Konu resmiMesuliyetimiz
Baş Muharrir

مسئوليتمز عمريمزدن بر سنه  داها كريده  قالدي. اجلمزه  براز داها ياقلاشدق. ”اشك ئولور قالير سمري، انسان ئولور قالير اثري“ سوزندن بحثله  آرديمزده  اون ايكي صايي داها بيراقدق، كچديگمز سنه يه  عائد. شيمدي بر سنه  داها آچيلدي أوڭمزده . اللّٰه عمر ويررسه  بر اون ايكي صايي داها سزلرله  اولمه يه  دوام ايده جگز… مولانا حضرتلري ديمشدي يا هاني: ”هر كون بر يردن كوچمك نه  ايي هر كون بر يره  قونمق نه  كوزل بولانمادن، طوڭمادن آقمق، نه  خوش! دونله  برابر كيتدي جانجغزم، نه  قدر سوز وارسه  دونه  عائد شيمدي يڭي شيلر سويله مك لازم...“ اوت، هر كون يڭي، هر كونه  عائد سوز يڭي… نفسمز يتركن سويله مك، طوغري اولاني سويله مك، كوزل اولاني سويله مك كوزل. بز ده  سوزيمزي دوام ايتديرمه يه ، گچمشمزله  باغ قورمه يه ، كوپرولر انشا ايتمه يه  دوام ايده جگز. تخريبڭ تعميرينه ، قيريمڭ باغنه ، انهدامڭ انشاسنه  غيرت ايده جگز. بيلييورزكه  انسان ايچون چاليشديغندن، اورته يه  قويديغندن، غيرتندن كريسي يالان… سز قيمتلي اوقورلريمزه  ده  مخصوص تشكّر ايدييورز. ييللردر بو يولي بزمله  برابر يورويورسڭز، يورومه  عزمنده سڭز. بلوطه  طاغ كرك، طاغه  بلوط. صو باراژله  يوكسلير، تخوم طوپراقله  دستك بولور. كچمه يه  عيارلي وقتڭ موقوته لريني برابر يتيشديردك، صولادق، بيوتدك. كچمش زماني كله جگه ، كله جگي كچمش زمانه  باغلادق. زماني بر بتون ياپوب، كچمشندن كوچ آلان كله جگڭ انشاسنه  توغله  طاشيدق. وقتي مظروف، موقوته يي ظرف قيلدق؛ صاروب صارمه لادق، آنده  زماني، زمانده  آني تاريخه  طاشيدق. ايشته  شيمدي يڭي بر زمان… يڭي بر سنه … يڭي بر سوز آلاني، تاريخ باغي… عاكفڭ جانخراشانه  ”فريادي بيراق، كنديڭه  كل، چونكه  زمان طار... اوغراشكه : تلافي ايده جك بونجه  ضرر وار“ ديديگي كبي، بز ده  بيلييورزكه  آلمه مز كركن مسافه  چوق، يول اوزون. اما يينه  بيلييورزكه  انسان النڭ يتديگنه  ياپيشاجق، صوڭ اوقتاوينه  قدر چاليشاجق، قالاننده  توكّل حقّي اولاجق. بزده  باشارمه نڭ آدي موفّقيت. زيرا انسانه  دوشن غيرت، توفيق ايسه  اللّٰهدن. او زمان، طورمق يوق، يوله  دوام. ”خسرانه  رضا ويرمه ... چاليش... عزمي بيراقما كنديڭ ياناجقسه ڭ بيله ، اولاديڭى ياقما!“ Ömrümüzden bir sene daha geride kaldı. Ecelimize biraz daha yaklaştık. “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri” sözünden bahisle ardımızda on iki sayı daha bıraktık, geçtiğimiz seneye ait. Şimdi bir sene daha açıldı önümüzde. Allah ömür verirse bir on iki sayı daha sizlerle olmaya devam edeceğiz… Mevlâna Hazretleri demişti ya hani: “Her gün bir yerden göçmek ne iyiHer gün bir yere konmak ne güzelBulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!Dünle beraber gitti cancağızım,Ne kadar söz varsa düne aitŞimdi yeni şeyler söylemek lazım...” Evet, her gün yeni, her güne ait söz yeni… Nefesimiz yeterken söylemek, doğru olanı söylemek, güzel olanı söylemek güzel. Biz de sözümüzü devam ettirmeye, geçmişimizle bağ kurmaya, köprüler inşa etmeye devam edeceğiz. Tahribin tamirine, kırımın bağına, inhidamın inşasına gayret edeceğiz. Biliyoruz ki insan için çalıştığından, ortaya koyduğundan, gayretinden gerisi yalan… Siz kıymetli okurlarımıza da mahsus teşekkür ediyoruz. Yıllardır bu yolu bizimle beraber yürüyorsunuz, yürüme azmindesiniz. Buluta dağ gerek, dağa bulut. Su barajla yükselir, tohum toprakla destek bulur. Geçmeye ayarlı vaktin mevkutelerini beraber yetiştirdik, suladık, büyüttük. Geçmiş zamanı geleceğe, geleceği geçmiş zamana bağladık. Zamanı bir bütün yapıp, geçmişinden güç alan geleceğin inşasına tuğla taşıdık. Vakti mazruf, mevkuteyi zarf kıldık; sarıp sarmaladık, anda zamanı, zamanda anı tarihe taşıdık. İşte şimdi yeni bir zaman… Yeni bir sene… Yeni bir söz alanı, tarih bağı… Akif’in canhıraşane “Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar... Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var” dediği gibi, biz de biliyoruz ki almamız gereken mesafe çok, yol uzun. Ama yine biliyoruz ki insan elinin yettiğine yapışacak, son oktavına kadar çalışacak, kalanında tevekkül hakkı olacak. Bizde başarmanın adı muvaffakıyet. Zira insana düşen gayret, tevfik ise Allah’tan. O zaman, durmak yok, yola devam. “Hüsrana rıza verme... Çalış... Azmi bırakma Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!”

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiHer Şey, Neye Layıksa...
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiHamîdiye Hicaz Demiryolu Komisyon-ı Âlîsi
Biliyor muydunuz?

حميديه  حجاز دمير یولي قوميسيون عاليسي ٢٠نجی يوز ييلڭ اڭ أونملي اتحاد اسلام پروژه لرندن بري اولان حجاز دمير يولنڭ انشا ايديلمسي ايچون سلطان ٢نجی عبدالحميد، ٢ مايس ١٩٠٠ تاريخنده بر اراده يايينلامشدر. بو اراده أوزرينه شام-مدينه آراسنه ياپيلاجق اولان دمير يولي خطّنڭ انشاسي ايچون ١ ايلول ١٩٠٠ كوني رسمي بر تورن دوزنلنمشدر. خطّڭ ايلريده مكّه، جدّه حتّی يمنه قدر اوزاتيلمسي دوشونولمشدي. آنجق بو ممكن اولمدي. سلطان ٢نجی عبدالحميد، سكز ييلده خطّڭ مدينه يه اولاشمه سني صاغلايابيلمشدي. حيفا ايستاسيوني ايله برلكده حجاز دمير يولنڭ طوپلام اوزونلغي ١٤٦٤ كم. اولمشدي. حجاز دمير یولي خطّي ايله برلكده سوريه و حجازڭ استانبول ايله باغلانتيسي داها كوگنلي حاله كلمش و حجّ يولجيلغي قولايلاشمشدي. جدّي بر ماليتله انشا ايديلن خطّڭ كيدرلري تمامًا ايچ قايناقلرله صاغلانمشدر. انشاآت فعاليتلرينڭ يوڭتيمي ايچون قورولان حجاز دمير يولي قوميسيون عاليسينڭ ١٠ مايس ١٩٠٢ تاريخلي راپورندن ده (٢٣٠/١) آڭلاشيلاجغي أوزره، خطّڭ فينانسماننى صاغلايان قوروملردن بريسي زراعت بانقه سي ايدي. عين راپورده ايكي سنه يه ياقين زمان ايچنده خطّڭ نه قدرلق قسمنڭ تماملانديغي و نه قدر كوپرو و منفذ انشا ايديلديگندن بحث ايديلمكده در. حجاز دمير يولنڭ انشاسي ايچون قوللانيلان فينانسمان قايناقلرندن بريسي ده يارديملردي. بونڭ ايچون يارديم قامپانيه سي دوزنلنمش و ايلك يارديم ٥٠ بيڭ ليره ايله سلطان ٢نجی عبدالحميد طرفندن ياپيلمشدي. حجاز دمير يولي ترنلرنده برر واغون مسجد اولارق آيريلمشدي و سفر ساعتلري نماز وقتلرينه كوره دوزنلنمكده يدي. 20. yüzyılın en önemli İttihâd-ı İslâm projelerinden biri olan Hicaz Demiryolunun inşa edilmesi için Sultan II. Abdülhamid, 2 Mayıs 1900 tarihinde bir irade yayınlamıştır. Bu irade üzerine Şam-Medine arasına yapılacak olan demiryolu hattının inşası için 1 Eylül 1900 günü resmî bir tören düzenlenmiştir. Hattın ileride Mekke, Cidde hatta Yemen’e kadar uzatılması düşünülmüştü. Ancak bu mümkün olmadı. Sultan II. Abdülhamid, sekiz yılda hattın Medine’ye ulaşmasını sağlayabilmişti. Hayfa istasyonu ile birlikte Hicaz Demiryolunun toplam uzunluğu 1464 km olmuştu. Hicaz Demiryolu hattı ile birlikte Suriye ve Hicaz’ın İstanbul ile bağlantısı daha güvenli hale gelmiş ve Hacc yolculuğu kolaylaşmıştı. Ciddî bir maliyetle inşa edilen hattın giderleri tamamen iç kaynaklarla sağlanmıştır. İnşaat faaliyetlerinin yönetimi için kurulan Hicaz Demiryolu Komisyon-ı Âlîsi’nin 10 Mayıs 1902 tarihli raporundan da (BOA, Y.MTV, 230/1) anlaşılacağı üzere, hattın finansmanını sağlayan kurumlardan birisi Ziraat Bankası idi. Aynı raporda iki seneye yakın zaman içinde hattın ne kadarlık kısmının tamamlandığı ve ne kadar köprü ve menfez inşa edildiğinden bahsedilmektedir. Hicaz Demiryolunun inşası için kullanılan finansman kaynaklarından birisi de yardımlardı. Bunun için yardım kampanyası düzenlenmiş ve ilk yardım 50 bin lira ile Sultan II. Abdülhamid tarafından yapılmıştı. Hicaz Demiryolu trenlerinde birer vagon mescid olarak ayrılmıştı ve sefer saatleri namaz vakitlerine göre düzenlenmekteydi. Tarih: 1 Safer 1320 (10 Mayıs 1902) (1)Hû (2)Hamîdiye (3)Hicaz Demiryolu Komisyon-ı Âlîsi (4)Aded 34 (5)Celâil-i müessesât-ı hayriyet-âyât-ı hazret-i Hilâfetpenâhîlerinden olan Hamîdiye Hicaz Demiryolunun ahvâl-i hâzırasıyla mevcûdâtını irâe eden harîta ve evrâk 22 Zilhicce sene 1319 tarihli ve on yedi (6)numaralı mazbata-i abîdânemizle arz ve takdîm kılınmış idi tarih-i mezkûrdan i’tibâren bir mâh zarfında icrâ edilen inşaât ve teşebbüs olunan sâir ameliyyât ile mübâyaa kılınan eşyânın vukû’ bulan vâridât (7)ve masârifin mekâdîrini hâvî tanzîm edilen harîta ve cedvel dahî leffen takdîm olundu meâllerinden ma’lûm-ı âlî buyurulacağı vechile harîta-i mezkûrenin mahallince tanzîm olunduğu tarihden dünkü güne kadar (8)hatt-ı kebîr-i mezkûrun ray ferşiyâtı kırk altıncı kilometreye vâsıl olmuş ve Şam-ı Şerîf’den Der’a’ya kadar olan kısmında yedi bin altı yüz otuz metre mik’abı yani yedi buçuk kilometre ve Müzeyrib Mekke kısmında dahî (9)yüz dört bin dört yüz metre mik’abı yani on dört buçuk kilometre ki cem’an yirmi iki kilometre tesviye-i türâbiye icrâ edilmişdir ve şu hesabca mazbata-i sâlifede Şam ve Der’a kısmının derdest-i ikmâl (10)bulunduğu arz olunan yetmiş kilometresi ve Müzeyrib Maân kısmının yetmiş beşinci kilometresi ikmâl olunmuşdur Şam Der’a kısmında yüz dört büyük küçük köprü inşâ olunduğu arz olunmuş olup (11)bu mâh zarfında altmış beş köprü ve menfez ikmâl olunarak bu kısmın ameliyât-ı sınâiyesi yüz altmış dokuza bâliğ olmuş ve yirmi dördü derdest-i inşâ bulunmuşdur ve Müzeyrib Maân kısmında otuz üç (12)köprü ve menfez inşâ kılındığı arz kılınmış olup işbu bir mâh zarfında yirmi beş aded köprü ve menfez itmâm olunup bu kısımda dahî ameliyât-ı sınâiye elli sekize resîde olarak elli dört aded (13)köprü ve menfez derdest-i inşâ bulunmuşdur vâridât ve masârif bahsine gelince hatt-ı kebîr sandığının Ziraat Bankasından açılan krediden ve cem’ edilen iânât ve sâireden evvelki mazbatada gösterilen (14)vâridâtına ilâveteb bu ay zarfında iânâtdan ve Suriye Vilayeti bedelât-ı nakdiyesinden yirmi dört bin sekiz yüz lira vâridâtı ve kezâlik mazbata-i mezkûrede muharrer mikdâra ilâveten otuz üç bin (15)altı yüz elli yedi lira masârifi vukû’ bulmuşdur ki bu masârif ray kireç travers gibi eşyâ esmânından ve asâkir-i şâhânenin ücûrât ve maâşâtıyla me’mûrîn-i fenniye ve sâire muhassasâtından ibâret (16)olup müfredâtı defter-i mezkûrda muvazzahan arz kılınmışdır ol-bâbda ve herhâlde emr u fermân hazret-i veliyyü’l-emr efendimizindir fî gurre-i Safer sene 1320 (17)Bahriye i’mâlât komisyonu reîsi abd-i memlûkları Mustafa bin Hüsnü (18)Kâtib-i Sânî-i Hazret-i Şehriyârîleri kurenâdan abd-i memlûkları Ahmed İzzet bin ... (19)Ticâret ve Nâfia Nâzırı abd-i memlûkları Seyyid Mustafa Vehbî (20)Hamîdiye Hicaz Demiryolu komisyon-ı âlîsi birinci a’zâsı ve Bahriye Nâzırı abd-i memlûkları Hasan Hüsnü bin Hüseyin

