Konu resmiArşivler Geçmişin Koruyucusu Geleceğin Kurucusudur
Baş Muharrir

آرشيولر كچمشڭ قورويوجيسي كله جگڭ قوروجيسيدر بيلكي خزينه در و عين زمانده  كوچدر. عثمانلي، اداره  ايتديگي جغرافيه لرده كي بيلكي يي قيد آلتنه  آلمش، عين زمانده  محافظه  ايتمشدر. أوچ قطعه ده  و آلتي يوز سنه  حكم سورمك البته  پك چوق ويرينڭ أورتيلمه سنه  سبب اولمش، بونلرڭ محافظه سي ايسه  بوكون عثمانلي دولت آرشيولريني اولوسلر آراسي باغلامده  قيمتلي قيلمشدر. حال حاضرده كي اوراقڭ چوقلغنه  رغمًا، اصل بريكن ويرينڭ آنجق يوزده  اوتوزي اولديغي سويلنمكده در. فرقلي سببلردن طولايي هر بريسي محافظه  ايديله مه مشدر. فقط آرشيولرده  اولان بيله  شو آن پك چوق صوسيال و بشري بيليملر ايچون ايلك قايناق اولمه  أوزللگنى طاشيمقده در. باخصوص جغرافي اولارق قونوممز، المزده كي آرشيوله  برلكده  پك چوق دولتي ايلكيلنديرمكده در. پك چوق مسئله نڭ وضوحه  قاووشمه سنده  اتكين روله  صاحبدر. نه  واركه  ياشاديغمز حرف و لسان انقلابي هر وطنداشڭ استفاده  ايده بيلمه سنه  انكل تشكيل ايتمكده در. هر بر وطنداشمزڭ كندي ملّي آرشيوينه  كيدوب يري كلديگنده  استفاده  ايده بيلمسي ممكن دگلدر. بو ده  بر ياره مز اولارق بر يرده  طوروركن، ديگر طرفدن أوركون و يايغين قورس و درسلرڭ وارلغي و انسانلريمزڭ توجّهي هپمزي سوينديرمكده در. هركس ايچون بر حق اولارق أوڭمزه  قونولان بو مسئله  ايچمزي بر پارچه  راحتلاتمقده در. اوت، آرشيولر أونمليدر. بز ده  بو صاييده  نظريمزي بورايه  چكمك، كوشه سندن بر باشلق آچمق ايسته دك. بلكه  و يازيلرله  دستكله دك.كه  هم اصل مسئله مز اولان عثمانليجه  اگيتيمنه  دستك اولسون هم ده  كولتورل آڭلامده  وطنداش اولارق صاحبلنه جگمز بر وضعيته  دونوشسون آرزو ايتدك. آرشيولر كچمشڭ بكجيسي، كله جگڭ قوروجيسيدر. اوڭا مخاطب اولان هركس ده بو ميسيونڭ بر پارچه سيدر. دولت ابد مدّت بر طوپلومڭ فردلري اولارق وارلغڭ دوامنه  قاتقي صاغلامق البته  أونمليدر. بو صايي ده  بو مسئله يه  بر پارچه  قاتقي صاغلارسه  بزي ممنون و مسرور ايده جكدر. Bilgi hazinedir ve aynı zamanda güçtür. Osmanlı, idare ettiği coğrafyalardaki bilgiyi kayıt altına almış, aynı zamanda muhafaza etmiştir. Üç kıtada ve altı yüz sene hüküm sürmek elbette pek çok verinin üretilmesine sebep olmuş, bunların muhafazası ise bugün Osmanlı Devlet Arşivlerini uluslararası bağlamda kıymetli kılmıştır. Halihazırdaki evrakın çokluğuna rağmen, asıl biriken verinin ancak yüzde otuzu olduğu söylenmektedir. Farklı sebeplerden dolayı her birisi muhafaza edilememiştir. Fakat arşivlerde olan bile şu an pek çok sosyal ve beşerî bilimler için ilk kaynak olma özelliğini taşımaktadır. Bahusus coğrafi olarak konumumuz, elimizdeki arşivle birlikte pek çok devleti ilgilendirmektedir. Pek çok meselenin vuzuha kavuşmasında etkin role sahiptir. Ne var ki yaşadığımız harf ve lisan inkılabı her vatandaşın istifade edebilmesine engel teşkil etmektedir. Her bir vatandaşımızın kendi milli arşivine gidip yeri geldiğinde istifade edebilmesi mümkün değildir. Bu da bir yaramız olarak bir yerde dururken, diğer taraftan örgün ve yaygın kurs ve derslerin varlığı ve insanlarımızın teveccühü hepimizi sevindirmektedir. Herkes için bir hak olarak önümüze konulan bu mesele içimizi bir parça rahatlatmaktadır. Evet, arşivler önemlidir. Biz de bu sayıda nazarımızı buraya çekmek, köşesinden bir başlık açmak istedik. Belge ve yazılarla destekledik. Ki hem asıl meselemiz olan Osmanlıca eğitimine destek olsun hem de kültürel anlamda vatandaş olarak sahipleneceğimiz bir vaziyete dönüşsün arzu ettik. Arşivler geçmişin bekçisi, geleceğin kurucusudur. Ona muhatap olan herkes de bu misyonun bir parçasıdır. Devlet ebed müddet bir toplumun fertleri olarak varlığın devamına katkı sağlamak elbette önemlidir. Bu sayı da bu meseleye bir parça katkı sağlarsa bizi memnun ve mesrur edecektir.

Metin UÇAR 01 Ocak
Konu resmiArşivler, Bulundukları Milletin Hafızasıdır
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiÇanakkale
Okuma Metinleri

چاناق قلعه  دڭز صاواشلري اثناسنده  پك چوق خارقه لر كوزلنمشدر. يوز باشي حلمي بگڭ قوموته  ايتديگي مجيديه  طابيه سي ده  اونلردن بريسيدر. شيمدي اوراده  او زمانده  نه لر ياشانديغني، “ايمان وارسه  امكان واردر” جمله سنڭ ترسّم و تجسّم ايدوب بزه  ياڭسييان فوطوغرافي اولان و محاربه ده  بيوك فائده لر كوسترن سيد اونباشیدن ديڭله يه لم. “بن كليد البحر مجيديه سنده كي اوزون ٢٤’لكلرڭ أوچنجي طوپنده  ايدم. تام ساعت سكزده  بوغاز طرفندن طوغري بر كومبورتي قوپدي. امّا بو، أوّلكيلرينه  هيچ بڭزه مييوردي. دشمان بو سفر چوق شدّتلي آتش آچمشدي. بز ده  مقابله  ايدييوردق. أوڭجه  برقاچ كله  تپه مزدن آشارق دڭزه  دوشدي. صوڭره  أوڭمزده  دڭز صولريني مناره لر كبي هوايه  قالديردي. بر آرالق توز دومان ايچنده  قالدق. اورته لق آزيجق ياتيشنجه  نه  اولديكه  دييه  باقيندم. ٣٨’لك بر دشمان مرميسي بزي براز كورله مش (آتيش قابليتمزي آزالتمش) . بيوك بر چوقور آچارق صاغه  صوله  ضرر ياپمشدي. طوپڭ ماتافوره سي قيريلمش، احتياطمرمي يولوني بوزمشدي. طوپمزده  چوق شكر بر ضرر اولمامشدي. بو صيره ده  قوماندان، بر قيريلان ماتافوره  قولنه ، بر ده  بوغازه  طوغري باقييوردي. بن ده  باقدم. بوغازه  طوغري، نه  كوره يم، دشمان كميلري آغير آغير ايچري كيرمييورمي؟ همن كري يه  فيرلايارق آرابه  أوزرنده  طوران قوجه  مرمينڭ (٢١٥ ق/كیلو) باشنده  بويونلريني بوكمش باقينمقده  اولان آرقداشلري آرالادم. بر كره  مرمي يي قوجاقلاياجق اولدم، ياغلي اولديغندن المدن قيدي. المي براز طوپراقلايارق بر ديزيمي يره  قويدم و مرمي يي صيرتلادم. كنديمي طوپڭ آغزنده  بولدم. مرديونلري ايلك دفعه  ناصل چيقديغمي خاطرلايامييورم. كنه  آشاغي آتلايارق ٢’نجي، ٣’نجي، ٤’نجي مرميلري صيره  ايله  طاشيمه يه  باشلادم. ٤’نجي مرمي يي آتدقدن براز صوڭره  ايدي. غنجه  صويي (مجيديه  طابيه سنڭ بولونديغي يامه جڭ صاغ آرقه سنده كي تپه نڭ آدي) ترصّد موقعي ايكي مرميمزڭ اصابتنى بيلديرمشدي. بو خبري ده  دويدقدن صوڭره  بڭا كله لر اوفاق بر صمان چوالي قدر يڭيك (خفيف) كلييوردى. بر آرالق قوماندان ’ آرتيق يتر، يورولدڭ سيّد. كل باق دشمان قاچييور، دييه  بني ترصّد يرينه  (طوپ موضعنڭ همن أوڭي) چاغيردي. شوني ده  چيقارايم بگم ده  كليرم، ديدم. و صوڭ كله يي ده  چيقاردم. صوڭره  قوماندانمڭ ياننه  واردم. صانكه  دڭزڭ أوزري يانييوردي. صاغده  صولده  ايكي كمي قره  دومانلر، قيزيل آلولر ايچنده  يانا يانا باتييوردي. بو صيره  بري داها طوتوشدي. آراقه ده كيلر دونمه يه  بيله  وقت بولامه دن كري كري كيدرك بوغازدن چيقديلر. بنم كوره بيلديگم بو قدردي.” مجيديه  طابيه سنده  ياشانان بو حادثه نڭ آرقه  پلاننده كي معنوي كوجڭ آرقه سنده  نه  واردي دیرسڭز؟ پرده يي آرالايوب صورغولادیغمزده ، قارشومزه  يوز باشي محمد حلمي بك چيقمقده در. نه دنمي؟ چونكه  كنديسي، مجيديه  طابيه سنه  كلديگي زمان، ايلك اولارق عسكرلرڭ حرب تعليملرينه  اهمّيت ويرديگي كبي -أونملي بر آيرينتي اولارق- ديني اگيتيملرينه  ده  اهمّيت ويرمشدر. اكسيك قالان بو طرفي ده  نت اورته يه  قويابيلمشدر. بو آلت ياپي، عسكريمزڭ و محاربه نڭ سيرينى دگيشديرن أونملي بر فعاليتدر. ديني درسلرڭ قونولري، فرضلري يرينه  كتيرمه  و سنّته  اتّباع ايتمه  أوزرينه يدي. آيريجه  عسكرلره  ويريلن بعض امرلر، ايماني نقطه ده كي حسّاسيتي كوزلر أوڭنه  سرييور. ايشته  او امرلردن بعضیلري: ١. بوكوندن اعتبارًا دائما آبدستلي بولوناجق و حربه  آبدستلي اولارق باشلاناجق. ٢. طوپلرڭ طولمسي ايچون ويريله جك قومانده  ايله  هر طوپدن صاغنده كي بر اير نوبته  چيقاجق. بو صورتله  درت ایر طرفندن اذان محمّدي اوقونارق برنجي طولديرمه  ايشي ياپيلاجق. ٣. يڭي كلن يدك صوباي آطايلرينڭ مدرسه دن كلن قسمي، لزوم كورولديگنده  يوكسك سسله  تكبير آلاجقلر. بر قسمي ده  قرآن اوقوياجقدر. وظيفه سني بيتيرن ايرلر اونلري ايزله يه جكلردر. آتش آرالرنده  ايسه ، بتون باتاريه  سسلي تكبيره  قاتيلاجقلردر. Çanakkale Deniz savaşları esnasında pek çok harikalar gözlenmiştir. Yüzbaşı Hilmi Beyin komuta ettiği Mecidiye Tabyası da onlardan birisidir. Şimdi orada o zamanda neler yaşandığını, “İman varsa imkan vardır” cümlesinin teressüm ve tecessüm edip bize yansıyan fotoğrafı olan ve muharebede büyük faydalar gösteren Seyit Onbaşı’dan dinleyelim. “Ben Kilidülbahir Mecidiyesindeki uzun 24’lüklerin üçüncü topunda idim. Tam saat sekizde Boğaz tarafından doğru bir gümbürtü koptu. Amma bu, evvelkilerine (önceki atışlara) hiç benzemiyordu. Düşman bu sefer çok şiddetli ateş açmıştı. Biz de mukabele ediyorduk. Önce birkaç gülle tepemizden aşarak denize düştü. Sonra önümüzde deniz sularını minareler gibi havaya kaldırdı. Bir aralık toz duman içinde kaldık. Ortalık azıcık yatışınca ne oldu ki diye bakındım. 38’lik bir düşman mermisi bizi biraz körlemiş (atış kabiliyetimizi azaltmış). Büyük bir çukur açarak sağa sola zarar yapmıştı. Topun mataforası (mermi kaldırma vinci) kırılmış, ihtiyat (yedek) mermi yolunu bozmuştu. Topumuzda çok şükür bir zarar olmamıştı. Bu sırada Kumandan, bir kırılan matafora koluna, bir de Boğaza doğru bakıyordu. Ben de baktım. Boğaza doğru, ne göreyim, düşman gemileri ağır ağır içeri girmiyor mu? Hemen geriye fırlayarak araba üzerinde duran koca merminin (215 kg) başında boyunlarını bükmüş bakınmakta olan arkadaşları araladım. Bir kere mermiyi kucaklayacak oldum, yağlı olduğundan elimden kaydı. Elimi biraz topraklayarak bir dizimi yere koydum ve mermiyi sırtladım. Kendimi topun ağzında buldum. Merdivenleri ilk defa nasıl çıktığımı hatırlayamıyorum. Gene aşağı atlayarak 2’nci, 3’ncü, 4’ncü mermileri sıra ile taşımaya başladım. 4’üncü mermiyi attıktan biraz sonra idi. Gonca Suyu (Mecidiye tabyasının bulunduğu yamacın sağ arkasındaki tepenin adı) tarassud mevkii iki mermimizin isabetini bildirmişti. Bu haberi de duyduktan sonra bana gülleler (mermiler) ufak bir saman çuvalı kadar yenik (hafif) geliyordu. Bir aralık Kumandan ‘Artık yeter, yoruldun Seyyid. Gel bak düşman kaçıyor, diye beni tarassud yerine (top mevziinin hemen önü) çağırdı. Şunu da çıkarayım beyim de (Kumandanım) gelirim, dedim. Ve son gülleyi de çıkardım. Sonra Kumandanımın yanına vardım. Sanki denizin üzeri yanıyordu. Sağda solda iki gemi (Ocean ve İrrısestıble olmalı) kara dumanlar, kızıl alevler içinde yana yana batıyordu. Bu sıra biri daha tutuştu (İnfilexsıble olmalı). Arakadakiler dönmeye bile vakit bulamadan geri geri giderek boğazdan çıktılar. Benim görebildiğim bu kadardı.” Mecidiye Tabyasında yaşanan bu hadisenin arka planındaki manevi gücün arkasında ne vardı dersiniz? Perdeyi aralayıp sorguladığımızda, karşımıza Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey çıkmaktadır. Neden mi? Çünkü kendisi, Mecidiye Tabyasına geldiği zaman, ilk olarak askerlerin harp talimlerine ehemmiyet verdiği gibi –önemli bir ayrıntı olarak- dini eğitimlerine de ehemmiyet vermiştir. Eksik kalan bu tarafı da net ortaya koyabilmiştir. Bu alt yapı, askerimizin ve muharebenin seyrini değiştiren önemli bir faaliyettir. Dini derslerin konuları, farzları yerine getirme ve sünnete ittiba etme üzerineydi. Ayrıca askerlere verilen bazı emirler, imani noktadaki hassasiyeti gözler önüne seriyor. İşte o emirlerden bazıları:

