde bulunur ve Selçuklu mimarisi ile yapılmıştır. Hikâyede anlatıldığına göre, halife Ömer bin Abdülâziz döneminde İslâm ordusu İstanbul’u fethetmek için kuşatmıştır. Bu kuşatmaya destek olmak için yola çıkan, Seyyid İbrahim Bilâl Hazretlerinin de içinde bulunduğu gemi, Karadeniz’de fırtınaya yakalanır ve yorgun bir şekilde Sinop Limanı’na demir atmak zorunda kalırlar. Bunu gören Sinop Tekfuru şehirde kalmaları için önce izin verir, sonra bu kararından cayar ve gece baskını düzenler. Çevresi Tekfur ve askerleriyle sarılan Seyyid İbrahim Bilâl Hazretleri var gücüyle mücadele eder. Günümüzde Sinop Hükümet Konağı’nın bulunduğu semtte, meydan kapısından çıkmak üzere çarpışırken çatışmanın en şiddetli anında Tekfur’un bir kılıç darbesiyle mübarek başı, gövdesinden ayrılır ve yere düşer. Hemen kesik başını koltuğunun altına alarak şu anda türbesinin bulunduğu yere, (yaklaşık 700-800 metre) savaşarak gelir; başını yere ihtimamla yerleştirir. Kendisi de kıbleye doğru sanki başı hiç kesilmemişçesine uzanır ve orada ruhunu teslim eder. Bu hazin olay orada bulunan halk tarafından da hayretle izlenir. Bu apaçık kerameti gören Tekfur, hemen çatışmayı durdurur ve böyle ulu bir kişiyi öldürdüğü için pişman olur. Allah’ın beni affetmesi için Seyyid Bilâl Hazretlerine türbe yapılsın ve onu görmeye gelenler beni çiğneyerek geçsin, belki o zaman affolurum demiş ve öyle de yapılmıştır. Ölümünden sonra Tekfur türbenin kapısının eşiğine gömülmüştür. Şu an, üstüne basılarak geçilen Tekfurun mezarının oraya duvar örülmüştür. Giriş yeri olarak kullanılmamaktadır.
آمين آلايي عثمانلي دولتنده چوجقلر صبيان مكتبلرينه يعني محله مكتبلرينه باشلاياجغي زمان مكتبه باشلامه مراسملري ياپيليردي. بو مراسملر خلق طرفندن ”آمين آلايي“ اولارق اسملنديريليردي. مراسملره ، خلق بيوك أونم ويرردي. چوجغڭ مكتبه باشلامسي، حافظه سنده ايز بيراقمسي كركن أونملي بر حادثه يدي. بر بايرام هيجاني ايچريسنده كرچكلشن بو مراسملر؛ عثمانلي طوپلومنڭ أوگرنمه يه و علمه ويرديگي دگري كوسترمسي آچيسندن أونمليدر. بو طرز تورنلر سايه سنده مكتبه يڭي باشلايان چوجقلر بر شيلر أوگرنمه قونوسنده پسيقولوژيك اولارق حاضر حاله كتيريلمكده يدي. آمين آلاينڭ اجرا شكلي اسلام آنسيكلوپه ديسنده شويله آڭلاتيلمقده در: مكتبدن حركت ايدن آمين آلايي اوه طوغري ياقلاشيركن چوجق قاپيده بكله تيلير، آمين آلايي اوه كلنجه خواجه دعا ايدر، آرقه سندن هركس ”آمين!“ دیردي. داها صوڭره چوجق، أوڭجه دن سوسلنه رك حاضرلانمش بر آرابه يه ويا ”مدللي“ آدي ويريلن آته بينديريلير و الٰهيلر سويلنه رك چيقيليردي. قافله نڭ أوڭنده ايكي كيشي آطلاسدن ياصديق أوزرنده جزؤ كيسه سي ايله الفبايي، آرقه سنده كي، چوجغڭ مكتبده اوتوراجغي مندرله اوقوركن أوزرينه جزؤني قوياجغي رحله يي طاشير؛ اونڭ آرقه سنده چوجغڭ اوتورديغي آرابه ويا مدللي، صوڭره ايكيشرلي صيره حالنده مكتبڭ خواجه سي، الٰهيجيلر و آمينجيلر يورورلردي. چوجغڭ عائله سي ايله دعوتليلر و خلق قافله نڭ آرقه سنده كيدرلردى. شهرڭ صوقاقلرنده بو شكلده بر مدّت طولاشيلارق چوجق مكتبه كتيريليردي. يينه