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiAtebetü’l-Hakâyık*
Okuma Metinleri

عتبة الحقايق اسلاميت اتكيسنده كليشن ترك ديلي و ادبياتنڭ ايلك دونم محصوللرندن بري اولمه سنڭ ياني صيره ديل، ادبيات و كولتور تاريخي آچيسندن چوق أونملي بر موقع اشغال ايدن عتبة الحقايق آديله معروف اثر، مؤلّفي ادیب احمد بن محمود يونكينڭ قلمندن يوكسك سجيه و كوزل اخلاق درسي ويرن بر نصيحتنامه در. احتوا ايتديگي أوگوتلرله  يازيلديغي جاغده  مؤلّفنه  بحقٍّ ”ادیبلر ادیبي“ عنواننى قزانديران عتبة الحقايق، ادیب احمدڭ آدينى چوق اوزاق جغرافيه لره  طاشمش و اوزونجه بر سوره ياشاتمشدر. نتكيم اثرڭ ترك دنياسنڭ سمرقند و استانبول كبي بربرندن اوزاق مركزلرنده يازيليشندن ايكي يوز ييل صوڭره دخي استنساخ ايديلمسي، اونڭ ترك خلقلري آراسنده كي اوزون سوره لي شهرتنڭ دليليدر. İslamiyet etkisinde gelişen Türk dili ve edebiyatının ilk dönem mahsullerinden biri olmasının yanı sıra dil, edebiyat ve kültür tarihi açısından çok önemli bir mevki işgal eden Atebetü’l-Hakâyık adıyla maruf eser, müellifi Edib Ahmed bin Mahmud Yüknekî’nin kaleminden yüksek seciye ve güzel ahlak dersi veren bir nasihatnamedir. İhtiva ettiği öğütlerle yazıldığı cağda müellifine bihakkın “edipler edibi” unvanını kazandıran Atebetü’l-Hakâyık, Edib Ahmed’in adını çok uzak coğrafyalara taşımış̧ ve uzunca bir süre yaşatmıştır. Nitekim eserin Türk dünyasının Semerkant ve İstanbul gibi birbirinden uzak merkezlerinde yazılışından iki yüzyıl sonra dahi istinsah edilmesi, onun Türk halkları arasındaki uzun süreli şöhretinin delilidir. اي اييلك اومان، فنالق ايدوبديكن حاصل ايدن آدم أوزوم بيچمز Ey iyilik uman, fenalık edipDiken hâsıl eden adam üzüm biçmez بر كيمسه نڭ ايشي ايي اولورسه [كنديسي ده] ايي اولورتميز ايي ايشلنمه سندن چوق خير كلير Bir kimsenin işi iyi olursa [kendisi de] iyi olurTemiz iyi işlenmesinden çok hayır gelir فنايه ياقلاشما [زيرا] بد كيشي صحبتيسني منفور [و] فنا قيليقلي ياپار Fenaya yaklaşma [zira] bed kişi sohbetiSeni menfur [ve] fena kılıklı yapar دوستلق مجاز اولدي، حقيقت نره ده؟بيڭ دوست كيشيده بر طوغري بولونماز Dostluk mecaz oldu, hakikat nerede?Bin dost kişide bir doğru bulunmaz چوقجه كيشينڭ ايچي [محض] غدردرطوغري دوستڭ وارسه، طيشاري (ظاهري) بيل بوني Çokça kişinin içi [mahz] gadirdirDoğru dostun varsa, dışarı (zahiri) bil bunu بوكون بو دنياده كيشيلك (اصالت) عزيزدرهاني؟ نره يه كيتدي؟ كيشيلك (كيشي زاده لك)، صاحبسزدر Bugün bu dünyada kişilik (asalet) azizdirHani? Nereye gitti? Kişilik (kişi zâdelik), sahipsizdir وفا گلي صيزدي [چكيلدي] يوللري قوروديجفا طولدي طاشدي دڭزدن يوكسك (آرتق) Vefa gülü sızdı [çekildi] yolları kuruduCefâ doldu taştı denizden yüksek (artık) هاني عهد، امانت، هاني اييلك؟فنالق كلنجه خير كيدر Hani ahd, emanet, hani iyilik?Fenalık gelince hayır gider [مادامكه] خيرڭ باشي واردي، صوڭي ده واراجق (كيده جك)خيرڭ أوڭي كلدي، صوڭي [ده] كله جكدر [Mademki] hayrın başı vardı, sonu da varacak (gidecek)Hayrın önü geldi, sonu [da] gelecektir دنيا عدوان، جفا جور ايله طولديهاني بر وفالي؟ وارسه ديله (طلب ايت) Dünya udvân, cefa cevr ile dolduHani bir vefalı? Varsa dile (talep et) سن آرتاقسڭ (آرته قالمش، صوڭه قالمش، عاصي، دونك قرارسزسڭ) آجي، ياخود عجوز دنيا آرتادي (دونكلك ايتدي)نه دن بو دنيايه شكايت ايدييورسڭ؟ (ياخود دنياده نه ياپارسه ڭ او كلير) Sen artaksın (arta kalmış, sona kalmış, asi, dönek kararsızsın) acı, yahut acûz dünya artadı (döneklik etti)Neden bu dünyaya şikâyet ediyorsun? (Yahut dünyada ne yaparsan o gelir) غريب ايدي اسلام يينه غريب اولديعبادت ريا اولدي، عابد(لر ده) مقلّد Garip idi İslâm yine garip olduİbadet riya oldu, âbid(ler de) mukallid خرابات دكّاني (ميخانه ) آبادان اولوبمسجد خراب و ملّت بي نماز اولدي Harabat dükkânı (meyhane) âbâdân olupMescid harap ve millet bî-namaz oldu *Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları: 115, Edîb Ahmed Yüknek, Atebetü’l-Hakâyık, Hibetü’l-Hakâyık, Aybetü’l-Hakâyık, İstanbul 2019, s. 191-195’ten alınmıştır

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiDarülaceze*
Okuma Metinleri

