Konu resmiBeyazıt Yangın Kulesi
Seyyah

بايزيد يانغين قله سي استانبول دينيلنجه  ذهنمزده  جانلانان سيمگه لر جامع مناره لري، چشمه لر، خانلر حماملردر. اما كوروي ايجابي دقّت چكن بر ديگر ياپي ده  يانغين قله لريدر. بونلردن بري اولان بايزيد يانغين قله سي، يانغينلري كوزتله مك و خبر ويرمك آماجيله  استانبولڭ بايزيد سمتنده  ايلك اولارق ١٧٤٩ ييلنده  انشا ايديلمشدر. ٨٥ متره  يوكسكلگنده  بر قله در. ياپيلان علاوه لرله  يوكسكلگي ١١٨ متره يه  اولاشان قله  نوبت، اشارت و سنجاق قاتلري اولمق أوزره  أوچ بولومدن اولوشان بر فورمه  صاحبدر. عثمانلي زماننده  هر هانگي بر يانغين، بايزيد قله سندن كوندوز صارقيتيلان سپتلرله ، كيجه  ايسه  فنار ياقيلارق خبر ويريليردي. بو اشارتلري كورمكله  ايجاديه  قله سندن ياپيلان طوپ آتيشلريله  ده  يانغين بتون استانبوله  دويورولوردي. بايزيد يانغين قله سي طرفندن يانغين فرق ايديلديگنده ، يانغيني كورن نوبتده كي كورولي، ”آغا! بر چوجغڭ اولدي“ دیردي. آغا ده  جواب اولارق: ”قيزمي، اوغلانمي؟“ دييه  صوراردي. قيز ايسه  آناطولي ياقه سي، بك اوغلي و بوغازڭ روم ايلي ياقه سي يانغينلريني، اوغلان ايسه  استانبول ايچي يانغينلري افاده  ايدردي. قله  اوزون سوره ، كيجه لري فرقلي رنكلرده  آيدينلاتيلارق، استانبولليلره  ايرته سي كونڭ هوا تخميننڭ دويورولمسي ايچون ده  قوللانيلدي. آيريجه  بايزيد يانغين قله سنڭ ايشيقلري آراجيلغي ايله  غلطه  و اونقاپاني كوپرولرينڭ آچيق ويا قپالي اولديغي ده  آڭلاشيلابيلمكده يدي. ياپيلان رستوراسيوندن صوڭره  كونمزده ، اسكيدن اولديغي كبي يانغين كوزتله مه ، مته ئورولوژي و يول طورومني بيلديرمك آماجيله  قوللانيلمقده در. بوكون استانبول أونيورسيته سي بايزيد يرلشكه سي ايچريسنده  قالان بو دگرلي تاريخي سيمكه ، يانغين قله سي اولارق انشا ايديلديگندن، او كون ايچون بتون شهري، بوكون ايسه  تاريخي ياريم آطه ، اسكدار، غلطه  و آطه لر بولكه سني كوره بيلمه مزه  امكان صاغلامقده در. Beyazıt Yangın Kulesi İstanbul denilince zihnimizde canlanan simgeler cami minareleri, çeşmeler, hanlar hamamlardır. Ama görevi icabı dikkat çeken bir diğer yapı da yangın kuleleridir. Bunlardan biri olan Beyazıt Yangın Kulesi, yangınları gözetlemek ve haber vermek amacıyla İstanbul’un Beyazıt semtinde ilk olarak 1749 yılında inşa edilmiştir. 85 metre yüksekliğinde bir kuledir. Yapılan ilavelerle yüksekliği 118 metreye ulaşan kule nöbet, işaret ve sancak katları olmak üzere üç bölümden oluşan bir forma sahiptir. Osmanlı zamanında herhangi bir yangın, Beyazıt Kulesinden gündüz sarkıtılan sepetlerle, gece ise fener yakılarak haber verilirdi. Bu işaretleri görmekle İcadiye Kulesinden yapılan top atışlarıyla da yangın bütün İstanbul’a duyurulurdu. Beyazıt Yangın Kulesi tarafından yangın fark edildiğinde, yangını gören nöbetteki görevli, “Ağa! Bir çocuğun oldu” derdi. Ağa da cevap olarak: “Kız mı, oğlan mı?” diye sorardı. Kız ise Anadolu yakası, Beyoğlu ve Boğaz’ın Rumeli yakası yangınlarını, oğlan ise İstanbul içi yangınları ifade ederdi. Kule uzun süre, geceleri farklı renklerde aydınlatılarak, İstanbullulara ertesi günün hava tahmininin duyurulması için de kullanıldı. Ayrıca Beyazıt Yangın Kulesi’nin ışıkları aracılığı ile Galata ve Unkapanı köprülerinin açık veya kapalı olduğu da anlaşılabilmekteydi. Yapılan restorasyondan sonra günümüzde, eskiden olduğu gibi yangın gözetleme, meteoroloji ve yol durumunu bildirmek amacıyla kullanılmaktadır. Bugün İstanbul Üniversitesi Beyazıt Yerleşkesi içerisinde kalan bu değerli tarihi simge, yangın kulesi olarak inşa edildiğinden, o gün için bütün şehri, bugün ise tarihi yarımada, Üsküdar, Galata ve Adalar bölgesini görebilmemize imkân sağlamaktadır.  Kaynaklar: https://www.istanbul.edu.tr/tr/haber/istanbul-universitesinin-tarihi-simgelerinden-beyazit-yangin-kulesi-https://egezegen.com/seyahat/beyazit-kulesinin-bilinmeyen-tarihi

H. Merve BARUTÇU 04 Mayıs
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

اوتانمازلق متانتي معلّم ناجي، اوقوللرده  طلبه سندن بري، كنديسندن بر كلمه ، بر تريم وياخود علمي بر تعبيرڭ معناسني صورنجه  أوّلا او كلمه نڭ معناسني سويلر، صوڭره  كلمه نڭ اشتقاقنى آڭلاتير و نهايت بر ايكي مثال ده  ذكر ايدرمش. مثلا بر كون ”محال“ ( اولماياجق شي)  كلمه سنڭ نه  ديمك اولديغي صوريلمش، معلّم افندي ده  معناسيله  اشتقاقنى آڭلاتدقدن صوڭره  شويله  بر مثال ذكر ايتمش: - اوتانمازي اوتانديرمق محالدر! Utanmazlık Metaneti Muallim Naci, okullarda talebesinden biri, kendisinden bir kelime, bir terim veyahut ilmi bir tabirin manasını sorunca evvela o kelimenin manasını söyler, sonra kelimenin iştikakını anlatır ve nihayet bir iki misal de zikredermiş. Meselâ bir gün “muhal” (olmayacak şey) kelimesinin ne demek olduğu sorulmuş, Muallim Efendi de manasıyla iştikakını anlattıktan sonra şöyle bir misal zikretmiş: - Utanmazı utandırmak muhaldir! اوقومق اوقومق ايچون نه  ياپمق كركير خواجه م يعني ناصل بر يوڭتمله  اوقومق كركير؟ أوڭجه  ايلك اوقولده كي خواجه لره  أوگرتملي يز. اونلري اگيته جك صوسيولوغلريمز، پداغوغلريمز اولملي. اوقومه نڭ شرط اولديغني أوگرته جكلر اونلره . بڭا قاليرسه  جامعده  وعظ ايدن دين آدملريمزڭ مفرداتنه  نماز، اوروج قدر انسان حياتنه ، جمعيت حياتنه  أتكي ايدن عنصرلري ده  داخل ايتمك كركير. دين آدمي تلويزيونلرده ، جامعلرده  متماديًا بو تيپ پروبلملرڭ، اخلاق و زمان پروبلملرينڭ أوزرنده  طورملي. Okumak Okumak için ne yapmak gerekir hocam yani nasıl bir yöntemle okumak gerekir? Önce ilkokuldaki hocalara öğretmeliyiz. Onları eğitecek sosyologlarımız, pedagoglarımız olmalı. Okumanın şart olduğunu öğretecekler onlara. Bana kalırsa camide vaaz eden din adamlarımızın müfredatına namaz, oruç kadar insan hayatına, cemiyet hayatına etki eden unsurları da dahil etmek gerekir. Din adamı televizyonlarda, camilerde mütemadiyen bu tip problemlerin, ahlak ve zaman problemlerinin üzerinde durmalı. حياتڭ درت موسمي سلطان حميدڭ قيزي عايشه  سلطانڭ نقلنه  كوره ، دده سي سلطان مجيد بر كون مشهور تنظيماتجي صدر اعظم قوجه  رشيد پاشا ايله  صحبت ايدركن شويله  ديمش: - بيلمم نه  دیرسڭ پاشا؟ بوكون نه  قدر ياشييورسه ق يينه  او قدر ياشاسه يدق اما، شو اورته  ياشليلقله  اختيارلق اولماسه يدي ده  هپ كنج ياشاسه يدق، كيم بيلير نه  مسعود اولوردق! رشيد پاشا: - قولڭز هر فكريڭزه  قاتيلمه يي بر شرف صايارم اما مساعده  بيورولورسه  بو شاهانه  دوشونجه ڭزه  نه  يازيقكه  اشتراك ايده ميه جگم پادشاهم. اگر انسان عمري، بويورديغڭز كبي هپ كنجلكله  كچمش اولسه يدي، تك بر موسمه  منحصر قالير و غايت دوزنلي اولوردي. هر شيئڭ لذتي چشيتليلگنده در. مثلا كونڭ صباح، أوگله ، آقشام و كيجه  دينيلن درت موسمي اولماسه يدي كيم بيلير نه  قدر بختسز اولوردق. ييلڭ ايلك بهار، ياز، صوڭ بهار و قيش موسملري اولماسه يدي حيات بو قدر طاتلي اولورميدي؟ اونڭ ايچون انسان عمرينڭ ده  چوجقلق، كنجلك، اورته  ياشليلق و اختيارلق كبي درت موسمه  آيريلمه سندن طولايي اللّٰهه  شكر ايتملي يز!.. Hayatın Dört Mevsimi Sultan Hamid’in kızı Ayşe Sultan’ın nakline göre, dedesi Sultan Mecid bir gün meşhur Tanzimatçı sadrazam Koca Reşid Paşa ile sohbet ederken şöyle demiş: - Bilmem ne dersin Paşa? Bugün ne kadar yaşıyorsak yine o kadar yaşasaydık ama, şu orta yaşlılıkla ihtiyarlık olmasaydı da hep genç yaşasaydık, kim bilir ne mesut olurduk! Reşid Paşa: - Kulunuz her fikrinize katılmayı bir şeref sayarım ama müsaade buyrulursa bu şahane düşüncenize ne yazık ki iştirak edemeyeceğim padişahım. Eğer insan ömrü, buyurduğunuz gibi hep gençlikle geçmiş olsaydı, tek bir mevsime münhasır kalır ve gayet düzenli olurdu. Her şeyin lezzeti çeşitliliğindedir. Meselâ günün sabah, öğle, akşam ve gece denilen dört mevsimi olmasaydı kim bilir ne kadar bahtsız olurduk. Yılın ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış mevsimleri olmasaydı hayat bu kadar tatlı olur muydu? Onun için insan ömrünün de çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlık gibi dört mevsime ayrılmasından dolayı Allah’a şükretmeliyiz!.. سلطان فاتح و آق شمس الدين حضرتلري محمود پاشا، بر كون، ”عزيز سلطانم، سز هيچ بر عالمه  كوسترمديگڭز حرمت و تعظيمي آق شمس الدينه  كوسترييورسڭز. اونڭ ياننده  سزه  بام باشقه  بر حال اولويور. اونڭ ديگر عالملردن نه  فرقلي طرفي وار؟“ دييه  صوردي. سلطان فاتح: ”هيچ بر زمان، مكان و شخصده  كورمدىگم هيبت و جاذبه يي، بو ذاتده  كورويورم. بو هيبت و محبّت، كوڭلمي آلت ايدييور. بني آپ آيري عالملره  سوق ايدييور. اونڭ كوڭل پنجره سندن، آيري عالملر، آيري نقشلر سيرايدييورم. ايشته  بو حالم، اونڭ روح دنياسنڭ بڭا اولان انعكاسيدر. عين زمانده  اونڭ كندي روحي درينلگنى رسم ايدر.“ ديدي. بو سببله دركه  فتحدن صوڭره  آق شمس الدين حضرتلري، سلطانڭ، كندي صحبتندن آلاجغي فيض ايله  دولت ايشلرينى آقساتمامسي ايچون استانبولدن آيريلمش، مملكتي اولان كوينوكه  يرلشمشدر. آنجق سلطان فاتحله  آرالرنده كي كوڭل باغي و معنوي ارشادي مكتوبلرله  دوام ايتمشدر. ”دنيا راحتلغي، آخرت راحتلغنه  نسبتله  يوق كبيدر. جسماني لذت، روخاني لذته  نسبتله  بر هيچدر. هيچه  التفات ايتمه يڭز! بلالرڭ اڭ شدّتليسي پيغمبرلره ، صوڭره  وليلره ، صوڭره  خليفه لره در. پيغمبرلر و وليلر يولنڭ يولجيسي اولديغڭزي، اڭ بيوك نعمت بيلوب هيچ بر بلادن الم دويمايڭز، عكسنه  لذت آليڭز! قرآن كريمده  بر زورلق ايكي قولايلق آراسنده  ذكر ايديلير. ان شاء اللّٰه ياقين زمانده  زورلقلر بيته جك، هر طرفده  دشمانلر ذليل و حقير اولاجقدر. يانمده  اللّٰهه  عهد ايتديگڭز شيلري صاقين اولاكه  بوزمايڭز! بويله  ياپديغڭز تقديرده  هر زمان منصور و مظفّر اولورسڭز! مملكتڭ احوالي، سزڭ احوالڭزه  تابعدر. زيرا سلطانلر، مملكته  نسبتله  بدنده كي روح كبيدرلر. بدني اداره  ايدن روحدر. كنديڭزي سائر خلق كبي ظنّ ايتمه يڭ و مملكتڭ اصلاحندن باشقه  شيله  مشغول اولمايڭ! والسلام...“ Sultan Fatih ve Akşemseddin Hazretleri Mahmut Paşa, bir gün, “Aziz sultanım, siz hiçbir âlime göstermediğiniz hürmet ve tazimi Akşemseddin’e gösteriyorsunuz. Onun yanında size bambaşka bir hâl oluyor. Onun diğer âlimlerden ne farklı tarafı var?” diye sordu. Sultan Fâtih: “Hiçbir zaman, mekân ve şahısta görmediğim heybet ve câzibeyi, bu zatta görüyorum. Bu heybet ve muhabbet, gönlümü alt-üst ediyor. Beni apayrı âlemlere sevk ediyor. Onun gönül penceresinden, ayrı âlemler, ayrı nakışlar seyrediyorum. İşte bu hâlim, onun ruh dünyasının bana olan inikâsıdır. Aynı zamanda onun kendi ruhi derinliğini resmeder.” dedi. Bu sebepledir ki fetihten sonra Akşemseddin Hazretleri, Sultan’ın, kendi sohbetinden alacağı feyz ile devlet işlerini aksatmaması için İstanbul’dan ayrılmış, memleketi olan Göynük’e yerleşmiştir. Ancak Sultan Fatih’le aralarındaki gönül bağı ve manevi irşadı mektuplarla devam etmiştir. “Dünya rahatlığı, ahiret rahatlığına nispetle yok gibidir. Cismani lezzet, ruhani lezzete nispetle bir hiçtir. Hiçe iltifat etmeyiniz! Belâların en şiddetlisi peygamberlere, sonra velilere, sonra halifeleredir. Peygamberler ve veliler yolunun yolcusu olduğunuzu, en büyük nimet bilip hiçbir belâdan elem duymayınız, aksine lezzet alınız! Kur’an-ı Kerîm’de bir zorluk iki kolaylık arasında zikredilir. İnşallah yakın zamanda zorluklar bitecek, her tarafta düşmanlar zelil ve hakir olacaktır. Yanımda Allah’a ahdettiğiniz şeyleri sakın ola ki bozmayınız! Böyle yaptığınız takdirde her zaman Mansur ve muzaffer olursunuz! Memleketin ahvâli, sizin ahvâlinize tâbîdir. Zira sultanlar, memlekete nispetle bedendeki ruh gibidirler. Bedeni idare eden ruhtur. Kendinizi sair halk gibi zannetmeyin ve memleketin ıslahından başka şeyle meşgul olmayın! Vesselâm...” فرح ياشامه نڭ تك چاره سي اسكي يونان فيلوزوفلرندن مشهور سقراطه  بر كون آرقداشلرندن بري پاره  صيقينتيسندن بحث ايتمش. او ده  اوڭا شويله  بر توصيه ده  بولونمش: - مصرفڭى قيصمق يوليله  كندي كندیڭدن بورج آل. فرح ياشامه نڭ تك چاره سي ايشته  بودر.  Ferah Yaşamanın Tek Çaresi Eski Yunan filozoflarından meşhur Sokrat’a bir gün arkadaşlarından biri para sıkıntısından bahsetmiş. O da ona şöyle bir tavsiyede bulunmuş: - Masrafını kısmak yoluyla kendi kendinden borç al. Ferah yaşamanın tek çaresi işte budur.