اصولنه اويغون اولارق خواجه سندن ايلك درسنى آلدقدن صوڭره اونڭ و دعوتليلرڭ اللريني أوپر، طلبه لردن بريسي ”عشر شريف“ اوقور و خواجه نڭ ياپديغي دعا ايله تورن بيتردي. آمين آلايي، بعضًا صوقاقلرده بر مدّت طولاشدقدن صوڭره چوجغڭ أوينه كلير و ايلك درس اوراده ويريلمك صورتيله تورن تماملانمش اولوردي. تورن صوڭنده چوجغڭ عائله سنجه حاضرلانمش ييمكلر ينيلير، خواجه يه ، قلفه يه ، الٰهي اوقويان و آمين آلاينه قاتيلان بتون چوجقلره هديه لر و خرجلقلر طاغيتيليردي. Âmin Alayı Osmanlı Devleti’nde çocuklar sıbyan mekteplerine yani mahalle mekteblerine başlayacağı zaman mektebe başlama merasimleri yapılırdı. Bu merasimler halk tarafından “âmin alayı” olarak isimlendirilirdi. Merasimlere, halk büyük önem verirdi. Çocuğun mektebe başlaması, hafızasında iz bırakması gereken önemli bir hadiseydi. Bir bayram heyecanı içerisinde gerçekleşen bu merasimler; Osmanlı toplumunun öğrenmeye ve ilme verdiği değeri göstermesi açısından önemlidir. Bu tarz törenler sayesinde mektebe yeni başlayan çocuklar bir şeyler öğrenme konusunda psikolojik olarak hazır hale getirilmekteydi. Âmin alayının icra şekli “İslam Ansiklopedisi”nde şöyle anlatılmaktadır: Mektepten hareket eden âmin alayı eve doğru yaklaşırken çocuk kapıda bekletilir, âmin alayı eve gelince hoca dua eder, arkasından herkes “âmin!” derdi. Daha sonra çocuk, önceden süslenerek hazırlanmış bir arabaya veya “midilli” adı verilen ata bindirilir ve ilâhiler söylenerek çıkılırdı. Kafilenin önünde iki kişi atlastan yastık üzerinde cüz kesesi ile elifbâyı, arkasındaki, çocuğun mektepte oturacağı minderle okurken üzerine cüzünü koyacağı rahleyi taşır; onun arkasında çocuğun oturduğu araba veya midilli, sonra ikişerli sıra halinde mektebin hocası, ilâhiciler ve âminciler yürürlerdi. Çocuğun ailesi ile davetliler ve halk kafilenin arkasında giderlerdi. Şehrin sokaklarında bu şekilde bir müddet dolaşılarak çocuk mektebe getirilirdi. Yine usulüne uygun olarak hocasından ilk dersini aldıktan sonra onun ve davetlilerin ellerini öper, talebelerden birisi “aşr-ı şerif” okur ve hocanın yaptığı dua ile tören biterdi. Âmin alayı, bazan sokaklarda bir müddet dolaştıktan sonra çocuğun evine gelir ve ilk ders orada verilmek suretiyle tören tamamlanmış olurdu. Tören sonunda çocuğun ailesince hazırlanmış yemekler yenilir, hocaya, kalfaya, ilâhi okuyan ve âmin alayına katılan bütün çocuklara hediyeler ve harçlıklar dağıtılırdı. عثمانليده كاغده حرمت ١٥٥٤ ييلنده تركيه يه آوستوريه ايلچيسي اولارق كلن اوكي ده بوسبك، تركلره اولان حيرانلغنى آوستوريه يه يوللادىغي مكتوبلرده ديله كتيرمشدر. بو مكتوبلردن بر بولوم: يولجيلغم صيره سنده توركلرڭ عمارت ديدكلري خانلرده قالمشدق. بر شي دقّتمي چكدي. ديوارلرڭ دليكلرينه صوقولمش كاغد پارچه لري. بونلره چوق راستلامشدم. بونلري بولوندقلري يردن آلارق توركلره كوستروب أوزرلرنده نه لر يازديغني صورديغم زمان أونملي بر يازي يازيلمامش اولديغني آڭلادم. آنجق توركلر سؤاللريمه بر جواب ويرمه