دار العجزه  دار العجزه نڭ قورولوش سورجي ١٨٧٧ عثمانلي- روس صواشنه قدر اوزانمقده در. بو صواشڭ آردندن، كوچلر باشلامش ١٨٧٧-٧٩ آراسنده  استانبوله  درت يوز بيڭه  ياقين كوچمن كلمشدر. صوقاقلرده  اوسز، بارقسز، خسته ، كيمسه سز چوجق و ديلنجيلر آرتمشدر. استانبولده كي ديلنجيلري، صوقاقلرده  باشي بوش كزن كيمسه سز چوجقلري، جامع آوليسنده  ياتان كيمسه سز محتاجلري بر آرايه  طوپلايوب اصلاح ايدرك صنعت صاحبي ياپمق، كيمسه سزلرڭ صوڭ عمرلريني حضور ايچنده  ياشامه لريني صاغلامق مقصديله  زمانڭ پادشاهي ٢نجی عبدالحميد خان، بر دار العجزه  قورولمه سني فرمان ايله  امر بويورمشدر. بو فرمان صوڭره سي اولوشديرولان قوميسيونڭ تدقيقلري نتيجه سنده ، دار العجزه نڭ اوق ميداننده  قورولمه سنڭ موافق اولاجغي و انشاآتنڭ ٧٢ بیڭ آلتون ليره يه  چيقابيله جگني پادشاهه  عرض ايتمشلردر. بونڭ أوزرينه  دار العجزه نڭ اوق ميداننده  انشاسنه  باشلانمسي پادشاهڭ ٢٥ مارت ١٣٠٦ (٦ نيسان ١٨٩٠) تاريخلي فرماني ايله  امر بيورولمش و بو فرمان ٣٠ مارت ١٣٠٦ (١١ نيسان ١٨٩٠) تاريخلي رسمي تبليغ ايله  ياييملانارق يورورلگه  كيرمشدر. سلطان عبدالحميد خان، دار العجزه نڭ قورولوش مصرفلريني قارشيلامق أوزره  ٧ بیڭ آلتون ليره  قيمتنده كي اشياسني هديه  ايتمش، ١٠ بیڭ آلتون ليره  ده  نقد اولارق باغيشلامشدر. آيريجه  يارديم قامپانيه سي دوزنلنمش، كنيش بر قاتيليم صاغلانمش و طوپلانان تبرّعلرله  ٥٠ بیڭ آلتون ليره  طوپلانمشدر. بويله لكله  تأمين ايديلن انشاآت پاره سي ايله  ٦ اكيم ١٨٩٢ تاريخنده  ٢١ قويون كسيله رك دار العجزه نڭ تملي آتيلمش و سلطان عبدالحميد خانڭ جلوسنڭ سنۀ دوريه سي اولان ١٩ آغستوس ١٨٩٥ تاريخنده  بنالرڭ انشاآتي تماملانارق فوطوغرافلردن اولوشان ايكي آلبومله  برلكده  آناختارلري سلطان عبدالحميد خانه  تسليم ايديلمشدر. دار العجزه نڭ رسمي آچيليشي ٣١ اوجاق ١٨٩٦ تاريخنده  ياپيلمشدر. ١٨٩٥ ييلنده  سلطان ٢نجی عبدالحميد خان طرفندن قورولان، قورولديغي كوندن بو يانه  ٢٩ بیڭي چوجق اولمق أوزره  طوپلام ٧٢ بیڭ كيشي يه  شفقت يووه سي اولان دار العجزه ؛ دين، ديل، عرق، صنف و جنسيت فرقي كوزتمكسزين باقيمه  محتاج، ياشلي، انكللي انسانلره ، صوقاغه  ترك ايديلمش كيمسه سز ياورولره  خدمت ويرمكده در. Darülaceze’nin kuruluş süreci 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar uzanmaktadır. Bu savaşın ardından, göçler başlamış 1877-79 arasında İstanbul’a dört yüz bine yakın göçmen gelmiştir. Sokaklarda evsiz, barksız, hasta, kimsesiz çocuk ve dilenciler artmıştır. İstanbul’daki dilencileri, sokaklarda başıboş gezen kimsesiz çocukları, cami avlusunda yatan kimsesiz muhtaçları bir araya toplayıp ıslah ederek sanat sahibi yapmak, kimsesizlerin son ömürlerini huzur içinde yaşamalarını sağlamak maksadıyla zamanın Padişahı II. Abdülhamid Han, bir Darülaceze kurulmasını ferman ile emir buyurmuştur. Bu ferman sonrası oluşturulan komisyonun tetkikleri neticesinde, Darülaceze’nin Okmeydanı’nda kurulmasının muvafık olacağı ve inşaatının 72.000 altın liraya çıkabileceğini padişaha arz etmişlerdir. Bunun üzerine Darülaceze’nin Okmeydanı’nda inşasına başlanması Padişahın 25 Mart 1306 (6 Nisan 1890) tarihli fermanı ile emir buyrulmuş ve bu ferman 30 Mart 1306 (11 Nisan 1890) tarihli Resmî Tebliğ ile yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sultan Abdülhamid Han, Darülaceze’nin kuruluş masraflarını karşılamak üzere 7.000 altın lira kıymetindeki eşyasını hediye etmiş, 10.000 altın lira da nakit olarak bağışlamıştır. Ayrıca yardım kampanyası düzenlenmiş, geniş bir katılım sağlanmış ve toplanan teberrularla 50.000 altın lira toplanmıştır. Böylelikle temin edilen inşaat parası ile 6 Ekim 1892 tarihinde 21 koyun kesilerek Darülaceze’nin temeli atılmış ve Sultan Abdülhamid Han’ın cülusunun sene-i devriyesi olan 19 Ağustos 1895 tarihinde binaların inşaatı tamamlanarak fotoğraflardan oluşan iki albümle birlikte anahtarları Sultan Abdülhamid Han’a teslim edilmiştir. Darülaceze’nin resmî açılışı 31 Ocak 1896 tarihinde yapılmıştır. 1895 yılında Sultan II. Abdülhamid Han tarafından kurulan, kurulduğu günden bu yana 29.000’i çocuk olmak üzere toplam 72.000 kişiye Şefkat Yuvası olan Darülaceze; din, dil, ırk, sınıf ve cinsiyet farkı gözetmeksizin bakıma muhtaç, yaşlı, engelli insanlara, sokağa terk edilmiş kimsesiz yavrulara hizmet vermektedir. ٭darulaceze.gov.tr

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiSelimiye Minareleri Ziyarete Açılsa
Okuma Metinleri

سليميه  مناره لري زيارته  آچيلسه  معمار سنانڭ ”اوسته لق اثرم“ دييه  آدلانديرمديغي ادرنه  سليميه  جامعنڭ مناره لرنده ، بربريني كورمدن يوقاري يه  طوغري چيقان أوچ آيري مرديون ير آلير. كسيتده  مرديونلرڭ ايليشكيسي كورولويور. طباني كنيش طوتولان مناره لره  كيريلديگنده ، دائره  پلانلي ايچ مكانڭ اطرافنه  دوزكونجه  يرلشديريلمش أوچ مرديون ايله  قارشيلاشيلايور. كيريشده ، اورته ده  قالين بر چكردك - آياق وار، مرديونلرله  آياق آراسنده  كچيش ايچون بيراقيلمش بوشلقلردن توم مرديون باشلانغيجلرينه  اولاشيلابيلييور. بر مرديون قفا قورتاراجق قدر يوكسلديگنده ، ديگر بر مرديون يوكسلمه يه  باشلايور. واتيقانده  بيلت آلوب ست. پتر كليساسنڭ قبه سنه  قدر چيقوب بويله  فوطوغرافلر چكه بيلمك ممكن، زيارتجيلره  آچيلمش. بزده  ايسه  جامعلرڭ قبه  و مناره لرينه  چيقمق زور، زيارته  آچيق دگل. اصلنده  بو قونوده  سليميه  ايي بر أورنك حالنه  دونوشه بيلير. مرديونلرڭ باشلانغيج و يوكسليشي. شعر كبي... ٣ يوللي مناره  سليميه دن ١٢٧ ييل أوڭجه  ياپيلان ادرنه  اسكي جامع مناره سنده  ده  بولونور. آنجق م. سنان تذكرة البنيانده  كندي مناره لرينڭ اسكي جامعه  كوره  چوق داها ظريف، قلم كبي اولديغني سويلر. Mimar Sinan'ın “ustalık eserim” diye adlandırmadığı Edirne Selimiye Camii'nin minarelerinde, birbirini görmeden yukarıya doğru çıkan üç ayrı merdiven yer alır. Kesitte merdivenlerin ilişkisi görülüyor. Tabanı geniş tutulan minarelere girildiğinde, daire planlı iç mekânın etrafına düzgünce yerleştirilmiş üç merdiven ile karşılaşılıyor. Girişte, ortada kalın bir çekirdek - ayak var, merdivenlerle ayak arasında geçiş için bırakılmış boşluklardan tüm merdiven başlangıçlarına ulaşılabiliyor. Bir merdiven kafa kurtaracak kadar yükseldiğinde, diğer bir merdiven yükselmeye başlıyor. Vatikan’da bilet alıp St. Peter Kilisesi’nin kubbesine kadar çıkıp böyle fotoğraflar çekebilmek mümkün, ziyaretçilere açılmış. Bizde ise camilerin kubbe ve minarelerine çıkmak zor, ziyarete açık değil. Aslında bu konuda Selimiye iyi bir örnek haline dönüşebilir. Merdivenlerin başlangıç ve yükselişi. Şiir gibi... 3 yollu minare Selimiye'den 127 yıl önce yapılan Edirne Eski Cami minaresinde de bulunur. Ancak M. Sinan Tezkiretü’l-Bünyan’da kendi minarelerinin Eski Cami'ye göre çok daha zarif, kalem gibi olduğunu söyler.

Ömer DABANLI 01 Ocak
Konu resmiKarar Vermek İçin Acele Etmeyin
Okuma Metinleri

قرار ويرمك ايچون عجله  ايتمه يڭ ایركن قرار ويرمه  خسته لغي يا ده  كورلرڭ فيل تعريف ايتمه سي كبي رسمڭ تمامنى كورمدن صوڭوجه  كيتمه  ايستگي عقلمزي كوه زه  ياپمقده ، فائده  صاغلايالم ديركن ضرر ويرمه  احتمالمزي يوكسك طوتمقده در. كونمزه  كلمدن أوڭجه  يازي يه  قاتقي صاغلاياجق شو حكايه يي خاطرلايالم هپ برابر… زمانڭ برنده  اختيار بر آدمڭ ديللره  دستان كوزلمي كوزل بياض بر آتي وارمش. آتڭ نامي قراله  قدر اولاشمش. قرال آليمكار اولسه  ده  چوق پاره  تكليف ايديلمش اولسه  ده  ”بو ساده جه  بر آت دگل، بنم دوستم، انسان دوستني صاتارمي؟“ دييه  كلن ديگر تكليفلرله  برابر اوني ده  ردّ ايتمش اختيار. بر صباح قالقمشلركه  آت غائب. كويلي اختيارڭ باشنه  طوپلانوب وير يانسين ايتمشلر. ”احمقسڭ!“ ديمشلر. ”چاليناجغي بلليدي. قراله  صاتسه يدڭ پاشالر كبي ياشاردڭ. شيمدي نه  آتڭ وار نه  ده  پاره ڭ!“ اختيار جواب اولارق، ”قرار ويرمك ايچون عجله  ايتمه يڭ، آت غائب دييڭ. چونكه  تك كرچك بو. ديگري سزڭ يورومڭز و كنديڭزجه  ويرديگڭز قراريڭز.“ ديمش. نه يسه  بش اون كون صوڭره  آت كري كلمش، هم ده  كندي كبي جنس اون قدر وحشي آتله . عين كويليلر يينه  أوشوشمشلر باشنه . بر سورو ثناكار لافلر ايتمشلر. كويلي يينه  ساكن عين جوابي ويرمش. ”قرار ويرمكده  عجله جي داورانييورسڭز. واقعه  شوكه  آتم كري دوندي.“ كندي حاللرينى طانيملايامايان كروه، نه  اولدقلريني سويله ينه  اعتبار ايتمك يرينه ، ”بونڭ عقلي دنكه سي يرنده  دگل. سن قونوشما. بويله  شيمي اولور... “ كبي لاقيرديلر سرد ايتمشلر ساده جه … ديركن او آتلردن بري اختيار آدمڭ تك اولادي و كنديسنه  باقان كنج چوجغه  چفته  آتوب آياغنى باجاغنى قيرمش. كويڭ قوروسي يينه  باشلامش شاقيمه يه ، ”شويله  اولسه يدي بويله  اولوردي، بويله  اولسه  شويله  اولوردي“ فلان فلان… اختيار عين يرده : ”سز ایركن قرار ويرمه  خسته لغنه  طوتولمشسڭز. اولان شي، اوغلمڭ باجاغنڭ قيريلديغي. بونڭ آرقه سني بيلمدن أوته  شيلر سويله مك طوغري دگل“ ديمش.  ديمش ده  ديڭله ين نره ده ؟ بو آراده  كنجلر عسكره  آلينمه يه  باشلامش. اختيار خارج ديگرلرينڭ اوغوللريني عسكره  آلمشلر. كروه باشلامش ميزميزلانمه يه … اختيار انحراف ايتمدن طورديغي يردن سسلنمش عين طون و قرارليلقله : ”سز ایركن قرار ويرمه يه  دوام ايدڭ. اويسه  نه  اولاجغنى كيمسه  بيله مز. بيلينن بر تك كرچك وار، بنم اوغلم يانمده ، سزڭكيلر عسكرده . اما بونلرڭ هانكيسنڭ طالع، هانكيسنڭ شانسسزلق اولديغني ساده جه  اللّٰه بيلير.“ دنيا خريطه سنه  باقديغمزده  كورديگمز تركيه  ايله  كونلك قونوشمه لره ، چاتيشمه لره ، ایركن ويريلن قرار سوزجكلرينه  مخاطب اولان تركيه  آراسنده  اختيار و كويليلر باغلامنده  بر ايلتيشيم وار كبي كورويورم. يا قراريني چوقدن ويرمشلر وار يا ده  صیلايدي ايلرلتدكجه  كلن قاره لره  ها بره  يوروم ياپان چوق بيلمشلر. او اختيار شويله  دوام ايدوب بيتيرمش سوزيني. هايدي قولاق ويره لم: ”عجله  قرار ويرمه يڭ. حياتڭ كوچك بر ديليمنه  باقوب، تمامي حقّنده  قرار ويرمكدن قاچينڭ. قرار؛ عقلڭ طورمسي حالیدر. قرار ويرديڭزمي، عقل دوشونمه يي و كليشمه يي طورديرور. بوڭا رغمًا عقل، انساني دائما قراره  زورلار. چونكه  كليشمه  حالنده  اولمق تهلكه ليدر و انساني حضورسز ايدر. اويسه  كزي اصلا صوڭه  ايرمز. بر يول بيتركن، يڭيسي باشلار. بر قاپي قاپانيركن، باشقه سي آچيلير. بر هدفه  اولاشيرسڭز و داها يوكسك بر هدفڭ همن اوراجقده  اولديغني كورورسڭز.“ لطفًا ئولكه مزه  دنيا خريطه سي أوزرندن باقالم و اوڭا كوره  قونوشالم. يول اوزون، ياپيلاجق ايش چوق. دولتڭ عقلي ايله  خلقڭ قلبي برلشملي و اوڭا كوره  حركت ايديلمليكه  ظالمه  قورقو، مظلومه  امید اولاجق كونلري هپ برابر كوره ليم، اسكيده  اولديغي كبي… Erken karar verme hastalığı ya da körlerin fil tarif etmesi gibi resmin tamamını görmeden sonuca gitme isteği aklımızı geveze yapmakta, fayda sağlayalım derken zarar verme ihtimalimizi yüksek tutmaktadır. Günümüze gelmeden önce yazıya katkı sağlayacak şu hikâyeyi hatırlayalım hep beraber… Zamanın birinde ihtiyar bir adamın dillere destan güzel mi güzel beyaz bir atı varmış. Atın namı krala kadar ulaşmış. Kral alımkâr olsa da çok para teklif edilmiş olsa da “Bu sadece bir at değil, benim dostum, insan dostunu satar mı?” diye gelen diğer tekliflerle beraber onu da reddetmiş ihtiyar. Bir sabah kalkmışlar ki at kayıp. Köylü ihtiyarın başına toplanıp veryansın etmişler. “Ahmaksın!” demişler. “Çalınacağı belliydi. Krala satsaydın paşalar gibi yaşardın. Şimdi ne atın var ne de paran!” İhtiyar cevap olarak, “Karar vermek için acele etmeyin, at kayıp deyin. Çünkü tek gerçek bu. Diğeri sizin yorumunuz ve kendinizce verdiğiniz kararınız.” demiş. Neyse beş on gün sonra at geri gelmiş, hem de kendi gibi cins on kadar vahşi atla. Aynı köylüler yine üşüşmüşler başına. Bir sürü senakâr laflar etmişler. Köylü yine sakin aynı cevabı vermiş. “Karar vermekte aceleci davranıyorsunuz. Vakıa şu ki atım geri döndü.” Kendi hallerini tanımlayamayan güruh, ne olduklarını söyleyene itibar etmek yerine, “Bunun akli dengesi yerinde değil. Sen konuşma. Böyle şey mi olur…” gibi lakırdılar serdetmişler sadece… Derken o atlardan biri ihtiyar adamın tek evladı ve kendisine bakan genç çocuğa çifte atıp ayağını bacağını kırmış. Köyün korosu yine başlamış şakımaya, “Şöyle olsaydı böyle olurdu, böyle olsa şöyle olurdu” falan filan… İhtiyar aynı yerde: “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. Olan şey, oğlumun bacağının kırıldığı. Bunun arkasını bilmeden öte şeyler söylemek doğru değil” demiş.  Demiş de dinleyen nerede? Bu arada gençler askere alınmaya başlamış. İhtiyar hariç diğerlerinin oğullarını askere almışlar. Güruh başlamış mızmızlanmaya… İhtiyar inhiraf etmeden durduğu yerden seslenmiş aynı ton ve kararlılıkla: “Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah bilir.” Dünya haritasına baktığımızda gördüğümüz Türkiye ile günlük konuşmalara, çatışmalara, erken verilen karar sözcüklerine muhatap olan Türkiye arasında ihtiyar ve köylüler bağlamında bir iletişim var gibi görüyorum. Ya kararını çoktan vermişler var ya da slaydı ilerlettikçe gelen karelere ha bire yorum yapan çok bilmişler. O ihtiyar şöyle devam edip bitirmiş sözünü. Haydi kulak verelim: “Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi ve gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz eder. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken, yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.” Lütfen ülkemize dünya haritası üzerinden bakalım ve ona göre konuşalım. Yol uzun, yapılacak iş çok. Devletin aklı ile halkın kalbi birleşmeli ve ona göre hareket edilmeli ki zalime korku, mazluma umut olacak günleri hep beraber görelim, eskide olduğu gibi…

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

قيمتلي دوستلر، ييلڭ ايلك آيي اولان اوجاق آينده يز. يڭي بر سنه يه  باشلايورز. بو صاييمزده  بللي فعللرڭ، طوروملرڭ فرقلي كلمه لرله  ناصل اينجه  بر شكلده  افاده  ايديلديگني كوره جگز. مثلا يولجيلق فعلنڭ قوللانيلديغي آلانده ، عين كوكدن كلن كلمه لرله  لكن فرقلي بر آلانده كي بر يولجيغي ناصل آڭلاتديغني كوره جگز. هايدي، عربجه  ”يورومك، يولجيلق ايتمك“ آڭلامنده كي ”رحل“ كوكندن توره ين ”رحله، رحله، رحلت، مرحله، ارتحال، مرتحل، راحله “كلمه لريني آڭلامه يه  چاليشالم. Kıymetli dostlar, yılın ilk ayı olan ocak ayındayız. Yeni bir seneye başlıyoruz. Bu sayımızda belli fiillerin, durumların farklı kelimelerle nasıl ince bir şekilde ifade edildiğini göreceğiz. Mesela yolculuk fiilinin kullanıldığı alanda, aynı kökten gelen kelimelerle lakin farklı bir alandaki bir yolcuğu nasıl anlattığını göreceğiz. Haydi, Arapça “yürümek, yolculuk etmek” anlamındaki “rahl” kökünden türeyen “rahle, rihle, rihlet, merhale, irtihal, mürtehil, rahile” kelimelerini anlamaya çalışalım. RAHLE: Bu kelime ilim yolculuğunun vasıtalarından birini anlatır. Kalem, kâğıt, kitap ne kadar önemli ve değerliyse rahle de bizim ilim geleneğimiz de o kadar önemli ve değerlidir. Malum olduğu üzere “Kitap okumak veya yazı yazmak üzere önüne oturulan, açılır kapanır alçak tahta masa”ya rahle denir. Medreselerin vazgeçilmez bir unsuru olarak karşımıza çıkar. Mesela bir kimseden ders okumuş olmak, o kimseden feyiz almak gibi manaları “Rahle-i tedrisinden geçmek”, veya “Rahle-i tedrisinde bulunmak” deyimleri ile anlatırız. Yani ilim yolculuğuna rahle üzerinde başlanır. RİHLE: Bu kelime hadis ilmi ile uğraşanların çok iyi bildiği bir kelimedir. “Hadis almak için veya hadis öğrenmek için yapılan seyahatlere yolculuklara” bu isim verilir. Rıhle, hadis alimleriyle görüşmek, mevcut rivayetleri derlemek ve hadisle ilgili bilgilere ulaşmak amacıyla yolculuk yapmayı ifade eder. Bu yolculuğa çıkan kimseye râhil, bu maksatla çok yolculuk yapanlara “rahhâle, ruhle” denir. RIHLET: Göç etmek, sefer etmek anlamında kullanılır. Özellikle “Dünyadan ahirete göç etme, vefat etme yolculuğunu” ifade etmek için kullanılır. Mesela Yahya Kemalin Yavuz Sultan Selim’in ahirete göç etmesi ile alakalı yazdığı rıhlet şiiri çok meşhurdur: “Bir gün çalındı nevbet-i takdir rıhleteUkbâda yol göründü Hüdâ'dan bu daveteDoldukça doldu gözleri eşk-î firâk ileKudretlü pâdişâh veda etti millete” MERHALE: Bu kelime ise “belli bir sonuca ulaşmak için aşılması gereken bir yolculuğu” ifade eder. “Başarmak ve neticeye ulaşmak için atılması gereken adımları” anlatır. “Belli bir seyir takip eden şeylerde birbiri ardınca beliren değişik dönem veya durumlardan her birine, devreye, safhalara” da merhale denir. Ayrıca yol üzerindeki “konak, menzil, yerlere” de bu isim verilir.          İRTİHAL: Yine aynı kökten türeyen bu kelime de “Dünyadan ahirete göçme, ölüm yolculuğunu” ifade eder. Mesela hala dilimizde canlılığını koruyan “sonsuzluk yeri olan ahirete göç etmek” anlamındaki “İrtihal etmek (eylemek)”, “İrtihal-i dâr-ı beka eylemek” deyimleri halk arasında kullanılır. Bu göç eden kişiye “mürtehil” denir. RAHİLE: Çöllerde uzun yolculuklara çıkan develere bu isim verilir. Hatta kervanlara da bu isim verilir. Yük devesi olan bu hayvanlar “uzun çöl yolculukları” için güçlü develerden seçilirdi. Bu yük hayvanını yolculuk boyunca yürüten, süren kişilere “Râhile-ran” veya “Râhile-zen” denilirdi. 

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıda Ekonomik Bağımsızlık
Belge Okumaları

Ülkelerin bağımsızlığı yalnızca siyasi ve askeri nedenlere değil, ekonomik faktörlere de bağlıdır. İlk anda devleti idare eden güçlü bir lider, politika ve ordunun varlığı daha önemli gibi gözükse de asıl öncelikli olan devletin ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilmesidir. Zira ekonomik bağımlılık zamanla diğer alanlarda da sınırlamalara yol açacak, daha zayıf bir siyasi iradeyi, daha güçsüz bir askeri gücü ve kültürel-toplumsal işgali netice verecek, bu da işgalcilerin kontrolüne girmiş ve asimile edilmiş bir sömürge devleti ortaya çıkaracaktır. Günümüzde ülkemizin de karşı karşıya kaldığı ve ekonomik bağımsızlık için kıyasıya bir mücadele verdiğimiz bu risk, Osmanlı Devleti’ni de tehdit etmiştir. Yabancı devletlere ilk ayrıcalıkların 16. yüzyılda verildiğini biliyoruz. İlk dönemlerde verilen imtiyazlar daha çok ticari ve hukuki alanları kapsıyor ve iki devlet arasındaki karşılıklı anlaşmalara dayanıyordu. Ancak Avrupa’nın özellikle Sanayi İnkılabı ile askerî, teknik ve ekonomik üstünlüğünün bariz bir şekilde ortaya çıkması Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmış, 19. yüzyıla gelindiğinde imparatorluk, ülkenin zayıflamasını önlemek ve ekonomik açıdan rahatlamak amacıyla Avrupa devletleriyle tek taraflı anlaşmalar yapmıştır. Buna göre yabancı şirketlerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını belirli bir nakdi getiri karşılığında kullanmasına izin verilmiştir. İzin verilen kaynaklar daha çok maden ve demir yolu işletimi hususunda olmuştur. İmtiyaz alan şirketler uzun yılları kapsayan anlaşmalar yaparak hem devletin bu alanda nitelikli eleman yetiştirmesini engellemiş hem de ülkenin ekonomik kaynaklarını kendi kontrolleri altında tutmuşlardır. İmtiyazların olumsuz sonuçları doğuracağı o dönemde de görülmüş, ilgili yerlere bu konuda raporlar sunulmuştur. Bu sayımızda bu raporlardan birini inceleyeceğiz. 1893 yılında 2. Abdülhamid Han’a sunulan arz, özetle şu konulara vurgu yapıyor: Osmanlı ülkesindeki madenlerin işletme imtiyazı 100 milyon Osmanlı lirası karşılığında 99 seneliğine yabancılara verilecektir. Ancak yalnızca 10 sene zarfında madenlerden 100 milyon lira gelir elde edilebilmektedir. Bundan dolayı madenlerin işletimi devletin güvenilir memurlarına verilmelidir. Bu durum başta ekonomik olmak üzere başka faydalar da getirecektir. İmtiyazların yabancılara verilmesi durumunda ülkenin her tarafına ecnebiler yayılacak ve buraları kendi vatanları gibi göreceklerdir. Bu da ileride toplumsal fesadı ve kültürel yozlaşmayı beraberinde getirecektir. Ayrıca kendi madenlerimizin başkalarına devredilmesi, paraya ihtiyaç duyulduğunda dışarıdan faizle borç almaya, bu da ekonominin daha çok yabancıların kontrolüne girmesine sebep olacaktır. Bundan dolayı hem ekonomik hem siyasi bağımsızlık için kendi yer altı kaynaklarımızın bizim tarafımızdan işletilmesi gerekmektedir.   Madenlerin işletme imtiyazının doksan dokuz seneliğine ecnebilere verilmesinin ileride vatanın her tarafına yayılmaları dolayısıyla fesada yol açacağı, yabancılara borçlanmaktansa kendi madenlerimizin işletilmesinin faydaları hakkında padişaha yazılan arz (Zilhicce 1310/Temmuz 1893)   Hüve (1) Atebe-i arş-mertebe-i hazret-i aliyyetü’ş-şânîlerine maʻrûz-ı sadâkat-mefrûzlarıdır ki; (2) Zât-ı melâik-simât ve sebeb-i fahr ü mübâhât-ı dünyâ olan vücûd-ı nâdiri’l-mevcûd-ı vâliyetü’n-niʻamîlerini sâye-i ihsân-vâye-i şehriyârîde müebbed ve kâmrân buyursun âmîn. Çâker-i dîrîneleri atebe-i gerdûn-mertebe-i (3) aliyyetü’ş-şân efendimiz hazretlerinin uğur-ı meyâmîn-mevfûr-ı ulyâlarında mine’l-iftihâr min gayr-ı haddin fedâ-yı cân ider kulları bulunduğumdan min gayr-ı haddin çâkerleri mûr-mikdârları kaderânemle aldığım istihbârâta (4) göre kâffe-i maʻdeniyyât doksan dokuz seneliğini yüz milyon liraya ecnebîye verileceği tasavvur olunmakda, hâlbuki kulunuzun tanzîm ve takdîm eylediğim lâyihamda zikr ü beyân olunduğu vechile on (5) senede yüz milyon lira hâsıl olacağı arz u beyân olunmuşidi. Bu hâlde ecnebîye verilmeden Devlet-i Aliyye me’mûrlarının maʻlûmâtlı sâdık bendelerine idâre ettirilmiş olsa kaç cihetle hayırlı olacağı (6) derkârdır. Zîrâ doksan dokuz sene müddetle memalik-i şâhânelerinin her eyâletinde ecnebînin bulunup tavattun etmesi bilâhare ilerüde fesâd-ı … daʻvet edeceği ecilden sadâkat ve bendegiyetim cihetiyle (7) hayırhâhâne arz u beyâna ictisâr eyledim. (8) Mahzâ Cenâb-ı Hakk kullarına bir inâyet-i mahsûsa olmak üzere veliyyü’n-niʻmet efendimiz ve vâliyü’n-niʻmet-i cihân hazretlerini bütün âleme râygân olan ahlâk-ı pesendîde-i ilâhiyyeye mazhar olduklarının biri işret ve çubuk (9) içmez ve Frenk gömleği ve … giymez, eslâf-ı kirâmının hiçbirine benzemez, ahlâk-ı hamîde ile muttasıf ve dâimâ ülke-yi şâhânenin maʻmûriyetine bezl-i makderet ve mürüvvet ve donanma-yı hümâyûnun teksîrine (10) himmet ve inâyet ve asâkir-i şâhânelerinin istirâhatine merhamet ve tezâyüdâtının esbâbına rûz [u] şeb sarf-ı … efkârdan bir dakîka hâlî olmayan bir pâdişâh-ı adâlet-küster ve cümle hakkında şefkat ve merhamet-i (11) şâhâneleri mebzûl ve bâ-husûs cenâb-ı âlî-i ismet-penâhîleri mânende her şeyi bilir ve dirâyetkâr ve cümle mazlûmîn ve bîvâyegân haklarında derkâr ve râygân buyurulan merhamet ve adâlet-i celîlelerinde (12) bir vâlide sultân gelmediği cümlenin maʻlûmu olduğu hâlde ve ülke-yi şâhânenin her tarafında birkaç bin gümüş ve altın ve sâir maʻdenler mevcûd iken sâir devletlerden akçe istikrâzına (13) ve fâizli kâimeler çıkarıp ecnebînin dahl ve taʻarruzuna ve şunun bunun kîl u kâline düşürüp efendilerimizi râhatsız etmek îcâb etmez, ancak rûz [u] şeb cümle bendegân tarafından ez dil-i cân saʻy (14) u gayret ve ihtimâm eyleyerek her şey mihver-i lâyıkında ru’yet ve himmet eylemeleri lâzıme-i hâlde iken hikmet-i Hudâ her şey muzdarib hâlde kalması cây-ı taʻaccübdür. Hemân Hallâk-ı lem yezel hazretleri Habîb-i (15) ekremi hürmetine sâdık-ı dîn ü devlet olmayıp hâin bulunanları Kahhâr ismiyle kahr ve Celâl sıfatıyla müzellel eylesin ve cenâhîn-i hümâyûn-ı cenâb-ı cihândârîlerini dahi feyezât-ı ilâhiyesine (16) mazhariyetle dilhâh-ı şâhâneleri vechile envâʻ-ı feth ve zaferle mürûr ve mizâc-ı şâhânelerine muvâfık sâdık me’mûrlar ihsanıyla şu vukûʻ bulan güft u gûdan ve ecnebî müdâhalesinden halâs (17) buyursun âmîn. Çâker-i hâk-i beraberleri şu sinn-i sâlimde bu işlerle meşgûl ve arz u beyânına cesâret eyledim. Bi-hakkı Hudâ nefsimce ve izzet-i hâlim mütâlaʻasıyla olmayıp ancak ortada tekevvün eden (18) ve Yunan’ın ve Konsolid’in defʻiyle efendilerimin râhat ü istirâhati ve fakr-ı kullarının bu yüzden refâh-ı hâl ile bulunup zât-ı merâhim-simât efendilerimize duʻâ aldırmak niyet-i hâlisasıyla ar[z] ve işʻâra (19) mecbûr oldum. (20) İşbu maʻdenler hakkında arz u beyân olunan husûsâtın ne sûretle kesb-i maʻlûmât eylediği[ni] bildirmek behemehâl tercüme-i hâlimi beyân ile hâsıl olacağından şu vechile arz iderim ki; (21) kulunuz hîn-i sabâvetimde bu ana kadar bâb-ı merhamet-meâb-ı şâhânelerinin sâyesine sığınmış ve niʻmet-i celîleleriyle mütenaʻʻim bulunmuş kul ve kölelerinden olmuş olduğumu ve kendime mâ bihi’l-iftihâr ve necât (22) bildiğim Bâb-ı Seraskerî’de Fransızcadan tercüme olunmuş asâkir-i şâhânenin taʻlîmlerine dâir olan kitâbların taʻlîmiyle meşgûl, sâniyen Bâb-ı Âlî-i Mektûb Odasına çerâğ ve devâm ve sâlisen Sivas ve (23) Tokad ve Amasya, râbiʻan Aydın ve Mağnisa ve Kastamonu ve Selanik defterdâr ve mâl muʻaccelât müdîrlikleriyle bâ-irâde-i şâhâne vâlî kâimmakâm[lı]klarında min gayr-i haddin istihdâm olunduğum sırada işbu maʻdenlerin (24) muʻâmelâtıyla vâridât ve noksânını gittiğim eyâletlerde aynen gördüm. Ve maʻden ilmini bilen maʻdencilerden suâl edip öğrendim. Min gayr-i haddin ve liyâkatin ubûdiyet-i kadîme-i âcizâeme mağrûren arz (25) ve işʻâra cesâret eyledim. Her hâlde ve kârda emr ü fermân ve lutf-i bî-pâyân devletlü ismetlü vâliyetü’n-niʻam mehd-i ulyâ-yı saltanat efendimiz hazretlerinindir. Y__PRK_AZJ__00025_00021_001_001 Kelimeler Adâlet-küster: Adalet yayanAsâkir-i şâhâne: Padişah ordusuAtebe-i arş-mertebe: Mertebesi arş olan eşik, padişahlık makamıAtebe-i gerdûn-mertebe: Mertebesi felek olan eşik, padişahlık makamıBehemehâl: Hemen, derhalBendegân: KölelerBendegiyet: KölelikBezl-i makderet: Çok kuvvet harcamakBî-pâyân: SonsuzBîvâyegân: Koruyucusuz, çaresiz kimselerÇâker-i dîrîne: Eski, kadim köleÇâker-i hâk-i beraber: Toprakla aynı seviyede olan köleÇerâğ: ÇırakDerkâr: Açık, aşikârDilhâh: Gönlün arzu ettiği, istenilenEcilden: Sebepten dolayıEz dil-i cân: canıgönülden, içtenlikleGüft u gû: DedikoduHâlisa: SamimiHamîde: ÖvülmüşHayırhâhâne: İyilikseverHîn-i sabâvet: Çocukluk zamanıİctisâr: Cesaret etmekİstikrâz: Borçlanmaİşʻâr: Resmi yazı ile bildirmekKâime: Hazine bonosu, devletin kısa vadeli borçlarına kısa süre içinde fon elde etmesi için satılan senetlerKesb-i maʻlûmât: Bilgi elde etmekKîl u kâl: DedikoduKonsolid: Borçlanma kâğıdı, borçlanma işlemilem yezel: Yok olmayan, zeval bulmayan AllahMâ bihi’l-iftihâr: İftiharlarMahzâ: TamamenMâl muʻaccelât müdîrliği: Ödemeler ve Tahsilat MüdürlüğüMeâb: Sığınılacak yerMebzûl: BolMehd-i ulyâ-yı saltanat: Saltanatı çok yüceMihver: En önemli nokta, esasMin gayr-i haddin: Haddim olmayarakMine’l-iftihâr: İftiharlaMûr-mikdâr: Karınca kadar olanMübâhât: ÖvünmeMürûr: GeçmekMütenaʻʻim: Nimet içinde yaşayanMüzellel: Zelil olanPesendîde: BeğenilmişRâygân: BolRûz u şeb: Gündüz geceSadâkat-mefrûz: Dostluk ve bağlılığı gerekli olanSinn-i sâl: Ömür, yaşanan yıllarTavattun: Vatan kabul etmekTekevvün: Var olma, oluşTezâyüdât: ÇoğalmalarUbûdiyet: KölelikUğur-ı meyâmîn-mevfûr: Çok uğurluUlyâ: Yücevâliyetü’n-niʻam: Nimet sahibiVâridât: GelirlerZât-ı melâik-simât: Melek görünüşlü zatZât-ı merâhim-simât: Görünüşü merhametli olan zat