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiRamazan-ı Şerif*
Okuma Metinleri

(1) Haliku’ş-şuur ve’l-a’vam hazretleri, hululüyle müşerref olduğumuz Ramazan-ı Şerifi bilcümle ihvan-ı din hakkında müteyemmin eyleye. Bu an-ı mübarek, ehl-i İslam’ın mükellef bulunduğu fariza-i savmın zaman-ı ifası ve bu sene ise evamir-i celilin 1339’uncu devre-i icrasıdır. Her Müslümanın bildiği ve Mahfil’in 10 ve 23’üncü nüshalarında ifade edildiği vecihle Ramazan-ı Şerifin nüzul-i Kur’an ve fariza-i sıyam dolayısıyla şuhur-ı saireden mümtaz bir kudsiyeti, manevi bir saltanatı vardır. Hatta bir saz şairi bile ondaki kudsi saltanatı hisseyleyerek hakkında, “On bir ayın sultanı” diye kalbî ve pak bir ihtiram göstermiştir. Ramazan, feyz-i sıyam ile Müslümanların melekiyet sıfatını iktisab ve o vasıta ile rıza-i Allah’a tezyid-i intisab eyledikleri bir aydır. Fazla tıkıştırılmış bir midenin imtilaya uğrayacağı tabii olduğu gibi nisabında imla edilen o uzvun nefsani ve şehevani bir takım amali takviye eyleyeceği ve pek çok işleyen (2) bir aletin velev ki demirden olsun pek çabuk aşınacağı bedihi bir hakikattir. Binaenaleyh (es-savmu li) hadis-i kudsisi veçhile orucun ancak Allah için yapılan bir ibadet olması gibi manevi menafiinden başka, insanın bir müddet hevesat ve ihtirasatını dinlendirmek ve kendisine açlarla açlık halini hissettirmek misilli inkârı gayr-i kabil faydaları vardır. Şu hâlde Allah’ın o nimetinden istifade etmeli, bundan mahrum kalmak bedbahtlığına uğranılırsa bari müstefid olanlara hürmette kusur etmemeli, yani alenen naks-ı sıyam cüretini göstermemeliyiz. Çünkü aç bir adamın karşısında tıka basa karnını doyurmak -Müslümanlıktaki günahı bir tarafa bıraksak bile- insaniyet-i medeniye nazarında meayibden sayılır. Yukarıda da arz eylediği üzere Mahfil’in 10 ve 23’üncü nüshalarında Ramazan ve müteallikatı için malumat-ı mufassala verilmiş, alelhusus mecmuada (3) münteşir (İbadat-ı İslamiye Tarihçesi)nde atiyen tafsilat itası mukarrer bulunmuş olduğundan burada şu perişan, fakat mahsul-i iman ve vicdan sözlerle iktifa ediyoruz. * Cenab-ı Mevlana’nın oruç hakkında bir saniha-i irfanı: Oruç ayı geldi. Onun kudümü mübarek, ey oruç yolcusu! Sana da uğurlar olsun. Şah-ı sıyama bakmak istedim. Bakarken külahım düştüğü gibi başım da sersem oldu. Ey Müslümanlar! O günden beri başım mest olup kaldı. Orucun ne güzel ikbali baht ve mertebesi varmış. (4) Ramazan’ın şu hilalinden maada savmın bir kameri vardır ki obasında gizlenmiş bir Türk gibi oruç çadırında pinhandır. Bu ayda edilen dualar müstecab olur. Çünkü oruçlunun ahı felekleri yırtıp geçer. Orucun kuyusunun tazyikine tahammül gösteren, nihayet Yusuf (as) gibi Mısır-ı aşkın müdir-i umuru olur. Saimin açlık tesiriyle yüzü sararırsa sonunda oruç dibasından bir hilat giyer. Ey nutuk! Sus, sahur davulu gibi dan dan ötme. Orucun ne olduğunu yine oruçlu bulunanlar bilir. *Tahiru’l-Mevlevi

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOsmanlı Arşivciliği*
Okuma Metinleri