مشلردي. داها صوڭره لري، اونلرله داها سنلي بنلي اولديغم زمان بونڭ سببنى أوگرندم. توركلرڭ كاغده قارشي كوستردكلري صايغي، أوزرنده اللّٰهڭ آدي يازيلابيلمه سندن ايلري كلييورمش. اونڭ ايچون نره ده بر كاغد پارچه سي كورسه لر، آياق آلتنده چيگننمه سين كيرلنمه سين دييه يوكسك بر يره ، بالخاصّه ديوار قوغوقلرينه قويارلرمش. Osmanlı’da Kâğıda Hürmet 1554 yılında Türkiye’ye Avusturya elçisi olarak gelen Ogie de Busbecq, Türklere olan hayranlığını Avusturya’ya yolladığı mektuplarda dile getirmiştir. Bu mektuplardan bir bölüm: Yolculuğum sırasında Türklerin imaret dedikleri hanlarda kalmıştık. Bir şey dikkatimi çekti. Duvarların deliklerine sokulmuş kâğıt parçaları. Bunlara çok rastlamıştım. Bunları bulundukları yerden alarak Türklere gösterip üzerlerinde neler yazdığını sorduğum zaman önemli bir yazı yazılmamış olduğunu anladım. Ancak Türkler suallerime bir cevap vermemişlerdi. Daha sonraları, onlarla daha senli benli olduğum zaman bunun sebebini öğrendim. Türklerin kâğıda karşı gösterdikleri saygı, üzerinde Allah’ın adı yazılabilmesinden ileri geliyormuş. Onun için nerede bir kâğıt parçası görseler, ayakaltında çiğnenmesin kirlenmesin diye yüksek bir yere, bilhassa duvar kovuklarına koyarlarmış… تاريخي بلگه لرڭ خرده كاغد فياتنه بولغارستانه صاتيلمسي بو قونويله ايلكيلي اولارق عثمان اركينڭ، ”معلّم م. جودتڭ حياتي“ آدلي اثرندن شو افاده لر ير آلمقده در: استانبول بلديه سنده بولونديغم صيره ده رسمي وظيفه لرمدن بريسي ده غزته جيلرله تماس ايتمك و بلديه ايشلري حقّنده اونلره معلومات ويرمكدن عبارتدي. بو مناسبتله غزته جيلر همن هر كون اوطه مه كليرلر، اونلرله كونڭ برچوق مسئله لري و بو ميانده بلديه ايشلري حقّنده ده قونوشوردق. بر كون يينه اوطه مده طوپلانمشلردي. او كونلرده استانبول دفتردارلغنڭ ماليه اوراق خزينه سني اوقه سي أوچ غروش اون پاره دن صاتمش اولديغني و اوراقڭ باليه لر ياپيلارق و قسمًا دوكولوب صاچيلارق سركه جي يه قدر كوتورولوب، اورادن شيمندوفرله بولغارستانه كوندريلمكده بولونديغي ايشيتيلمكده و كورولمكده ايدي. بوني ايلك دفعه كورن و اورته يه آتان صوڭ پوسته محررلرندن ابراهيم حقّيدر. او ده آرامزده بولونويوردي. بو حوادثڭ غزته لره يازيلوب يازيلمامسي موضوعي اطرافنده كوروشولوركن ابراهيم حقّي ”بن بوني يازارم“ ديدي و كيتدي. ايرته سي كون (٤ حزيران ١٩٣١) چيقان صوڭ پوسته غزته سنده ”اوقه ايله صاتيلان قيمتلي اوراق مسئله سي“ باشلغي آلتنده بر يازي چيقدي. بو يازيسنده حادثه يي اوزون اوزاديه آڭلاتدقدن صوڭره بالخاصّه اوراق داها مخزندن چيقاريلديغي صيره ده اورايي كزمش و كورمش اولان ابراهيم حقّي شو تفصيلاتي ويرييوردى. ”اوراده كي قوريدور خرمان حالنده دوكولمش كاغدلرله طولو ايدي. چنبرلييورلردى. آرقه ده يوزلرجه طوربه كاغد ييغيلمشدي. او صورتله كه ايچري كيرمك ممكن دگلدي. أوّلا بكر آغا (خدمه ) بو طوربه لرڭ أوزرينه چيقدي و المدن طوتارق بني يوقاري چكدي. بو قسمده تصادف ايديلمش برچوق قيمتلي وثيقه لر، دفترلر كوزه چارپييوردي. بوراسني كوزدن كچيردكدن صوڭره صيره آشاغي قاته كلدي. بوراده لا علي التعيين آلديغم كاغدلرڭ ايچنده آلتين يالديزلي مجموعه پارچه لري، سلستره ، وارنا، طونه ولايتلرينه عائد قلعه لرڭ تعميرينه ، زعامت، تيمار وثيقه لرينه ، علوفه نامه لره ، مطبخ مصرفلرينه ، وقفلره عائد برچوق تاريخي ملكنامه لر واردي. بونلر دگرسز كاغد پارچه لري دگل، اون بيڭلرجه غروش و ليره صرفيله بيله يرلرينه قونمسي ممكن اولمايان وثيقه لردي.“ Tarihi Belgelerin Hurda Kâğıt Fiyatına Bulgaristan’a Satılması Bu konuyla ilgili olarak Osman Ergin’in, “Muallim M. Cevdet’in Hayatı” adlı eserinden şu ifadeler yer almaktadır: İstanbul belediyesinde bulunduğum sırada resmî vazifelerimden birisi de gazetecilerle temas etmek ve belediye işleri hakkında onlara malumat vermekten ibaretti. Bu münasebetle gazeteciler hemen her gün odama gelirler, onlarla günün birçok meseleleri ve bu meyanda belediye işleri hakkında da konuşurduk. Bir gün yine odamda toplanmışlardı. O günlerde İstanbul Defterdarlığının Maliye evrak hazinesini okkası üç kuruş on paradan satmış olduğunu ve evrakın balyalar yapılarak ve kısmen dökülüp saçılarak Sirkeci’ye kadar götürülüp, oradan şimendiferle Bulgaristan’a gönderilmekte bulunduğu işitilmekte ve görülmekte idi. Bunu ilk defa gören ve ortaya atan Son Posta muharrirlerinden İbrahim Hakkı’dır. O da aramızda bulunuyordu. Bu havadisin gazetelere yazılıp yazılmaması mevzuu etrafında görüşülürken İbrahim Hakkı “Ben bunu yazarım” dedi ve gitti. Ertesi gün (4 Haziran 1931) çıkan Son Posta gazetesinde “Okka ile satılan kıymetli evrak meselesi” başlığı altında bir yazı çıktı. Bu yazısında hadiseyi uzun uzadıya anlattıktan sonra bilhassa evrak daha mahzenden çıkarıldığı sırada orayı gezmiş ve görmüş olan İbrahim Hakkı şu tafsilatı veriyordu. “Oradaki koridor harman halinde dökülmüş kâğıtlarla dolu idi. Çenberliyorlardı. Arkada yüzlerce torba kâğıt yığılmıştı. O suretle ki içeri girmek mümkün değildi. Evvelâ Bekir Ağa (hademe) bu torbaların üzerine çıktı ve elimden tutarak beni yukarı çekti. Bu kısımda tesadüf edilmiş birçok kıymetli vesikalar, defterler göze çarpıyordu. Burasını gözden geçirdikten sonra sıra aşağı kata geldi. Burada lalettayin aldığım kâğıtların içinde altın yaldızlı mecmua parçaları, Silistre, Varna, Tuna vilayetlerine ait kalelerin tamirine, zeamet, tımar vesikalarına, ulufenamelere, matbah masraflarına, vakıflara ait birçok tarihî mülknâmeler vardı. Bunlar değersiz kâğıt parçaları değil, on binlerce kuruş ve lira sarfıyla bile yerlerine konması mümkün olmayan vesikalardı.”
Aşağıdaki kelimeleri okuyup aşağıdaki boşluklara sırasıyla yazınız. Daire içine denk gelen harfleri sırayla en alttaki sıraya yazıp cümleyi bulunuz. Sonra bu cümleyi Osmanlı Türkçesiyle yazınız. Ç Ö Z Ü M
Transkripsiyon (25b) İmdi ahlâtdan dem, hârr ve ratbdır. Tabîʻî ya gayr-ı tabîʻî olur. Dem-i tabîʻî odur ki, ciğerde hâsıl olmuş ola. Şekli surh ve şîrîn ve muʻtedilü’l-kıvâmdır. Ve bî-râyihadır, ufûnetden müberrâdır. Fâidesi beden-i insânîde bedel-i mâ-yetehallel olub rûh olmakdır. Ammâ dem-i gayr-ı tabîʻî zikr olunan evsāfdan müberrâ ve mefkūd olandır. Belki zâlikeye muhālif olandır levnen ve râyihaten. Safrâ dahi tabîʻî ya gayr-ı tabîʻîdir. Tabîʻî olan ol safrâdır ki, rağve-i dem-i tabîʻîye karîb ola. Alâmeti latīf ahmer-i nâsıʻdır ve hafîfdir. Fâidesi aʻzādan baʻzına dem-i tabîʻî rikkat virmekle bedraka ve hâdî olub demi mecrâ-yı urûk-ı dayyıkadan geçirmeğe sebeb olmakdır. Ve riyeye ve ana müşâbih olana gıdâ virmesidir. Ve bedene harâret virüb müberridât-ı zārradan emîn kılmasıdır. Ve gâh bu safrâdan birazı merâreye dökülür, zahīre olur. Ve merâreden emʻâya bir mikdâr defʻ ider. Emʻâ ki hiddet-i safrâdan haberdâr ola, defʻ-i eskāl ve ahlât idüb hılt-ı lezceyi gasl ider. Ammâ safrâ-i gayr-ı tabîʻî yedidir. Biri mirre-i safrâdır ki, balgam-ı rakīk ya galîzle mahlûtdur. İkinci safrâ-i muhhīdir ki balgam-ı galîzle mahlût olmuşdur. Üçüncü safrâ kürrâsiyü’l-levndir. Aʻnî pırasaya benzer. Bu ol safrâdır ki, safrâ-i sûhte ile mahlûtdur, levni sevdâya karîb olmuşdur. Dördüncü safrâ zencâriyü’l-levndir. Bu ol safrâdır ki, ziyâde ihtirâk bulmağla semmiyyete karîb olmuşdur. Beşinci ol safrâdır ki, ihtirâkı hadden aşub efzûn olmağla beyâz olmuşdur. Altıncı (26a) ol safrâdır ki, aksâm-ı sevdâ ile mahlût olmuşdur. Bu şıkka başka mahsūs isim ıtlâk olunmamışdır. Yedinci şol safrâdır ki, demden hâsıl olmuşdur. Sebebi demin latīfi ihrâk olunmağla safrâya dönmüşdür. Sadeleştirme Hazım Esnasında Oluşan Dört Hılt Hıltlardan olan kan (dem) tabiatı sıcak ve nemlidir. Dem normal ve anormal olarak ikiye ayrılır. Normal kan, karaciğerde oluşan, rengi kırmızı, kıvamı güzel, kokusuz ve temizdir. Normal kan vücuda enerji ve asıl madde olur. Anormal kan ise hem şeklen hem de fayda olarak normal kanın tam zıddıdır. Safra da normal ve anormal olarak ikiye ayrılır. Normal safra, köpüklü normal kana yakın özelliktedir. Belirtisi yumuşak kıvamda, parlak kırmızı ve hafiftir. Normal safra, normal kanın kıvamını incelterek bazı dar damarlardan geçmesine vesile olur. Akciğer ve benzer organlara besin olur. Vücuda sıcaklık verip onu zararlı soğuktan korur. Safranın birazı safra kesesine dökülür ve gıda olur. Safranın bir kısmı safra kesesinden bağırsaklara dökülür. Bağırsaklar da safra fazlalığını fark edince dışarı atarak vücudu yapışkan hılttan temizlemiş olurlar. Anormal safra ise yedi kısımdır. 1. Acı safradır, ince veya koyu balgamla karışıktır. 2. İlik kıvamındaki safradır, koyu balgamla karışıktır. 3. Rengi pırasa rengine benzeyen safradır. Yanmış safra ile karışmış olduğundan rengi siyaha yakındır. 4. Rengi bakır pasına benzeyen safradır. Çok yandığı için zehire yakın bir form almıştır. 5. Bu safra aşırı yanmasından dolayı rengi beyaza dönmüştür. 6. Sevda maddesinin karışmış olduğu safradır. 7. Yanmış kanın safraya dönüşmesiyle ortaya çıkar. *(Kaynak: Emir Çelebi, Enmûzecüʼt-Tıbb, T-7043, 25b-26a)