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiDinin Direği
Beyt-i Berceste

Köşe Penceresi بر تك ساعت بش وقت نمازه  آبدست ايله  كافي كلير. عجبا يگرمي أوچ ساعتنى شو قيصه جق حيات دنيويه يه  صرف ايدن و او اوزون حيات ابديه يه  بر تك ساعتنى صرف ايتمه ين نه  قدر ضرر ايدر، نه  قدر نفسنه  ظلم ايدر، نه  قدر خلاف عقل حركت ايدر؟ Bir tek saat beş vakit namaza abdest ile kâfî gelir. Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder? (Osmanlıca Sözler, s. 8) 1. Beyit عاقل ایسه ك قیل نمازی چون سعادت تاجیدرسن نمازی شویله بیل كه مؤمنك معراجیدر Âkıl isen kıl namâzı çün sa’âdet tâcıdurSen namâzı şöyle bil ki mü'minün mi'râcıdur Lâ (7) * (Ey tembel nefsim!) Akıllı isen namazını kılarsın, çünkü o (-nun hakikati ) saadet tacıdır. Hem bil ki, “mü’minin mi’racı” olan namazdır. (Rabbinin,mahz-ı rahmet olan huzuruna kabulündür.) 2. Beyit مسلمانم دین كيشی شرطی نه در بیلسه كركتكری بیوریغن طوتوبن بش وقت نماز قیلسه كرك Müsülmânam diyen kişi şartı nedür bilse gerekTanrı'nun buyuruğun tutuben biş vakt namâz kılsa gerek Yunus Emre (6) * “Müslümanım!” diyen kişi (İslam’ın) şartının ne olduğunu bilmesi gerektir. Rabbinin emrini tutarak beş vakit namazını (şevkle) kılması (namazdan gafil olmaması) gerektir. 3. Beyit ويركل زكات كه اولدرر اسلامه قنطره قيلغل نمازكه اولدرر اول دینكه عماد Virgil zekâtı ki oldurur İslâm’a kantaraKılğıl namâzı ki oldurur ol dînüne ‘imâd Ahmedî (2) * Zekâtını ver! İslam’a köprü odur. (Ruhunun, kalbinin, aklının büyük rahatının bulunduğu) Namazını kıl!  Dinine direk odur. * Kantara: Taştan yapılmış kemerli köprüİmâd: Direk (Amd: Desteklemek) 4. Beyit بوجهانده آدوكه آدم دنه بومی رواسن جماد كبی یاتوب تسبیح ایده جمله طیور Bu cihânda aduna âdem dene bu mu revâSen cemâd gibi yatub tesbîh ide cümle tuyûr Muhibbi (4) * (Ey kendini insan bilen insan!) Sen cansızlar gibi yatıp (dururken) cümle kuşlar (Yüce Allah’ı) tesbih etmekte. (Hâl böyleyken) bu cihanda senin adına insan denmesi layık olur mu? * Cemâd: Cansız varlık (Cemd-Cumûd: Donmak)Tuyûr: Tayrın (kuşun) çoğulu 5. Beyit صوم و صلات حجّ ایله صانما بيتر زاهد ایشك انسان كامل اولمغه لازم الان عرفان ایمش  Savm u salât hacc ile sanma biter zâhid işinİnsan-ı kâmil olmaya lâzım olan irfân imiş Mısri (5) * Ey zâhid! Oruç ve namaz, hac ibadetlerini yerine getirmekle işinin bittiğini sanma! İrfanı elde et ki insan-ı kâmil ol! (Yalnız sûrî değil hakikat-i imanı ve hakikat-i İslam’ı kazan!) 6. Beyit جمله موجوده سن ویردك وجودسندن ایریشور قمویه فیض جود Cümle mevcûda sen virdün vücûdSenden irüşür kamûya feyz-i cûd Fenayi Cennet Efendi (3) * Ya Rabbi! Cümle mevcûdâta (hayr-ı mahz olan) vücûd (-u) veren sensin. Hepsine cömertliğinin feyzi de (cümle mevcudatın ve “Allâhu Ekber” ile şu insancığın sücuda gitmesiyle) yine senden erişecektir. * Cûd: Lütufta ve ihsanda bulunma, cömertlik 7. Beyit نماز صانجیمه علاج، یانیق یریمه مرهماونسز، ابدی حیات بنم اولسه ایسته مم Namaz, sancıma ilâç, yanık yerime merhem;Onsuz, ebedî hayât benim olsa istemem! Necip Fazıl (8) * Ey (biletim ve senedim olan) Namaz: Sen oflarımı tazarruya, ahlarımı niyaza kalb edensin… Sen sermâye-i ömrümü ahirete mal eden, fani ömrümü ibkâ eden iki gözümün nûrusun! Kaynakça BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (2009), Osmanlıca Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat Divan-ı Ahmedi, Süleymaniye Kütüphanesi, Hamidiye, No: 1082 (v. 48A)  Divan-ı Fenai Cennet Efendi, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Hüdayi Efendi, No: 1262 (v. 10A) Divan-ı Muhibbi, Nuruosmaniye Kütüphanesi, No: 3873 (v. 261B)  Divan-ı Niyazi-i Mısri,  İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY 03930 (v. 26A-27B) Divan-ı Yunus Emre, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A 5362/2 (v. 86A) Lâ, (1382), Hat: Hamid Aytaç KISAKÜREK, Necip Fazıl, (2019), Çile, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları (s. 458) https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ http://www.yazmalar.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ع” (Ayın)’nın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Muhammed Efendi Kabri / Üsküdar Hüve’l-Hayyu’l- Bâkî Sâbıkan İstanbulKadısı İbrahimEfendi zâde MuhammedEfendi rûhîçünEl-Fatiha Sene 1167 Nesibe Hanım’nın Kabri / Üsküdar Merhûm Ivaz Muhammed PaşaZâde Ali BeyefendininDamadı Muhammed Hamid EfendininKerimesi Nesibe HanımRuhuna Fatiha Sene Ruşen Havva Hatun Kabri / Üsküdar Hüve’l-Bâkî Merhûm el-Hâc YusufEfendi zâde el-HâcAbdullah ŞefikEfendinin dâyesiMerhûme RûşenHavvâ Hâtun rûhuna El-Fatiha sene 1201 Abdullah Paşa’nın Kabri / Üsküdar Hüve’l-Hayyu’l- Bâkî Merhûm ve mağfuru’l-Muhtaç ilâ rahmeti Rabbihi’l-Gafur sâbıkan ErzurumValisi … seraskeriİken dâr-ı bekâya rıhletEden el-Hâc AbdullahPaşanın ruh-ı şerifine…   Kethüda-yı sâhibetü’l-hayrâtMerhûmu’l-muhtâc Mehmed PaşaRûhîçün el-FatihaFi şehr-i cemaziyelahir Sene 1135

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiAdâb-ı Taʻâm*
Osmanlı Tıbbından

Maʻlûm ola ki insan acıkmadıkça taâm yimemek gerek ve pek acıkdığı zaman dahi taʻâm te’hîr eylemeyeler. Zirâ bedenden miʻdeye rutûbetler dökülüb  miʻdeyi ifsâd eyler vee gaseyân ve gönül dönmek getürür. Ve yaz günlerinde taʻâmı soğudıb yimek gerek ve kış günlerinde taʻâmı sıcak yimek gerek. Ve bu da maʻlûm ola ki muhtelif taʻâmları bir vakitde yiyüb bir yere cemʻ eylemek gâyet zarardır. Zirâ tabiât bir hoşca hazm eylemez. Pes muhtelif hıltlar peydâ olub mürekkeb marazlar hudûsuna sebeb olur ve nazile ve mafsal ağrıları peydâ olur ve miʻdeye zaîf gelür ve bedeni ve sinirleri gevşek eyler. Amma leziz gıdaları tabiât ikbâl-i tâm ile ikbâl idüb güzel hazm eyler. Amma ânı dahî çok yimeyeler ve taâm hazm olmazdan evvel üstüne bir şey yimeyeler. Meğer hazma muʻîn maʻcûnlar yiyeler. Ve âdâb-ı ekilde lâyık olan latîfi takdim itmek gerek galîz üzerine. Meselâ taʻâm makûlasından ıspanak ve pazu ve marul ve kabak aşı ve bunun gibileri ibtidâ yimek gerek. Baʻdehû tirîd baʻdehû yumurta baʻdehû kuş etleri baʻdehû sâir hayvanâtın etleri yaʻni bu mezkûrlardan her kangisi bulunursa bu tertibe riâyet üzerine tenâvül oluna. Ve bu dahî maʻlûm ola ki yaş yemişler ki müleyyîn ola taʻâmdan evvel yiyeler. Mesela yaş üzüm gibi ve yaş incir ve kavun ve karpuz ve şeftalü ve yaş erik gibi. Amma kâbız olan yemişleri taʻâmdan sonra yiyeler. Ayva ve enâr ve elma ve kızılcık ve emrûd ve bunlara benzeyenler gibi. Yemek Adabı Bir kimse acıkmadıkça yemek yememeli ve acıktığında da yemeği geciktirmemelidir. Açlık hissi geldiği halde yemek ertelenirse midede asitlenmeler çoğalacağından mide bulantısı gibi belirtiler oluşur ve bir müddet sonra mide sağlığı bozulur. Yemeği yaz aylarında soğuk, kış aylarında sıcak yemek gerektir. Farklı yemek çeşitlerini de bir öğünde beraberce yemek de mizacın sağlıklı yapısını bozacağından vücut için çok zararlıdır. Çünkü karışık yemek, balgam safra ve kara safra gibi farklı hıltların çoğalmasına sebep olur, midenin hazım gücünü zayıflatır, sağlığı bozar ve ani oluşan farklı hastalıklar, kas-sinir gevşemesi, eklem ağrıları gibi bileşik hastalıklara sebep olur. Lezzetli hafif yiyecekler ile gıdalanmak mide hazmını kolaylaştırıcıdır. Fakat aşırı derecede yememek gerekir. Hazmı hızlandırıcı macunlar olmadan veya yaklaşık iki saat süren hazım süreci tamamlanmadan da bir şeyler yemek zararlıdır.  Hazmı kolay gıdalarda hazmı zor gıdalardan önce yenilmelidir. Mesela hafif olan ıspanak, pancar, marul, kabak yemekleri gibi gıdaları öncelikle yemek ve devamında hazmı ağır olan etli yemekler, yumurta ve kuş etleri gibi farklı çeşitlerini yemek daha uygun olur. Meyvelerden öncelikli olarak yumuşatıcı özellik taşıyan yaş üzüm, yaş incir, kavun, karpuz, şeftali ve erik gibi meyveleri yemelidir. Kabızlığa sebep olan ayva, nar, elma, kızılcık, armut gibi meyveleri yemekten sonra yemek hazmın dengesini korumak için önemlidir. Kelimeler te’hîr: ertelemekmürekkeb: bileşikmuʻîn: yardımcıgaliz: katıpazu: pancar *(Kaynak: Gayetü’l beyân fî tedbirü’l İnsan vrk.20)

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. Hz. Mevlana’dan Asıl yâr yaradandır, gerisi yaralayandır.Zor diyorsun, zor olacak ki imtihan olsun.Yürek yorulunca ter gözden akar.Yüreğimiz kıymet bilene emanet.Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.Üzülme herkes ölür kimi toprağa gömülür, kimi yüreğe.Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.Bize gözün değil, gönlün gördüğü yürek gerek.          Ç  Ö  Z  Ü  M      حضرت مولانادن اصل يار ياراداندر، كريسي ياره لاياندر.زور دييورسڭ، زور اولاجقكه  امتحان اولسون.يورك يورولنجه  تر كوزدن آقار.يورگمز قيمت بيلنه  امانت.قلب دڭز، ديل قيیيدر. دڭزده  نه  وارسه  قيي يه  او اورور.أوزولمه  هركس ئولور كيمي طوپراغه  كومولور، كيمي يورگه .يا اولديغڭ كبي كورون يا كورونديگڭ كبي اول.بزه  كوزڭ دگل، كوڭلڭ كورديگي يورك كرك.    

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiDeniz Üstüne İnşaa Edilen Cami
Seyyah

دڭز أوستنه  انشا  ايديلن جامع ياقلاشيق ٤٥٠ ييللق تاريخي و آياصوفيه يه  بڭزرلگيله  دقّت چكن قيليچ علي پاشا جامعي استانبولڭ طوپخانه  ميداننده  بولونور. استانبولڭ اسكي و اڭ كوزل اثرلرندن بري اولان بو جامع، آياصوفيه نڭ معمار سنان طرفندن يڭيدن يوروملانمش حالي اولارق ده  قبول ايديلير. جامعڭ ياپيليش حكايه سنده ، جامع بانيسي قاپتاني دريا قيليچ علي پاشا، دونمڭ پادشاهي ٣نجی مراددن جامعي ياپديرمق ايچون اراضي ايستر. فقط پادشاه، قيليچ علي پاشانڭ قپودان دريا اولمه سندن سبب لطيفه يله  قاريشيق، ”سنكه  دريالر سرداريسڭ. بتون دريالر سنڭ. جامعڭي ده  دريانڭ أوستنه  ياپاسڭ“ دير. بونڭ أوزرينه  ده  قپودان دريا معمار سنانله  استشاره  ايدر و طوپخانه  ريختيمنڭ كنارنده ، بولونديغي يري مولوز، طوپراق طولديرتارق انشا ايتديرير. بونڭ أوزرينه  قيليچ علي پاشا جامعي دڭز أوزرينه  قورولان ايلك جامعي اولور. آيريجه  بر سويلنتيده  حضرت خضرڭ جامده  هر كون بر وقت بوراده  نماز قيلاجغم دييه  كلوب قيليچ علي پاشايه  جامعڭ آچيليشنى ياپمق ايسته ديگني سويله مشدر. بو ايستگي غريب قارشولانسه  ده  قبول ايديلمشدر. بو سويلنتي خلق آراسنده  او قدر اينانيلمشدركه  حضرت خضرله  نماز قيلمق ايسته ينلر بر تام كون بوراده  نماز قيلمق ايسته مشلردر. بر ادّعا ده  شوكه  خاچلي طونانمه سنده  عسكر اولان صوڭره دن دون كيشوت روماننى يازاجق اولان سروانتس، اینه بختي دڭز صاواشنڭ آردندن ١٥٧٥’ده  اسپانيه يه  دونركن بينديگي قادرغه  عثمانلي طونانمه سي طرفندن قوشاتيلمش، قيليچ علي پاشايه  اسير دوشمش، عقبنده  استانبوله  كتيريلوب قيليچ علي پاشا جامعي انشاآتنده  برقاچ ييل عمله  اولارق چاليشدقدن صوڭره  صاحبي طرفندن آزاد ايديلمش و اسپانيه يه  دونمشدر. Yaklaşık 450 yıllık tarihi ve Ayasofya’ya benzerliğiyle dikkat çeken Kılıç Ali Paşa Camii İstanbul’un Tophane meydanında bulunur. İstanbul’un eski ve en güzel eserlerinden biri olan bu cami, Ayasofya’nın Mimar Sinan tarafından yeniden yorumlanmış hali olarak da kabul edilir. Camiinin yapılış hikayesinde, cami banisi Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa, dönemin padişahı 3. Murattan camii yaptırmak için arazi ister. Fakat padişah, Kılıç Ali paşanın kaptan-ı derya olmasından sebep latifeyle karışık, “Sen ki deryalar serdarısın. Bütün deryalar senin. Camini de deryanın üstüne yapasın” der. Bunun üzerine de Kaptan-ı Derya Mimar Sinan’la istişare eder ve Tophane rıhtımının kenarında, bulunduğu yeri moloz, toprak doldurtarak inşa ettirir. Bunun üzerine Kılıç Ali Paşa Camii deniz üzerine kurulan ilk camii olur. Ayrıca bir söylentide Hz. Hızır’ın camide her gün bir vakit burada namaz kılacağım diye gelip Kılıç Ali paşaya camiinin açılışını yapmak istediğini söylemiştir. Bu isteği garip karşılansa da kabul edilmiştir. Bu söylenti halk arasında o kadar inanılmıştır ki Hz. Hızır’la namaz kılmak isteyenler bir tam gün burada namaz kılmak istemişlerdir. Bir iddia da şu ki Haçlı donanmasında asker olan sonradan Don Kişot romanını yazacak olan Cervantes, İnebahtı Deniz Savaşı’nın ardından 1575’te İspanya’ya dönerken bindiği kadırga Osmanlı donanması tarafından kuşatılmış, Kılıç Ali Paşa’ya esir düşmüş, akabinde İstanbul’a getirilip Kılıç Ali Paşa Camii inşaatında birkaç yıl amele olarak çalıştıktan sonra sahibi tarafından azad edilmiş ve İspanya’ya dönmüştür.

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

خيرسز بر كون خيرسزڭ بري، بر باغچه يه  كيروب، ميوه  آغاجنڭ أوستنه  چيقدي. بر ياندن يييور، بر ياندن ده  يرلره  دوكويوردي. باغچه  صاحبي بو طورومي كورنجه : ”به  هي اللّٰهدن قورقماز، قولدن اوتانماز، بو نه  دڭسزلكدر“ دييه  سسلندي. خيرسز، بيوك بر پيشكينلكله : ”نه  باغيرييورسڭ، باغچه  اللّٰهڭ، ميوه  اللّٰهڭ، سڭا نه  اولويور؟“ ديدي. مال صاحبي، ”أويله مي؟“ دييه  قفاسني صاللادي. صوڭره  ده  آدملرينه ، خيرسزي فلقه يه  ياتيرمه لرينى سويله دي. خيرسز صوپه يي يیدكجه : ”ياپمايڭ، ايتمه يڭ. اللّٰهدن قورقوڭ“ دييه  يالوارمه يه  باشلاينجه ، باغچه  صاحبي: ”نه  باغيروب طورويورسڭ؟ صوپه  اللّٰهڭ صوپه سي، اوران ده  اللّٰهڭ قولی…“ Hırsız Bir gün hırsızın biri, bir bahçeye girip, meyve ağacının üstüne çıktı. Bir yandan yiyor, bir yandan da yerlere döküyordu. Bahçe sahibi bu durumu görünce: “Be hey Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, bu ne densizliktir” diye seslendi. Hırsız, büyük bir pişkinlikle: “Ne bağırıyorsun, bahçe Allah’ın, meyve Allah’ın, sana ne oluyor?” dedi. Mal sahibi, “öyle mi?” diye kafasını salladı. Sonra da adamlarına, hırsızı falakaya yatırmalarını söyledi. Hırsız sopayı yedikçe: “Yapmayın, etmeyin. Allah’tan korkun” diye yalvarmaya başlayınca, bahçe sahibi: “Ne bağırıp duruyorsun? Sopa Allah’ın sopası, vuran da Allah’ın kulu…” اون درت عثمانلي پادشاهلرندن برنجي احمدڭ حياتنده  ١٤ رقمنڭ چوق تحف تجلّيلري واردر. اونڭ بو وضعيتي، ”مثمن، مثمنلك سببلري“ فقره سنده  كورديگمز سكزنجي عبّاسي خليفه سي معتصم باللّٰهڭ حياتنه  حاكم اولان ٨ رقمنى آڭديرير. چونكه  سلطان احمد، حجري تقويم حسابيله  ١٤ ياشنده  ١٤نجی پادشاه اولارق تخته  چيقوب ١٤ ييل سلطنت سوردكدن و ايكي كره  ١٤ = ٢٨ ييل ياشادقدن صوڭره  ئولمشدر. On Dört Osmanlı padişahlarından Birinci Ahmed’in hayatında 14 rakamının çok tuhaf tecellileri vardır. Onun bu vaziyeti, “müsemmen, müsemmenlik sebepleri” fıkrasında gördüğümüz sekizinci Abbasî Halifesi mü’tesim Billah’ın hayatına hâkim olan 8 rakamını andırır. Çünkü sultan Ahmed, Hicrî takvim hesabıyla 14 yaşında 14. padişah olarak tahta çıkıp 14 yıl saltanat sürdükten ve iki kere 14 = 28 yıl yaşadıktan sonra ölmüştür. تره ياغنڭ ظفري هولانده لي آميرال رويتر، كميسنه  تره ياغي طولديروب ايرلانده دن مملكتنه  دونركن فرانسز قورصانلرينڭ هجومنه  اوغرامشدي. فقط آميرال اوسته لقلي داورانمش؛ قورصان كميلريله  باشه  چيقاماياجغني آڭلاينجه  كميسنڭ بتون طيش قاپلامه لريله  كوگرته لريني و تكميل تجهيزاتنى باشدن باشه  ياغلاتمش. بو صورتله  قورصانلرڭ كمي يه  كيرمه سنه  مانع اولديغي ايچون يولنه  دوام ايتمش… Tereyağının Zaferi Hollandalı Amiral Ruyter, gemisine tereyağı doldurup İrlanda’dan memleketine dönerken Fransız korsanlarının hücumuna uğramıştı. Fakat Amiral ustalıklı davranmış; korsan gemileriyle başa çıkamayacağını anlayınca gemisinin bütün dış kaplamalarıyla güvertelerini ve tekmil teçhizatını baştan başa yağlatmış. Bu suretle korsanların gemiye girmesine mâni olduğu için yoluna devam etmiş… احمق مغرور وقتيله  ايكي آدم هم بللرينه  هم باشلرينه  آغير يوكلر يوكلنوب، بيوك بر سفينه يه  بر بيلت آلوب كيرديلر. بريسي، كيرر كيرمز يوكني كمي يه  بيراقوب، أوستنده  اوتوروب نظارت ايدر. ديگري هم احمق هم مغرور اولديغندن، يوكني يره  بيراقمييور. اوڭا دينيلدي: ”آغير يوكڭي كمي يه  بيراقوب راحت ايت.“ او ديدي: ”يوق، بن بيراقماياجغم. بلكه  ضايع اولور. بن قوتلي يم. مالمي بلمده  و باشمده  محافظه  ايده جگم.“ يينه  اوڭا دينيلدي: ”بزي و سزي قالديران شو امنيتلي سفينۀ سلطانيه  داها قوتليدر. داها زياده  ايي محافظه  ايدر. بلكه  باشڭ دونر، يوكڭله  برابر دڭزه  دوشرسڭ. هم كيتدكجه  قوتدن دوشرسڭ. شو بوكولمش بلڭ، شو عقلسز باشڭ، كيتدكجه  آغيرلاشان شو يوكلره  طاقت كتيره ميه جك. قاپتان دخي اگر سني بو حالده  كورسه ، يا ’ديوانه در‘ دييه  سني طرد ايده جك. يا ’خائندر، كميمزي اتّهام ايدييور. بزمله  استهزا ايدييور. حپس ايديلسين‘ دييه  امر ايده جكدر. هم هركسه  مسخره  اولورسڭ. چونكه  اهل دقّت نظرنده  ضعفي كوسترن تكبّرڭ ايله ، عجزي كوسترن غرورڭ ايله ، ريايي و ذلّتي كوسترن تصنّعڭ ايله  كنديڭي خلقه  مضحكه  ياپدڭ. هركس سڭا كولويور“ دينيلدكدن صوڭره ، او بيچاره نڭ عقلي باشنه  كلدي. يوكني يره  قويدي. أوستنده  اوتوردي. ”اوخ! اللّٰه سندن راضي اولسون. زحمتدن، حپسدن، مسخره لقدن قورتولدم“ ديدي. ايشته  اي توكّلسز انسان! سن ده  بو آدم كبي عقلڭى باشڭه  آل، توكّل ايت. تا بتون كائناتڭ ديلنجيلگندن و هر حادثه نڭ قارشوسنده  تيتره مكدن و خودفروشلقدن و مسخره لقدن و شقاوت اخرويه دن و تضييقات دنيويه  حپسندن قورتولاسڭ. Ahmak Mağrur Vaktiyle iki adam hem bellerine hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye bir bilet alıp girdiler. Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup nezaret eder. Diğeri hem ahmak hem mağrur olduğundan, yükünü yere bırakmıyor. Ona denildi: “Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.” O dedi: “Yok, ben bırakmayacağım. Belki zayi olur. Ben kuvvetliyim. Malımı belimde ve başımda muhafaza edeceğim.” Yine ona denildi: “Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir. Daha ziyade iyi muhafaza eder. Belki başın döner, yükünle beraber denize düşersin. Hem gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın, gittikçe ağırlaşan şu yüklere takat getiremeyecek. Kaptan dahi eğer seni bu halde görse, ya ‘Divanedir’ diye seni tard edecek. Ya ‘Haindir, gemimizi ittihâm ediyor. Bizimle istihza ediyor. Hapsedilsin’ diye emredecektir. Hem herkese maskara olursun. Çünkü ehl-i dikkat nazarında zaafı gösteren tekebbürün ile, aczi gösteren gururun ile, riyayı ve zillet i gösteren tasannu un ile kendini halka mudhike yaptın. Herkes sana gülüyor” denildikten sonra, o biçarenin aklı başına geldi. Yükünü yere koydu. Üstünde oturdu. “Oh! Allah senden razı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum” dedi. İşte ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi aklını başına al, tevekkül et. Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisenin karşısında titremekten ve hodfurûşluktan ve maskaralıktan ve şekavet-i uhreviye den ve tazyikat-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın. دفع مفاسد بزلر شو دنيا دينيلن آنبارده  بوغداي طوپلايان كيشيلر كبی يز. آنباريمزه  بوغدايلري طولديریيورز، اما طوپلاديغمز بوغدايڭ بر ياندن اكسيلديگنڭ فرقنده  دگلز. بوغدايمزڭ بويله  آزالمه سنڭ سببنڭ، آنباره  كيرن فاره  اولديغني هيچ دوشونمييورز. بو فاره نڭ چشيتلي حيله  و طوزاقلرله  آنباريمزده كي بوغدايي بوشالتديغني كوره مييورز. فاره  بزم آنبارڭ آلتنه  دليكلر آچمش. قويديغمز بوغدايي سوركلي يييور. امگمز بوشه  اوچوب كيدييور. اي حقّي طلب ايدن كيشي! أوڭجه  فاره دن قورتولمه نڭ چاره سني بولمق كركير. فاره يي اوزاقلاشديردقدن صوڭره ، آنجق آنباريڭى ايسته ديگڭ كبي طولديرورسڭ. Def’-i Mefasid Bizler şu dünya denilen ambarda buğday toplayan kişiler gibiyiz. Ambarımıza buğdayları dolduruyoruz, ama topladığımız buğdayın bir yandan eksildiğinin farkında değiliz. Buğdayımızın böyle azalmasının sebebinin, ambara giren fare olduğunu hiç düşünmüyoruz. Bu farenin çeşitli hile ve tuzaklarla ambarımızdaki buğdayı boşalttığını göremiyoruz. Fare bizim ambarın altına delikler açmış. Koyduğumuz buğdayı sürekli yiyor. Emeğimiz boşa uçup gidiyor. Ey Hakk’ı talep eden kişi! Önce fareden kurtulmanın çaresini bulmak gerekir. Fareyi uzaklaştırdıktan sonra, ancak ambarını istediğin gibi doldurursun.

Ömer KAPUKAYA 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Belgedeki işaretli kelimeleri Latin harfli olarak boşluklara yazınız ve oradaki sıraya göre işaretlenmiş harfleri bir araya getirerek oluşacak cümleyi Osmanlı Türkçesiyle yazarak osmanlicadergi@gmail.com adresine en geç 25 Ocak tarihine kadar gönderiniz. Gelecek doğru cevaplar içerisinden yapılacak kur’a ile 5 kişiye Osmanlıca Hikmetü’l-İstiaze Risalesi hediye edilecektir.                   C  E  V  A  P                   حكمتدن بر كلمه أوگرنمك، بتون وارلغي ايله دنيادن خيرليدر. Hikmetten bir kelime öğrenmek, bütün varlığı ile dünyadan hayırlıdır.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiBerk
Bir Dergi Bir Yazı

Siyasetten maada (başka) her meseleden bahseder. 1 Enhar-ı (nehirler) hazin, cuy-ı dil-cû (gönül arayan) Eşcar (ağaçlar), çimen, şükûfe-i ter (taze çiçek) Mürgan-ı sabah, nesim-i hoş-bû (güzel kokulu) Tasdik-i kemal-i sıhhat eyler Etmekte ulüvv-i kadrin (değerinin yüksekliğini) izhar Tezyin-i uyûn (gözleri süsleyen) eden bu âsâr 2 Bir Tezkire Cevabı Bazı asar-ı acizanemin (eserlerimin) geçende bir mecliste medar-ı bahs olduğu ve bunlardan ortaya konulan birkaçının orada hazır bulunan bir zat tarafından beğenilmemek istenildiği sırada ne yolda müdafaa buyrulduğu hikâye olunur. Beyhude yorulmuşsunuz. Herkesin bir zevki var. Bunun beğendiğini o beğenmez, onun beğendiğini bu! 3 Kim ne derse desin! Bir eserin mahiyeti lakırdı ile değişmez. Zaten alem-i matbuatta böyle mehafil-i hususiyede (özel toplantı yerlerinde) deveran eden mebahisin (konuların) hiç hükmü olamaz. Mebahis-i mezkure ne zaman bu aleme çıkarsa o zaman icabına bakılır. Siz merak etmeyiniz. Asude olunuz. Bir daha öyle itirazata tesadüf edecek olursanız “Kim ehemmiyet verir Naci melamet (yerme) sengine (taşına)” deyiniz de geçiveriniz. Muallim Naci

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak