Mübarek Ramazan geçiyor, onu takip edecek bayram-ı şerif için istanbul ahalisi tabii epeyce yiyecek ve içecek bilhassa giyecek alacaklardır. Alışverişlerin arttığı bir mevsim ve eyyam-ı mahsusadır. Bu mübarek günler alacak ve satacaklar ya yerli malı satmak ve almak için bir fırsat olacağı cihetle bu fırsat fevt edilmemek üzere (istihlak-i milli cemiyeti) tarafından yerli mahsulat ve mamulatının sürümünü teshil zımnında bazı esbab ve tedabir-i müessireyi tevessül eylediği istibşar olunuyor. Cemiyet-i muhtereme bu babda başladığı şeyleri takip ede dursun hak teala hazretleri tuttukları şu hayırlı işte muaffak eylesin duasıyla beraber efrad-ı milletten olmak üzere birkaç söz de biz söyleyelim. … Bizim yerli malını terk ile ecnebi malına rağbetimizden dolayı ecnebi memleketine bizim memleketten ne kadar para verildiğini görmek için istatistik kitabı aradık ve bulduk ki o da rüsumat-ı müdüriyet-i umumiyesince tertip olunan bir senelik gümrükler istatistiğidir. Bu istatistik münderecatına göre bizim memleketten ecnebi memleketlerine 20.000.000 liralık mal ihraç ve onlardan bize 40.000.000 liralık emtianın ithal edildiği ve bizim ihracatımızın ekserisi ham ve işlenmemiş mal idüğü ve onların bize ithalatının da kaffesi masnu ve mamul olduğu anlaşılmıştır. Böylece her sene 20.000.000 TL ecnebilere fazla para verdiğimiz tebeyyün ediyor ve bu 20 milyon liranın hacmen miktarını tayin ve beyan eder isek daha ziyade göz önünde büyüdüğü için onu hesap ve irae edelim: 20.000.000 liranın beheri ikidir hem 4 kırat hesabıyla 45.000.000 dirhem 112.500 kıyıye olduğu anlaşılır. Beher arabaya beşer yüz kıyıye altın yüklemek için 225 araba ister. Bu kadar arabayı bir sıraya dizilecek olsak en uzun sokağımız bu arabaları istiap edemez. Demek ki uzun uzun sokak dolusu altın her sene ecanibe veriyoruz. Bunu nereden alıp nereye veriyoruz. O da ayrıca maliye mütehassıslarının pek ziyade yorulduğu bahisler olup burada araya konulup değerinden ziyade söz uzatılmıştır. Bu surette ecnebiler bizim memlekete harben değilse iktisaden istila etmişler demek olur ve ecnebiler oturduğu kira evini beğenirlerse benimserler ya sahibini borçlandıra borçlandıra vefaen teferruğ ve temellük ederler. Ecnebi müste’cirin birbirine nispetle iyisi budur. Fakat bunun hane bahası diye verdiği paranın yarısı faizdir. Bir kısmı da kirayı vermez ve kendi ticaretini ve rahatını temin etmek için sahibinin izni olmayarak müste’ciren bulunduğu hane veya dükkanın taksimat-ı sairesini tadil ederek bir çok alafranga fantezi için para sarf eder. Bunu ne vereceği kiraya mahsup eyler ve ne çık dersen çıkar ve değeri kadar kirayı da vermez. Nihayet bu niza’-ı daha daimiden mülk sahibi bıkarak d değerinden dûn fiyatla mülkünü müste’cire devre mecbur kalır. Bunun gibi memleketimizde müsafireten oturan ecnebiler ticaretlerini de mazhar olduğu serbestiyetten yüz bularak oturduğu yeri benimseyerek hükümetin idare-i dahiliyesine müdahaleye başlarlar. Böyle müdahalat ecanible de işlerimizin birçoğu sektedar olur. Her sene sokak dolusu altınları ecnebiye verdiren ve ecnebilerin idare-i dahiliyemize müdahalesine sebebiyet veren şey ise ancak yerli malına ecnebi malını tercihen kabul ve istimal etmemiz gibi ahval-i iktisadiyedeki noksanımızdır. Memleketimizde ecanibin şu istila-yı iktisadisi, istila-yı harbi neticelerini intaç edebileceği tarihlerin daha yakın zamanki sahifelerinde musarrah olduğundan ecanib ve düşmanların istilasına ne derece ehemmiyet ve ciddiyetle mukavemet lazım ise o derece şiddet ve ehemmiyetle ecanibin istila-yı iktisadilerine de mukavemet etmek mevcudiyetimizin mabihi’l-kıvamı addolunmalıdır. Mesela etibbâ marazı men etmek istedikleri zaman sahibinin maraza muvassal olan turuk ve vesailden men ederler, yoksa ıslah etmek istedikleri şey, düçar-ı fesad olur. Hikmet ve maslahatatın derece-i ulyasında bulunan şeriat-ı celilemiz mefasid, muvassal olan turuk ve vesaili haram kılıyor. Şeriatimizce nasıl ki mefsedet memnu ise onun hududuna yaklaşmak da öylece memnudur. İstila-yı harbiden daha büyük ne mefsedet vardır? Gözümüzün önünde Rumelin'de gördüğümüz fecayi’ istila-yı harbinin neticesi değil mi? Şeriatimizin makasıd-ı zaruriyesinden olan din-i muazzezimizin, âmâl-i muhteremimizin, aklımızın, neslimizin, nefsimizin masun ve muhterem olması için bu umur-u hamsenin zarfı olan vatanımızın istila-yı harbiden vikayesi dinen ve ahlaken, hikmeten ve siyaseten, naklen ve aklen vacip olduğu gibi istila-yı harbinin vesaili olan istila-yı iktisadiden vatanımızı muhafaza da öylece dinen ve ahlaken, hikmeten ve siyaseten, naklen ve aklen vaciptir. Şeriatimiz mütehakkık ve vakı olan mazarratları, mefsedetleri men eylediği gibi atide me’mul olan mazarratları, mefsedetleri men ve seddeyler, mefsedet tohumlarını mahf eyler. Şu tafsilata göre dahili mahsulat ve mamulatı kabul ve istihlak için ve dahil-i mahsulat ve mamulatı emval ve emtia-i ecanibe tercih için sarf olunacak para ve kuvvet harpte bezl edilecek mesaiye kadar fevaid-i dünyeviye ve uhreviyeyi caliptir. Yerli malında istimal ve istihlake kabiliyetli olanları kabul ve emval-i ecanibe tercih etmek ile, yerli mahsuller ikdar edilmiş olacaktır ve onları ikdarda biz de sınaat ve ziraat ve ticaretin layık olduğu derece-i kemale isaline hizmet ve muavenet demek olacağından vatanın şu suretle ahval-i iktisadisinde tekamüle doğru terakki mecrası açılacağı gibi bu suretle kısmen olsun ecanibin istila-yı iktisadisine mukavemet gibi büyük bir hizmet-i vataniye ifa kılınmış olacaktır. Emval-i ecanibi mahsulat ve mamulat-ı dahiliyeye tercihen mübayaa ve istimal edecek evlad-ı vatandan şu tadad edilen fevaid-i maddiyye ve maneviyeyi ve hıdemat-ı âliye-i vataniyeyi ve o şerefi kazanmaktan istiğna edecek bir fert bulunacağı tasavvur ve ümid edilemez alâ gayri’l-kıyas ve hilaf-ı ümid zuhur eden bir veya birkaç kimse görülse bile bunlar iyilik etmeye kudret ve kuvveti yeterken bu kuvvet ve kudretini fenalığa israf ve vatana ihanet ve istila-yı iktisadi-i ecanibe muavenet etmiş olacağından halk ve Halık nazarında muhabbetten düşeceği tabii ve esasen böyle bir zillet-i ictimaiyyenin tesiri altında onların da uzun müddet kalamayıp ekseriyete itiba ve imtisal ekleyecekleri şüphesizdir. Yerli malını ecnebi mallarına tercihen kabul ve istimal ve istihlak etmek için evlad-ı vatanın birbiriyle müttehiden hareket ve bunda sebat etmesiyle müstehlikler memleket müstahsillerinin ve müstahsiller de memleket müstehliklerinin müşterisi olmuş, istihsalat ve imalatın ücurat-ı istihsaliye ve imaliyesi birbirine verilmiş ve harice çıkmayıp memlekette kalmış ve bununla istila-yı iktisadi-i ecanibe mukavemet edilmiş olur. Memleketimize böylece ali bir hizmeti ifa etmek için bedenen ve malen fedakarlıklardan bir şey ihtiyarına hacet kalmayarak maddeten istifademizi temin ediyoruz. Burada en büyük fedakarlık yemek ve içmek ve giymek için Avrupa'yı taklide pek hevesli olan zevat zevkine mülayim gelen ecnebi malını bir müddet terk eylemek ve hevesini kırmak fedakarlığında bulunmuş olacaktır. Bu kadarcık heveslerini kırmak değil vatanın selamet ve terakkiyatı uğrunda canlarını feda edenler görülüp dururken, menafi-i aliye-i vataniyesine kendi üstü başı Avrupa malı ile giyinmek ve çocuklarını giydirmek ile hasıl olacak ufak bir zevk-i hasisini tercih edecek bir fert bulunamayacaktır. Bu hususta muvaffak… rehber ve hadimi olacak en büyük yardım hanımlar tarafından gösterilecektir. Her bir ana kendi elleriyle büyüttüğü sevgili evladını düşman-ı vatanın çevirdiği tüfek menziline ve hedefine koymayacağı nasıl şüphesiz ise ananın enva-ı şefkati gibi in’am günagün ile esbab-ı saadetinin tekamülüne bezl-i inayet eden ve bir zamandan beri ecdadımızın şahadet kanlarıyla yoğrulan bu mübarek vatanın hiçbir yerini düşmanın mülevves ayaklarıyla çiğnemesine hiçbir zaman analar razı olmayacaktır. Her türlü fedakarlığıyla vatan gayretlerini muhafaza eden ve an’anât-ı tarihiyesi ile ihvan-ı vatanını müftehir eden nice nice koç yiğitleri ve ecille-i rical-i devleti yetiştiren ve bu evlatların büyük büyük hizmetleriyle vatanı medyun-u şükran eyleyen anılardır ki “El-cennetü tahte akdamü’l-ümmühat” tebşiratıyla mübeşşerdirler. İşte bu anaların bugün de istila-yı iktisadi-i ecanibe mukavemet etmesi için elyevm vatan ve hizmete muavenetlerine muhtaçtır. Hocazade Abdurrahman / İslam Dünyası Dergisi 13, s. 199
