
قيمتلي دوستلر، بر بيلكه يه صورديلر: بر ئولكه يي يوڭتمه يه چاغريلسه يديڭز ياپاجغڭز ايلك ايش نه اولوردي؟ بيوك فيلوزوف، شويله جواب ويردي: هيچ قوشقوسز، ديلي كوزدن كچيرمكله ايشه باشلاردم. شويله كه : ديل قصورلي اولورسه ، كلمه لر دوشونجه يي ايي آڭلاتاماز. دوشونجه ايي آڭلاتيلمازسه ، ياپيلمسي كركن شيلر طوغري ياپيلاماز. ايشلر و چاليشمه لر كرگي كبي ياپيلمازسه ، كله نكلر و كولتور بوزولور. كله نك و كولتور بوزولورسه ، عدالت ياڭليش يوله صاپار. عدالت يولدن چيقارسه، شاشقينلق ايچنه دوشن خلق، نه ياپاجغني، ايشڭ نره يه واراجغني بيلمز. ايشته بونڭ ايچوندركه ديل، چوق أونمليدر! Kıymetli dostlar, bir bilgeye sordular: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Büyük filozof, şöyle cevap verdi: “Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Şöyle ki: Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. İşler ve çalışmalar gereği gibi yapılmazsa, gelenekler ve kültür bozulur. Gelenek ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki dil, çok önemlidir!” ŞAHÂNE: Bu kelime Farsçadan dilimize geçmiş bir kelimedir. “Şah” kelimesi padişah, hükümdar, sultan anlamındadır. “âne” eki ise ait, layık, şayeste manasına gelmektedir. Yani biz “şahâne” dediğimizde padişahlara ait, hükümdarlara layık, sultanlara şayeste bir işten veya bir güzellikten bahsetmiş oluyoruz. Mesela, “ferman-ı şahâne” derken padişaha ait bir fermanı, buyruğu ifade ederiz. “Şahâne bir saray” derken ise, padişahlara layık bir saraydan bahsetmiş oluruz. ŞAHESER: Bu kelime farsça kökenli bir kelimedir. İnsanların yaptığı eserlerin, yazdığı kitapların; sıradan eser eve kitaplara göre ne derece üstün olduğunu ifade etmek için kullanılır. Mesela, Mimar Sinanın yaptığı Selimiye Camii bir şaheserdir. ŞEHZADE: Bu kelime birleşik bir kelimedir. Farsça kökenlidir. “Şah” ve “zade” kelimelerinden oluşmuştur. “Şah” Padişah anlamındadır. “Zade” ise evlad, oğul manasınadır. Padişah oğlu, sultan oğlu anlamına gelen bu kelime Osmanlıda çok kullanılmıştır. ŞADIRVAN: Bu kelime farsça kökenli bir kelimedir. Aslı “sâyeban” olan bu kelime, “sâye” kelimesi ile “ban” ekinin birleşmesinden oluşmuştur. Bu birleşik kelime “gölgelik” anlamında “gölge ile koruyan” demektir. Sâyeban, önce “şâdurban”, zamanla da câmi avlularında bulunan, ortasındaki fıskiyeden veya kenarlarındaki musluklardan su akan, üzeri açık veya bir kubbe ile örtülü, daire şeklinde, dört köşe veya çok köşeli abdest alınan yere isim oldu. LAKAYT: Bu kelime Arapça kökenli bir kelimedir. Olumsuzluk anlamındaki “la” ile “ilgi, alaka” anlamındaki “kayd” kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur. Kayıtsız, ilgisiz manasında sıfat olarak kullanılır. “Lâkaydâne” ifadesi de dilimizde çok kullanılır. İlgilenmeyen, alâka göstermeyen manasında kullanılır. “Lâkaydâne hareket” “Lâkaydâne tavırlar” gibi. MÜLAKAT: Bu kelime Arapça “kavuşmak” anlamındaki “lika” kökünden türetilmiştir. Mülakat yapana “mülaki” denilir. Ama mülakat kelimesi dilimizde bir yerde buluşmak suretiyle yapılan karşılıklı konuşma, görüşme anlamında kullanılmaktadır. Günümüzde ise genelde bir işe alınacakları seçmek maksadıyla yapılan karşılıklı konuşmaya mülakat denilmektedir. Eskiden gazetecilere röportaj vermek anlamında “mülakat vermek” diye bir ifade kullanılırdı. Maalesef mülakat vermek yerine “demeç vermek” ifadesi uyduruldu. Bu ifade de bugün unutuldu. NAÇİZ: Bu kelime birleşik bir kelimedir. Farsça “şey” anlamındaki “çiz” kelimesi ile olumsuzluk manasındaki “nâ” ekinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Mütevaziliği ifade eden bir kelimedir. “Nâ-çiz”, adı anılmaya değmeyecek kadar ehemmiyetsiz, hiç hükmünde olan önemsiz şey demektir. Mesela Osmanlıda bir hediye veya eser takdim edilirken “hediye-yi nâçiz” “eser-i nâçiz” denilirdi. Yine mesela, bir kişi konuşma esnasında bir fikir söyleyecekse “Nâ-çizâne şöyle düşünüyorum…” diyerek söze başlardı. SAATLER OLSUN: Osmanlı zamanında hamamda yıkandıktan sonra, berberde traş olduktan sonra insanlar birbirlerine “sıhhatler olsun” olsun diye hayır duada bulunurlardı. Zamanla bu ifade değişerek “saatler olsun” şekline döndü.

كونمزده بر قسمي ماكدونيه ، بر قسمي ده آرناؤدلق صينيرلري ايچريسنده قالان اوخري كولي، بالقانلرڭ اڭ اسكي و درين كوليدر. ١٩٧٩ سنه سنده دنيا كولتور ميراثي ليسته سنه آلينمشدر. اطرافنده اوخري، استروه و ستروغه شهرلري بولونمقده در. كوله آدينى ويرن اوخري شهرنده ، كونمزه اولاشان اون جامع و بر تكيه ايله برلكده چوق صاييده عثمانلي اثري بولونمقده در. اوخري، ١٣٩٥’ده عثمانلي حاكميتنه كچدي. فاتح سلطان محمد، ١٤٦٦ سنه سنده كي آرناؤدلق سفري اثناسنده اوخريده قالمشدر. بو صيره ده كندي آديله آڭيلان بر جامع انشا ايتديرمشدر. اوخري، ٢٩ قاسم ١٩١٢’ده عثمانلي حاكميتندن چيقدي. ١٩١٢ سنه سنده اوخري كولنڭ باغلي بولونديغي مناستر ولايتندن داخليه نظارتنه بر تحريرات كوندريلدي. بو تحريراتده ، اوخري كولنڭ آرناؤدلق طرفنده كي استروه ده ايكي سنه دن بري دپرملرڭ اولديغي و اوخرينڭ وولقانيك بر كول اولديغي روايت ايديلديگندن، دپرملرڭ سببنڭ آراشديريلمسي طلب ايديلمشدر. داخليه نظارتي، طورومي تجارت و زراعت نظارتنه بيلديرمش، سوز قونوسي نظارتڭ معادن سر مهندسلگنجه كوروش ويريلمشدر. بوڭا كوره (١٦-١/١٦-٢) اوخري كولنڭ اطرافنده سونمش بر وولقان اولديغنه دائر بر بيلكي موجود اولماديغي بيلديريلمشدر. آيريجه كولڭ طوغوسنده كي اراضينڭ غنايس، ميقاشيست، غرانيت و پورفير طاشلرندن عبارت اولديغي و بر مهندسڭ كله رك كولي آراشديرمه سنڭ آنجق ير طبقه لري خريطه سنڭ تماملانمه سني صاغلاياجغي افاده ايديلمشدر. موجود بيلكيلرله محتمل بر دپرمڭ أوڭجه دن بليرلنه ميه جگي أوزرنده طورولمشدر. Günümüzde bir kısmı Makedonya, bir kısmı da Arnavutluk sınırları içerisinde kalan Ohri Gölü, Balkanlar’ın en eski ve derin gölüdür. 1979 senesinde dünya kültür mirası listesine alınmıştır. Etrafında Ohri (Ohrid), Pogradaş (İstarova) ve Struga şehirleri bulunmaktadır. Göle adını veren Ohri şehrinde, günümüze ulaşan on cami ve bir tekke ile birlikte çok sayıda Osmanlı eseri bulunmaktadır. Ohri, 1395’de Osmanlı hakimiyetine geçti. Fatih Sultan Mehmed, 1466 senesindeki Arnavutluk seferi esnasında Ohri’de kalmıştır. Bu sırada kendi adıyla anılan bir cami inşa ettirmiştir. Ohri, 29 Kasım 1912’de Osmanlı hakimiyetinden çıktı. 1912 senesinde Ohri Gölü’nün bağlı bulunduğu Manastır Vilayetinden Dâhiliye Nezâretine bir tahrirat gönderildi. Bu tahriratta, Ohri Gölü’nün Arnavutluk tarafındaki İstarova’da iki seneden beri depremlerin olduğu ve Ohri’nin volkanik bir göl olduğu rivayet edildiğinden, depremlerin sebebinin araştırılması talep edilmiştir. Dahiliye Nezareti, durumu Ticaret ve Ziraat Nezaretine bildirmiş, söz konusu nezaretin maadin sermühendisliğince görüş verilmiştir. Buna göre (DAB, DH.MTV, 16-1/16-2) Ohri Gölü’nün etrafında sönmüş bir volkan olduğuna dair bir bilgi mevcut olmadığı bildirilmiştir. Ayrıca gölün doğusundaki arazinin gnays, mikaşist, granit ve porfir taşlarından ibaret olduğu ve bir mühendisin gelerek gölü araştırmasının ancak yer tabakaları haritasının tamamlanmasını sağlayacağı ifade edilmiştir. Mevcut bilgilerle muhtemel bir depremin önceden belirlenemeyeceği üzerinde durulmuştur.

Akka Zaferi, Osmanlı tarihinde savunma savaşı neticesinde kazanılan ve tarihe geçen önemli kahramanlık hadiselerinden biridir. Bununla birlikte Fransız İhtilali’nin akabinde Fransa’nın siyasi ve askerî bir numaralı figürü haline gelen ve yenilmez unvanını taşıyan Napolyon Bonapart’ın ilk mağlubiyetidir. 1789’da vuku bulan Fransız İhtilali ile Fransa, tüm dünyaya hürriyet ve demokrasi gibi süslü kelimelerle propaganda yaparken, bir yandan da kendi sömürge topraklarını genişletme fikriyle cihangirlik hayalleri kurmaya başlamıştır. Bu hayallerin pratiğe dökülmesindeki sözcülüğü de 1795 yılında Fransız ordusunun başkomutanı, 1804’te ise Fransa imparatoru olan Napolyon Bonapart yapacaktır. Napolyon’un amacı, Osmanlı idaresindeki Mısır’ı işgal ederek Hindistan ticaret yolunu ele geçirmek, böylece İngiltere’yi Akdeniz ve Uzak Doğu’dan çıkarmak, ayrıca İstanbul’u zapt ederek Osmanlı İmparatorluğu’nu tarihten silmekti. 1798’de yüzlerce parça donanma ve on binlerce askeriyle Mısır’a sefere çıkarak İskenderiye şehrini ele geçiren Napolyon, halka hoş görünmek ve tepki çekmemek için kendisini; Kölemenlerin zulmünden Mısır halkını kurtaran bir kahraman, padişah hazretlerinin dostu, İslam dininin koruyucusu, Mısır’da emelleri olan İngiliz ve Rus hükûmetlerinin de düşmanı olarak tanıtmıştı. Mısır’dan Gazze ve Filistin’e doğru ilerleyen Napolyon, Mart 1799’da başlayan Akka (bugün işgalci İsrail topraklarında) muhasarasında Cezzar Ahmed Paşa’yı bir türlü geçemedi ve ağır kayıplar verdi. Birçok generalini kaybederek ve kuşatma silahlarını bırakarak gerisin geri gizlice Mısır’a kaçan ve kaçarken de yaralı Fransız askerlerini ağırlık yapmasın diye zehirleyerek öldürten Napolyon, Mısır’da bir miktar asker bırakarak Fransa’ya gitmiş, Mısır savaşını kazanmak üzere olduğu yalanını söylemiş, ardından Fransa’da bir hükûmet darbesi yaparak yönetimi ele geçirmiştir. Mısır ise 1800 yılında el-Ariş Sözleşmesi ile Fransız işgalinden kurtarılmıştır. Komutanlık hayatında ilk defa Akka’da yenilgiye uğrayan Napolyon’un, bu yenilgiden sonra “Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim!” dediği rivayet edilir. İslam topraklarını ve payitahtı o tarihlerde küffarın işgalinden kurtaran bu müdafaanın kahramanı, 18. yüzyıl sonlarında Suriye ve civarında Osmanlı Devleti’ne bağlı olarak idarecilik yapan, Sayda ve Şam valilikleri sırasında bölgeyi her türlü geliştiren asker ve devlet adamı Cezzar Ahmed Paşa’dır. Cezzar Ahmed Paşa “deve kasabı” anlamına gelen “cezzar” lakabını, bedevilerle yaptığı savaşlarda birçok kişiyi develeriyle birlikte öldürdüğü için almıştır. Arşiv belgelerine de giren bu isim, Osmanlı topraklarındaki emelleri akim bırakılan Avrupalılar tarafından zalim ve acımasız birisi olarak resmedilmiştir. İdaresi altındaki yerlerde halk tarafından sevilip sayılan biri olan Cezzar Ahmed Paşa Akka’da bir cami, medrese, çarşı, birçok çeşme ve sebil yaptırıp vakfetmiştir. Ahmed Paşa 1804 yılında müdafaasıyla meşhur olduğu Akka’da vefat etmiştir. Haçlı zihniyetinden kurtulamayan günümüz Hristiyan dünyası, halen dünyadaki Müslüman halkların topraklarını sömürge mantığıyla ele geçirmeyi, yer altı ve yer üstü her türlü zenginliklerini gasp etmeyi müktesep bir hak olarak görmektedir. Bugün Doğu Akdeniz enerji kaynakları üzerinde ve Afrika topraklarında da aynı emelleri güden Fransa, tıpkı Napolyon’un yaptığı gibi dünyaya adalet ve huzur götürme amacında olduğunu söylemekte ve gerçek hak sahiplerini işgalci olarak lanse etmektedir. Ancak Fransız yönetimi öğütleri dinleyip tarihin sayfalarını karıştırdığında şunu fark edecektir: Hak bildiği davada samimi olan ve buna gayret eden Müslümanlara Allahu Teala her zaman zafer nasip etmiş, işgal altındaki İslam topraklarını kafirlerin zulmünden kurtarmıştır. Akka bunun örneklerinden sadece biridir. 1. VESİKA Vesikamız, Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart’ın ilk başta Mısır’a asker çıkararak ardından Akka’yı kuşatması, ancak başarısız olarak Mısır’a doğru geri kaçması hakkında Cezzar Ahmed Paşa tarafından şifahi olarak postacısına yazdırılan bir takrirdir (16 Muharrem 1214/20 Haziran 1799). Bilindiği üzere bir konu hakkında alttan üste (genelde padişah ve sadrazama) yazılan ve ayrıntılı bilgi içeren elkabsız yazılara takrir denilir. Takririmiz elkabsız başlamakla birlikte klasik formatın biraz dışında yazılmıştır. Takrir Cezzar Ahmed Paşa tarafından şifahi olarak Tatar Seyyid Ebubekir’e söylendiği için takririn sonu “deyü tatar-ı merkûm takrîr ider” şeklinde bitmiştir. Normalde takrirler “emr ü ferman ...” şeklinde bir kalıpla bitmektedir. Takrirde özetle, Fransız keferesinin Akka’da mağlubiyetinin ardından Yafa’dan da defedildiği, şimdilik düşmanın Gazze’ye kaçtığı, orası için de mücadele edildiği, ayrıca Mısır’a asker gönderilmesi gerektiği, zaten Mısır’da düşman sayısının az olduğu, birçok düşman askerinin Yafa’da helak edildiği bildirilmektedir. Zaten bu takrirden 5 gün sonra yazılacak bir alttaki takrir, Fransızların tamamen Mısır’a kaçtıklarını anlatmaktadır. 19. yüzyıla kadar takrirlerde bu bölümler olmamakla birlikte nadiren “bende” kelimesi kullanılıyordu. Bu takririn sonunda da imza ve mühür yer almıyor. Ayrıca takrirde sadrazamın, padişahın veya ikinci bir kişinin derkenarı bulunmuyor. (1) Mısır cânibi seraskeri vezîr-i mükerrem saʻâdetlü Cezzâr el-Hâcc Ahmed Paşa hazretleri tarafından tahrîr ile vârid olan tatarı Seyyid Ebubekir kullarının takrîridir. Fî 16 M sene 214 (2) Bundan akdem Akka’da vukûʻ bulan fütûhât-ı azîmeden sonra küffâr-ı hâksâr Yafa Kalʻası’nda tahassun eylemişken ... (silik) (3) mikdâr-ı kifâye asker irsâliyle bi-hamdihî teʻâlâ Yafa dahi yed-i küffardan tahlîs ve küffâr-ı hâksâr Gazze cânibine firâr ve ... (silik) (4) asker irsâliyle Gazze’nin dahi tahlîs olunmasına saʻy ve ikdâm itmekde iken kulunuz bâ-tahrîrât bu tarafa azîmet ... (silik) (5) mesmûʻum olmuşdur. (5) Ayntâb voyvodası Kapucubaşı Hüseyin Ağa ve sâir tavâif-i askeriye Akka’ya vârid ve el-hâletü hâzihî Akka’da otuz binden mütecâviz asker olmakla ... (silik) (6) tarafında olan Mısır ümerâsı ve sâir kâşifler Akka’ya vürûd ve Mısır üzerine gitmelerine izin taleb eylediklerinde müşârun-ileyh hazretleri dahi hareket itmekde (7) olduğuna mebnî bi’l-maʻiyye azîmetlerini mûmâ-ileyhime ifâde ve te’hîr itmekle şimdiye kadar müşârun-ileyh hareket ve Mısır üzerine azîmet itmek gerekdir. (8) Küffâr-ı hâksâr mecmûʻ-ı askerini mukaddemâ Akka üzerine getürmekden nâşî derûn-ı Mısır’da altı binden ziyâde küffâr olmadığı ve Akka üzerinden bakiyyetü’s-süyûf (9) olarak firâr iden küffâr dahi ancak beş bine resîde olur olmaz idüğü içlerinde firâren halâs bulan ehl-i İslâm’dan tashîh olunduğundan gayrı küffâr-ı hâksâr (10) henüz Yafa’da iken bir kıtʻa sefinesi Yafa’ya vürûdunda vâfir küffâr ber-takrîb râkib ve avdet eyledikleri ol havâlîde geşt ü güzâr üzere olan İngiltereli ... (11) oldukda verâlarından taharrî iderek ahz ve iğrâk üzere oldukları maʻlûmumdur deyü tatar-ı merkûm takrîr ider. TS_MA_E_0443_0034_001_001 2. VESİKA Vesikamız, bir önceki belgenin bir nevi devamı olarak Fransızların Mısır’a geri kaçtığı hakkında Rodos mutasarrıfı vekili Mustafa Ağa tarafından yazılan bir takrirdir (21 Muharrem 1214/25 Haziran 1799). Yukarıda takririn genellikle padişah veya sadrazama yazılan elkabsız yazılar olduğunu belirtmiştik. Daha detaya indiğimizde ise, daha çok defterdar veya seraskerin yazdığı yazılar takrir; vali, nazır ve benzeri alt bir yetkilinin yazıları da kaime, tahrirat veya şukka olarak isimlendirilirdi. Son tahlilde, hangi görevliden padişaha yazılırsa yazılsın, elkabsız bir yazının üzerine sadrazamın görüş bildirdiği belge formatına umumi olarak takrir diyoruz. Belgemiz ilk aşamada, Rodos mutasarrıfı vekilinin yazdığı bir kaime ile başlıyor. Hatırlatırsak kaime; bir vali, nazır ve benzeri alt bir yetkilinin, emri veya görüşü alınmak üzere padişaha hitaben yazdığı elkabsız mufassal yazılardır. Bu kaimeyi vesikada “A” harfi ile işaretli yerde görüyoruz. Kaimeden öğrendiğimize göre, Fransa Akdeniz’e bir donanma çıkarmıştır. Sefer zamanlarında düşmana itimat uygun olmadığı için gece gündüz düşmanı gözetlemek şarttır. Bundan ötürü Rodos’a düşman gemilerinin saldırabileceği yerlerin tespit edilip adanın korunması, eğer saldırırlarsa top atışlarıyla yok edilmesi, bunun için topların sürekli ateşe hazır halde bulunması için padişah fermanı yazılmış ve ilgililere duyurulmuştur. Bu doğrultuda Akka’dan istihbarat alınarak Fransızların Akka ve Yafa’dan Mısır’a doğru kaçtıkları ve Akka’ya kara ve denizden İslam askerlerinin gelerek Cezzar Ahmed Paşa komutasında ordugâh kurduğu, ayrıca Rodos mutasarrıfı Hasan Paşa komutasındaki Osmanlı gemilerinin ve ilaveten müttefik İngiliz gemilerinin Akka açıklarında olduğu öğrenilmiştir. Bunun yanı sıra İskenderiye tarafına da Fethiye’den (Meğri) donanma çıkarıldığına dair müjdeli haberler padişaha ulaştırılmış ve padişahtan bu müjdeye mukabil hediye talebinde bulunulmuştur. Talepte bulunan kişi Rodos mutasarrıfının