Ahmet ÇAKIL 04 Mayıs
Konu resmiİhtâr-ı Mahsûs
Okuma Metinleri

Ey evliyâ-yı umûr! Tevfik isterseniz, kavânîn-i âdetullâha tevfîk-i hareket ediniz. Yoksa tevfîksizlik ile cevâb-ı red alacaksınız. Zira maruf umum enbiyânın memâlik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru, kader-i İlâhiyenin bir işaret ve remzidir ki, bu memleket insanlarının makine-i tekemmülâtının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziyâ-yı İslâmiyet ile neşv ü nemâ bulacaktır. Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdâdı muhafaza için, vaktiyle mesâil-i şerîat rüşvet verilirdi. Dinin meseleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne fâidesi görüldü? Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir. Bizim cemaatimizin meşrebi, muhabbete muhabbet ve husumete husumettir. Yani beyne’l-İslâm muhabbete imdâd ve husumet askerini bozmaktır. Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye (asm) ile tahalluk ve Sünnet-i Peygamberîyi (asm) ihyâ etmektir. Ve rehberimizşerîat-ı garrâ ve kılıcımız da berâhîn-i katıa ve maksadımız i‘lâ-yı Kelimetullâhtır. Cemâatimize her bir mümin manen müntesibdir. Sureten intisâb ise, sünnet-i Nebeviyeyi (asm) kendi âleminde ihyâya azm-i katî iledir. En evvel mürşid-i umumi olan ulema ve meşâyih ve talebeyi şerîat namına ittihada davet ederiz. İhtâr-ı Mahsûs: Gazeteci denilen hutebâ-yı umumi, iki kıyâs-ı fâsid ile milleti bataklığa düşürtmüştür. Birincisi: Vilâyâtı, İstanbul’a kıyas ederek. Halbuki elifbayı okumayan çocuklara felsefe dersi verilse sathî olur. İkincisi: İstanbul’u Avrupa’ya kıyas etmişler. Halbuki bir erkek, kadının kametinden istihsân ettiği libası giyinse, maskara ve rezil olur. *(Mektubat, 473)

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiMatbuttan Beklenen
Baş Muharrir

مطبوعتدن بكلنن يازي آدم (ع م) ايله  باشلامش، ايلك وحي اون صحيفه  اولارق كنديسنه  ويريلمشدي. بيلكي أونملي، آقتاريمي داها ده  أونملي اولمشدر، هر زمان. بونڭله  برلكده  تاريخي اولارق بيلينن اڭ اسكي يازي سيستمي اولارق سومرلر كوستريلير. مصرليلر سيستمي داها بسيط حاله  كتيرسه لر ده  رسمدن قورتارامدقلري ايچون چوق ده  ايشلوسل اولامامشدر. زمانله  هيتيتلر، پرسلر النده  چيوي يازيسنه  دونمش، ديركن فنيكه ليلر، سوريه  اليله  ٢٩ حرفه  قدر كلن يازي سيستمي يونانليلر و ايتاليه  أوزرندن آوروپه يه  اولاشمشدر. عثمانلي يازي يي چوق ايي قوللانمش، چوق كوزل اثرلر ويرمش و آرشيو سيستمي طوتمشدر. نه  واركه  صنايع دوريميله  برلكده  آوروپه  مطبعه  سورجنى ده  ایركن كورمش اولمقله  برلكده  باصيم و ياييم ايشنده  أوڭ آلمشدر. كندي فكرياتنى طاشيمه ده  أوڭده  اولمشدر. كونمزه  كلديگمزده  ايش مطبعه دن اوفسته ، اورادن ده  ديژيتاله  طوغري خيزله  يول آلمقده در. وحيله  باشلايان بيلكي، كونمزده  اينانيلماز أولچولره  اولاشمش، طبیعی بو آراده  آت ايزي ايت ایزینه  قاريشير اولمشدر. كتله لري يوڭلنديرمه ده  اڭ أونملي آراچلردن بري حالنه  كلمشدر مطبوعات. كچديگمز ايكي يوز ييل بو قونوده  باصيلي مديه  أوزرندن حركت ايديلييوردى. شيمدي ايسه  ديژيتال مساژلر وار و داها خيزلي و قونترولسز اولارق ياييلمقده ، طوغري ياڭليش، حق باطل قاريشيق اولارق سرويس ايديلمكده در. بو طوروم، زمان زمان جدّي پروبلملر أورته جك نقطه يه  كلديگندن بعض تدبيرلرڭ آلينمه  ضرورتي طوغمشدر. هر مملكتده  اولديغي كبي عثمانليده  ده  بو قونوده  نظامنامه لر نشر ايتمك طورومنده  قالينمشدر. بز ده  بو آي سزلرله  ايلگيسنه  معطوفن ١٨٦٤ مطبوعات نظامنامه سي و ايچرديگي بعض ماده لري پايلاشييورز. كونمزده  بيلگي أورتيم و ياييم خيزي آرتمقله  تدبيرلر ده  آرتمقده در. فقط چوغي زمان تدبيرلر ياييلانه  يتيشه مدىگي ده  واقعه در. بيلكينڭ أورنسللگي، بيلكي يه  اولاشمه  حقّي أونملي و كوزلدر. طوغري و كوزل خبرلرڭ پايلاشیمي و ياييلمسي أونمليدر. قالديكه  ايلك بيلكي و نشرينى اللّٰه ياپمشدر. حقيقت بيلكيسنه  باغلي كالاراق، حق و ايي اولاني پايلاشارق قاتقيده  بولونمق انسانيدر. اولمسي كركن و بزلردن بكلنندر. الّاكه  ياڭليش، ياڭيلتيجي، رنجيده  ايديجي، ضرر ويريجي، اهانت بارينديرير وضعيتده  اولماسين! Yazı Âdem (as) ile başlamış, ilk vahiy on sahife olarak kendisine verilmişti. Bilgi önemli, aktarımı daha da önemli olmuştur, her zaman. Bununla birlikte tarihi olarak bilinen en eski yazı sistemi olarak Sümerler gösterilir. Mısırlılar sistemi daha basit hale getirseler de resimden kurtaramadıkları için çok da işlevsel olamamıştır. Zamanla Hititler, Persler elinde çivi yazısına dönmüş, derken Fenikeliler, Suriye eliyle 29 harfe kadar gelen yazı sistemi Yunanlılar ve İtalya üzerinden Avrupa’ya ulaşmıştır. Osmanlı yazıyı çok iyi kullanmış, çok güzel eserler vermiş ve arşiv sistemi tutmuştur. Ne var ki sanayi devrimiyle birlikte Avrupa matbaa sürecini de erken görmüş olmakla birlikte basım ve yayım işinde ön almıştır. Kendi fikriyatını taşımada önde olmuştur. Günümüze geldiğimizde iş matbaadan ofsete, oradan da dijitale doğru hızla yol almaktadır. Vahiyle başlayan bilgi, günümüzde inanılmaz ölçülere ulaşmış, tabi bu arada at izi it izine karışır olmuştur. Kitleleri yönlendirmede en önemli araçlardan biri haline gelmiştir matbuat. Geçtiğimiz iki yüz yıl bu konuda basılı medya üzerinden hareket ediliyordu. Şimdi ise dijital mesajlar var ve daha hızlı ve kontrolsüz olarak yayılmakta, doğru yanlış, hak batıl karışık olarak servis edilmektedir. Bu durum, zaman zaman ciddi problemler üretecek noktaya geldiğinden bazı tedbirlerin alınma zarureti doğmuştur. Her memlekette olduğu gibi Osmanlıda da bu konuda nizamnameler neşretmek durumunda kalınmıştır. Biz de bu ay sizlerle ilgisine matufen 1864 Matbuat Nizamnamesi ve içerdiği bazı maddeleri paylaşıyoruz. Günümüzde bilgi üretim ve yayım hızı artmakla tedbirler de artmaktadır. Fakat çoğu zaman tedbirler yayılana yetişemediği de vakıadır. Bilginin evrenselliği, bilgiye ulaşma hakkı önemli ve güzeldir. Doğru ve güzel haberlerin paylaşımı ve yayılması önemlidir. Kaldı ki ilk bilgi ve neşrini Allah yapmıştır. Hakikat bilgisine bağlı kalarak, hak ve iyi olanı paylaşarak katkıda bulunmak insanidir. Olması gereken ve bizlerden beklenendir. İlla ki yanlış, yanıltıcı, rencide edici, zarar verici, ihanet barındırır vaziyette olmasın!

Metin UÇAR 04 Mayıs
Konu resmiFetih ve Nusret
Beyt-i Berceste

فتح و نصرت Köşe Penceresi انسان كندي وظيفه سني ياپملي، جناب حقّڭ وظيفه سنه  قاريشمامليدر. مشهوردر، بر زمان اسلام قهرمانلرندن و جنكيزڭ اوردوسني متعدّد دفعه لر مغلوب ايدن جلال الدّين خوارزمشاه حربه  كيدركن، وزراسي و اتباعي اوڭا ديمشلر: ”سن مظفّر اولاجقسڭ، جناب حقّ سني غالب ايده جك.“ او ديمش: ”بن اللّٰهڭ امريله ، جهاد يولنده  حركت ايتمكله  وظيفه دارم، جناب حقّڭ وظيفه سنه  قاريشمام؛ مظفّر ايتمك ويا مغلوب ايتمك، اونڭ وظيفه سيدر.“ ايشته  او ذات، بو سر تسليميتي آڭلامه سيله ، چوق دفعه لر خارقه  بر صورتده  مظفّر اولمشدر. İnsan kendi vazîfesini yapmalı, Cenâb-ı Hakk’ın vazîfesine karışmamalıdır. Meşhurdur, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddid def‘alar mağlûb eden Celâleddîn-i Hârzemşâh harbe giderken, vüzerâsı ve etbâı ona demişler: “Sen muzaffer olacaksın, Cenâb-ı Hak seni gālib edecek.” O demiş: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmekle vazîfedârım, Cenâb-ı Hakk’ın vazîfesine karışmam; muzaffer etmek veya mağlûb etmek, onun vazîfesidir.” İşte o zât, bu sırr-ı teslîmiyeti anlamasıyla, çok def‘alar hârika bir sûrette muzaffer olmuştur. (Osmanlıca Lem’alar, s. 137) 1. Beyit جهان خصم اولسه حقدن نصرت ایستهارنلردن دعا و همت ایسته Cihan hasm olsa Hak’dan nusret isteErenlerden du’â vü himmet iste Çelebi Mehmed (1) * (Hakka ve hakikate hizmet yolunda) cihan dolu hasmın olsa da, seni himaye eden ve bu yolda istihdam eden Cenab-ı Hak’dan yardım iste. (Ya İlahena! düşmanlarımızın bize galebe etmesinden ve bize üstünlük sağlayarak hakkımızda şamata yapmalarından sana sığınırız.) Erenlerden dua ve himmet iste. (Fatih’in dilinde tevessül misali: Yetiş, ya Fakih Ahmed!)   * Nusret: Yardım, (özellikle) Allah’ın yardımı   2. Beyit بیورمشسڭكه هر كیم دینه عون ونصرت ایلرسهمعین اولوب آكا فضلم ایله امداد ایدرم بن Buyurmuşsun ki her kim dine ‘avn u nusret eylerseMu’în olub âna fazlım ile imdâd iderem ben Kuddusi (6) * Asırlar ve hasımlar değişse de değişmeyen zafer muştusu: [Ey iman edenler! Eğer (siz) Allah'a (dinine) yardım ederseniz, (O da) size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar. (Muhammed, 7.)] * Mu’în:  “Herkesin yardımcısı, herkese yardım eden” anlamında Allah için kullanılır.  3. Beyit غیرت كمرلرینی قوشاندی قيلچ كبیآلدی حصاری ویردی خدا فتح و نصرتی Gayret kemerlerini kuşandı kılıç gibiAldı hisârı verdi Hudâ feth ü nusreti    Baki (3) * Cihadda kuşanılan sadece beldeki bir kılıç değildir ki! Bak şu gayrete nasıl da şevke getirir. Neticede alınan hisar olur, Huda’nın yardımı ve müyesser kıldığı fetih ile. (Gayret bizden tevfik Allah’dan!) * Feth: Bir memleket, şehir veya mevkii savaşla düşman elinden alma, ele geçirme 4. Beyit جنكپرور جند قدسی عسكر پیغمبریصفلرنده رو نمادر نصرت باری خدا Ceng-perver cünd-i kudsî ‘asker-i PeygamberîSaflarında rû-nümâdır nusret-i Bârî Hudâ Ayıntablı Ayni (4) * İslamiyet’in sancaktarlığını yapmış bir milletin askeridir ki; cengi seven mukaddes askerdir, Peygamberin ordusudur! Elbette Allah’ın takdir ettiği yardım saflarında yüz gösterecektir. (Zaferlerle şanlar bulacaktır bu millet.) * Rû-nümâ: Yüz gösteren, ortaya çıkanBârî: “Her şeyi takdir ettiği şekle uygun olarak yaratıp varlığa çıkaran, yaratan” anlamında esmâ-i hüsnâdan (Allah’ın en güzel isimlerinden) dır. 5-6. Beyit منور اولدی جهان یینه نور نصرت ايلهچو لیل محنتي سردی نهار فتح و ظفر Münevver oldı cihân yine nûr-ı nusretileÇü leyl-i mihneti sürdi nehâr-ı feth ü zafer Cemali (5) * İlahi yardımın nuruyla cihan yine münevver oldu. Feth (-i İstanbul) ve zafer gündüzü, mihnet gecesini nasıl da sürdü. [Hak geldi, bâtıl zâil oldu! (İsra, 81)] چو تیر نیزه چكلدی مثال خطّ شجرايرشدي كلشن نصرتده بار فتح و ظفر Çü tîr ü nîze çekildi misâl-i hatt-ı şecerİrişdi gülşen-i nusretde bâr-ı feth ü zafer Cemali (6) * Ok ve mızrak çekildi; ormandaki sıra sıra ağaçlar misali… Fetih ve zafer meyvesi İlahi yardımın gül bahçesinden (melekler vasıtasıyla) yetişti. [Ve kendisini seveceğiniz diğer bir şey daha vardır: Allah'dan bir zafer ve yakın bir fetih! (Ey Habîbim!) Mü'minleri müjdele! (Saff,13)] * Tîr: OkNîze: Mızrak 7. Beyit   قول اولسون قاپوسنده نصر و عزّتندیم و محرمی هم فتح و نصرت Kul olsun kapusında nasr u ‘izzetNedîm ü mahremi hem feth ü nusret Kıvami (7) * Ey güzel komutan, ey güzel asker! Yardım ve (Nebevi müjdeye mazhariyetle) izzet senin kapında kul olsun. Fetih ve zafer de arkadaşın ve en yakın dostun… (Eğer Allah size yardım ederse, artık size galib gelecek kimse yoktur! (Al-i İmran, 160) * Nedîm: Sohbet arkadaşı Kaynakça Ali Nureddin, (1311), Kelamü’l- Müluk Müluku’l- Kelam, İstanbul: Âlem Matbaası (s. 25) BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (2007), Osmanlıca Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat Divan-ı Baki, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A 4005 (v. 31B) Divan-ı Belağat-ı Ünvan-ı Ayni, (1258), İstanbul: Matbaa-i Hazret-i Ser-askeri (s. 288) Divan-ı Cemali, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A 7978/1 (v. 9A) (v. 10A) Divan-ı Kuddusi,  Mevlana Müzesi Kütüphanesi, No:2444  (v. 154A) Kıvami, (1955), Fetihname-i Sultan Mehmed (Tıpkıbasım), Haz.: Franz Babinger, İstanbul: Maarif Basımevi https://kulliyat.risale.online/ https://kuran.hayrat.com.tr/ http://lugatim.com/ http://www.yazmalar.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 04 Mayıs
Konu resmiMedya Okuryazarlığı Nedir?
Okuma Metinleri

مديا اوقور يازارلغي نه در؟مديايه الشديرل ياقلاشیمقدر.دقّتلي سير ايت، الشديرل باق، كندي عقلڭله  دگرلندير ديمكدر.كندي مديا ايچريكلريني أورتمه يي بيلمكدر.مديا اوقور يازارلغي، مديا ايلتيلرينه  ايريشه بيلمه ، بونلري چوزومله يوب آڭلاملانديرابيلمه ، دگرلنديره بيلمه ، كركديگنده  ايلته بيلمه  بجريلرينڭ بتوني اولارق طانيملانير.چوغونلقله  تكنولوژي و اينترنتله  برلكده  قوللانيلان توم يڭي مديا اورتاملرينڭ حياتمزه  كتيرديگي يڭيلكلرله  برلكده ، كندي مديا ايچريكلريمزي بيلينچلي بر شكلده  اولوشديرابيلمك و باشقه لرينه  صونابيلمك ده  مديا اوقور يازارلغنڭ بر پارچه سيدر. يعني قيصه جه سي مديا اوقور يازارلغي مديايي هم قوللانابيلمه  هم ده  طوغري قوللانابيلمه  بجريلرينڭ بتونيدر.ايي بر مديا اوقور يازاري، يالڭزجه  مديايي طوغري قوللانمه يي بيلمكله  قالماز، عين زمانده  مديا ايچريكلريني طبقي كنديسي كبي باشقه  انسانلرڭ حاضرلادیغني ده  بيلير. هر هانكي بر مديا ايچريگنده  آڭلاتيلانلري اولديغي كبي طوغري قبول ايتمز، كندي عقل و بيلكي سوزكجندن كچيره رك يڭيدن آڭلاملانديرر، طوغري ويا ياڭليش اولان ايچريكلري دگرلنديرمه يي بيلير. مدياده كي شدّت عنصرلرينه ، نفرت و دشمانلغه  يوڭليك ايچريكلره  قارشي هر زمان اويانيق اولور.مديا اوقور يازارلغي نه  دگلدر؟مديا دشمانلغي دگلدر.صاقين مديايي قوللانمه  ديمك دگلدر.ساده جه  مديا توكتمك ديمك دگلدر.مديا اوقور يازارلغي بجريسي ايله  بزلر؛مديا ايلتيلرينڭ آڭلام اولوشديرمه  بيچيم و يوڭتملريني قاورايابيليرز.مديا ايچريكلريني أورتنلرڭ اولوشديرمق ايسته دكلري آلغي يي فرق ايده بيليرز.مدیانڭ صونديغي طرفلي، يالان و ياڭليش بيلكيلري آييرت ايده بيليرز.مدياده  صونولان اولايلرڭ توم يوڭلريله  بزه  آڭلاتيلمديغنڭ فرقنده  اولورز.مديا ايلتيلريني كندي عقل و ياشام دڭه ييممز ايله  دگرلنديروب، يڭيدن آڭلاملانديرابيليرز.مديا ايلتيلرنده كي دشمانلق و نفرت سويلملريني فرق ايده بيليرز.كندي مديا ايلتيلریمزي أورته بيلير و پايلاشابيليرز. Medyaya eleştirel yaklaşmaktır.1                 Dikkatli seyret, eleştirel bak, kendi aklınla değerlendir demektir. Kendi medya içeriklerini üretmeyi bilmektir. Medya okuryazarlığı, medya iletilerine erişebilme, bunları çözümleyip anlamlandırabilme, değerlendirebilme, gerektiğinde iletebilme becerilerinin bütünü olarak tanımlanır. Çoğunlukla teknoloji ve internetle birlikte kullanılan tüm yeni medya ortamlarının hayatımıza getirdiği yeniliklerle birlikte, kendi medya içeriklerimizi bilinçli bir şekilde oluşturabilmek ve başkalarına sunabilmek de medya okuryazarlığının bir parçasıdır. Yani kısacası medya okuryazarlığı medyayı hem kullanabilme hem de doğru kullanabilme becerilerinin bütünüdür. İyi bir medya okuryazarı, yalnızca medyayı doğru kullanmayı bilmekle kalmaz, aynı zamanda medya içeriklerini tıpkı kendisi gibi başka insanların hazırladığını da bilir. Herhangi bir medya içeriğinde anlatılanları olduğu gibi doğru kabul etmez, kendi akıl ve bilgi süzgecinden geçirerek yeniden anlamlandırır, doğru veya yanlış olan içerikleri değerlendirmeyi bilir. Medyadaki şiddet unsurlarına, nefret ve düşmanlığa yönelik içeriklere karşı her zaman uyanık olur. Medya Okuryazarlığı Ne Değildir? Medya düşmanlığı değildir. Sakın medyayı kullanma demek değildir. Sadece medya tüketmek demek değildir Medya Okuryazarlığı Becerisi İle Bizler; Medya iletilerinin anlam oluşturma biçim ve yöntemlerini kavrayabiliriz. Medya içeriklerini üretenlerin oluşturmak istedikleri algıyı fark edebiliriz. Medyanın sunduğu taraflı, yalan ve yanlış bilgileri ayırt edebiliriz. Medyada sunulan olayların tüm yönleriyle bize anlatılmadığının farkında oluruz. Medya iletilerini kendi akıl ve yaşam deneyimimiz ile değerlendirip, yeniden anlamlandırabiliriz. Medya iletilerindeki düşmanlık ve nefret söylemlerini fark edebiliriz. Kendi medya iletilerimizi üretebilir ve paylaşabiliriz. 1- medyaokuryazarligi.gov.tr