كچمش ايله  كله جك آراسنده  بر كوپرو كوروي كورن و دولتلرڭ حافظه سي اولارق تلقّي ايده بيله جگمز آرشيولر تورك دولت  كله نگنده  أونملي بر يره  صاحب اولمشلردر. تاريخمزده  آرشيوجيلك كله نگي، اورته  آسيه  تورك دولتلرينه  قدر اوزانمقده در. اويغورلرده  باشلايان سيستملي بر آرشيو ميدانه  كتيرمه  حركتي، آناطولي سلچوقليلرنده  كليشه رك، عثمانلي دولتنده  ذروه يه  اولاشمشدر. تورك اسلام اخلاقندن كلن يازيلي كاغده  صايغي كوستريلمسي كله نگي، دولت ايشلرينه  عائد يازيلي وثيقه لرڭ مسودّه لر ده  داخل اولمق أوزره  تيتيزلكله  محافظه  ايديلمه سنه  يول آچمشدر. آرشيوڭ، بر ملّتڭ تاريخ و كولتور خزينه سي اولديغني ادراك ايدن عثمانلي دولتي، بو وثيقه لري عادتا بر خزينه  كبي تلقّي ايتمش و بونلري محافظه  ايچون قورمش اولديغي آرشيو تشكيلاتنه  ده  “خزينۀ اوراق” آدينى ويره رك، بو وثيقه لره  نه  درجه  أونم عطف ايتديگني كوسترمشدر. آدريياتيكدن چين دڭزینه قدر اوزانان أوچ قطعه  أوزرنده ، چوق كنيش بر جغرافيه ده  حكمران اولان و بنيه سندن اوتوزه  ياقين دولت چيقاران عثمانلي دولتنڭ، يوز ييللر بوينجه  بيوك بر دقّت و أوزنله  اولوشديرديغي آرشيولر؛ اوزون ييللر عثمانلي دولتنڭ حاكميتي آلتنده  بولونان بالقانلر، قير يم و قفقاسلر، اورته  طوغو، عرب يار يم آطه سي، آق دڭز آطه لري و قوزي آفريقه ده كي پك چوق دولتڭ كولتور، اقتصاد و سياسي تاريخلرينڭ كون ايشيغنه  چيقاريلمه سنده ، ملّتلر آراسي حقلرڭ اثباتي و قورونمه سنده ، آيريجه  وطنداش حقلرينڭ كركديگنده  حقوقي مسندي اولمسي باقيمندن، برنجي ال قايناق اولان بلكه لري بنيه سنده  بولونديرمسي سببيله  مستثنا بر اهمّيته  صاحبدر. بوكون، عثمانلي دولتنڭ طاغيلمه سندن صوڭره  اورته يه  چيقان دولتلره  منسوب آراشديرمه جيلر، كندي ملّي آرشيولريني قورمق، طوپلوم علملري آچيسندن وار اولوشلري ايله  ايلكيلي مسئله لري اينجه له مك، تثبيت ايتمك و دگرلنديرمك ايچون، عثمانلي آرشيونده  آراشديرمه لر ياپمق مجبوريتنى دويمقده درلر. ديوانلر عثمانلي دولتي، تنظيمات دونمنه  قدر مركز و طشره ده  قورولان ديوانلرله  يوڭتيلمشدر. اسكي تورك دولت كله نگنده  بسيط شكللرده  كورولن ديوان سيستمي، ترك و اسلام دولتلرنده  كليشديريله رك آناطولي سلچوقليلرينڭ تأثيريله ، عثمانلي دولت تشكيلاتنده  ياپيسي و ايشله ييشي قانوننامه لرله  تثبيت ايديله رك مؤسسه لشمشدر. عثمانلي ديوانلرينڭ مركزده  قورولانلري، باشده  ديوان همايون اولمق أوزره  ايكيندي ديواني، صدارت قائممقاملغي ديواني، دفتردار و قپودن پاشا ديوانيدر. بو ديوانلر، يوڭتيمده  كونمزده كي بر استشاره  مجلسي، يارغيده  يوكسك حاكملر قورولي، كنل قورماي ويا بر قابينه  كبي رول اوينامقده  ايديلر. ديوان همايون، بتون دولت و ملّت مسئله لرينڭ كوروشوله رك قراره  باغلانديغي، هر تورلي دعوا و شكايتلرڭ حلّ ايديلديگي عثمانلي دولتي مركز تشكيلاتنده  پادشاه آدينه  حكم ويرن أوست دوزي قرار اورغانيدر. ديوان همايون ١٤ نجی يوز ييلدن اعتبارًا، يازيشمه لرينى، مذاكره  صوڭوجي آلديغي قرارلري، فرمان و براتلري دوزنلنمك أوزره  ديوان و ماليه  قلملرينه  حواله  ايتمك صورتيله  يوروتمشدر. عثمانلي آرشيوينڭ اڭ بيوك خصوصيتي، توركيه نڭ اولديغي قدر، بوكون مستقل دولت قورمش اورته  و ياقين طوغو، بالقان، آق دڭز، قوزي آفريقه  و عرب ئولكه لرينڭ كولتور، اقتصاد و سياسي تاريخلرينڭ كون ايشيغنه  چيقاريلمسي، ملّتلراراسي حقلرڭ اثباتي و قورونمه سنده ، آيريجه  وطنداش حقلرينڭ كركديگنده  حقوقي مسندي اولمسي باقيمندن صاحب اولديغي مستثنا دگريدر. مهمّه  دفترلري عثمانلي آرشيونده  قيد طرزينه  كوره ؛ تحرير، مضبطه ، خلاصه  قيد، عينًا قيد، وارده ، صادره ، ژورنال باشلقلري آلتنده  دگيشيك تورلرينه  راستلانيلان دفترلر، عثمانلي بوروقراسيسي و آرشيوجيلگنده  تمل عنصردر. ١٨ نجی يوز ييلده  عثمانلي بوروقراسيسي تريملرينه  “مهمّه  نويس”، يعني مهم امرلري يازان كاتبلر زمره سي دييه  بر يڭيسي داها اكلنمشدر. بونلر، ديوان همايونڭ “مهم” اولارق وصفلانديرديغي قونولري قلمه  آلمقله  كورولنديريلدكلري ايچون ديگر كاتبلردن داها امتيازلي، كوزل يازي يازان، كوگنيلير و كوروينه  باغلي كيمسه لردي. مهمّه نويسلر باشقه  يازيلري يازمقله  مشغول اولمايوب، آنجق مهم قونولري يازمقله  كورولنديريليرلردي. ١٦ نجی يوز ييلڭ اورته لرندن ٢٠ نجی يوز ييلڭ ايلك ييللرينه  اولاشان بر دونم ايچنده  - كوچك زمان بولوملري خارج- اورته لامه  ٣٥٠ ييللق زمان ديليمي اعتباريله ، هيچ بر طوغو و باتي دولتنده  بولونمايان كولتور و تاريخ زنكينلگنى احتوا ايدن مهمّه  دفترلري، عثمانلي آرشيوي دفتر سريلري ايچنده  شبهه سز أونملي ير طوتار. آنا قونولريني؛ دولتي ايلگيلنديرن سياسي، اقتصادي، كولتورل، صوسيال و حرب تاريخنه  دائر أوست دوزي قرارلر تشكيل ايدر. ديوان همايون طوپلانتيلرنده  مذاكره  ايديلن داخلي و خارجي مسئله لره  عائد سياسي، عسكري، اجتماعي و اقتصادي أونملي قرارلرڭ قيد ايديلديگي دفترلره  “مهمّه  دفترلري” آدي ويريلمشدر. عثمانلي آرشيونده  ٩٦١-١٣٢٣ (١٥٥٣-١٩٠٥) تاريخلري آراسنده  طوتولمش ٢٦٦ عدد مهمّه  دفتري موجوددر. مهمّه  دفترلري، حكملرڭ صادر اولدقلري ديوانلر باقيمندن درت آيري غروپده  دگرلنديریله بيلير: ١- پادشاهڭ پاي تحتده  بولونديغي صيره ده ، صدر اعظم باشقانلغنده كي ديوان طوپلانتيسندن چيقان امرلرڭ قيد اولونديغي مهمّه  دفترلري، ٢- رقاب مهمّه سي: صدر اعظمڭ سفر ويا باشقه  بر سببله  پاي تحتدن آيريليركن يرينه  وكيل اولارق بيراقديغي رقاب قائممقامي ويا صدارت قائممقامي د ينيلن كورولي باشقانلغنده  طوپلانان ديوانده  آلينان قرارلرڭ يازيلديغي دفترلر، ٣- اوردو مهمّه سي: اوردو ايله  برلكده  سفره  چيقان صدر اعظمڭ سفر صيره سنده  عقد ايتديگي ديوان طوپلانتيلرنده  آلينان قرارلرڭ يازيلديغي دفترلر، ٤- قائممقاملق مهمّه سي: پادشاه و صدر اعظمڭ عين آنده  درسعادتدن آيريلديغنده ، دولت ايشلرينى تدوير ايتمك أوزره  تعيين ايديلن صدارت قائممقامنڭ مستقل اولارق عقد ايتديگي ديوانلرده  آلينان أونملي قرارلرڭ يازيلديغي دفترلر، مهمّه  دفترلرنده كي قيدلر، محلّنه  -مخاطب مقامه - كوندريلن برات و فرمانلرڭ صورتلري هويتنده در. صدر اعظمڭ باشقانلغنده ، قبه  وزيرلري، آناطولي و روم ايلي قاضيعسكري، دفتردار و نشانجينڭ قاتيلديغي ديوان طوپلانتيلرنده  آلينان قرارلر، پادشاه تصديقندن كچدكدن صوڭره  قرونولوژيك صيره  ايچنده  دفترلره  قيد ايديلمشدر. أونملي بر خصوص ده  دفتره  قيد ايتمه نڭ، يعني تسجيل ايشلمنڭ؛ حكمه  باغلامه نڭ بر افاده سي اولمسيدر. ديواندن ويريلن بر قرار ويا نتيجه لنن بر دعوا، فرمان شكلنده  حاضرلانمادن أوّل، تصحيح ايديلن مسودّه سي ايلكيلي دفترينه  قيد اولونمامشسه ، بر حكم افاده  ايتمه مكده در. دفترلرده كي بر قيدڭ ابطالي ويا تصحيح ايديلمسي آنجق پادشاهڭ اذننه  باغليدر. نشانجينڭ، يعني ايلك دونملرده كي ديوان قلملري شفنڭ دفترلر أوزرنده  تصحيح ياپابيلمه سي، پادشاهڭ “كندي قلميله  دوزلتمه  ياپابيلير” مساعده سني طاشييان فرمانيله  ممكندر. مهمّه  دفترلرنده  ير آلان قونولري؛ دورڭ زمان، مكان و تلقّيسي چرچوه سنده  مهم كورولن بحثلر تشكيل ايدر. بعضًا حكم متنلري ايچنده  كچن “بو خصوص مواد مهمّه دندر.” ويا “خصوص مزبور مهمّاتدندر.” شكلنده كي افاده لر ايله  قونولرڭ أونمنه  دقّت چكيلديگي كورولمكده در. * مهمّه  دفترلرينڭ يوقاريده  افاده  ايديلن شكلي أوزللكلري ياننده ، محتوا باقيمندن أونم و دگرلريني ده  آشاغيده كي باشلقلرده  طوپلامق ممكندر: ١- مهمّه  دفترلري، عثمانلي دولتنڭ مركز و طشره  تشكيلاتنده كي اداري و عسكري اورغانلرڭ ياپيسي، قارشيلقلي مناسبتلري، چاليشمه  طرزلري، فونقسييونلري حقّنده  أونملي قايناقدر. مؤسسه لرڭ اورغانيزاسيون و ايشله ييشي، حقوقي پروسه دور حكملرينڭ تدقيقيله  آڭلاشيلابيلير. ٢- قومشو ئولكه لر ايله  آوروپه ، قوزي آفريقه ، اورته  طوغو، عربستان يار يم آطه سي، قفقاسلر و روسيه  تاريخلري آچيسندن أونملي بيلكيلر احتوا ايدرلر. ٣- عثمانلي دولتنڭ، غير مسلم تبعه سي ايله  اولان مناسبتلري، آزينلقلر حقوقي، خلقڭ صوسيال و اقونوميك احتياجلرينڭ تأميني خصوصلرنده كي يوڭتيم پوليتيقه سي، عبادت و آيين سربستيتي، معبدلرڭ انشاسي كبي قونولر مهمّه  دفترلرنده  چوقجه  كورولور. ٤- حج اورغانيزه سي، صرّه  آلايلري و مقدّس بلده لره  كوتورولن خدمتلر، قونو اولارق آيري بر ير طوتار. ٥- عثمانلي كولتور و صنعت فعاليتلري جمله سندن، اعمار و اسكان سياستي، چوره  و بلديه  خدمتلري، صاغلق و اگيتيم ايشلري، كنيش وقف اداره لرينڭ پروبلملري و تفتيشلري باقيمندن ده  زنكين مالزمه  احتوا ايدرلر. ٦- صاييلري خيلي فضله  اولان و اوردو ديواننجه طوتولان مهمّه  دفترلري، عسكري تاريخ، حرب تاريخي و لوژيستیك خدمتلر تاريخي يوڭندن ده  برنجي الدن قايناقدرلر. نتيجه  اولارق، ١٨ نجی يوز ييلده  دولت ايشلرينڭ ديوان همايوندن پاشا قاپوسنه قايديغي، باب عالينڭ، يوڭتيمده  آغيرلغنڭ حسّ ايديلمگه  باشلادىغي دونملرده  ياواش ياواش پادشاه فرمانلرينڭ يريني صدر اعظم بيورولديلري آلمه يه  باشلامش و بو بيورولديلر ايچون “عينيات دفتري” آدي آلتنده ، يڭي بر دفتر توري طوتولمه يه  باشلانمشدر. بونڭله  برلكده ، مهمّه  قيدلريني طوتان ديوان قلملري آز صاييده كي كاتب قادروسي ايله  صدارت تشكيلاتي ايچنده  ير آلارق عثمانلي دولتنڭ صوڭ دونملرينه  قدر اسكي كوروينى سورديرمشدر. * عثمانلي دونمنده  سفرلرڭ دولت يوڭتيمنڭ آقصامه سنه  سببيت ويرميه جك شكلده  كرچكلشديريلديگي بيلينمكده در. عثمانلينڭ بيوك عسكري حركاتلري اثناسنده ، يالڭز عسكري ايشلر ايچون دگل، مالي و اداري ايشلرڭ حاللي ايچون ده  ديوان همايون دائره سنده كي بعض كوروليلرڭ اوردويله  برلكده  سفره  قاتيلمه لري و قرار آلمق ايچون كركلي دفترلري ده  برابرلرنده  كوتورمه لري بو سببله در. مهمّه  دفترلرنده ؛ اوردويله  برابر يوله  چيقاريلان ديوان، ماليه  و دفترخانه  دفترلرينڭ قورونمه سنه  و امنيت ايچنده  قوناق محلّرینه  اولاشديريلمه سنه  دائر يوزلرجه  حكم قيدي بولونمقده در. “ادارۀ امور دولت و اوردو” ايچون صوڭ درجه  لزوملي اولديغي بليرتيلن بو دفترلرڭ قوناقلر آراسنده كي نقلي اثناسنده  “دولت عليه نڭ خزينه سي مثابه سنده ” اولدقلري خاطرلاتيلارق، “بر ورق و بر حرفنه  خطا و ضرر ايريشمك لازم كلير ايسه ” ايلكيليلرڭ جواب ويرمه يه  كوچ يتيره ميه جكلري، يايينلانان فرمانلرده  افاده  ايديلمكده در. Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü görevi gören ve devletlerin hâfızası olarak telâkki edebileceğimiz arşivler Türk devlet geleneğinde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Tarihimizde arşivcilik geleneği, Orta Asya Türk devletlerine kadar uzanmaktadır. Uygurlarda başlayan sistemli bir arşiv meydana getirme hareketi, Anadolu Selçuklularında gelişerek, Osmanlı Devleti’nde zirveye ulaşmıştır. Türk-İslâm ahlâkından gelen yazılı kâğıda saygı gösterilmesi geleneği, devlet işlerine âit yazılı vesikaların müsveddeler de dahil olmak üzere titizlikle muhafaza edilmesine yol açmıştır. Arşivin, bir milletin tarih ve kültür hazinesi olduğunu idrak eden Osmanlı Devleti, bu vesikaları âdeta bir hazine gibi telâkki etmiş ve bunları muhafaza için kurmuş olduğu arşiv teşkilâtına da “Hazine-i Evrâk” adını vererek, bu vesikalara ne derece önem atfettiğini göstermiştir. Adriyatik’ten Çin Denizi’ne kadar uzanan üç kıta üzerinde, çok geniş bir coğrafyada hükümrân olan ve bünyesinden otuza yakın devlet çıkaran Osmanlı Devleti’nin, yüzyıllar boyunca büyük bir dikkat ve özenle oluşturduğu arşivler; uzun yıllar Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında bulunan Balkanlar, Kırım ve Kafkaslar, Orta Doğu, Arab Yarımadası, Akdeniz Adaları ve Kuzey Afrika’daki pek çok devletin kültür, iktisat ve siyasî tarihlerinin gün ışığına çıkarılmasında, milletlerarası hakların ispatı ve korunmasında, ayrıca vatandaş haklarının gerektiğinde hukukî mesnedi olması bakımından, birinci el kaynak olan belgeleri bünyesinde bulundurması sebebiyle müstesna bir ehemmiyete sahiptir. Bugün, Osmanlı Devleti’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan devletlere mensup araştırmacılar, kendi millî arşivlerini kurmak, toplum ilimleri açısından var oluşları ile ilgili meseleleri incelemek, tespit etmek ve değerlendirmek için, Osmanlı Arşivi’nde araştırmalar yapmak mecburiyetini duymaktadırlar. DİVANLAR Osmanlı Devleti, Tanzimat dönemine kadar merkez ve taşrada kurulan Divânlarla yönetilmiştir. Eski Türk devlet geleneğinde basit şekillerde görülen Divân sistemi, Türk ve İslâm devletlerinde geliştirilerek Anadolu Selçuklularının tesiriyle, Osmanlı Devlet teşkilâtında yapısı ve işleyişi kanunnamelerle tespit edilerek müesseseleşmiştir. Osmanlı Divânlarının merkezde kurulanları, başta Divân-ı Hümâyûn olmak üzere İkindi Divânı, Sadâret Kaymakamlığı Divânı, Defterdar ve Kapudan Paşa Divânı’dır. Bu Divânlar, yönetimde günümüzdeki bir istişare meclisi, yargıtay, yüksek hakemler kurulu, genelkurmay veya bir kabine gibi rol oynamakta idiler. Divân-ı Hümâyûn, bütün devlet ve millet meselelerinin görüşülerek karara bağlandığı, her türlü dâva ve şikâyetlerin halledildiği Osmanlı Devleti merkez teşkilâtında padişah adına hüküm veren üst düzey karar organıdır. Divân-ı Hümâyûn 14. yüzyıldan itibaren, yazışmalarını, müzakere sonucu aldığı kararları, ferman ve beratları düzenlenmek üzere Divân ve Mâliye kalemlerine havale etmek suretiyle yürütmüştür. Osmanlı Arşivi’nin en büyük hususiyeti, Türkiye’nin olduğu kadar, bugün müstakil devlet kurmuş Orta ve Yakın Doğu, Balkan, Akdeniz, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinin kültür, iktisat ve siyasî tarihlerinin gün ışığına çıkarılması, milletlerarası hakların ispatı ve korunmasında, ayrıca vatandaş haklarının gerektiğinde hukukî mesnedi olması bakımından sahip olduğu müstesna değeridir. MÜHİMME DEFTERLERİ Osmanlı Arşivi’nde kayıt tarzına göre; tahrir, mazbata, hülâsa kayıt, aynen kayıt, vâride, sâdıra, jurnal başlıkları altında değişik türlerine rastlanılan defterler, Osmanlı bürokrasisi ve arşivciliğinde temel unsurdur. 18. yüzyılda Osmanlı bürokrasisi terimlerine “Mühimme-nüvîs”, yani mühim emirleri yazan kâtipler zümresi diye bir yenisi daha eklenmiştir. Bunlar, Divân-ı Hümâyûn’un “mühim” olarak vasıflandırdığı konuları kaleme almakla görevlendirildikleri için diğer kâtiplerden daha imtiyazlı, güzel yazı yazan, güvenilir ve görevine bağlı kimselerdi. Mühimme-nüvîsler başka yazıları yazmakla meşgul olmayıp, ancak mühim konuları yazmakla görevlendirilirlerdi. 18. yüzyılın ortalarından 20. yüzyılın ilk yıllarına ulaşan bir dönem içinde -küçük zaman bölümleri hariç- ortalama 350 yıllık zaman dilimi itibarıyla, hiçbir Doğu ve Batı devletinde bulunmayan kültür ve tarih zenginliğini ihtiva eden Mühimme Defterleri, Osmanlı Arşivi defter serileri içinde şüphesiz önemli yer tutar. Ana konularını; devleti ilgilendiren siyasî, iktisadî, kültürel, sosyal ve harp tarihine dâir üst düzey kararlar teşkil eder. Divân-ı Hümâyûn toplantılarında müzâkere edilen dahilî ve haricî meselelere ait siyasî, askerî, içtimaî ve iktisadî önemli kararların kaydedildiği defterlere “Mühimme Defterleri” adı verilmiştir. Osmanlı Arşivi’nde 961-1323 (1553-1905) tarihleri arasında tutulmuş 266 adet Mühimme Defteri mevcuttur. Mühimme Defterleri, hükümlerin sâdır oldukları Divânlar bakımından dört ayrı grupta değerlendirebilir: 1- Padişahın payitahtta bulunduğu sırada, Sadrazam başkanlığındaki Divân toplantısından çıkan emirlerin kaydolunduğu Mühimme Defterleri, 2- Rikâb Mühimmesi: Sadrâzamın sefer veya başka bir sebeple payitahttan ayrılırken yerine vekil olarak bıraktığı Rikâb kaymakamı veya Sadâret kaymakamı denilen görevli başkanlığında toplanan Divanda alınan kararların yazıldığı defterler, 3- Ordu Mühimmesi: Ordu ile birlikte sefere çıkan sadrâzamın sefer sırasında akdettiği Divân toplantılarında alınan kararların yazıldığı defterler, 4- Kaymakamlık Mühimmesi: Padişah ve sadrâzamın aynı anda Dersaadet’ten ayrıldığında, devlet işlerini tedvir etmek üzere tayin edilen Sadâret Kaymakamı’nın müstakil olarak akdettiği Divânlarda alınan önemli kararların yazıldığı defterler, Mühimme Defterlerindeki kayıtlar, mahalline -muhatap makama- gönderilen berat ve fermanların suretleri hüviyetindedir. Sadrâzamın başkanlığında, kubbe vezirleri, Anadolu ve Rumeli kazaskeri, defterdar ve nişancının katıldığı Divân toplantılarında alınan kararlar, padişah tasdikinden geçtikten sonra kronolojik sıra içinde defterlere kaydedilmiştir. Önemli bir husus da deftere kaydetmenin, yani tescil işleminin; hükme bağlamanın bir ifadesi olmasıdır. Divândan verilen bir karar veya neticelenen bir dâva, ferman şeklinde hazırlanmadan evvel, tashih edilen müsveddesi ilgili defterine kaydolunmamışsa, bir hüküm ifade etmemektedir. Defterlerdeki bir kaydın iptali veya tashih edilmesi ancak padişahın iznine bağlıdır. Nişancının, yani ilk dönemlerdeki Divân kalemleri şefinin defterler üzerinde tashih yapabilmesi, padişahın “Kendi kalemiyle düzeltme yapabilir” müsaadesini taşıyan fermanıyla mümkündür. Mühimme Defterlerinde yer alan konuları; devrin zaman, mekân ve telakkîsi çerçevesinde mühim görülen bahisler teşkil eder. Bazen hüküm metinleri içinde geçen “Bu husûs mevâdd-ı mühimmedendir.” Veya “Husûs-ı mezbûr mühimmâtdandır.” şeklindeki ifadeler ile konuların önemine dikkat çekildiği görülmektedir. * Mühimme Defterlerinin yukarıda ifade edilen şeklî özellikleri yanında, muhteva bakımından önem ve değerlerini de aşağıdaki başlıklarda toplamak mümkündür: 1- Mühimme Defterleri, Osmanlı Devleti’nin merkez ve taşra teşkilâtındaki idarî ve askerî organların yapısı, karşılıklı münasebetleri, çalışma tarzları, fonksiyonları hakkında önemli kaynaktır. Müesseselerin organizasyon ve işleyişi, hukukî prosedür hükümlerinin tetkikiyle anlaşılabilir. 2- Komşu ülkeler ile Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu, Arabistan Yarımadası, Kafkaslar ve Rusya tarihleri açısından önemli bilgiler ihtiva ederler. 3- Osmanlı Devleti’nin, gayrimüslim tebeası ile olan münasebetleri, azınlıklar hukuku, halkın sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının temini hususlarındaki yönetim politikası, ibadet ve âyin serbestiyeti, mâbedlerin inşası gibi konular Mühimme Defterlerinde çokça görülür. 4- Hac organizesi, surre alayları ve mukaddes beldelere götürülen hizmetler, konu olarak ayrı bir yer tutar. 5- Osmanlı kültür ve sanat faaliyetleri cümlesinden, imar ve iskân siyaseti, çevre ve belediye hizmetleri, sağlık ve eğitim işleri, geniş vakıf idarelerinin problemleri ve teftişleri bakımından da zengin malzeme ihtiva ederler. 6- Sayıları hayli fazla olan ve Ordu Divânı’nca tutulan Mühimme Defterleri, askerî tarih, harp tarihi ve lojistik hizmetler tarihi yönünden de birinci elden kaynaktırlar. Netice olarak, 18. yüzyılda devlet işlerinin Divân-ı Hümâyûn’dan Paşa Kapısı’na kaydığı, Bâb-ı Âlî’nin, yönetimde ağırlığının hissedilmeğe başladığı dönemlerde yavaş yavaş padişah fermanlarının yerini sadrâzam buyrulduları almaya başlamış ve bu buyruldular için “Ayniyat Defteri” adı altında, yeni bir defter türü tutulmaya başlanmıştır. Bununla birlikte, mühimme kayıtlarını tutan Divân kalemleri az sayıdaki kâtip kadrosu ile Sadâret teşkilâtı içinde yer alarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar eski görevini sürdürmüştür. * Osmanlı döneminde seferlerin devlet yönetiminin aksamasına sebebiyet vermeyecek şekilde gerçekleştirildiği bilinmektedir. Osmanlının büyük askerî harekâtları esnasında, yalnız askerî işler için değil, malî ve idarî işlerin halli için de Divân-ı Hümâyun dairesindeki bazı görevlilerin orduyla birlikte sefere katılmaları ve karar almak için gerekli defterleri de beraberlerinde götürmeleri bu sebepledir. Mühimme Defterlerinde; orduyla beraber yola çıkarılan Divân, Mâliye ve Defterhâne defterlerinin korunmasına ve emniyet içinde konak mahallerine ulaştırılmasına dâir yüzlerce hüküm kaydı bulunmaktadır. “İdâre-i umûr-ı devlet ve ordu” için son derece lüzumlu olduğu belirtilen bu defterlerin konaklar arasındaki nakli esnasında “Devlet-i Aliyye’nin hazinesi mesabesinde” oldukları hatırlatılarak, “bir varak ve bir harfine hata ve zarar erişmek lâzım gelir ise” ilgililerin cevap vermeye güç yetiremeyecekleri, yayınlanan fermanlarda ifade edilmektedir. *Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, 5 Numaralı Mühimme Defteri, Ankara 1994