vekili Mustafa Ağa’dır. Yazının sonu takrir formatına uygun olarak “emr ü ferman ...” şeklinde bitiyor. Takrirlerde 19. yüzyıla kadar imza, mühür ve tarih bulunmamasına mukabil, okuduğumuz takrir zaman dilimi itibariyle bu kısımların konulduğu ilk örneklerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu kaime için sadrazam ayrıca bir telhis yazmaya ihtiyaç görmemiş, kaimenin üzerine derkenar ilave ederek doğrudan padişaha sunmuştur. Sadrazamın görüş bildirdiği kısım “B” ile işaretli yerdir. Sadrazam bu kısımda konuyu özetlemiş, kaimede Fransa’nın saldırma ihtimaline karşı gerekli tedbirlerin alındığı gibi bazı haberlerin arz edildiği padişaha söylenmiştir. Dikkat edilirse sadrazam burada Rodos vekilinin yazısını kaime olarak tavsif etmektedir. “C” işaretli yer ise padişahın takrir üzerine yazdığı hatt-ı hümayunudur. Padişah burada, konu hakkındaki bilginin kendisine ulaştığını bildiren bir cümle kullanmıştır. Manzûrum olmuşdur. (1) Maʻlûm-ı hümâyûnları buyurulduğu üzere Fransız donanmasının Brest’den hurûcu istimâʻında levâzım-ı teyakkuza riʻâyet ve dikkat olunmak içün (2) donanmalara ve baʻzı iktizâ iden cezâyire vesâyâ-yı lâzımeyi hâvî evâmir-i aliyye ve tahrîrât-ı mukteziyye irsâliyle tenbîh (3) olunmakdan nâşî Rodos tarafında istihsâl-i esbâb-ı teyakkuza dikkat olunduğunu hâvî ve baʻzı ahbârı muhtevî (4) Rodos mutasarrıfı Hasan Bey’in Rodos’da olan vekîli tarafından bu defʻa işbu kâime ile Rodos (5) nâibinin iʻlâmı vârid olmağla manzûr-ı şâhâneleri buyurulmak içün maʻrûz-ı (6) huzûr-ı âlîleri kılındığı maʻlûm-ı mülûkâneleri buyuruldukda emr ü fermân (7) hazret-i men lehü’l-emrindir. (1) Devletlü inâyetlü atûfetlü veliyyü’n-niʻam kesîrü’l-kerem efendim sultânım hazretleri devlet-i ikbâl ile sağ olsun (2) Bu esnâda Françelünün Akdeniz’de birtakım donanması çıkmış olduğu mesmûʻ-ı aliyye-i hüsrevâne olub (3) cemîʻ-i zamânda ale’l-husûs böyle hengâm-ı seferde mekr-i düşmanîden emniyet câiz olmayub leyl [ü] (4) nehâr mutabassırâne hareket cümleye farîza-i zimmet olmağla Rodos Kalʻası ve cezîre-i Rodos’un (5) mukannene-i vürûd-ı sefâyin-i düşman olan mahallerinin istihsâl-i esbâb-ı hıfz ve hırâsetine (6) ikdâm ve ihtimâm ve bir tarafdan düşman sefînesi vürûd ider ise top endâhtıyla iğrâk (7) ve ihrâklarına saʻy ü dikkat ve bir tarafdan dâimâ fitîl derdest ve hâzır ve âmâde bulunmasını lâzım gelenlere (8) tenbîh ve te’kîde ikdâm olunmak bâbında bu kullarına ve cümleye hitâben şeref-efzâ-yı sudûr iden (9) emr-i celîlü’ş-şân ve mûcebince fermânnâme-i aliyyeleri Tatar İsmail Ağa kulları yediyle şeref-efzâ-yı vürûd (10) eyledikde huzûr-ı hâkimü’ş-şerʻ ve cümle ibâd-ı müstehâmları mahzarında feth-i kırâat ve ... (silik) (11) iʻlân ve işâʻat oldukda semʻan ve tâʻaten ber-mantûk-ı emr-i âlî ve ber-vech-i ... (silik) (12) fitîl derdest ve âmâde olunub dâimâ leyl [ü] nehâr teyakkuz ve intibâha bezl-i vücûd ve farîza-i ... (silik) (13) cümle ibâd-ı müstehâmları olduğu ve tahrîr-i arzuhâl-i yevmî Akka tarafından on altı günde bir kıtʻa (14) çekeleve taʻbîr olunur kayık vürûd ve reîs-i zimmî kullarını istintâk oldukda Akka üzerinden (15) firâr iden Fransa melâʻini Yafa tarafına dahi firâr idemeyüb Mısır’a doğru firâr ve şimdiye dek (16) Akka cânibine bahren asâkir-i Arnavud ve gayrı berren piyâde ve süvârî külliyetlü asâkir-i muvahhidîn tecemmuʻ idüb (17) sâha-i Akka’ya vezîr-i şecâʻat-semîr Cezzâr Paşa hazretleri nasb-ı hıyâm ve bir tarafdan tedârik-i vüsʻ [ü] (18) ikdâm ve Rodos mutasarrıfı Hasan Bey kulları refîkleri olan sefâyin-i donanma ile ve İngiltere (19) sefâyiniyle kumandan dahi Akka cânibinde olduklarını ve kayık-ı mesfûrdan dört gün evvel (20) Hasan Bey kulları mahsûs irsâl eylediği kayık şiddet-i rûzgârıyla Kıbrıs tarafına bocalayub ber-minvâl-i (21) muharrer reîs-i mesfûr kulları takrîr ve bi-mennihî teʻâlâ mîr-i mûmâ-ileyh kullarının irsâl eylediği mezbûr kayık (22) vürûdunda zuhûr iden ihbârı derhâl hâk-i pâ-yı merâm-bahşâlarına takdîm-i arzuhâl tahrîrine ictisâr (23) kılınacağı ve çend mâhdan İskenderiye tarafından bir havâdis resîde ve celb olunmadığı ve İskenderiye cânibine (24) serasker vezîr-i hamiyet-semîr Mustafa Paşa hazretleri maʻiyyetinde mevcûd sefâyin-i donanma ve asâkiri (25) sefînelere tanzîm ve irkâb itdirüb tahrîr-i arzuhâl-i yevmî liman-ı Meğri’den fekk-i lenger ve mütevekkilen (26) alellâhi’l-muʻîn savb-ı me’mûrelerine azm-i vâridât buyuracaklarını arz siyâkında arzuhâl-i âcizânem (27) tahrîr ve tesyîriyle sırr-ı devlet-müessirleri tasdîʻe mücâseret kılındı. Bi-inâyetillâhi’l-Meliki’l-Mennân resîde-i (28) devlet ve muhât-ı ilm-i âsafâneleri buyuruldukda ez-kadîm me’lûf olduğum teveccühât-ı aliyye (29) ve telattufât-ı seniyye-i veliyyü’n-niʻâmâneleri hakk-ı çâkerîde derkâr buyurulmak bâbında emr [ü] fermân devletlü (30) inâyetlü atûfetlü veliyyü’n-niʻam kesîrü’l-kerem efendim sultânım hazretlerinindir. Fî 21 M sene 1214 Bende Mustafa bin Süleyman (?) vekîl-i Rodos (mühür) HAT_00155_06516_00001 Kelimeler Ahbâr: HaberlerAkdem: ÖnceAle’l-husûs: ÖzellikleAsâkir: AskerlerAsâkir-i muvahhidîn: Tevhide inanan askerler, MüslümanlarAtûfetlü: ŞefkatliAzîmet: GitmekAzm-i vâridât: Gelir niyetiyleBahren: DenizdenBakiyyetü’s-süyûf: Kılıç artığı, savaşta ölümden kurtulanlarBâ-tahrîrât: Resmî yazı ileBer-mantûk-ı emr-i âlî: Yüce emirde söylendiği üzereBer-minvâl-i muharrer: Yazıldığı üzereBerren: KaradanBer-takrîb: Bir vesile, bahane ileBer-vech-i: ... üzereBezl-i vücûd: Varlığına gayret göstermeBi’l-maʻiyye: Emri altındakilerleBi-inâyetillâhi’l-Meliki’l-Mennân: Nimetler veren her şeyin sahibi Allah’ın yardımıylaBi-mennihî teʻâlâ: Yüce Allah’ın ihsanıylaCânib: TarafCezâyir: AdalarÇâkerî: Kul, köleye aitÇekeleve: Hızlı bir yelkenli gemiÇend: BirkaçDerdest: Ele geçirmeDerkâr: Aşikâr, belliDevlet-i ikbâl: Parlak ve yüce makamEl-hâletü hâzihî: Şu anda, haldeEmr-i celîlü’ş-şân: Büyük ve ulu emirEndâht: Silah atmaEvâmir-i aliyye: Yüce emirlerEz-kadîm: Eskiden beriFarîza-i zimmet: Üzerine farz olanFekk-i lenger: Çapayı sökmek, denize açılmakFeth-i kırâat: Okumaya başlamakFitîl: Eskiden topları ateşlemede kullanılan, kaytan biçiminde tutuşucu maddeFütûhât: FetihlerGeşt ü güzâr: Gezip dolaşmaHâk-i pâ-yı merâm-bahşâlarına: Birine arzu ettiğini veren padişahın ayak tozuHâkimü’ş-şerʻ: Şeriat hâkimi, yargıçHengâm: Vakit, zamanHırâset: Korumak, saklamakİbâd-ı müstehâm: Hayran, şaşkın kullarİctisâr: Cesaret etmekİğrâk: Batırmak, boğmakİhrâk: Yakmakİkdâm: Sürekli çaba göstermekİʻlâm: Mahkeme kararıİnâyetlü: Lütuf ve ihsan sahibiİrkâb: Bindirmeİrsâl: Göndermeİstihsâl-i esbâb: Gerekli şartları oluşturmakİstimâʻ: İşitmekİstintâk: Sorguya çekmek;İşâʻat: Haber yaymalarKâime: Resmî yazıKesîrü’l-kerem: İkramı bol olanKüffâr-ı hâksâr: Perişan kafirlerLeyl ü nehâr: Gece ve gündüzMâh: AyMahzarında: HuzurundaManzûr-ı şâhâne: Padişahın yüce görüşüMaʻrûz-ı huzûr-ı âlîleri: Padişahın yüce huzuruna sunulmuşMe’lûf: Alışmış olmakMebnî: ...den dolayıMecmûʻ: ToplamMekr: HileMelâʻin: Lanetlenmiş kişilerMen lehü’l-emr: Emir sahibi kişi, padişahMesfûr: Daha önce adı geçmiş olanMesmûʻ: İşitilmişMesmûʻ-ı aliyye-i hüsrevâne: Yüce vezirin işitmiş olduğuMuhât-ı ilm-i âsafâneleri: Vezirin ilmi kapsamında olan, vezirin bildiğiMukaddemâ: EvvelceMukannene-i vürûd-ı sefâyin-i düşman: Düşman gemilerinin geldiği belirli yerlerMûmâ-ileyh: Adı geçenMutabassırâne: İyice ve etraflıca gözetleyerekMücâseret: Cesaret etmekMülûkâne: Padişaha aitMüşârun-ileyh: Adı geçenMütecâviz: SaldırganMütevekkilen alellâhi’l-muʻîn: Yardım eden Allah’a tevekkül ederekNasb-ı hıyâm: Çadır kurmakNâşî: ...den dolayıRâkib: Binen kişiRefîk: Arkadaş, yoldaşReîs-i zimmî: Gayrimüslimlerin reisiResîde: Erişmiş, ulaşmışSaʻy: Çaba, gayretSefâyin: GemilerSefîne: GemiSemʻan: İşiterekSırr-ı devlet-müessir: Etkili makama ait sırSiyâkında: Şeklinde, tarzındaSudûr: Ortaya çıkmakŞeref-efzâ: Şeref artıranTâʻaten: İtaat ederekTaharrî: Arama, araştırmaTahassun: KorunmakTahlîs: KurtarmakTahrîrât-ı mukteziyye: Gerekli yazışmalarTahrîr-i arzuhâl-i yevmî: Günlük dilekçenin yazılmasTasdîʻ: Rahatsız etmeTavâif: Topluluklar, bölüklerTe’kîd: KuvvetlendirmeTecemmuʻ: ToplamaTedârik-i vüsʻ: Güç ve kuvveti tedarik etmekTelattufât-ı seniyye: Yüce iltifatlarTesyîr: KolaylaştırmaTeyakkuz: Uyanık olmakVâfir: ÇokVârid: Gelen, ulaşanVeliyyü’n-niʻam: Nimetlerin sahibiVerâ: Arka, artVesâyâ-yı lâzıme: Gerekli öğütlerVezîr-i hamiyet-semîr: Şerefli ve haysiyetli vezirVezîr-i şecâʻat-semîr: Yiğit vezirVoyvoda: Vergi toplamakla ilgili görevli, kaza kaymakamıVürûd: Gelme, ulaşmaYed: El

Yukarıda verilen metinde işaretli kelimelerin günümüz Türkçesi ile okunuşlarını aşağıdaki boşluklara yazın. Numaralı daireleri denk gelen harfleri rakam sırasına göre aşağıya yazıp ortaya çıkan cümleyi Osmanlıca olarak yazıp en geç 25 Ekim 2020 tarihine kadar [email protected] adresine gönderin. Yapılacak kur’a ile belirlenecek 5 kişiye “Osmanlıca Hastalar Risalesi kitabı” kitabı hediye edilecektir. C E V A P


استانبول فاتحي ٢نجي محمددن باشلايارق عثمانلي سلطانلري، اسلام دنياسنده كلمش كچمش اڭ بيوك اسلام دولتي اولدقلري بيلينجنه وارمشلردر. ٢نجي بايزيد، دولتڭ تاريخنڭ بو كوروشله يازيلمسي ايچون، دونمڭ طانينمش منشيلريني قاپساملي بر عثمانلي تاريخي يازمه يه دعوت ايتمشدر. بونلر آراسنده كمال پاشازاده ، ادريس بتليسي و روحي واردر. روحي عثمانلي دولتنڭ أوستونلك سببلريني شويله أوزتلر: ١. عثمانلي خانداني، اوغوز خانڭ بيوك اوغلي كون خانڭ اوغلي قايي نسلندندر. خانلق “اوغوز خانڭ وصيتي موجبنجه آخر قايي خان اولادينه دوشسه كركدر.” سلچوقليلر، مغول اكه منلگي آلتنه كيرنجه مسلمان خلق، خانلغه عثمانڭ كچمه سني ايسته مشلردر. ٢. عثمانليلره قدر مسلمان حكمدارلرڭ دولتلري، ئوبور مسلمان دولتلرڭ ئولكه لريني “غدرله استيلا ”ايتمكله اورته يه چيقمشدر. بوڭا قارشي عثمانليلر، دولتلريني كافرلره قارشي قازاندقلري ظفرلرله قورمشلردر. دولت كليرلري، كافرلردن آلدقلري غنيمت و باش ويركوسندن (جزيه ) كلير. عثمانليلر، مسلمان ئولكه لري ده اكه منلكلري آلتنه آلمق زورنده قالمشلردر. چونكه اونلر عثمانلي يه صالديريلريله ، كافرلري مسلمانلر أوزرينه تحريك ايتمكده ايديلر. اونلرڭ اورته دن قالديريلمسي شريعتجه مشروع ايدي. ٣. عثمانليلردن باشقه هيچ بر مسلمان سلطانڭ قاپي قوللري اونلرڭ مرتبه سنه ايريشمه مشدر. عثمانلي پادشاهنڭ طوغريدن طوغري يه امري آلتنده ٤٠-٥٠ بيڭ قولي واردر. (يوروم: پادشاهڭ مركزيتجي كوجي طوغريدن طوغري يه امري آلتنده كي قاپي قوللرينڭ چوقلغنه باغليدر. روحي، بوراده عثمانلي پادشاهنڭ مركزيتجي كوجنڭ بيوكلگني بليرتمك ايسته مكده در.) ٤. عثمانليلر غزا ايله كافر ئولكه لريني فتح ايدرك اسلام اكه منلك آلاننى زياده سيله كنيشلتمشلردر. ٥. عثمانليلر وقف يوليله او قدر چوق خير تأسيسلري ميدانه كتيرمشلردركه باشقه هيچ بر اسلام مملكتيله قياسلاناماز. بو سايه ده دين آدملري، فقيرلر كچيملريني صاغلامقده در. عين قونويي ايشله ين كمال پاشازاده ، روحينڭ دوشونجه لرينه اك اولارق، عثمانلينڭ أوستونلكلرندن بري اولارق، بيوك بر دڭز كوجنه صاحب اولمه لري اولغوسني بليرتير. İstanbul Fatihi 2. Mehmedden başlayarak Osmanlı sultanları, İslam dünyasında gelmiş geçmiş en büyük İslam devleti oldukları bilincine varmışlardır. II. Bayezid, devletin tarihinin bu görüşle yazılması için, dönemin tanınmış münşilerini kapsamlı bir Osmanlı tarihi yazmaya davet etmiştir. Bunlar arasında Kemal Paşazade, İdris-i Bitlisi ve Ruhi vardır. Ruhi Osmanlı Devletinin üstünlük sebeplerini şöyle özetler: Osmanlı hanedanı, Oğuz Hanın büyük oğlu Günhanın oğlu Kayı neslindendir. Hanlık “Oğuz Hanın vasiyeti mucebince ahir Kayı Han evladına düşse gerektir.” Selçuklular, Moğol egemenliği altına girince Müslüman halk, hanlığa Osmanın geçmesini istemişlerdir. Osmanlılara kadar Müslüman hükümdarların devletleri, öbür Müslüman devletlerin ülkelerini “gadirle istila” etmekle ortaya çıkmıştır. Buna karşı Osmanlılar, devletlerini kafirlere karşı kazandıkları zaferlerle kurmuşlardır. Devlet gelirleri, kafirlerden aldıkları ganimet ve baş vergisinden (cizye) gelir. Osmanlılar, Müslüman ülkeleri de egemenlikleri altına almak zorunda kalmışlardır. Çünkü onlar Osmanlıya saldırılarıyla, kafirleri Müslümanlar üzerine tahrik etmekte idiler. Onların ortadan kaldırılması şeriatça meşru idi. Osmanlılardan başka hiçbir Müslüman sultanın kapı-kulları onlarınki mertebesine erişmemiştir. Osmanlı padişahının doğrudan doğruya emri altında 40-50 bin kulu vardır. (Yorum: Padişahın merkeziyetçi gücü doğrudan doğruya emri altındaki kapı-kullarının çokluğuna bağlıdır. Ruhi, burada Osmanlı padişahının merkeziyetçi gücünün büyüklüğünü belirtmek istemektedir.) Osmanlılar gaza ile kafir ülkelerini fethederek İslam egemenlik alanını ziyadesiyle genişletmişlerdir. Osmanlılar vakıf yoluyla o kadar çok hayır tesisleri meydana getirmişlerdir ki başka hiçbir İslam memleketiyle kıyaslanamaz. Bu sayede din adamları, fakirler geçimlerini sağlamaktadır. Aynı konuyu işleyen Kemal Paşazade, Ruhinin düşüncelerine ek olarak, Osmanlının üstünlüklerinden biri olarak, büyük bir deniz gücüne sahip olmaları olgusunu belirtir. *Halil İnalcık

مولد نبوي ايله معراجيه نڭ اوقونمه سي، غايت نافع و كوزل عادتدر. و مستحسن بر عادت اسلاميه در. بلكه حيات اجتماعيۀ اسلاميه نڭ غايت لطيف و پارلاق و طاتلي بر مدار صحبتيدر. بلكه حقائق ايمانيه نڭ اخطاري ايچون اڭ خوش و شيرين بر درسدر. بلكه ايمانڭ انوارينى و محبّت اللّٰه و عشق نبوي يي كوسترمه يه و تحريكه اڭ مهيّج و مؤثر بر واسطه در. جناب حق بو عادتي ابده قدر دوام ايتديرسين. و سليمان افندي كبي مولد يازانلره ، جناب حق رحمت ايتسين. يرلريني جنّت الفردوس ياپسين. آمين. Mevlid-i Nebevî ile Mi‘râciye’nin okunması, gayet nâfi‘ ve güzel âdettir. Ve müstahsen bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı ictimâiye-i İslâmiyenin gayet latîf ve parlak ve tatlı bir medâr-ı sohbetidir. Belki hakāik-i îmâniyenin ihtârı için en hoş ve şirin bir derstir. Belki îmânın envârını ve muhabbetullâh ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrîke en müheyyic ve müessir bir vâsıtadır. Cenâb-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin. Ve Süleyman Efendi gibi mevlid yazanlara, Cenâb-ı Hak rahmet etsin. Yerlerini Cennetü’l-Firdevs yapsın. Âmîn. (Osmanlıca Mektubat-1, s.136.) 1. Beyit قدومڭ رحمت و ذوق و صفادر يا رسول اللّهظهورڭ درد عشّاقه دوادر يا رسول اللّه Kudûmun rahmet ü zevk u safâdır yâ ResulallahZuhûrun derd-i uşşâka devâdır yâ Resulallah Aziz Mahmud Hüdayi (1) * Ya Resulallah senin gelişin (âlemlere) rahmettir, (senin hakikatini anlayabilenler için) zevktir, safadır. Senin ortaya çıkman (doğman), senin (kaç bin senedir bekleşen) aşıklarının derdine devadır. * Kudûm: GelişZuhûr: Ortaya çıkmak, zahir olmakUşşâk: Âşıklar 2-3. Beyit آندن اولدي هر نهان و آشكارعرش و فرش و ير و كوكده نه كه وار كر محمّد اولماسه ايدي عياناولمايسردي زمين و آسمان Andan oldı her nihân ü âşikârArş ü ferş ü yir ü gökde ne ki var Ger Muhammed olmasa idi ayânOlmayısardı zemin ü âsumân Süleyman Çelebi (3) * Arşta ve ferşte, gökte ve yerde gizli ve aşikâr her ne varsa (tüm âlemler) ondan oldu (onun nurundan yaratıldı). Eğer Muhammed (sav) ortaya çıkmasaydı (yaratılmasaydı) yeryüzü ve gökyüzü (hem içinde her ne varsa) olmayacaktı (yaratılmayacaktı). * Nihân: GizliÂşikâr: Gözle görülebilenArş: Allah’ın kudret ve saltanatının tecellî ettiği, tahtının bulunduğu en yüksek gök katıFerş: YeryüzüAyân: Gözle görülebilecek şekilde ortaya çıkmakÂsumân: Gökyüzü, sema 4. Beyit سيّد نوع بشر درياي در اصطفاكيم سپوبدر معجزاتي آتش اشراره صو Seyyid-i nev’-i beşer deryâ-yı dürr-i ıstıfâ’Kim sepübdür mu’cizâtı âteş-i eşrâre su Fuzuli (7) * İnsan nev’inin efendisi, kıymetli inci deryası olan Hz. Muhammed’in mucizeleri şer sahiplerinin ateşine su serpmiştir (Mecusilerin kutsal ateşleri sönmüş, Nuşirevan’ın “tâk-ı Kisrâsı” yıkılmış, Save Gölünün suları çekilmiş, Kâbe’nin büyük putları yüz üstü yere düşmüştür.) * Seyyid: EfendiDürr: İnciIstıfâ: Bir şeyin iyisini seçip almaEşrâr: Kötüler, şer sahipleri 5. Beyit آنی چون كيم كتوردي حق وجوده سراسر بتلر اينديلر سجوده Anı çün kim getürdi Hak vücûdaSer-âser bütler indiler sücûda Ahmedî (7) * Cenab-ı Hak Peygamberimizi vücûda getirdiğinde (onun kutlu doğum vaktinde) putlar baştan başa secdelere kapandılar (yüzüstü yerlere devrildiler). * Ser-â-ser: Baştan başa 6. Beyit كلدي اول فارس شاه ”لولاك“قويدي آتشگدۀ فارسه حق Geldi ol fâris-i şâh-ı “levlâk”Koydu âteş-gede-i Fârise hâk Hakani Mehmet Bey (5) * Levlak padişahının o usta binicisi geldi de İran’ın ateş-gedelerini toprağa gömdü (bin yıllık sönmeyen ateşlerini söndürdü, mecusiliği ortadan kaldırdı). * Fâris: (1. Beyit) Binici (2. Beyit) İranLevlâk: (Kudsi hadisten iktibas) “Levlâke levlâk, lemmâ halaktu’l-eflâk” “Sen olmasaydın sen olmasaydın (ya Muhammed) eflaki (yeri göğü) yaratmazdım.”Hâk: Toprak 7. Beyit ظهور كائناتڭ معدنيسڭ يا رسول اللّهرموز كنت كنزڭ مخزنيسڭ يا رسول اللّه Zuhûr-ı kâinâtın ma’denisin yâ Resûlallâh Rumûz-ı küntü kenz'ün mahzenisün yâ Resûlallâh Niyazi-i Mısri (4) * Ya Resulallah! Kâinatın ortaya çıkışının madeni sensin. (Kâinat senin hürmetine yaratıldı.) Ya Resulallah! “Gizli bir hazineydim” sözüyle işaret edilen hakikatdeki sır sensin. (Kâinatı yaratan da senin ile bilindi.) * Küntü kenz: (Kudsi hadisten iktibas) Küntü Kenz tabiri hadis olarak da rivayet edilen “Bilinmeyen gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye halkı (kâinat) yarattım.” ifadesinden alınmıştır. Kaynakça Aziz Mahmud Hüdayi, (2005), Divan-ı İlahiyat, ( Mustafa Tatçı, Musa Yıldız) İstanbul: Üsküdar Belediyesi Yayınları (s.73) BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (2011 ), Osmanlıca Mektubat, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat. ÇALIŞKAN, Adem, (2004), Fuzuli’nin Su Kasidesi ve Şerhi, Ankara: DİB Yayınları. (s.109) ERDOĞAN, Kenan, (2008), Niyazi-i Mısri Divanı, Ankara: Akçağ Yayınları. (s.356) PALA, İskender, (1990), Hilye-i Saadet, İstanbul: LM Yayınları. (s.54) Süleyman Çelebi, (1992), Mevlid, ( Necla Pekolcay) İstanbul: Dergâh Yayınları (s.65) YENİTERZİ, Emine, (1993), Divan Şiirinde Naat, Ankara: TDV Yayınları. (s.286)

بوشناق جزّار احمد پاشانڭ، عكّا قلعه سني قوشاتان فرانسزلرڭ أوڭلي قوموتاني ناپوليون بوناپارته قارشي قوللانديغي تاريخه كچن سوزي: “عثمانلي دولتي، بني بو شهري سزه تسليم ايتمك ايچون بر باقان و ليدر تعيين ايتمدي. بن بوشناق جزّار احمد پاشايم. شهيد رتبه سنه اولاشانه قدر سزه بو شهردن بر ايچه جك ويرميه جگم.” تاريخده فرانسزلرڭ مشهور قوموتاني ناپوليون بوناپارتي يڭن تك كيشي اولارق بيلينن ترك قومانداني جزّار احمد پاشا، بوكونكي بوسنه حرسك صينيرلرينڭ ايچريسنده بولونان ليستيقه ده طوغدي. ١٧٢٤-١٧٣٤ ييلنده طوغديغي تخمين ايديلمكده در. كنجلگنده استانبولده بربرلك ده ياپان جزّار احمد پاشانڭ برچوق باشاريلري اولمه سنه رغمًا اساس بيوك شهرتي كيمسه نڭ بويون اگديره مديگي ناپوليون بوناپارتي يڭمه سيله اولمشدر. افسانه لرله سوسلي ايلك ييللر كنجلگنده استانبوله كله رك بربرلك ياپان احمد، حكيم اوغلي علي پاشانڭ خدمتنده و حمايه سنده بولونمش، علي پاشا مصره كيدركن اوني ده برابرنده كوتورمشدر. بو، احمد ايچون بوندن صوڭره كي حياتنده بر دونوم نقطه سي تشكيل ايتمش، ذكاسني قوللانابيلمه يولي آچيلمشدر. حكيم اوغلي علي پاشا، مصردن آيريلنجه احمد مصرده قالمشدر. ييللرجه كوله منلرڭ آراسنده ياشايان احمد، كوله منلرڭ مجادله اصوللري ايله حيات طرزلريني أوگرنمه امكاني بولمشدر. اونده كي قابليتي سزن و تقدير ايدن كوله من بگلري، اوڭا “سنجاق بگلگي” ويرديلر. جزّار اسمي ويريلمسي ياننده خدمت كورديگي عبد الله بك، بحيرا عشيرتي قوتلري ايله چارپيشيركن، اونلرڭ النه اسير دوشمش و اعدام ايديلمشدي. بو خبري آلان سنجاق بگي احمد، حادثه دن بيوك بر أوزونتو دويمشدي. كوله من ايلري كلنلرندن علي بك، عبد اللّٰه بگڭ أوجني آلمق وظيفه سني احمد بگه ويردي. احمد بگڭ، آدي كچن عشيرتدن آلديغي انتقام شدّتلي اولدي و اونلردن ٧٠ قدرينى ئولديرتدي. علي بك بوني أوگرنديگي زمان، احمد ايچون “دوه قصابي” معناسنه كلن “جزّار” كلمه سني قوللانمقدن كنديني آلامادي. دولته باش قالديران كوله من بگلري رقيبلريني اورته دن قالديرمه ايشنده جزّاري ده آلت ايتمك ايسته ديلر. اخلاق و ياراديليشنده كي مردلگه ترس دوشن بو ايستگه ياڭاشمدي. كوله من بگلرندن علي بك ايله آراسي آچيلان جزّار، مصردن آيريلمق زورنده قالدي. كنديسني كوسترييور مصردن آيريلمه سندن، ١٧٧٦ ييلنده وزير رتبه سيله صيدا واليلگنه قدر كچن حياتي، اونڭ جسارت و متانتنى كوسترن برچوق مجادله لر ايله طولودر. صيدا واليسي ايكن باش قالديران عاصي قبيله لرله اوغراشارق سوريه و لبنانده اوتوريته يي كسين اولارق قوردي. بو باشاريلرندن طولايي، ١٧٨٠ ده شام واليلگنه تعيين اولوندي. حياتنڭ هر كوني مجادله ايله كچن بو ترك بيوگي، هر نه قدر “عكّا مدافعه سي” ايله طانينير ايسه ده بوندن أوڭجه ده أونملي خدمتلري اولمشدر. بونلرڭ باشنده ، بيروتڭ روسلره قارشي صاوونمسي ايله يافه نڭ ضبطي كلير. بيروتڭ مقدّراتنى النه آلان جزّار، چوق كچمدن شهرڭ سورلريني تعمير ايتديردي و شهرده بيوك بر اعمار فعاليتنه كيريشدي. بر طرفدن ده آسايشي صاغلامق مقصديله برطاقيم تدبيرلر آلدي. بتون بو ايشلري ياپاركن عادلانه حركت ايدرك خلقڭ سوكيسني قازاندي. أوستون دشمان قوتلري قارشيسنده ، بر آووچ انسانله يگيتلر كبي دوگوشن جزّارڭ، بو صاوونمه ده كوسترديگي قهرمانلقله ، دولت و ملّته ايتديگي خدمت اونوتولاجق كبي دگلدر. بو تاريخلرده ، عثمانلي دولتنڭ هر طرفنده دوام ايدن حضورسزلق و باش قالديرمه لر يافه ده ده حكم سورمكده ايدي. يافه ده كي عصيانلرڭ باصديريلمه سنه ده جزّار احمد پاشانڭ قوشديغني كورويورز. يافه يي ضبط ايدن جزّار، اوراده اوتوريته يي قوردي. ناپوليون بوناپارت ناپوليون بوناپارت، هر نه قدر ٢٥ تمّوز ١٧٩٨ ده مصري قولايجه اله كچيردي ايسه ده محلي قوتلرڭ صالديريلرندن خيلي غائب ويرمشدي. كون كچدكده مصرده كي فرانسز عسكرينڭ صاييسي آزالمقده ايدي. بونڭ طيشنده ، وبا يوزندن ده ضايعات ويريلييوردى. بو طورومده ، ناپوليون بعض يرلردن قوتلريني چكمك زورنده قالمقده ، بو قوتلرڭ چكيلمه سيله ضبط ايتديگي يرلر تكرار اسكي صاحبلرينه كچمكده ايدي. طوپراقلري ناپوليونڭ صالديريسنه اوغرامش اولان عثمانلي دولتي، فرانسزلرڭ حقّندن كلمك أوزره قره و دڭزده بيوك حاضرلقلره باشلادى. مصر سر عسكرلگي عنوانيله برابر، بتون شام و چوره سنده كي قره برلكلري جزّار احمد پاشانڭ امرينه ويريلدي. ناپوليون، مصرده طوتونابيلمك ايچون ايلك فرصتده جزّار احمد پاشايي ازمكدن باشقه چاره قالمديغي قرارينه واردي. او، عثمانلي ئولكه لرينه كلديگي كوندن بري قارشيلاشديغي اڭ چتين رقيبڭ جزّار اولديغني بيلييوردى. بو يوزدن چوق داها أوّل مكتوبلر كوندروب اوني كندي طرفنه چكمگه چاليشمش، لكن باشاريلي اولامامشدي. بوناپارت، طوغو آق دڭز ليمانلريني انگليز فيلوسنه قپامق، عثمانلي دولتنى أوركوته رك، اوني باريش ياپمغه و مصر أوزرنده كي كوروشلريني قبول ايتمگه زورلامق مقصديله سوريه سفرينه قرار ويردي. مصرده يتري قدر عسكر بيراقان بوناپارت، ١٨ بيڭ كيشيلك بر قوت ايله ١٠ شباط ١٧٩٩ ده مصردن سوريه يه حركت ايتدي. العريشي، غزّه يي و رمله يي آلدقدن صوڭره يافه يي قوشاتدي. يافه آنجق ٥ كون ديرنه بيلدي. ناپوليون قوتلري، كنديلرينه جدّي شكلده ديرنيش كوسترن يافه يه كيردكلرنده قتل عام ياپديلر. داها صوڭره حيفا أوزرينه يوروين ناپوليون، بورايي قولايجه اله كچيردي. عكّا عكّا هر نه قدر صاوونمه يه حاضرلانمش ايسه ده يترلي دگلدي. عكّا قلعه سنڭ اڭ بيوك سلاحي انسان، ترك و اسلامڭ ايمان طولي كوگسي ايدي. بوناپارتڭ، بو قدر يري ضبط ايدرك قيصه سوره ده عكّايه قدر كلمسي هر طرفه دهشت صالمش و عكّانڭ قورتولاماياجغي دوشونجه سي مسلمانلرڭ أوزونتو و قورقوسنه سبب اولمشدي. جزّار احمد پاشا، صاوونمه حاضرلقلريني سورديره رك سلاحلريني و قوتلريني ترتيب و دوزنه صوقدي. ناپوليون، سوريه حركاتنده هدفي اولان عكّانڭ أوڭنه ١٩ مارتده واردي و شهري درحال شدّتلي بومبارديمانه طوتدي. بوڭا قلعه طوپجيسي ايله ترك و انكليز كميلرندن طوپ و تفنك آتيشلريله قارشيلق ويريلدي. عكّا قلعه سي ايچنده بولونانلر، بر خيلي قورقمشلر و دهشته قاپيلمشلردي. آنجق، جزّار احمد پاشايه اولان اعتمادلري صوڭوجي ديرنيشلرندن بر شي غائب ايتمه مشلردي. اونلرڭ بو قدر آغير شرطلر آلتنده ديرندكلريني كورن ناپوليون، نه ياپاجغني شاشيرمشدي. ناپوليون بوناپارت، هر طرفدن يارديم آلارق صاواشييور، جزّار ايسه ، كندي ياغي ايله قاورولارق ديرنييوردى. عكّا قلعه سي چوره سنده كي چارپيشمه لر بتون شدّتيله دوام ايدييور، ايكي طرف ده أونملي أولچوده غائبلر ويرييوردى. ناپوليون قوتلري، آرقه آرقه يه تعرّضلريني تازه لييورلر، نه اولورسه اولسون عكّا قلعه سني اله كچيره بيلمك ايچون وار كوچلريله چارپيشييورلردي. ترك قوتلري ايسه ، عكّانڭ دوشمه سنڭ ئولومه تسليم ديمك اولاجغي دوشونجه سيله ، جانلري بهاسنه قارشي قويمقده ايديلر. چاره سز ئولمكدن ايسه ، ناموسني قورويارق دين و دولت اوغرنده جان ويرمك اونلر ايچون داها شرفليدي. عكّا قلعه سني قان دوكولمدن فرانسزلره تسليم ايديلمه سني ايسته ين و كنديسنڭ ده باغيشلاناجغي سوزي ويريلن جزّار احمد پاشا، ناپوليونڭ ايلچيسنه تاريخه كچه جك شو سوزي سويله دي: “عثمانلي دولتي، بني بو شهري سزه تسليم ايتمك ايچون بر باقان و ليدر تعيين ايتمدي. بن احمد پاشايم. شهيد رتبه سنه اولاشانه قدر سزه بو شهردن بر ايچه جك ويرميه جگم.” ناپوليون بونڭ أوزرينه بتون كوچلريني قوللانارق عكّايه قارشي هجومه كچدي. آچيلان كديكلردن ايچري يه كيرن دشمانله قيليچ و حتّي بيچاق ايله بوغاز بوغازه قانلي محاربه لر ويريلمكده ، طوپ و تفنكلر آتش ياغديرمقده ايدي. أويله بر آن كلديكه جزّار پاشا، تهلكه نڭ بويوديگني كورنجه ايكي يردن باروت فيچيلريني و جبخانه لگي آتشه ويرمك زورنده قالدي. پاتلامه لرله برچوق فرانسز عسكري هوايه اوچدي. بيوك ضايعات ويرمش و خيرپالانمش اولان ناپوليون قوتلري مصره دونه جك كوجي و جسارتي كنديلرنده بولاماينجه قلعه يه تكرار آني هجومه قالقيشديلر. او كون، استانبولدن كوندريلن قوتلر عكّايه اولاشدي. آز ده اولسه يپ يڭي سلاحلرله دوناتيلمش دوزنلي عسكرلرڭ ده صاوونمه يه قاتيلمسيله ، ذاتًا ييپرانمش اولان ناپوليون قوتلرينڭ صالديريسي قولايجه قيريلدي. فرانسز عسكرلرينڭ بوندن صوڭره ، عكّا قلعه سنه هجوم ايده جك كوچلري قالمامشدي. صواشده و آيريجه باش كوسترن وبادن ده خيلي غائب ويرمشلردي. باشاريسزلقله نهايتلنن صوڭ بر تعرّضدن صوڭره بوناپارت، ٢١ مايس ١٧٩٩ ده كري چكيلمك امري ويردي. اختلالڭ يڭيلمز دينيلن فرانسز اوردوسي آرتيق يڭيلمشدي. بوناپارت باشاريسزلغنى أورتمك ايچون، بر بياننامه يايينلايارق مصره يورومكده اولان ترك اوردوسني يڭديگني و سوريه سفرينڭ بو صورتله صوڭه ايرديگني اعلان ايتدي ايسه ده بوڭا كيمسه اينانمدي. فرانسزلر بو باشاريسزلق أوزرينه ، آغير سلاحلريني ترك ايدرك اميدسز بر حالده جانلريني زورلقله حيفايه آتابيلديلر. جزّار احمد پاشا جزّار احمد پاشا، أوزللكله باتي قايناقلرنده و بر قسم عرب و عثمانلي تاريخلرنده صوڭ درجه ظالم، غدّار بر انسان اولارق كوستريلير. بو چوق قاريشيق بر صوسيال ياپي يه صاحب جغرافيه ده كنديسنه قارشي سوركلي اولارق دشمانلق بسله ين عشيرتلر، نفوذ صاحبي يرلي غروپلر، تجاري منفعتلري زده لنن آوروپه لي دولتلر، حتّي نفوذيني قيصيتلامه يه چاليشان عثمانلي حكومتي قارشوسنده اوزون مدّت حكمني يوروتمسي، ايلك كسيملره قارشي اولدقجه سرت و آجيمه سز اداره سي، ديگرلرينه قارشي ايسه اوسته لقلي سياستي سايه سنده ممكن اولابيلمشدي. جزّار بو سرت سياستيله آسايشي تأمين ايدركن عكّا، صيدا، بيروت كبي أونملي مركزلرڭ اقتصادي باقيمدن كليشمه لرينى صاغلامش؛ عكّاده بري كندي آدينى طاشييان آلتي جامع، ايكي چارشي و برچوق خان، حمام، چشمه ، يدي صو دگرمني ياپديرمش، سورلري اساسلي شكلده اوڭارتمشدر. آيريجه بر طرفدن مصر احوالنه اولان وقوفني هر وسيله يله عثمانلي حكومتنه كوستريركن، ديگر طرفدن كيريشديگي فعاليتلريني، عسكرلرينڭ أوزللكلريني، ديندارلغنى، اداره سي آلتنده كي شهرلرڭ طورومني، عدالتنى قونو آلان رساله لر قلمه آلديرارق معنوي نفوذيني و قدسي بر شخصيت اولديغني يايوب بولگه ده كي اوتوريته سني سوركلي قيلاجق بر زمينه اوتورتمه يه چاليشمشدر. Boşnak Cezzar Ahmet Paşa’nın, Akka Kalesi’ni kuşatan Fransızların ünlü komutanı Napolyon Bonapart’a karşı kullandığı tarihe geçen sözü: “Osmanlı Devleti, beni bu şehri size teslim etmek için bir bakan ve lider tayin etmedi. Ben Boşnak Cezzar Ahmed Paşa’yım. Şehit rütbesine ulaşana kadar size bu şehirden bir içecek vermeyeceğim.” Tarihte Fransızların meşhur komutanı Napolyon Bonapart’ı yenen tek kişi olarak bilinen Türk Kumandanı Cezzar Ahmet Paşa, bugünkü Bosna Hersek sınırlarının içerisinde bulunan Listica’da doğdu. 1724-1734 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Gençliğinde İstanbul’da berberlik de yapan Cezzar Ahmet Paşa’nın birçok başarıları olmasına rağmen esas büyük şöhreti kimsenin boyun eğdiremediği Napolyon Bonapart’ı yenmesiyle olmuştur. Efsanelerle süslü ilk yıllar Gençliğinde İstanbul’a gelerek berberlik yapan Ahmed, Hekimoğlu AliPaşanın hizmetinde ve himayesinde bulunmuş, Ali Paşa Mısır’a giderken onu da beraberinde götürmüştür. Bu, Ahmed için bundan sonraki hayatında bir dönüm noktası teşkil etmiş, zekasını kullanabilme yolu açılmıştır. Hekimoğlu Ali Paşa, Mısır’dan ayrılınca Ahmed Mısır’da kalmıştır. Yıllarca Kölemenlerin arasında yaşayan Ahmed, Kölemenlerin mücadele usûlleri ile hayat tarzlarını öğrenme imkanı bulmuştur. Ondaki kabiliyeti sezen ve takdir eden Kölemen beyleri, ona “Sancak Beyliği” verdiler. Cezzar ismi verilmesi Yanında hizmet gördüğü Abdullah Bey, Buhayra aşireti kuvvetleri ile çarpışırken, onların eline esir düşmüş ve idam edilmişti. Bu haberi alan Sancak Beyi Ahmed, hadiseden büyük bir üzüntü duymuştu. Kölemen ileri gelenlerinden Ali Bey, Abdullah Bey’in öcünü almak vazifesini Ahmed Beye verdi. Ahmed Bey’in, adı geçen aşiretten aldığı intikam şiddetli oldu ve onlardan 70 kadarını öldürttü. Ali Bey bunu öğrendiği zaman, Ahmed için “deve kasabı” manasına gelen “cezzar” kelimesini kullanmaktan kendini alamadı. Devlete baş kaldıran Kölemen beyleri rakiplerini ortadan kaldırma işinde Cezzar’ı da alet etmek istediler. Ahlak ve yaradılışındaki mertliğe ters düşen bu isteğe yanaşmadı. Kölemen beylerinden Ali Bey ile arası açılan Cezzar, Mısır’dan ayrılmak zorunda kaldı. Kendisini gösteriyor Mısır’dan ayrılmasından, 1776 yılında vezir rütbesiyle Sayda Valiliği’ne kadar geçen hayatı, onun cesaret ve metanetini gösteren birçok mücadeleler ile doludur. Sayda valisi iken baş kaldıran asi kabilelerle uğraşarak Suriye ve Lübnan’da otoriteyi kesin olarak kurdu. Bu başarılarından dolayı, 1780’de Şam Valiliği’ne tayin olundu. Hayatının her günü mücadele ile geçen bu Türk büyüğü, her ne kadar “Akka Müdafaası” ile tanınır ise de bundan önce de önemli hizmetleri olmuştur. Bunların başında, Beyrut’un Ruslara karşı savunması ile Yafa’nın zaptı gelir. Beyrut’un mukadderatını eline alan Cezzar, çok geçmeden şehrin surlarını tamir ettirdi ve şehirde büyük bir imar faaliyetine girişti. Bir taraftan da asayişi sağlamak maksadıyla birtakım tedbirler aldı. Bütün bu işleri yaparken adilane hareket ederek halkın sevgisini kazandı. Üstün düşman kuvvetleri karşısında, bir avuç insanla yiğitler gibi dövüşen Cezzar’ın, bu savunmada gösterdiği kahramanlıkla, devlet ve millete ettiği hizmet unutulacak gibi değildir. Bu tarihlerde, Osmanlı devletinin her tarafında devam eden huzursuzluk ve baş kaldırmalar Yafa’da da hüküm sürmekte idi. Yafa’daki isyanların bastırılmasına da Cezzar Ahmed Paşa’nın koştuğunu görüyoruz. Yafa’yı zapt eden Cezzar, orada otoriteyi kurdu. Napolyon Bonapart Napolyon Bonapart, her ne kadar 25 Temmuz 1798’de Mısır’ı kolayca ele geçirdi ise de mahallî kuvvetlerin saldırılarından hayli kayıp vermişti. Gün geçtikte Mısır’daki Fransız askerinin sayısı azalmakta idi. Bunun dışında, veba yüzünden de zayiat veriliyordu. Bu durumda, Napolyon bazı yerlerden kuvvetlerini çekmek zorunda kalmakta, bu kuvvetlerin çekilmesiyle zapt ettiği yerler tekrar eski sahiplerine geçmekte idi. Topraklan Napolyon’un saldırısına uğramış olan Osmanlı devleti, Fransızların hakkından gelmek üzere kara ve denizde büyük hazırlıklara başladı. Mısır seraskerliği unvanıyla beraber, bütün Şam ve çevresindeki kara birlikleri Cezzar Ahmed Paşa’nın emrine verildi. Napolyon, Mısır’da tutunabilmek için ilk fırsatta Cezzar Ahmed Paşa’yı ezmekten başka çare kalmadığı kararına vardı. O, Osmanlı ülkelerine geldiği günden beri karşılaştığı en çetin rakibin Cezzar olduğunu biliyordu. Bu yüzden çok daha evvel mektuplar gönderip onu kendi tarafına çekmeğe çalışmış, lakin başarılı olamamıştı. Bonapart, Doğu Akdeniz limanlarını İngiliz filosuna kapamak, Osmanlı devletini ürküterek, onu barış yapmağa ve Mısır üzerindeki görüşlerini kabul etmeğe zorlamak maksadıyla Suriye seferine karar verdi. Mısır’da yeteri kadar asker bırakan Bonapart, 18 bin kişilik bir kuvvet ile 10 Şubat 1799’da Mısır’dan Suriye’ye hareket etti. El-Ariş’i, Gazze’yi ve Remle’yi aldıktan sonra Yafa’yı kuşattı. Yafa ancak 5 gün dilenebildi. Napolyon kuvvetleri, kendilerine ciddî şekilde direniş gösteren Yafa’ya girdiklerinde katliam yaptılar. Daha sonra Hayfa üzerine yürüyen Napolyon, burayı kolayca ele geçirdi. Akka Akka her ne kadar savunmaya hazırlanmış ise de yeterli değildi. Akka kalesinin en büyük silahı insan, Türk ve İslam’ın iman dolu göğsü idi. Bonapart’ın, bu kadar yeri zapt ederek kısa sürede Akka’ya kadar gelmesi her tarafa dehşet salmış ve Akka’nın kurtulamayacağı düşüncesi Müslümanların üzüntü ve korkusuna sebep olmuştu. Cezzar Ahmed Paşa, savunma hazırlıklarını sürdürerek silahlarını ve kuvvetlerini tertip ve düzene soktu. Napolyon, Suriye harekâtında hedefi olan Akka’nın önüne 19 Mart’ta vardı ve şehri derhal şiddetli bombardımana tuttu. Buna kale topçusu ile Türk ve İngiliz gemilerinden top ve tüfek atışlarıyla karşılık verildi. Akka kalesi içinde bulunanlar, bir hayli korkmuşlar ve dehşete kapılmışlardı. Ancak, Cezzar Ahmed Paşa’ya olan itimatları sonucu direnişlerinden bir şey kaybetmemişlerdi. Onların bu kadar ağır şartlar altında direndiklerini gören Napolyon, ne yapacağını şaşırmıştı. Napolyon Bonapart, her taraftan yardım alarak savaşıyor, Cezzar ise, kendi yağı ile kavrularak direniyordu. Akka kalesi çevresindeki çarpışmalar bütün şiddetiyle devam ediyor, iki taraf da önemli ölçüde kayıplar veriyordu. Napolyon kuvvetleri, arka arkaya taarruzlarını tazeliyorlar, ne olursa olsun Akka kalesini ele geçirebilmek için var güçleriyle çarpışıyorlardı. Türk kuvvetleri ise, Akka’nın düşmesinin ölüme teslim demek olacağı düşüncesiyle, canları pahasına karşı koymakta idiler. Çaresiz ölmekten ise, namusunu koruyarak din ve devlet uğrunda can vermek onlar için daha şerefliydi. Akka Kalesi’ni kan dökülmeden Fransızlara teslim edilmesini isteyen ve kendisinin de bağışlanacağı sözü verilen Cezzar Ahmet Paşa, Napolyon’un elçisine tarihe geçecek şu sözü söyledi: “Osmanlı Devleti, beni bu şehri size teslim etmek için bir bakan ve lider tayin etmedi. Ben Ahmed Paşayım. Şehit rütbesine ulaşana kadar sizi bu şehirden bir içecek vermeyeceğim.” Napolyon bunun üzerine bütün güçlerini kullanarak Akka’ya karşı hücuma geçti. Açılan gediklerden içeriye giren düşmanla kılıç ve hatta bıçak ile boğaz boğaza kanlı muharebeler verilmekte, top ve tüfekler ateş yağdırmakta idi. Öyle bir an geldi ki Cezzar Paşa, tehlikenin büyüdüğünü görünce iki yerden barut fıçılarını ve cephaneliği ateşe vermek zorunda kaldı. Patlamalarla birçok Fransız askeri havaya uçtu. Büyük zayiat vermiş ve hırpalanmış olan Napolyon kuvvetleri Mısır’a dönecek gücü ve cesareti kendilerinde bulamayınca kaleye tekrar ani hücuma kalkıştılar. O gün, İstanbul’dan gönderilen kuvvetler Akka’ya ulaştı. Az da olsa yepyeni silahlarla donatılmış düzenli askerlerin de savunmaya katılmasıyla, zaten yıpranmış olan Napolyon kuvvetlerinin saldırısı kolayca kırıldı. Fransız askerlerinin bundan sonra, Akka kalesine hücum edecek güçleri kalmamıştı. Savaşta ve ayrıca baş gösteren vebadan da hayli kayıp vermişlerdi. Başarısızlıkla nihayetlenen son bir taarruzdan sonra Bonapart, 21 Mayıs 1799’da geri çekilmek emri verdi. İhtilalin yenilmez denilen Fransız ordusu artık yenilmişti. Bonapart başarısızlığını örtmek için, bir beyanname yayınlayarak Mısır’a yürümekte olan Türk ordusunu yendiğini ve Suriye seferinin bu suretle sona erdiğini ilan etti ise de buna kimse inanmadı. Fransızlar bu başarısızlık üzerine, ağır silahlarını terk ederek ümitsiz bir halde canlarını zorlukla Hayfa’ya atabildiler. Cezzar Ahmed Paşa Cezzar Ahmed Paşa, özellikle Batı kaynaklarında ve bir kısım Arap ve Osmanlı tarihlerinde son derece zalim, gaddar bir insan olarak gösterilir. Bu çok karışık bir sosyal yapıya sahip coğrafyada kendisine karşı sürekli olarak düşmanlık besleyen aşiretler, nüfuz sahibi yerli gruplar, ticarî menfaatleri zedelenen Avrupalı devletler, hatta nüfuzunu kısıtlamaya çalışan Osmanlı hükümeti karşısında uzun müddet hükmünü yürütmesi, ilk kesimlere karşı oldukça sert ve acımasız idaresi, diğerlerine karşı ise ustalıklı siyaseti sayesinde mümkün olabilmişti. Cezzar bu sert siyasetiyle asayişi temin ederken Akka, Sayda, Beyrut gibi önemli merkezlerin iktisadî bakımdan gelişmelerini sağlamış; Akka’da biri kendi adını taşıyan altı cami, iki çarşı ve birçok han, hamam, çeşme, yedi su değirmeni yaptırmış, surları esaslı şekilde onartmıştır. Ayrıca bir taraftan Mısır ahvaline olan vukufunu her vesileyle Osmanlı hükümetine gösterirken, diğer taraftan giriştiği faaliyetlerini, askerlerinin özelliklerini, dindarlığını, idaresi altındaki şehirlerin durumunu, adaletini konu alan risaleler kaleme aldırarak manevî nüfuzunu ve kutsî bir şahsiyet olduğunu yayıp bölgedeki otoritesini sürekli kılacak bir zemine oturtmaya çalışmıştır.

ناپوليوندن فرانسه يه مساژ وار ١٨٣٥-١٨٣٩ ييللري آراسنده يوز باشي رتبه سيله تركيه ده بولونان صوڭره كي ييللرده ئولكه سنڭ ( آلمانيه ) كنل قورماي باشقاني اولاجق هلموت وون مولتكه ، ”تركلرڭ روحي يڭيدن پارلاياجق و سلاح قوللانمق ايچون طوغان بو قهرمان ملّتڭ تاريخي اسكي ايشيغنى بولاجقدر“ ديمشدر. تاريخي سير ايچريسنده تركلر ايچون ستايشكار چوق سوزلر ده سويلنمشدر. (بو آراده شو ايكي خصوصي صيجاغي صيجاغنه افاده ايتمكده فائده وار. برنجيسي، باتيده ترك مسلمان ديمكدر. ايكنجي خصوص، بديع الزمان حضرتلرينڭ افاده سيله ، دين ملّيتڭ حياتي و روحیدر… حميت ملّيه اوڭا (دينه ) خادم و قلعه اولمليدر. ) مولتكه شونلري ده افاده ايتمشدر. ”سلاحلي ملّتڭ اڭ جانلي أورنگي تركلردر. بو ديار كويليسنڭ اوراق، كاتبنڭ قلم و حتّی قادينلرينڭ اتك طوتوشنده سلاحه صاريلمش بر پنچه قيوراقلغي واردر. ترك آته بينر كبي اوتورور، كشفه يوللانان عسكر كبي اويانيق يورور.“ بورايه آلاماديغمز باشقه پك چوق افاده لرده ده مسلمان تركلر حقّنده أوڭه چيقان كلمه لر جسارت، عدالت، نزاكت، طوغريلق و ناموس اولمشدر. كه بو قاوراملر اسلامڭ انساندن ايسته ديگي و پيغمبر افنديمزڭ حياتيله انسانلغه أوگرتديگي خصوصلردر. بونلر بزم تاريخمزده مايه مزده اولان شيلردر. بوكون ايچون بزي كريده و بزكين طوتان شي ايسه ، بو حاللردن يعني اسلاميتدن اوزاق قالمه مزدر. ديگر طرفدن بو ملّتڭ مايه سي صاغلامدر و زماني كلديگنده اسكي حالنه قاووشمسي ايشدن بيله دگلدر. بوكون آسيه دن اورته طوغي يه ، بالقانلردن آق دڭزه ياشانان حركتليلكلر، تركلر حقّنده كچمشده سويلنن سوزلره انتقال ايتمه نڭ فكرًا و فعلاً هيچ ده زور اولماياجغنى سزلره ده احساس ايتمكده دگلميدر؟ كلڭ سوزلريمزي ناپوليونڭ شو سوزلريله بيتيره لم ده فرانسه نڭ قولاقلري چينلاسین: ”انسانلري يوجلتن ايكي بيوك مزيت واردر: اركگڭ جسور قادينڭ ناموسلي اولمسي. بو ايكي مزيتڭ ياننده هم اركگي هم قاديني شرفلنديرن بر مزيت واردر. ايجابنده تردّدسز جاننى فدا ايده بيله جك قدر وطننه باغلي اولمق. ايشته تركلر بو مزيتلره و فضيلته صاحب قهرمانلردر. بوندن طولاييدركه تركلر ئولديروله بيلير، لكن مغلوب ايديله مزلر.“ 1835-1839 yılları arasında yüzbaşı rütbesiyle Türkiye’de bulunan sonraki yıllarda ülkesinin (Almanya) genelkurmay başkanı olacak Helmuth von Moltke, “Türklerin ruhu yeniden parlayacak ve silah kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi eski ışığını bulacaktır” demiştir. Tarihi seyir içerisinde Türkler için sitayişkar çok sözler de söylenmiştir. (Bu arada şu iki hususu sıcağı sıcağına ifade etmekte fayda var. Birincisi, Batıda Türk Müslüman demektir. İkinci husus, Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, din milliyetin hayatı ve ruhudur… hamiyet-i milliye ona (dine) hadim ve kale olmalıdır.) Moltke şunları da ifade etmiştir. “Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.” Buraya alamadığımız başka pek çok ifadelerde de Müslüman Türkler hakkında öne çıkan kelimeler cesaret, adalet, nezaket, doğruluk ve namus olmuştur. Ki bu kavramlar İslam’ın insandan istediği ve Peygamber Efendimizin hayatıyla insanlığa öğrettiği hususlardır. Bunlar bizim tarihimizde mayamızda olan şeylerdir. Bugün için bizi geride ve bezgin tutan şey ise, bu hallerden yani İslamiyet’ten uzak kalmamızdır. Diğer taraftan bu milletin mayası sağlamdır ve zamanı geldiğinde eski haline kavuşması işten bile değildir. Bugün Asya’dan Ortadoğu’ya, Balkanlardan Akdeniz’e yaşanan hareketlilikler, Türkler hakkında geçmişte söylenen sözlere intikal etmenin fikren ve fiilen hiç de zor olmayacağını sizlere de ihsas etmekte değil midir? Gelin sözlerimizi Napolyon’un şu sözleriyle bitirelim de Fransa’nın kulakları çınlasın: “İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler.”

Harf ve kelime çalışmalarına devam ediyoruz. Silik harflerin üzerinden geçerken dikkatle yazmaya ve acele etmemeye çalışalım. Elinizin alışması ve yazınızın güzelleşmesi için bu dikkat ve sabır önemli olacaktır.

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. HELAL LOKMA Bu seher benden ilham kesildi. Anladım ki vücuduma şüpheli birkaç lokma girdi. Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar. Aşk da merhamet de helâl lokmanın mahsulüdür. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse, bil ki o lokma şüpheli veya haramdır. Nur ve kemâli artıran lokma, helâl kazançtan elde edilen lokmadır. Ç Ö Z Ü M

Yirmi dokuzuncu bâbda gövde-i insânda peydâ olan yelleri ki âdemi zebûn ider beyân idelim. Pes imdi bu maraza sebeb ahlâtın ezdâdı yaʻnî birbirine muhâlefetden envâʻ-ı ufûnet bedende peydâ olur. Kimi rîh-i tayyâr olub bedende gezer, yumrulanur. Ve kimi rîh-i kûlunc ve kimi rîh-i bevâsîr ve kimi kasık yeli ve kimi mefâsıla dağılur ve kimi ilikden sızlar. Pes imdi anları birer birer beyân idelim. Ammâ rîh-i tayyâr gövdede gezer yeldir. Ve mâdde gibi yumrulanur. Ve kâh aşağa ve kâh yukaru iner çıkar. Ve mefâsıla dağılur. Ve sızılar peydâ olur. Cümlenin ilâcı birdir ve sızı yellerinin tımarı âsândır. Bunların her kangısı oluşa on beş güne varmayub defʻ itmek kâbildir. Ve her zamânda böylece ilâc iderdik. Çöpçini içirüb riyâzetler çeküb sıhhat bulmayanlara itdüğümüz devâdır. Üç gün veya beş gün mizâcına göre hablar virüb baʻdehû tabîʻatına göre şerbetler ile ishâl itdirüb sonra bir veya ikişer veyahud üçer dâne frenk habbından gice yatacak vakit zamânda istiʻmâl idüb sabâh habbeyi yimeye. Bi-iznillâhi teʻâlâ şifâ bula. Rîh-i kûlunc ilâcı: Rîh-i kûlunca çekiçe (?) tiryâk ki ana kematiryus dirler, Kitâb-ı Müfredât’da beyân olunmuşdur. Anı döğüb bal ile halt idüb aç karnına bir cevz-i bevvâ kadar yiyüb ve örtünüb biraz yata. Bi-iznillâhi teʻâlâ halâs bula. Diğer: At kestanesinin birin döğüb bal ile halt itdikden sonra ... istiʻmâl eylese bi-iznillâhi teʻâlâ halâs bula. Diğer: Kûlunc arkada olsa ana dühn-i mübâreki veya ferfiyûn yağını güneşe yahud ateşe karşu sürüb muhkem ovalar. Alîl eğerçi feryâd itse gerekdir. Ammâ feryâdına bakmayub muhkem ovalar. İnşâallâhu teʻâlâ bir dahi muhtâc olmaya. Diğer: Kûluncu olan kesi kalayı kabdan yaʻnî sâfî kalaydan bir kab dimek olur, mezbûr kalay kabdan şab suyundan içse yaʻnî şab döğüb ve su koyub eridikden sonra ol sudur murâd, bi-iznillâhi teʻâlâ şifâ bula. Yanda ve belde ve dizlerde ve bileklerde kûlunc olursa ilâc: Ferfiyûn yağı ve bâbûnec çiçeğinin yağı veya kiremid yağı veya dühn-i mübârek sürüb minvâl-i meşrûh üzere ovalar, bu üç gün müstemirren, inşâallâhu zâil ola. Metnin Güncel Çevirisi Dokuzuncu bölümde insan gövdesinde çıkan ve insanı zayıf düşüren yelleri açıklayalım. Bu hastalığa sebep, zıt hıltların bedende koku ve iltihap üretmesidir. Kimisi uçucu yeldir ki, bedende yumru şeklinde gezer. Kimisi kulunçtur. Kimisi basur yelidir. Kimisi kasık yelidir. Kimisi eklem yelidir. Kimisi de ilikten çıkar. Öncelikle uçucu yel gövdede sürekli gezer ve yumru şeklinde olur. Bazen aşağı bazen yukarı gider ve eklemlere dağılır. Böylece sızı başlar. Hepsinin ilacı aynıdır ve sızlayan yellerin tedavisi kolaydır. Hangi çeşit olursa olsun en geç 15 gün içinde yok etmek mümkündür. Çöpçini içip de iyileşmeyenlere her zaman yaptığımız ilaç şudur ki, üç-beş gün mizacına göre hap verip sonrasında tabiatına uygun şekilde şerbetlerle ishal ettirip gece yatmadan önce frenk hapından içirmek gerekir. Ancak sabah bu hapı yememelidir. Allah’ın izniyle şifa bulur. Kulunç yeli: Bunun için kısamahmut otu dövülür, bal ile karıştırılır, aç karnına muskat kadar yenilir, ardından örtünerek yatağa girmelidir. İnşallah hasta kurtulur. Kulunç yeli için diğer tedavi: At kestanesi döğülüp bal ile karıştırılır. Kullanan hasta inşallah kurtulur. Kulunç yeli için diğer tedavi: Kulunç sırtta olursa, dühn-i mübarek veya sütleğen yağı güneş veya ateşe karşı hastaya sürülür ve kuvvetlice ovulur. Biraz sızı verse de inşallah hastalık tekrar etmez. Kulunç yeli için diğer tedavi: Kalay kap içinde, şap suda eritilir ve içilir. İnşallah şifa bulur. Yanlarda, belde, dizde, bileklerdeki kulunç için: Sütleğen ve papatya çiçeklerinin yağları veya kiremit yağı veya dühn-i mübarek sürüp kuvvetli şekilde üç gün devamlı ovmalıdır. KELİMELER: Alîl: Hasta Bâbûnec: PapatyaBevâsîr: Basurlar Cevz-i bevvâ: Küçük hindistan cevizi, muskatÇöpçini: Çin saparnasıEzdâd: ZıtlarFerfiyûn: SütleğenKemateryus: Kısamahmut otuKiremit yağı: Eski kiremit ateşe konulup kızdırılır ve zeytinyağında yedi defa söndürülüp, kiremit toz haline getirilip içine katılır.Mefâsıl: EklemlerMinvâl-i meşrûh: Açıklandığı gibiTayyâr: Uçan, uçucuUfûnet: Çürük kokusu, iltihapZebûn: Zayıf

Fâtıma Yıldız Kalfa’nın Mezar Taşı Hüve’l-BâkîHâlâ sadr-ı âlîMu’tekalarındanMerhum ve mağfurun lehâFâtıma Yıldız KalfaRûhîçün el-Fatiha5 Cemaziyelahir Sene 1266 Bir Mezar Taşı Hüve’l-Hallâku’l-BâkîEdip terk masivayıBugün azm-i bekâ ettiEcel câmın edip hem-nûşMakamın dâr-ı cinan ettiBu dünyanın bekası yokBilirken âkıbet fânîGiyip cennet libâsınıFenâyı terk edip gitti Abdülkerim Bey’in Mezar Taşı Hüve’l-BâkîMerhum ve mağfurun lehÇağalzâde el-HâcAbdülkerim BeyinRûhîçün el-FatihaSene 1192 Kelimeler: Hüve’l-Bâkî: Kalıcı olan o (Allah)’tırSadr-ı âlî: Vezirlerin veya vekillerin başkanı. Sadrazam.Mu’teka: Azad edilmişMasiva: Allah’ın zâtı dışındaki bütün varlıklarAzm-i bekâ: Ahirete gitmeNûş: İçmeDâr-ı cinan: Cennetler;Beka: Geleceğe doğru varlığını koruyarak devam etme, devamlılıkAkıbet: Son, nihâyet, encam; gelecek, istikbalFani: GeçiciLibâs: Elbise

Güveç Balığı Balıkların envaı kesir olduğu gibi tabhı dahi türlü türlü olup edna tasarruf ile taam ve lezzeti birbirine muhalif ve mugayir olur. Hasıl-ı kelam toprak güveç ile fırında pişmekle gayetü’l-gaye leziz ve latif hatta sair et’ıme dahi toprak zarfta tabh oldukta gayet hoş ve hafif olur. Sanatı her kangı balık ise ba’de’t-tathir ufak ise, bütünce büyük ise doğrayıp cüzi tuzlayıp kadar-ı kifaye soğanı dahi ince doğrayıp cüzi tuz ve bir kaşık yağla kavurup nısfını güvece ko(y)duktan sonra balıkları üzerine koyup bir iki fincan sirke ile su koyup fırında yahut güvecin üstüne bir münasip kapak kapayıp fevk ve tahtına kor koyup pişireler. Gayetü’l-gayet hoş olur. Taze Fişne Hoşafı Ashab-ı tabayi’ meyanında cümleden leziz ve a’lâ olmak üzere meşhurdur ve filhakika nefsinde renk ve ta’mı cemi hoşablardan rengin ve elezz olduğunda iştibah yoktur. Birkaç türlü tabh olur, lakin bu tavrı cümleden leziz olur. Sanatı: Evvela bir kıyye fişnenin a’lâsını ayırıp baki kalan ufaklarını ezip astardan süzeler. Badehu a’lâsını cüzi suda kabuğu çatlayacak miktarı ba’de’t-tabh bir küçük kıl eleğe döküp suyu süzüle. Badehu evvelki usare ile bu suyu nısf vukıyye şeker ile bir iki taşa kaynatıp yine astardan süzüp hıfz edeler. Badehu murad oldukta bu şekerden bir kaseye koyup tatlıca şerbet edip ol pişmiş fişneden itidal üzere üzerine vaz’ edip istimal oluna. Kelimeler: Envaı: ÇeşidiKesir: ÇokTabhı: PişirilmesiEdna: KüçükTaam: YemekMuhalif: farklıMugayir: BaşkaHasıl-ı kelam: Sözün özüGayetü’l-gaye: Son dereceEt’ıme: YemeklerZarfta: KaptaTabh oldukta: PişirilinceKangı: HangiBa’de’t-tathir: Temizledikten sonraKadar-ı kifaye: Yeteri kadarNısfını: YarısınıFevk: ÜstTahtına: AltınaFişne: VişneAshab-ı tabayi’: Yaratılıştan gelen özelliklerMeyanında: Ortasında, arasındaA’lâ: En yüksekFilhakika: GerçekteHoşab: Güzel su, hoşafRengin: Güzel, hoş, latif; renkliElezz: En lezzetliİştibah yoktur: Şüphe yokturKıyye: OkkaBaki kalan: Geride kalanAstardan: Süzmek için kullanılan bezBa’de’t-tabh: Pişirdikten sonraUsare: Öz suNısf: Yarıİtidal üzere: Ilık olarakİstimal oluna: Kullanıla

بو كتاب دگل، تركستان ئولكه سيدر علي اميري، صحافلرده كي برهان افندينڭ دكّاننى مسكن طوتار. هر كيديشنده عين صوري يي صورار: يڭي بر شي وارمي؟ بر كون برهان افندي يه حجملي بر كتاب كلير و علي اميري افندي يه طورومي بيلديرر. بر كتاب وار صاحبي اوتوز ليره ايستييور. بر هفته در المده طورويور. علي اميري افندي آغيردن آلير. اون بش ليره ويرمشلرمش. او ده يگرمي ليره تكليف ايدر. فقط كتابڭ كليري طول بر خانمه كيده جكدر. اوڭا ده ديمشلر اوتوز ليره دن آشاغي ويرمه دييه . علي اميري ”مادام طول بر خانم استفاده ايده جك بو پاره دن“ دييه رك كتابي اوتوز ليره يه صاتين آلير. أوستنده اون بش ليره چيقار، قالاننى ده دار الفنون ادبيات معلّمي فائق رشات بگه تصادفله اوندن آلير. ديلنده ده شو سوزلر واردر: ”بو كتاب دگل، تركستان ئولكه سيدر. تركستان دگل، بتون جهاندر. تركلك، ترك ديلي بو كتاب سايه سنده رونق قازاناجق، عرب ديلنده سيبيحينڭ كتابي نه ايسه بو ده ترك ديلنده اونڭ قرداشيدر. ترك ديلنده شيمدي يه قدر بونڭ كبي بر كتاب يازيلمامشدر. بو كتابه حقيقي قيمت ويريلمك لازم كلسه جهانڭ خزينه لري كافي كلمز. بو كتاب ايله حضرت يوسف آراسنده بر مشابهت وار. يوسفي آرقداشلري برقاچ آقچه يه صاتديلر. فقط صوڭره مصرده آغيرلغنجه جواهره صاتيلدي. بو كتابي ده برهان بڭا ٣٠ ليره يه صاتدي. فقط بن بوني برقاچ مثلي آغيرلغنده الماسلره ، زمردلره ويره مم. ايشته دنياده بولونان تك نسخه سي، علي اميري افندينڭ چابه لري صوڭوجي استانبول فاتحده كي ملّت كتبخانه سنده محافظه ايديلير و كونمزه اولاشير. Bu Kitap Değil, Türkistan Ülkesidir (Divanü Lügati’t-Türk) Ali Emiri, Sahaflardaki Burhan Efendinin dükkanını mesken tutar. Her gidişinde aynı soruyu sorar: Yeni bir şey var mı? Bir gün Burhan Efendiye hacimli bir kitap gelir ve Ali Emiri Efendiye durumu bildirir. Bir kitap var sahibi otuz lira istiyor. Bir haftadır elimde duruyor. Ali Emiri Efendi ağırdan alır. On beş lira vermişlermiş. O da yirmi lira teklif eder. Fakat kitabın geliri dul bir hanıma gidecektir. Ona da demişler otuz liradan aşağı verme diye. Ali Emiri “Madem dul bir hanım istifade edecek bu paradan” diyerek kitabı otuz liraya satın alır. Üstünde on beş lira çıkar, kalanını da Darülfünun edebiyat Muallimi Faik Reşat Beye tesadüfle ondan alır. Dilinde de şu sözler vardır: “Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir. Türkistan değil, bütün cihandır. Türklük, Türk dili bu kitap sayesinde revnak kazanacak, Arap dilinde Seyyibuyihinin kitabı ne ise bu da Türk dilinde onun kardeşidir. Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır. Bu kitaba hakiki kıymet verilmek lazım gelse cihanın hazineleri kâfi gelmez. Bu kitap ile Hazreti Yusuf arasında bir müşabehet var. Yusufu arkadaşları birkaç akçeye sattılar. Fakat sonra Mısırda ağırlığınca cevahire satıldı. Bu kitabı da Burhan bana 30 liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığında elmaslara, zümrütlere veremem. İşte dünyada bulunan tek nüshası, Ali Emiri Efendinin çabaları sonucu İstanbul Fatihteki Millet Kütüphanesinde muhafaza edilir ve günümüze ulaşır. بنم تركجه م عبدالحق حميد كندي حيرانلرندن بر پروفسوري هيچ بگنمديگنه دلالت ايده جك شاقه يله قاريشيق بر شي سويله مشدي. او كون چوق أوكسورويوردي. ياتاقده يدي، بر خيلي صارصيلدقدن صوڭره باشني كوله رك قالديردي: - بنم أوكسوروگم ده او حريفڭ تركجه سنه بڭزه يور: هركسي راحتسز ايدوب طورويور! ديدي. براز دوشوندكدن صوڭره ده متأثر بر چهره ايله شونلري علاوه ايتدي: - اما شيمدي آڭلاشيلمايان اونڭ تركجه سي دگل، بنم تركجه م! يڭي نسللر بني آڭلامايورلرسه بن نه ياپايم؟ فرانسزلري، انكليزلري، آلمانلري ترجمه ايدوب آڭلايورلر. بن ده چينجه يازدم فرض ايتسينلر ده اثرلريمي تركجه يه ترجمه ايدوب نه ديديگمي آڭلاسينلر! Benim Türkçem Abdülhak Hâmid kendi hayranlarından bir profesörü hiç beğenmediğine delalet edecek şakayla karışık bir şey söylemişti. O gün çok öksürüyordu. Yataktaydı, bir hayli sarsıldıktan sonra başını gülerek kaldırdı: - Benim öksürüğüm de o herifin Türkçesine benziyor: Herkesi rahatsız edip duruyor! dedi. Biraz düşündükten sonra da müteessir bir çehre ile şunları ilâve etti: - Ama şimdi anlaşılmayan onun Türkçesi değil, benim Türkçem! Yeni nesiller beni anlamıyorlarsa ben ne yapayım? Fransızları, İngilizleri, Almanları tercüme edip anlıyorlar. Ben de Çince yazdım farz etsinler de eserlerimi Türkçeye tercüme edip ne dediğimi anlasınlar! ديلنجيلك مركزي اون يدنجي عصرده ديلنجيلگڭ اڭ مهم مركزي پاريس شهريدر. معظّم تشكيلاتي اولان بو اسكي پاريس ديلنجيلرينڭ ايكي كلير قايناغي واردر: بري ديلنجيلك، بري ده خيرسزلق... فرانسه انستيتوسي اعضاسندن ف. فونك برنتونڭ ”پريزون دوترو فوآ“ اسمنده كي اثرينڭ ١٩٣٥ پاريس طبعنڭ ٥٥’نجي صحيفه سنده كي قيده كوره ١٦١٠ - ١٦٤٣ تاريخلرنده سلطنت سورمش اولان اون أوچنجي لوئيسنڭ صوڭ ييللرنده پاريس ديلنجيلرينڭ صاييسي قرق بيڭي بولمشدر. و بو ده او زمانكي شهر نفوسنڭ مهم بر قسمي ديمكدر. بوڭا مقابل، اسكي تركيه نڭ عظمت دورنده مملكتمزي ييللرجه تدقيق ايتمش باتي يازارلري تركلر ايچنده ديلنجي اولماديغني تثبيت ايتمكده اتّفاق ايتمشلردر. Dilencilik Merkezi On yedinci asırda dilenciliğin en mühim merkezi Paris şehridir. Muazzam teşkilâtı olan bu eski Paris dilencilerinin iki gelir kaynağı vardır: Biri dilencilik, biri de hırsızlık... Fransa Enstitüsü azasından F. Funck Brentanonun “Prisons d’autrefois” ismindeki eserinin 1935 Paris tabının 55’inci sayfasındaki kayda göre 1610 - 1643 tarihlerinde saltanat sürmüş olan On üçüncü Louis’nin son yıllarında Paris dilencilerinin sayısı kırk bini bulmuştur. Ve bu da o zamanki şehir nüfusunun mühim bir kısmı demektir. Buna mukabil, eski Türkiye’nin azamet devrinde memleketimizi yıllarca tetkik etmiş Batı yazarları Türkler içinde dilenci olmadığını tespit etmekte ittifak etmişlerdir. ايلك قولوچقه ماكيناسي زمانڭ بر عثمانلي ولايت مركزي اولان قاهره ده زنكين بر ترك ايش آدمي ايلك قولوچقه فرونلريني ياپديروب ايشلتمه يه باشلامشدر. ير آلتنده ياپيلان قولوچقه فرونلري كرپيچدندر. أوزرلرنده برر دگرمي منفذ واردر. بونلر فضله حرارتڭ چيقمسي ايچون ياپيلمشدر. بر فرون بناسنده عموميتله يگرمي درت فرون بولونور. جيوجيولرڭ قابوقلرندن چيقيشي يگرمي برنجي كون باشلايوب يگرمي ايكنجي كوني نهايت بولور. يالڭز مصرڭ صيجاق اقليمندن طولايي بو فعاليت قيش موسمنڭ درت آينه منحصردر. فرونلرڭ بيوكلگنه كوره هر برينه سكز يوزدن سكز بيڭه قدر يومورطه قونولديغي حقّنده مختلف روايتلر واردر. بو فرونلر اون ايكيشردن ايكي طرفه آيريلمش و آرالرنده ايشجيلر ايچون كوچك بر يول بيراقيلمشدر. هر ايكي طرفده كي اون ايكيشر فرونڭ آلتيسي أوستده و آلتيسي ده آلتده در. يعني فرونلر ايكي قاتلي ديمكدر. بونلرڭ صمان و كوبره ياقيلارق ايصيتيلديغندن بحث ايديلير. يومورطه لر عموميتله أوست فرونه قونولور و آلت فرونده آتش ياقيلير. بعضًا ده بونڭ عكسي ياپيلير. İlk Kuluçka Makinası Zamanın bir Osmanlı vilâyet merkezi olan Kahire’de zengin bir Türk iş adamı ilk kuluçka fırınlarını yaptırıp işletmeye başlamıştır. Yer altında yapılan kuluçka fırınları kerpiçtendir. Üzerlerinde birer değirmi menfez vardır. Bunlar fazla hararetin çıkması için yapılmıştır. Bir fırın binasında umumiyetle yirmi dört fırın bulunur. Bu fırınlar on ikişerden iki tarafa ayrılmış ve aralarında işçiler için küçük bir yol bırakılmıştır. Her iki taraftaki on ikişer fırının altısı üstte ve altısı da alttadır. Yani fırınlar iki katlı demektir. Bunların saman ve gübre yakılarak ısıtıldığından bahsedilir. Yumurtalar umumiyetle üst fırına konulur ve alt fırında ateş yakılır. Bazen de bunun aksi yapılır. Civcivlerin kabuklarından çıkışı yirmi birinci gün başlayıp yirmi ikinci günü nihayet bulur. Yalnız Mısırın sıcak ikliminden dolayı bu faaliyet kış mevsiminin dört ayına münhasırdır. Fırınların büyüklüğüne göre her birine sekiz yüzden sekiz bine kadar yumurta konulduğu hakkında muhtelif rivayetler vardır.