بر سنه داها بيتركن… بر ميلادي سنه نڭ داها صوڭنه كلدك. بو سنه نڭ صوڭ دركيسني سزلرڭ دقيق و عمیق نظرلريڭزه تقديم ايدييور، فائده لي اولمه سني دعا و نياز ايدييورز. اون بر سنه أوڭجه باشلادىغمز و كچمشله كوپرو اولمه يه ، بيڭ ييللق كلمه لريمزڭ و لسانمزڭ قوپمادن دوام ايده بيلير اولمه سنه قاتقي صونمه يه ، كونمز نسلنڭ بو فعاليتنده بر آراچ و او كون بريكن مالزمه دن بر پارچه كوندممزه طاشيمق غيرتنده اولمه يه چاليشدق. الدن كلديگي قدر، ياشانان حادثه لرڭ ايز دوشمي مثابه سنده كي تاريخي ويريلري صحيفه لريمزه طاشيمه يه و اولايلري كچمشده كي اولان حاليله ده كورمه يه ، كوسترمه يه غيرت ايتدك. يوز ييللق دگل، بيڭ و داها فضله كچمشمزڭ اولديغنه دقّت چكمك، اجداديمزڭ بيڭ ييللق مفاخرلريله و مهارتلريله ده قوشانمش اولارق أوز كوگن قزانمق و كله جگه داها ديري، داها درايتلي و داها دريندن باقمق ايسته دك. قوپمدق، غائب اولمدق، يوق اولمادق ديدك. حرفلريمزه يبانجيلاشمقله يوز ييلڭ آرقه سني كوره مز اولمه مزه بيكانه قالمامق، دوربين اولوب اوزاغي كوره بيلمك، فرصت اشيتلگي باغلامنده اولابيلديگنجه هركسڭ كوندمنه بو مسئله يي طاشيمق ايسته دك. ”عثمانليجه يي اوقومق نه يسه ده يازمق أوتوپيه “ ديينلرڭ سوزلرينى كنديلرينه يوتديرمق، قرآنڭ مدنيتي، اخلاقي، احكامي ناصل ديپ ديري و جانلي ايسه حرفلرينڭ ده جاري و قوللانيمده اولديغني بر كز ده بويله كوسترمه يي نيت و عمل ايتدك. كلمه لرڭ جانلي و ديري اولديغني بيلوب بيلديرمكله كلمه لريمزڭ كولتورل، ديني، ملّي او كنيش دنيالرينه يولجيلق ياپارق استفاده و استفاضه ايده لم ديدك. يڭي ميلادي سنه ده ده عين هيجان و روحله قرآنڭ حرفلرينه خدمت ايتمك، عثمانلي تركجه سنڭ كوندمدن دوشمه مسنه قاتقي صاغلامق، كولتورل و ديني تراكممزه اولاشيم صاغلامق ايچون المزدن كلني و ان شاء اللّٰه فضله سني ياپمه يي اميد و آرزو ايدييورز. بو يولجيلغمزده سز اوقورلريمزي ده آرامزده كورمك و برابر يول يورومك، آرزو ايتديگمز ديگر بر أونملي قونو. يڭي سنه ده كوروشمك دعاسيله قالڭ صاغليجاقله … Bir miladi senenin daha sonuna geldik. Bu senenin son dergisini sizlerin dakik ve amik nazarlarınıza takdim ediyor, faydalı olmasını dua ve niyaz ediyoruz. On bir sene önce başladığımız ve geçmişle köprü olmaya, bin yıllık kelimelerimizin ve lisanımızın kopmadan devam edebilir olmasına katkı sunmaya, günümüz neslinin bu faaliyetinde bir araç ve o gün biriken malzemeden bir parça gündemimize taşımak gayretinde olmaya çalıştık. Elden geldiği kadar, yaşanan hadiselerin iz düşümü mesabesindeki tarihi verileri sayfalarımıza taşımaya ve olayları geçmişteki olan haliyle de görmeye, göstermeye gayret ettik. Yüz yıllık değil, bin ve daha fazla geçmişimizin olduğuna dikkat çekmek, ecdadımızın bin yıllık mefahirleriyle ve maharetleriyle de kuşanmış olarak özgüven kazanmak ve geleceğe daha diri, daha dirayetli ve daha derinden bakmak istedik. Kopmadık, kaybolmadık, yok olmadık dedik. Harflerimize yabancılaşmakla yüz yılın arkasını göremez olmamıza bigâne kalmamak, dürbün olup uzağı görebilmek, fırsat eşitliği bağlamında olabildiğince herkesin gündemine bu meseleyi taşımak istedik. “Osmanlıcayı okumak neyse de yazmak ütopya” diyenlerin sözlerini kendilerine yutturmak, Kur’an’ın medeniyeti, ahlakı, ahkamı nasıl dipdiri ve canlı ise harflerinin de cari ve kullanımda olduğunu bir kez de böyle göstermeyi niyet ve amel ettik. Kelimelerin canlı ve diri olduğunu bilip bildirmekle kelimelerimizin kültürel, dini, milli o geniş dünyalarına yolculuk yaparak istifade ve istifaza edelim dedik. Yeni miladi senede de aynı heyecan ve ruhla Kur’an’ın harflerine hizmet etmek, Osmanlı Türkçesinin gündemden düşmemesine katkı sağlamak, kültürel ve dini terakümümüze ulaşım sağlamak için elimizden geleni ve inşallah fazlasını yapmayı ümit ve arzu ediyoruz. Bu yolculuğumuzda siz okurlarımızı da aramızda görmek ve beraber yol yürümek, arzu ettiğimiz diğer bir önemli konu. Yeni senede görüşmek duasıyla kalın sağlıcakla…
تقسيم جامعنڭ أوزللكلري استانبولڭ اوطاق نقطه سي تقسيم جامعي، استانبولڭ اڭ يوغون آرترلرندن استقلال جادّه سي ايله تارلاباشي بولواریني برلشديريركن، بورايي، ايچرديگي صوسيال مكانلرله بسلييور. آيريجه طاش و پره قاست قاپلامه جبهه لري و تيتانيوم چينقو آلاشيم قاپلي قبه لريله تقسيم ميداني چپرينه نيته لكلي بر سيلوئت قزانديران جامعڭ توم جبهه لرندن كيريش ياپيلابيلييور. بو سايه ده ايسه تقسيم ميداني، استقلال جادّه سي و تارلاباشي بولواري أوچكننده بر اوطاق نقطه سي اولوشديریيور. سلچوقلي، عثمانلي، بيزانس و آناطولي معماريسي… تقسيم جامعنڭ انشاسنده أوزللكله تقسيم ميداني دقّته آليندي. بورانڭ أوڭنده كي مقسم ياپي، برنجی محمود دونمنده ياپيلان بر صو دپوسيدر. توم پروژه بو تاريخي اثر ياپي يه كوره پلانلانيركن، بو قسم جامعڭ ميدانه طوغري باقان بر اتگي كبي قونوملانييور. طيشنده كي طاش رنكي، طاشڭ ايچنده كي اسكي خراسان خرجنڭ رنكي، طاشڭ طوقوسي؛ سلچوقلي، عثمانلي، بيزانس و آناطولي معماريسنده قوللانيلان مالزمه لر مودرنيزه ايديله رك، براز ده رنك طونلرينه ياقلاشديريلارق ياپيلاندیريلدي. اسلام معماريسنده سلچوقلي، عثمانلينڭ أوزللكله استانبولڭ فتحندن صوڭره آياصوفيه اتكيسنڭ كليشديرديگي و معمار سنان ايله ذروه يه چيقان قلاسيك جامع معماريسي فورملري، مكان و قبه آڭلايشلري مودرنيزه بر اسلوبله يوروملاندي. بونڭ ياننده ١٩نجی يوز ييلده بك اوغلنه حاكم اولان معماري آڭلايیشي ده بر پارچه قوللانيلارق أوزكون بر تصاريم اولوشديرولدي. تام قارشودن باقيلديغنده مقسمڭ صچاقلري، مقسمڭ ديواري، أوستنه قويولان پنجره لر، الي بوگرنده لر، بر أوست صچاق، اورايه اينن فيگورلر، قبه ، بوشلق، طاش و بتون بونلرڭ آلاشيمي، تيتانيوم چينقو. قاپلامالرڭ رنگي بره بر چينقو رنگنده دگل يشيل. ٣ بيڭ متره قاره تيتانيوم چينقو آلاشيمي ايله قبه و چاتي قاپلامه سنڭ ياپيلديغي تقسيم جامعنڭ جبهه لرنده قوللانيلان مرمرلر ايسه بروسه اوجاقلرندن سچيلن امپارادور لايت و اسپارطه اوجاقلرندن سچيلمش آورو قره م طاشلرندن اولوشويور. قبه ٣٣ متره يوكسكلگه صاحب محراب، منبر و كرسي تصاريمي كله نكسل فورملرڭ مودرن بر يورومي اولارق معمار ز. آلتان الماس، محراب تصاريمنده كي اسماء الحسنا ده خطّاط داود بكتاش امضاسي طاشييور. ايچ تزييناتلرنده و خط صنعتي اويغولامه لرنده ناخت تكنيگنڭ قوللانيلديغي تقسيم جامعنڭ ايچ معماريسنده كله نكسل خط اويغولامه لري ترجيح ايديليركن، رنكلر براز دگيشديريلدي. خط زميني اولارق يشيل، بوردو و سياه آنا رنكلري اولوشديریيور. بوردو يرينه ، قيزيل قهوه بوردو آرا رنگي قوللانيلدي. تپه ده ير آلان قبه تپه ، قاصناق و جهار يار كزين يازيلرنده ده بو رنك بولونويور. قات شابلونلرينه كوره اللههه كسيلن اخشابدن بتون حرفلرڭ يازي قسملري أوزرينه ده بويا و اوريژينال ٢٤ عيار آلتون ورق وار. مناره لرڭ يوكسكلگي ٦٤ متره اولان تقسيم جامعنڭ قبه سي ٣٣ متره يوكسكلكده و ايچنده بر قبه داها ير آلييور. تقسيم جامعنڭ ايچ معماريسنده كي كله نكسل خط اويغولامه لري جامعده كي خط يازيلري خطّاط داود بكتاش و نقّاش آدم توران طرفندن حاضرلاندي. جامعڭ خطلرنده كي آنا مكان قبه كوبك يازيسنده فاتحه سوره سي، آنا مكان قبه قاصناغنده آل عمران سوره سي، آنا مكان اورته قوشاق يازيسنده بقره سوره سنڭ ٢٨٥ و ٢٨٦نجی آيتلري ايله حشر سوره سنڭ ٢٠-٢٤نجی آيتلري، كيريش قبه سي كوبك يازيسنده اخلاص سوره سي، كيريش قبه سي قاصناق يازيسنده آيت الكرسي و صوڭره كي آيت، آنا قاپو أوستي يازيسنده نسا سوره سي ١٠٣نجی آيتنڭ صوڭ قسمي و استقلال كيريشي قاپو أوستي يازيسنده ايسه رعد سوره سنڭ ٢٤نجی آيتي ير آلمقده در. جامعڭ ايچ آلاننه آصيلان ٦ خط لوحه سنده ؛ اللّٰه، محمّد، ابو بكر، عمر، عثمان و علي يازمقده در. طوپ داون سيستمنڭ قوللانيلديغي تك جامع انشاآت سورجنڭ درت ييل سورديگي تقسيم جامعنڭ ياپيمنده مهندسلك آچيسندن توم دنياده صاييلي اويغولامه لر آراسنده كوستريلن طوپ داون يوڭتمنڭ اويغولانمسي، تقسيمڭ ستراتژيك بر نقطه اولمسي نه دنيله ترجيح ايديلدي. بو سيستمله تملي ياپمادن انشاآتڭ اورته سندن باشلاندي. اورته نڭ أوستي ياپيلدقجه اش زمانلي اولارق تمله طوغري اينيلدي. صوڭ قسمده ايسه تمل و جامعڭ بيوك قبه بطوني دوكوله رك عين آنده تماملانمش اولدي. ياپيمنه بنانڭ اورته سندن باشلايارق آلتني و أوستني اش زمانلي تماملامه اولاناغي ويرن بو يوڭتم سايه سنده درين قويو قازيسي ياپيلمادن، ميدانه ، چوره بنا و يوللره هيچ بر ضرر ويريلمه مش اولدي. ٤ بيڭ كيشي نماز قيلابيلييور پروژه صاييسال ويريلر ايشيغنده اينجه لنديگنده ؛ ٢ بيڭ ٤٨٢ متره قاره لك عرصه آلاني و ياقلاشيق ١٦ بيڭ متره قاره لك انشاآت آلاننه صاحب. ١٦٣ آراچلق قپالي اوطوپارقيله ٢ بيڭ ٩٥٠ متره قاره لك نماز قيلينابيلير بر آلان موجود. قپالي عبادت آلاننده ٣ بيڭ كيشينڭ عين آنده نماز قيلابيله جگي جامعده طيش آولیده جنازه نمازي قيلابيله جك كيشي صاييسي ايسه ٢ بيڭ ٤٠٠. قادينلر ايچون ٤٦٥ متره قاره نڭ آيريلديغي پروژه ده ، ٦٢٠ قادين بر آراده نماز قيلابيله جك. جامعڭ آچيق و قپالي طوپلام نماز قپاسيته سي ٤ بيڭ كيشيدر. جامع صوسيو كولتورل آلانلرله هركسي قوجاقلييور تقسيم جامعي، معماريسي و طوقوسي اعتباريله بك اوغلي تقسيمله بتونلك صاغلييور. جامع، بولونديغي لوقاسيونڭ طوقوسنه اويغون بر معماري ديلله اولوشديرولدي. كله نكسل جامع فورملريمز مودرن چيزكيلر و مالزمه لرله يوروملانمش، ١٩نجی يوز ييل بك اوغلي معماريسندن ده اسينلنه رك أوزگون بر تصاريمله تقسيم جامعي انشا ايديلمشدر. ديگر بر أونملي نقطه سي ايسه ، تقسيمڭ بيڭلرجه فرقلي ديلدن، ديندن، عرقدن انسانه أو صاحبلگي ياپان قوزموپوليت بر لوقاسيون اولمسي سببيله جامع هم عبادت هم زيارت هم ده هركسڭ كولتور و صنعتله بر آرايه كله جگي، كتاب أوندن يارارلانوب، قافه سنده كتاب اوقوياجغي، ديڭلنه جگي، سركيلرڭ ياپيلاجغي بر كولتور مركزينه ده صاحب. İstanbul’un odak noktası Taksim Camii, İstanbul'un en yoğun arterlerinden İstiklal Caddesi ile Tarlabaşı Bulvarı'nı birleştirirken, burayı, içerdiği sosyal mekanlarla besliyor. Ayrıca taş ve prekast kaplama cepheleri ve titanyum çinko alaşım kaplı kubbeleriyle Taksim Meydanı çeperine nitelikli bir siluet kazandıran caminin tüm cephelerinden giriş yapılabiliyor. Bu sayede ise Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi ve Tarlabaşı Bulvarı üçgeninde bir odak noktası oluşturuyor. Selçuklu, Osmanlı, Bizans ve Anadolu mimarisi… Taksim Camii'nin inşasında özellikle Taksim Meydanı dikkate alındı. Buranın önündeki maksem yapı, I. Mahmud döneminde yapılan bir su deposudur. Tüm proje bu tarihi eser yapıya göre planlanırken, bu kısım caminin meydana doğru bakan bir eteği gibi konumlanıyor. Dışındaki taş rengi, taşın içindeki eski Horasan harcının rengi, taşın dokusu; Selçuklu, Osmanlı, Bizans ve Anadolu mimarisinde kullanılan malzemeler modernize edilerek, biraz da renk tonlarına yaklaştırılarak yapılandırıldı. İslam mimarisinde Selçuklu, Osmanlı'nın özellikle İstanbul'un fethinden sonra Ayasofya etkisinin geliştirdiği ve Mimar Sinan ile zirveye çıkan klasik cami mimarisi formları, mekân ve kubbe anlayışları modernize bir üslupla yorumlandı. Bunun yanında 19. yüzyılda Beyoğlu'na hâkim olan mimari anlayışı da bir parça kullanılarak özgün bir tasarım oluşturuldu. Tam karşıdan bakıldığında maksemin saçakları, maksemin duvarı, üstüne koyulan pencereler, eli böğründeler, bir üst saçak, oraya inen figürler, kubbe, boşluk, taş ve bütün bunların alaşımı, titanyum çinko. Kaplamaların rengi birebir çinko renginde değil yeşil. 3 bin metrekare titanyum çinko alaşımı ile kubbe ve çatı kaplamasının yapıldığı Taksim Camii'nin cephelerinde kullanılan mermerler ise Bursa ocaklarından seçilen Emparador Light ve Isparta ocaklarından seçilmiş Aero Cream taşlarından oluşuyor. Kubbe 33 metre yüksekliğe sahip Mihrap, mimber ve kürsü tasarımı geleneksel formların modern bir yorumu olarak Mimar Z. Altan Elmas, mihrap tasarımındaki Esmaül Hüsna da Hattat Davut Bektaş imzası taşıyor. İç tezyinatlarında ve hat sanatı uygulamalarında naht tekniğinin kullanıldığı Taksim Camii'nin iç mimarisinde geleneksel hat uygulamaları tercih edilirken, renkler biraz değiştirildi. Hat zemini olarak yeşil, bordo ve siyah ana renkleri oluşturuyor. Bordo yerine, kızıl kahve bordo ara rengi kullanıldı. Tepede yer alan kubbe tepe, kasnak ve Ciharyâr-ı Güzin yazılarında da bu renk bulunuyor. Kat şablonlarına göre elle kesilen ahşaptan bütün harflerin yazı kısımları üzerine de boya ve orijinal 24 ayar altın varak var. Minarelerin yüksekliği 64 metre olan Taksim Camii'nin kubbesi 33 metre yükseklikte ve içinde bir kubbe daha yer alıyor. Taksim Camii'nin iç mimarisindeki geleneksel hat uygulamaları Camideki hat yazıları Hattat Davut Bektaş ve Nakkaş Adem Turan tarafından hazırlandı. Caminin hatlarındaki ana mekan kubbe göbek yazısında Fatiha Suresi, ana mekan kubbe kasnağında Al‐i İmran Suresi, ana mekan orta kuşak yazısında Bakara Suresinin 285 ve 286. ayetleri ile Haşr Suresinin 20-24. ayetleri, giriş kubbesi göbek yazısında İhlas Suresi, giriş kubbesi kasnak yazısında Ayet-el Kürsi ve sonraki ayet, ana kapı üstü yazısında Nisa Suresi 103. ayetinin son kısmı ve İstiklal girişi kapı üstü yazısında ise Ra'd Suresinin 24. ayeti yer almaktadır. Caminin iç alanına asılan 6 hat levhasında; Allah (C.C), Muhammed (SAV), Ebubekir (r.a), Ömer (r.a), Osman (r.a) ve Ali (r.a) yazmaktadır. Top–Down sisteminin kullanıldığı tek cami İnşaat sürecinin dört yıl sürdüğü Taksim Camii'nin yapımında mühendislik açısından tüm dünyada sayılı uygulamalar arasında gösterilen Top-Down yönteminin uygulanması, Taksim'in stratejik bir nokta olması nedeniyle tercih edildi. Bu sistemle temeli yapmadan inşaatın ortasından başlandı. Ortanın üstü yapıldıkça eş zamanlı olarak temele doğru inildi. Son kısımda ise temel ve caminin büyük kubbe betonu dökülerek aynı anda tamamlanmış oldu. Yapımına binanın ortasından başlayarak altını ve üstünü eş zamanlı tamamlama olanağı veren bu yöntem sayesinde derin kuyu kazısı yapılmadan, meydana, çevre bina ve yollara hiçbir zarar verilmemiş oldu. 4 bin kişi namaz kılabiliyor Proje sayısal veriler ışığında incelendiğinde; 2 bin 482 metrekarelik arsa alanı ve yaklaşık 16 bin metrekarelik inşaat alanına sahip. 163 araçlık kapalı otoparkıyla 2 bin 950 metrekarelik namaz kılınabilir bir alan mevcut. Kapalı ibadet alanında 3 bin kişinin aynı anda namaz kılabileceği camide dış avluda cenaze namazı kılabilecek kişi sayısı ise 2 bin 400. Kadınlar için 465 metrekarenin ayrıldığı projede, 620 kadın bir arada namaz kılabilecek. Caminin açık ve kapalı toplam namaz kapasitesi 4 bin kişidir. Cami sosyo-kültürel alanlarla herkesi kucaklıyor Taksim Camii, mimarisi ve dokusu itibarıyla Beyoğlu-Taksim'le bütünlük sağlıyor. Cami, bulunduğu lokasyonun dokusuna uygun bir mimari dille oluşturuldu. Geleneksel cami formlarımız modern çizgiler ve malzemelerle yorumlanmış, 19. Yüzyıl Beyoğlu mimarisinden de esinlenerek özgün bir tasarımla Taksim Camii inşa edilmiştir. Diğer bir önemli noktası ise, Taksim'in binlerce farklı dilden, dinden, ırktan insana ev sahipliği yapan kozmopolit bir lokasyon olması sebebiyle cami hem ibadet hem ziyaret hem de herkesin kültür ve sanatla bir araya geleceği, kitabevinden yararlanıp, kafesinde kitap okuyacağı, dinleneceği, sergilerin yapılacağı bir kültür merkezine de sahip.
Âdil mahkemeler, Kâinat Hâlik’ının Hak isminin, Âdil isminin ve daha çok esmâ-yı İlâhiyesinin tecellîgâhıdır. Hak namına hükmeden ve Âdil-i Mutlak hesabına adâlet eden ve hakiki İslâmî bir adâlet olan kürsî-i muallâ ne yüksektir, ne mübecceldir! Hak tanımaz mağrur zalimleri huzurunda serfürû ettiren, haksızları hakkı teslime icbar eden âdil mahkemeler, en yüksek tebcile ve en âlî ihtirama sezâdırlar. Zulüm ve gadir ile hukuku ihlâl edilmiş, haysiyet ve şerefi pây-i mâl edilmiş mazlumların, huzurunda ahz-ı mevki ile tazallüm-ü hâl eden biçarelerin, şu dünyâ-yı fânide ihkak-ı hak için mesned-i re’sleri, mahkemelerdir. Şu hâlde, ne şeref-bahş bir taht-ı âlîdir ki, mazlumlara melce’ ve penâh, zâlimlere de hüsran ve tebâh oluyor. İnsanların ebrârını da eşrârını da cem eden huzur-u mehâkim, öyle korkulacak bir yer değildir. Belki muhabbete, hürmete lâyıktır. Sultanlarla köleleri, asilzâdelerle âhâd-ı nâsı müsavi tutan şu makam, saltanattan da mübecceldir. Hususuyla bütün âlem-i insaniyete devirlerin, asırların akışı boyunca adâlet dersini veren İslâm mahkemeleri, akvâm-ı sairenin engizisyonlarına mukabil, adâlet nurunu biçare beşerin kara sahifesine haşmetle aksettirmiştir. Adliye ve adâlet tarihimiz, bunun binlerle misaline şâhiddir. Ezcümle, bu mübarek adaletli mahkemenin huzurunda iftiharla arz etmek isterim ki, meşhur İslâm seyyahı ve tarihçisi Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde diyor ki: İlk İstanbul kadısı -hâkimi- olan Hızır Bey Çelebi’nin huzurunda, haşmetli padişah Fâtih ile bir Rum mimarı arasında şöyle bir muhakeme cereyan eder: Büyük bir abidenin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu, Fâtih bir Rum mimarına teslim eder. Mimar da Fatih’in arzusunun hilâfına olarak, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fâtih cezâen, Rum mimarının elini kestirir. Rum mimarı da Fâtih aleyhine dava açar. Bunun üzerine mahkemeye celb edilen büyük padişah, baş köşeye geçmek istemiş. Birdenbire hâkimin şu ihtarıyla karşılaşmış: -Oturma beyim! Hasmınla murafaa-i şer‘î olacaksın, ayakta beraber dur! *İşaratü’l-İ’caz, s. 277
Köşe Penceresi سير نبويه يه دقّت ايدن و سنّت ثنيه يي بيلن، قطعيا آڭلاركه : جناب حق ادبڭ انواعنى، حبيبنده (ع ص م) جمع ايتمشدر. اونڭ سنّت ثنيه سني ترك ايدن، ادبي ترك ايدر. ب۪ى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ قاعده سنه ما صدق اولور، خسارتلي بر ادبسزلگه دوشر. Siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve sünnet-i seniyeyi bilen, kat‘iyen anlar ki: Cenâb-ı Hak edebin envâını, Habîbinde (asm) cem‘ etmiştir. Onun sünnet-i seniyesini terkeden, edebi terkeder. ب۪ى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ kaidesine mâsadak olur, hasâretli bir edebsizliğe düşer. (Osmanlıca Lem’alar, s. 55) 1. Beyit هر مسئله سن كیم اوقودم نسخهء حسنكرسم ادبه شرط رعایت وار ایچنده Her mes’elesin kim okudum nüsha-i hüsnünResm-i edebe şart-ı riâyet var içinde Nabi (3) * Güzellik… Üstad, elbette güzellik kitabını bi temamiha okusan da edeb esasına riayet edilmeyen bir satır değil nokta dahi bulamayacaksın. Cemalin tecellisi olan kâinat kitabını okumaya edeble başlayan kimse, lütufla cemalden payın alacaktır. * Nüshâ-i hüsn: Güzellik kitabıResm-i edeb: Edeb çizgisi, sureti 2 .Beyit هرحركاتنده او عالی نسب;اولمش ایدی تابع حسن ادبحسن ادب لطف تواضع مدامخاصّەءِ ذاتی ایدی واسّلام Her harekâtında o ‘âlî-nesebOlmuş idi tâbi’-i hüsn-i edebHüsn-i edeb lutf-i tevâzu’ müdâmHassa-i zâtı idi ve’s-selâm Nahifi (4) * Sünnet-i seniyye… Evet Üstad, elbette ki Cenab-ı Hak edebin envaını, Habibinde (asm) cem’ etmiştir. Hem zatını rehber eden edebin ve tevazuun nurundan mahrum kalmayacaktır. On dört asırlık zaman şeridi devamlı şahit. Asr-ı saadetten iz var. Pencere açmışsın. * Âlî neseb: Yüce soyTâbi’-i hüsn-i edeb: Güzel ahlakın, edebin tabisi, kaynağıMüdâm: Devamlı, sürekliHassa-i zât: Kendine, zatına mahsus 3. Beyit ادب بر تاج ایمش نور خدادنكی اول تاجی قورتول هر بلادن Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ’danGiy ol tâcı kurtul her belâdan Lâ (8) * Menba’ / Kaynak… Esma-i cemaliyenin tecellisi: Edeb… Cemîl orada, Latîf orada, Hakîm orada… Ey sessiz ve harfsiz nasih, giy’mekten kastın, kaynağından gönüllerimize yansıyan فَاتَّبِعُون۪ي sadası ve emri değil midir ki? 4. Beyit ایللر ایچنده بو مثل سویلنورعاقل ادبسزدن ادب اوكرنور İller içinde bu mesel söylenürÂkıl edebsizden edeb öğrenürAtayi (6) * Kılavuz… Üstad, ata lisanından yansıyan Ömerî (r.a.) nidâyı güzel işitmişsin. Zıddıyla malumiyet ve menfi istifade bu olsa gerek: Edebsizden edeb öğrenmek. Niyete ve nazara dikkat! * Mesel: Örnek, numune, atasözüÂkıl: Akıllı 5. Beyit اهل عرفان آراسنده آرادم قیلدم طلبهر هنر مقبول ایمش الا ادب الا ادب Ehl-i irfân arasında aradım kıldım talebHer hüner makbûl imiş illâ edeb illâ edeb Lâ (5) * Marifet… Ey isimsiz nasih, iyi bulmuşsun ve göstermişsin. Tarifesiz hedefe ulaşan âriflerin esasını. Bu esasda Suffa’dan işaret var. * İrfân: Allah’ın gizli sırlarına ve eşyanın hakikatine tefekkür, keşif ve ilham yoluyla vakıf olma, tevhid ilmini zevk edinme 6. Beyit ب۪ى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ Edebsiz, Rabbin lütfundan mahrûm kalmıştır. Mevlana (2) * İhtar… Bir kutubdan asırlar sonrası diğer kutba yansıyan satır. Mesnevi’den Nûr’a… Edebî tehlikelerin bulunduğu zulmetlerden muhafaza ederek yolumuzu tenvir etsin, ihsan ve lütuflara vasıl eylesin inşallah. 7. Beyit اَدَّبَن۪ي رَبّ۪ي فَاَحْسَنَ تَاْد۪يب۪يادیبلرك كوزلی طبیع سنسك ای نبیربّم ویردی ادبی او نه كوزل مربّی Rabbim beni terbiye etti, terbiyemi de güzel kıldı.Ediblerin güzeli tabî sensin ey NebîRabbim verdi edebi o ne güzel mürebbî Yılmaz Öksüz (7) * Tahattur… Zamandaş ve mekândaş yolcu! Aradığın, özlediğin o: mürebbi-i nüfûs. Onun fırçası, onun boyası. Aslı ve özü ise: Sıbgatullah. * Mürebbî: Terbiye eden, eğiten, mürşid Kaynakça BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2010), Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât BEDİÜZZAMÂN, Saîd Nursî, (2010), Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyât (s. 55) Divan-ı Nabi, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Lala İsmail, No:488 (v. 208A) Hilyetü’l- Envâr, Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye, No:3288 (v. 33A) KONUR, Himmet, vd,, (2012), Tasavvuf El Kitabı, Ankara: Grafiker Yayınları (s. 381) Nefhatü’l-Ezhâr, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, No: 574/2 (v. 161B) ÖKSÜZ, Yılmaz, (2017), Kırk Hadis, İstanbul: Be Yayınları (s. 28-29) ÖZALP, N. Ahmet, (2012), Bilgelikler Divanı, İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları (s. 189) https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ https://portal.yek.gov.tr/
دگرلي دوستلر، بر يازار كونلك حياتده قوللانديغمز كلمه لرڭ أوزريمزده كي اتكيلريني افاده ايتمك ايچون شويله دير: ”حياتڭزدن ممنون دگلسه ڭز سوزلريڭزي بر يره دوكمك ايي بر فكر اولابيلير.“ باشقه بري ايسه كلمه لرڭ كوجي حقّنده شو چارپيجي افاده لري قوللانير: ”مودرن بيليم هنوز برقاچ كلمه نڭ كوجي قدر ايتكيلي بر علاج أورته مدي.“ يعني قوللانديغمز كلمه لر كرچكدن بزم ايچ دنيامزده اولوملي- اولومسز چوق فرقلي اتكيلر اولوشديرمه پوتانسييلنه صاحب آراچلردر. مثلا آننه ، اميد، اوموت، سوكي، شفقت، عشق، محتشم، ايمان، امكان، ياپابيليرم، خارقه ، هايدي! كبي كلمه لر و افاده لر اولوملي يوڭده دوشونجه لريمزي، دويغولريمزي، ايچ دنيامزي دريندن اتكيله مه كوجنه صاحبدر. أويله يسه قوللانديغمز كلمه لري سچه رك أوزنله قوللانالم. قوللانالمكه كلمه لر بزه بار (يوك) دگل، يار اولسون! اوت، سوكيلي دوستلر بو صاييمزده كوكنلرينه يولجيلق ياپاجغمز ايلك كلمه مز ”شيفره “ Değerli dostlar, bir yazar günlük hayatta kullandığımız kelimelerin üzerimizdeki etkilerini ifade etmek için şöyle der: “Hayatınızdan memnun değilseniz sözlerinizi bir yere dökmek iyi bir fikir olabilir.” Başka biri ise kelimelerin gücü hakkında şu çarpıcı ifadeleri kullanır: “Modern bilim henüz birkaç kelimenin gücü kadar etkili bir ilaç üretemedi.” Yani kullandığımız kelimeler gerçekten bizim iç dünyamızda olumlu-olumsuz çok farklı etkiler oluşturma potansiyeline sahip araçlardır. Mesela anne, ümit, umut, sevgi, şefkat, aşk, muhteşem, iman, imkanء yapabilirim, harika, haydi! gibi kelimeler ve ifadeler olumlu yönde düşüncelerimizi, duygularımızı, iç dünyamızı derinden etkileme gücüne sahiptir. Öyleyse kullandığımız kelimeleri seçerek özenle kullanalım. Kullanalım ki kelimeler bize bâr (yük) değil, yâr olsun! Evet, sevgili dostlar bu sayımızda kökenlerine yolculuk yapacağımız ilk kelimemiz “Şifre” ŞİFRE: Gizli haberleşmeye yarayan özel işaretler sistemi manasına gelen kelimenin kökeni Arapçadır. Gizli şeyleri bildirilmek istenen kimselerden başkalarının anlamaması için düzenlenmiş işaretlerin bütününü ifade eden kelime Arapçadan Fransızcaya oradan da Osmanlıcaya geçmiştir. Arapça “cifir” kelimesi “chffre” şeklinde değişime uğrayarak en sonunda Türkçe “şifre” halini almıştır. Cifir ise Arapçada “cefr” “oğlak” demektir; cifirle ilgili ilk kitap oğlak derisi üzerine yazıldığı için kelimenin bu ilme isim olduğu söylenir. Başlangıcının Hz. Ali’ye veya onun neslinden gelen cafer-i Sadık hazretlerine dayandığı rivayet edilen, harf, rakam ve semboller yoluyla gelecekte olacak şeyleri şifre ile haber veren ilimdir. Mesela İstanbulun fethini işaret eden sebe suresi 15. ayette geçen "Beldetun Tayyibetun" (ne güzel bir belde) ifadesinin içindeki Kur’an harflerinin rakamsal toplamı yani ebced değeri olan 857 rakamı, İstanbul'un hicrî 857. senedeki fetih tarihini vermektedir. HASBELKADER: Bu kelime birleşik Arapça bir kelimedir. Aslı “haseb-el-kader”dir. İki parçadan oluşur. Kişinin kendi gayret ve çabasının üstünde farklı bir yönden “Kader gereğince, kader icabı” gibi manalara gelir. YALI: Bu kelime Yunancadan dilimize geçmiş bir kelimedir. Aslı “yalos” olan kelime hançeremizde güzelleşip, kabalığından kurtulup “yalı” şeklini almıştır. “Yalı boyu”, “yalı ağası” gibi ifadeler de dilimizde hala kullanılan güzel ifadelerdir. KAPLUMBAĞA: Bağa, kurbağa demektir. Eski hali “Kaplubağa” şeklindedir. Yani kurbağanın kabuklu olanı anlamındadır. Zamanla galat olarak kaplumbağa haline dönüşmüştür. “Taşbağa” kelimesi ise zamanla “tosbağa” şeklini almıştır. KELLİFELLİ: Bu ifade kelime farsça “kerr ü fer” yani “güçlü, kuvvetli” ifadesinden bozularak geçmiştir. Önce “kerli ferli” olan ifade zamanla “kelli felli” şeklinde dilimize yerleşmiştir. Bugün giyimi kuşamı gösterişli, itibarlı insanlar için kullanılan bir sıfattır. Mesela, Kerli ferli adamlar büroya geldiler. TURA: Oğuz Türkçesinden gelen olan bu kelimenin kökü “tuğrağ”dır. Kelime “ṭuġrā” olarak Arapça ve Farsçaya da geçmiş ve bu şekliyle Osmanlı Türkçesi’nde de kullanılmıştır. Osmanlı padişahlarının resmî yazılarda ve paralarda imza yerine kullandıkları, özel bir şekli olan işaretlere bu isim verilirdi. Özellikle madenî paraların resimli tarafına “tuğra” denilir. Zıttı yazıdır. Zamanla söyleyiş “turâ” şeklinde dilde yerleşmiştir. Yine bu kelimeden hareketle Osmanlıda ferman, berat ve resmî belgelere Tuğra koyma işine “tuğra çekmek” denilirdi. Resmî evraka tuğra çeken görevlilere “tuğrakeş” “tuğranüvis” ismi verilirdi. HÂKÎ: Bir renk ismi olan hâkî Farsçadan dilimize gelmiş “toprak” manasındaki “hâk” kelimesine Arapça mensubiyet eki olan “i” sesi takılmasıyla elde edilmiştir. Hâkî, “yeşile çalan toprak rengini” ifade eder. “Hâkî elbise”, “hâkî battâniye”, “hâkî üniforma” ifadeleri dilimizde çok kullanılır. Yine bir şeyin harap olup, toprakla aynı seviyeye geldiğini ifade eden “hâk ile yeksan olmak” deyimi de çok meşhurdur. KISTAS: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. “Büyük terazi” manasındadır. Dilimizde ise, “ölçü, kriter” anlamında kullanılmaktadır.
Seyyid Nizam Haziresi 07 Yâ HûSarrâc el-Hâc AhmedEfendi’nin zevcesiMerhûme ve mağfûretün lehâ‘Âişe Hanım’ın RûhîçûnRızâen lillâhi’l-FâtihaFi 7 Ramazan 1293 Sarrac: At takımları, eyer ve koşum yapan veya satan kimse; Meşin ve sahtiyandan yapılan eşyâ ve at takımlarını sırma ve ipekli işlemelerle süsleyen zanaatkâr. Yenikapı Mevlevihanesi Mescid Kitabesi Harâbe: Harap, yıkılmaya yüz tutmuş binâ, çok harap evÂli: Yüksek olan, yüce, ulu; Değeri yüksek, şerefli.Hüdâ: Allah, CenâbıhakBânî: Bir yapıyı inşâ eden, inşâ ettiren, yapan, yaptıran kimseZîşân: ŞanlıVâlâ: Yüksek, yüce; Şânı yüce olan.Şâd: Sevinçli, memnun, mesrur.Muhibbân: Dostlar, ahbaplar; bir tarîkata yakınlık duyan, o tarîkatın esaslarını benimseyen kimseler.
قونيه لي فاطمه قاديندن عبدالحميد خانه هديه ايديلن خالي سلطان ٢نجي عبدالحميدڭ يرلي أورتيمي تشويق آماچلي فعاليتلري آراسنده بولونان سركيلر، ١٩٠٠’لرڭ باشندن اعتبارًا آناطوليده آرد آرده طقوز دفعه دوزنلنمشدر. بو سركيلرڭ ايلكي ٤ مايس ١٩٠١ تاريخلي قونيه خالي و كليم سركيسيدر. بو سركي، بوندن صوڭره كي بش ييل ايچنده دوزنلنه جك سكز يرل سركي يه داها أوڭجيلك ايتمشدي. قونيه سركيسنڭ ايلك آديملري ١٨٩٠’لي ييللرده آتيلمشدي. سلطان ٢نجي عبدالحميد، سلطنتي بوينجه أورتيمه ، اخراجاتڭ آرتدريلمه سنه و يرلي ماللرڭ ترجيح ايديلمه سنه دونوك پوليتيقه لر اويغولامه يه آغيرلق ويرمشدر. بو چرچوه ده قونيه ده ده خالي و طوقومه جيلق فعاليتلري دستكلنمشدر. حتّي قونيه نڭ سراي اينى كوينده فاطمه اسملي بر قادينڭ طوقوديغي خالي سلطان ٢نجي عبدالحميده هديه ايديلمشدر (٢٦/٣٢) . قونيه خاليلري، زمانله ملّتلر آراسي أوڭه قاووشمشدر و أوزللكله لوندره دن جدّي طلب كلييوردى. قونيه نڭ أوڭه چيقان خاليجيلغڭ داها ده كليشمسي و آدينى دويورابيلمه سي ايچون دونمڭ قونيه واليسي محمد فريد پاشا، ١٨٩٩ سنه سنده استانبوله كوندرديگي تحريراتله بر سركي آچيلمسي ايچون اذن ايسته مشدر. آيرينتيلي آراشديرمه و مطالعه لر نتيجه سنده سلطان ٢نجي عبدالحميدڭ ٦ ايلول ١٩٠٠ تاريخلي اراده سيله سركينڭ آچيلمه سنه اذن ويريلمشدر. Sultan 2. Abdülhamid’in yerli üretimi teşvik amaçlı faaliyetleri arasında bulunan sergiler, 1900’lerin başından itibaren Anadolu’da art arda dokuz defa düzenlenmiştir. Bu sergilerin ilki 4 Mayıs 1901 tarihli Konya Halı ve Kilim Sergisi’dir. Bu sergi, bundan sonraki beş yıl içinde düzenlenecek sekiz yerel sergiye daha öncülük etmişti. Konya Sergisi’nin ilk adımları 1890’lı yıllarda atılmıştı. Sultan 2. Abdülhamid, saltanatı boyunca üretime, ihracatın arttırılmasına ve yerli malların tercih edilmesine dönük politikalar uygulamaya ağırlık vermiştir. Bu çerçevede Konya’da da halı ve dokumacılık faaliyetleri desteklenmiştir. Hatta Konya’nın Sarayini Köyü’nde Fatıma isimli bir kadının dokuduğu halı Sultan 2. Abdülhamid’e hediye edilmiştir (BOA, Y.PRK.UM, 26/32). Konya halıları, zamanla milletlerarası üne kavuşmuştur ve özellikle Londra’dan ciddî talep geliyordu. Konya’nın öne çıkan halıcılığının daha da gelişmesi ve adını duyurabilmesi için dönemin Konya Valisi Mehmed Ferid Paşa, 1899 senesinde İstanbul’a gönderdiği tahriratla bir sergi açılması için izin istemiştir. Ayrıntılı araştırma ve mütalaalar neticesinde Sultan 2. Abdülhamid’in 6 Eylül 1900 tarihli iradesiyle serginin açılmasına izin verilmiştir. Belge no: BOA, Y.PRK.UM, 26/32Belge tarihi: Hicrî 2 Receb 1310 (Miladî 20 Ocak 1893) (1)Hû(2)Atûfetlû efendim hazretleri(3)Cenâb-ı Hak veliyy-i ni’met-i bî-minnet-i akdes-i a’zamımız efendimiz hazretlerinin ömr ü ikbâl ve izz ü celâl-i şâhânelerini ilelebed dâim ve pâyidâr eylesin amin(4)Çâkerân-ı saltanat-ı seniyyelerinin cedden a’cez ve ahkarı ve avâtıf-ı şâhânelerinin hakîkaten kemîne ve kemteri olan bu abd-i memlûkleri min-gayr-i istihkâk ve istîhâl-i müteveccih olan(5)me’mûriyet-i hâzıra-i kemterânemin bidâyetinden biri de ibtidâ-yı hayât-ı ahkarânemden beri olduğu gibi deavât-ı mefrûza-i hazret-i Hilâfetpenâhîye hasr-ı enfâs-ı memlûkiyet ve rızâ-yı(6)meyâmin-i irtizâ-yı cenâb-ı zıllullahî dâiresinde îfâ-yı hüsn-i vazîfeye bezl-i yârâ ve gayretden bir an hâlî bulunmadığım hâlde şimdiye kadar meşâgil-i kesîre-i hükûmet(7)arasında begâyet matlûb ve mültezem âlî-i cenâb-ı şehriyârî olan cihet-i mühimme-i terakkî-i sanâyiin dahî dûr-ı a’lâ-yı veliyy-i ni’met-i bî-minnet-i a’zamîye cesbân olacak(8)bir sûrette tevsî’ ve terakkîsi husûsuna da çalışılarak mahzâ bir eser-i nevîn-i muvaffakiyet-i hazret-i Hilâfetpenâhî olmak üzere vilâyetin münâsib mahallerinde sanâyi-i mütenevvia destgâh(9)ve şirketleri te’sîs edilmiş ve iktitâf semerâtına dîde-rûz-ı intizâr olunmakda bulunulmuş idi bu kere Konya’ya dokuz saat mesâfede kâin Sarayini Karyesinde(10)Fatma Kadın nâmında bir hatuna sûret-i mahsûsada nesc etdirilen kırk küsür arşın merdiven halısı ancak mensûcât-ı mahalliyenin bir nümûne-i terakkîsi olmak ümniye-i mülûkânesiyle(11)ve Konya’da bulunabilen güvercinlerden kırk çifti dahî fark-ı abîdânemde hemîşe mebsût ve küşâde olan cenâh-ı rahm u sahâbet-i cenâb-ı tacdârîye karşı mücerred-şümûl(12)nazar-ı inâyet-eser-i Hilâfetpenâhî ile iktisâb-ı mefâhir-i bî-pâyân etmek arzu-yı kâsırânesiyle irsâl ve takdîm kılınmış olmakla ve mârrü’l-arz-ı hâlî ile güvercinlerin hadd-i zâtındaki(13)değersizliklerinin ancak bu dûr-ı dilârâda bir âşiyân-ı terakkî ve irfân hükmünde bulunan milel-i celîl-i Padişahîye olan intisâb ve iktirânlarıyla telâfî edileceği ümîd-i âcizânesi bu cür’et(14)bendegâneme karşı bir tesellî-i fikr-i nâçîz bulunmakla bu sûretle tavzîh-i esbâb cür’et-i kemterâneme müsâraatla min-gayr-i haddin arz-ı ubûdiyet ve memlûkiyete mücâseret kılınmışdır ol-bâbda emr u fermân-ı hazret-i men-lehü’l-emrindir(15)Fî 2 Receb sene 1310 ve fî 8 Kanunusani sene 1308(16)Konya Valisi abd-i âsaf ve memlûkleri(17)Es-Seyyid Hasan Hilmi
Yeryüzünde kutsal beldelerden biri olduğu âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle sabit olan Beytüʼl-Makdis yani Kudüsʼün faziletleri hakkında İslam âlimleri tarafından onlarca eser yazılmıştır. Bunlardan biri de “Tarih-i Mekke ve'l-Medine ve'l-Kudüs” isimli eserdir. Erken dönem Osmanlı Türkçesi ile yazılan ve müellifi belli olmayan bu kitabın dokuzuncu bölümünden itibaren Kudüs hakkındaki âyet, hadîs ve farklı rivayetlere yer verilmiştir. Her dönem Siyonist işgali, zulmü ve esareti altında olan, ancak caniliğin had safhaya ulaşmasıyla birlikte son günlerde daha da ön plana çıkan Kudüsʼle ilgili bu rivayetleri mezkûr kitaptan sadeleştirerek iktibas ediyoruz. Allahu Teâlâʼnın İsrailoğullarına hitaben “Tûr’un sağ tarafında sizinle sözleştik” (Tâhâ, 80) buyurduğu yer Kudüsʼtür. Allahu Teâlâʼnın İsrailoğullarına hitaben “Şu şehre girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yiyip için” (Bakara, 58) buyurduğu yer Kudüsʼtür. “Onu da (İbrahim as) Lût’u (as) da kurtarıp herkes için bereketli kıldığımız yere ulaştırdık.” (Enbiya 71) âyet-i kerîmesindeki bereketli yer Kudüsʼtür. “Andolsun biz İsrailoğulları’nı seçkin bir yere yerleştirdik ve onları güzel nimetlerle rızıklandırdık.” (Yûnus, 93) âyet-i kerîmesinde zikredilen yer Kudüsʼtür. “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir.” (İsrâ, 1) âyet-i kerîmesinde zikredilen Mescid-i Aksâ Kudüsʼtedir. “Meryem oğlu ile annesini de bir mucize yaptık; ikisini de kalmaya elverişli, kaynak suyu bulunan yüksekçe bir yere yerleştirdik” (Müʼminûn, 50) âyet-i kerîmesinde zikredilen mekân Kudüsʼtür. Peygamberimiz (sav); “Dört şehir cennettendir: Mekke, Medine, Kudüs ve Şam.” buyurmuştur: Peygamberimiz (sav) buyurmuştur: “Allahu Teâlâ Kudüsʼe der ki: ‘Kudüs, sen benim diğer şehirlerin arasından seçtiğim yersin. Mümin kullarımı da seçerek sana gönderdim.’” Peygamberimiz (sav) buyurmuştur: “Allahu Teâlâ Kudüsʼe der ki: ‘Bir kişi sende doğsa ancak başka bir şehri tercih etse bu günahın uğursuzluğu ona yetişir. Her kimse ki başka bir şehirde doğsa ve seni tercih etse benim rahmetim ona yetişir.’” Peygamberimiz (sav) buyurmuştur: “Allahu Teâlâ Kudüsʼe der ki: ‘Sen benim nurumla temizlendin. Sana kullarım gelecektir. Ben seni kıyamet gününde, gelini süsledikleri gibi süslerim. Sana gelen ve ikamet edenler zeytinyağı ve buğdayla zengin olurlar.’” Peygamber Efendimizin (sav) Kudüsʼte üzerinden miraca yükseldiği kaya (sahratullah), Kudüsʼün örtüsüdür. Peygamber Efendimiz (sav) Cehennem bekçisi Mâlikʼi (as) Kudüsʼte görmüştür. Sûrun üfürülmesi, sıratın kurulması, cennet ve cehenneme girilmesi Kudüsʼte olacaktır. Kudüs halkı, Allahu Teâlâʼnın komşusudur. Allahu Teâlâʼnın komşusuna azap etmemesi, Oʼnun kemâlinin özelliğindendir. Allahu Teâlâ Musa Aleyhisselamʼa; “Beytüʼl-Makdisʼe git, nârım ve nûrum ondadır. Ve dahi tandırım ondadır.” Buyurmuştur. Melekler gece gündüz Kudüsʼe inip çıkarlar. Allahu Teâlâ Kudüsʼe her gün hayırla nazar eder. Peygamberlerin kurbanları Kudüsʼte kabul edilmiştir. Nûh (as) tufanında ilk olarak suyu geri çekilen yer Kudüsʼtür. Allah İbrahim Aleyhisselamʼa ve hanımı Sâre validemize, İshak Aleyhisselamʼın doğacağını Kudüsʼte müjdelemiştir. Davud Aleyhisselamʼın tevbesi Kudüsʼte kabul edilmiş, dağlar, kuşlar ve demir ona Kudüsʼte musahhar kılınmıştır. Süleyman Aleyhisselamʼın mülkü Kudüsʼte verilmiştir. Musa Aleyhisselamʼın Allahʼa yakardığı dağ, Kudüsʼtedir. Musa Aleyhisselam Allahʼın nurunu Kudüsʼte görmüştür. İsrailoğullarının günahları Kudüsʼte bağışlanmıştır. İsrailoğullarının ahid sandığı Kudüsʼten yükselmiştir. İmrânʼın hanımının duasının kabul edildiği yer Kudüsʼtür. Meryem Aleyhisselamʼa kışın yaz meyveleri, yazın kış meyveleri Kudüsʼte ikram edilmiştir. İsa Aleyhisselam Kudüsʼte doğmuş, beşikte iken Kudüsʼte konuşmuş ve göğe Kudüsʼten yükselmiştir. Ahir zamanda da Kudüsʼe gelecektir. İsa Aleyhisselamʼın havarilerine cennet sofrası Kudüsʼte inmiştir. İsa Aleyhisselam, Deccal, Yeʼcûc ve Meʼcûcʼe Kudüsʼte galip gelecektir. Her kim ki Kudüsʼte namaz kılsa anasından doğmuş gibi günahsız olur ve vücudundaki kılları sayısınca kıyamette yüzüne nur gelir, ayrıca kabul olunmuş hac sevabı kendisine verilir. Her kim bir sene Kudüsʼün meşakkatine ve zahmetine sabrederse Allah ona her taraftan rızık gönderir. Ali (ra) demiştir ki: “Fitneler ortaya çıktığında Kudüsʼte durmak Allah yolunda gaza etmek gibidir. Hatta insanlar bir zaman der ki; ‘Keşke bir kerpiç içindeki saman çöpü olsaydık da Kudüsʼte bulunsaydık.’” TARİH-İ MEKKE VE'L-MEDİNE VE'L-KUDÜS İSİMLİ ESERDE KUDÜSʼÜN FAZİLETİ (1) El-Bâbüʼt-Tâsiʻ - (2) Dokuzuncu Bâb: Cemîʻi fezâil-i Kudüsʼü beyân eder. Ebû Hüreyre (ra) (3) rivâyet eder: Resûl hazretinden (sav) eydür: “Dört şehir cennettendir. (4) Biri Mekke ve biri Medîne ve Beytüʼl-Makdis ve Dımaşk.” Maʻâz (ra) rivâyet (5) eder: Resûl hazretinden (sav) eydür ki: “Allâhu Teʻâlâ Kudsʼe eydür: (6) ‘Yaruşlem, geri kalan yerlerden sen benim üründülediğim yersin. Müʼmin (7) kullarımı üründüleyip sana viribin.’ Ve dahi eyitdi: ‘Bir kişi (8) sende doğsa senün üzerine ayruk yeri ihtiyâr etse (9) günâhı şumluğundandır ki ana yetişübdür. Her kimse ki ayruk yerde (10) doğsa seni kendü yeri üzerine ihtiyâr etse benim rahmetim (11)-dir ki ol kişiye yetişübdür.’ Yine Hakk Teʻâlâ Kudsʼe eydür: (12) ‘Yaruşlem, sen benim nurumla arınmışsın. Kullarım gelecek sendedir. (13) Ben seni bezerin, kıyâmet gününde şol gelin köye köyiçün (14) bezedikleri gibi. Sana giren ve sende duran zeyt ile buğday ile (15) bay ola.’” Veheb eydür: “Kuds-i Mübârekʼin ehli Allâhu Teʻâlâ konşuluğunda (16)-dır. Allâhu Teʻâlânın kemâline lâyık budur, konşusuna azâb (17) etmeye.” Allâhu Teʻâlâ Mûsâ Peygambere (as) eyütdi ki: “Beytüʼl-Makdisʼe (18) var, nârım ondadır ve nurum ondadır. Ve dahi tennûrum ondadır.” (19) Yaʻnî “ve fâreʼt-tennûr” dediği oldur. Ve dahi Mûsâ Peygamber (as) münâcât (20) ettiği dağ, Kuds-i Mübârekʼtedir. Ve dahi Mûsâ Peygamber (as) Allâhu Teʻâlâ (21) nûrunu Beytüʼl-Makdisʼte gördü. Ve dahi Sahratullâh cemîʻi yerin (22) örtüsüdür. Ve dahi Allâhu Teʻâlâ Dâvud Peygamberin (as) tevbesin Kuds-i (23) Mübârekʼte kabûl etti. Ve dahi Hakk Teʻâlâ Benî İsrâîlʼin (24) hatâların Beytüʼl-Makdisʼte yarlığadı. Ve dahi Allâhu Teʻâlâ (25) Süleyman Peygambereʼe (as) milkini Beytüʼl-Makdisʼte dönderdü. Ve dahi (26) Allâhu Teʻâlâ İbrahimʼe (as) ve hatunu Sâreʼye Kuds-i Mübârekʼte oğlan (27) içün muşduladı. Ve dahi Dâvud Peygamberʼe (as) dağları ve kuşları (28) ve demirleri Beytüʼl-Makdisʼte musahhar kıldı. Ve dahi nebîler kurbânını (29) Beytüʼl-Makdisʼte kabûl eyledi. Ve dahi firişteler gece gündüz (30) Kudsʼe inerler çıkarlar. Ve dahi Allâhu Teʻâlâ Meryemʼe (as) kış içinde (31) yaz yemişlerin ve yaz içinde kış yemişlerin Beytüʼl-Makdisʼte (32) bitirdi. Ve dahi Îsâ Peygamber (as) Beytüʼl-Makdisʼte doğdu. Ve dahi (33) annesi karnında iken ve beşiğindeyken Beytüʼl-Makdisʼte söyledi. (34) Ve dahi dördüncü kat göğe Beytüʼl-Makdisʼten aktı. Yine (35) âhirde Kudsʼe geliser. Ve dahi Îsâ Peygamberʼe (as) mâide Beytüʼl (36)-Makdisʼte indi. Ve dahi Îsâ Peygamber Deccâlʼe ve Yeʼcûc (37) Meʼcûcʼe Beytüʼl-Makdisʼte gâlib olısar. Ve dahi Allâhu Teʻâlâ (38) her gün hayır ile nazar eder. Ve dahi Âdem peygamber Kudsʼe (39) hicret etti. Ve dahi sâlih kimesneler Kudsʼe geleler. Ve dahi (40) Benî İsrâîlʼin sekîne tabutu Beytüʼl-Makdisʼten refʻ olundu. (41) Ve dahi Resûlullâh (sav) Tamu Mâlikʼini Kuds-i Mübârekʼte gördü. (42) Ve dahi Sırât ve terâzû ve sûr urulmak ve cennetlik cennete (43) girmek ve tamuluk tamuya girmek Beytüʼl-Makdisʼte olur. (44) Ve dahi yedi kat yeri getiren balığın başı gün çıktığı (45) yerde olur, kuyruğu gün battığı yerde olur, ortası (46) Beytüʼl-Makdis altındadır. Allâhu Teʻâlâ “Ve necceynâhu ve Lûtan ileʼl (47)-ardılletî bâraknâ” [Enbiyâ, 71] dediği Beytüʼl-Makdisʼtir. Ve dahi “Ve le kad (48) bevveʼnâ Benî İsrâîle mübevveʼe sıdkın ve razaknâhüm mineʼt-tayyibât” [Yunus, 93] (49) dediği Beytüʼl-Makdisʼtir. Ve dahi “Sübhânellezî esrâ (50) bi-abdihî leylen mineʼl-mescidiʼl-harâmi ileʼl-mescidiʼl-aksallezî bâraknâ havlehû” [İsrâ, 1] (51) dediği Beytüʼl-Makdisʼtir. Ve dahi “Ve vâʻadnâküm cânibeʼt-Tûriʼl (52) -eymene” [Tâhâ, 80] dediği Beytüʼl-Makdisʼtir. Kelimeler Ayruk: Başka, diğer Bay: Zengin Bezerin: Süslerim Eydür: Der Eyitdi: Dedi Firişte: Melek Geliser: Gelecek Konşu: Komşu Mâide: Sofra Milk: Mülk Musahhar: İtaatkâr, emri altında Muşduladı: Müjdeledi Olısar: Olacak Refʻ: Yükselmek Sahratullâh: Peygamber Efendimizin (sav) Kudüsʼte üzerinden miraca yükseldiği kaya, Hacer-i Muallak Sekîne Tabutu: Allah ile İsrâiloğulları arasındaki ahdin sembolü olan, on emirin yazılı bulunduğu levhaların muhafaza edildiği, ayrıca Musa ve Harun aleyhimüsselâmın eşyalarının, sancak ve mübarek eşyaların içinde olduğuna inanılan sandık, ahid sandığı. Şumluğundan: Uğursuzluğundan Tamu: Cehennem Tennûr: Tandır fırın Terâzû: Terazi Urulmak: Vurulmak Üründülemek: İyisini seçmek Ve fâreʼt-tennûr: Ve tandırda sular kaynadığında (Hûd Sûresi, 40ʼtan) Viriben: Veririm Yarlığamak: Bağışlamak Yaruşlem: Yeruşalim, Kudüs Zeyt: Zeytinyağı (Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, 06 Mil Yz A 4217, 68a-69b)
Aşağıda verilen kelimeleri Osmanlı Türkçesine çevirip kutulara doğru şekilde yerleştiriniz. Daha sonra daire içine denk gelen harfleri rakam sırasına göre aşağıdaki gösterilen yere yazarak istenen cümleyi bulunuz. Ç Ö Z Ü M
Bu sayımızdan itibaren harf ve kelime çalışmalarına başlıyoruz. Silik harflerin üzerinden geçerek dikkatle yazaya ve acele etmemeye çalışalım. Elinizin alışması ve yazınızın güzeleşmesi için bu dikkat ve sabır önemli olacaktır.
Necm-i Saadet Saadet gazetesine — tarih-i teceddüdü olan Fi 10 muharrem sene 1304 tarihinden itibaren— derc edilen müntehab asarı havi olarak on beş yirmi günde bir neşrolunur mecmuadır.Saadet matbaasında tab’ olunmuştur.1304 Mebhas-ı Kıhf ve Netayici Almanya hükemasından Bohner asarının birinde bir hakikatten bahs eylediği sırada; “bu hakikat ne kadar mühim, tevlid eylediği netayic ne mertebe müsmir ve müfid ise o kadar geç ve güç tanındı” mealinde bir söz söylemiştir. Bu söz – ki adeta bir düstur-ı hikmettir — dimağın vazaifi hakkında caridir. Vermiş bize raz-dan-ı edvarBir padişeh-i sütude-etvarHer türlü sitayişe sezavarBir hami-i bî-bahanemiz var Bezl ettiği lütfa gayet olmazBundan büyük saadet olmaz Ey arş-ı serir-i sidre sayeSensin bizi eyleyen vikayeGelmektedir ehl-i ilticayaSayende safa-yı bî-nihaye Fark-ı zu'afada zıll-ı haksınSultanlığa hak bilir ehakksın Muallim Naci Fezail-meab el-hac İbrahim Efendi hazretleri tarafından ihda buyurulan teşvikname-i hakimanedir: Nâsın hayırlısı nâsa menfaat edendir, kelamı bir makal-i hakikat-meal ve hikmet-iştimaldir. Nâsa menfaat dahi ya mâlen veya fi'len veya kavlen olur. Bir âdemin âmme-i nâsa mâlen ve fi'len menfaat-bahş olması daire-i imkânda olmayıp lakin gerek hususi ve gerek umumi surette kavlen menfaat mümkündür. Yad-ı Mazi İnsan sıkıldıkça maziyi düşünür. Maziyi düşünürken zihnini bir tatlı gaflet bürüyor da halin ızdırabını, istikbalin dehşetini unutuyor. Bu sebeptendir ki tab’-ı beşer eyyam-ı maziye-i saadeti tefekküre hahiş-gerdir. Zilletle ölüm ister isen ağzını gevşet Maksud ise rahat yaşamak torba gibi büz Latife Bir Cüce Bir yaz günü bir cüce ile bir uzun boylu arasında muhavere: Cüce – Aman arkadaş! Güneş insanı cayır cayır yakıyor! Hava ne kadar sıcak! Uzun boylu — Yalan söylüyorsun! Güneş beni senden ziyade yakmak lazım gelir. Halbuki ben o derece şiddetli hararet hissetmiyorum. İmzaMuharrir: Gel keyfim gel
Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. Boykot bütün bir küresel sisteme, Gazze açıklarına gelen uçak gemilerine, Güney Kıbrıs’ta ki askeri üslerden ardı arkası kesilmeyen İsrail’e gönderilen lojistik desteğe, İsrailli insanımsı hayvan bakanın nükleer tehdidine, ben buraya Yahudi olarak geldim diyen ABD Dışişleri Bakanına, İsrail’e destek vermek için sıraya giren batılı liderlere, Türkiye gibi ülkelerin daha fazla somut adım atılmalı çağrılarına beklenildiği düzeyde karşılık vermeyen bir kısım İslam ülkeleri liderlerine karşı bir duruştur. Bütün bunlara rağmen “bir şeyler” yapılabileceğinin tezahürüdür. Küresel hegemonyanın birey iradesine hükmedemeyeceğinin bir göstergesidir. C E V A P بويقوت بويقوت بتون بر كره سل سيستمه ، غزّه آچيقلرينه كلن اوچاق كميلرينه ، كوني قبريسده كي عسكري اسلردن آردي آرقه سي كسيلمه ين اسرائيله كوندريلن لوژيسدك دستگه ، اسرائيللي انسانمسي حيوان باقانڭ نوكله ئر تهديدينه ، بن بورايه يهودي اولارق كلدم ديين آ.ب.د طيش ايشلري باقاننه ، اسرائيله دستك ويرمك ايچون صيره يه كيرن باتيلي ليدرلره ، تركيه كبي ئولكه لرڭ داها فضله صوموت آديم آتيلملي چاغريلرينه بكلنيلديگي دوزيده قارشيلق ويرمه ين بر قسم اسلام ئولكه لري ليدرلرينه قارشي بر طوروشدر. بتون بونلره رغمًا ”بر شيلر“ ياپيلابيله جگنڭ تظاهريدر. كره سل هگه مونيه نڭ بيرَي اراده سنه حكم ايده ميه جگنڭ بر كوسترگه سيدر.
25a) Mertebe-i sâlise: Hazmın biri dahi urûkda olur. Zîrâ ahlât-ı mezkûre ciğerin cânib-i muhaddebinden yaʻnî yumru tarafından muttasıl olan ırk-ı kebîrden ki, mücevvef ve urûk-ı sığārı bedene muttasıldır, urûk-ı mezkûreye akub inüb urûkda tekrâr bir hazm dahi olur. Bu hazm sebebi ile bedenden cüz’ olub aʻzā olmağa sālih olur. Bu hazmın fazlası buhār olub mesâmmât-ı bedenden mütehallil olub çıkar gider. Ta arak [ve] vesah olur. (25b) Hammâmlarda kese ile çıkan kirler budur. Baʻzı harâret-i bedenle mizâc bulub kaml olur. Mertebe-i râbiʻada hazmın biri dahi aʻzāda olur. Zîrâ gıdâ-yı mezbûr kebedde ahlât olub urûk-ı kibârdan urûk-ı sığāra ki cedâvil ve sevâkī ve revâzıʻ dirler, dökülür. Ve anlardan dahi hurde urûka ki urûk-ı lîfiyye dirler, gāyet sığarından ötürü hurma lîfine teşbîh eylemişlerdir, anlara dökülüb hurdece ağızlarından teraşşuh idüb aʻzāya mültesık olur. Ve levn [ve] kıvâma tamâm müşâbih olub hâsılı uzvun mütehallil olan cüz’iyyesine bedel olur ve uzuv olur. Bu âhir-i merâtib-i hazmdır. Bu hazmın fazlası menîdir ki, mâdde-i Âdemî olmağa lâyık olur. Sadeleştirme İkinci Sifre Ait Birinci Bab: Hazmı Beyan Eder (devamı) Üçüncü sindirim aşaması, damarlarda olur. Zira dört hılt, karaciğerin üst kısmındaki yumru tarafına bitişik olan büyük toplardamardan (bu damar kovuk şeklindedir ve yüzeyel küçük kanallarla vücuda yayılmıştır) küçük yüzeyel damarlara akarak bir kez daha sindirilir. Bundan dolayı da hıltlar organlara dağılarak onların birer parçası olurlar. Bu aşamada sindirilemeyen fazla hıltlar buharlaşıp eriyerek cilt gözeneklerinden ter ve kir şeklinde dışarı çıkar. Hamamlarda keselenen vücuttan çıkan kirler bunlardır. Bazen de bu artık hıltlar vücudun ısınmasıyla bite dönüşür. Dördüncü sindirim aşaması ise organlarda meydana gelir. Zira besinler karaciğerde hıltlara dönüşerek büyük toplardamarlardan toplardamarın küçük kanallara dökülür. Bu kanallardan biri de küçüklüğünden ötürü hurma lifine benzetilen kas lifleridir. Hıltlar bu liflerin aralarından hücrelere geçer, onların renk ve formunu alarak organların aslî yapısı hâline gelir. Bu, sindirimin son aşamasıdır. Dördüncü aşamada sindirilemeyen fazlalıklar da sperme dönüşerek insanın ana maddesini oluşturur. (Kaynak: Emir Çelebi, Enmûzecüʼt-Tıbb, T-7043, 25a-25b)
اسحق آغا چشمه سي قديم شهرڭ اڭ أوزل چشمه لرندن بري اولان و بگقوزده بولونان اسحق آغا چشمه سي، ترك چشمه معماريسنڭ اڭ كوزل أورنكلرڭ بريدر. معمار سنان اثرلرندن بري اولان چشمه ، كونمزده كي كورونومنه كومروك اميني اسحق آغا طرفندن ياپيلان رستوراسيون چاليشمسيله اولاشمشدر. اسمنى ده بورادن آلمشدر. چشمه نڭ اصل اسمي ”اون چشمه لر“ چشمه سيدر. بو اسم ايله آڭيلمه سنڭ سببي؛ خزنه ده طوپلانان صويڭ طونجدن ياپيلمه اون عدد لوله دن سوركلي آقمسي و بوندن طولايي ياپينڭ ”اون چشمه لر“ دييه آڭيلمسيدر. معماري اولارق چشمه ده باروق اسلوبي دقّت چكر. فقط ترك معماريسنده كي صچاق و رواقلر ده موجوددر. چشمه نڭ أوڭ جبهه سي يول قوتنڭ آشاغيسنده قالديغي ايچون، مرمر زمينه يينه مرمر باصامقلرله اينيلييور. اون لوله نڭ اوڭندن ده بش يوز ييلدر كيجه كوندوز كسينتيسز صو آقييور. عثمانليده خلق صوسزلقدن ياقينديغي وقت تام ده قايناق حوضه يه انشا ايديلن چشمه نڭ نه دن بو قدر بركتلي اولديغي بورادن آڭلاشيلييور. شعرلره قونو اولمش، رسّاملرڭ طابلولرينه ياڭسيمش اسحق آغا چشمه سي، ٥٠٠ ييلي آشان عمريله استانبولڭ اڭ أونملي و اسكي چشمه لرندن بريدر و حالاً آقتيف حالده ديمديك آياقده در. Kadim şehrin en özel çeşmelerinden biri olan ve Beykoz’da bulunan İshak Ağa Çeşmesi, Türk çeşme mimarisinin en güzel örneklerin biridir. Mimar Sinan eserlerinden biri olan çeşme, günümüzdeki görünümüne Gümrük Emini İshak Ağa tarafından yapılan restorasyon çalışmasıyla ulaşmıştır. İsmini de buradan almıştır. Çeşmenin asıl ismi “On Çeşmeler” çeşmesidir. Bu isim ile anılmasının sebebi; haznede toplanan suyun tunçtan yapılma on adet lüleden sürekli akması ve bundan dolayı yapının “On Çeşmeler” diye anılmasıdır. Mimari olarak çeşmede barok üslubu dikkat çeker. Fakat Türk mimarisindeki saçak ve revaklar da mevcuttur. Çeşmenin ön cephesi yol kotunun aşağısında kaldığı için, mermer zemine yine mermer basamaklarla iniliyor. On lülenin onundan da beş yüz yıldır gece gündüz kesintisiz su akıyor. Osmanlıda halk susuzluktan yakındığı vakit tam da kaynak havzaya inşa edilen çeşmenin neden bu kadar bereketli olduğu buradan anlaşılıyor. Şiirlere konu olmuş, ressamların tablolarına yansımış İshak Ağa Çeşmesi, 500 yılı aşan ömrüyle İstanbul’un en önemli ve eski çeşmelerinden biridir ve halen aktif halde dimdik ayaktadır.
ياوزڭ قدس، غزّه و مصري فتحي مرج دا بق ظفرندن دورت آي صوڭره ٢١ آرالق ١٥١٦ تاريخنده صدر اعظم سنان پاشا قوموته سنده كي عثمانلي اوردوسي خان يونس صاواشنده جان بردي غزالي قوموته سنده كي مملوكلي اوردوسني يڭدي و فلسطين بولگه سنڭ فتحي باشلادى. عقبنده ياوز سلطان سليم خان ٣٠ آرالق ١٥١٦ تاريخنده قدسه كيردي. سلطان دخي هر مسلمان كبي قدسده كي قوتسال يرلري زيارت ايتدي، مسجد اقصاده نماز قيلدي. فتح حركتلرينه دوام ايدن ياوز قومانده سنده كي عثمانلي اوردوسي ٢ اوجاق ١٥١٧ تاريخنده غزّه يي فتح ايتدي. مرج دا بق صاواشنده سلطان قانصوغورينڭ ئولومي أوزرينه مملوك دولتنڭ باشنه ايكنجي طومانباي كچدي. طومانباي حلب، شام، فلسطين، لبنان بولگه لرنده عثمانلي حاكميتنى قبول ايتمدي. باريش كوروشمسي ايچون كلن عثمانلي ايلچيسني ئولديردي. طومانباي، ردا نيه ده قوتلي بر صاوونمه خطّي اولوشديرارق عثمانلي اوردوسني بكله مه يه باشلادى. ياوز سلطان سليم قوموته سنده كي عثمانلي اوردوسي بكلنمه دك بر خيزله سينا چولنه بش كونده كچدي. ردانيه بولگه سنده مملوك اوردوسي ايله قارشيلاشان ياوز قوموته سنده كي عثمانلي اوردوسي، مملوكلي صاوونمه خطّي قارشيسنده صاواشه كيرمه يي اويغون بولمايارق كونيه طوغري سينا چولنه يوڭلدي. مملوك اوردوسنه، كونيدن صالديران ياوز سلطان سليم، بو مانوره سي ايله مملوك اوردوسنڭ ثابت يوڭلي طوپلريني اتكيسز قيلدي. سلطان طومانباي كوچلي عثمانلي اوردوسي و مانوره سي قارشوسنده صاواشي غائب ايده جگني آڭلاينجه وار كوجيله عثمانلي اوردو مركزينه بر باصقين دوزنله دى. ياوز سلطان سليمڭ چاديري صانارق وزير اعظم سنان پاشانڭ چاديرينه كيردي و پاشا ئولديريلدي. سلطان سليمي ئولديرمه تشبّثي عقيم قالان طومانباي صاواش آلانندن قاچدي. ٢٢ اوجاق ١٥١٧ تاريخنده ردانيه صاواشنده بيوك بر ظفري قزانيلدي. ٢٤ اوجاق ١٥١٧’ده مملوكلرڭ باش كنتي قاهره آليندي. ٤ شباط ١٥١٧’ده ياوز سلطان سليم قاهره يه كيردي. مملوكلرله برابر عبّاسي خليفه لگي ده صوڭ بولدي و خلافت عثمانلي خانداننه كچمش اولدي. Yavuz’un Kudüs, Gazze Ve Mısır’ı Fethi Mercidabık Zaferi’nden dört ay sonra 21 Aralık 1516 tarihinde Sadrazam Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Han Yunus Savaşı’nda Canberdi Gazali komutasındaki Memlüklü ordusunu yendi ve Filistin bölgesinin fethi başladı. Akabinde Yavuz Sultan Selim Han 30 Aralık 1516 tarihinde Kudüs‘e girdi. Sultan dahi her Müslüman gibi Kudüs’teki kutsal yerleri ziyaret etti, Mescid-i Aksa’da namaz kıldı. Fetih hareketlerine devam eden Yavuz kumandasındaki Osmanlı ordusu 2 Ocak 1517 tarihinde Gazze‘yi fethetti. Mercidabık Savaşı’nda Sultan Kansu Gavri’nin ölümü üzerine Memlûk Devleti’nin başına İkinci Tomanbay geçti. Tomanbay Halep, Şam, Filistin, Lübnan bölgelerinde Osmanlı hâkimiyetini kabul etmedi. Barış görüşmesi için gelen Osmanlı elçisini öldürdü. Tomanbay, Ridaniye’de kuvvetli bir savunma hattı oluşturarak Osmanlı ordusunu beklemeye başladı. Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı ordusu beklenmedik bir hızla Sina Çölü‘nü beş günde geçti. Ridaniye bölgesinde Memlûk Ordusu ile karşılaşan Yavuz komutasındaki Osmanlı ordusu, Memlüklü savunma hattı karşısında savaşa girmeyi uygun bulmayarak güneye doğru Sina Çölü’ne yöneldi. Memlûk ordusuna, güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu manevrası ile Memlûk Ordusu’nun sabit yönlü toplarını etkisiz kıldı. Sultan Tomanbay güçlü Osmanlı ordusu ve manevrası karşısında savaşı kaybedeceğini anlayınca var gücüyle Osmanlı ordu merkezine bir baskın düzenledi. Yavuz Sultan Selim’in çadırı sanarak Veziriazam Sinan Paşa’nın çadırına girdi ve Paşa öldürüldü. Sultan Selim’i öldürme teşebbüsü akim kalan Tomanbay savaş alanından kaçtı. 22 Ocak 1517 tarihinde Ridaniye Savaşı’nda büyük bir zafer kazanıldı. 24 Ocak 1517’de Memlüklerin başkenti Kahire alındı. 4 Şubat 1517’de Yavuz Sultan Selim Kahire‘ye girdi. Memlüklerle beraber Abbasi Halifeliği de son buldu ve hilafet Osmanlı hanedanına geçmiş oldu. قدسده صوڭ عثمانلي عسكري آناطولي آژانسندن طورغود آلب بويراز ٢٥ شباط ٢٠١٩ تاريخلي خبرنده شو بيلكيلره ير ويرمشدر: مسجد اقصاده كي صوڭ عثمانلي عسكري اونباشي حسنڭ اسمنى ايلك اولارق غزته جي ايلخان بارداقجي خبرلشديردي. بر هيئتله ١٩٧٢ ييلنده قدسه دوزنله دیگي زيارت اثناسنده مسجد اقصاده راستلامشدى بارداقجي، بو وفاكار عثمانلي عسكرينه . بارداقجي بو ايلك قارشيلاشمه آنني شويله آڭلاتييور: ”(مسجد اقصاده ) آولينڭ كنارنده بري دقّتمي چكدي. طقسان ياشلرنده بر آدم. أوزرنده كندندن داها ياشلي بر عسكر أونيفورمه سي؛ هر ياني يامه ايچنده ، حتّی بعض يامه لرڭ بيله تكرار يامانمش اولديغي بر البسه ... عصرلق آغاجلرڭ كوگده سنده كي حلقه لر مثالي يامه لري ياشنى كوسترمه يه چاليشييوردي صانكه . اوراده آياقده بكلييوردي، صيرتنه زورله ياپيشديريلمش كبي طوران خفيف قنبوري ده اولماسه ديمديك طوراجاقدي. ايكي متره يه ياقين بويي ايله ياشليدي اما بر او قدر ده وقور. شاشيرمشدم. ’ عجبا بو آدم بو صيجاقده كونش آلتنده نه دن ديكيلوب طورويور‘ ديدم ايچمدن. بزي كزديرن رهبره صوردم؛ ’بن كنديمي بيلدم بيله لي هر كون بورايه كلير. آقشامه قدر بكلر. نه كيمسه يي ديڭلر نه ده كيمسه يله قونوشور ‘ ديدي.“ بونڭ آردندن بارداقجي، اونباشي حسنڭ ياننه ياقلاشوب حكايه سني ديڭله ديگنده كوز ياشلرينه بوغولور. اونباشي حسن، بارداقجي يه حكايه سني شويله آڭلاتير: ”بن، عثمانلي اوردوسي، يگرمنجي قول اوردو، اوتوز آلتنجي طابور، سكزنجي بولوك، اون برنجي آغير ماكينه لي تفنك طاقيمي قوموتاني اونباشي حسنم. بن ايغديرلي اونباشي حسنم. بزم بولوك جهان حربنده قنال جبهه سندن انگليزه صالديردي. جانم اوردو قنالده يڭيلدي. آرتق كري چكيلمك الزم ايدي. أجدا د يادكاري طوپراقلر بر بر الدن كيدييوردى. انكليز، صوڭره قدسه طاياندي، شهري اشغال ايتدي. بز ده قدسده آرتجي بولوك اولارق بيراقيلدق. بزم آرتجي بولوك اللي أوچ نفردي. متاركه دن (موندروس آتش كسي) صوڭره اوردونڭ ترخيص ايديلديگي خبري كلدي. باشمزده قول آغامز (يوز باشي) واردي. ’آسلانلرم، دولتمز مشكل وضعيتده در. شانلي اوردومزي ترخيص ايدييورلر، بني استانبوله چاغيرييورلر. كيتمم كرك، كيتمزسه م متاركه امرينى چيگنه مش، امره اطاعتسزلك ايتمش اولورم. ايچڭزدن ايسته ين مملكتنه عودت ايده بيلير، اما بني ديڭلرسه ڭز سزدن تك ايستگم وار: قدس بزه سلطان سليم خان حضرتلرينڭ يادكاريدر. سز بوراده نوبتي سورديرڭ. صوڭره خلق ’ عثمانلي ده كيتدي، بوندن صوڭره بزم حالمز نيجه اولور!‘ ديمه سين. فخر كائنات افنديمزڭ ايلك قبله سني عثمانلي ده ترك ايدرسه كاؤره بايرامدر. سز، اسلامڭ شرفنى، عثمانلينڭ شاننى آياقلر آلتنه آلديرمايڭ.‘ ديدي. بولوگمز قدسده قالدي. صوڭره اوپ اوزون ييللر بر آنده بيتيويردي. بولوكده كي قرداشلر تكر تكر جناب حقّڭ رحمتنه قاووشدي. دشمان دگل ده ييللر بيچدي كچدي بزي. بر بن قالدم بورالرده . بر بن، قوجه قدسده بر اونباشي حسن.“ بارداقجي، اونباشي حسنڭ وفات خبرينى ناصل آلديغني ايسه شويله آقتارييور: ”١٩٨٢’ده بر كون آژانسه كلديگمده بر تلغرافم اولديغني سويله ديلر. (قدسده كي) رهبردن كلن بر تك جمله يازيليدي: ’مسجد اقصايي بكله ين صوڭ عثمانلي عسكري بوكون ئولدي.“ Kudüs’te Son Osmanlı Askeri Anadolu Ajansı’ndan Turgut Alp Boyraz 25 Şubat 2019 tarihli haberinde şu bilgilere yer vermiştir: Mescid-i Aksa’daki son Osmanlı askeri Onbaşı Hasan’ın ismini ilk olarak gazeteci İlhan Bardakçı haberleştirdi. Bir heyetle 1972 yılında Kudüs’e düzenlediği ziyaret esnasında Mescid-i Aksa’da rastlamıştı Bardakçı, bu vefakâr Osmanlı askerine. Bardakçı bu ilk karşılaşma anını şöyle anlatıyor: “(Mescid-i Aksa’da) avlunun kenarında biri dikkatimi çekti. Doksan yaşlarında bir adam. Üzerinde kendinden daha yaşlı bir asker üniforması; her yanı yama içinde, hatta bazı yamaların bile tekrar yamanmış olduğu bir elbise... Asırlık ağaçların gövdesindeki halkalar misali yamaları yaşını göstermeye çalışıyordu sanki. Orada ayakta bekliyordu, sırtına zorla yapıştırılmış gibi duran hafif kamburu da olmasa dimdik duracaktı. İki metreye yakın boyu ile yaşlıydı ama bir o kadar da vakur. Şaşırmıştım. ‘Acaba bu adam bu sıcakta güneş altında neden dikilip duruyor’ dedim içimden. Bizi gezdiren rehbere sordum; ‘Ben kendimi bildim bileli her gün buraya gelir. Akşama kadar bekler. Ne kimseyi dinler ne de kimseyle konuşur.’ dedi.” Bunun ardından Bardakçı, Onbaşı Hasan’ın yanına yaklaşıp hikâyesini dinlediğinde gözyaşlarına boğulur. Onbaşı Hasan, Bardakçı’ya hikâyesini şöyle anlatır: “Ben, Osmanlı Ordusu, Yirminci Kolordu, Otuz Altıncı Tabur, Sekizinci Bölük, On Birinci Ağır Makineli Tüfek Takımı Komutanı Onbaşı Hasan’ım. Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan’ım. Bizim bölük Cihan Harbi’nde Kanal Cephesi’nden İngiliz’e saldırdı. Cânım ordu Kanal’da yenildi. Artık geri çekilmek elzem idi. Ecdat yadigârı topraklar bir bir elden gidiyordu. İngiliz, sonra Kudüs’e dayandı, şehri işgal etti. Biz de Kudüs’te artçı bölük olarak bırakıldık. Bizim artçı bölük elli üç neferdi. Mütarekeden (Mondros Ateşkesi) sonra ordunun terhis edildiği haberi geldi. Başımızda kolağamız (yüzbaşı) vardı. ‘Aslanlarım, devletimiz müşkül vaziyettedir. Şanlı ordumuzu terhis ediyorlar, beni İstanbul’a çağırıyorlar. Gitmem gerek, gitmezsem mütareke emrini çiğnemiş, emre itaatsizlik etmiş olurum. İçinizden isteyen memleketine avdet edebilir, ama beni dinlerseniz sizden tek isteğim var: Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretleri’nin yadigârıdır. Siz burada nöbeti sürdürün. Sonra halk ‘Osmanlı da gitti, bundan sonra bizim halimiz nice olur!’ demesin. Fahri Kâinat Efendimizin ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gâvura bayramdır. Siz, İslam’ın şerefini, Osmanlı’nın şanını ayaklar altına aldırmayın.’ dedi. Bölüğümüz Kudüs’te kaldı. Sonra upuzun yıllar bir anda bitiverdi. Bölükteki kardeşler teker teker Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuştu. Düşman değil de yıllar biçti geçti bizi. Bir ben kaldım buralarda. Bir ben, koca Kudüs’te bir Onbaşı Hasan.” Bardakçı, Onbaşı Hasan’ın vefat haberini nasıl aldığını ise şöyle aktarıyor: “1982’de bir gün ajansa geldiğimde bir telgrafım olduğunu söylediler. (Kudüs’teki) rehberden gelen bir tek cümle yazılıydı: ‘Mescid-i Aksa’yı bekleyen son Osmanlı askeri bugün öldü.” (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistinli-%C3%A2lim-mescid-i-aksadaki-son-osmanli-askeri-onbasi-hasani-anlatti-/1402157)