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiLâ Taknetû
Beyt-i Berceste

حيات جدالدر. شوق ايسه  مطيه سيدر. ايشته  همّتڭز شوقه  بينوب، مبارزۀ حيات ميداننه  چيقديغي وقت، اڭ أوّل دشمان شديد اولان يأس راست كلير. قوۀ معنويه سني قيرار. سز او دشمانه  قارشيلَا تَقْنَطُوا* قليجنى استعمال ايديڭز. Hayat cidâldir. Şevk ise matiyesidir. İşte himmetiniz şevke binip, mübâreze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedîd olan yeis rast gelir. Kuvve-i ma‘neviyesini kırar. Siz o düşmana karşı *لَا تَقْنَطُوا kılıcını isti‘mâl ediniz.. (Mektubat, s. 428) ديكه : “اي نفسلري عليهنه  (كناه ايشله مكله  عمرلريني) اسراف ايدن قوللرم! (كناهلره  بولاشدق دييه ) اللّٰهڭ رحمتندن اميد كسمه يڭ! شبهه سزكه  الله، بتون كناهلري باغيشلار!” طوغريسي، غفور (چوق باغيشلايان)، رحيم (قوللرينه  چوق مرحمت ايدن) آنجق اودر. * De ki: “Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım! (Günahlara bulaştık diye) Allah'ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şübhesiz ki Allah, bütün günahları bağışlar!” Doğrusu, Gafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden) ancak O'dur. (Zümer, 53) 1. Beyit كبائر اهلی حقّنده دیدی لا تقنطو مولاشفاعت دخی بونلره بونی اخفا ایدر واعظ (مكر كیم بیلمدی انی دیدی لا تقنطوا مولابتون كون قلب یارانه كدر القا ایدر واعظ) Kebâ’ir ehli hakkında didi lâ taknetû MevlâŞefâ’at dahi bunlara bunı ihfâ ider vâiz (Meger kim bilmedi anı didi lâ taknetû MevlâBütün gün ķalb-i yârâna keder ilkâ ider vâiz)* Leblebici Baba (6-8) * Mevla dahi “Ümid kesmeyin!” buyurmuş ey vaiz! Günahkârlardan şefaat müjdesini nasıl gizlersin? Bu ilahi emirden bihaber sohbet dostlarının kalblerine ne sebeble yedi yirmi dört keder ekersin? Rahman kalbine merhamet versin! * Kebâ’ir: Hakkında açık hüküm bulunan büyük günahlar, kebireler. (Bunların en büyükleri yedi tanedir: Katil, zinâ, şarab, ukûk-u vâlideyn (yani kat’-ı sıla-i rahim), kumar, yalancı şehâdetlik, dine zarar verecek bid’alara tarafdâr olmak (1))İhfâ: Gizleme, saklamaİlkâ: Bırakmak, atmak * Yazma eserden alınan ilk beytin matbu eserdeki şeklidir. 2. Beyit كمال لطف و احسانندن اللّهدیدی لا تقنطوا من رحمة للّه اوله كور رحمت امّیدنده دائمبو معنادن اكر اولدكسه اكاه Kemâl-i lutf u ihsânından AllahDedi lâ taknetû min rahmeti'llâh Olagör rahmet ümmîdinde dâ’imBu ma’nâdan eger oldunsa âgâh Aziz Mahmud Hüdayi (3) * Rabbimizin lütuf ve ihsanının mükemmelliğine bak, tefekkür et ki “Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin!” müjdesi bu hakikatinin eseridir. Eğer bunu derk edip kendine geldinse yeisten kurtul, kalb gözünle ümidle her vakit Allah’ın rahmetini gözle! Ya Latîf, ya Muhsîn! * Âgâh: Uyanık, basiret sahibi, sırlara vakıf, müteyakkız 3. Beyit دیمش لا تقنطوا من رحمت اللّه اول غنی جبّارامیدك كسمه حقدن دیمه قوللره خدا ویرمز Demiş lâ taknetû min rahmeti’llâh ol ganî CebbârÜmîdün kesme Hakdan deme kullara Hudâ vermez Kuloğlu İlyas (4) * Ey dilediğine dilediğini yaptıran Cebbâr! Ey hadsiz zenginliğe sahip ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Ganî! Sen kelamında “Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin!” demişken nasıl olur da kul “Hudâ vermez.” der, Hak’dan ümidini keser?  Fesubhanallah! 4. Beyit وار ایكن لا تقنطو من رحمة اللّه ایتكعاقل اولان غیرِ شیدن ایلمز اصلا بحاث Var iken lâ taknâtu min rahmetillâh ayetinÂkil olan gayrı şeyden eylemez aslâ behhâs Trabzonlu Avni (10) * Elbette ki “Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin!” var! Daha ne zamana kadar ümidsizlik telkin eden şeylerden durmaksızın bahsedebilirsin? Akıllı ol, Allah var gam yok! * Behhâs: Bahsetmeyi seven, çok bahseden 5. Beyit رویم سیاه كلدم سكازنبم كورن قالور طكالا تقنطو یتر بكاحمدم سكا شكرم سكا Rûyum siyâh geldim sanaZenbim gören kalır tanaLâ taknetû yeter banaHamdim sana şükrüm sana Tevhide Hanım (9) * Kara yüzle huzuruna varmak… Şahidini hayrette bırakan suça, kabahate sahip olmak… İşte benim halim, pürmelâlim. Lakin ümid aşılayan “Lâ taknetû” hazinesi, sevabı az günahı çok şu fakire yeter. Yüzümün akı, günahımın ilacı olur. Hamden lillâh, şükrân lillâh! * Tan: Teaccüb, hayret, şaşma 6. Beyit بیك كرّه بیك ای پادشاه ایتسم دخی بویله كناهلا تقنطو یتر پناه جرمم ایله كلدم سكا Bin kere bin ey Padişâh etsem dahi böyle günâhLâ taknetû yeter penâh cürmüm ile geldim sana Ahmed Kuddusi (7) * Günahım milyon da olsa sığınağım “Lâ taknetû” bana yeter, ümid-suyu olur. Ey Padişahım, bu kadar kalınlaşmış cürmüme karşın boynum kıldan incedir, ferman senindir. Kapına geldim, ey günahları çok bağışlayıcı olan Gaffâr! 7. Beyit رحیمدر سنك آدك رحیملغك بزه دیدكمفسدلری مشدولرك لا تقنطوا خطاب ندر Rahîmdür senün adun Rahîmligun bize didünMüfsidleri muşduların lâ taknetû hitâb nedür Yunus Emre (5) * Ey nihayetsiz rahmet ve mağfiret sahibi olup, ahirette sadece mü’minlere ni’met veren Rahîm! Rahîm olduğunu senin kelamınla biliriz. Melaike sualinde “fesad çıkaracak kimse” olarak geçen insan, günahlara bulaşmış olmakla bozulan kalb ayarlarını “lâ taknetû” hitabının neşteriyle düzeltir. Ümidsizliğe kapılmaz, Rahman ve Rahim tecellileriyle istikameti muhafaza eder. Havf ve reca arasında ukbaya yürür, biiznillah! Kaynakça

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

دگرلي دوستلر، كيشينڭ قوللانديغي كلمه لر، افاده لر، بڭزتمه لر اونڭ قراقترينڭ طيشه وورميدر. بزلر كلمه لرله  دوشونوب، كلمه لرله  دويغولريمزي و فكرلريمزي طيش دنياده  رسم ايدرز. قوللانديغمز كلمه لر صانكه  بر رسّامڭ فيرچه سنده كي رنكلر كبيدر. رسّامڭ النده  نه  قدر چوق و قاليته لي رنك وارسه  او قدر سياه بياضلغڭ طوڭوقلغندن قورتولوب، صنعتلي و افاده  كوجي يوكسك اثرلر اورته يه  قويار. جانلي، رنكلي بر افاده  قوتنى الده  ايدر. بو آچيدن هر كلمه نڭ ده  كندينه  كوره  رنكي، طوني، تأثير كوجي چوق فرقليدر. بو نه دنله  ذهن دنيامزي طيش دنياده  رسم ايدركن قوللانديغمز كلمه لري ايي طانيملي يز. ايشته  بوكون اسلام كوكنلي بر كلمه  اولان “دراسه ” فعلندن توره مش كلمه لري طانيمه يه  چاليشاجغز. ايلك كلمه مز “درس” اولاجق. Değerli dostlar, kişinin kullandığı kelimeler, ifadeler, benzetmeler onun karakterinin dışavurumudur. Bizler kelimelerle düşünüp, kelimelerle duygularımızı ve fikirlerimizi dış dünyada resmederiz. Kullandığımız kelimeler sanki bir ressamın fırçasındaki renkler gibidir. Ressamın elinde ne kadar çok ve kaliteli renk varsa o kadar siyah beyazlığın donukluğundan kurtulup, sanatlı ve ifade gücü yüksek eserler ortaya koyar. Canlı, renkli bir ifade kuvvetini elde eder. Bu açıdan her kelimenin de kendine göre rengi, tonu, tesir gücü çok farklıdır. Bu nedenle zihin dünyamızı dış dünyada resmederken kullandığımız kelimeleri iyi tanımalıyız. İşte bugün İslam kökenli bir kelime olan “dirâse” fiilinden türemiş kelimeleri tanımaya çalışacağız. İlk kelimemiz “ders” olacak.  DERS: İslam kökenli olan bu kelime dilimizde çok canlı bir şekilde yaşamaktadır. “Okumak, anlamak, bir metni öğrenmek ve ezberlemek için tekrarlamak” anlamına gelen “dirâse” fiilinden türer. Günümüzdeki yaygın kullanım anlamı ise “Bir öğreticinin öğretmek veya bir talebenin öğrenmek amacıyla belli bir konuda beraberce üzerinde çalıştıkları bilgi” şeklindedir. Bu güzel kelimenin “Ders saati, ders yılı, ders zili, dershane, derslik…” gibi pek çok kullanım kalıbı olduğu gibi “ders yapmak, ders vermek, ders almak, ders çıkarmak…” şeklinde bir hayli deyimlerde kullanılan şekli de vardır. TEDRİS: Ders fiilinden türeyen bir kelime de tedristir. Yani “Ders verme, ders öğretme, öğretim” manalarına gelmektedir. Mesela “O muallim ulum-u Arabiyeyi tedris ederdi.” denilir. Kur’an ve Sünnetin ölçülerinden hareket ederek ayet ve hadisleri rehber alarak ders öğretmeye denirdi. TEDRİSAT: Tedris fiili “at” çoğul ekini alarak “tedrisat” şeklinde de kullanılır. Mesela “Osmanlıda dini tedrisat çok erken yaşlarda evde başlardı.” cümlesinde olduğu gibi. MEDRESE: Aynı kökten türeyen bir kelime de medresedir. “Ders okutulan, İslâm dininin koyduğu esaslara uygun olarak eğitim öğretim yapılan yerlere, mekanlara, mekteplere” denir. Medeniyetimizde çok derin izleri olan bir kelimedir. Sahabelerin Peygamber efendimizden eğitim aldıkları “Suffe” İslam’ın ilk kudsi medresesidir. Daha sonra medrese denilince daha çok, Alparslan’ın ve ardından oğlu Melikşah’ın veziri olan Nizâmülmülk tarafından Nîşâbur ve bilhassa Bağdat’ta açılan Nizâmiye medreseleri akla gelmektedir. Tarihimiz ilim merkezleri olan medreselerle doludur. “Gök Medrese, Karatay Medreseleri, Kasimiye, Zinciriye Medreseleri, Yakutiye, Çifte Minareli Medrese, Sahn-ı Seman Medreseleri, Süleymaniye, Ayasofya Medresesi” bunlardan bazılarıdır. Medreseler genelde varlıklarını sultanların, nüfuzlu devlet adamlarının ve zenginlerin himayesinde kurulan vakıfların gelirleriyle sürdürmüştür. Büyük medreselerde dinî ilimlerin yanı sıra tıp, matematik, astronomi gibi ilimler de okutulmaktaydı.  TEDERRÜS: Bu kelimede aynı kökten gelen bir fiildir. Bu fiil geçişsizdir. Kişinin dersi kendi kendine okuduğunu, öğrendiğini ifade eder. “O Arapçayı akşamları tek başına tederüs ederdi.” örneğinde olduğu gibi kullanılır. MÜDERRİS: Medrese ve büyük câmilerde yüksek seviyede ders okutan yüksek mertebeli, icâzetli âlimlere müderris denirdi. Tanzimat’tan sonra ise yüksek öğretim kurumlarında ders veren öğretim üyesi, profesör makamındaki kişilere de müderris denildi. Selçuklu ve Osmanlı medreselerinde müderrisler görevlerine devlet ve ilim adamlarının katıldığı bir merasimle başlardı. Ömür boyu görevlerini sürdürürler, üst düzey bir maaşla çalışılardı. DERSHANE: Bu kelime ise Arapça ve Farsça iki kelimenin izdivacı ile olmuştur. “Ders” kelimesine Farsça “ev, yer” manasındaki “hane” kelimesi ilavesi ile meydana gelmiştir. Günümüzde öğrencilerin bir öğretim kurumunda ders okudukları yer, derslik, sınıf anlamında kullanılmaktadır. DERSİAM: Bu kelime tamlama şeklinde bir kelimedir. Ders-i âm; Umuma, ammeye, halka açık ders, anlamına gelmektedir. Bu tabirin halka açık dersler veren müderrisin unvanı olması ise 17. yüzyılda gerçekleşmiş olduğu tahmin edilmektedir. Dersiâm olabilmek için medreseden mezun olup icâzet aldıktan sonra bir imtihana daha girmek gerekiyordu. Bu şekilde halka açık ders verme yetkisi alan müderrisler halk arasında oldukça tesirli oluyorlar; hatta onların bu nüfuzlarından zaman zaman devlet de faydalanıyordu. Nitekim 2. Mahmud, yaptığı ıslahatları geniş ölçüde dersiâmlar vasıtasıyla halka duyurmuştur.

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiHazine-i Evrak: Osmanlı Arşivleri
Biliyor muydunuz?

Osmanlı kayıtlarında “Devlet-i Aliyyeʼnin hazinesi mesabesinde” olarak zikredilen arşiv belgeleri, padişahların özel emriyle devletin merkez ve taşradaki tüm kurumlarında, hatta askerî harekâtlarda muntazam bir şekilde kaydedilip itina ile muhafaza edilmiştir. Başkentin Bursa olduğu dönemlerde, Timur istilası ve Fetret Devriʼnden dolayı günümüze yalnızca birkaç vesika intikal edebilmiştir ve bu dönemdeki evrakların saklanma usulü bilinememektedir. Edirne döneminde ise Saray-ı Cedîdʼdeki divanhanede ve ordu divanlarında kaydedilen defterler İstanbulʼun fethinden sonra yavaş yavaş yeni başkente taşınmıştır. İstanbulʼda evrakların saklandığı yerler sırasıyla Yedikule, Atmeydanı ve Topkapı Sarayıʼndaki Hazîne-i Âmire ve Enderûn-ı Hümâyûnʼdur. Sultan I. Abdülhamid döneminde ise Bâb-ı Âlî yani sadrazam sarayı bahçesinde yer alan bir kârgîr binanın ilk müstakil arşiv deposu olarak tahsis edilmesine karar verilmiştir. Zaman içerisinde yapılan yeni binalar da evrak mahzeni olarak kullanılmış, 1846 yılına gelindiğinde tasnif ve muhafaza anlamında ilk modern arşivcilik adımları atılmıştır. Bu bağlamda Bâb-ı Âlî içinde 1846ʼda inşaatına başlanan iki katlı arşiv binası 1848 yılında tamamlanmış, arşivlerin korunması için de Hazîne-i Evrâk Nezâreti tesis edilmiştir. Bu sayıdaki belgelerimiz, yukarıda bahsedilen Hazine-i Evrak binasının tadilatı ve afetlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin yapılan yazışmaları içermektedir. Özellikle İstanbulʼda meydana gelen yangınların yol açtığı tahribat ve binalardaki nemlilik oranı göz önünde bulundurulursa arşivlerin muhafazası için bu tarz tedbirlerin gerekliliği daha iyi anlaşılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Başbakanlığa bağlı Başvekâlet Arşiv Umum Müdürlüğü, 1984ʼte ise Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ismini alan Hazine-i Evrak, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığına dönüştürülmüştür. Günümüzde Kâğıthaneʼdeki modern binada hizmet veren Osmanlı Arşivleri bölümünde, Osmanlı Devletiʼnden intikal eden yaklaşık 95 milyon vesika ve 400 bin defter bulunmaktadır.       Vesika 1       (Bâb-ı Âlî içinde inşa ettirilen Hazine-i Evrak binasının yangın gibi afetlerden korunması için alınacak tedbirlerin gözden geçirilmesi ve gerekli müdahalelerin yapılması hususunda Nafia Nazırına Sadaretten yazılan tezkire. Ekim 1848) Nâfiʻa Nâzırına (1) Ma‘lûm-ı atûfîleri olduğu üzere Bâb-ı Âlî derûnunda inşâ itdirilen Hazîne-i Evrâk sâye-i hümâyûn-ı hazret-i şâhânede (2) mukaddemce itmâm ve ikmâl olunarak tahrîrât ve evrâk-ı mühimmenin vaz‘ olunması mevsimi gelmiş ve eğerçi hazîne-i mezkûre (3) bi-hıfzıhî te‘âlâ muhâtara-i nâriyyeden masûn olmak niyet-i hayriyyesiyle kârgîr olarak yapdırılmış ise de muahharan vukûʻa gelen harîklerden (4) dolayı bunun tekrâr erbâb-ı ebniyye ma‘rifetiyle bi'l-mu‘âyene ez-her-cihet mazarrat-ı nâriyyeden vâreste olmak üzere mevki‘ine ve hey’et-i mevcûdesine (5) nazaran tesviye ve tanzîmi muktezî mahalleri bulunduğu hâlde evvelce bilinüp sâye-i me‘âlî-vâye-i cenâb-ı cihân-bânîde tanzîmi sûretine (6) bakılması zımnında zât-ı vâlâları meclisce mu‘âyene ve îcâbını biʼl-etrâf mütâla‘a ve müzâkere birle (2) el-hâsıl konulacak evrâk dâhil ve hâricce (7) mazarrat-ı nâriyyeden masûn olacak sûretde lüzûmu olan şeyler her ne ise beyân ve tasrîh ve mesârif-i lâzımesinin (8) dahi terkîm ve tavzîhiyle keyfiyyetin iş‘ârı husûsunun taraf-ı vâlâlarına havâlesi Meclis-i Vâlâʼda tezekkür kılınmış (9) olmağla ber-minvâl-i muharrer îcâbının sür‘at-i icrâ ve ifâdesi mütevakkıf-ı himem-i behiyyeleridir.       Vesika 2       (Hazine-i Evrak binasının yangın ve tehlikelere karşı korunması için güçlendirilmesi, genişletilmesi, binadaki ahşap aksamın mermer ve demir gibi malzemelerle değiştirilmesi, dış duvarının yükseltilmesi gibi tedbirler alınması ve bu masrafların maliyeti hakkında padişahın onayına sunulmak üzere Meclis-i Vâlâ tarafından yazılmış tezkire. 14 Kasım 1849) Meclis-i Vâlâ 28 Ziʼl-hicce Sene 1265 Tezkire-i Sâmiye (1) Sâye-i muvaffakiyet-vâye-i hazret-i mülûkânede mukaddemce derûn-ı Bâb-ı Âlîʼde inşâ olunmuş olan Evrâk-ı Mühimme Hazînesinin esâsı ve ebniyyesi hâlis harcla som kârgîr (2) olarak yapılmış ve mevkiʻi dahi meʼmen ve münâsib mahalde bulunmuş olup (11) fakat muahharan vukûʻ bulan baʻzı harîklerden dolayı hazîne-i merkûmenin evrâk-ı mühimme mahzeni olacağı cihetle dâhilen ve hâricen esbâb-ı kaviyye-i (3) muhâfazasının istihsâli emrinde bir kat daha usûl-i ihtiyâtiyyenin gözedilmesi (12) ehemm ve elzem olduğu Meclis-i Vâkâʼda müzâkere olunarak hazîne-i merkûme Nâfiʻa nâzırı devletlü paşa hazretleri maʻrifetiyle Ebniyye-i Hâssa (4) müdîri saʻâdetlü efendi dahi birlikde olarak be-tekrâr muʻâyene olunarak döşeme tahtaları yerine mermer ferş olunarak kapu ve nerdbânları ve sâir îcâb iden (5) mahalleri timur ve kantarlık sacdan iʻmâl olunduğu ve sokağın vüsʻatine medâr olmak içün civârında vâkiʻ gözlemeci dükkânıyla ittisâlde kâin hânenin (6) biʼl-mübâyaʻa hedmi veyahut bunların mübâyaʻasından sarf-ı nazarla Bâb-ı Âlîʼnin yol tarafındaki muhâfaza dîvârı biraz daha kaldırıldığı hâlde hasbeʼz-zâhir (7) matlûb olan usûl-i ihtiyâtiyyeye riʻâyet olunmuş olacağı nâzır-ı müşârun-ileyh hazretleri tarafından bâ-tezkire beyân olunup mesârif-i keşfiyyesini mübeyyin Ebniyye müdîri mûmâ-ileyh (8) tarafından tanzîm ve iʻtâ olunmuş olan bir kıtʻâ defter meâline nazaran yapılacak şeylerin timur edevâtı dökme timurdan inşâ olunduğu hâlde gayr-ı ez enkâz-bahâ (9) iki yük yirmi beş bin yedi yüz elli ve döyme timurdan maʻmûl efrenckârî iʻmâl kılındığı sûretde bir yük otuz üç bin bu kadar masrafla vücûda geleceği ve mezkûr (10) muhâfaza dîvârı üç zirâʻ mikdârı terfîʻ kılındığı hâlde hazîne-i merkûme ol tarafdan dahi sirâyet-i nâriye mahzûrundan masûn olacağı cihetle zikr olunan (11) dükkân ve hânenin mübâyaʻasına hâcet kalmayacağı anlaşılmış olduğundan anın üzerine Meclis-i Vâlâʼdan kaleme alınmış olan bir kıtʻa mazbatada beyân olunduğu (12) vechile mesârif-i mezkûre hakkında gösterilen şıkkayn beyninde eğerçi bir mikdâr tefâvüt var ise de şıkk-ı evvel vechile tesviyyesi takdîrinde hâsıl olacak metânet (13) ve rasâneti çok vakit ve taʻmîre muhtâc olmayacağı cihetle mezkûr dükkân ve hânenin mübâyaʻasından sarf-ı nazarla yapılacak şeylerin timur edevâtı Fabrika-i Hümâyûnda dökdürülmek (14) üzere sâir şeylerin ber-mûceb-i keşf şıkk-ı evvel vechile iʻmâl ve tesviyyesi Mâliye nâzırı atûfetlü efendi hazretleriyle biʼl-muhâbere münâsib tezekkür olunmuş ve eğerçi hazîne-i merkûme (15) inşâ ve ikmâl olunalı epeyce vakit olarak derûnuna vazʻı tasavvur olunan evrâk-ı mühimme dahi biʼt-tefrîk hâzır bulunmuş ise de esbâb-ı kaviyye-i muhâfazası (16) istihsâl olunmadıkça derûnunda eşyânın vazʻ ve hıfzı münâsib olmayacağı cihetle şimdiye kadar hâlî bırakılmış olduğuna ve Meclis-i Vâlâʼnın müzâkeresi vechile (17) hazîne-i merkûmenin sâye-i şevket-vâye-i hazret-i pâdişâhîde ol sûretle ıslâh ve ikmâli muhassenâtı istilzâm eyleyeceğine binâen ber-mûceb-i keşf ve müzâkere şıkk-ı evvel üzere (18) iʻmâl ve tesviyyesi hakkında her ne vechile irâde-i isâbet-ifâde-i cihân-bânî müteʻallik buyurulur ise ana göre icrâ-yı îcâb-ı âlîsine mübâderet (19) olunacağı ve mazbata-i merkûme manzûr-ı âlî buyurulmak içün evrâk-ı melfûfesiyle beraber arz u takdîm kılındığı beyânıyla tezkire. Kelimeler: Atûfî: Şefkatli Bâ-tezkire: Tezkire ileEbniyye: BinaEfrenckârî: Avrupa işi Ez-her-cihet: Her yönden Ferş: Döşemek Gayr-ı ez enkâz-bahâ: enkazın değerinden başka Harîk: YangınHasbeʼz-zâhir: Görünüşe göre, zahiren İş‘âr: Yazı ile bildirme İttisâl: Bitişik Masûn: Korunmuş Melfûf: Eklenmiş olan Meʼmen: Emin ve güvenli yer Muahharan: Daha sonradan Muhassenât: İyilikler, güzellikler Muhâtara: Tehlike Mübâderet: Bir işe başlamak Mütevakkıf-ı himem-i behiyye: Güzel gayretlere bağlı Nerdbân: Merdiven Rasânet: Sağlamlık Sâye-i muvaffakiyet-vâye: Nasibi başarı olan gölge Şıkkayn: İki şık Tefâvüt: Farklılık Terkîm: Yazmak Vâreste: Kurtulmuş Yük: Yüz bin kuruşluk meblağ

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiPadişahtan Hediye Kur’ân-ı Kerîm
Osmanlıca Yazabiliyorum

استانبول، عثمانلي دولتنڭ باش شهري اولمسي حسبيله  هر قورومڭ مركز تشكيلاتنه  أو صاحبلگي ياپييوردي. بو طوروم طريقتلر ايچون ده  بر آڭلامده  كچرليدي. طريقتلرڭ هر نه  قدر قورولدقلري تكيه لر، مركزلري اولسه  ده  استانبولده  ده  بر آڭلامده  مركز تكيه  دييه بيله جگمز بر تكيه لري بولونمقده يدي. يا ده  اڭ آزندن آناطولي و بالقانلرده  فعاليت كوسترن طريقتلرڭ مركز تكيه لري استانبولده  اولوردي. رفاعي طريقتنڭ مركز تكيه سي ايسه  اسكدارده  منزلخانه  يوقوشي أوزرنده كي طواشي حسن آغا جامعنڭ قارشي طرفنده  بولونويوردي. بو محلده  رفاعي ارشادينى و آيينلريني ايلك اولارق باشلاتان متصوّف شيخ محمّد ابن عقيلدر. قيدلره  كوره  ١٩نجي يوز ييلڭ صوڭلرنده  استانبولده  اوتوز بش عدد رفاعي تكيه سي فعال طورومده يدي. بو تكيه لردن بريسي ده  اسكدار تابوتجيلر ايچي موقعنده كي صنديقجي دركاهيدي. سلطان ٢نجي عبدالحميد، قرآن كريم و ختم جزؤلري باصديرارق هم توم عثمانلي جغرافيه سنه  هم ده  دنيانڭ هر يرنده كي مسلمانلره  اجرتسز بر شكلده  طاغيتييوردي. ايشته  بو شكلده  قرآن هديه  ايتديگي يرلردن بريسي ده  اسكدارده كي صنديقجي دركاهيدي. بو دركاهه  أوچ قرآن و بر طاقيم ختم جزؤي هديه  ايديلمشدر. بو خصوصي ٨ تمّوز ١٨٨٦ تاريخلي مقبوض علم و خبرندن آڭلايابيلييورز. İstanbul, Osmanlı Devleti’nin başşehri olması hasebiyle her kurumun merkez teşkilatına ev sahipliği yapıyordu. Bu durum tarikatlar için de bir anlamda geçerliydi. Tarikatların her ne kadar kuruldukları tekkeler, merkezleri olsa da İstanbul’da da bir anlamda merkez tekke diyebileceğimiz bir tekkeleri bulunmaktaydı. Ya da en azından Anadolu ve Balkanlar’da faaliyet gösteren tarikatların merkez tekkeleri İstanbul’da olurdu. Rifâî tarikatının merkez tekkesi ise Üsküdar’da Menzilhane Yokuşu üzerindeki Tavaşî Hasan Ağa Camii’nin karşı tarafında bulunuyordu. Bu mahalde Rifâî irşadını ve ayinlerini ilk olarak başlatan mutasavvıf Şeyh Muhammed ibn Ukayl’dır. Kayıtlara göre 19. yüzyılın sonlarında İstanbul’da otuz beş adet Rifâî tekkesi faal durumdaydı. Bu tekkelerden birisi de Üsküdar Tabutçulariçi mevkiindeki Sandıkçı Dergâhı’ydı. Sultan 2. Abdülhamid, Kur’ân-ı Kerîm ve hatim cüzleri bastırarak hem tüm Osmanlı coğrafyasına hem de dünyanın her yerindeki Müslümanlara ücretsiz bir şekilde dağıtıyordu. İşte bu şekilde Kur’ân hediye ettiği yerlerden birisi de Üsküdar’daki Sandıkçı Dergâhı’ydı. Bu dergâha üç Kur’ân ve bir takım hatim cüzü hediye edilmiştir. Bu hususu 8 Temmuz 1886 tarihli makbuz ilmühaberinden (BOA, Y.PRK.M, 2/53) anlayabiliyoruz.           Transkripsiyon           Belge no: BOA, Y.PRK.M, 2/53Belge tarihi: Rûmî 26 Haziran 1302 (Milâdî 8 Temmuz 1886) (1)Şevketlû Padişahımız efendimiz hazretlerinin vakf-ı şerîflerine mahsûs makbûz ilmühaberidir  (2)Numara 19 (3)Cild 17 (4)Aded takım (5)1 Hâfız Osman hattıyla matbû’ kebîr cüz’-i şerîf bir takım (6)3 Kelâm-ı Kadîm (7)Taraf-ı eşref-i hazret-i Padişahîden hedâyâsı emr u fermân buyurulan hatm-i şerîf cüzlerinden ber-vech-i bâlâ bir takım ile üç kelâm-ı (8)kadîm Üsküdar’da Tabutçular içinde tarîk-i Rifâiye’den Sandıkçı Dergâhına kitâbî-i hazret-i şeriyârî Ahmed Efendi yediyle teslîm olunduğunu mübeyyen işbu sened-i âcizânemiz (9)takdîm kılındı (10)Fî 26 Haziran sene 1302 (11)Bende Hâdim-i dergâh-ı mezkûr (12)Es-Seyyid Âbid Ahmed

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Belge Okumaları

Bu sayımızdan itibaren harf ve kelime çalışmalarına başlıyoruz. Silik harflerin üzerinden geçerken dikkatle yazmaya ve acele etmemeye çalışalım. Elinizin alışması ve yazınızın güzelleşmesi için bu dikkat ve sabır önemli olacaktır.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. İman Varsa İmkân Vardır Ümidini kaybeden her şeyini kaybeder. Umutsuzluk kişinin manevi tükenmişliğinin adıdır aslında. Allah’a iman ve tevekkül ise insanın yaşama arzusunu güçlendiren hayat enerjisidir. İnsanı güçlü kılan yönüdür. Kuru topraktan rengarenk bitkileri yetiştirip meyve verdiren, hayvanları adeta fabrika gibi çalıştırıp süt, yün, bal, ipek gibi sonuçlar elde eden kudret-i İlahiyi görüp, o kudretin sahibine iman etmek, insanı en zor zamanlarda bile diri ve ayakta tutacak olan şeydir. Onun için ayette Allah’a muttaki olanlar için bir çıkış kapısı olacağı ve ummadığı yerden hesapsız rızıklandırılacağı söylenmiştir.          Ç  Ö  Z  Ü  M     

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiOrganlar ve Ruh*
Osmanlı Tıbbından

Maʻlûm ola ki, aʻzā-i insân ya müfred ya mürekkebdir. Aʻzā-i müfrede oldur ki, isim ve hadd-i küll anın cüz’ü üzerine müfred ıtlâk olunur. Ve uzv-ı mürekkeb bunun hilâfıdır. Meselâ adale ve gışâ ve lahm ve asab ki, bunları münferiden zikr idersüz müfred-i azīm olur ki, tamâmet-i aʻzā ve sebât ve kıvâm dimek olur sahîh. Ve uzv-ı diğer ki, gudrûfdur. Aʻnî kemirdekdir, sulbdür. Fâidesi aʻzā-i sulbe ittisāl virmekdir. Ve aʻzā-i nerm ile müttehid olmakdır. Uzv-ı âharın biri dahi asabdır. Levni beyâzdır. Menbiti dimâğdır ki, andan taksîm olunur. Fâidesi aʻzā-yı âhara hiss ve hareket virmekdir. Ve uzv-ı âharın biri dahi şiryândır. Bu bir ırk-ı mücevvefdir ki, ibtidâsı kalbdedir, menbiti kalbdir. Rûh dimâğa ve ciğere bunun vâsıtasıyla varır, vâsıl olur. Kezâlik sâir aʻzāya dahi rûhu bu îsāl eyler. Uzv-ı diğer ki, verîddir. Menbiti ciğerdir. Fâidesi gıdâyı ciğerden aʻzāya bu irişdirir. Ve bir uzuv dahi gışâdır. Bu bir uzv-ı latīfdir ki, kemâl-i mertebede nâzikdir. Cüz’î nesne ile kanamak kābildir. Fâidesi aʻsāb ve ribâtın kendüye bâfte olmasıdır. Bundan sonra aʻzā-yı reîse beyân idelim ki, mürekkeb olana reîs dirler, mebde-i ervâh ve kuvâ olduğiçün. İmdi uzv-ı reîs üçdür. Biri kalbdir ki, hazînetullâhdır. Ve biri dahi dimâğdır. Ve biri dahi (27a) kebeddir. Bekā-i nevʻ içün baʻzılar katında ünseyeyn dahi aʻzā-yı reîsedendir. Ve rûh dahi üçdür. Birisi rûh-ı hayvânîdir. Ve birisi rûh-ı nefsânîdir. Ve birisi rûh-ı tabîʻîdir. Ve rûh inde’l-etıbbâ buhārdır ki, ahlâtın eltāfından hâsıl olur. Ve ana makarr kalbdir ve ana rûh-ı hayvânî dirler. Şiryândan dimâğa irişür. Ve harâret-i latīfeyi dimâğ anın sebebi ile tasarruf ider. Nuzc-ı tâm virüb müstaʻid-i feyezān olur. Ve ol hâlde kuvvet-i nefsânî olur. Ve kuvvet-i nefsânî anınla fâyiz olur. Şol vakit ki, kuvvet-i hayvânî şiryândan kebede gelür, kebedin harâreti ana müstaʻid-i feyz olmağla rûh-ı tabîʻî olur. Bu defʻa rûh-ı tabîʻî kim fâyiz ola, iki cevherin husūlüne bâdî olur. Birisi nefs-i nâtıkadır ki, Kelâm-ı Mecîd bundan haber virir. Ve biri dahi buhār-ı latīfdir ki, etıbbâ kitâblarında zikr iderler. Her mahalde ki rûh zikr itseler bu buhār-ı latīfi dilerler.               Sadeleştirme              İkinci sifre ait bâbların ikinci bâbı: organları beyan eder Bilinmelidir ki insanın organı ya basittir ya da bileşiktir. Basit organ, vücudun sınırları içerisinde bütünü oluşturan parça demektir. Bileşik organ ise bunun zıddıdır. Mesela kas, zar, et ve sinirler ayrı ayrı zikredilirse bunlar büyük basit organlardır, zira bunlar tüm vücuda yayılmıştır, bedeni sağlamlaştırır ve ayakta tutarlar. Basit organlardan biri kıkırdaktır. Faydası sert organları birleştirmektir ve yumuşak organları bir yapmaktır. Diğer bir basit organ sinirlerdir. Rengi beyazdır. Çıkış yeri beyindir ve oradan parçalara ayrılarak dağılır. Faydası diğer organlara hareket ve his vermektir. Diğer bir organ atardamardır. Büyüklüğünden ötürü içi boş olarak ifade edilir. Başlangıcı ve çıktığı yer kalptir. Vücut enerjisi yani ruh, beyne ve ciğere bu damarlar vasıtasıyla ulaşır. Ayrıca ruhu diğer organlara da ulaştırır. Diğer bir organ toplardamardır. Çıkış yeri karaciğerdir. Faydası, besinleri karaciğerden diğer organlara ulaştırır. Başka bir organ zardır. Zarlar ince, yumuşak ve hassas organlardır. Küçük bir darbe alırsa kanama ortaya çıkabilir. Faydası, sinirleri ve eklem bağlarını kendisine bağlamaktır. Bileşik organların diğer adı temel organlardır. Bunlar Allahʼın hazinesi olan kalp, beyin ve karaciğerdir. Bazı kişiler neslin devamını sağladığı için testisleri de temel organlar kategorisine almıştır. Bedendeki ruh; hayvani, nefsani ve tabii olmak üzere üç kısma ayrılır. Tabiplere göre ruh, latif hıltlardan oluşan bir buhardır. Merkezi kalp olan ruh, ilk başta hayvani ruhtur. Bu ruh atardamardan beyne geçer. Beyin, latif sıcaklığı bu ruhla enerjiye çevirir, hıltları tam pişirip vücuda yayılacak kıvama getirir. Böylece nefsani kuvvet (ruh) ortaya çıkar. Ardından ruh atardamardan karaciğere geçer, ciğerin sıcaklığı da onun harekete geçerek vücuda yayılmasına elverişli hâle getirir. Böylece tabii ruh ortaya çıkar. Tabii ruh, harekete geçtiği zaman iki cevherin meydana gelmesine sebep olur. Birisi “nefs-i nâtıka”dır ki Kurʼân-ı Kerîm bunu bize haber verir. Diğeri ise vücuttaki latif bir buhardır ki, tabiplerin bahsettiği ruh budur. *(Kaynak: Emir Çelebi, Enmûzecüʼt-Tıbb, T-7043, 26b-27a)

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Osmanlı Tıbbından

Lefternâz Kalfa Mezar Taşı / Merkez Efendi Mezarlığı Âh mine’l-mevtDevletlü ismetlü CemîleSultan Aliyyetü’ş-ŞânEfendimizin kalfalarındanMerhûme ve mağfûrun lehâLefternâz Kalfa’nınRûhîçûn lillâhi’l- FâtihaFî 3 Rebîulevvel sene 1295 KELİMELER: İsmetli: Nâmuslu, dürüst; mâsum.Kalfa: Eskiden saray ve konaklarda halayıkların başı durumunda olan kadın; Evlerde kıdemli ve yaşlı hizmetkârlar için kullanılan unvan.Merhûme: Allah’ın rahmetine kavuşmuş, rahmetli olmuş, ölmüş müslüman kadınMağfûrun-leh: Allah tarafından bağışlanmış, affa erişmiş olan, mağfur Üftade Camii Kitabesi / Bursa KELİMELER: Şehinşâh: Şahlar şâhı, pâdişahlar pâdişâhı Hüdâvendâ: Hükümdar, sâhip, efendi Hemîşe: Dâima, her zaman İclâl: Saygı gösterme, büyük sayma, ağırlama, ikram, tâzim, ululuk, azamet, kudret Serir-ârâ: “Tahtı süsleyen” Pâdişah, hükümdar Şevket: Büyüklük, ululuk, heybet, haşmet Ser-tâ-ser: Baştan başa, serteser Disâr: Sonuna geldiği kelimelere bolluk, çokluk anlamı katar Pergâr: Pergel kelimesinin eski metinlerde rastlanan asıl şekili Nakdîne: Hazır para, peşin para, değerli varlık, kıymetli mal Masrûf: Sarfedilmiş, harcanmış (şey) Zîbâ: Süslü, güzel Cây: Mevki, makam, yer Tevessül: Bir şeyi vesîle kılma, aracı kabul etme Sipehsâlâr: Başkomutan, serasker. Cevherdâr: Cevherli, cevheri olan, mayası iyi, yeteneği beğenilen; Mücevherle süslü. Dâver: Adâletli ve insaflı hükümdar, hâkim, vezir, vâli Reşk-âver: Kıskançlık uyandıran, hasede düşüren Bâlini: Yastık, kalın minder yastığı Yekser: Bir baştan bir başa, hep berâber, birlikte Peymâ: Cihan-peymâ: “Cihânı ölçen” Dünyâda dolaşan, seyyah Zehî: Ne güzel, ne hoş, ne iyi Rasânet: Sağlamlık, dayanıklılık. Nâgeh: Zamansız, vakitsiz, ansızın, birdenbire, nâgehan.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiMecmua-i Nevresîdegân
Bir Dergi Bir Yazı

(1) Mecmua-i Nevresîdegân (2) Mündericatı: Umum mekatib-i rüşdiyye şakirdanına nafi’ şeylerden ve ba-husus ahlaka medarı olacak mebahisi şamil olan mütenevvia ile hesab, coğrafya, tarih fenlerinden ibarettir. (3) Beyit: Âkil isen ey çocuk kıssa oku hisse al Çünkü câhihin işi âkile ibret verir. (4) Kıssa Ahmed namındaki çocuk gayet sıcak ve hararetli bir günde dağ ve kırlarda gezinmekte idi. Havanın sıcaklığından naşi güneşin tesiriyle vücudunun derileri pul pul kabarmaya başladığı gibi susuzluktan ciğeri yanıyor idi. Bir çeşme başına gitmek için bulunduğu mevkii terk edip koşmaya başladı. Esna-yı rahta acele hareket ettiğinden dolayı hem yorulmuş ve hem de pek terlemiş idiyse de hiç ehemmiyet vermeyip çeşmeden kana kama su içti. Suyu içtikten sonra karnında hasıl olan bir sancı biçare Ahmed’i ağlayıp inletmeye mecbur eyledi. Pek büyük müşkilat ile hanesine gelince pederine hitaben “Babacığım falan çeşmenin zehirli suyu işte beni zehirledi. Artık öleceğim” dedi. Pederi ise suyun letafetini bildiğinden hastalığın tedbirsizlikten ileri geldiğini anlayıp “Seni hasta eden o su değildir. Vücudunun terini kurutmaksızın soğuk su içenler senin gibi sancılara uğrar” diyerek tedavisine azm eyledi. Hisse Terli terli soğuk su içmek hıfzu’s-sıhhaya muzır olduğundan çocuklar terlerini kurutmaksızın su içmekten ictinab etmek hissesini bu hikâyeden almalıdırlar. (5) Vazife İnsanın ifasına borçlu olduğu şeylere “vazife” derler. Herkesin bir vazifesi bulunmak tabii olup her ferd ve ba-husus her çocuk vazifesi dâhilinde bulunan şeylerle iştigal etmelidir. Çocukların vazifesi ebeveyninin ve haceganın gösterdikleri yola gitmektir. Peder ve valideler evladlarının doğru ve salih olmalarını arzu ettikleri gibi hâceleri dahi şakirtlerinin âlim ve fazıl olmalarını isteyeceklerinden daima doğru yola sevk ederler. Yani peder ve valideler okuyup yazmak ve hâceler ise şakirdlerine ders çalışmak vazifesini verirler. İşte çocuklar da bu vazifelerini güzelce ifa etmek için elden geldiği kadar çalışıp çabalamalıdırlar. (6) Edeb Beyit Edeb başa tac-ı devlettir Huda’dan Giyip ânı emin ol her beladan Edeb herkesle güzel geçinmeye denir ki insanlar için elzem olan huylardan biri ve belki de birincisidir. (7) Kürre-i arzın kıta’ata taksimi Küre-i arz dört müsavi kısımdan ibaret olup ancak bir kısmı karadır. İşbu karalar dahi birbirine bitişik ve yekpare olmayıp aralarına giren bir takım denizler, boğazlar, nehirler, dağlar vasıtasıyla beş büyük kıtaya ayrılmışlardır ki onlar da Avrupa, Asya, Afrika, Amerika, Avustralya yahut Felemenk-i Cedid kıtalarıdır. Bunlardan evvelki üç tanesine kıtaat-ı atika yani Eski Dünya denildiği gibi Amerika ile Avustralya kıtalarına dahi kıta’at-ı cedid yani Yeni Dünya denilir. (8) 2- Beyne’l-İslam mer’iyyü’l-icra olan sünnet keytfiyetini en evvel Hazret-i İbrahim icra ederek Kudüm’de kendi kendisini sünnet eylemiştir. Oğlu İshak’ı ise yedi günlük iken sünnet eylediğinden Hazet-i İshak’ın kabilesi olan İsrailler dahi çocuklarını yedi günlük iken sünnet etmeyi adet eylemişlerdir.

Zafer ŞIK 01 Ocak
Konu resmiİstanbul’un Merkezi: Yeşil Taş
Seyyah

اجداديمزڭ اينجه  دوشونجه لي روحني باقديغمز هر ياپيده ، هر طاش ده  كورمك ممكندر. طاش دييوب كچمه يڭ اجداديمز، بزه  يادكار بر سمبول “مركز طاشي” بيراقمشدر. بو طاشڭ قونومي نيجه  حسابلامه لر صوڭوجنده  بولونمش اولوب عكسي، صور ايچي استانبولي اولارق قبول ايديلمشدر. فاتح شهزاده باشي جامعنڭ كوشه سنده  بولونان بو طاش، ستون يشيل پودينك طاشي اولوب، روما ايمپراطورلغي دونمنده  مصرده كي اوجاقلردن كتيريلديگي ايچون “مصر پودينكي” اولارق طانيملانمشدر. دونمڭ پادشاهي قانوني سلطان سليمان، معمار سناندن استانبولڭ مركزينى تثبيت ايتمه سني و بورايه  وفات ايدن اوغلي شهزاده  محمد ايچون بر جامع ياپمه سني ايستر. چونكه  اونڭ ايچون أونملي بر نقطه ده  اولمليدي بو جامع. او ييللرده  استانبول ساده جه  صور ايچندن اولوشديغي ايچون، شهرڭ أولچوله بيلير فيزيكي بر پلاني موجوددي. بو سببله  ايوب-سرايبورني آقصني باز آلان معمار سنان، مهندسلر ايله  برلكده  دتايلي حسابلامه لردن صوڭره  صور ايچنڭ “كئومتريك آغيرلق نقطه سني” ميليمي ميليمنه  تثبيت ايتمشدر. و بورايه  ٣٨ جم چاپنده  ١٢٨ جم يوكسكلگنده  يشيل پودينك طاشندن بر ستون يرلشديرمشدر. ستونڭ اولديغي نقطه ، انشا ايديله جك جامعڭ آوليسي بو مركزله  كسيشه جك شكلده  تاصارلانمش و بورايه  ١٥٤٨’ده  شهزاده  محمد جامع انشا ايديلمشدر. اوليا چلبي سياحتنامه سنده ، “شهزاده  سلطان محمد جامعي” بولومنده ، “أوچكن شكللي اولان استانبولڭ اورته سي؛ ساعت، آديم و اوزونلق حسابنجه  بو شهزاده  جامعي يريدركه  بو دوز كنيش وادي يه  ياپيلمشدر، تپه  أوزره  دگلدر. صيرتمي طاشه  ويروب صيره سي ايله  مرمره  دڭزي، خليج، امين ئوڭي و ادرنه قاپي استقامتنه  يورودم. آتديغم آديملرڭ هپسنڭ اشيت اولديغني حسابلادم.” شكلنده  آچيقلامه  واردر. بو طاش، عين زمانده  قبله  يوڭني ده  اشارت ايتمكده در. ايلك زمانلرنده  داها اوزون اولان و بولونديغي يرده  دونرك حركت ايدن يشيل ستون، بوكون يول سويه سنڭ يوكسلمه سندن طولايي بو أوزللكلريني غائب ايتمشدر. اجداد يادكارلرينڭ قيمتنڭ بيلينمسي دعاسيله ... Ecdadımızın ince düşünceli ruhunu baktığımız her yapıda, her taş da görmek mümkündür. Taş deyip geçmeyen ecdadımız, bize yadigâr bir sembol “merkez taşı” bırakmıştır. Bu taşın konumu nice hesaplamalar sonucunda bulunmuş olup aks, Suriçi İstanbul’u olarak kabul edilmiştir. Fatih Şehzadebaşı camisinin köşesinde bulunan bu taş, sütun yeşil puding taşı olup, Roma imparatorluğu döneminde Mısır’daki ocaklardan getirildiği için “Mısır pudingi” olarak tanımlanmıştır. Dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman, mimar Sinan’dan İstanbul’un merkezini tespit etmesini ve buraya vefat eden oğlu Şehzade Mehmet için bir camii yapmasını ister. Çünkü onun için önemli bir noktada olmalıydı bu camii. O yıllarda İstanbul sadece Suriçi’nden oluştuğu için, şehrin ölçülebilir fizikî bir planı mevcuttu. Bu sebeple Eyüp-Sarayburnu aksını baz alan Mimar Sinan, mühendisler ile birlikte detaylı hesaplamalardan sonra Suriçi’nin “geometrik ağırlık noktasını” milimi milimine tespit etmiştir. Ve buraya 38 cm çapında 128 cm yüksekliğinde yeşil puding taşından bir sütun yerleştirmiştir. Sütunun olduğu nokta, inşa edilecek caminin avlusu bu merkezle kesişecek şekilde tasarlanmış ve buraya 1548’de Şehzade Mehmet cami inşa edilmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, “Şehzâde Sultan Mehmed Camii” bölümünde, “Üçgen şekilli olan İstanbul’un ortası; saat, adım ve uzunluk hesabınca bu Şehzâde camii yeridir ki bu düz geniş vadiye yapılmıştır, tepe üzere değildir. Sırtımı taşa verip sırası ile Marmara denizi, Haliç, Eminönü ve Edirnekapı istikametine yürüdüm. Attığım adımların hepsinin eşit olduğunu hesapladım.” şeklinde açıklama vardır. Bu taş, aynı zamanda kıble yönünü de işaret etmektedir. İlk zamanlarında daha uzun olan ve bulunduğu yerde dönerek hareket eden yeşil sütun, bugün yol seviyesinin yükselmesinden dolayı bu özelliklerini kaybetmiştir. Ecdad yadigarlarının kıymetinin bilinmesi duasıyla…

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

حضرت حمزه نڭ شهادتي احد غزاسنده  مسلمانلرڭ بوزغونه  اوغراديغي اثناده  قريشلي مشركلر طرفنده  ابو سفيانڭ قاريسي هندڭ وحشي اسمنده  حبشلي بر كوله سي واردي. هند، بدر حربده  قرداشنى ئولديرن حضرت حمزه يي ئولديرمسي قارشيلغنده  وحشي يه  كوله لكدن آزاد ايتمه  سوزي ويرمشدي. بونڭ أوزرينه  وحشي ده  دائما حضرت حمزه يي كوزتلرمش. حضرت حمزه  حرب ايدركن وحشي بر فرصتنى بولدي و النده كي مزراغي ايله  آرقه سندن اوردي و حضرت حمزه يي شهيد ايتدي. ابو سفيانڭ قاريسي هند حضرت حمزه نڭ كوگسني يارارق جگرلريني چيقارمش و آغزنده  چيگنه مشدر. حتّی سوينجندن وحشي يه  بويننده كي آلتين كردانلغي ويرمشدر. پيغمبريمز عمجه سي حضرت حمزه نڭ شهيد ايديلمسي أوزرينه  چوق أوزولدي و آغلادى و شويله  بويوردي: ”اي رسول  اللّهڭ عمجه سي! اي اللّٰه و رسولنڭ آرسلاني حمزه ! اللّٰه سڭا رحمت ايتسين. ايي بيليرمكه  سن خیصیم و اقربالق حقلريني كوزتير، دائما خيرلي ايشلر ياپاردڭ. اگر ياص طوتمق كركسه يدي سڭا ياص طوتاردم.“ Hazret-i Hamza’nın Şehadeti Uhud Gazası’nda Müslümanların bozguna uğradığı esnada Kureyşli müşrikler tarafında Ebu Süfyan’ın karısı Hind’in Vahşi isminde Habeşli bir kölesi vardı. Hind, Bedir Harbi’nde kardeşini öldüren Hazret-i Hamza’yı öldürmesi karşılığında Vahşi’ye kölelikten azat etme sözü vermişti. Bunun üzerine Vahşi de daima Hazret-i Hamza’yı gözetlermiş. Hazret-i Hamza harp ederken Vahşi bir fırsatını buldu ve elindeki mızrağı ile arkasından vurdu ve Hazret-i Hamza’yı şehit etti. Ebu Süfyan’ın karısı Hind Hazret-i Hamza’nın göğsünü yararak ciğerlerini çıkarmış ve ağzında çiğnemiştir. Hatta sevincinden katil Vahşi’ye boynundaki altın gerdanlığı vermiştir. Peygamberimiz Amcası Hazret-i Hamza’nın şehit edilmesi üzerine çok üzüldü ve ağladı ve şöyle buyurdu: “Ey Resulullah’ın amcası! Ey Allah ve Resulünün arslanı Hamza! Allah sana rahmet etsin. İyi bilirim ki sen hısım ve akrabalık haklarını gözetir, daima hayırlı işler yapardın. Eğer yas tutmak gerekseydi sana yas tutardım.” حضرت حمزه نڭ مسلمان اولوشي حضرت حمزه  پيغمبريمزڭ عمجه سي اولوب ييگيتلگي ايله  مشهوردر. بر كون مشركلرڭ رئيسي ابو جهل، پيغمبريمزه  حقارتلر ايدييوردي. بو اثناده  حضرت حمزه  اورادن كچييوردى. بو سوزلري ايشيتنجه  همن ابو جهلڭ ياقه سندن ياقه لايوب كوزلجه  دوگدي. ابو جهل طاياق يیركن بعضیلري قورتارمق ايسته ديلر. ابو جهل: - امان بيراقيڭز! بني ايسته ديگي قدر دوگسون، راضي يم. حدّتنى آلسين ده  تك كيدوب مسلمان اولماسين، دييوردي. مشركلر حضرت حمزه نڭ مسلمان اولمه سني ايسته مييوردي. مسلمان اولورسه  اسلاميت قوت قازاناجقدي. حضرت حمزه  هم ابو جهلي كوزلجه  دوگدي هم ده  كلمۀ توحيدي اوقويارق مسلمانلغنى اعلان ايتدي. Hazret-i Hamza’nın Müslüman Oluşu Hazret-i Hamza Peygamberimizin amcası olup yiğitliği ile meşhurdur. Bir gün müşriklerin reisi Ebucehil, Peygamberimize hakaretler ediyordu. Bu esnada Hazret-i Hamza oradan geçiyordu. Bu sözleri işitince hemen Ebucehil’in yakasından yakalayıp güzelce dövdü. Ebucehil dayak yerken bazıları kurtarmak istediler. Ebucehil: - Aman bırakınız! Beni istediği kadar dövsün, razıyım. Hiddetini alsın da tek gidip Müslüman olmasın, diyordu. Müşrikler Hazret-i Hamza’nın Müslüman olmasını istemiyordu. Müslüman olursa İslamiyet kuvvet kazanacaktı. Hazret-i Hamza hem Ebucehil’i güzelce dövdü hem de kelime-i tevhidi okuyarak Müslümanlığını ilan etti. اللّٰه رسولینڭ ياتاغي و كيلاري حضرت عمر شويله  آڭلاتييور: بر كون حضرت پيغمبرڭ حضورينه  كيردم. بر حصیرڭ أوزرنده يدي. ياننه  اوتوردم. باقدمكه  حضرت پيغمبرڭ أوزرنده  بر ازار وار. او ازاردن باشقه  بدننده  كييه جك بر شي يوقدي. باقدمكه  حصیر اونڭ يانلرنده  ايز ياپمش. قالديغي اوطه نڭ بر كوشه سنده  تخمينًا أوچ درت آووچ قدر آرپه  ايله  بر مقدار سلم آغاجنڭ ياپراقلرندن واردي. ديوارده  ده  بر دري پارچه سي آصيليدي. بو منظره  قارشيسنده  طايانامدم و آغلامه يه  باشلادم. حضرت پيغمبر بڭا، - اي حطّابڭ اوغلي، سني آغلاتان نه در؟ دييه  صوردي. بن ده ، - اي اللّٰهڭ رسولي، ناصل آغلامايايم. ايشته  حصیر سنڭ يانلرڭده  ايز بيراقمش. ايشته  كيلارڭ و كوردكلرمدن باشقه  بر شي يوق. كسرا و قيصر، ايرماقلر، ميوه لر و دنيانڭ نعمتلري ايچنده  يوزركن سن اللّٰهڭ رسولي اولديغڭ حالده  بو طورومده سڭ، ديدم. حضرت پيغمبر بڭا شويله  جواب ويردي: - اي حطّابڭ اوغلي، آخرت بزم، دنيا اونلرڭ اولسون راضي دگلميسڭ؟ Allah Resulü’nün Yatağı Ve Kileri Hazret-i Ömer şöyle anlatıyor: Bir gün Hazret-i Peygamberin huzuruna girdim. Bir hasırın üzerindeydi. Yanına oturdum. Baktım ki Hazret-i Peygamber’in üzerinde bir izar var. O izardan başka bedeninde giyecek bir şey yoktu. Baktım ki hasır onun yanlarında iz yapmış. Kaldığı odanın bir köşesinde tahminen üç dört avuç kadar arpa ile bir miktar selem ağacının yapraklarından vardı. Duvarda da bir deri parçası asılıydı. Bu manzara karşısında dayanamadım ve ağlamaya başladım. Hazret-i Peygamber bana, - Ey Hattab’ın oğlu, seni ağlatan nedir? diye sordu. Ben de, - Ey Allah’ın Resul’ü, nasıl ağlamayayım. İşte hasır senin yanlarında iz bırakmış. İşte kilerin ve gördüklerimden başka bir şey yok. Kisra ve Kayser, ırmaklar, meyveler ve dünyanın nimetleri içinde yüzerken sen Allah’ın Resul’ü olduğun halde bu durumdasın, dedim. Hazret-i Peygamber bana şöyle cevap verdi: - Ey Hattab’ın oğlu, ahiret bizim, dünya onların olsun razı değil misin? عبد اللّٰه ابن عمرڭ اقتصادي صحابه نڭ يدي مشهور عبد اللّٰهندن اولان عبد اللّٰه ابن عمر حضرتلري، چارشي ايچنده ، آليش ويريشده ، قرق پاره لق بر مسئله دن، اقتصاد ايچون و تجارتڭ مداري اولان امنيت و استقامتي محافظه  ايچون شدّتلي مناقشه  ايتمش. بر صحابه  اوڭا باقمش. روي  زمينڭ خليفۀ ذيشاني اولان حضرت عمرڭ مخدومنڭ قرق پاره  ايچون مناقشه سني عجيب بر خسّت توهّم ايدرك، او امامڭ آرقه سنه  دوشوب، احوالنى آڭلامق ايستر. باقاركه ، حضرت عبد اللّٰه خانۀ مباركنه  كيرركن قاپيده  بر فقير آدم كورور. بر پارچه  اگلندي، آيريلدي، كيتدي. صوڭره  خانه سنڭ ايكنجي قاپيسندن چيقدي، ديگر بر فقيري اوراده  ده  كوردي. اونڭ ياننده  ده  بر پارچه  اگلندي، آيريلدي، كيتدي. اوزاقدن باقان او صحابه  مراق ايتدي. كيتدي، او فقيرلره  صوردي: ”امام سزڭ يانڭزده  طوردي، نه  ياپدي؟“ هر بريسي ديدي: ”بڭا بر آلتين ويردي.“ او صحابه  ديدي: ”فسبحان اللّٰه! چارشي ايچنده  قرق پاره  ايچون بويله  مناقشه  ايتسين ده ، صوڭره  خانه سنده  ايكي يوز غروشي كيمسه يه  سزديرمدن، كمال رضاي  نفسله  ويرسين!“ دييه  دوشوندي. كيتدي، حضرت عبد اللّٰه ابن عمري كوردي، ديدي: ”يا امام، بو مشكلمي حلّ ايت. سن چارشيده  بويله  ياپدڭ، خانه ڭده  ده  شويله  ياپمشسڭ.“ اوڭا جواباً ديديكه : ”چارشيده كي وضعيت اقتصاددن و كمال عقلدن و آليش ويريشڭ اساسي و روحي اولان امنيتڭ، صداقتڭ محافظه سندن كلمش بر حالتدر، خسّت دگلدر. خانه مده كي وضعيت، قلبڭ شفقتندن و روحڭ كمالندن كلمش بر حالتدر. نه  او خسّتدر و نه  ده  بو اسرافدر.“ Abdullah İbni Ömer’in İktisadı Sahabenin yedi meşhur Abdullah’ından olan Abdullah ibni Ömer Hazretleri, çarşı içinde, alışverişte, kırk paralık bir meseleden, iktisat için ve ticaretin medarı olan emniyet ve istikameti muhafaza için şiddetli münakaşa etmiş. Bir sahabe ona bakmış. Rû-yi zeminin halife-i zîşânı olan Hazret-i Ömer'in mahdumunun kırk para için münakaşasını acip bir hısset tevehhüm ederek, o imamın arkasına düşüp, ahvâlini anlamak ister. Bakar ki, Hazret-i Abdullah hane-i mübareğine girerken kapıda bir fakir adam görür. Bir parça eğlendi, ayrıldı, gitti. Sonra hanesinin ikinci kapısından çıktı, diğer bir fakiri orada da gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi, ayrıldı, gitti. Uzaktan bakan o Sahabe merak etti. Gitti, o fakirlere sordu: “İmam sizin yanınızda durdu, ne yaptı?” Her birisi dedi: “Bana bir altın verdi.” O Sahabe dedi: “Fesübhânallah! Çarşı içinde kırk para için böyle münakaşa etsin de, sonra hanesinde iki yüz kuruşu kimseye sezdirmeden, kemâl-i rıza-yı nefisle versin!” diye düşündü. Gitti, Hazret-i Abdullah ibni Ömer'i gördü, dedi: “Ya imam, bu müşkülümü hallet. Sen çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın.” Ona cevaben dedi ki: “Çarşıdaki vaziyet iktisattan ve kemâl-i akıldan ve alışverişin esası ve ruhu olan emniyetin, sadakatin muhafazasından gelmiş bir hâlettir, hısset değildir. Hanemdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun kemâlinden gelmiş bir hâlettir. Ne o hıssettir ve ne de bu israftır.”

Murat DARICIK 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

آرناؤدكويده  ياشايان قدرت امين شهر مركزينه  كيدوب كليركن اوتوبوس قوللانمقده در. ياشاديغي يردن آغاج، اورمان و آقارصو بولكه لرينه  كيدن اوتوبوسلرڭ نومرولري آشاغيده كي شكلده در. اوتوبوس نومرولري بولكه  اسمنده  ير آلان حرفلره  كوره  بليرلنمكده در. آغاچ : ٩٣٩٧ اورمان: ١٢٤٩٦ آقارصو: ٩٨٩٢٠٥ “چامور” بولكه سنه  كيتمك ايسته ين قدرت امين قاچ نومرولي اوتوبوسه  بينمليدر؟ آ. ٧٩٤٥٢ ب. ٧٨٥٢٤ ج. ٦٠٩٨٣ د. ٦٩٤٣١  

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak