Konu resmiYe’s
Okuma Metinleri

يأس آتی يي قراڭلق كوره رك عزمي بيراقمق…آلچاق بر ئولوم وارسه ، امينم، بودر آنجق.دنياده  اينانمام، هاني كورسه م ده  كوزمله .ايماني اولان كيمسه  كبرمز بو ئولومله :اي ديب ديري ميّت، ’ايكي ال بر باش ايچوندر.‘داوران سڭا… اللر ده  سنڭ، باش ده  سنڭدر! حس يوق، حركت يوق، آجي يوق… لشمي كسيلدڭ؟ حيرت ويرييورسڭ بڭا… سن بويله  دگلدڭ.قورتولمه يه  عزمڭ نه يه  بيلممكه  سوركسز؟ كنديڭمي سنڭ، يوقسه  اميدڭمي يوركسز؟ آتی يي قراڭلق كوريويرمكله  آپيشدڭ؟ اسبابي الڭدن آتارق يأسه  ياپيشدڭ! قارشوڭده  ضيا يوقسه ، صاغڭدن، يا صولڭدنتك بر ايشيق اولسون بوليوير… قالما يولڭدن.هركس كبي دنياده  هنوز حقّ حياتڭواركن، هاني هركس كبي عزمڭده  ثباتڭ؟ يأس أويله  باتاقدركه ؛ دوشرسه ڭ بوغولورسڭ.اميده  صاريل صيم صيقي، سير ايت نه  اولورسڭ! عزميله ، اميديله  ياشار هپ ياشايانلر؛ مأيوس اولانڭ روحني، وجداننى باغلارلعنتله مه  بر عقدۀ خاطركه : چوزولمز…اڭ قورقولي جاني كبي يأسڭ يوزي كولمز! مادامكه  آلچاقلغي بر، يأس ايله  شركڭ؛ مادامكه  اوندن داها ملعون داها چركينبر سيّئه  يوقدر سڭا؛ اي عنصر ايمان،نوميد اولارق رحمت موعود خدادن،خسرانه  رضا ويرمه … چاليش… عزمي بيراقما؛ كنديڭ ياناجقسه ڭ بيله ، اولاديڭى ياقما! أولر تونك اولمش، أوتويور بر سورو بايقوش…سسلر ده : ’ وطن تهلكه ده يمش… باتييورمش!‘ لكن، هاني، ميليونلري أورتن شو ييغيندن،تك قول ده  دمييور بر طرفندن! صاحبسز اولان مملكتڭ باتمسي حقدر؛ سن صاحب اولورسه ڭ بو وطن باتماياجقدر.فريادي بيراق، كنديڭه  كل، چونكه  زمان طار…اوغراشكه : تلافي ايده جك بونجه  ضرر وار.فرياد ايله  قورتولمسي مأمول ايسه  هايقير! يوق، يوق! هله  عزمڭده كي زنجيرلري بر قير! ’ايش بيتدي… ثباتڭ صوڭي يوقدر!‘ ديمه ، ييلما.اي ملّت مرحومه ، صاقين يأسه  قاپيلما. Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak…Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak. Dünyada inanmam, hani görsem de gözümle.İmanı olan kimse gebermez bu ölümle: Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’Davransana… Eller de senin, baş da senindir!  His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin. Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?  Atiyi karanlık görüvermekle apıştın? Esbabı elinden atarak ye’se yapıştın!  Karşında ziya yoksa, sağından, ya solundanTek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan. Herkes gibi dünyada henüz hakk-ı hayatınVarken, hani herkes gibi azminde sebatın?  Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!  Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar; Meyus olanın ruhunu, vicdanını bağlar Lânetleme bir ukde-i hatır ki: çözülmez…En korkulu cani gibi ye’sin yüzü gülmez!  Mademki alçaklığı bir, ye’s ile şirkin; Mademki ondan daha melun daha çirkin Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Huda’dan, Hüsrana rıza verme… Çalış… Azmi bırakma; Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!  Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş! ‘ Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,Tek kol da demiyor bir tarafından!  Sahipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır. Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var. Feryat ile kurtulması memul ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!  ‘İş bitti… Sebatın sonu yoktur!’ deme, yılma.Ey millet-i merhume, sakın ye’se kapılma.

Mehmet Akif ERSOY 01 Ocak
Konu resmiKırım’ın Osmanlı’ya Bağlılığı
Biliyor muydunuz?

Kırım’ın Osmanlı Devleti’ne bağlanması, Fatih Sultan Mehmed zamanında olmuştur. 1475 senesinde Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı donaması, Kırım sahillerindeki limanların tamamı ile Kefe’yi Cenevizlilerin elinden almayı başarmıştır. Bundan sonra Kırım hanları, Osmanlıların onayıyla atanmaya başlanmıştır. Yüzyıllarca Osmanlı Devleti’ne bağlı olarak Karadeniz’in kuzeyinde hüküm süren Kırım Hanlığı, başka ülkelerle ikili ilişkilere girerken mutlaka İstanbul’un onayını alıyordu. Öyle ki, Kırım’a başka ülke yöneticilerinden gönderilen namelerin birer örneği İstanbul’a da iletilmekteydi. Bu durumun bariz örneklerinden birisi 1748 senesinde yaşanmıştı. İran şahı Nadir Şah, Kırım hanından Türkçe okuma ve yazma bilen kabiliyetli şair kişiler gönderilmesini talep etmişti. Yine İran şahının emriyle İran kazaskeri, Kırım kazaskerine name göndermiş ve Arapça ve edebiyat ilimlerinde âlim ve güzel yazı ile belagatte uzman kişiler talep ediyordu. Kırım hanı, İran’dan gelen bu Farsça nameleri Türkçeye tercüme ettirerek Sultan 1. Mahmud’a haber verilmek üzere İstanbul’a göndermiştir (BOA, HAT, 6/206). Rus işgaline kadar Kırım’ın Osmanlı’ya bağlılığı aynı şekilde devam etmiştir. قيريمڭ عثمانلي يه  باغليلغي قيريمڭ عثمانلي دولتنه باغلانمسي، فاتح سلطان محمد زماننده  اولمشدر. ١٤٧٥ سنه سنده  كديك احمد پاشا قوموته سنده كي عثمانلي طونامه سي، قيريم ساحللرنده كي ليمانلرڭ تمامي ايله  كفه يي جنويزليلرڭ الندن آلمه يي باشارمشدر. بوندن صوڭره  قيريم خانلري، عثمانليلرڭ اوناييله  آتانمه يه  باشلانمشدر. يوز ييللرجه  عثمانلي دولتنه باغلي اولارق قره دڭزڭ قوزينده  حكم سورن قيريم خانلغي، باشقه  ئولكه لرله  ايكيلي ايليشكيلره  كيرركن مطلقا استانبولڭ اوناينى آلييوردي. أويله كه ، قيريمه  باشقه  ئولكه  يوڭتيجيلرندن گوندريلن نامه لرڭ برر أورنگي استانبوله  ده  ايلتيلمكده يدي. بو طورومڭ بارز أورنكلرندن بريسي ١٧٤٨ سنه سنده  ياشانمشدي. ايران شاهي نادر شاه، قيريم خانندن تركجه  اوقومه  و يازمه  بيلن قابليتلي شاعر كيشيلر كوندريلمه سني طلب ايتمشدي. يينه  ايران شاهنڭ امريله  ايران قاضيعسكري، قيريم قاضيعسكرينه  نامه  كوندرمش و عربجه  و ادبيات علملرنده  عالم و كوزل يازي ايله  بلاغتده  اوزمان كيشيلر طلب ايدييوردي. قيريم خاني، ايراندن كلن بو فارسجه  نامه لري تركجه يه  ترجمه  ايتديره رك سلطان ١نجی محموده  خبر ويريلمك أوزره  استانبوله  كوندرمشدر. روس اشغالنه  قدر قيريمڭ عثمانلي يه  باغليلغي عين شكلده  دوام ايتمشدر.   Tarih: Hicrî 1160 (Miladî 1748) (1)Hakan-ı İran’dan Mustafa Han’dan bu def’a celâdetlû han-ı âlişân hazretlerinden (2)irsâl olunup han-ı âlişân hazretleri taraflarından dahî bu canibe gönderilen (3)Farisî mektubun tercümesidir (4)Ba’de’l-elkâb (5)Âsitân-ı inâyet-medâr-ı hazret-i şâhîde birkaç nefer-i müstaid ve kâbil-i Türkî (6)yazıcı ve Türkî okuyucunun çünkü lüzumu vardır fermân-ı şâhî ile (7)mukarrer oldu ki ol nekâve-i dûdman-ı Cengiz Hanî’ye i’lâm oluna ki (8)birkaç nefer Türkî-nüvis şâir ve münşi ki tahrîrât ve muhâverâtda rabt-ı tamâma (9)kudretleri ola birkaç cild Türkî tarih ve şiir kitâblarıyla tahsîl edip (10)derbâr-ı şâhîye irsâl oluna ki hadden bîrûn müstahsen-i tab’-ı şâhî (11)olur ve bu husûs için izzet-meâb Molla Receb huzûr-ı lâzımü’s-sürûrlarına (12)revâne olunmuşdur tarîka-i marzıyye oldur ki dâimâ hakâik-i hâlât-ı (13)hayriyet delâleti mühimmât-ı ittifâkiyye ile tayy-ı tahrîr ve tersiyle getireler inşâallah (14)faysal-pezîr olur (15)Bâkî eyyâm-ı devlet müstedâm-bâd (16)İran şâhı Nâdir Şâh hazretlerinin kazaskerinden Kırım kazaskerine (17)irsâl olunan Farisî mektubun tercümesidir (18)Ba’de’l-elkâb (19)Çünkü dergâh-ı re’fet-penâh-ı hazret-i şâhîde her vilâyetin talebe-i ulûmundan (20)birkaç nefer âlim ve fâzılın bulunması lâzımdır fermân-ı hazret-i şâhî ile (21)izzet-meâb Molla Receb ol-tarafa revâne olunmak mukarrer olup siz fezâil-meâb (22)ve hamîde-âdâba i’lâm oluna ki ulûm-ı Arabiyyet ve fünûn-ı edebiyyetde kemâl-i rabta (23)kâdir ve hüsn-i tahrîr ve belâgat takrîr ile muttasıf bir iki nefer dânişlû molla (24)dergâh-ı şâhîye revâne eyleyeler mukarrerdir ki siz fezâil-meâbın sa’y ü ihtimâmınız (25)vesâtetiyle anların dergâh-ı şâhîye vürûdları hadden bîrûn müstahsen-i tab’-ı (26)şâhî olur dâimâ hakâik-i nigâr-ı suver ve hâlât olup mühimmât-ı ittifâkiyyeyi (27)tayy-ı tahrîre getireler ki inşâallahü Teâlâ husûle yetişir bâkî devlet dâim-bâd

Arif Emre GÜNDÜZ 01 Ocak
Konu resmiSokak Hayvanları
Belge Okumaları

İnsan, içinde bulunduğu dünyada diğer bütün hayat sahipleriyle beraber yaşamaktadır. Ehlileşmiş pek çok hayvan, insanın hayatında müspet manada yer almış, işlerinin kolaylaşması için bir nimet olmuştur. Ehlileşmeyen hayvanlar içinde de şartlarını muhafaza ederek muhatap olunan yine pek çok hayvan vardır ki, insan için faydalı ve hayatına lüzumlu şeyleri insanın hizmetine sunmaktadır. Özellikleri cihetiyle insan da bu nimetlerden faydalanmak şartlarını haiz olarak dünyada hayat sürmekte, bu nimetlerden hikmeti çerçevesinde ölçülerine riayet ederek istifade etmektedir. İşte bu hayvanlardan birisi belki de birincisi köpek taifesidir. Kehf Suresinde geçtiğine göre, Rabbine inanmış gençlere arkadaşlık eden ve Kur’an’da ismi geçen köpekle başlayıp çobanlık başta olarak koruma ve avlanmaya kadar pek çok sahada insanın hep yanı başında olmuştur. Günümüze geldiğimizde, hayatın pek çok alanında, harika işler yapan köpekleri görürüz. Eskiden köylünün eli ayağı olan köpekler, bugün özellikle polis teşkilatlarının olmazsa olmazı haline gelmiştir. İnsan hayatı için canlarını dişlerine takan arama kurtarma ekiplerinin en önemli yardımcılarından birisi yine köpeklerdir. Mineral arama köpeklerinden mantar köpeklerine, kızak köpeklerinden bekçi köpeklerine, asker köpeklerinden paket ve taşıma köpeklerine, engellilere yardım köpeklerinden takip köpeklerine kadar farklı çeşitleriyle değişik alanlarda hizmet vermektedirler. Bütün bunlarla birlikte kullanım alanları ve bulunma yerleri dışına taşarak, özellikle şehir hayatında yer edinmeye başlamalarıyla birlikte bazı problemler de baş göstermiştir. Sokaklarda başıboş gezen köpekler, insanlar ve özellikle çocuklar ve ihtiyarlar için ciddi tehlike oluşturmuş ve oluşturmaya devam etmektedir. Köpeklerin fitri ortamlarından çıkarılarak evlere taşınması, hususen apartmanlarda yaşayanlar için tehlikeli olabilmektedir. Asansörü açtığınızda farklı cins ve tehlikeli olabilen bir köpekle karşılaşmanız işten bile değildir. Sokaklarda gezdirilen ve yırtıcı olabilen bazı cins köpeklerin haberleri, her gün duyduğumuz ve kalıcı çözümler üretilememekten dolayı dehşete düştüğümüz tabloları oluşturmaya devam etmektedir. Bazen de bir villanın bahçesine güya evi korusun diye konulan, fakat -bakılmadığından- aç kalarak agresifleşip yırtıcı hale gelebilen köpekler de gerek diğer canlıların gerekse insanların korkulu rüyası olmaya devam etmektedir. Dünya bütün canlıların iç içe yaşayabileceği, fakat fıtri ortamları ve şartları bozulmadan ve geçişkenliğin sınırları zorlanmadan yaşanılacak şekilde olması gereğini, yaşanılan dehşetli hadiseler göstermektedir. Bu gibi durumlar tarihte de bu ay ele aldığımız 14 Teşrin-i Evvel 1323 (1907) tarihli belgede anlatıldığı üzere vuku bulmuştur. Belgede, Kolonya Sandık Emini Abidin isimli bir şahıs salıcı koyun köpeklerini Ramazan-ı Şerifte salıvermek ve insanların yaralanmasına sebep olmaktan adliyeye sevk edilmiştir. Fakat şahıs uygulamasında müdavim olmakla beraber cezai müeyyidelere de lakayt kalmış olup, hadisenin tekrarı halinde köpeklerin -verdikleri zarar ve umumun hukukunu zayi ettiklerinden dolayı- itlafına/öldürülmelerine karar verilmiştir. Adalet ihkak-ı hakla temin edilebileceğinden bahisle hem insan hem de hayvanın kendi şartlarını haiz olarak hayatlarını sürdürmelerinin esas olduğuna inanıyoruz. Ne bir insan zararını bile bile ortama girmeli ne de diğer mahlukat kendi fıtri ortamlarından koparılmalıdır. Ta ki herkes zarardan masun kalsın. VESİKA 1 Arnavutluk’ta yer alan Görice kazasındaki Kolonya nahiyesinin Sandık Emini Abidin Bey’in haksız yere Kaymakam tarafından hapse atılması ve kendisine kötü muamelede bulunulmasından dolayı kaymakam hakkında yapılan şikâyet telgrafı ve bu şikâyet sebebinin mutasarrıflık tarafından incelenmesi konusunda üst yazı. (26-27 Ekim 1907) Telgrafnâme Fî 12 minhu Vâsıtasıyla (bilâ-) Bed’-i muhâbere: Şeb, 8.20 An Manastır Ruz veya şeb: Şeb Saat: 7 Aded-i kelimat: 94 Mahalli numarası: 35673 (1) Sûret (2) Kolonya Sandık Emîni Abidin Bey geçen gün sâʻat on buçukdan gecenin sâʻat dördüne kadar (3) kâimmakâm tarafından habs edildiği ve gice sâʻat dörtde kâimmakâmın emriyle zâbıta me’mûru (4) mîr-i mûmâ-ileyhin kolundan tutup dışarıya çıkardıkları mâl müdîrinin işʻârından ve mîr-i mûmâ-ileyhin gönderdiği (5) istidʻâ meâlinden anlaşılmış olmağla kâimmakâm-ı mûmâ-ileyhin bu yolda bir me’mûru hilâf-ı kânûn (6) habs etmesi mes’ûliyet-i kânûniyeyi mûcib efʻâl-i cinâiyeden olduğundan hemân eli işden (7) çekdirilmesiyle taht-ı muhâkemeye aldırılması içün me’zûniyet-i istihsâli zımnında keyfiyetin müfettişiyet-i celîleye (8) arz ve işʻâr buyurulması lâzımdır. Fermân. (9) Selanik’de huzûr-ı sâmî-i cenâb-ı müfettiş-i efhamîye (10) Görice muhâsebeciliğinden vürûd edip bir sûreti makâm-ı âlî-i vilâyete takdîm kılınan 13 Teşrîn-i Evvel sene 323 (11) târîhli telgrafnâme sûreti aynen bâlâya nakl ile arz olunur. Fermân. (12) Fî 13 Teşrîn-i Evvel sene 323 (13) Manastır Defterdârı Zihni (14) Livâ muhâsebeciliğinden defterdârlığa keşîde olunan telgraf sûretinin ahzıyla sandık emîninin (15) Kolonya kâimmakâmı tarafından habsi sebebinin tedkîk ve netîcesinin işʻâr buyurulması tavsiye olunur diye (16) Görice mutasarrıflığına telgraf. Fî 14 minhu *** VESİKA 2 Şikâyete konu olan telgraf hakkında; Kolonya Sandık Emini Abidin Bey’in koyun köpeklerini kontrolsüz sokağa saldığı ve halka zarar verip yaraladığı, bu nedenle de Abidin Bey’in bir iki saatliğine zabıta tarafından alıkonulduğuna, yani ortada haksız bir durumun olmadığına dair mutasarrıflığın çektiği telgrafname. (31 Ekim 1907) Telgrafnâme Fî 18 minhu Manastır vâsıtasıyla Mustafa Bed’-i muhâbere: 3.12 An Görice Ruz veya şeb: Şeb Saat: 1 Aded-i kelimat: 220 Mahalli numarası: 9150 (1) Huzûr-ı sâmî-i müfettiş-i efhamîye (2) C. 14 Teşrîn-i Evvel sene 323 muhâsebecilikden defterdârlığa yazılan telgraf mütâlaʻa-güzâr-ı çâkerî oldu. (3) Kolonya Sandık Emîni Abidin Bey hânesinde bulundurmakda olduğu salıcı koyun kelblerini gice (4) zukâğa salıvererek bunların havfından halk zukâğa çıkmakdan havf etmeğe başladıklarından (5) kelbleri evinde zabt etmesi kendisine mükerreren tenbîh edildiği hâlde bi’l-akis geçende gündüz dahi (6) salıvererek birisini tehlikeli sûretde cerîhadâr eylediklerinden keyfiyet cihet-i adliyeye tevdîʻ olunmağla (7) beraber tekrâr tenbîhât icrâ eylediği ve buna rağmen Ramazân-ı şerîf giceleri dahi sâʻat birden iʻtibâren (8) salıvermeğe ve halkı izʻâca cür’et ettiğinden ve hânesine eşhâs-ı muzırra kabûl etmekde olup (9) bu kelbleri hilâf-ı tenbîh salıvermekde ısrâr etmesi de tarassuddan âzâde kalmak içün olduğu (10) haber verildiğinden artık kelbleri hânesinde zabt edeceğine dâir zâbıta maʻrifetiyle kendisinden (11) te’mînât taleb olunmuş ise de te’mînât vermemekte ısrâr eylediğinden bi’z-zarûre sarf-ı nazar (12) edildiği ve bu muʻâmele içün zâbıtaca celb ile bir iki sâʻat eğlendirilmiş olup hapis muʻâmelesi (13) gayr-ı vâkiʻ olduğu Kolonya Kâimmakâmlığından cevaben işʻâr olundu. Kelblerin mazarratı içün 25 Eylül sene 323 (14) târîhinde kâimmakâmlıkdan livâya mürâcaʻat olunup kelbler bir daha salıverildiği takdîrde itlâflarında (15) tereddüd edilmemesi ol vakit cevâben yazılmışidi. Te’mînât içün emîn-i mûmâ-ileyhin zâbıtaca celbi (16) muʻâmelesi de o sıralarda vâkiʻ olarak bu bâbda şikâyet etmeğe kendisini haklı bulamadığından hükûmet (17) istediği hâlde sonradan şikâyete kıyâm etmesi eser-i teşvîk bir mugâlata olduğu müstebân olmakda (18) olup muhâsebecinin kendisine gelen evrâkdan bile muvâzene etmeksizin kâimmakâmın derhâl işden (19) çekdirilerek taht-ı mahkemeye ahzı lüzûmu yolundaki işʻârâtı eser-i tehevvür olduğu maʻrûzdur. (20) Fî 18 Teşrîn-i Evvel sene 323 Mutasarrıf Alâeddîn TFR_I__MN___00148_14791_001_001/002 *** VESİKA 3 Abidin Bey’in defalarca uyarıya rağmen köpekleri başıboş salıverip halka zarar vermesi hatta bir memurun üzerinin köpekler tarafından parçalanması dolayısıyla Kolonya Sandık Emini Abidin Bey’in memurluktan azledilerek yerine başka birinin atanması hakkında mutasarrıflığın çektiği telgrafname. (8 Aralık 1907) Telgrafnâme Fî 25 minhu Manastır vâsıtasıyla Mustafa Bed’-i muhâbere: 5.20 An Görice Ruz veya şeb: Şeb Saat: 12 Aded-i kelimat: 150 Mahalli numarası: 11750 (1) Huzûr-ı sâmî-i müfettiş-i efhamîye (2) C. 11 Teşrîn-i Evvel sene 323 Kolonya Sandık Emîni Abidin Bey’in tenbîhât-ı mükerrereye rağmen salıcı koyun (3) kelblerini başıboş olarak salıverip müştekî Yusuf Halil’in mecrûhiyetine sebebiyet verdiği sâbit (4) olduğundan kânûn-ı cezanın iki yüz elli altıncı mâddesine tevfîkan altı beşlik cezâ-yı nakdîye (5) mahkûm edildiği bi’l-muhâbere Kolonya Adliye Dâiresinden irsâl olunan muʻâmele-i evrâkdan müstebân (6) olduğu gibi bu kerre mahallî kâimmakâmlığından alınan 23 Teşrîn-i Sânî târîhli telgrafnâmede emîn-i (7) mûmâ-ileyhe ihtârât-ı mütemâdiye ve mahkûmiyet-i lâhikaya rağmen kelblerini kasaba derûnunda başıboş (8) salıvermeğe devâm edip mezkûr telgrafnâme târîhinin gicesi sâʻat birde kelblerin redîf mülâzımlarından (9) Süleyman Efendi’nin üzerine hücûmla yere yatırmış bulundukları ve mülâzım-ı mûmâ-ileyh güç hâl ile hayâtını (10) kurtarıp paltosu kelblerin sarmalarından parça parça olduğu hâlde kâmimmakâmın nezdine (11) gidip şikâyet eylediği beyân olunduğuna nazaran kâimmakâmın emîn-i mûmâ-ileyh hakkındaki işʻârâtı eser-i (12) garaz olmadığına kanâʻat hâsıl olduğundan irâde-i celîle-i âsafânelerine istinâden emîn-i mûmâ-ileyhin (13) azli tensîb edilerek yerine başkasının intihâbı livâ muhâsebeciliğine ve mahallinde tâlibi ve münâsibi var ise (14) işʻârı mahallî kâimmakâmlığa yazıldığı gibi vilâyet-i celîleye de arz-ı maʻlûmât olunduğu maʻrûzdur. Fermân. (15) Fî 25 Teşrîn-i Sânî sene 323 (16) Görice Mutasarrıfı Alâeddin Kelimeler Ahz: Alma, alışBâlâ: YukarıCerîhadâr: YaralıCihet-i adliye: Adli makamEfʻâl-i cinâiye: Ağır suçEşhâs-ı muzırra: Zararlı kişilerİntihâb: Seçmekİstidʻâ: Dilekçeİşʻâr: Resmi yazı ile bildirmeİzʻâc: Rahatsız etme, can sıkmaKelb: KöpekKeşîde: Çekme, düzenlemeLâhika: Bir yazıya eklenen kısımMe’zûniyet-i istihsâl: İzin alınmaMecrûhiyet: YaralılıkMîr: Başkan, reisMugâlata: Yanıltmaca sözMûmâ-ileyh: Adı geçenMülâzım: TeğmenMüstebân: Açık, aşikârMütâlaʻa-güzâr-ı çâkerî: Aciz kulun değerlendirmesiMütemâdiye: Sürekli Redîf: İhtiyati asker kuvvetiTarassud: GözetlemeTehevvür: Hiddetlenme, öfkelenmeTenbîhât: UyarılarTevdîʻ: Teslim etme, vermeZımnında: KonusundaZukâk: Sokak

H. Halit ATLI 01 Ocak
Konu resmiVazife-i İnsaniye*
Okuma Metinleri

Mezraa-i ahiret olan şu dâru’l-âlemde her fert, bir vazife ile mükelleftir ki îfa-yı vazifede ibraz-ı gayret edenler mesab, iltizam-ı atalet edenler musab olur. İnsaniyet, teavün esasına müstenid olmasına göre îfa-yı vazifede nefs ile beraber hemcinste nazar-ı dikkate alınmak lazım geleceğinden saadet-i mev’udeye nailiyet, hemcinsin menafiine edilecek hizmet nispetindedir. Alemde nefsinden başka bir vücud-ı müteneffis tasavvur etmeyenlerdir ki bu kabil hodbin ve hodkâmların -beşeriyetle hayvaniyet beynini temyiz eden- akıl ve fikirden mahrum olduklarına hükmetmek tabiidir. Halbuki hayvanların bile birbirine muavenet etmekte oldukları çeşm-i ibretle görülmekte iken -eşref-i mahlukat olan- insan teavünden kef-i yed, her türlü menabi’-i menafii ahara sed ederse kendisini mertebe-i hayvaniyetin de dûnuna tenzil etmiş olur. İnsaf, bir haslet- fazıladır ki hangi fert, onunla ittisaf etse insanlığa has olan şerafeti ihraz eder. Çünkü vazife-i insaniyeyi bihakkın ifa edebilmek için en büyük sâik, hiss-i insaftr. Hiss-i insaf zail olunca beşer, kâinat-ı insaniyeye mücessem bir musibet olur. İnsanların o musibet yüzünden duçar oldukları zarar, âfât-ı arziye ve semaviyenin hiçbiriyle mukayese olunamayacak derecede bir hatardır. Kıyas-ı nefs ki, fazilet ve insaniyette vahid-i kıyastır, ona tatbik-i âmâl ve a’mâl etmeyenler, daire-i fazilet ve insaniyetin haricinde kalarak alem-i insaniyeti duçar-ı musibet ederler. Erbab-ı insaf, bittab’ her emel ve amelde kıyas-ı nefs ederek nefislerine layık görmedikleri ahval-i seyyieyi diğerlerine layık görmeyeceklerinden cihan-ı insaniyet zalam-ı musibetten masun olur. Fakat kıyas-ı nefs gibi bir hassa-i fazıladan mahrum olanlar, nefislerine reva görmedikleri halat-ı habiseye nüfus-ı saireyi elyak farz edeceklerinden her saadeti nefs-i leimelerine tahsis etmek derecesinde hodkâmâne hareket, ibadullahı vakf-ı sefalet ederek (zalûm ve cehûl) unvanına müstahak olduklarını -kemal-i iftihar ile- ilan ederler. Dünya bir sâha-i letafettir. Ona iras-ı kesafet ve sehafet edenleri insanlardır. İnsanlar, insaf etseler niam-ı dünyeviyeyi nefislerine hasretmek gibi bir sevdâ-yı bî-sûd ile vücutlarının bir uzvu hükmünde bulunan hemcinslerini tazyik ve tazib etmezler. Onların dûd-ı âhıyla zemin ve semayı siyah renk görmek istemezler. Feyyaz-ı kudretin enva-ı letaifiyle tezyin ettiği şu hâk-dân-ı firdevs-i nişanı numune-nema-yı dûzeh etmezler. Yekdiğerin saadetine hizmetle letafet-i aleme letafet-i diğer bahşederler. Hayat-ı faniyenin o kadar pîç u tâba, o kadar hırs u âza değeri olmadığını takdir ile zevk-i şahsiyi zevk-i umumide ararlar. İnsaniyetin tayin ettiği vazifeyi -alicenabane fedakarane- ifa ile hayatlarında insanları kendilerine minnettar âlem-i insaniyeti -sabah-ı haşre kadar- şükür güzar ederler. Mematlarında -efvah-ı enamdan sudur eden sada-yı sitayiş-i kandil-i rahmet gibi bala-yı türbetlerinde lem’a-nisar oldukça- âlem-i lahutun envar-ı feyza feyzinden mest olurlar. Her fert bilir ki hayat, mahduddur. Vazife mühimdir. Vazifenin ehemmiyeti, hayatın mahdudiyetiyle tekabül ettirilse enfas-ı madudenin hayra sarfıyla vazifeyi ifa etmekten başka çare olmadığı taayyün eder. İbnü’l-Emin: Mahmud Kemal *İbnü’l-Emin: Mahmud Kemal Kelimeler:Mesab: Dönüş yeriMusab: Bela ve musibete uğramışKef-i yed: El çekmeDûnuna: Aşağısına İttisaf: Bir sıfatla sıfatlanmaHatar: TehlikeNefs-i leime: Alçak, aşağılanmış nefisSehafet: AkılsızlıkNiam-ı dünyeviye: Dünya nimetleriSevdâ-yı bî-sûd: Faydasız sevdaDûd-ı âhıyla: Ah dumanıylaHâk-dân: DünyaDûzeh: CehennemPîç u tâb: İç sıkıntısıÂz: AçgözlülükŞükür-güzar: ŞükredenEfvah-ı enamdan: Yaratılmışların ağızlarındanTürbet: Türbe kelimesinin eski metinlerde rastlanan bir şekliLem’a-nisar: Işık saçan

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiFerahlığın Anahtarı: Sabır
Beyt-i Berceste

Köşe Penceresi ايشته  اي صبرسز نفسم! سن أوچ صبر ايله  مكلّفسڭ. بريسي، طاعت أوستنده  صبردر. بريسي، معصيتدن صبردر. ديگري، مصيبته  قارشي صبردر. عقلڭ وارسه ، شو أوچنجي ايقاظده كي تمثيلده  كورونن حقيقتي رهبر طوت. مردانه ، ”يا صبور!“ دي . أوچ صبري اوموزيڭه  آل. جناب حقّڭ سڭا ويرديگي صبر قوتنى، اگر ياڭليش يولده  طاغيتمازسه ڭ، هر مشقّته  و هر مصيبته  كافي كله بيلير. و او قوتله  طايان. İşte ey sabırsız nefsim! Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi, taat üstünde sabırdır. Birisi, ma’siyetten sabırdır. Diğeri, musibete karşı sabırdır. Aklın varsa, şu üçüncü ikazdaki temsilde görünen hakikati rehber tut.(*) Merdane, “Ya Sabûr!” de. Üç sabrı omuzuna al. Cenâb-ı Hakk’ın sana verdiği sabır kuvvetini, eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir. Ve o kuvvetle dayan. [(*) Bak. Osmanlıca Sözler, s. 94](Osmanlıca Sözler, s. 95) 1-2. Beyit صبر هر درده مرور ایله مداوا ایلرصاحب صبر بولور هر نه تمنّا ایلر بو بلاده نه كه اظهار شكایت قیلایم هر كیمه ظلم كچوپدر سكا شكوی ایلر Sabr her derde mürûr ile müdâvâ eylerSâhib-i sabr bulur her ne temennâ eyler Bu belâda ne ki izhâr-ı şikâyet kılayımHer kime zulm geçipdür sana şekvâ eyler Fuzuli (2) * (Ey sabırsız nefsim! Bil ki) Sabır her derde zamanın geçmesiyle deva eyler. (Teenni ile hareket et, maksud damına çık!) Sabır sahibi adam her ne temenna eylerse bulur. (Ey üç sabırla mükellef olan nefsim!) Bu belâ (anında) şikâyet göstermek de ne ola ki? [Ey, Hakîm-i Mutlak ve Âdil-i Bilhak ve Kahhâr-ı Zülcelâl (Düşmanlarını) çokça kahreden haşmet sâhibi (Allah)!]   Her kim ki mazlum oluptur şekvası senden değil sana olur. * Müdâvâ eylemek: Devâ aramak, tedâvi etmek, şifâya kavuşturmak (Devâ: İlaç)Temennâ eylemek: Selam ve tahiyye ve âşinâlık yahud teşekkür makâmında muhalif vazi’ıyyetlerle sağ eli az çok aşağıya indirdikden sonra ağza dokundurub başın üzerine komak hareketi, ki eteğinizi veya hâkipâyinizi öpüb başımın üzerine korum demekden kinâyedir.   3. Beyit بكلریسن دین غیرتك سمرتمكل نفسك آتنمحمده صلاتك عشقله دكرسه كرك Beklerisen din gayretin semirtmegil nefsin atınMuhammed’e salâtın ‘aşkla degürse gerek Yunus Emre (6) * (Ey ma’siyetlere karşı sabır ile mükellef olan nefsim!) Hem din gayretin beklersin hem (mağrur) nefis atını semirtirsin (firavunlaştırırsın), beyhûde! (Ma’siyetten nefsini çek, sabret. Bu sabır takvadır ve seni  اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ sırrına mazhar eder.) (Allah emrin tutup) Muhammed Mustafa’ya (sav.) (Allah’ın emri olan) salavatın(ı), aşkla ulaştırsan ya! (Rahmeten li’l-Âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselam hakkında hadsiz bir kesretle rahmet ma‘nâsıyla salavât getir.) 4. Beyit مشكلك الصبر مفتاح الفرجله حال ایدوب بعد عسر یسرا فكریله نظر قيل هر زمان Müşkilin es-sabru miftâhü’l-feracle hâl idübBa’de ‘usri yüsra fikriyle nazar kıl her zamân Hüdai (3) * Müşkilatlarını, anahtarı olan sabırla hallet. Sonra “zorlukla kolaylık” fikriyle her zaman nazar kıl. (Cenab-ı Hakkın inayet ve tevfiki sabırlı adamlar ile beraberdir.) * ‘Usri yüsra: İnşirah Suresi 5 ve 6. ayetlerinden iktibasEs-sabru miftahü’l ferac: “Sabır ferahlığın anahtarıdır.” 5. Beyit  بهار ایامی كلدی چون آغاچلر هب چيچكلندیاوتور صبر ایله اولماز صانما انده برك و بر Bahâr eyyâmı geldi çün ağaclar heb çiçeklendiOtur sabr eyle olmaz sanma anda berg ü bâr Tırsi (5) * Bahar günleri gelince tüm ağaçlar nasıl da çiçeklendi. Otur da sabırla sonunu seyret, bak nasıl da oluyor (mu’cize-i kudretten-hazine-i rahmetten) yaprak ve meyve! (Makâm-ı mahbûbiyete kadar çıkaran tâat ve ibadetteki sabrını kıyas et!) 6. Beyit صبر ایتمده ایّوب اول غم چكمده یعقوب اولیوسف كبی محبوب اول كنعانه ایرم دیرسك Sabr itmede Eyyûb ol gam çekmede Ya’kûb olYûsuf gibi mahbûb ol Ken’ân’a irem dirsen Mısri (4) * Rabbimizin azim mükâfatına ve enva’i merhametine erişeyim dersen;  sabırda, hüzünde, sevgide (halk edilen zâhirî ve bâtınî duygularda) hüsn-i misallerin (hidâyet için irsal edilen) Hazret-i Peygamberan (aleyhimüsselam) olsun. 7. Beyit بولدی نجات نوح نبی منكران غرقایّوبه ویردی مرهمی نور محمّدی Buldu necât Nûh-ı nebî münkirân garkEyyûb’a verdi merhemi nûr-ı Muhammedî Erzurumlu Zihni (7) * Mukteda-yı kül olan Peygamberimiz’in (asm) nuruydu ki; (sabır kahramanı) Eyyûb (Aleyhisselama) merhemi verdi, Nuh Nebi necatı buldı: inkâr edenler gark. [(Sen de) Bu şefîin şefâatini kendine celb etmek için, (şöyle bir zamanda yüz şehid sevabı kazandıran) sünnetine ittiba’ et! (Sünnet-i seniyesine ittiba’la şefâatına mazhar ol!)] Kaynakça: BEDİÜZZAMAN, Said Nursi, (2009), Osmanlıca Lem’alar, İstanbul: Altınbaşak Neşriyat Divan-ı Fuzuli, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: 5730 (v. 46B-47A)  Divan-ı Hüdai, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY 801 (v. 108A) Divan-ı Niyazi-i Mısri,  İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY 03930 (v. 32B) Divan-ı Tırsi,  İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, No: TY 02917 (v. 6A) Divan-ı Yunus Emre, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A 5362/2 (v. 86A) Divan-ı Zihni, Milli Kütüphane, Yazmalar, No: A 8874 (v. 2A) Şemseddin Sami, (1317), Kamus-ı Türki, İstanbul, İkdam Matbaası http://katalog.istanbul.edu.tr/ https://kulliyat.risale.online/ http://lugatim.com/ http://www.yazmalar.gov.tr/

İbrahim SARITAŞ 01 Ocak
Konu resmiKelimelerin Kökenlerine Yolculuk
Kelimelerin Kökenkerine Yolculuk

قيمتلي دوستلر، سرت صوغوقلري ايله  مشهور شباط آينده يز. بر پارچه  ده  اولسه  ايچمزي ايصيتمق ايچون بعض كلمه لرڭ كوكنلرينه  يولجيلق ياپاجغز... چونكه  قلبمزدن ديلمزه  دوكولن هر كلمه  كندي كولتور و مدنيت حوضه سنڭ طاديني، ايصيسني، ايشيغنى، قوقوسني أوزرنده  طاشير. او كلمه  باشقه  بر ديله  كچركن اصلنده  ايچ دنيالرده  بر كولتور و مدنيت اتكيلشيمي ده  قاچينيلماز اولارق ياشانير. بو صاييمزده  هم باتيدن هم ده  طوغودن ديلمزه  كيرن بويله  كلمه لري قونوشالم ايسته دك... ايلك كلمه مز ”مرهم“ Kıymetli dostlar, sert soğukları ile meşhur şubat ayındayız. Bir parça da olsa içimizi ısıtmak için bazı kelimelerin kökenlerine yolculuk yapacağız… Çünkü kalbimizden dilimize dökülen her kelime kendi kültür ve medeniyet havzasının tadını, ısısını, ışığını, kokusunu üzerinde taşır. O kelime başka bir dile geçerken aslında iç dünyalarda bir kültür ve medeniyet etkileşimi de kaçınılmaz olarak yaşanır. Bu sayımızda hem batıdan hem de doğudan dilimize giren böyle kelimeleri konuşalım istedik... İlk kelimemiz “merhem” MERHEM: Halk ağzında meltem rüzgârı gibi çok tatlı bir şekilde yumuşatılarak “melhem” diye de kullanılan bu kelime aslen Arapça kökenlidir. Merhem “huzur veren ve dinlendiren hafif yağmur” manasına gelen “Rihme” kelimesinden türemiştir. İçinde gerekli etkili maddeler bulunan, yumuşak ve koyu kıvamda, yağlı veya yağsız, deri üzerine sürülerek kullanılan ilâçların ortak adıdır. Halk dilinde dostluğu, yakınlığı ifade eden yaraya, sıkıntıya “merhem olmak” “merhem çalmak” deyimleri çok meşhurdur. PANSUMAN: Fransızca “pansement” kelimesinden dilimize geçmiştir. Hastane gibi ortamlarda “Yaraya, hasta dokuya yapılan temizlik ve bakım” anlamındadır. Zamanla bu işe “pansumancılık” bu işi yapanlara da “pansumancı” denilerek kelime Türkçeleştirilmiştir. CÜRÜM: Kur’an kökenli olan bu kelime “cirim” ile karıştırılır. Bu kelime “Suç, kabahat” anlamındadır. Hukukta ise “Ceza kanununca yasaklanan şeyi yapmak veya yapılması emredilen şeyi yapmamak suretiyle işlenen ve cezayı gerektiren suçu” ifade eder. Mesela “Bu cürmün karşılığı iki sene hapistir.” denilir. Kur’an-ı Kerim’de “cürm” kelimesi suç, günah, “mücrim” kelimesi ise suçlu ve günahkâr anlamında kullanılmıştır. Kur’an’da geçen “mücrim” olarak nitelenen ve helak edilen kavimler; ilahî iradeye başkaldırdıkları, peygamberleri yalanladıkları ve çok kötü fiiller işledikleri için cezalandırılmışlardır. CİRİM: Arapçadan köken alan bu kelime “cisim, ebat, büyüklük” anlamındadır. Mesela toplumda kullanılan “cürmü kadar yer yakar” cümlesi yanlıştır. Doğrusu “cirmi kadar yer yakar” şeklindedir. Ecdadımızın dil için söyledikleri “Dilin cirmi küçük, cürmü büyüktür.” ifadesi her iki kelimeyi de doğru anlamamıza hizmet edecek niteliktedir: MERHABA: Kur’an kökenli olan bu kelime “Hoş geldin, yerin geniş olsun, rahat ol, benden sana zarar gelmez” gibi manalara gelir. Ayrıca “Övülen, yüceltilen kimse veya şeylere karşı hitap sözü olarak kullanılır.” Mesela Süleyman Çelebi’nin mevlidinde bu anlamdadır:  “Merhabâ ey cân-ı cânan merhabâ / Merhabâ ey derde derman merhabâ Yine deyim olarak “Merhabası olmak, merhabalaşmak, merhabayı kesmek” şeklinde kullanırız. BATTANİYE: Yorgan yerine veya yorganın üzerine örtülerek kullanılan, genellikle yünden dokunmuş kalın örtü anlamında kullandığımız bu kelime, Arapçadan dilimize geçmiş bir kelimedir. “İç, karın” manasındaki “Batın” fiilinden türemiştir. “İç kısmı astarlamak, kaplamak” manasına gelmektedir. ANTİPARANTEZ: Bu ifade Fransız kültüründen dilimize geçmiş bir tabirdir. Fransızcada “entre parenthèse” diye yazılıp "antr parantez" diye okunan ve “parantez içinde” anlamına gelen bu ifade kullanımda maalesef yanlış oturmuştur. Antiparantez derken yunanca “-e karşı” manasındaki “anti” gibi kullanıyoruz. “Antialerjik, Antibiyotik, Antiterör” gibi. Halbuki “parantez içinde şunu da belirteyim” manasında kullanarak bu ifadeyi doğru şekilde ifade etsek muradımız hasıl olmuş olur. 

Mirza Ayhan İNAK 01 Ocak
Konu resmiSeder Beyânındadır*
Osmanlı Tıbbından

Seder Beyânındadır Göz kararmakdır. Kaçan hâdis olsa başında sıkl-ı azîm olub ol kimesne mebhût olur. Ke-ennehû başına bedeninden duhân çıkar. Karanulukda kalur gibi gözleri kararır. Ve kulaklarında gürüldü olur. Bu marazın mâddesi ya sevdâvî veya balgamîdir ki, mesâliki tazyîk eyler. Ve rûh-ı nefsânî alâ-mâ-yenbağî sülük itmeden menʻ ider. Dimâğın damarlarına ve fezâlarına varmağa komaz. Dimâğ bârid kalub uyuşur. İlâcı: Baʻde’n-nazc hılt-ı gâlibi istifrâğdır. Ve sudâʻ-ı balgamîde ve sevdâvîde olan tedbîrlerdir. Eğer seder darbe ve saktadan olursa seder-i mûlim dirler. İlâcı: Sudâʻ ve darbe ve sakta ilâcıdır. Ve başını güneşden ve duhândan ve gubârdan sakınalar. Ta ki aksırtmayalar. Zîrâ bu hâletde ağsırmak mûcib-i gaşydir.  Düvâr beyânındadır Baş çizginmekdir. Bunun sâhibi şöyle zann eyler ki, etrâfında olan şeyler devr ider. Seder düvârın mukaddimesidir. Ve bu ikisi yaʻnî seder ve düvâr dâim olsalar pîrlerde sarʻ veya sekte îcâb ider. Kâh olur ki, düvâr sudâʻa döner. Kâh sudâʻ düvâra döner. Sebebi hâm ve galîz keymûs dimâğın tecvîflerine girüb yahud damarlarına durur. Kızdıkça buhârlar hâdis olur. Ve galîz rîhler hâdis olur. Mütehallil olmaz. Hareket itdükçe rûh-ı nefsânî bile tahrîk eyler. Ve ol ahlât dimâğa dökülmüşdür. Yahud âhar uzuvlardan çıkar. Şol hılt ki, nefs-i dimâğdadır, ya balgamdır veya sevdâdır yahud ahlât-ı riyâhiyye-i bâridedir. Ve kâh olur ki, kandan ya safrâdan olur ya ahlât-ı riyâhiyye-i hârreden olur. Miʻde şirketiyle olur. Ya uzv-ı âharın müşareketiyle olur. Kâh olur ki darbeden ve saktadan olur. Cemîʻsinin alâmetleri ve ilâcları sudâʻ bahsinde mezkûrdur. Sederde ve düvârda şürb-i şarâbdan ve tuhmeden ve ağdiyye-i mübahhireden ve müvellidât-ı ebhıre-i sevdâdan ve muzʻifât-ı dimâğdan ve rükûb-ı sefineden ve değirmen ve dolab bunun emsâli eşyâya bakmakdan serîʻü’l-cereyân sulara nazar itmeden fi’l-cümle bunların emsâlinden ictinâb ideler. Metnin Güncel Çevirisi Göz Kararması Baş kısmında bir ağırlık ve sersemlik hissinin oluşması göz kararması rahatsızlığının belirtisidir. Bundan başka bedendeki gazların beyin bölgesinde yoğunlaşmasıyla da karanlıkta kalmış gibi gözler kararması oluşturur. Kulaklarda gürültü hissi meydana gelir. Bu hastalık balgam ve kara safra maddesinin beyne giden damarları basınç oluşturarak daraltması sebebiyledir. Aynı şekilde ruh cevheri de dolaşımın daralmasıyla beyne tam manada nûfuz edemez. Böylece beyin soğur ve uyuşur. İlacı: Yumuşatıcı ilaçlardan sonra balgam veya kara safra maddesinden hangisi bedende fazla ise o madde kusturulur. Devamında balgamdan veya kara safradan kaynaklı baş ağrılarında kullanılan ilaçlar tüketilmelidir. Eğer göz kararması darbe veya düşme sonucunda oluşmuşsa darbe ve düşme kısmında açıklanan devaların kullanılması gerekir. Ayrıca bu tür bir durumda güneşten, nemli, dumanlı ve tozlu alanlarda bulunmaktan kaçınılmalıdır. Baş Dönmesi(Vertigo) Bu rahatsızlıkta hasta, etrafındaki her şeyin döndüğünü hisseder. Göz kararması bu hastalığın ilk belirtisidir. Bazen baş dönmesi baş ağrısına, bazen de baş ağrısı baş dönmesine sebep olur. Bu hastalığın oluşumunun asıl sebebi, hazmını tamamlamamış maddelerin beyin damarlarına yerleşmesiyledir. Bu maddeler ısındıkça buhar oluşturup bu buharların beyinde katı gazlara dönüşür ve sıvılaşıp akışkan hale gelemez. Hareket ettikçe bu gazlar fazlalaşır ve bu olgunlaşmamış hıltlar beyin bölgesinde birikmeye devam eder. Bu hastalık bazen de kan ve safra nedeniyle veya gaz yapıcı hıltlardan, mideden ve farklı organların oluşturduğu anormallikten kaynaklanabilir. Yaşlı kimselerde devam etmesi durumunda sara ve felç hastalığına dönüşebilir. Bu hastalığın tedavisi baş ağrısı bölümünde bahsedilen ilaçlarladır. Böyle durumlarda vücutta buhar yapıcı maddeler tüketmekten, alkol kullanmaktan, beyin zayıflatıcı maddelerden, kara safra çoğaltan gıdalardan, gemiye binmekten, değirmen, dolap ve akarsuya bakmaktan kaçınmalıdır. Kelimeler duhân: duman, gazdüvâr: baş dönmesigaliz: katımebhût: sersemmütehallil: erimiş, çözülmüşsakta: düşmekseder: göz kararmasısudaʻ: baş ağrısıtuhme: mide dolgunluğu *(Kaynak; Enmûzecü’t-Tıbb, Süleymaniye Ktp., Mihrişah Sultan vr.114a-114b)

Mesut BUDAK 01 Ocak
Konu resmiHüsn-i Hat Çalışmaları
Hüsn-i Hat Çalışmaları

Bu sayımızda öğrendiğimiz harflerden “ف” (Fe)’nin diğer harflerle birlikte nasıl yazılacağını göreceğiz. Harfleri yazarken, daha önce öğrendiğimiz başlama ve bitiş şekillerini unutmayalım.

Mesut HIZARCI 01 Ocak
Konu resmiOsmanlıca Yazabiliyorum
Osmanlıca Yazabiliyorum

Dergiyi takip edenler, yazmanın da zevkine ulaşıyorlar. Her ay ilerlediğinizi sizler de fark ediyorsunuz. Her işte olduğu cgibi, bu işte de bizzat kendimizin gayret göstermesi önemli olacaktır. Aşağıdaki metni Kur’an hattı ile yazınız. Aşağıdaki kelimeler hem konuyu anlamaya hem de yazmaya yardımcı olacaktır. Onun için dikkatle okumanız önemlidir. Dön De Tarihine Bak! Cezeri, 12. yüzyılda yaşamıştır. Sibernetiğin ilk adımlarını atmış ve ilk robotu yapıp çalıştırmıştır. Otomasyon ve otomatik sistemlerinin kurucusu kabul edilir. Bilgisayarların temellerini atan alim, fen ve teknik adamı, robot, saatler, su makinaları, şifreli kilitler, şifreli kasalar, termos, otomatik çocuk oyuncakları gibi 60 makinenin mucidi ve dünyanın ilk sibernetik bilginidir. En ünlü icadı fil su saatidir. Bu saat, günümüzde mühendislikte kullanılan bazı mekanik parçalar içerir.          Ç  Ö  Z  Ü  M      دون ده  تاريخنه  باق! جزري، ١٢نجي يوز ييلده  ياشامشدر. سيبرنتيگڭ ايلك آديملريني آتمش و ايلك روبوتي ياپوب چاليشديرمشدر. اوطوماسيون و اوطوماتيك سيستملرينڭ قوروجيسي قبول ايديلير. بيلكي صايارلرڭ تمللريني آتان عالم، فن و تكنيك آدمي، روبوت، ساعتلر، صو ماكينه لري، شيفره لي كليدلر، شيفره لي قاصه لر، ترموس، اوطوماتيك چوجق اويونجاقلري كبي ٦٠ ماكينه نڭ موجدي و دنيانڭ ايلك سيبرنتيك بيلكينيدر. اڭ أوڭلي ايجادي فيل صو ساعتيدر. بو ساعت، كونمزده  مهندسلكده  قوللانيلان بعض مقانيك پارچه لر ايچرير.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKaz Kafalı
Okuma Metinleri

قاز قفالي قيزديغمزده  بعضًا آغزيمزدن چيقان شو باشلقده كي جمله نڭ -بز انسانلرده كي قوللانيم قسمنى چيقارسه ق- كوتو بر شي دگل، تام ترسنه  ناصل مدهش بر شي اولديغني كورمش اولدم. ناصلمي؟ هايدي، باشلايالم… كوچكلگمزده  پازار كونلري تلويزيونده  يايينلانان پازار سينامه سني بكلركن قارشيلاشديغمز بر چيزكي فيلم واردي: ”اوچان قاز.“ اورادن ده  بيلديگمز أوزره  بو قازلر كوچ ايدييورلر و بوني ده  بليرلي بر دوزنده  ياپييورلردي، يعني و شكلنده  اوچويورلردي. مگر هر قوش، چيرپديغي قناتله  اولوشان هوا آقيمي سايه سنده  آرقه ده كي قوشه  جدّي بر اوچوش آوانتاژي صاغلايورمش. بو شكلده  اوچوش منزلنى يوزده  يتمش اوراننده  آرتيرييورلرمش. طيشاريده  قالان قوشلر ايسه  هم بو آوانتاژدن محروم قالييور هم ده  جدّي زورلقلر ياشييورمش. يعني جماعت، جمعيت، برلك، برابرلك شرطمش! بوكون صباح درسنده  اوقوديغمز مكتوبده  شويله  بر حادثه  آڭلاتيلييوردي. بر زمان مسلم اولمايان بر ذات بر يول بولمش، طريقتدن خلافت آلمش و ارشاده  باشلامش. كل زمان كيت زمان طلبه لر كمالاتده  ترقّي ايتمش و ايچلرندن بريسي مرشديني غايت سقوطده /آشاغيده  كورمش. بوني آڭلايان مرشد، ”ايشته  بني كوردڭ“ ديمش. مريدي ايسه  جواباً: ”مادام سنڭ ارشادڭله  بو مقامي بولدم، سني بوندن صوڭره  داها زياده  باشمده  طوتاجغم“ دييوب جناب حقّه  يالوارمش، او بيچاره  مرشديني قورتارمش. مرشدلري، مريدلريني كچوب يينه  اونلره  مرشد قالمش.  مكتوب شو چارپيجي و صارصيجي جمله يله  دوام ايدييوردي: ايشته  اصل هنر، قرداشنى فنا كورديگي وقت اوني ترك ايتمكده  دگل، بلكه  داها زياده  او خوّتني قوتلشديروب اصلاحنه  چاليشمق، اهل صداقتڭ شأنيدر/ايشيدر. ايشته  بويله  طوروملرده  قاز قفالي فلان ديمه يوب قازلري عقلمزه  كتيرملي يز. قاز قفاليلق ياپوب ده  ”ها، ديمك أويله ميمش“ ديمه ملي يز. هوا آقيمنڭ طيشنده  قالوب كنديمزي زحمتڭ ايچنه  آتماملي يز. بلكه  او قرداشمزه ، آرقداشمزه ، دوستمزه  مريدڭ مرشدينه  سويله ديگي شكلده  داها صيقي صاريلملي، اخوّته  قوت ويرملي و اونڭ اصلاحنه  چاليشملي يز. Kızdığımızda bazen ağzımızdan çıkan şu başlıktaki cümlenin -biz insanlardaki kullanım kısmını çıkarsak- kötü bir şey değil, tam tersine nasıl müthiş bir şey olduğunu görmüş oldum. Nasıl mı? Haydi, başlayalım… Küçüklüğümüzde pazar günleri televizyonda yayınlanan pazar sinemasını beklerken karşılaştığımız bir çizgi film vardı: “Uçan Kaz.” Oradan da bildiğimiz üzere bu kazlar göç ediyorlar ve bunu da belirli bir düzende yapıyorlardı, yani V şeklinde uçuyorlardı. Meğer her kuş, çırptığı kanatla oluşan hava akımı sayesinde arkadaki kuşa ciddi bir uçuş avantajı sağlıyormuş. Bu şekilde uçuş menzilini yüzde yetmiş oranında artırıyorlarmış. Dışarıda kalan kuşlar ise hem bu avantajdan mahrum kalıyor hem de ciddi zorluklar yaşıyormuş. Yani cemaat, cemiyet, birlik, beraberlik şartmış! Bugün sabah dersinde okuduğumuz mektupta şöyle bir hadise anlatılıyordu. Bir zaman Müslim olmayan bir zat bir yol bulmuş, tarikattan hilafet almış ve irşada başlamış. Gel zaman git zaman talebeler kemalatta terakki etmiş ve içlerinden birisi mürşidini gayet sukutta/aşağıda görmüş. Bunu anlayan mürşid, “İşte beni gördün” demiş. Müridi ise cevaben: “Madem senin irşadınla bu makamı buldum, seni bundan sonra daha ziyade başımda tutacağım” deyip Cenâb-ı Hakk’a yalvarmış, o biçare mürşidini kurtarmış. Mürşidleri, müritlerini geçip yine onlara mürşid kalmış.  Mektup şu çarpıcı ve sarsıcı cümleyle devam ediyordu: İşte asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmekte değil, belki daha ziyade uhuvve­tini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadâkatin şe’nidir/işidir. İşte böyle durumlarda kaz kafalı falan demeyip kazları aklımıza getirmeliyiz. Kaz kafalılık yapıp da “Ha, demek öyle miymiş” dememeliyiz. Hava akımının dışında kalıp kendimizi zahmetin içine atmamalıyız. Belki o kardeşimize, arkadaşımıza, dostumuza müridin mürşidine söylediği şekilde daha sıkı sarılmalı, uhuvvete kuvvet vermeli ve onun ıslahına çalışmalıyız.

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiHayvanlar Hakkında...
Poster

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiBülbülün Aşkı Neyi Temsil Ediyor?*
Okuma Metinleri

Meşhur bülbül kuşu, gülün aşkıyla maruf o hayvancığı Fatır-ı Hakîm istihdam ediyor. Beş gaye için onu istimal ediyor. Birincisi: Hayvanat kabileleri namına, nebatat taifelerine karşı olan münasebat-ı şedideyi ilana memurdur. İkincisi: Rahman’ın rızka muhtaç misafirleri hükmünde olan hayvanat tarafından bir hatib-i Rabbanidir ki, Rezzak-ı Kerim tarafından gönderilen hediyeleri alkışlamakla ve ilan-ı sürur etmekle muvazzaftır. Üçüncüsü: Ebna-yı cinsine imdad için gönderilen nebatata karşı hüsn-ü istikbali herkesin başında izhar etmektir. Dördüncüsü: Nev-i hayvanatın nebatata derece-i aşka vasıl olan şiddet-i ihtiyacını, nebatatın güzel yüzlerine karşı, mübarek başları üstünde beyan etmektir. Beşincisi: Malikü’l-Mülk-ü Zülcelal-i ve’l-Cemal-i ve’l-İkram’ın barigah-ı merhametine en latif bir tesbihi, en latif bir şevk içinde, gül gibi en latif bir yüzde takdim etmektir. İşte şu beş gayeler gibi başka manalar da vardır. Şu manalar ve şu gayeler bülbülün Hak Sübhanehu ve Teala’nın hesabına ettiği amelin gayesidir. Bülbül kendi diliyle konuşur. Biz şu manaları onun hazin sözlerinden fehmediyoruz. Melaike ve ruhaniyatın fehmettikleri gibi kendisi kendi nagamatının manasını tamamen bilmese de fehmimize zarar vermez. Dinleyen söyleyenden daha iyi anlar, meşhurdur. Hem bülbül şu gayeleri tafsilatıyla bilmemesinden, olmamasına delalet etmiyor. Laakal saat gibi sana evkatını bildirir, kendisi bilmiyor, ne yapıyor? Bilmemesi, senin bildiğine zarar vermez. Ama o bülbülün cüz’i maaşı ise, o tebessüm eden ve gülen güzel gül çiçeklerinin müşahedesiyle aldığı zevk ve onlarla muhavere ve konuşmak ve dertlerini dökmekle aldığı telezzüzdür. Demek onun nagamat-ı hazinesi, hayvani teellümattan gelen teşekkiyat değil, belki ataya-yı Rahmaniyeden gelen bir teşekkürattır. Bülbüle nahli, fahli, ankebut ve nemli, yani arı ve vasıta-i nesil erkek hayvan ve örümcek ve karınca ve hevam ve küçük hayvanların bülbüllerini kıyas et. Her birinin amelleri, bülbül gibi çok gayeleri var. Onlar için de birer maaş-ı cüz’i hükmünde birer zevk-i mahsus, hizmetlerinin içinde derc edilmiştir. O zevk ile sanat-ı Rabbaniyedeki mühim gayelere hizmet ediyorlar. Nasıl ki, bir sefine-i sultaniyede bir nefer dümencilik edip, bir cüz’i maaş alır. Öyle de hizmet-i Sübhaniyede bulunan bu hayvanatın birer cüz’i maaşları vardır. Bülbül bahsine bir tetimme Sakın zannetme ki, bu ilan ve dellallık ve tesbihatın nagamatıyla teganni, bülbüle mahsustur. Belki ekser envaın her bir nevinin bülbül misali bir sınıfı var ki, o nevin en latif hissiyatını, en latif bir tesbih ile, en latif secalarla temsil edecek birer latif ferdi veya efradı bulunur. Hususan sinek ve böceklerin bülbülleri hem çoktur hem çeşit çeşittirler ki, onlar bütün kulağı bulunanların en küçük hayvandan en büyüğüne kadar olanların başlarında tesbihatlarını güzel secalarla onlara işittirip, onları mütelezziz ediyorlar. Onlardan bir kısmı leylidir. Gecede sükuta dalan ve sükunete giren bütün küçük hayvanların kasidehan enisleri, gecenin sükunetinde ve mevcudatın sükutunda, onların tatlı sözlü nutukhanlarıdır. Ve o meclis-i halvette olan zikr-i hafinin dairesinde birer kutubdur ki, her birisi onu dinler. Kendi kalbleriyle Fatır-ı Zülcelallerine bir nevi zikir ve tesbih ederler. Diğer bir kısmı neharidir. Gündüzde, ağaçların minberlerinde, bütün zihayatların başlarında, yaz ve bahar mevsimlerinde, yüksek avazlarıyla, latif nagamat ile, secili tesbihat ile Rahmanü’r-Rahim’in rahmetini ilan ediyorlar. Güya bir zikr-i cehri halkasının bir reisi gibi, işitenlerin cezbelerini tahrik ediyorlar ki, o vakit işitenlerin her birisi lisan-ı mahsusuyla ve bir avaz-ı hususi ile Fatır-ı Zülcelal’inin zikrine başlar. Demek her bir nevi mevcudatın, hatta yıldızların da bir ser-zakir i ve nur-efşan bir bülbülü var. Fakat, bütün bülbüllerin en efdali ve en eşrefi ve en münevveri ve en bahiri ve en azimi ve en kerimi ve sesçe en yüksek ve vasıfça en parlak ve zikirce en etemm ve şükürce en eamm ve mahiyetçe en ekmel ve suretçe en ecmel, kâinat bostanında, arz ve semavatın bütün mevcudatını latif secaatiyle, leziz nagamatıyla, ulvi tesbihatıyla vecde ve cezbeye getiren, nev-i beşerin andelib-i zişan ı ve beni-ademin bülbül-ü zü’l-Kur’anı Muhammed-i Arabidir.  عَلَيْهِ وَعَلٰٓي اٰلِه۪ وَاَمْثَالِه۪ٓ اَفْضَلُ الصَّلَاةِ وَاَجْمَلُ التَّسْل۪يمَاتِ Elhasıl: Kâinat sarayında hizmet eden hayvanat, kemal-i itaatle evamir-i tekviniyeye imtisal edip, fıtratlarındaki gayeleri güzel bir vecihle ve Cenab-ı Hakk’ın namıyla izhar ederek, hayatlarının vazifelerini bedi bir tarz ile Cenab-ı Hakk’ın kuvvetiyle işlemekle ettikleri tesbihat ve ibadat, onların hedaya ve tahiyyatlarıdır ki, Fatır-ı Zülcelal ve Vahib-i Hayat dergahına takdim ediyorlar. *Sözler Mecmuası, 145-147

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKitabe Okumaları
Kitâbe Okumaları

Merkez Efendi Câna himmet der isen olsun cinânın âsitan Şek ve teşviş etme gel Sünbül Sinan’ın âsitan Pîr Cerrâhi ve Sünbül’den eren gelsin salâ Fetih bâbı Sünbül Sinan’ın âsitan Ketebhu el-fakir Abdurrahman gufire leh 1439 Kâniye Hanımın Mezar Taşı Kitabesi Ah mine’l-firâk Bakıp geçme ricam budur ey Muhammed ümmeti Mevtanın diriden bir Fatiha’dır minneti Gelip kabrim ziyaret eden Resulün ümmeti Bize bir Fatiha ihsan eden bulur cenneti Gel efendim nazar eyle şu mezarım taşına Âkıl isen gafil olma, aklını al başına Salınıp her dem gezer iken neler geldi başıma Akıbet turab oldum taş dikildi başıma Muhacirlerinden tapucu Hasan Efendi’nin kerimesi Rabia Kâniye Hanımın ruhuna Fâtiha Sene 1317 Mayıs Ali Ağanın Mezar Taşı Kitabesi Ya Hû Şirvan’da Keferdiz Karyesi ahalisinden Saruhan oğlu Ali Ağanın rûhîçün Fâtiha Sene 1315 Kelimeler: Cinân: CennetlerÂsitan: EşikŞek: ŞüpheTeşviş: KarıştırmaSala: Meydan okumaKetebhu: Onu yazanGufire leh: (Allah) onu bağışlasınAh mine’l-firâk: Ah ayrılıktanÂkıl: AkıllıTurab: Toprak

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiKanuni Çeşmesi / Eyüp Sultan
Seyyah

قانوني چشمه سي / ايوب سلطان قانوني سلطان سليمانڭ ياپديرديغي، عثمانلي يه  طانيقلق ايدن چشمه لريمزدن بري ده  ايوب سلطانده كي قانوني چشمه سيدر. بو زمانه  قدر راستلادیغمز چوغي چشمه لر، ساده جه  صو ايچمه  و ديڭلنمه  احتياجمزي قارشيلايان ياپيلر اولارق دوشونولمشدر. فقط قانوني چشمه سي ديگرلرندن فرقلي اولارق درت أوزللگي بولونمقده در. ايوب سلطانده ، پيیر  لوتي تپه سنڭ همن آشاغيسنده  بولونان قانوني چشمه سي، ايكي كمرلي اولوب، بر طرفي صو ايچيلن ديگر طرفي صدقه  طاشي اولارق قوللانيلان چشمه در. يعني صو ايچمه  احتياجنى كيدرمه سنڭ ياني صيره  همن ياننده ، اجداد كله نگمز اولان صدقه  طاشي بولومي بولونور. صو ايچنلره  صدقه  ويرمه يي خاطرلاتان بر چشمه . آيريجه  ايكي قاتليدر و ايكنجي قاتڭ تراسي نمازگاه اولارق دوشونولمشدر. شو آن قپالي اولسه  ده  اسكيلرڭ نمازلريني اجرا ايتدكلري ير اولارق بيلينير. چشمه نڭ ديڭلنمه  طاشي، كمرلرڭ آلتنده  اولديغندن، اولوشديرديغي كولگه سندن ده  فائده لانمه  امكاني وار. چشمه لر چوغونلقله  بري آدينه  ياپيلير، كتابه سي اولور اما قانوني سلطان سليمانڭ ياپديرديغي هيچ بر چشمه ده  كتابه  يوقدر. اللّٰه وسيله  اولانلردن راضي اولسون. Kanuni Çeşmesi / Eyüp Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı, Osmanlıya tanıklık eden çeşmelerimizden biri de Eyüp Sultan’daki Kanuni Çeşmesidir. Bu zamana kadar rastladığımız çoğu çeşmeler, sadece su içme ve dinlenme ihtiyacımızı karşılayan yapılar olarak düşünülmüştür. Fakat Kanuni çeşmesi diğerlerinden farklı olarak dört özelliği bulunmaktadır. Eyüp Sultan’da, Pierre Loti tepesinin hemen aşağısında bulunan Kanuni çeşmesi, iki kemerli olup, bir tarafı su içilen diğer tarafı sadaka taşı olarak kullanılan çeşmedir. Yani su içme ihtiyacını gidermesinin yanı sıra hemen yanında, ecdad geleneğimiz olan sadaka taşı bölümü bulunur. Su içenlere sadaka vermeyi hatırlatan bir çeşme. Ayrıca iki katlıdır ve ikinci katın terası namazgah olarak düşünülmüştür. Şu an kapalı olsa da eskilerin namazlarını icra ettikleri yer olarak bilinir. Çeşmenin dinlenme taşı, kemerlerin altında olduğundan, oluşturduğu gölgesinden de faydalanma imkânı var. Çeşmeler çoğunlukla biri adına yapılır, kitabesi olur ama Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı hiçbir çeşmede kitabe yoktur. Allah vesile olanlardan razı olsun. Kaynakça: https://www.eyupsultan.bel.tr/tr/main/pages/kanuni-cesmesi/1029

H. Merve BARUTÇU 01 Ocak
Konu resmiTarihten Notlar
Tarihten Notlar

بالابان يحيي افندي درگاهنى ياپديرديغي زمانلرده  بر روم چوبانڭ قويونلرندن ايكيسي درگاهڭ باغچه سنه  كيرمش. قويونلريني چيقارمق ايچون باغچه يه  كيرن چوبان، بر درويشڭ، ”نه  آرييورسڭ؟“ صوروسنه ، ”قويونلريمي آرييوردم؟“ ديمش. حادثه يه  شاهد اولان يحيي افندي، روم چوباني درگاهڭ ايچنه  آلديرمش و ك باقالم كل... قويونلريڭيمي ايسترسڭ، كنديڭيمي؟ يوقسه  ايكيسني بردنمي، نه  دیرسڭ؟“ دييه رك، چوباني راحت بر يره  اوتورتمش. ”ياغ، بال و اكمك كتيرڭ“ ديمه سيله  ايستننلر كلمش. سفره  قورولنجه  يحيي افندي، چوبانه : ”هايدي باقالم، بسم اللّٰه بويور، ايشته  سڭا تره ياغي، موملي بال و تازه  نان، ايستر ايسه  ياغه  بان، ايستر ايسه ڭ باله بان“ ديمش. بو طاتلي اورتامدن صوڭره  چوبان قويونلرينه  دگل ده  كندينه  طالب اولمش. او كون اوراده ، او وسيله يله  مسلمان اولديغي ايچون آدي بالابان قالمش. Balaban Yahya Efendi Dergahını yaptırdığı zamanlarda bir Rum Çobanın koyunlarından ikisi dergâhın bahçesine girmiş. Koyunlarını çıkarmak için bahçeye giren çoban, bir dervişin, “Ne arıyorsun?” sorusuna, “Koyunlarımı arıyordum?” demiş. Hadiseye şahit olan Yahya Efendi, Rum Çobanı dergâhın içine aldırmış ve “Gel bakalım gel... Koyunlarını mi istersin, kendini mi? Yoksa ikisini birden mi, ne dersin?” diyerek, çobanı rahat bir yere oturtmuş. “Yağ, bal ve ekmek getirin” demesiyle isteneler gelmiş. Sofra kurulunca Yahya Efendi, çobana: “Haydi bakalım, bismillah buyur, işte sana tereyağı, mumlu bal ve taze nan, ister ise yağa ban, ister isen bala ban” demiş. Bu tatlı ortamdan sonra çoban koyunlarına değil de kendine talib olmuş. O gün orada, o vesileyle Müslüman olduğu için adı Balaban kalmış. پاشالرڭ فرقلري عبدالرّحمن شرف مرحوم ١٣٣٩’ده ١٤٧ يايينلانان ”تاريخ مصاحبه لرينڭ ١٠٢ نجي صحيفه سنده  آڭلاتير: سلطان عزيز بر كون مشهور صدر اعظم كچه جي زاده  فؤاد پاشايه  كنديسيله  علي و مترجم رشدي پاشالر آراسنده  نه  فرق اولديغني صورمش؛ نكته دانلغيله  بيلينن فؤاد پاشا ده  جواب ويرمش: ”بر ايرماق كنارينه  اينديگمزده  قارشي ياقه يه  كچمك ايچون بر كوپرو قورولديغني كورسه م بن همن كوپرويه  صالديريرم. علي پاشا كوپرونڭ صاغلام اولوب اولماديغني تدقيقه  باشلار و كچيد آرار. رشدي پاشا بر آلاي عسكر كچمدكدن صوڭره  كوپرويه  آياق باصماز!..“ Paşaların Farkları Abdurrahman şeref merhum 1339’da147 yayınlanan “Tarih Musahabelerinin 102’nci sayfasında anlatır: Sultan Aziz bir gün meşhur sadrazam Keçecizade Fuad Paşa’ya kendisiyle Âli ve mütercim Rüşdi Paşalar arasında ne fark olduğunu sormuş; nüktedanlığıyla bilinen Fuad Paşa da cevap vermiş: “Bir ırmak kenarına indiğimizde karşı yakaya geçmek için bir köprü kurulduğunu görsem ben hemen köprüye saldırırım. Âli Paşa köprünün sağlam olup olmadığını tetkike başlar ve geçit arar. Rüşdü Paşa bir alay asker geçmedikten sonra köprüye ayak basmaz!..” صحابه نڭ أوچ آيلر پروغرامي انس بن مالك (رض) دن روايت ايديلديگنه  كوره : صحابۀ كرام شعبان هلالنى كورنجه ، كنديلريني قرآن كريم اوقومغه  ويررلر، چوقجه  و دواملي صلات و سلام كتيريرلردي. تجارت اربابي بورجلريني أودرلر، سنه لك حسابلريني طوپارلاردي. زنكينلر ايسه  ماللرينڭ زكاتنى حساب ايدر، فقيرلره  طاغيتيرلرديكه ، احتياجلريني آلابيالسينلر. صيقينتيلريني كيدره بيلسينلر. بو سايه ده  طوپلوم هپ برلكده ، نشئه  ايچنده  هيجانلي، عشق و وجد ايچنده  رمضاني ياشاسين بايرام ياپابيلسين. Sahabenin Üç Aylar Programı Enes b. Malik (ra)’den rivayet edildiğine göre: Sahabe-i Kiram Şaban hilalini görünce, kendilerini Kur'an-ı Kerîm okumağa verirler, çokça ve devamlı salat ü selam getirirlerdi. Ticaret erbabı borçlarını öderler, senelik hesaplarını toparlardı. Zenginler ise mallarının zekatını hesap eder, fakirlere dağıtırlardı ki, ihtiyaçlarını alabil-sinler. Sıkıntılarını giderebilsinler. Bu sayede toplum hep birlikte, neşe içinde heyecanlı, aşk ve vecd içinde Ramazan’ı yaşasın bayram yapabilsin. هارون رشيد ايله  اختيار هارون رشيد وزيريله  برلكده  تبديل قيا فت طولاشيركن باغچه سنده  فيدان ديكن بر اختيار كورور. سلام ويرر و دوام ايدر: - قولاي كلسين، نه  ياپييورسڭ بويله ؟ - خرما فيدانلري ديكييورم. - پكي بو ديكديگڭ خرما فيدانلري نه  زمانه  قدر بويور و ميوه  ويرمه يه  باشلار؟ - كيم بيلير، بلكه  اون، بلكه  يگرمي سنه  صوڭره ... - پكي اونلرڭ ميوه لريني كوره بيله جكميسڭ؟ - بو ياشلي حالمله  بلكه  كوره مم اما بو فيدانلري بزدن صوڭره كيلرڭ استفاده لري ایچون ديكييورز. بزدن أوڭجه كيلرڭ ديكدكلري آغاجلرڭ ميوه لريني ده  بز يدك. بو جواب هارون رشيدڭ خوشنه  كيدر و بر كيسه  آلتون ويرر. اختيار، اللّٰهه  حمد ايدر و ”ديكديگم آغاجلر همن ميوه  ويردي.“ دير. بو سوز اوزرينه  هارون رشيد بر كيسه  داها آلتون ويرر و اختيار يينه  اللّٰهه  حمد ايدر و ”هركسڭ ديكديگي ميوه  آغاجلري ييلده  بر دفعه  محصول ويرر، بنم ديكديگم فيدان هم همن ميوه  ويردي هم ده  سنه ده  ايكي دفعه  أورون ويرمه يه  باشلادى.“ Harun Reşit ile İhtiyar Harun Reşit Veziriyle birlikte tedbil-i kıyafet dolaşırken bahçesinde fidan diken bir ihtiyar görür. Selam verir ve devam eder: - Kolay gelsin, ne yapıyorsun böyle? - Hurma fidanları dikiyorum. - Peki bu diktiğin hurma fidanları ne zamana kadar büyür ve meyve vermeye başlar? - Kim bilir, belki on, belki yirmi sene sonra... - Peki onların meyvelerini görebilecek misin? - Bu yaşlı halimle belki göremem ama bu fidanları bizden sonrakilerin istifadeleri için dikiyoruz. Bizden öncekilerin diktikleri ağaçların meyvelerini de biz yedik. Bu cevap Harun Reşid’in hoşuna gider ve bir kese altın verir. İhtiyar, Allah'a hamd eder ve “Diktiğim ağaçlar hemen meyve verdi.” der. Bu söz üzerine Harun Reşid bir kese daha altın verir ve ihtiyar yine Allah'a hamd eder ve “Herkesin diktiği meyve ağaçları yılda bir defa mahsul verir, benim diktiğim fidan hem hemen meyve verdi hem de senede iki defa ürün vermeye başladı.” امانت فاره  آدي يوسف اولان كزكين بر ذات، ذوالنون مصري حضرتلرينڭ اسم اعظمي بيلديگنى أوگرنير و قالقوب مصره  كيدر. حضوره  وارنجه ، أوڭجه لري التفات كورمز. صوڭره  حضوره  قبول ايديلير و حضرته  بر سنه  خدمت ايدر. بر كون، ”سزه  بر سنه  خدمت ايتدم، آرتيق حقّمي ويرمه ڭز كركير. سزڭ اسم اعظمي بيلديگڭزي سويله ديلر. اوني امانت ايده جگڭز بندن داها ايي بر كيمسه  اولماياجغنى بيليرسڭز، دير. حضرت سكوت ايدر، اوڭا جواب ويرمز. آلتي آي صوڭره  بر دباغه  قونمش و بر منديله  صاريلمش بر شي چيقاروب، ”فسطاطده  بولونان فلان دوستمزي بيليرسڭ دگلمي؟“ دييه  صوردي. ”اوت“ ديدي. حضرت اوڭا، ”ايشته  بوني اوڭا كوتور“ ديدي. او ده  صاريلي دباغي آلدي، يولده  كيدركن ”ذوالنون مصري كبي بر ذات هديه  كوندرييور. عجبا نه در؟“ دييه  دوشوندي. مراقنى يڭه ميه رك دباغي آچدي. ايچندن بر فاره  فيرلادى و قاچوب غائب اولدي. بو طورومه  قيزارق ذوالنون مصرينڭ ياننه  كلدي. ذوالنون مصري ده  اوڭا، ”بز سني دڭه دك. سڭا بر فاره  امانت ايتدك. اوڭا خيانت ايتدڭ. هيچ سڭا اسم اعظمي كوگنوب تسليم ايده بيليرمي يم“ ديدي. Emanet Fare Adı Yusuf olan gezgin bir zât, Zünnûn-i Mısri Hazretlerinin ism-i azamı bildiğini öğrenir ve kalkıp Mısır’a gider. Huzura varınca, önceleri iltifat görmez. Sonra huzura kabul edilir ve Hazrete bir sene hizmet eder. Bir gün, “Size bir sene hizmet ettim, artık hakkımı vermeniz gerekir. Sizin ism-i azamı bildiğinizi söylediler. Onu emanet edeceğiniz benden daha iyi bir kimse olmayacağını bilirsiniz, der. Hazret sükût eder, ona cevap vermez. Altı ay sonra bir tabağa konmuş ve bir mendile sarılmış bir şey çıkarıp, “Fustat'ta bulunan falan dostumuzu bilirsin değil mi?” diye sordu. “Evet” dedi. Hazret ona, “İşte bunu ona götür” dedi. O da sarılı tabağı aldı, yolda giderken “Zünnûn-i Mısri gibi bir zât hediye gönderiyor. Acaba nedir?” diye düşündü. Merakını yenemeyerek tabağı açtı. İçinden bir fare fırladı ve kaçıp kayboldu. Bu duruma kızarak Zünnûn-i Misri’nin yanına geldi. Zünnûn-i Mısri de ona, “Biz seni denedik. Sana bir fare emanet ettik. Ona hıyanet ettin. Hiç sana ism-i azami güvenip teslim edebilir miyim?” dedi.

Murat DARICIK 01 Ocak
Konu resmiBulmaca
Bulmaca

Belgedeki işaretli kelimeleri Latin harfli olarak boşluklara yazınız ve oradaki sıraya göre işaretlenmiş harfleri bir araya getirerek oluşacak cümleyi Osmanlı Türkçesiyle yazarak osmanlicadergi@gmail.com adresine en geç 25 Şubat tarihine kadar gönderiniz. Gelecek doğru cevaplar içerisinden yapılacak kur’a ile 5 kişiye Osmanlıca Gülelim Eğlenelim kitabı hediye edilecektir.                C  E  V  A  P                Bilek Mafsallanır Parmak Kalem Dokuz Yapılmıştır Selami-i Evvel Denir Sani Mutavassıt Şekil Anılır Hilali Tarak Tırnağı Cümle Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz مرحمت ايتمه ين كيمسه يه مرحمت اولونماز

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak
Konu resmiBulgaristan Türk Muallimler Mecmuası
Bir Dergi Bir Yazı

Mesleki, terbiyevi, ilmi ve ictimai mecmua. Bulgaristan muallimin-i İslamiye Cemiyet-i İttihadiyesinin tercüman-ı efkarı olup mevkut olarak çıkar. Sayı: 2 1 Kanuni Sani 1924 Yıl: 1 İtizar Her şey bidayette nakıs olur; bilahare tekamül ve tekemmül eder. Mecmuamız da bittab’ henüz intizama giremedi. Fakat muhterem rüfeka-yı meslekin gayret ve himayesi ile yavaş yavaş arzu olunan şekl-i matbuda çıkacaktır. Üçüncü nüshada mesleki bazı eserler de konacak, matlub olan tekamüle doğru bir adım daha atılacaktır. Sa’y u gayret bizden, himayet ve teşvik arkadaşlardan, tevfik ise cenab-ı Allah’tandır. Müdir-i Tahrir İhtar Kıymeti: 5 Leva’dır İhtar: Basılmak üzere yazı gönderecek olan arkadaşlar yazılarını (Varna’da Müslimin-i İslamiye Cemiyet-i İttihadiyesi Heyet-i Merkeziye Riyasetine) göndersinler. İhtar: Bütün havzaların on beş gün zarfında mecmuanın satılan nüshalarının paralarını toplayıp merkeze göndermeleri, satılmayanları iade etmeleri lazımdır. Durub-ı Emsal Geçen sayıdan maba’d Başında kavak yeli esiyor Baş nereye giderse ayak da oraya gider Başına buyruk Başına teller takınsın Başına çelenk takarım Başına devlet kuşu konmuş Başına gelen bilir Başını evde tutan, kalabalıkta kalpağını kaybeder Başını istediği taşa vursun

Osmanlıca DERGİ 01 Ocak