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiHüsn-i Hat
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ل” (Lam)’ın diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 04 Mayıs
Konu resmiİstemem
Okuma Metinleri

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiOsmanlıda Matbuat
Belge Okumaları

İnsanoğlu çevresinde olup bitenleri, kendisini doğrudan ilgilendirmese de merak eden, yaşadığı olayları ve edindiği bilgileri başkalarıyla paylaşmayı seven bir fıtratta yaratılmıştır. Bu ihtiyaç, Antik Mısır ve Yunan dönemlerine kadar uzanan gazetecilik faaliyetlerini ortaya çıkarmış; insanlığın gelişimine bağlı olarak çamur tabletler, duvarlar, deriler, kâğıt gibi materyaller hem bireyler hem de devletler tarafından bilgilendirme, eleştirme ve propaganda amaçlı olarak kullanılmıştır. 2. yüzyılda Orta Asya’da taş ve tahta kalıplara metinlerin kazınmasıyla ortaya çıkan ilk matbaacılık tecrübesi, yerini 1450ʼli yıllarda Avrupa’da hareketli metal harflerle oluşturulan baskı tekniğine bırakmış, bu gelişme de modern matbaaya giden süreci başlatmıştır. Osmanlıda matbaadan önce kitaplara, mektuplara, kitapların ön ve arka taraflarına, taşlara, derilere, camilerin sütunlarına yazdıkları yazıların haricinde vaaz ve tellallık gibi duyuru usulleriyle de haberleşme ve paylaşma ihtiyacını gideren insanlar, modern matbaanın ortaya çıkmasıyla birlikte gazete ve mecmua gibi iletişim araçlarını kullanmaya başlamıştır. Bu bağlamda ilk basın yayın örnekleri, özellikle siyasi olaylar hakkında halkı bilgilendirmek yani bir nevi propaganda yapmak amacıyla Tanzimat döneminde ortaya çıkmıştır. Takvim-i Vekayi, 1831 yılında yayın hayatına başlayan ilk resmî Osmanlı gazetesidir. Bundan 9 yıl sonra bir İngiliz tarafından kurulan Cerîde-i Havadis, ilk yarı resmi Osmanlı gazetesi olarak bilinmektedir. İlk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval ise 1860ʼta çıkarılmıştır. Osmanlı ülkesinde ve dünya genelinde yaşanan güncel gelişmeleri aktarmak, insanların farklı konularda malumat edinmelerini sağlamak ve kısmen de olsa eğlendirmek amaçlarını güden basın faaliyetleri, siyasi ve kültürel çatışmalar sebebiyle zaman zaman farklı amaçlara yönelmiştir. Özellikle Avrupa kökenli birçok basın organı ve onların Osmanlı ülkesindeki temsilcileri, özgürlük adı altında devletin birlik ve bağımsızlığını zedeleyecek, toplum arasında fitne çıkaracak yayınlar neşretmeye başlamışlar, bundan dolayı da hukuki bir düzenleme zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 1864 yılında Türkiye’nin ilk basın yasası olan Matbuat Nizamnamesi yayımlanmıştır. Fiili olarak üç yıl uygulama imkânı bulan bu nizamnamenin ardından 1867 yılında neşredilen Kararname-i Âli, 1909 yılına kadar basınla ilgili temel metin kabul edilmiştir. 1864 Matbuat Nizamnamesi iki fasıl olmak üzere toplam 35 maddeden oluşmaktadır. 17 maddesini çeviriye aldığımız nizamnamede; gazete neşri için gerekli şartlar, sorumluluklar ve cezai müeyyideler yer almaktadır. Saltanat ve padişahın şerefi hakkında küçük düşürücü yazılar için 6 ay-3 sene; özel kişiler hakkındaki hakaretlerde 5 gün-5 ay; kasten yapılan yalan haberde 1 ay-1 sene arası hapis cezaları öngörülen yasada, ispat edilmek ve şahsa hakaret edilmemek kaydıyla devlet işlerinin eleştirilerine izin verilmesi dikkat çekmektedir. Asıl amacı millî ve dinî değerlere saldırarak fitne çıkarmak değil; hakkı teslim, yanlışı tadil ve tashih ederek daha güzele ulaştırmak olan bir basın dünyası hepimizin ümididir. Vesika Osmanlı Devletiʼndeki basın ve süreli yayınların faaliyetlerini düzenleyen ilk basın kanunu olan 1864 Matbuat Nizamnamesi (28 Aralık 1864)   Matbûʻât Nizâmnâmesidir Birinci Fasıl Mevâdd-ı Umûmiye (1) Birinci Mâdde: Herhangi lisânda olur ise olsun mevâdd-ı politikiye ve mülkiyeyi şâmil olmak üzere gerek sûret-i muntazama ve evkât-ı muʻayyenede ve gerek cüzʼ cüzʼ (2) ve evkât-ı gayr-ı muʻayyenede gazete ve sâir evrâk-ı mürettebe istihsâl-i ruhsat olunmaksızın ihdâs ve neşr olunmayacaktır. Bu misillü gazete ve evrâkın neşrine tâlib olanlar (3) evvel emirde tanzîm edeceği istidʻânâmelerini tebaʻa-i Devlet-i Aliyyeʼden oldukları hâlde Maʻârif Nezâret-i celîlesine ve tebaʻa-i ecnebiyeden bulundukları sûretde Hâriciye (4) Nezâret-i celîlesine takdîm edeceklerdir. Nezâreteyn-i müşârun-ileyhimâ taraflarından dahi üçüncü mâddede münderic olan şerâitin tamâmıyla îfâ olunduğu baʻdeʼt-tahkîk iktizâ eden (5) ruhsat iʻtâ buyurularak ve ruhsat senedleri Matbûʻât Kaleminden verilecektir. (6) İkinci Mâdde: Eyâlât-ı şâhânede bu misillü gazete ve evrâk neşrini arzu edenler evvel emirde vâlî-i eyâlete istidʻânâme takdîm edip vâlî tarafından dahi ol şahıs (7) tebaʻa-i Devlet-i Aliyyeʼden ise Maʻârif Nezâretine ve tebaʻa-i ecnebiyeden olduğu hâlde makâm-ı Nezâret-i celîle-i Hâriciyeye arz ve inhâ olunarak üçüncü mâddede (8) beyân olunan şerâitin îfâ olunduğu sâbit oldukda îcâb eden ruhsat senedi vâlî-i eyâlete irsâl kılınacaktır. (9) Üçüncü Mâdde: Gazete ihdâs edecek âdem tebaʻa-i Devlet-i Aliyyeʼden olur ise lâ-akall otuz yaşını tekmîl etmiş ve Cezâ Kânûnnâme-i Hümâyûnunun taʻyîn ettiği (10) cinâyet ve cünhalardan dolayı aleyhine hüküm terettüb etmemiş olduğu ve kâffe-i hukûk-ı şahsiyesine tamâmen ve biʼl-fiʻil mutasarrıf bulunduğu hâlde ruhsatına nâil olacak (11) ve tebaʻa-i ecnebiyeden bulunur ise işbu Nizâmnâme ahkâmından olan vezâif ve teklîfâta tebaʻa-i Devlet-i Aliyye misillü tâbiʻ olmak ve matbûʻâtça bir gûne kabâhat (12) ve cünhası vukûʻunda hakkında gerek hükûmetçe ve gerek mahkemece icrâ olunacak muʻâmele saltanat-ı seniye tebaʻası hakkında cârî olan usûle tatbîkan icrâ olunmak (13) şartıyla kezâlik nâil-i ruhsat olacaktır. (14) Dördüncü Mâdde: Birinci mâddede beyân olunduğu vechile ruhsat istihsâli zımnında iʻtâ olunacak istidʻânâmeler ile beraber gazetenin ne isim ile ve kaç günde (15) bir kere çıkarılacağını ve hangi matbaʻada basılacağını mübeyyin ve gazetenin mesʼûliyetini derʻuhde eden sâhibi veyahut müdîri cânibinden mümzâ veya memhûr (16) olarak bir kıtʻa sened takdîm olunacaktır. Ve gazete sâhib veya müdîri tabʻ ettiği gazetenin her defʻasında bir nüshasına kalemiyle vazʻ-ı imzâ ettikten sonra (17) ol nüshayı Matbûʻât Müdîrliği cânibine irsâl edip baʻdehû sâir nüshalarını zîrinde imzâsı beraber olarak tabʻ ile öylece neşredecek ve taşralarda dahi (18) imzâlı nüshayı vâlî-i memlekete takdîm eyleyecektir. A_}DVN_MKL__00005_00009_001_002 (19) Yedinci Mâdde: Bir gazeteye âhar bir zât tarafından olmak üzere derc olunan bendin zîrinde ol zâtın imzâsı bulunmadığı hâlde böyle yazılan (20) bendden terettüb edecek mesʼûliyet ol nüshayı imzâ eden gazeteciye ʻâid olacak ve bend-i mezkûr imzâlı olsa bile hilâf-ı nizâm ve kânûn olduğu (21) sûrette gazeteci dahi müştereken mesʼûl tutulacaktır. (22) Sekizinci Mâdde: Dersaâdetʼte Matbûʻât Müdîrliği tarafından ve taşralarda hükûmet-i mahalliye cânibinden gazetelere irsâl olunan muharrerât-ı resmiyeyi gazeteci ilk (23) veya ikinci defʻa çıkaracağı gazetesine bilâ-ücret derc etmeye mecbûr olacaktır. Bir gazetede bir zâtın ismi tasrîh ile veya îmâ tarîkiyle bir fıkra derc olunup da ol zât (24) tarafından gazeteciye cevâb gönderildikte gazeteci bu cevâbı ilk veya ikinci neşr olunacak nüshaya derc edecektir. Duyurulan cevâb bilâ-ücret (25) tabʻ olunup ʻâid olduğu bendin iki mislinden ziyâde olmayacaktır. (26) Dokuzuncu Mâdde: Mevâdd-ı politikiye ve mülkiyeyi şâmil olmak üzere Devlet-i Aliyyeʼye taʻarruz ve husumet-ı efkârile memâlik-i ecnebiyede tabʻ ettirilen gazete (27) ve evrâk-ı mürettebe-i sâirenin memâlik-i şâhâneye idhâl ve neşri memnûʻdur. İkinci Fasıl Mevâdd-ı Cezâiye (28) Onuncu Mâdde: Her kim Devlet-i Aliyyeʼnin ruhsatı olmaksızın hilâf-ı nizâm gazete veya bir varaka-i mürettebe ihdâs ve neşr eder ise neşr etmiş olduğu nüsha veya cüzʼlerin (29) her biri içün on aded yüzlük altun cezâ-yı nakdî ahz olunacak ve bu sûrette neşr olunan gazete taʻtîl ettirilecektir. … (30) On Üçüncü Mâdde: Cezâ Kânûnnâme-i Hümâyûnunun ikinci faslında beyân olunduğu vechile Devlet-i Aliyyeʼnin emniyet-i dâhiliyesini ve memalik-i mahrûsenin (31) âsâyişini ihlâl edecek cinâyet veya cünhalardan birinin icrâsına her kim bir gazete vâsıtasıyla baʻzı eşhâsı tahrîk ve iğvâ eder ise (32) müşterek cinâyet add olunarak eşhâs-ı merkûmenin derece-i cünha ve cinâyetlerine göre haklarında terettüb edecek mücâzâta ol kimesne ve gazeteci (33) dahi beraberce müstehak olacaktır. Ve ol gazete dahi hükûmet maʻrifetiyle muvakkaten veya katʻiyen taʻtîl ettirilecektir. (34) On Dördüncü Mâdde: Herhangi gazeteci âdâb-ı umûmiye ve mehâsin-i ahlâk-ı milliyeye mugâyir bir şey yazar veya edyân ve mezâhib-i câriyeden birine gazete (35) vâsıtasıyla hakâret eder ise bir yüzlük altundan yirmi beş yüzlük altuna kadar cezâ-yı nakdî alınır veyahut bir haftadan üç mâha (36) kadar habs olunur. A_}DVN_MKL__00005_00009_001_003 (37) On Beşinci Mâdde: Bir gazeteci saltanat-ı seniye ve hânedân-ı şevket-nişân-ı hazret-i pâdişâhî haklarında elfâz ve taʻbîrât-ı gayr-ı lâyıka istiʻmâl eder veya hükûmet-i (38) seniye-i hazret-i pâdişâhî aleyhine taʻarruz eyler ise altı aydan üç seneye kadar habs veyahut yirmi beş altundan yüz elli altuna kadar cezâ-yı nakdî (39) ahz kılınır. … (40) On Yedinci Mâdde: Devlet-i Aliyyeʼnin dost ve müttefiki bulunan hükümdârâna dokunur elfâz ve taʻbîrât istiʻmâl olunur ise üç mâhtan üç seneye kadar habs (41) veya on beş altundan yüz altuna kadar cezâ-yı nakdî ahz olunur. (42) On Sekizinci Mâdde: Bir zât veyahut bir heyʼetin efʻâl-i mahsûsa beyânıyla hetk-i nâmûsunu veya kesr-i iʻtibârını mûcib olacak azviyâta zemm ve efʻâl-i mahsûsa (43) beyân olunmayarak yalnız tahkîr ve tezyîf ve şetm yolunda îrâd olunan taʻbîrâta kadh ıtlâk olunur. … (44) Yirmi İkinci Mâdde: Efrâd-ı ahâlî hakkında gazeteler vâsıtasıyla zemm vukûʻ bulduğu hâlde elli gurûştan on beş altuna kadar cezâ-yı nakdî ahz (45) veya beş günden beş aya kadar habis cezâsı icrâ olunur. (46) Yirmi Üçüncü Mâdde: Meʼmûrîn-i Devlet-i Aliyyeʼden birinin ve her kim olur ise olsun sâir kimesnenin mücerred zâtına ʻâid olmak üzere zemm vukûʻunda (47) zemm eden kimesne hakkında muʻayyen olan cezâ tamâmen icrâ olunur. Fakat meʼmûrîn-i devletin ve bir meʼmûriyet sıfatıyla hareket etmiş olan zevâtın (48) umûr-ı meʼmûrelerine müteʻallik zemm eden olur ise muhâkemesi ledeʼl-icrâ isnâd ettiği mâddeyi isbât edebildiği hâlde hakkında bir gûne mücâzât (49) lâzım gelmeyecektir. Ve bu sırada ol meʼmûrun zâtı hakkında kadh vukûʻ bulmuş ise yalnız bunun cezâsı hükm olunur. … (50) Yirmi Altıncı Mâdde: Bir gazeteci taʻammüden ve bir sû-i niyete mebnî kasden havâdis-i kâzibe veyahut evrâk ve senedât-ı musannaʻa tabʻ eder veya bu makûle (51) havâdis ve evrâkı diğer bir gazeteden naklen derc eyler ise bir aydan bir seneye kadar habs ve yahut on altundan elli altuna kadar cezâ-yı nakdî (52) ahz ile mücâzât edilir. … (53) Otuz Birinci Mâdde: Gazetelerce bir cünha vukûʻunda kendülerini mutazarrır add edenler istidʻâ etmedikçe muhâkemeye ibtidâr olunmayacaktır. Fakat saltanat-ı seniye ile (54) hânedân-ı şevket-unvân-ı hazret-i pâdişâhîye ve hükûmet-i seniye ve vükelâ-yı Devlet-i Aliyyeʼye dokunur ve âdâb-ı umûmiyeye ve mehâsin-i ahlâka mugâyir sözler istiʻmâl olunduğu (55) takdîrde cânib-i hükûmetten daʻvâya teşebbüs olunacaktır. Ve edyân ve mezâhib-i câriyeden birine hakâret olunduğu hâlde bu makûle hakâretin (56) ʻâid olduğu dîn ve mezheb meʼmûrları tarafından vukûʻa gelecek istidʻâ üzerine ledeʼl-îcâb hükûmet cânibinden ruʼyet-i daʻvâ (57) ettirilecektir. (58) Mühür (Vezîr-i Aʻzam Muhammed Fuâd) (59) İşbu Nizâmnâmenin düstûruʼl-ʻamel tutulmasına irâde-i seniye-i hazret-i pâdişâhî (60) müteʻallik ve şeref-sudûr buyurulmuş olmakla indeʼl-îcâb icrâ-yı ahkâmiçün (61) Dîvân-ı Hümâyûn kalemine kaydettirilmesi husûsuna makâm-ı nezâret-i celîle-i Hâriciyeden himmet buyurulmak buyuruldu. (62) 25 Receb sene 1281 ve Fî 2 Teşrîn-i Sânî sene 1280  Kelimeler Âhar: Başka, diğerAzviyât: Yalanlar, iftiralarCünha: SuçDüstûruʼl-ʻamel: Uygulanacak işlerEdyân: DinlerEvrâk-ı mürettebe: Süreli yayınlarGûne: TürlüHavâdis-i kâzibe: Yalan haberlerHetk: Yırtma, bozmaItlâk: Denilmek, adlandırılmakİbtidâr: Başlamakİğvâ: Baştan çıkarma, yolunu saptırmaİndeʼl-îcâb: Gerektiği andaİnhâ: Resmi olarak bildirmeKadh: Yerme, kötülemeLâ-akall: En azLedeʼl-îcâb: Gerektiği andaLedeʼl-icrâ: İcra edildiği sıradaMehâsin: GüzelliklerMemhûr: MühürlenmişMuharrerât: Yazılı şeylerMutazarrır: Zarara uğrayanMümzâ: İmza edilmişMünderic: İçinde bulunanRuʼyet-i daʻvâ: Davanın görülmesiSenedât-ı musannaʻa: Uydurma belgelerŞetm: KüfretmeTaʻammüden: Kasıtlı olarakTezyîf: Alay etmeZemm: YermekZîr: Alt

H. Halit ATLI 04 Mayıs
Konu resmiAkşemseddin’den Fatih’e
Okuma Metinleri

آق شمس الديندن فاتحه  هو المعز النصير تحيّات زاكيات و تسليمات صافيات ابلاغ قيلمقدن صوڭره  جناب كريمه  معروض اولدركه ، بو حادثه كه  اول كمي اهلندن اولدي، قلبه  خيلي تكثّر و ملالت كتيردي، بر فرصت كورونمدي، فوت اولديغنه  غيرتلر كلدي. بري، غيرت دين كه ، كافرلر فرح اولوب شماتت اعدا اولوندي. و بري بوكه ، مبارك وجوديڭزه  نقصان رأي و عدم نفاض حكم نسبت اولمق. و بري بوكه ، بو ضعيفه  عدم استجابت دعا نسبت اولمق و تبشيريمز غير معتبر اولمق. و دخي محذور چوق. ايمدي مساهله  و رفق كركمز. بونڭ كبي بابده  استقصا ايدوب كيمدن بو تخلّف و عدم اقدام اولدي بيلوب عقوبت عزيمه  كرك؛ عزل كبي و تعذير شديد كبي. اگر اولونمايا  يارين بر كون قلعه يه  هجوم ايده جك و خندق طولديرملي اولاجق تهاون ايدرلر. بيلورسز، اكثري ياساق مسلمانيدر. اللّٰه ايچون جاننى و باشني قويان آزدن آزدر. مگركه  بر غنيمت كوره لر، جانلرن دنيا ايچون اوده  آتالر. ايمدي مرجوع ومتوقع  اودر، جد جهد بقدر الاستطاعه هم فعلاً و هم امراً و حكمًا و قولاً ايده سز. و بونڭ كبي یه راجع اولاني بر مرحمتي و رفقي آز اولان كيمسه يه  بويوره سز؛ تشديد و تغليظ ايده، كما ينبغي. و هم اصل شرعیسي واردر. قال اللّٰه تعالي ( أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ ).  بر عجب نسنه  واقع اولدي؛ ملالتله  اوتوروركن قرآن عظيمه  تفأّل ايتدك. سلطان سادات جعفر صادق اشارتي أوزره  بو آيت كلدي: ( وَعَدَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ هِيَ حَسْبُهُمْ ۚ وَلَعَنَهُمُ اللَّهُ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُقِيمٌ ) .  ايمدي اول وارمايانلرڭ باطني مسلمان دگلدر. حكم، منافقين ده  كافرله  عذاب جهنّمده  مقيم اولمقده  برابردر، ديمك اشارتي دوشدي. بس، تشديد مصلحت كوروندي. همّت ايده سز. عاقبت، خجالتله ، انكسار ايله  كيتميه سز. بلكه  فرح و منصور و مظفّر كيده سز؛ بيعون اللّٰه و نصرته، آمين. ايمدي، كرچه  ( العبد يدبرواللّٰه يقدر) قضيه سي ثابتدر، الحكم لله. ولكن الندن كلدكجه  جد جهدي قول تقصير ايتمه مك كرك. رسول  اللّهڭ و اصحابڭ سنّتي بودر. و دخي ملالتله  قرآن اوقويوب ياتمق واقع اولدي، شكر اللّٰه تعالي يه، انواع وجهيله  لطفلر ايدوب بشارتلر اولديكه  چوق زماندر آنڭ مثلي اولمديدي، تسلّئ تام حاصل اولدي. و بو سوزلري سويله ديگمز حضرتڭزه  فضول كلام عد اولمايا، سوديگمزدندر حضرتڭزي. Hüve’l-mu’izze’n-nasir Tahiyyât-i zâkiyat ve teslimât-i safiyât iblâğ kılmaktan sonra Cenab-ı Kerime maruz oldur ki, bu hadise ki ol gemi ehlinden oldu, kalbe hayli tekessür ve melâlet getirdi, bir fırsat görünmedi, fevt olduğuna gayretler geldi. Biri, gayret-i din ki, kâfirler ferah olup şemâtet-i a’dâ olundu. Ve biri bu ki, mübarek vücudunuza noksan-ı rey ve adem-i nifâz-i hükm nisbet olmak. Ve biri bu ki, bu zaife adem-i isticâbet-i dua nisbet olmak ve tebşirimiz gayr-i muteber olmak. Ve dahi mahzur çok. İmdi müsâhale ve rıfk gerekmez. Bunun gibi babda istiksâ idüp kimden bu tahallüf ve adem-i ikdam oldu bilip ukubet-i azîme gerek; azil gibi ve ta’zir-i şedid gibi. Eğer olunmaya yarın bir gün kal’aya hücum edecek ve hendek doldurmalı olacak tehâvün ederler. Bilürsüz, ekseri yasak Müslümanıdır. Allah için canını ve başını koyan azdan azdır. Meğerki bir ganimet göreler, canların dünya için oda atalar. İmdi mercû ve mütevekka odur, cidd-ü cehd bi-kaderi’l-istitâa hem fiilen ve hem emren ve hükmen ve kavlen idesüz. Ve bunun gibiye raci olanı bir merhameti ve rıfkı az olan kimseye buyurasuz; teşdid ve tağliz eder, kemâ yenbaği. Ve hem asl-ı şer’isi vardır. Kale’l-Allahu Teâlâ “Ya eyyühe’n-nebiyyu câhidi’l-küffâra ve’l-münafikine ve ağlûz aleyhim”.1 Bir aceb nesne vaki oldu; melaletle otururken Kur’an-ı azime tefe’’ül ettik. Sultân-ı sâdat Câfer-i Sâdık işareti üzre bu ayet geldi: (Vaadellahu’l-münâfıkîne vel-münâfıkati vel-küffâra nâre cehenneme hâlidine fihâ hiye hasbühüm ve leanehumullahü ve lehum azâbun mukîm).2 İmdi ol varmayanların bâtını Müslüman değildir. Hüküm, münâfıkîn de kâfirle azâb-ı cehennemde mukim olmakta beraberdir, demek işareti düştü. Bes, teşdîd-i maslahat göründü. Himmet idesüz. Âkibet, hacaletle, inkisâr ile gitmiyesüz. Belki ferah ve mansûr ve muzaffer gidesüz; bi-avnillahi ve nusratihi, âmin. İmdi, gerçi (el-abdu yudebbirullahu yukaddir)3 kaziyesi sabittir, El hükmü lillah. Ve lâkin elinden geldikçe cidd-ü cehdi kul taksir itmemek gerek. Resûlullahın ve ashâbın sünneti budur. Ve dahi melâletle Kur’an okuyup yatmak vaki oldu, şükür Allah Teâlâ’ya, envaı vechile lütuflar idüp beşaretler oldu ki çok zamandır anın misli olmadıydı, tesellî-i tam hâsıl oldu. Ve bu sözleri söylediğimiz Hazretinize fuzûl-i kelâm ad olmaya, sevdiğimizdendir Hazretinizi. [1] Tahrim, 9: (Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münafıklarla cihâd et ve onlara karşı sert davran! Onların varacağı yer Cehennemdir! O ise, ne kötü varılacak yerdir!)[2] Tevbe, 68: Allah, münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere, içinde ebediyen kalıcı oldukları Cehennem ateşini vadetti. O, onlara yeter! Allah ise onlara lanet etti! Ve onlar için daimî bir azab vardır.[3] Kul tedbiri alır, takdiri Allah’a bırakır.

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

Sevgili dostlar, bahar aylarının sonuncusu mayıs geldi. Nisanı uğurladık. Mayıs bereketleri, güzellikleri ile merhaba dedi elhamdülillah… Bu sayıda “nereden nereye” diyebileceğimiz kelime ve deyimlerimizin başına gelen değişimlerden bahsedeceğiz… Bir gün Konfüçyüs'e sordular: “Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Büyük filozof, şöyle cevap verdi: “Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım. Şöyle ki: Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. İşler ve çalışmalar gereği gibi yapılmazsa, gelenekler ve kültür bozulur. Gelenek ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki dil, çok önemlidir! İnceleyeceğimiz ilk ifademiz “saatler olsun” سوكيلي دوستلر، بهار آيلرينڭ صوڭنجيسي مايس كلدي. نيساني اوغورلادق. مايس بركتلري، كوزللكلري ايله  مرحبا ديدي الحمد للّٰه… بو صاييده  ”نره دن نره يه “ دييه بيله جگمز كلمه  و دييملريمزڭ باشنه  كلن دگيشيملردن بحث ايده جگز… بر كون قونفيچيوسه  صورديلر: ”بر ئولكه يي يوڭتمه يه  چاغريلسه يديڭز ياپاجغڭز ايلك ايش نه  اولوردي؟“ بيوك فيلوزوف، شويله  جواب ويردي: ”هيچ قوشقوسز، ديلي كوزدن كچيرمكله  ايشه  باشلاردم. شويله كه : ديل قصورلي اولورسه ، كلمه لر دوشونجه يي ايي آڭلاتاماز. دوشونجه  ايي آڭلاتيلمازسه ، ياپيلمسي كركن شيلر طوغري ياپيلاماز. ايشلر و چاليشمه لر كرگي كبي ياپيلمازسه ، كله نكلر و كولتور بوزولور. كله نك و كولتور بوزولورسه ، عدالت ياڭليش يوله  صاپار. عدالت يولدن چيقارسه، شاشقينلق ايچنه  دوشن خلق، نه  ياپاجغني، ايشڭ نره يه  واراجغني بيلمز. ايشته  بونڭ ايچوندركه  ديل، چوق أونمليدر! اينجه له يه جگمز ايلك افاده مز ”ساعتلر اولسون“ SAATLER OLSUN: Nereden nereye…Osmanlı zamanında dedelerimiz hamamda yıkandıktan sonra veya berberde traş olduktan sonra birbirlerine “sıhhatler olsun” olsun diye hayır duada bulunurlardı. Zamanla bu ifade değişerek “saatler olsun” şekline döndü. CÜMBÜR CEMAAT: Bu ifadenin aslı “cumhur-u cemaat” iken zamanla garip bir şekilde cümbür cemaat olmuştur. Cumhur-u cemaat “cemaat topluluğu” manasına gelmektedir.                 ANTİPARANTEZ: Bu ifade Fransız kültüründen dilimize geçmiş bir tabirdir. Fransızcada “entre parenthèse” diye yazılıp “antr parantez” diye okunan ve “parantez içinde” anlamına gelen bu ifade kullanımda maalesef yanlış oturmuştur. Antiparantez derken yunanca “-e karşı” manasındaki “anti” gibi kullanıyoruz. “Antialerjik, Antibiyotik, Antiterör” gibi. Halbuki “parantez içinde şunu da belirteyim” manasında kullanarak bu ifadeyi doğru şekilde ifade etsek muradımız hasıl olmuş olur. Yoksa antiparantezle parantez dışına çıkmış oluyoruz. NAÇİZÂNE: Bu kelime acizâne kelimesiyle karıştırılan bir kelimedir. Kelime birleşik bir kelimedir. Farsça “şey” anlamındaki “çiz” kelimesi ile olumsuzluk manasındaki “nâ” ekinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır. Mütevaziliği ifade eden bir kelimedir. “Nâ-çiz”, adı anılmaya değmeyecek kadar ehemmiyetsiz, hiç hükmünde olan önemsiz şey demektir. Mesela Osmanlıda bir hediye veya eser takdim edilirken “hediye-i nâçiz” “eser-i nâçiz” denilirdi. Yine mesela, bir kişi konuşma esnasında bir fikir söyleyecekse “Nâ-çizâne şöyle düşünüyorum…” diyerek söze başlardı. HIDIRRELLEZ: Bu kelime “Hıdır” ve “İlyas” kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşan bileşik bir kelimedir. “Hıdırellez günü” için kültürümüzde Hızır Aleyhisselam ile Hz. İlyas’ın bir araya gelip buluştukları, bereketin bolluğun arttığı gün olduğuna inanılır. Hıdırrellez günü, Miladi takvime göre 6 Mayıstır. Halk takviminde 6 Mayıs’tan başlayıp 4 Kasım'a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla anılır ve yaz mevsimi başlar. İslamiyet’e göre Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâm hayattadır. Lakin onların hayatları bizim hayatımızdan biraz farklıdır. Mesela onların hayatı bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde aynı anda bulunabilirler. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Pek çok evliyalarla görüşüp sohbet ettikleri ise çok kesin bir hakikattir. ZIVANADAN ÇIKMAK: Farsça olan bu kelime, havuzlarda havuzun üst kısmına takılan, taşma riski taşıyan fazla suyu tahliye etmek için iki ucu açık borunun adıdır. Türkçemizde zıvana kelimesi “zıvanadan çıkmak” deyimi ile yaşamaktır. Bu deyim ise taşkınlık göstermek, haddi aşıp edepsizlik yapan kişiler hakkında kullanılır. KAHVALTI: Bu kelimede aslı unutulmuş birleşik bir kelimedir. Osmanlıda sabahları kahve içmek âdettendi. Ecdadımız aç karnına kahve içmemek için kahvenin öncesinde bir şeyler yerdi. Zamanla bir öğün ismi haline gelen bu yemeğe “kahve altı” dediler. Yıllar sonra bu ifade değişip kahvaltı şekline gelip dilimize oturdu. BENDENİZ: Bu sözcüğün ne “ben” sözcüğüyle, ne de “deniz”le bir alakası yoktur. Sadece sondaki “-niz” eki Türkçedir. Asıl kelime olan “bende”, Farsçada, “kul, köle” anlamına gelmektedir. Yani, eskiden nazik, kibar özellikle mütevazi bir Osmanlı beyefendisi kendisinden bahsederken nezaketle “bendeniz” dediği zaman “Ben kulunuz, köleniz falan” demeyi kastederdi.

Mirza Ayhan İNAK 04 Mayıs
Konu resmiSultan 2. Abdülhamid’in Ressamı: Zonaro
Biliyor muydunuz?

سلطان ٢نجی عبدالحميدڭ رسّامي: زونارو سلطان ٢نجی عبدالحميدڭ خصوصي رسّامي فائوست زونارو، ١٨٥٤ سنه سنده  ايتاليه نڭ پادووه  شهرنده  دنيايه  كلمشدر. رسمه  اولان ياتقينلغي كوچك ياشلردن اعتبارًا فرق ايديلن زونارو، اون يدي ياشندن اعتبارًا رسم قونوسنده  اگيتيم آلدي. اگيتيمنڭ آردندن ونديكه  و پاريسه  كيدرك رسم ياپدي و رسّاملق درسلري ويردي. زونارو، ٥ قاسم ١٨٩١’ده  استانبوله  كلمشدر. استانبولده  رسم چيزمه يه  و رسم درسلري ويرمه يه  دوام ايتمشدر. تشريفات ناظري منير بك آراجيلغيله  اثرلريني سلطان ٢نجی عبدالحميده  كوسترمه  فرصتنى ياقه لامشدر. آيريجه  عثمان حمدي بك ايله  ده  كوروشمه  امكاننى بولمشدر. غلطه  كوپروسي أوزرندن كچن ارطوغرول سواري آلاينڭ رسمنى چيزمش و بو رسمڭ بر فوطوغرافي سلطانه  تقديم ايديلمشدر. سلطان، رسمي بگننجه  ييلديز سراينه رسّام اولارق آلينمشدر. سلطان ٢نجی عبدالحميدڭ خصوصي رسّامي اولارق هفته نڭ درت كوني سرايده  بولونويوردي. آيريجه  عقارتلرده  بر أو، زونارويه  لوژمان اولارق تخصيص ايديلمشدي. ١٨٩٧ عثمانلي-یونان صاواشني و فاتحڭ استانبولي فتحنى رسم ايتديگي اثرلري، اڭ أوڭلي رسملردر. ١٩٠٨‘ڭ تمّوزنده  ٢نجی مشروطيت اعلان ايديلدكدن صوڭره  يڭي يوڭتيمڭ ياننده  اسكي رغبتي قالمدي. آيريجه  عقارتلرده  قالديغي لوژمانڭ كراسي، كچمشه  دونوك اولارق ده  ايستننجه  ١٩١٠ سنه سنده  استانبولدن آيريلدي. ماليه  نظارتي املاك امريه  مديريتي برنجي شعبه سنڭ ١٦ آرالق ١٩٠٨ تاريخلي يازيسنده  زونارويه  تخصيص ايديلن عقارتلرده كي لوژماندن بحث ايديلمه كده در. Sultan 2. Abdülhamid’in hususî ressamı Fausto Zonaro, 1854 senesinde İtalya’nın Padova şehrinde dünyaya gelmiştir. Resme olan yatkınlığı küçük yaşlardan itibaren fark edilen Zonaro, on yedi yaşından itibaren resim konusunda eğitim aldı. Eğitiminin ardından Venedik’e ve Paris’e giderek resim yaptı ve ressamlık dersleri verdi. Zonaro, 5 Kasım 1891’de İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da resim çizmeye ve resim dersleri vermeye devam etmiştir. Teşrifat Nazırı Münir Bey aracılığıyla eserlerini Sultan 2. Abdülhamid’e gösterme fırsatını yakalamıştır. Ayrıca Osman Hamdi Bey ile de görüşme imkânını bulmuştur. Galata Köprüsü üzerinden geçen Ertuğrul süvari alayının resmini çizmiş ve bu remin bir fotoğrafı Sultan’a takdim edilmiştir. Sultan, resmi beğenince Yıldız Sarayı’na ressam olarak alınmıştır. Sultan II. Abdülhamid’in hususî ressamı olarak haftanın dört günü sarayda bulunuyordu. Ayrıca Akaretler’de bir ev, Zonaro’ya lojman olarak tahsis edilmişti. 1897 Osmanlı-Yunan savaşını ve Fatih’in İstanbul’u fethini resmettiği eserleri, en ünlü resimlerdir. 1908’in Temmuz’unda 2. Meşrutiyet ilan edildikten sonra yeni yönetimin yanında eski rağbeti kalmadı. Ayrıca Akaretler’de kaldığı lojmanın kirası, geçmişe dönük olarak da istenince 1910 senesinde İstanbul’dan ayrıldı. Maliye Nezareti Emlâk-i Emiriyye Müdiriyyeti Birinci Şubesinin 16 Aralık 1908 tarihli yazısında (ML.EMM, 719/26-2-2) Zonaro’ya tahsis edilen Akaretler’deki lojmandan bahsedilmektedir. Belge no: BOA, ML.EMM, 719/26-2-2 Tarih: Rumî 3 Kanunuevvel 1324 (Miladî 16 Aralık 1908) (1)Birinci Şubeye fî 30 Teşrinisani (2)Beşiktaş’da menâfi-i umumiye nâmıyla teşekkül eden kulübe merkez ittihâz olunmak üzere akârât-ı seniyyeden olup Mösyö Zonaro tarafından meccânen (3)işgâl edilmekde olan hanenin bilâ-ücret veya münâsib ücretle îcâr ve tahsisi istirhâmını hâvî bahriye mülâzımlarından Ali Nazmî imzâsıyla (4)verilen işbu arzıhal bi’l-mütâlaa Beşiktaş’da Kapudan İbrahim Ağa mahallesinde Birinci Aziziye caddesinde kâin olup elli numara ile mukayyed bulunan (5)mezkûr hane üç yüz on üç senesi Mart’ı gâyesine kadar şehrî yedi buçuk lira bedel ile îcâr edilmekde iken irâde-i seniyyeyi mutazammın komisyonun (6)27 sene 1313 tarih ve bin dört yüz elli dokuz numaralı karârı mucibince Rusya salîb-i ahmer heyetine ve bilâhare komisyonun fî 21 Kanunuevvel 1313 (7)tarihli ve yedi bin beş yüz yetmiş bir numaralı karârı ile tebliğ edilen irâde-i seniyye-i mülûkâne üzerine de ressam mösyö Zonaro’nun (8)ikâmetine tahsis kılındığı kayden anlaşılmışdır mûmâ-ileyh misillü akarât-ı seniyyede bâ-irâde-i seniyye meccânen ikâmet eden Viktor Bertran ve Aranda (9)paşanın taht-ı işgâllerinde bulunan haneleri bu kere tahliye etmiş oldukları halde mezkûr hane el-yevm mûmâ-ileyhin taht-ı işgâlinde bulunmuş (10)ve akdemce salîb-i ahmer heyetine tahsis edilmiş olmasından da müstefâd buyurulacağı vechile mezkûr hane hadd-i zâtında kulüp ve emsâli müessesâta (11)begâyet elverişli olmakla beraber suret-i istid’â vechile orasının menâfi’-i umûmiyeye kulüp ittihâzına müsâade buyurulduğu hâlde mevki’in (12)şeref ve ehemmiyeti tezâyüd ederek tarafeynde bulunan ve kısm-ı küllîsi adem-i rağbetden nâşî mesrûd kalmış olan dükkânların dahî peyderpey (13)îcârıyla o yüzden de menfaat-i hazînenin istihsâline hâdim olacağı derkâr görünmüş olduğundan îcâb-ı keyfiyetin komisyon-ı (14)âlîce tezekkürü ma’rûzdur fermân fî 3 Kanunuevvel sene 1324 (15)Başkâtib müsvedde imzalıdır (16)Muâvin Bende Cemâl (17)Birinci Şube Müdürü Bende Yusuf

Arif Emre GÜNDÜZ 04 Mayıs
Konu resmiMücâhid, Nefsiyle...
Poster

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiSebeb-İ Teşebbüs Ve Gaye-İ Neşir*
Okuma Metinleri

Muhteri’ini en büyük hadim-i beşer saydığım matbuatı umum beşerin müddei-i umumisi namıyla yad edersem çok görülmemelidir. Bazen olur ki bir gazete bir makalesiyle bütün insanların tercüman-ı hissiyatı olur. Zaman olur ki bir gazete bir nüshasıyla kâffe-i beşerin müdafi-i hukuku kesilir. Hele “tearüf-i beşer elçisi” unvanını vermek ne kadar yakışıyor ve ne derece sezadır. Ne ehil veya şerar ellerin suiistimallerinden mütevellid zararlara mukabil o lâ yuhsâ menafiiyle milel ve akvamı kendisine celb ve cezbetmiştir. Zaten hangi bir vasıta-i hayriyye vardır ki na-ehil veya şerar ellere düşünce mazarratı görülmez. Menfaat-i külliye muvacehesinde mazarrat-ı cüziyenin ehemmiyeti olamayacağını pekala takdir eden sunuf-ı beşer matbuata dört el ile sarılmaktadır. Dünyada kaç cemiyet, kaç sanat, kaç meslek sahibi bulabiliriz ki hukukunu müdafaa edecek, sa’y ve ameline ait mülahazatını kainata bildirecek, efkar-ı umumiyeyi kendi tarafına çevirecek hulasa her türlü hissiyatına tercüman olacak bir vasıta-i neşri bulunmasın. Buna ancak …. …. Hususiyle meslek-i ilmimizde tesadüf edebiliriz. Garib ve bîkes bir meslek aranırsa o da bizim meslek ilmidir. Çünkü bin türlü ihtiyaç içinde çırpınıyor. Fakat keşf-i ihtiyaç için lazım olan bir gazeteye malik bulunmuyor, bin derde maruz fakat kendisini tedavi edecek bir tabip bulamıyor. Din ve milletin ihyasını medarisin ihyasında gören yârân, hayır-hahane muahezelerde bulunuyor, millet ve devletin itilasını medarisin indirasında bekleyenler ise bî-insafane hücum ve şutumlar yağdırıyor. Bu ömür tüketici, can yakıcı cereyanlar karşısında bir an evvel medarisi ıslah etmemek rical-i ilmiyemiz için bir cinayet idi mazarratı bütün alem-i İslam’a dokunan bu cinayeti şimdiye kadar bilerek yahut bilmeyerek irtikap ettik. Âlem-i İslam’ın şefkat ve merhameti bu cürmün cezasını sormak hususunda imhal gösterdi fakat ihmal etmeyeceğine de şüphe kalmadı. O dakika gelmezden mukaddem telafi-i mâfât ve tamir-i harabat etmek her ferdimiz için bir farz-ı ayn hükmünü aldı. Biz bu hususu nazar-ı dikkate alarak ıslah-ı medarise ve tensik-i tedrisata bir mecra açmak üzere “medrese itikatları”nı neşre teşebbüs eyledik. Bu gayeye vusul için lazım gelen veasil ve vesaite ait bilumum mülahazat ve mutalaata mekşufu’s-sahaiftir. Gerek İstanbul gerek havali-i karibe ve baidesinde ve hatta Hint’te ve Çin’de bulunan bilumum mütefekkirin-i İslamiyenin beyan-ı efkar eylemeleri kemal-i ehemmiyetle rica olunur. Gazetemizin mesaisi yalnız buna münhasır kalmayacak belki itikadi, ameli mesail-i diniyeden, ahlakiyat ve içtimaiyat-ı İslamiyeden, ahkam-ı İslamiyenin hikmet-i teşriiyesinden, İslamiyet’in sanat ve ticaret, sa’y ve amel hakkındaki esaslarından, usul-i münazaraya muvafık olmak ve tatlı lisan, nezih kalemden çıkmış bulunmak şartlarıyla mübahasat-ı ilmiye ve fenniyeden hissedar oalcaktır. Et-tevfik minallahi ve’s-sa’y alâ ıbâdih. Medrese *(Medrese İtikatları, h. 1331, no: 1)

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiEn Dehşetli Bir Beddua: Gezeteci Ol*
Okuma Metinleri

Geçen gün, siyasetle müştagil bir dostumun yanına gitmiş idim. Bana şöyle diyordu: “Türlü felaketler gördüm, felaketlerle dolu romanlar yazdım, demek ki en müthiş felaketleri tahayyül ve icad ettim. Halbuki şimdi bütün bu felaketlerin daha bin kat müthişi içinde bulunuyorum. Tuhafı şu ki kendi elimle kendimi içine attığım bu felaketin bir felaket olduğunu bilmiyordum… Bugün en büyük felaket siyasi mücadelata karışmakla beraber gazeteci olmak imiş! Bir taraftan bütün cihan medeniyetin her günkü şuun ve efkarına vakıf olarak memleketi için bin tezgâhta bin türlü kâlây-ı hile ve ızrar dokunmakta olduğunu anlamak ve aynı zamanda bütün mütefekkirleri yekdiğeriyle mübadele-i tahkir ve şütum eylediğini görmek: İşte bir siyasi ve gazetecinin her gün çekmeye mahkûm olduğu azab-ı azim! Dostum böyle meraretli bir şekilde dertleşirken, odanın bir köşesinde oturanlar arasında birisi şöyle söylüyordu: “A birader, zurnanın sesi uzaktan tatlı gelir.” Dostum bunu duydu ve bağırdı:Size yemin ederim ki bizim çalıştığımız usul ile çalışan bir siyaset zurnasının sesi, hatta Merih yıldızından gelse, yine samia hıraş olur. Zavallı dostumne kadar da yılmıştı! Lakin ben onu haklı buluyorum. Hakikaten meydan-ı siyaset bir tenezzüh meydanı sayılamayacak dereceyi buldu. Bir zamanlar düşmana beddua olmak üzere “Sadrazam olsun” derlermiş. Vakıa zamanımızda sadrazam olmak da pek eğlenceli değilse de, beterin beteri var derler. Bugün bir insana beddua edilecekse, şundan müthiş bir tertip olamaz: Düşmanım, siyasetle meşgul, ve müşterisi az, muharrirleri tenbel, mütercimleri hercai, muhbirleri yalancı bir gazete naşiri olsun! Safi *Peyami Safa (Hikmet, No: 38, 25 Ramazan 1330)

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiMugayir-i Edeb Neşriyat Hakkında*
Okuma Metinleri

Cenevre’de cemiyet-i akvam meclisinin himayesinde mugayir-i âdâb neşriyatın men’i için toplanan beynelmilel komisyonun ihzar ettiği mukavelenin memleketimize de tatbiki için adliye vekaleti bir layiha-i kanuniye hazırlamakta olduğunu, layiha meclisin küşadında meclisin nazar-ı tasdikine vazedileceğini, bu husus için ceza kanunumuza da bir madde ilave olunacağını son telgrafın Ankara muhabir-i mahsusu iş’ar ediyor. Bu layihaya nazaran her nevi mugayir-i âdâb neşriyat, açık resimler, timsaller, tasvirler, açık sinema filmleri satmak, imal ve füruht etmek, oynamak, neşretmek, vaz’-ı sahne etmek memnudur. Bu gibi cürümleri yapanlardan derecesine göre on liradan bin liraya kadar mahkeme kararıyla ceza-yı nakdi alınacaktır. Adliye vekaletinin bu teşebbüsü şayan-ı şükrandır. Âdâb-ı umumiyeyi muhil neşriyat, matbuat kanunu mucibince, esasen bir cürümdür. Mesele kanunun tatbikindedir. Karı oynatmak da bizde bir cürm-i kanunidir. Ama bu kanun ara sıra ancak bazı köylüler hakkında tatbik olunmaktadır. Fakat İstanbul’un kibar-ı mehafilinde, balolarda istediğiniz kadar ala melei’n-nas karı oynatabilirsiniz. Yalnız adına dans dersiniz, kanunda bu tabir olmadığı için o madde sizin hakkınızda tatbik edilmez. Bizce her şeyden evvel adab-ı umumiyenin ne demek olduğu tasrih ve tavzih edilme lazımdır. Diğer taraftan Türkiye’de maruf edyan ve mazahibin tahkir ve tezyifi de bir cürm-i kanunidir. Fakat devletin din-i resmisi olan Müslümanlık şunun bunun tarafından en ağır tahkir ve tezyiflere maruz kalıyor da müddeiumumi kollarını kavuşturmuş duruyor. Görülüyor ki mesele kanundan ziyade kanunun tatbikindedir. Bugünkü kanunlar bütün bu fenalıkları men’e kafil ahkamı muhtevidir. Bunlara ilave olunacak yeni bir kanun bütün bu amelden sakıt gibi bir halde mevadd-ı kanuniyeyi canlandıracak ise adliye vekaleti memleketin hayat-ı ahlakiyesine pek büyük hizmet etmiş olur. *(Sebilürreşad, 11 Eylül 1340, c. 24, sayı: 616, s. 286)

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Konya  El-hazret-i Üveyse’l-KaraniVe evlâd-ı himmetten KonyaNâibi El-Hâc Ebu BekirEfendi’nin mahdûmuDerviş Es-seyyid MuhammedAlâ’eddîn Minla’nınRûhîçün Fâtiha Sene 1234 Muhammed Alâ’eddîn Minla Mezartaşı / Konya Hüve’l-Hallâku’l-Bâkî Tarikat-i Nakşibendiyye meşayihindenAbdurrahman Ali Osman Efendi’ninmahdumu merhum ve mağfurun lehel-Hâc Mehmed Necmeddin BeşikçiEfendinin rûhîçün el-Fâtiha Viladeti 1339 (1921) Vefatı 1397 (1977) Kelimeler: Nâib: Kadı vekîliMahdum: Erkek evlât, oğulMinla: MollaÂmedî: Sarayla Bâbıâlî arasındaki yazışmaları yürütmekle görevli dâire ve bu dâirenin âmedci de denen âmiriDîvan-ı hümayun: Osmanlı Devleti’nde devlet işlerini yöneten, sadrâzamın başkanlığında toplanan büyük meclisMeşayih: Şeyhler

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu gibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir.   Fetih Marşı Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;Fatih’in İstanbul'u fethettiği yaştasın! Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?Fatih’in İstanbul'u fethettiği yaştasın!               Ç E V İ R İ               فتح مارشي سنكه  برجلره  بايراق اولاجق قماشده سڭ؛ فاتحڭ استانبولي فتح ايتديگي ياشده سڭ! بيراق، بوزوق ساعتلر يالان ياڭليش ايشله سين! چلبيلر چكيلوب حرملرده  قيشلاسين! يورو آسلانم، فتح حاضرلغي باشلاسين يورو، حالا نه  دييه  كنديڭله  صاواشده سڭ؟ فاتحڭ استانبولي فتح ايتديگي ياشده سڭ!

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiBâb-ı Sânî: Rîh-i Mesâne Beyânındadır
Osmanlı Tıbbından

Transkripsiyon Bâb-ı Sânî: Rîh-i Mesâne Beyânındadır Bu maraz kavukda yel olduğudur. Sebebi zaʻf-ı hazmdan veya nefh tevellüd iden eşyâ istiʻmâl eylemeden yahud balgamdan. Eğer mâddesi balgam ise edhân-ı hârre ile kasığın yağlayub ve mâ-i sezâb ve kızmış kepek ile kasığına natûl ideler. Eğer mâddesi nefh vireni istiʻmâl eylemekden olmuş ise nahve ve kemmûn ve kerefs gibiler ile cüvâriş-i kemmûn misilli ile tahlîl-i riyâh ideler. Mesânenin âlâmından biri dahi hurkatü’l-bevl yaʻnî bevlin kızgınlığıdır. Sebebi hiddet-i bevl veya kesret-i bûrakıyyetdir. Zîrâ mizâc harâreti ve kesret-i safrâ bevli boyar. Yahud mecrâ-yı bevlde kurhalar olur. Ya adem-i rutûbetdir ki bevlin hiddetine ve taʻdîline istiʻdâd virir. Ve zekerin mecrâsında hiddet olmak ve adem-i rutûbet ekser kesret-i cimâʻdan olur. Bu takdîrce adem-i rutûbet bedende kuruluk ve bevlde renk olmamak ve irin olmamak iktizâ ider. Bi’z-zarûre hurkat-i bevl lâzım gelür. El-ilâc: Bizim zikr eyledüğimiz kurûh-ı külâ ve mesânede eyü ilâclardır. Ammâ Kâmilü’s-Sınâʻa’da hurkat-i bevl içün kız emzirir avret südünü zekerine tamzırmak kâfîdir dinmiş. İnde’t-tahkîk kız emzirir avret südün ve benefşe yağın bir yerden zeker delüğüne tamzırmak kadar ilâc olmaz. Mûcez’de luʻâb-ı hatmî ve şiyâf-ı mâmîsâ ve gül yağı ve bâdâm yağı bir yerde ezüb zekerine tamzırmak ve bir fetîle bulayub zekerinin delüğüne idhâl eylemek nâfiʻdir dinmişdir. * Metnin Güncel Çevirisi İdrar Kesesinde Gaz Birikmesi Ve İdrar Yanmasi İdrar kesesinde gaz olmasıdır. Sebebi; hazım zayıflığı, gaz yapıcı yiyecekler veya balgamdır. Maddesi balgam ise, ısıtıcı yağlar ile kasığı yağlanır ve sedef otu suyu ve kızmış kepek ile kasığa pansuman yapılır. Eğer maddesi gaz yapıcı madde ise nahve, kimyon ve kereviz gibiler ile veya kimyon macunu gibilerle gaz boşaltılmalıdır. Bir başka mesane hastalığı da; hurkatü’l-bevl yani idrar yanmasıdır. Nedeni idrarın kuvvetli gelmesi veya ürik asit miktarının çoğalmasıdır. Mizacın sıcaklığı ve safra çokluğu, idrarı boyar veya idrar yolunda yaralar vardır. Bu durum rutubetin yokluğundan da kaynaklanabilir. Nemin olmaması ve penis damarlarında sıcaklık olması aşırı cinsel ilişkiden de ileri gelebilir. Bu durumda rutubet yokluğu, bedende kuruluk, idrarda renksizlik ve irin ortaya çıkar. Bu da idrar yanmasını netice verir. İdrar yanmasının ilacı; mesane yaralarına verdiğimiz ilaçlardır. Ali ibn Abbas El-Mecusiʼnin Kamülü’s-Sınâʻa kitabında; erkeklik organına kız emziren annenin sütünden damlatmak yeterlidir denir. Araştırmalar neticesinde, kız emziren annenin sütünü ve menekşe yağının penis deliğine damlatılması kadar iyi ilaç olmadığı görülmüştür. İbnüʼn-Nefisʼin Mucez isimli kitabında ise; hatmi şerbeti, boynuzlu gelincik fitili, gül yağı, badem yağı bir yerde ezilip penise damlatılır, ayrıca fitile bulayıp, penis deliğine sokulur, faydalıdır denilmiştir. Kelimeler: Sezâb: Sedef otuBenefşe: MenekşeNatûl: Sıcak kompres, pansumanNahve: Nanhah, Mısır anasonuKemmûn: KimyonKerefs: KerevizCüvâriş: Mideye kuvvet vermek için macun biçiminde hazırlanmış ilaçHurkatü’l-bevl: İdrar yanmasıBûrakıyyet: BorakslaşmaKurha: YaraRiyâh: GazlarTamzırmak: DamlatmakZeker: Erkeklik organıLuʻâb: Bitki özleriyle kıvamlı duruma getirilmiş ilaç, bitki şerbetiŞiyâf: Hastalıklarda makattan kullanılan fitilMâmîsâ: Boynuzlu gelincik, boynuzlu haşhaş

Mesut BUDAK 04 Mayıs
Konu resmiÖdüllü Bulmaca
Bulmaca

Belgedeki işaretli kelimeleri Latin harfli olarak boşluklara yazınız ve oradaki sıraya göre işaretlenmiş harfleri bir araya getirerek oluşacak cümleyi Osmanlı Türkçesiyle yazarak osmanlicadergi@gmail.com adresine en geç 25 Mayıs tarihine kadar gönderiniz. Gelecek doğru cevaplar içerisinden yapılacak kur’a ile 5 kişiye Osmanlıca Deyimlerimiz ve Hikayeleri kitabı hediye edilecektir.                            Ç Ö Z Ü M                 

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs
Konu resmiİmdâdü‘l-Midâd
Bir Dergi Bir Yazı

Onbeş günde bir neşrolunur Aded 1 (Sahibü’l-imtiyaz: Abdülkerim Sâbit) Cild 1 Şiir Nedir? Şair Kimdir? Mukaddimîn-i hukemâ mukaddemat-ı muhayyileden müellif kelama şiir ıtlak, müteahhirîn-i ulemâ bu tarife vezin ve kafiyeyi ilhak etmişler. Demek ki bâis-i rağbet olan, dâi-i nefret bulunan maânîyi sâmiin hayaline ilka eden kelama şiir deniyor. İster kelam nefsü’l-emirde sadık olsun, ister kazib bulunsun. Sami ister sıdkına itikat etsin, ister etmesin. … Şiir dediğim gibi güzel sözden ibaret, şair de lisan-ı Osmanide inde’l-üdebâ mer’î havass-ı terâkîbe muvafık, mukteza-yı hale mutabık tanzim-i âsâra kâdir olan erbâb-ı tabiattır. Şeyh Vasfi Akıl ve Zeka-yı İnsaninin Tereddüdü Ruhun Ebediyetine Burhandır* Kuşlar yeryüzünde kendilerinden daha mesut ve bahtiyar mahluk olup olmadığı hatırasından azade olarak cevv-i semada neşve-yâb-ı pervaz olurlar. Kâffe-i mahlukat saadet-i hal içinde olup yani daire-i tabiatta her şeyin bir mevki-i muini vardır. Yalnız insan muzdarip ve na-hoşnuttur. Yalnız insan âmâlinin gerden-beste esiri olup havf ve hiras içinde kendisini harap eder. Mücazatını kendi ümitlerinde bulur. Ezvakı içinde mükedderü’l-bâl ve ve bedbaht olur. Yalnız insandır ki bu dünyada gönlünü celb ve cezbe muktedir olacak bir şeye tesadüf etmez be ne sebebe mebnidir? Ey insan! Bu sâkinân- safilînden olmadığın için değil mi? Zira sen âlem-i lâhut için halk olunmuşsun. Mütercimi Abdülkerim Sabit * Bu makale Fransa meşahir-i hutebasından Masilyon’undur (Jean Baptiste Massillon). 1663 sene-i miladiyesinde tevellüd ve 1742 senesinde vefat etmiştir. Bir millet yaşamak için çalışır; istikbal için yaşar: Bir milletin istikbali, o millet etfalinin hüsn-ü terbiyeleriyle temin ve terfih olunabilir. Etfal-i vatanın terbiyeleri şer’an ve siyaseten dahi mültezim olan vazaif-i mukaddese-i vatan-perveranedendir. Zira bir çocukla beraber millete pek ziyade hizmet etmeye kâfi bir de akıl büyür. Fakat o akıl, taharet-i vicdan ile imtizaç etmelidir ki ondan me’mul olan hizmetin esmar-ı müfîdesi iktitaf olunabilsin. Çünkü taharet-i vicdan olmazsa sahib-i akıl o aklı ihdas-ı mel’anet hususunda dahi istimal edebilir.

Osmanlıca DERGİ 04 Mayıs